Irak: Yerel seçimler Kürt-Arap kutuplaşmasını canlandırdı

Irak’ta Arap ve Türkmen güçlerinin Kürtlere karşı ittifakı, Kerkük’ü olumsuz yola sokacak.

Kürt kadınları, 18 Aralık’ta Kerkük’te yapılan Irak eyalet seçimlerinde oy kullandıktan sonra mürekkep lekeli parmaklarını kaldırıyor (Reuters)
Kürt kadınları, 18 Aralık’ta Kerkük’te yapılan Irak eyalet seçimlerinde oy kullandıktan sonra mürekkep lekeli parmaklarını kaldırıyor (Reuters)
TT

Irak: Yerel seçimler Kürt-Arap kutuplaşmasını canlandırdı

Kürt kadınları, 18 Aralık’ta Kerkük’te yapılan Irak eyalet seçimlerinde oy kullandıktan sonra mürekkep lekeli parmaklarını kaldırıyor (Reuters)
Kürt kadınları, 18 Aralık’ta Kerkük’te yapılan Irak eyalet seçimlerinde oy kullandıktan sonra mürekkep lekeli parmaklarını kaldırıyor (Reuters)

Rüstem Mahmud

Irak yerel meclis seçimlerinin sonuçlarına göre Kürt partileri, Irak Anayasası’nın 140. maddesi uyarınca Kürdistan Bölgesi ile merkezi hükümet arasında tartışmalı bölgeler olarak sınıflandırılan dört vilayet olan Kerkük, Musul, Diyala ve Selahaddin’e siyasi ve idari açıdan geri döndü. Ancak bu dönüş, bu partilerin ‘yasama ve siyasi çoğunluk’ açısından arzuladıkları şeye ulaşamadan gerçekleşti. Özellikle son yıllarda Kerkük vilayeti ve onunla birlikte büyük ölçüde Ninova vilayeti, Kürt siyasi güçleri ile Arap mevkidaşları arasında çatışmaya ve yoğun siyasi kutuplaşmaya konu olmuştur.

Kerkük vilayetinde iki ana Kürt partisi (Yurtseverler Birliği ve Kürdistan Demokratik Partisi) il meclisindeki 16 sandalyeden yalnızca 7’sini aldı. Arap partileri 6 sandalye alırken, Türkmen partileri 2 sandalye aldı ve son sandalye ise Hıristiyan kotasına gitti. Bu sonuçlara göre, geçtiğimiz aylarda söz verdiği gibi, kazanan üç Arap listesinden biriyle ittifak kuramadığı takdirde Kürt güçleri Kerkük’e yeni bir vali seçemeyecek. Ancak özellikle de seçim kampanyası boyunca Arap partiler, Kürt partilerinin 2005- 2017 yılları arasında olduğu gibi Kerkük valiliğini kontrol etmelerini engellemek amacıyla birbirleriyle ve Türkmen Cephesi ile ittifak yapma sözü verdikleri için, söz konusu ittifak olası değil.

Öte yandan iki Kürt partisi, kota listelerinden kazananlar ve bağımsız Kürt isimlerle birlikte, her zaman olduğu gibi Ninova vilayetindeki (Musul) sandalyelerin yaklaşık üçte birini, yani 29 sandalyenin 9’unu elinde tutmayı başardı. Bu durum ona siyasi olarak hareket etme ve her biri il meclisinde iki veya üç sandalye kazanmayı başaran yaklaşık altı Arap listesinden oluşan bir ittifaklar ağı oluşturma yeteneği veriyor.

“2005 seçimlerinde Sünni Arapların boykot etmesi nedeniyle Kürt partileri, Kerkük Vilayet Meclisi’nde sandalyelerin çoğunluğunu kazandı”

Ayrıca vilayette birinci sırayı alan koalisyona, eski valinin oğlu Necm Abdul Caburi başkanlık ediyor. Caburi, 2020- 2023 yılları arasında Ninova valisi olarak görev yaptığı süre boyunca Kürt partilerine yakın olan ve onlarla anlayış içinde olan bir isim.

Diyala ve Selahaddin vilayetlerinde iki Kürt partisi ikişer sandalye kazandı. Bununla birlikte özellikle iki vilayetin doğusundaki Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde idari ve güvenlik pozisyonları elde etme istekleri açısından, valilik pozisyonunu devralmak isteyen siyasi harekete eşit olmayı başardılar.

Uzun süreli birikim

Iraklı Kürtler ihtilaflı bölgeleri Irak’taki ulusal davalarının biçimlendirici bir parçası olarak görüyor. Yaklaşık 5 milyon kişinin yaşadığı bu bölgeler arasında, Diyala ve Selahaddin vilayetlerinin doğusu, Kerkük vilayetinin tamamı ve Ninova vilayetinin kuzeyi ve batısı yer alıyor. Bu bölgeler ayrıca, her zaman Kürt milliyetçi hareketi ile Irak’ı yöneten ardışık rejimler arasındaki çatışmanın özü olmuştur. Kürtlere göre 1991’de özerk bir bölge elde etmek, Kürt partileri açısından hikâyenin yarısıydı. Çünkü eski Irak rejimi, yukarıda bahsi geçen ve yıllardır Kürt siyasi güçlerinin ifadesiyle Araplaştırma ve demografik mühendislik süreçlerine maruz kalan diğer bölgelerin Kürt kimliğini tanımayı reddederek, yalnızca şu anda Kürdistan bölgesini oluşturan üç Kürt vilayeti olan Erbil, Dohuk ve Süleymaniye’den geri çekildi.

sdever
Bir adam, 18 Aralık’ta Kerkük’te oy kullandıktan sonra mürekkepli parmağını kaldırıyor (Reuters)

Sorun, eski rejimin 2003’te devrilmesiyle, özellikle de 2005’te yeni Irak anayasasının yazılmasıyla aşırı kutuplaşmaya döndü. O dönemde Irak Arap siyasi güçlerinin Kürtlerin Kürt ulusal kimliğine sahip federal bir bölge edinme hakkını tanıma konusunda anlaşmasına rağmen ancak o bölgeye dahil edilmesi gereken alanlar konusunda ciddi bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Kürt siyasi güçleri, Kürt çoğunluğun bulunduğu tüm bölgelerin kendisine dahil edilmesi konusunda ısrar ederken, Arap ve Türkmen muhatapları, eski rejimin 1991’de çekildiği bölgeyi üç vilayet içinde bölgeye dahil olan tek bölge olarak görüyordu.

Irak Anayasası’nın 140. maddesi bir uzlaşma olarak geldi ve bu coğrafyayı, tartışmalı alanlar olarak tanımladı. Ayrıca sorunu, yaygın Araplaştırma politikalarını ortadan kaldıracak bir dizi kararın alınmasından başlayarak, barışçıl mekanizmalara göre çözecek uzun vadeli bir zaman çerçevesine bırakıyor. Madde, dışlanan Kürtleri bölgelerine geri gönderiyor. Orduya alınan Arapları, Kerkük vilayetinin nüfus kayıtlarından çıkararak eski vilayetlerine iade ediyor. Kürtlerin ve Türkmenlerin mülklerinin kamulaştırılmasına ilişkin tüm kararları iptal ediyor ve işe alım yapanların mülk belgelerini inceliyor. Daha sonra tüm bu bölgelerde genel bir nüfus sayımı yapılmasını ve yerel halk arasında idari olarak merkezi hükümete mi yoksa Kürdistan bölgesine mi ait olduklarına karar vermek için genel bir referandum yapılmasını içeriyor.

2005 yılında Sünni Arapların il meclisi seçimlerini boykot etmesi nedeniyle Kürt partileri Kerkük İl Meclisi sandalyelerinin çoğunluğunu, 41 sandalyenin 25’ini kazandı ve o tarihten bu yana vilayette herhangi bir seçim yapılmadı. Aynı şey 2005 yılında Ninova vilayetinde de yaşandı. Ancak aradaki fark 2009 ve 2013 yıllarında yapılan seçimlerde güç dengesinin ayarlanmasıydı. Diyala ve Selahaddin vilayetlerinden de aynı şey yaşandı.

“DEAŞ, 2014 yılında Musul vilayetinin tamamının kontrolünü ele geçirdi. Özgürleştirilmesinin ardından vali, merkezi hükümet ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasındaki uzlaşmayla atanmıştı.”

Bu uzun dönem boyunca, yani tam yirmi yıl boyunca Kerkük ve Musul vilayetleri, her iki vilayette de valilik mücadelesine dayalı yoğun Kürt- Arap siyasi kutuplaşmasına tanık oldu. Mevcut Irak anayasasına göre vali, yerel yönetimin başı olarak kabul ediliyor. Yerel bütçeyi hazırlamak ve proje ve sektörlere dağıtmak, il meclisinin kararlarını uygulamak ve merkezi yönetim kararlarını uygulamanın yanı sıra, vilayetteki askeri sektörler, üniversiteler ve tüm halka açık yerler dahil olmak üzere kamuya ait tesisleri denetlemek, kamuya açık ve uluslararası etkinliklerde vilayeti temsil etmek gibi geniş yetkilere sahip. Ayrıca kamu görevlilerinin belirli kademelere atanması, üniversite ve enstitülerin kurulmasında da söz sahibi.

2005 yılından bu yana iki ana Kürt partisi (Yurtseverler Birliği ve Kürdistan Demokratik Partisi), Kerkük vilayetini kontrol ediyor, ancak Kürt hegemonyasına karşı yerel protestoların artması ve seçmen kütükleri konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle seçimlerin yapılma ihtimalinin düşmesi üzerine, 2010 yılında Irak’ın eski Cumhurbaşkanı ve Ulusal Birlik lideri Celal Talabani, vilayet içinde yetkileri dağıtacak bir mekanizma bulmayı kabul etti. Öyle ki vali yardımcılığı görevi Arap bileşene verildi, il meclisi başkanı ise Türkmen bileşeninden oldu. Bu durum, bölgede 2017’de bağımsızlık referandumu yapılana kadar böyle kaldı. Merkezi hükümet buna Kerkük vilayeti üzerindeki kontrolü yeniden sağlayarak yanıt verdi. Bu nedenle dönemin Başbakanı Haydar el-İbadi, Kerkük’ün Kürt valisi Necmeddin Kerim’i görevden aldı. Kürtlerin şikâyet ve itirazlarına rağmen yerine vali yardımcısı Rakan el-Caburi, il meclisinin onayı olmadan atandı, daha sonra il meclisi feshedildi ve valinin yetkisi mutlak hale geldi.

scwd
Bir seçim görevlisi, 18 Aralık’ta Kerkük’teki seçim merkezinde bir kadına yardım ediyor (Reuters)

Bu aşamada Irak’taki en önemli Türkmen siyasi gücü ve Türkiye’ye en yakın olan Türkmen Cephesi, Kerkük vilayetindeki ana mevkilerin, her bir bileşen için yüzde 32 oranında olmak üzere, en büyük üç bileşen (Araplar, Kürtler ve Türkmenler) arasında kotalara göre dağıtılmasını ve geriye kalan yüzde 4’lük kısmın ise Süryani- Keldani bileşeninin çocuklarına bırakılmasını öneriyordu. Bu, Kürt güçleri tarafından reddedildi. Çünkü bunu vilayetteki demografik ve siyasi gerçeklerin ihlali ve vilayetteki sandalyelerin çoğunluğuna sahip olan güçlerin anayasal haklarının ortadan kaldırılması olarak değerlendirdiler. Kürt güçleri, bu prensibin Kerkük’ün yanı sıra Diyala, Selahaddin ve Ninova vilayetlerinde aynı anda tüm ihtilaflı bölgelerde genel olması halinde kendileri için kabul edilebilir olacağını söyledi.

“Federal hükümetin Kürtlerin elinde bulunduracağı yerel pozisyonlarla diğer bölgelerden ayrım gözetmeksizin işbirliği yapması, en acil konu.”

Musul vilayetinde de neredeyse benzer bir olay yaşandı. 2005 seçimlerinden sonra Kürt siyasi güçleri Duraid Kashmoula’yı vali ve Kürdistan Demokrat Partisi lideri Hüsrev Goran’ı da yardımcısı olarak atadı. Ancak 2009’daki il meclisi seçimlerine Sünni Arapların yoğun katılımıyla tablo değişti. Kürt partileri il meclisinde çoğunluğu kaybetti. Konsey sandalyelerinin çoğunluğunu kazanan Al Nuceyfi ailesinin liderliğindeki liste, merkezi hükümeti Kürt partileriyle, özellikle de il meclisindeki sandalyelerin üçte birini elinde bulunduran Kürdistan Demokratik Partisi’yle (KDP) siyasi uzlaşma olmadan kurma konusunda ısrar etti. DEAŞ, Musul vilayetinin tamamının kontrolünü 2014’te ele geçirene kadar beş yıl boyunca vilayetin çeşitli bölge ve kurumlarında yolsuzluk ve şiddetli gerginlikler yaşandı. Kurtuluştan sonra vali, merkezi hükümet ile Kürdistan Bölgesel Hükümeti arasındaki uzlaşmayla atandı.

Karmaşık seçenekler

Bu sonuçlara göre bu vilayetlerdeki yerel siyasi/idari koşullar, Kürtlerin buradaki durumu, bunun bölgedeki güvenliğin ve siyasi istikrarın geleceği üzerindeki etkisi ve Irak Anayasası'nın 140. maddesinin uygulanmasına yönelik mekanizmalar üzerindeki etkisiyle ilgili olarak gözlemciler tarafından çeşitli ayrıntılı sorular ortaya koyuldu. 

Peki Kürt güçlerin Kerkük il meclisindeki sandalyelerin yarısından azını kazanması, Kürtlerin il meclisindeki en büyük blok olduğu dikkate alındığında, il meclisi içindeki Arap veya Türkmen bloğuyla ittifak yaparak Kürt bir vali seçmelerine yol açacak mı? Yoksa halk seferberliği, güvenlik kontrolü ve vilayet üzerindeki ekonomik, askeri ve siyasi hegemonya mekanizmaları, Kürtleri valilik pozisyonu için büyük ihtimalle Arap olan bir adayı kabul etmeye zorlamak için mi kullanılacak? Belirtilene göre ikinci olasılık, Kürtlere nüfusun belirgin bir çoğunluğunu oluşturdukları bölgelerde, Çamçemal, Dibs, Kara Hancir banliyölerinde ve şehir merkezinin kuzey mahallelerinde, valinin politika ve davranışlarının rızaya uygun olması koşuluyla idari ve hizmet pozisyonları üstlenerek tazminat ödenmesi karşılığında ortaya koyulacak. Bu durum, Kerkük vilayetindeki Tekaddüm Partisi gibi merkezi, yerel olmayan Sünni siyasi güçlerin desteklediği ve Kürdistan Demokratik Partisi ile mutabakata varılan bir bağlamdır.

Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) lideri ve resmi sözcüsü Saadi Ahmed Bireh, Al-Majalla’ye verdiği röportajda partisinin mevcut pozisyona ilişkin tutumunu, “Rakamlara bakıldığında KYB’nin vilayetteki en büyük siyasi blok olduğu ve demokratik mekanizmalara göre valiyi seçmenin onun hakkı olması gerektiği açıkça görülüyor. KYB, bunun ulusal bir meydan okumaya veya diğer partilere karşı siyasi muhalefete dayanmasını değil, bunun yerine valiliği sessizce ve herkese hizmet eden bir kalkınma stratejisine göre yönetmek isteyen güçlerle açık bir siyasi uzlaşmaya varılmasını tercih ediyor. Ancak Arap ve Türkmen güçlerinin kendi aralarında demir ittifaka gitmesi, Kerkük vilayetini kimseye faydası olmayacak yanlış yollara sürükleyecektir” ifadeleriyle açıkladı.

sdev
Irak Yüksek Seçim Komisyonu Başkanı, 19 Aralık’ta Bağdat’ta düzenlediği basın toplantısında (Reuters)

Ninova vilayetindeki mevcut duruma değinen Bireh, “Örneğin, Musul’da eski vali Necm el-Cuburi’nin listesinin ilk sıralarda yer almasıyla Kürt güçleri, mutabakata dayalı politikaları sürdürmesi ve valiliğin ve özellikle Sincar ve Ninova Ovası’nda sorunlu bölgelerin ilerlemesi, Musul kentinin ulusal ve dini bir arada yaşama modeline dönüştürülmesi, DEAŞ döneminin ötesine geçilmesi, Musul Barajı meselesi, tarım ve turizm gibi vilayetin stratejik ekonomisine odaklanmak için net bir programı onaylaması koşuluyla vali seçimi konusunda onunla işbirliği yapmaya hazır” dedi.

Başka bir Kürt kaynak ise Al-Majalla’ya yaptığı açıklamada, Kürt güçlerin, özellikle de il meclisi koltuklarının üçte birini elinde bulunduran Ezidi ve Hıristiyan kota koltuklarını işgal edenlerle Kürdistan Demokratik Partisi’nin (KDP) meclisin kararlarını etkileyebildiğini söyledi. Kaynağa göre KDP, 2009- 2013 yılları arasındaki kutuplaşmaya düşmek istemiyor ve valilik işlerinin en geniş uzlaşma ve oybirliği potansiyeliyle ilerlemesini sabırsızlıkla bekliyor.

Kürt güçleri, özellikle Ninova Ovası, Sincar ve Akra bölgelerinde ‘Kürtlere dengeyi sağlayacak bazı merkezi mevkiler vermek, vali yardımcılığı ve il meclis başkanlığı gibi pozisyonlar vermek, özellikle Ninova Ovası, Sincar ve Akra bölgelerinde ilçe müdürlerini Kürt güçlerinin adayları arasından net bir Kürt çoğunluğuyla atamak ve son olarak Kürt güçleri valiliğin mali ve idari politikalarına dahil etmek olmak üzere üç başlangıç ​​şartına uyması koşuluyla Arap güçlerinin valilik adayına güven oyu vermeye hazır. Aynı durum Kürtlerin kuzey ve doğusunda kapsamlı bölgelere sahip olduğu Diyala ve Selahaddin vilayetleri için de geçerli.

Öte yandan merkezi yetkililerin, özellikle de federal hükümetin, diğer Irak bölgelerinden herhangi bir ayrım gözetmeksizin, Kürt bireylerin sahip olacağı yerel makamlarla işbirliği yapması en acil sorun olmaya devam ediyor. Çünkü bu durum Kürdistan bölgesinin merkezi otorite ve Irak’ın geri kalanıyla olan ilişkisi açısından tüm Irak siyasi sahnesine yansıyacaktır.

*Bu makale  Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Rusya’ya giden Suriye heyetinin ziyaret amacı ve verdiği mesajlar

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya’nın başkenti Moskova'da yaptıkları görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında tokalaşırken, 31 Temmuz 2025 (Reuters)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya’nın başkenti Moskova'da yaptıkları görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında tokalaşırken, 31 Temmuz 2025 (Reuters)
TT

Rusya’ya giden Suriye heyetinin ziyaret amacı ve verdiği mesajlar

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya’nın başkenti Moskova'da yaptıkları görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında tokalaşırken, 31 Temmuz 2025 (Reuters)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya’nın başkenti Moskova'da yaptıkları görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında tokalaşırken, 31 Temmuz 2025 (Reuters)

Subhi Franjieh

Suriye hükümetinden 20'den fazla isim Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra Suriye'nin Rusya'ya yaptığı ilk resmi ziyaret kapsamında 31 Temmuz Perşembe günü Moskova'ya geldi. Heyetin başında Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra, Genel İstihbarat Başkanı Hüseyin Selame ve Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mahir Şara bulunuyor. Suriye heyetinin gündeminde, Rus tarafıyla görüşülecek birçok konu var. Bunların başında Rusya’nın Suriye'deki askeri üsleri, önceki rejim döneminde imzalanan Suriye-Rusya ekonomik anlaşmalarının akıbeti, İsrail'in Suriye'nin güneyindeki müdahaleleri, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilişkiler ve Suriye rejiminin kalıntıları geliyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla'dan aktardığı habere göre haziran ayı sonlarında gerçekleşmesi beklenen ziyaret Suriye hükümeti tarafından ertelenmişti. Ancak Suriye'nin güneyindeki kanlı olayların ve İsrail'in Suriye'deki Dürzileri korumak bahanesiyle müdahalesinin yol açtığı karmaşıklıklar, Suriye hükümetinin Rusya ziyaretiyle içeride ve dışarıda kamuoyuna çeşitli mesajlar vermek istemesi nedeniyle hız kazandı. İki gün süren ziyaret sırasında Rusya'daki Suriyeli iş adamlarıyla da görüşmeler gerçekleşti. Bu görüşmeler, iş birliği kapılarını açmak ve Suriyelilere Suriye'nin yeniden inşasında ve ekonomik yatırımlarda rol almalarının memnuniyetle karşılanacağını bildirmeyi amaçlıyordu.

Dışişleri Bakanı Şeybani, Kremlin'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile, ardından Şeybani ve Mahir Şara, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile sonrasında da Şeybani, Murhaf Ebu Kasra ve Seleme, Rusya Savunma Bakanı Andrey Belousov ile görüştü. Suriye hükümetini defalarca kez Moskova’ya davet eden Rusya, tüm bu görüşmelerden birkaç saat sonra Suriye heyeti adına resepsiyon verdi. Al Majalla'ya konuşan bir diplomatik kaynak, Putin ile görüşmenin ziyaret öncesinde kesinleşmemiş olduğunu, ancak Lavrov ve Belousov ile yapılan ‘olumlu görüşmelerin’ sonucunda gerçekleştiğini belirtti. Kaynak, Suriye’nin devrik Devlet Başkanı Beşşar Esed'in kardeşi Mahir Esed'in, ziyaretin gündemini ve Moskova'daki Suriyeli büyük sermayedarlarla yapılan görüşmeleri düzenlemede önemli bir rol oynadığını ve ayrıca onun varlığının iki taraf arasındaki buzları eritmede etkili olduğunu da ekledi.

Al Majalla kaynaklarına göre Putin ile yapılan görüşme yaklaşık bir saat sürdü ve görüşmede, Esed rejimi döneminde faaliyet gösteren Suriye-Rusya Ortak Komitesi'nin yeniden faaliyete geçirilmesi ve komite üyelerinin değiştirilmesi konusunda mutabakat sağlandı. Komitenin görevi, Suriye ve Rusya arasında politika, güvenlik ve ekonomi konularında koordinasyonu sağlamak olacak. Görüşmelerde ayrıca, Rusya'nın Suriye ile savunma iş birliği alanında kolaylıklar sağlamaya hazır olduğu yönünde mesajlar da yer aldı.

Al Majalla birkaç gün önce Rusya'nın Suriye ile ilişkilerinin geleceğine olumlu baktığını yayınlamıştı. Suriye'nin Batı eksenine kaymasının kaçınılmaz olmadığını ve Rusya'nın Şam ile iletişim kurma ve askeri açıdan anlaşma sağlama şansı olduğunu düşünüyor. Bunu, Suriye hükümetine yeni Suriye ordusunu güçlendirmek için Rus silahları satın alması için kolaylıklar sağlayarak yapmayı planlıyor. Moskova, bunun Şam'ın Rusya'nın Hmeymim Hava Üssü’nde veya Kamışlı’daki askeri üste kalmasına onay vermesinin önünü açacağını düşünüyor.

Suriye'nin değişen öncelikleri

Geçtiğimiz aralık ayı başlarında Suriye rejiminin düşüşünden ve Beşşar Esed'in insani sığınma hakkı verdiği Rusya'ya kaçmasından bu yana, Suriye hükümetinin öncelikleri birkaç konuya odaklandı. Bunların başında Beşşar Esed ve Esed'in Suriyelilere karşı savaşında kendisine yardım eden askeri komutanları geri kazanma ve Rusya'da bulunan Suriye fonlarını geri alma çabaları geliyor. Ayrıca Esed'e askeri destek sağladığı ve Suriyeli sivilleri ve Suriye'nin altyapısını hedef aldığı için Rusya'dan tazminat talep edilmesi de bu konular arasındaydı. Fakat bu öncelikler, özellikle de geçtiğimiz mart ayında Suriye’nın kıyı bölgelerinde yaşanan olaylar, eski Suriye rejimi savaşçılarının güvenli bir sığınak olarak Lazkiye'deki Hmeymim Hava Üssü’ne sığınması ve yine kıyı şeridinde Rusya’dan koruma talep eden çağrılar başlaması sonrasında değişmeye başladı ve bunlara güvenlik öncelikleri eklendi.

Bu gelişme Suriye hükümetinde endişe yarattı ve Rusya'nın Fırat'ın doğusunda, Kamışlı’daki havaalanında eski rejimin komutanlarıyla görüşerek onları kendisiyle iş birliği yapmaya ikna etmek suretiyle sessizce askeri adımlar atmasının ardından bu endişe daha da arttı. Diğer taraftan SDG'nin kontrol ettiği ve Suriye hükümetinin coğrafi sınırları dışında sayılan havaalanında askeri nüfuzunu güçlendirdi. Bu dönüşümler Suriye hükümetinin önceliklerini değiştirdi.

Putin ile görüşme ziyaret öncesinde kesin değildi, ancak Lavrov ve Belousov ile yapılan ‘olumlu görüşmelerin’ sonucunda gerçekleşti.

Al Majalla'ya konuşan bazı kaynaklar, Suriye hükümetinin Suriye'deki (Hmeymim ve Kamışlı’daki) Rus güçlerinin geleceği ve önümüzdeki dönemde bununla nasıl başa çıkılacağı konusunu ele aldığını söyledi. Hükümetin görüşmelerinde Rus güçlerinin Kamışlı'daki varlığı, Hmeymim'deki varlığından daha önemliydi. Çünkü Kamışlı’daki hava üssü, Rusya'nın temmuz ayında onlarca askeri naklederek askeri nüfuzunu güçlendirmesiyle son zamanlarda Suriye hükümeti üzerinde güvenlik ve siyasi bir baskı oluşturmaya başladı. Ayrıca, Rusya ile SDG arasında düzenli toplantılar yapılıyor ve SDG, önümüzdeki dönemde kendisini destekleyen ABD'nin nüfuzunun daha da azalması durumunda Rusya ile ittifak planları yapmaya çalışıyor.

Görüşmelerde, Rusya'nın Beşşar Esed döneminde Suriye ile imzaladığı askeri ve ekonomik anlaşmaların yeniden gözden geçirilmesi gerektiği de ele alındı. Al Majalla'nın bilgilerine göre, bu askeri ve ekonomik anlaşmaların bazıları Suriye hükümetinin ekonomik planlarını ve Arap ve Batı yatırımlarına açılmasını engelliyor. Rusya’nın kıyı bölgesindeki varlığı ve önceki rejimle imzalanan anlaşmalar, Suriye hükümetinin temmuz ayı ortalarında Dubai Ports World (DP World) şirketi ile 800 milyon dolar değerinde imzaladığı anlaşmanın bazı yönlerinin uygulanmasını engelleyebilir. Suriye Kara ve Deniz Limanları Genel Müdürlüğü ile imzalanan bu anlaşma, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) merkezli şirkete, Tartus Limanı’nı geliştirmesi ve işletmesi için 30 yıllık imtiyaz hakkı veriyor. Birbiriyle çakışan bu durum, Suriye hükümetinin çimento, gaz, fosfat ve altyapı gibi birçok sektörde Arap ve Batılı şirketlerle imzalamayı planladığı birçok sanayi ve yatırım anlaşması için de geçerli. Bilgilere göre hükümet heyeti, önceki anlaşmaların gözden geçirilmesi ve geleceği konusunda Rus tarafının esnek davranmasını bekliyor.

tynju
Şeybani ve beraberindeki heyet, Moskova'da Lavrov ile görüşürken, 31 Temmuz 2025 (AFP)

Suriyeli heyetin gündemindeki dosyalardan biri de İsrail’in Suriye'ye askeri müdahalesiydi. Suriye hükümeti, İsrail'in Suriye'deki Dürzi azınlığı koruma söylemiyle istikrarı bozduğunu düşünüyor. Şam, İsrail'in davranışının iç bölünmeyi pekiştirdiğini ve hükümetin Suriye coğrafyasını birleştirmek için iç uzlaşmaya varmayı zorlaştırdığını düşünüyor. Şam, Moskova'nın bazı Arap ülkeleri, Türkiye ve ABD’nin çabalarının yanı sıra Şam'ın içeride bazı adımlar atmasını engelleyen İsrail'in müdahalelerini durdurmak için uzlaşmaya varmada ek bir rol oynamasını umuyor. Şam'ın Rusya’nın üstlenmesini umduğu rolü, bir yandan Moskova ile Tel Aviv arasındaki yakın ilişkiden, diğer yandan da Şam'ın beklentileriyle uyumlu olduğunu düşündüğü Rusya'nın İsrail'in müdahalelerine karşı tutumundan kaynaklanıyor. Al Majalla kaynaklarına göre Suriye heyetinin şu anda borç ve tazminat konularını gündeme getirmesi beklenmiyor, çünkü Suriye'nin güvenliği ve hükümetin Arap dünyası ve Batılı ülkelerin yatırımlarıyla yeniden inşa sürecini hızlandırma çabaları daha önemli hale geldi.

Öte yandan Şam bu ziyaretin, dış destekten yararlanmaya çalışan birçok askeri gücün beklentilerini azaltmada rol oynayacağını düşünüyor. Bunlar arasında, Rusya'nın kendilerini destekleyerek askeri güç oluşturmaya hazır olduğu yönünde söylemler yaymaya çalışan, Suriye rejiminin kıyı şeridinde kalan hücreleri de bulunuyor. Bunun yanında SDG'nin bazı uzantıları da Rusya'nın Fırat'ın doğusunda güçlü bir müttefik olabileceğine inanıyor. Diğer taraftan Şam, Moskova ziyaretini, dış destek yoluyla siyasi kazanımlar elde etmeye çalışan Suveyda'daki askeri konseye yönelik bir iç mesaj olarak görüyor.

Hükümetin görüşmelerinde Rus güçlerinin Kamışlı'daki varlığı, Hmeymim'deki varlığından daha önemliydi. Çünkü Kamışlı’daki hava üssü, Suriye hükümeti üzerinde güvenlik ve siyasi bir baskı oluşturmaya başladı.

Suriye hükümeti, bu ziyaretin Batı'nın endişelerini uyandırmasını beklemiyor, çünkü Şam, bu ziyaretin hükümetin güvenliğini ve ekonomisini güvence altına alma çabalarının bir parçası olduğunu düşünüyor. Ayrıca bu ziyaret, Rusya ile ittifak bağlamında değil, daha çok Rus müdahalesini durdurmak ve Suriye'nin çıkarlarını güvence altına alacak şekilde Moskova ile ilişkileri normalleştirmek için atılmış bir adım olarak görülüyor. Ancak Şam aynı zamanda Batı'ya, ittifaklar ve askeri ve siyasi destek sağlamak için Batı dışında başka kapılar da çalabileceği mesajını vermek istiyor.

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani, 31 Temmuz Perşembe günü Moskova'da Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Suriye-Rusya ilişkilerinin kritik ve tarihi bir süreçten geçtiğini, Rusya ile iş birliğinin saygıya dayandığını ve ‘Rusya ile diyalogun Suriye'nin geleceğini destekleyen stratejik bir adım’ olduğunu söyledi. Şeybani, “Suriye halkının çıkarlarını güvence altına almak için Rusya ile önceki anlaşmaları yeniden gözden geçirmek üzere bir komite kurduk” diye devam etti.

Ziyaretin amacı baskı mı yoksa stratejik bir konumlanma mı?

Rusya, Suriye rejiminin düşüşünden bu yana eski Suriye rejiminin kalıntıları ve subaylarıyla iletişim kanallarını açık tutmak da dahil olmak üzere birçok konuda sessizce çalışıyor. SDG ile görüşmelerini sürdürmek ve zaman zaman Kamışlı havaalanı dışında seyahat eden Rus otobüslerinin korunması konusunda SDG ile iş birliği yapmak, SDG liderleriyle Şam ile müzakere konularını görüşmek için toplantılar düzenlemek gibi konular yer alıyor. Suriye sahilinde olaylar başlamasıyla birlikte, Rusya’nın sahil bölgesindeki halkın ruh halini değiştirmede ve Suriye'deki istikrar çabalarını, rejimin kalıntıları ve subaylarını destekleyerek veya onları Rusya'nın askeri gündemine hizmet etmek üzere Suriye sınırları dışına naklederek bozma konusunda daha belirgin bir rol oynadığı ortaya çıktı.

ftyu7
Rusya Savunma Bakanı Andrey Belousov, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ve Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra, Rusya'nın Moskova kentinde bir araya geldiler, 31 Temmuz 2025 (AFP)

Suriye hükümeti bu eylemleri endişeyle izliyordu ve müttefikleri aracılığıyla Ruslara, bu adımların Rusya ile Suriye arasındaki ilişkileri normale döndürme çabalarını baltaladığını mesajını vermeye çalışıyordu. Rusya ise, özellikle Suriye hükümetinin 2019 yılında Rus şirketi STG ile Suriye rejimi arasında imzalanan ve Moskova'ya Tartus limanını 49 yıl boyunca işletme ve yatırım yapma hakkı tanıyan anlaşmayı feshetmesinin ardından, Suriye'nin güvenliğini ve istikrarını sarsma kapasitesine sahip olduğunu Şam’a iletmek istediği görülüyor.

Rusya, Suriye’nin Suveyda ilinde geçtiğimiz temmuz ayı başlarında kanlı olaylar başladığında Fırat'ın doğusunda faaliyetlerini yoğunlaştırdı ve Rus uçakları onlarca Rus askerini Kamışlı’daki hava üssüne taşıdı. Üsse silah ve mühimmat da nakledildi. Fırat'ın doğusunda, Rusya'nın yakın gelecekte SDG ile Suriye hükümeti arasında bir çatışma başlamasında durumunda barış arabulucusu ve çatışmayı önleyici güç olarak hazırlandığına dair söylentiler yayıldı. SDG'nin bir kanadı bu söylentiyi yakaladı ve Şam ile ilişkilerinin kötüleşmesi durumunda Rusya ile ittifak kurma olasılığını değerlendirmeye çalıştı.

Al Majalla, SDG liderlerinin son zamanlarda Kamışlı'daki hava üssünün Şam ve Moskova arasındaki müzakerelerde masaya yatırıldığını ve Şam'ın bu üssün kalması konusunda esnek bir tutum sergileyeceğini söylediğini öğrendi. Bu haberlerin doğru olması halinde SDG'nin Rusya ile ittifak kurmak için elinde bir koz olacağını belirttiler. Tüm bu göstergeler Şam'ın endişelerini artırdı ve bu da Suriye hükümetinin Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Genel İstihbarat Teşkilatı’nın üst düzey isimlerinin Moskova ziyaretini hızlandırdı. Bu da ziyaret sırasında ele alınacak konuların niteliğine dair bir gösterge olarak değerlendirilebilir.

Al Majalla, SDG liderlerinin son zamanlarda Kamışlı'daki hava üssünün Şam ve Moskova arasındaki müzakerelerde masaya yatırıldığını ve Şam'ın bu üssün kalması konusunda esnek bir tutum sergileyeceğini söylediğini öğrendi.

Rusya, Şam'ın kontrolünden uzak olan Fırat'ın doğusunda sessizce nüfuzunu güçlendirmeye çabasıyla haziran ve temmuz aylarında SDG ile görüşmelerini yoğunlaştırdı, eski rejimin kalıntılarına kapılarını açık tuttu ve Rusya’nın müttefiklerini terk etmeyeceği yönündeki genel havayı korudu. Tüm bu faktörler, Şam'ı bu ve diğer konuları görüşmek üzere müzakerelere başlamaya zorladı. Bazıları bunu Rusya'nın Şam ile ilişkilerin normalleşmesini hızlandırmak için attığı bir adım olarak görebilir. Rusya aynı zamanda devrik Beşşar Esed rejimi sonrası bir nüfuz durumu oluşturmaya çalışıyor ve bu da yeni Şam yönetiminin bunu hızlı bir şekilde sonlandırmasını zorlaştırıyor. Rusya’nın beklentilerine göre bu kartlar, Suriye'de sıcak sularda veya Fırat'ın doğusunda Rusya’nın askeri ve ekonomik varlığının devamını sağlayan stratejik hamleler.

dfrgtyhu
Suriye'nin batısındaki Tartus Limanı, 16 Aralık 2024 (AFP)

Rusya'nın Suriyeli heyeti ağırlaması ve bu ziyaretin Rusya Devlet Başkanı Putin ile Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani'nin görüşmesiyle taçlandırılması, sadece iki ülke arasındaki normalleşme sürecini hızlandırmayı değil, aynı zamanda Batı'ya provokatif mesajlar vermeyi de amaçlıyordu. Bu mesajlar, Rusya'nın Suriye coğrafyasında hala bir oyuncu olduğunu ve Esed rejiminin düşüşünden sonra bile Rus ayısının kaybeden taraf olmayacağını bir kez daha kanıtlıyor.

Al Majalla'nın edindiği bilgilere göre Moskova'nın hedefleri arasında önümüzdeki dönemde Şam ile çeşitli düzeylerde anlaşmalara varmak da yer alıyor. Bu anlaşmalar arasında Suriye ordusuna yeniden silah satışı ve askeri misyonlar aracılığıyla ordu kadrolarının eğitimi bulunuyor. Moskova, bunun yanında önceki rejim döneminde imzalanan bazı yatırım sözleşmelerini de sürdürmeyi hedefliyor. Moskova, Suriye'nin siyasi ve ekonomik açıdan Batı'ya açılması nedeniyle bu hedefleri gerçekleştirmenin zor olduğunu bilse de Batı'nın bir an önce geri adım atmasını ve Suriye'ye alternatif ve tarihi müttefik olarak siyasi çarkını Suriye topraklarında yeniden harekete geçirmesini umuyor.