Gazze'nin yıkımı İsrail'in dünyadan izolasyonunu daha da artırıyor

Yurtdışındaki İsrailli araştırmacılar "dışlanmayla, vatandaşlarına karşı yüzde 500'ü aşan olaylarla, sanat festivallerinin boykotuyla ve Rusya'nın kaderiyle karşılaşacağı korkusuyla" karşı karşıya

AFP
AFP
TT

Gazze'nin yıkımı İsrail'in dünyadan izolasyonunu daha da artırıyor

AFP
AFP

ABD Başkanı Joe Biden'ın ayrım gözetmeyen bombalama ve uluslararası desteğin kaybından söz etmesi sonrasında İsrail'e yönelttiği benzeri görülmemiş eleştirilere rağmen İsrail, daha fazla sivil kaybının yol açtığı artan uluslararası baskıya aldırış etmeden, Gazze'ye yönelik savaşını sürdürüyor.

Gazze Şeridi'ndeki savaşın yol açtığı en büyük insani krizlerden birinin ortasında boykotçuların İsrail ordusunu desteklemekle suçladıkları şirket ve ürünleri boykot etme çağrıları yayılıyor.

Bu çerçevede İsrailli araştırmacılar, başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere dünya genelinde savaşa yönelik yaygın muhalefet ve protestoların, uluslararası araştırma merkezleri ve üniversitelerdeki çalışmalarına büyük zarar vereceğinden korktuklarını dile getirdi.

Araştırma ve bilim dünyasındaki İsrailli yetkililerin 7 Ekim'den sonra İsrailli araştırmacıların "yabancı araştırmacılarla işbirliği durdurularak, araştırmaları için hibe almaları engellenerek, bilimsel makaleleri gerekçesiz reddedilerek, değerlendirilmeleri ve yayınlanmaları kabul edilmeyecek, İsrailli öğretim üyelerinin yurtdışındaki prestijli konferanslara davet edilmesi durdurularak" İsrail içindeki ve dışındaki akademi dünyasından dışlandığına dair işaretler tespit edildi.

Bu durum ise İsrailli araştırmacıların İsrail'deki akademik araştırma alanındaki profesyonel ilerlemeleri engellendi.

Durum, pek çok öğretim görevlisi ve araştırmacının İsrail'deki bilimsel konferanslara katılım tekliflerini reddettiği, hatta akademik ilerlemeleri için İsrailli akademisyenlerin özgeçmişlerini incelemeyi bile reddettikleri noktaya ulaştı.

İsrail'deki araştırmacıların bilimsel ilerlemesi, "doktora sonrası alanda uzmanlaşmalarını kabul eden bir araştırma kurumu bularak, yabancı ülkelerdeki araştırmacılarla ve önde gelen bilimsel dergilerde diğer araştırmacılarla ortak makaleler yayınlayarak, uluslararası araştırma gruplarına katılım gerektiren büyük fonlardan hibe başvuruları yaparak ve akademik ilerlemeyi sağlamak için yabancı ülkelerden akran değerlendirmesi alarak" yabancı ülkelerdeki araştırma alanlarındaki meslektaşlarıyla geliştirdikleri ilişkilere bağlı. 

Gerçek korku

İsrail'in Science Abroad örgütünün başkanı Rivka Carmi, İsrail gazetesi The Marker, "Akademisyenlerimiz yurtdışındaki üniversitelerde zorlu zorluklarla karşı karşıya kalıyor ve anti-Semitizmin tezahürlerinden acı çekiyor. Bazıları sadece akademik gelecekleri için değil, güvenliklerinden de korkuyor" dedi. 

Gizli bir küresel boykotun sonucu olarak İsrail akademisinin zarar görmesinin teorik değil, gerçek bir korku olduğunu belirten Carmi, "ABD'de üniversiteleri kasıp kavuran Yahudi karşıtlığı dalgasının bu kadar büyük ve korkunç olduğuna ve şu anda yaşananların sandığımızdan çok daha tehlikeli olduğuna inanmıyorduk" ifadelerini kullandı. 

Kudüs İbrani Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Politikası Bölümü'nde araştırmacı olan David Levy Bauer de, İsrail dışındaki bazı bilim kurumlarının İsrailli araştırmacıların akademik ilerlemeleri için başvuruda bulunma ve gerekli değerlendirmeleri alma prosedürlerini durdurduğunu dile getirdi.

Bauer, yaşananları "mesleki etikle bağdaşmayan, etik olmayan davranış" olarak nitelendirirken, "Uygun tepkiyi düşünmeliyiz" dedi. 

İsrail Teknoloji Enstitüsü'nde Şehir Planlama ve Hukuk Bölümünde öğretim görevlisi olan Rachel Alterman, "İsrailli araştırmacıların yurtdışındaki doktora sonrası programlara kabul edilme ihtimali onlarca yüzde düştü. ABD kurumlarında, eleştiriyle karşılaşmadan onları kabul edecek birini bulmak zor olacak. Bu durum, sadece genç araştırmacıları değil, kurdukları ilişkilerin kendilerine fayda sağlayacağına inanan yaşlı araştırmacıları da hedef alıyor" açıklamasında bulundu. 

Ciddi muhasebe

Bu korkularla birlikte İsrail gazetesi Yediot Aharonot da üniversitelerden hesap sorulması çağrısında bulundu.

Gazete, İsrailli öğrenci ve profesörlerin saldırılara maruz kaldığını söyleyerek, dünyanın en prestijli kurumlarından bazıları da dahil olmak üzere yüksek öğretim kurumlarını salonlarındaki İsrailli öğrencileri korumamakla suçladı. 

Gazete, "Gazze'ye yönelik savaşa karşı uluslararası üniversite kampüslerinde öfkeli gösterilerin artması nedeniyle küresel akademik kamuoyu İsrail'e yöneliyor. Özellikle ABD, Kanada ve Avrupa'daki üniversitelerde öğrencilerin büyük bir kısmı İsrail savaşının tepki ve meşru müdafaanın ötesine geçerek çocuklar ve kadınlar da dahil olmak üzere sivilleri hedef aldığına inanıyor" ifadelerine yer verdi. 

Prestijli Amerikan Üniversitesi Harvard'daki 34 öğrenci grubundan oluşan bir birlik, on yıllar süren işgalin ardından yayılan tüm şiddet eylemlerinden tamamen İsrail rejimini sorumlu tuttuğunu belirten bir bildiri yayımladı.

Öğrenciler, açıklamalarında Gazze'de yaşananların tek sorumlusunun apartheid rejimi olduğunu dile getirdi.

Gazeteye göre İsrailli öğrenciler, sokaklarda ve New York, Los Angeles ve Londra gibi şehirlerde de hedef alınıyor.

İsraillilere karşı olaylar dünya genelinde yüzde 500'den fazla arttı ve bunların çoğu üniversitelerdeki İsrailli öğrencilere yönelikti.

Gazete haberini, "Bu saldırılara karşı ses çıkarmayan, harekete geçmeyen akademik kurumlardan hesap sorma zamanı gelmiştir. Dünyayı zenginleştirmeye ve herkes için güvenli bir liman olmaya odaklanması gereken kurumlarda öğrencilerin risk altında olduğu bir gerçekliğe tolerans göstermemeliyiz" ifadeleriyle sonlandırdı. 

Sanatsal boykot

İsrail, siyasi, ekonomik, askeri ve hatta medyada benzeri görülmemiş bir Batı ve Amerika desteğine sahip olmasına rağmen, kendisine ve Gazze'deki savaşına karşı çıkan sesler benzeri görülmemiş düzeylerde yükseldi ve sadece akademi ve bilim dünyasındaki araştırmacılar ve İsrailli öğrencilerle sınırlı kalmadı.

Dünya genelinde on binlerce insan hakları savunucusu, aktivist, Hollywood aktörü, ünlü, sanatçı ve yazar, kendi hükümetlerindeki ve dünya genelindeki ilgilileri İsrail ile ilişkilerini sona erdirmeye veya derhal ateşkes için baskı yapmaya, kuşatmayı sona erdirmeye, geçitleri açmaya ve Gazze Şeridi'ne yardımların girişine izin vermeye çağıran onlarca dilekçe ve çağrıya imza attı.

Charles Dance, Tilda Swinton, Miriam Margolyes, Steve Coogan, yönetmenler Mike Leigh, Michael Winterbottom (ve diğerleri) da dahil olmak üzere açık bir mektuba imza atan 2 binden fazla İngiliz aktör ve sanatçı, İsrail'in Gazze ablukası ve bombalamasına derhal son verilmesi çağrısında bulundu.

Mektupta, "Bir suça, bir felakete tanık oluyoruz. İsrail, Gazze'nin büyük bir bölümünü harabeye çevirerek 2,3 milyon Filistinlinin su, elektrik, gıda ve ilaç ihtiyacını kesti" ifadelerine yer verilirken, İngiliz hükümeti de İsrail'in Gazze'de savaş suçları işlemesine yardım ve yataklık etmekle suçlandı.

Ayrıca hareketi desteklemek amacıyla ‘Filistin İçin Sanatçılar' internet sitesini kurdular.

İsrail'e yönelik boykot olgusunun giderek büyümesi ve birçok alana yayılması sonrasında İsrail Haaretz gazetesi, Aralık ayı başında İsrailli yapımcı Maya Fischer'in, "Benim Odam" adlı filmini Varşova Film Festivali ve diğer uluslararası festivallerde yayınlamakta zorlandığını yazdı.

Gazeteye göre filminin daha önce gösterilmesini kabul eden çeşitli festivallerdeki gösterimleri de iptal edildi. Hatta uluslararası Yahudi festivalleri de filmin İsrail ordusunun sahnelerini içermesi nedeniyle gösterimini kabul etmedi. 

Bunun birlikte Stockholm Uluslararası Film Festivali yönetimi, İsrailli oyuncu Aleeza Chanowitz'in festivale katılım davetini geri çekerek, kararın "devam eden trajik olaylar ve mevcut çatışmaların bir sonucu olarak" verildiğini belirtti.

Festival yönetimi ayrıca, misafirlerin rahatsız edici durumlarla karşılaşmasına neden olabilecek olası hareketler konusunda endişelerini dile getirdi.

Amsterdam Uluslararası Belgesel Film Festivali'nin (IDFA) 8 Aralık'taki son oturumunun açılışı sırasında Filistin yanlısı bir protestonun arka planında aktivistler, Filistin'in nehirden denize özgürlüğü çağrısında bulunan sloganlar attı.

Bir grup İsrailli film yapımcısı, festivalin sanat yönetmeninin görevden alınmasını talep ederken, "onun, protestoya katılanları alkışladığını ve bunu önlemek veya durdurmak için inisiyatif almadığını" iddia ederek, davranışını kınayan bir dilekçe imzaladılar. 

Yerel sunum

Savaşın ağırlığı, tırmanması, İsraillilerin uluslararası festival ve sergilere katılımı üzerindeki etkisi ve birçok kişinin eserlerini uluslararası yarışmalarda sunma konusundaki isteksizliği, İsrail içindeki önemli performansların sınırlandırılmasına yol açtı.

Öyle ki İsrail Uluslararası Çağdaş Sanat Festivali, bu yılki performanslarının yalnızca yerel kapsamla sınırlı olacağını duyurdu. Çünkü İsrail ordusunun Gazze'deki hastaneler gibi hassas çatışma bölgelerindeki varlığı, uluslararası sanatçıların katılmaya davet edilmesini zorlaştırıyor. 

Festival direktörü Itay Monter, Haaretz gazetesine yaptığı açıklamada "Gösteri sanatları, dışavurumcu dans, müzik, tiyatro, oyunculuk ve performans alanlarındaki katılımcıların yaklaşık yüzde 90'ı, çalışmalarını etkinliklere uyacak şekilde uyarlamayı reddetti" diyerek, katılımcıların yüzde 10'unun bu yıl festivale katılmama isteğini dile getirdiğini söyledi. 

Uluslararası sanatçıların İsrail sergilerine önem vermesine rağmen katılım konusundaki isteksizliğine dair endişeler çerçevesinde İsrail'in en önemli kültür kurumu ve dünyanın en önemli sanat ve antika müzelerinden biri olarak kabul edilen Kudüs'teki İsrail Müzesi, sergi programının iptal edilip alternatif planlar üzerinde çalışılabileceğinin sinyalini verdi.

Müzenin müdür yardımcısı Suzanne Landau, "Müze, bu sanat eserlerinin tehlikeye maruz kalmaması için savaş zamanlarında eserlerini ödünç vermeye hazır değil" dedi. 

Uluslararası şirketlerin saldırıya uğrama ve boykot edilme korkusu, İsraillilerle olan sözleşmelerinin kesilmesine veya iptal edilmesine katkıda bulundu.

Öyle ki Royal Melbourne Teknoloji Enstitüsü (RMIT), İsrailli silah üretim şirketi Elbit System ile olan sözleşmesinin sona erdiğini duyurdu.

Bu karar, BDS'nin İsrail'i boykot etme ve tasfiye etme kampanyası uyarınca alındı. Ayrıca bu gelişme, 12'den fazla yüksek öğrenim kurumundaki 6 bin Filistinli üniversite profesörünü ve çalışanını temsil eden Filistin Üniversite Profesörleri ve Çalışanları Birlikleri Federasyonu (PFUUPE) tarafından başlatılan enstitü üzerindeki ciddi baskının ardından yaşandı. 

BDS hareketinin önemli bir parçası olan Filistin İsrail'e Akademik ve Kültürel Boykot Kampanyası (PACBI), küresel çaptaki dayanışma hareketleriyle ortaklaşa şekilde yıllardır sürdürdüğü kampanyasının Alman spor giyim şirketi Puma'ya karşı zaferini de duyurdu.

Öyle ki birkaç gün önce şirket İsrail Futbol Federasyonu ile olan sözleşmesini feshetti.

BDS'nin kurucularından biri olan Ömer Bergusi, kampanyanın 1948 Nekbe'den bu yana var olan apartheid ve yerleşimci-sömürgeci bir rejim olarak İsrail'e ve onun suçlarına ortak olan tüm kurumlarına karşı boykot çağrısında bulunduğunu ve bu rejimi destekleyen tüm baskı gruplarının hiçbir kimseyi kimliğinden dolayı boykot etmediğini söyledi. 

Derin izolasyon

İsrail'de yayımlanan haberlere göre İsraillilerin yaklaşmakta olan uluslararası festival ve gösterilere katılımının kısıtlanması ve yasaklanması ve birçok sanatçı, araştırmacı ve öğrencinin antisemitizmin bazı Batı ülkelerine yayılması bahanesiyle seyahat etmekten korkması, İsrail'de kültürel, bilimsel ve akademik düzeylerde ciddi sonuçlar doğuracak.

Nitekim Tel Aviv Üniversitesi tarafından yakın zamanda yapılan bir anket de İsraillilerin yalnızca yüzde 10'unun İsrail ordusunun çok fazla ateş gücü kullandığına inandığını gösterdi.

İsrail Demokrasi Enstitüsü'nün yaptığı bir ankete göre İsraillilerin dörtte üçü, Filistinli sivil kayıplarını azaltmak veya uluslararası baskıyı hafifletmek için saldırının herhangi bir değişiklik yapılmadan devam etmesi gerektiğini söyledi.

Enstitü araştırmacılarından Tamar Herman, "Filistinli kurbanlara ilişkin görüşler İsrail'in siyasi eğilimlerine göre farklılık gösterse de bazı insanlar, sivil kayıplarının gelecekteki güvenlik karşılığında kabul edilebilir bir bedel olduğunu düşünüyor" dedi.

Herman, "İnsanlar daha fazla askerin ölümünü kabul etmeye hazır" şeklinde konuştu. 

İsrail'in Rusya'nın iki yıl önce Ukrayna ile devam eden savaşı nedeniyle maruz kaldığı boykot deneyimine benzer bir boykot deneyimi yaşama korkusu artarken, İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen, ülkesinin uluslararası destek olsa da olmasa da Hamas'a karşı mücadeleye devam edeceğini açıkladı.

İsrailli yetkili, dünya çapında Gazze sakinlerine insani yardım konusunda seslerin yükseldiğini ve daha fazla sivil kaybının önlenmesi çağrısında bulunduğunu kabul etti, ancak İsrail'in Hamas'ı ortadan kaldırma hedefi doğrultusunda hâlâ önemli bir uluslararası destek aldığına dikkati çekti.

Cohen ayrıca, "Bu savaşın en önemli ve temel amacı budur" dedi.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Suriye sahnesinin hataları

 Suriyeliler Şam kırsalında Noel ağacının ışığının yakılmasını kutluyor (AFP)
Suriyeliler Şam kırsalında Noel ağacının ışığının yakılmasını kutluyor (AFP)
TT

Suriye sahnesinin hataları

 Suriyeliler Şam kırsalında Noel ağacının ışığının yakılmasını kutluyor (AFP)
Suriyeliler Şam kırsalında Noel ağacının ışığının yakılmasını kutluyor (AFP)

Nebil Fehmi

Suriye'de son günlerde yaşananlar, Suriye resmi güçlerinin muhalefet karşısında hızla geri çekilmesi ve ardından rejimin tamamen yıkılması, önceki rejimin bedelini ödediği, yeni gelenlerin de kaçınması gerektiği en büyük ve en önemli hatayı gözler önüne serdi. O hata da ulusal meşruiyeti kaybetmektir. Herkes, iç çatışmaları önleyecek iç baskılara veya dış komplolara karşı durabilecek tek koruyucu kalkanın bu olduğunun farkında olmalı. O, halkla sürekli iletişim kurarak ve vatandaşların isteklerini gerçekleştirmek için çalışarak rejimin ve liderlerin meşruiyeti ile cisim bulan güçtür. Bu da vatandaşların liderlerinin etrafında toplanmalarını devlet, rejim ve halk arasındaki doğal uyumun bir sonucu olarak ülkenin birliğini korumalarını sağlayacaktır.

Meşruiyet, her türlü silahtan, askeri veya polis güvenlik kurumundan daha güçlü ve sağlam bir kalkandır. İçeriden veya dışarıdan yasa dışı tehditlere karşı koyabilecek güvenilir bir kalkandır. Dahası ülkelerin ve rejimlerin istikrarının koruyucu kalkanı ve temel koşuludur. Bunu göz ardı etmek çok büyük bir hatadır ve bunun sonuçları, ulusal ve toplumsal gerilimler, sarsıntılar ne kadar uzun ömürlü ve güçlü olursa olsun, rejimlerin istikrarsızlaşmasıdır. Bu hataya düşmek, geçimini ve istikrarını bu konuda emin olmayan liderlere ve kurumlara emanet eden ortalama bir vatandaşa her zaman ağır bir bedel yüklemiştir.

Son olayların da öne çıkardığı ikinci hata ise dostlukların ve ilişkilerin gücü ne olursa olsun, siyasi, güvenlik, ekonomik ya da sosyal alanlarda rejimlerin dış taraflara çok fazla bel bağlamalarıdır. Nitekim Suriye rejimi, Rusya ve İran arasında çeşitli aşamalarda güçlü ilişkiler mevcuttu. Pozisyon ve çıkarlar konusunda tam ve kalıcı bir örtüşme ya da incelemeye ve hesaplara tabi olmayan mutlak dostluklar yoktur. Herhangi bir durum karşısında maliyet ve fayda hesabı, en yakın dostlar arasında bile farklı öncelikler ortaya çıkaracaktır. Vatanın, vatandaşın, rejimin güvenlik ve istikrarının dışarıdan bir destekle sağlanması konusunda hiçbir güvenceye yer yoktur. Bu, hem geçmiş hem eğer şartlar benzerse ve bu hataya tekrar düşülürse gelecek olaylar için de geçerlidir.

Üçüncü hata, milli denklem çerçevesinde etnik kimliğe saygı göstermek yerine, bir halk içinde bir dini grubun diğer dini grupların üstünde olmasını sağlamaktır. Bu, bölünme ve parçalanma tohumlarını ekmenin en güçlü ve en hızlı yoludur. Halkların istikrarı için temel ve en güçlü husus, çeşitli yönelimlerdeki vatandaşların, ulusal kimliğin onları reddetmediğini veya dışlamadığını hissetmeleridir. Genel olarak bu, özellikle de çok mezhepli ülkelerde psikolojik güvenliğin ve ulusal istikrarın sağlanmasında önemli bir dayanak ve temel koşuldur.

Yeni seçilmiş veya devrimci herhangi bir rejimin ve aynı zamanda kardeş Suriye halkının karşı karşıya olduğu, tarih ne kadar acımasız olursa olsun, devrilenlerin uygulamaları ne kadar pervasız olursa olsun kaymaması gereken dördüncü hata, zorbalığa aynı şekilde karşılık vermek ve kanlı intikamın, acımasız ve tehlikeli döngülerine girmektir. Farklı kesimlerin veya vatandaşların geçmişteki hatalara ve hak ihlallerine verecekleri en etkili yanıt, bunların tekrarını önleyen uygulamaları benimseyecek kurumların inşa edilmesidir. Eğer geçmiş ihlallerin hesabının sorulması konusunda bir fikir birliğine varılırsa, geçmişin acıları ve ihlalleriyle barışmak ve bunların tekrarını önlemek için bu hesap sormanın şeffaf bir şekilde ve sadece hesap sorma amacıyla yapılması daha iyi olacaktır. Burada apartheid rejiminden kurtulduktan sonra Güney Afrika'nın yaşadığı deneyim örnek alınabilir. Sorumlulardan hesap sorma ihmal edilmedi, ancak acımasızlığa, intikam ve misillemede bulunma döngülerine düşmeden, şiddet ve kana karşı şiddete başvurmadan ve kan dökmeden yapıldı.

Beşinci hata, devlet kurumlarını korumak ile liderlerini veya politikalarını değiştirmek arasında büyük bir fark olduğu için halkın geçmişe yönelik öfkesinin egemen olması ve olanı yıkma ve parçalama arzusudur. Herkes siyasi kurumların geliştirilmesinde veya inşasında şevk, bilgelik ve sabır göstermelidir. Hataları ve ihlalleri tekrarlamaktan, onlara geri dönmekten kaçınarak, modern devletin adil bir hukuki kurumsal sisteme uygun olarak yönetilmesi için sağlıklı düzenlemeler üzerinde anlaşmaya varılmalıdır. En büyük zorluk, gerekliliğine rağmen yıkmak değil, herkes için güvenli ve çeşitli çıkarlar için güvenilir bir gelecek inşa etmektir. Bu, uzun süreli ve uzayan, vatandaşın siyasi ve maddi olarak, kanıyla ve canıyla bedelini ödediği ihlallerin ardından sağlam bir meşruiyet ve kurumsal siyasi garantiler sunacaktır.

Yeni liderlerin, Suriye halkının ve içindeki çeşitli dini grupların kaçınması gereken altıncı hata, geçmişteki uygulamaların neden olduğu acıların veya yeni oluşturulan güç dengelerinin Suriye halkı arasında bir bölünme kaynağı olmasına veya çeşitli dini grupları kapsamayan bir siyasi yapı oluşturma motivasyonu olmasına izin vermektir. Zira bu durum Suriyelileri bölecek, diğer grupları belki de küresel veya bölgesel taraflarla başka uzlaşılara varmaya itecek ve bu da herkesi stratejik olarak zayıflatacak ve hepsini bölgesel dış müdahalelere açık hale getirecektir. Bunlar, hiçbir zaman ülkenin çıkarına olmamıştır. Kaldı ki Suriye kendi içinde istikrarlı, sınırları aşarak diğer bölge ülkelerine kadar uzanana birçok farklı mezhebi ve grubu bir araya getiriyor. Bunlar belki dini grupları birleştiren bir konferans ya da kapsayıcı bir mekanizma ile herkesin benimseyeceği ve güveneceği temeller ve mekanizmalar kurarak, dönüşüm ve kalkınma sürecini başlatabilirler.

Çoğunluğu Suriye vatandaşlığı kimliği etrafında toplamak amacıyla Suriye'yi siyasi olarak yeniden inşa etmek için önümüzde 18 ila 24 ay sürecek uzun siyasi çalışmalar olduğuna inanıyorum. Ülkede, sorunları, meseleleri ve önemli anayasal tartışmaları yürütecek geçici bir yönetim kuruluyor. Yurt dışındaki Suriyeli mültecilerin veya ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin evlerine dönüşü ve Suriye'nin tek başına kaldıramayacağı bir konu olan ülkenin yeniden inşasını desteklemek gibi ilgili konulara yönelik ulusal, bölgesel ve küresel çabalar da var.

Yedinci tehlikeli ve göz ardı edilmeyecek hata, İsrail'in Golan'da yaptıkları gibi, Suriye'ye komşu olan bölgesel tarafların, egemenliği pahasına kazanımlar elde etmek için Suriye'nin zayıflığından yararlanmaya çalışmasıdır. İsrail 1974 yılında Suriye ile imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nı açıkça ihlal etti. Suriye toprakları pahasına, kendi deyimiyle “bölgeyi yeniden şekillendirme” çerçevesinde adımlar attı. Bölgesel veya mezhepsel hesapları olan bazıları da yeni düzenlemeler tesis etmeye veya Suriyelilerin haklarını ihlal etmeyi de içeren tedbirlerle bunlara karşı önlem almaya çalışıyor. Bunların arasında örneğin Türk-Kürt ilişkileri ya da Şam’daki Şiileri savunma kisvesi altında İran'ın tanık olduğumuz politikaları da yer alıyor. Daha fazla Filistinliyi Suriye'ye sığınmaya itmeye veya Dürzilerin durumuna yönelik girişimlerin ortaya çıkması da uzak bir olasılık değil. Bunların hepsi Suriye varlığını parçalayan ve bölünmeleri büyüten uygulamalardır ve bunların Suriye sınırları içinde ve ötesinde sivil toplum kuruluşlarının rollerini körüklemesi uzak bir ihtimal değildir. Bunların gerçekleşmesi halinde özellikle Irak, Lübnan ve Ürdün'ün yanı sıra diğer ülkelere birçok yansıması olacağı tahmin ediliyor.

Arap dünyasının düşmemesini umduğum sekizinci hata, durumun hassasiyetini, arenaları ve denklemleri okumanın zorluğunu takdir etmeme rağmen, yaklaşımların karmaşıklığı ve çelişkileri nedeniyle Suriye arenasından kendisini tecrit etmesidir. Çünkü Arap yokluğu, başkaları tarafından hızla doldurulacak bir boşluk bırakacaktır. Bunun yerine kalkınma ve desteğe hazırlık olarak Arapların katılımının bilinçli ve açık, Suriye siyasi arenasına karşı tam bir dürüstlük temelleri üzerinde, Arap kimliği ve çıkarlarıyla tutarlı ulusal eğilimlerin ışığında, Suriye halkını desteklemek, onun adalet ve istikrar umutlarına ulaşmasını sağlamak amacıyla olması daha iyidir.

Dokuzuncu hata, uluslararası toplumun Suriye meselesinden hızla elini çekmesidir. Gelişmiş ülkelerin, daha güvenli veya insani barınaklar oluşturulmadan Suriyeli mültecilere ülkelerine dönmeleri için baskı yapma arzusunu yansıtan ilk göstergeler var. Ayrıca, genel uluslararası hukuku ve insancıl hukuku açıkça ihlal edecek şekilde, Suriye topraklarına yönelik tekrarlanan ihlallere yönelik bir ihmal ve umursamazlığın olduğu da dikkatimi çekiyor. Bunların devam etmesi halinde bölgenin istikrarı ve uygulamaları üzerinde yansımaları olacak ve uluslararası boyutlara ulaşacaktır. Zira gelecekte birçok çatışmada örnek alınacak emsaller oluşturacak ve uluslararası hukuk ve düzenin güvenilirliğinin daha da erozyona uğramasına yol açacaklardır. Buna ilave olarak, ekonomik baskılar ve uluslararası izolasyoncu eğilimler karşısında yeniden yerleştirme ve yeniden inşa operasyonlarına katkıda bulunma konusundaki isteksizlik, yıllarca yerinden edilme ve açlık nedeniyle büyük acı çeken Suriye vatandaşlarının istikrar ve güvenliğinin sağlanması şansını sınırlıyor.