Arap ülkeleri Refah Muhafızı Operasyonu’na dahil olur mu?

Pentagon, Kızıldeniz’de ulaşımı güvence altına almak için koalisyon üyelerinin 20 ülkeye ulaşacağını duyurdu.

Kargo gemisi Galaxy Leader, geçen 20 Kasım’da Kızıldeniz’de Husi korsan botları tarafından kaçırıldıktan sonra (Reuters)
Kargo gemisi Galaxy Leader, geçen 20 Kasım’da Kızıldeniz’de Husi korsan botları tarafından kaçırıldıktan sonra (Reuters)
TT

Arap ülkeleri Refah Muhafızı Operasyonu’na dahil olur mu?

Kargo gemisi Galaxy Leader, geçen 20 Kasım’da Kızıldeniz’de Husi korsan botları tarafından kaçırıldıktan sonra (Reuters)
Kargo gemisi Galaxy Leader, geçen 20 Kasım’da Kızıldeniz’de Husi korsan botları tarafından kaçırıldıktan sonra (Reuters)

ABD’nin Kızıldeniz’de ulaşımı güvence altına almak amacıyla geçen hafta başlattığını ilan ettiği Refah Muhafızı Operasyonu’na katılan ülke sayısının arttığını duyurmasıyla birlikte, yeni deniz ittifakına ek Arap tarafların katılma olasılığı hakkında sorular ortaya çıktı. İttifak, özellikle gözlemcilerin yeni ittifakın hedeflerini ve mekanizmalarını çevreleyen karmaşık ve belirsizlik hesaplamalar olarak tanımladığı durum ışığında, resmi olarak yalnızca Arap ülkelerinden Bahreyn Krallığı’nı içeriyor.

Pentagon, Perşembe günü yaptığı açıklamada Kızıldeniz’deki ticareti Yemenli Husi milislerin saldırılarından korumak için ABD liderliğindeki yeni koalisyona toplamda 20’den fazla ülkenin katılmayı kabul ettiğini duyurdu.

Pentagon Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder, “20’den fazla ülke katılmayı kabul etti” derken, Yunanistan ve Avustralya’nın katılımlarını açıkladıklarını ifade etti. Ryder, “Diğer ülkelerin katılımına izin vereceğiz. Katılma konusunu konuşmak onlara kalmış” açıklamasında bulundu.

ABD, geçen hafta ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in Bahreyn ziyareti sırasında Refah Muhafızı Operasyonu’nu başlattı. O tarihte katılacağı açıklanan ülke sayısı sadece 10 ve (ABD, İngiltere, Bahreyn, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Seyşeller, İspanya) ile sınırlıydı.

Gönüllülerin ittifakı

Pentagon sözcüsü Ryder, yeni operasyonun bazı görevlerini açıklayarak, bunun Kızıldeniz’in Yemen yakınındaki sularında ortak devriyeleri de içereceğini kaydetti. Her ülkenin operasyona elinden geldiğince katkıda bulunacağını, bazı durumlarda buna gemilerin de dahil olabileceğini, diğer durumlarda ise bireyleri veya başka türde destekleri içerebileceğini açıklayan Ryder, süreci ‘gönüllülerin ittifakı’ olarak tanımladı.

Norveç bandıralı bir tanker, daha önce güney Kızıldeniz'de Husilerin füze saldırısına maruz kalmıştı (AFP)
Norveç bandıralı bir tanker, daha önce güney Kızıldeniz'de Husilerin füze saldırısına maruz kalmıştı (AFP)

Üç gün önce Politico internet sitesi haberinde, üst düzey bir Amerikalı yetkilinin ‘birkaç ülkenin daha operasyona katılmayı kabul ettiğini’ aktarmıştı. Yetkili bu gelişme hakkında, söz konusu ülkeleri kamuoyuna açıklamamayı tercih etti. Politico’ya göre yetkili, “Ekibin İsrail’e bağlı gemileri korumak için oluşturulduğu inancı, Arap ülkeleri için durumu karmaşık hale getiriyor” dedi.

ABD’nin yeni bir operasyonun başlatıldığına dair ilanı, Husilerin geçen aydan bu yana İsrail şirketlerine ait olduğuna inanılan ticari gemileri hedef alan Kızıldeniz’deki saldırılarını yoğunlaştırmasının ardından geldi. Husiler, saldırıları artırmaları sonrasında faaliyet üslerini genişletmiş, İsrail’e giden tüm gemileri hedef almakla tehdit etmiş ve nakliye şirketlerini İsrail limanlarıyla iş yapmamaları konusunda uyarmıştı.

Kıyıdaş ülkeler

Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, perşembe günü Kahire’de İngiliz mevkidaşı ile düzenlediği basın toplantısında “Seyrüsefer özgürlüğü ve bunun korunması gerektiği ilkelerini paylaşıyoruz” açıklamasında bulundu. Şukri, “Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkeler, bu denizin güvenliğini sağlama sorumluluğunu taşıyor” diyerek, “Kızıldeniz’de seyrüsefer serbestisi sağlamak ve Süveyş Kanalı’na erişimi kolaylaştırmak için ortaklarımızla iş birliği yapıyoruz” şeklinde konuştu. Mısır Dışişleri Bakanı, “Mısır, ortaklarıyla başka çerçevelerde de işbirliği yapıyor. Biz, dolaşım özgürlüğünü sağlamanın, ürünlere erişimi sağlamanın ve tedarik zincirleri üzerindeki olumsuz etkileri önlemenin en iyi yollarını koordine etmeye ve bunlar hakkında konuşmaya devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Öte yandan El-Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin Arap ve Bölgesel Çalışmalar Birimi Başkanı Muhammed İzzeddin, Arap ülkelerinin yeni koalisyona katılmayacağını öne sürdü. Bölgede oluşturulan ABD ittifaklarının hedeflerinin belirsizliği, bunların gerçekten seyrüseferi güvence altına almayı mı, Batılı ve Washington’un müttefiklerine ait gemileri korumayı mı, yoksa geniş bir bölgesel savaşın patlak vermesini engellemeyi mi hedeflediğinin belli olmaması başta olmak üzere bu tercihin arkasında çeşitli nedenler olduğuna dikkati çekti. İzzeddin, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada Kızıldeniz’de seyrüsefer güvenliğinin öncelikle kıyıdaş ülkelerin sorumluluğunda olduğunu belirtti. Muhammed İzzeddin, ABD’nin varlığının bölgeden çıkışı ve geri dönüşü, Washington’un bölgenin öncelikleriyle ilgilenme konusunda sabit bir vizyonun varlığına dair birçok soruyu gündeme getirdiğini söylerken, etkili Arap ülkelerinin, Husi hareketlerini kontrol altına almak amacıyla İran destekli darbeci örgütü açık mesajlarla bilgilendirme yönünde hamleler ortaya koyduğunu vurguladı. Muhammed İzzeddin, Husilerin bu hareketlerinin özellikle uluslararası denizcilik şirketlerinin, yüksek maliyetli olmasına rağmen gemilerinin rotasını alternatif rotalara değiştirme kararı sonrasında bölge ülkelerinin çıkarlarına zarar verilmesine yol açtığını, bu durumun ise Süveyş Kanalı’na giden nakliye trafiğine ve genel olarak küresel ticarete doğrudan zarar verebileceğini dile getirdi.

İzzeddin, yeni ittifakla ilgili olarak, özellikle bu ülkelerin birçoğunun halihazırda seyrüsefer özgürlüğünü korumak için bölgesel ve uluslararası işbirliği çerçeveleri içerisinde çalıştığı göz önüne alındığında Arap ülkelerinin ılımlı tutumlarını buna katılmaya zorlayan karışıklıklar olduğuna dikkat çekti. Ayrıca “Ancak bunlar katılan tarafların amaç ve sorumlulukları açısından daha açık ve şeffaf çerçevelerdir” dedi.

Daha önce Süveyş Kanalı’ndan geçen nakliye konteynırları (Reuters)
Daha önce Süveyş Kanalı’ndan geçen nakliye konteynırları (Reuters)

Geçen hafta Süveyş Kanalı İdaresi, kanaldaki navigasyon trafiğinin düzenli olduğunu açıkladı. Süveyş Kanalı İdaresi Başkanı Usame Rabi, kurumun Kızıldeniz’de devam eden gerilimleri yakından takip ettiğini ve bazı nakliye şirketlerinin rotasını geçici olarak Ümit Burnu’na yönlendireceklerini duyurmaları çerçevesinde bunların kanaldaki trafik hareketi üzerindeki etkisinin boyutunu incelediğini açıkladı. Rabi, yaptığı açıklamada geçen yıl 19 Kasım’dan itibaren 55 geminin Ümit Burnu güzergahından transit geçişe yönlendirildiğini belirtti. Açıklamaya göre bu, o dönemde 2 bin 128 geminin geçişine kıyasla küçük bir yüzde.

Husi saldırılarının başlamasından bu yana ve sigorta maliyetlerinin artmasıyla birlikte Danimarkalı Maersk, Alman Hapag-Lloyd, Fransız CMA CGM ve İngiliz British Petroleum gibi büyük denizcilik şirketleri, seyir güvenliği garanti altına alınana kadar gemilerinin Babu’l Mendeb Boğazı’ndan geçişini askıya aldı.

Bölgesel gerilim tırmanıyor

Ürdünlü strateji uzmanı Muhsin eş-Şobaki, Arap ülkelerinin ABD’nin duyurduğu Refah Muhafızı Operasyonu’na karşı meşru çekinceleri ve korkuları olduğuna dikkati çekti. Bölgedeki bazı ülkelerin çıkarlarının, koalisyonun ‘Kızıldeniz’de seyrüseferi güvence altına almak’ hedefiyle kesiştiğini söyleyen Şobaki, “Ancak bunun karşısında bu yeni koalisyonun ister Husilerle, ister İran’la, ister bölgedeki diğer silahlı kollarıyla olsun doğrudan çatışmaya girmeyeceğine dair açık bir garanti yok” dedi.

Muhsin eş-Şobaki, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Bu ittifakın oluşumunun zamanlaması ve İsrail’in güvenliğinin korunmasıyla olan bağlantısı çerçevesinde İsrail, resmi olarak ittifaka katılmasa bile bundan birincil yararlanan ülkedir. Sonuç olarak bu, özellikle İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırganlığının halen devam etmesi nedeniyle herhangi bir Arap ülkesinin iç kamuoyu önünde yüzünü kızartabilir” değerlendirmesinde bulundu. Aynı şekilde Kızıldeniz’de seyir güvenliğiyle ilgilenen aktif Arap ülkelerinin kendi aralarında ortak koordinasyonu sürdürmelerinin muhtemel olduğunu söyleyen Şobaki, bu aşamada genellikle bölge ülkelerinin çıkarlarıyla çelişen çatışmalara veya bölgesel gerilimin tırmanmasına herhangi bir müdahaleyi önlemek için Refah Muhafızı Operasyonu öncesindeki bölgesel ve uluslararası iş birliği çerçeveleri içinde devam etmelerinin de olası olduğunu vurguladı.

Öte yandan Husiler, ABD’nin duyurduğu ittifaka ilişkin, ülkelere söz konunu misyona katılmamalarını tavsiye etti ve gemilerini hedef almamaları konusunda uyarıda bulundu. Örgüt ayrıca, kendilerine karşı hareket eden herhangi bir ülkenin gemilerinin Kızıldeniz’de hedef alınacağı konusunda da uyarıda bulundu.

Aynı şekilde İran Savunma Bakanı Muhammed Rıza Aştiyani, ABD’nin Kızıldeniz’de uluslararası bir güç oluşturması halinde büyük sorunlarla karşılaşacağı konusunda uyardı.

Diğer taraftan İsrailli yetkililerin önceki açıklamalarına göre Tel Aviv, Refah Muhafızı’na katılan ülkelere İran terör eksenine karşı savaşta verdikleri destekten dolayı teşekkür etti.



Hamas'ın askeri operasyonları Gazze Şeridi'ndeki ateşkesi nasıl etkiliyor?

 Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (Getty Images)
Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (Getty Images)
TT

Hamas'ın askeri operasyonları Gazze Şeridi'ndeki ateşkesi nasıl etkiliyor?

 Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (Getty Images)
Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (Getty Images)

Hamas'ın Gazze Şeridi'nde İsrail askerlerine karşı yürüttüğü nitelikli askeri operasyonlar, ateşkes müzakereleri ve Gazze Şeridi'nde bir ateşkes anlaşmasına varma şansı üzerindeki etkilerinin boyutu hakkında soru işaretleri yaratıyor.

Gözlemciler, direniş operasyonlarının ‘İsrail hükümeti üzerinde ateşkes anlaşmasını kabul etmesi için bir baskı kartı’ oluşturduğuna inanıyor ve ‘askeri operasyonların devam etmesinin, özellikle artan sokak baskısıyla birlikte İsrail tarafını ateşkesi kabul etmeye itebileceğini’ belirtiyor.

Mısır, Katar ve ABD öncülüğünde Gazze Şeridi'nde bir ateşkes anlaşması imzalanması için yürütülen arabuluculuk çalışmaları aksamaya devam ediyor. Gazze şehrinin doğu bölgelerindeki Refah ve Han Yunus'un yanı sıra Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Hanun ve Beyt Lahiya'da son zamanlarda sık sık düzenlenen direniş operasyonlarında çok sayıda İsrail askeri öldürüldü ve yaralandı.

Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerleri (Arşiv - Reuters)Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerleri (Arşiv - Reuters)

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, bu hafta Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde İsrail askerlerinin, tanklarının ve buldozerlerinin hedef alındığını ve İsraillilerin kayıplar verdiğini duyurdu.

Hamas'ın askeri operasyonları, İsrail hükümetinin 19 Mart'ta ateşkes anlaşmasını bozmasından bu yana İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarının devam ettiği bir ortamda gerçekleşti.

19 Ocak'ta Hamas ve İsrail uluslararası arabulucuların (Mısır, ABD ve Katar) çabalarıyla Gazze Şeridi'nde bir ateşkes anlaşmasına vardı. Anlaşmanın ilk aşaması 42 gün sürecek ve bu süre zarfında ikinci ve üçüncü aşamaların uygulanması için görüşmeler yapılacaktı. Ancak İsrail tarafı ilk aşamanın sona ermesinin ardından Gazze Şeridi'nde askeri operasyonlarına yeniden başladı.

Uluslararası Filistin Halkının Haklarını Destekleme Komitesi Başkanı Salah Abdulati, Filistin direnişinin operasyonlarının ‘Filistinlilerin haklarını desteklemek ve saldırganlığı durdurmak için devam eden uluslararası baskı ile Gazze Şeridi'ndeki ateşkes sürecini hızlandırdığına’ inanıyor.

Şarku’l Avsat'a konuşan Abdulati, “Askeri operasyonların devam etmesi, Tel Aviv'de devam eden savaşın kayıpları nedeniyle İsrail sokağının baskısı ve protestoları yoluyla İsrail hükümeti üzerinde bir baskı kartı oluşturuyor. Savaşın İsrail hükümetine yüksek maliyeti, onu saldırganlığı uzatma politikalarını yeniden gözden geçirmeye itiyor” ifadelerini kullandı.

Abdulati'ye göre İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik devam eden saldırganlığı karşısında Hamas'ın elinde ‘İsrailli esirler, direniş, uluslararası ve Arap baskıları’ gibi İsrail tarafına yönelik baskı kartları var.

Hamas 7 Ekim 2023'te İsrail yerleşimlerinden yaklaşık 250 kişiyi esir aldı ve İsrail hükümeti 57 esirin bugün halen Gazze Şeridi'nde olduğunu söylüyor.

Yerlerinden edilmiş Filistinliler, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım alıyor. (AFP)Yerlerinden edilmiş Filistinliler, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım alıyor. (AFP)

Askeri operasyonlar İsrailli karar alıcılar üzerinde bir baskı unsuru oluştursa da uluslararası ilişkiler profesörü Dr. Tarık Fehmi bu operasyonları ateşkes çabalarını ilerletmek için yeterli görmüyor. Fehmi'ye göre bu operasyonlar, İsrail sokağının Netanyahu hükümetine ateşkes anlaşmasını hızlandırması için baskı yapması yoluyla ateşkes süreci için sadece bir katalizör olabilir.

Şarku’l Avsat'a açıklamalarda bulunan Fehmi, Hamas’ın askeri operasyonlarının ‘ateşkes sürecinde güvenilebilecek tek motor olmayacağına’ ve ‘İsrail tarafı üzerindeki etkilerinin sınırlı olduğuna’ inanıyor. Fehmi, İsrail ve Hamas'ın yakında, ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un Gazze Şeridi'nde ateşkes için değiştirilmiş önerisine yanıt vereceğini umuyor.

Witkoff kısa bir süre önce Gazze Şeridi'nde 60 günlük ateşkes, halen esir tutulan 57 kişiden 28'inin bin 200'den fazla Filistinli mahkûmla takas edilmesi ve Gazze Şeridi'ne insani yardım girişini öngören bir öneri sundu.

Gazze Şeridi'ndeki ateşkes, Hamas'ın kalan esirleri ancak İsrail'in savaşı sona erdirmeyi kabul etmesi halinde serbest bırakacağını söylemesi ve Netanyahu'nun Hamas silahsızlandırılmadan ve Gazze Şeridi'nden çıkarılmadan savaşı sona erdirmeyeceğini taahhüt etmesi nedeniyle zorluklarla karşı karşıya.

Fehmi, İsrail'in ‘önümüzdeki dönemde Güney Lübnan'daki gelişmelere ve Yemen'deki Husilerin defalarca bombalanmasının ardından Yemen cephesine odaklanacağını’ düşünüyor. Fehmi, bu gelişmelerin İsrail hükümetini Gazze Şeridi'ndeki durumu sakinleştirmeye itebileceğini ifade etti.