Gazze Şeridi’nde İsrail ile Hamas hareketi arasında devam eden savaş, bölge sakinlerinin yaşamlarını yiyecek, su ve hatta banyo gibi en temel yaşam ihtiyaçlarını bulma konusunda sürekli bir mücadeleye dönüştürdü.
İsrail güçleri, Hamas’ın İsrail tarihindeki en şok edici saldırı olarak kabul edilen ‘Aksa Tufanı Operasyonu’nu düzenlemesinden bu yana, Gazze’ye yönelik havadan, karadan ve denizden saldırılar başlattı.
Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre, Hamas yönetimindeki Gazze’deki Sağlık Bakanlığı’na göre, İsrail’in misilleme saldırıları, kuşatma altındaki Filistin topraklarında en az 20 bin 258 kişinin ölümüne neden oldu.
Birleşmiş Milletler (BM), çatışmaların Gazze’nin 2,4 milyonluk nüfusunun 1,9 milyonunu yerinden ettiğini tahmin ediyor.
AFP, savaş nedeniyle hayatlarının alt üst olduğunu dile getiren üç Filistinli kadınla konuştu.
Bu hayatı hak etmiyoruz
İsrail güçlerinin baskın yaptığı Şifa Hastanesi’nde arka arkaya 38 gün boyunca kötü durumdaki hastaları tedavi eden Dr. Nur Vahidi, savaşın başlamasından bu yana iki kez yerinden edildiğini söyledi.
Kuşatma altındaki bölgenin güneyinde bulunan Refah’taki Kuveyt Hastanesi’nin acil servisinde çalışan Dr. Vahidi, “Her gün, göreceğimi hiç düşünmediğim acılarla karşılaşıyorum” dedi.
Bir aydır büyük ailesinin 20 üyesiyle aynı daireyi paylaştığını dile getiren Dr. Vahidi, akrabalarından bazılarının Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) işlettiği bir okula sığındığını, bir kısmının ise Gazze’de kaldığını söyledi.
Dr. Vahidi, Gazze’de kalan anneannesi, amcası ve teyzesi ile tüm bağlantısını kaybettiğini, şebekenin sık sık kesintiye uğradığını ve iletişimin kesildiğini bildirdi.
Dr. Vahidi açıklamasını şu ifadelerle sürdürdü;
Daha önce evimde ihtiyacım olan her şeye sahiptim. Şimdi ise bu tuhaf durumdayım, susuz ve yiyeceksiz. Durum insani, ekonomik, yaşam ve sağlık açısından felaket.
Hastalıkların hızla yayıldığı konusunda uyaran Dr. Vahidi, yine de durumunun başkalarından iyi olduğunu söyleyerek, idare etmeye çalıştığını ekledi.
Dr. Vahidi, yaşadıkları sıkıntılı hayatı şu ifadelerle anlattı;
İşten sonra eve gidebilirsem, ateş yakıp yemek pişiriyorum. Su olduğunda ellerimi yıkıyorum. Su ve yiyecek tedarikini ve telefonlarımızı nasıl şarj edeceğimizi, daha önce hiç düşünmediğimiz şeyleri düşünmek zorunda kaldık. Hiç kimse böyle yaşamayı hak etmiyor.
Geçtiğimiz iki yılda gerilimin arttığı anlarla çalıştığını söyleyen Dr. Vahidi, “Ama bu savaşla ilgili her şey farklı, uzunluğu, ölü sayısı, yaralanmaların ciddiyeti, yerinden edilme” dedi.
Yerinden edilmeler sırasında sokaklarda şok içinde yürüdüğünü söyleyen Dr. Vahidi, şu ifadelerle devam etti;
Bu savaşın boyutunu hayal edemedim. Savaş her birimizden bambaşka bir insan yarattı. Biz bu hayatı hak etmiyoruz, kimse bu hayatı yaşamamalı. Herkes gitmeyi düşünüyor. Çünkü ülkede hiçbir şey kalmadı. İnsan yok, ağaç yok.
Dr. Vahidi savaştan önce eğitimini tamamlamak için başka bir ülkeye gitmeyi düşündüğünü dile getirerek, “Eğer hayatta kalırsam bunu yapacağım. Ama sonuçta burası benim ülkem ve gitsem de ona geri döneceğim” dedi.
Günlük rutinimi özledim
Üç çocuk annesi Sondos el-Bayed ise, savaşın başlamasından bu yana hayatının 180 derece değiştiğini söyledi.
Şu anda Kuveyt Hastanesi’nin önünde gazeteci eşi ve çocuklarıyla küçük bir çadırda yaşayan 32 yaşındaki ev hanımı, AFP muhabirine şunları söyledi;
Savaştan önceki hayatımız istikrarlı ve mutluydu. Evimde her şey vardı. Eşimin ailesine ait bir apartman dairesinde kalıyorduk. Çocuklarım da okula gidiyordu. Sabah çocuklarımı okula gitmeleri için uyandırmak, onları okula göndermek, yemek hazırlamak, sonra eşimle kahve içmek. Basit ve istikrarlı bir hayattı, o hayatı geri istiyorum.
Gazze’den ayrıldıklarından beri birçok kez taşınmak zorunda kaldıklarını söyleyen Bayed şunları dile getirdi;
Önce güneye, merkezdeki Deyr Balah şehrine doğru kaçtık. Ancak ev sahipleri kısa sürede ayrılmamızı istedi. Bunu, gazetecilerin İsrail saldırıları tarafından hedef alınacağı korkusundan yaptılar. O kadar çok ağladım ki, ne yapacağımı bilemedim.
Tekrar güneydeki Han Yunus’a doğru yola çıktıklarını, ancak planlarının bir kez daha suya düştüğünü söyleyen Bayed, “İsrail ordusu bölgede yaşayanlar için tahliye emri çıkararak bizi daha güneye, Mısır sınırına yakın bir yere gönderdi” dedi.
Bayed yeni hayatlarında yaşadıklarını zorlukları ise şöyle anlattı;
Soğuk suyla duş almak çok zor. Plastik bir leğende yıkanıyoruz. Ekmek yok. Biz bulabildiğimiz az malzemeyle yemek hazırlıyoruz ama çocuklar yemeyi reddediyor. Yemekler bozuk ve son kullanma tarihi geçmiş. Sebzelere ve bazı konserve yiyeceklere bağımlıyız. Bu da ciddi bağırsak semptomlarına neden oldu. Bu savaş bizi psikolojik olarak çok yıprattı. Çocuklarımın davranışları değişti ve hepimiz kötü bir ruh halindeyiz. Savaştan sonra hepimizin psikolojik tedaviye ihtiyacı var.
Eşiyle birlikte kalmaları konusunda anlaştıklarını söyleyen Bayed, “Ailelerimize bağlıyız. Sürgün zordur, aileden ve anılardan ayrılmak da zordur” dedi.
Bir gün evlerine geri dönmeyi hayal ettiklerini vurgulayan Bayed, “İnşallah evimize döneriz ve Allah’ın izniyle Gazze dışına sığınmak zorunda kalmayız. Evlerimize döndüğümüzde, ruhumuzu yeniden canlandırmak için bir veya birkaç ay boyunca çocuklarımızla birlikte toparlanma ve eğlenmek için yolculuk yapacağız” diye ekledi.
Evin fotoğrafını gözyaşları içinde çektik
17 yaşındaki lise öğrencisi Lynn Ruk da, ebeveynleri, erkek kardeşi, dört kız kardeşi ve yeğeniyle birlikte Refah’ta derme çatma bir kampta yaşıyor.
Gazetecilik okumayı hayal eden Ruk, “Hayatım çok sıkıcıydı, bundan şikayet ederdim. Savaş her şeyi değiştirdi. Sevmediğim hayatıma geri dönmeyi dilemeye başladım” dedi.
Ailesiyle, savaşın patlak vermesinin ertesi günü Han Yunus’taki evlerini terk ettiklerini söyleyen Ruk, yaşadıklarını şu ifadelerle anlattı;
Evimizin fotoğrafını gözyaşları içinde çektik. Kısa bir süre kız kardeşlerimden birinin yanında kaldık. Orası çok tehlikeli hale gelince, Refah’a varmadan önce Nasır Hastanesi’ne gittik. Bir hafta sonra eve gideriz diye düşündüm. 70 günden fazla zaman geçti ve hala dönemedik.
Tuvalete gitmek zorunda kalmamak için ilk başlarda yemek yemeyi reddettiğini belirten genç kız, “Banyolar kirli ve uzun kuyruklar var” diye konuştu.
Savaşın başlamasından bu yana yedi kilo kaybettiğini söyleyen Ruk, açıklamasını şu ifadelerle sürdürdü;
Birkaç kez hastalandım ve bayıldıktan sonra acil servise götürüldüm. Hayatımın böyle görüneceğini hiç düşünmemiştim. Evimizde dört banyo vardı. Savaştan önce her gün duş alırdım. Şimdi eğer şansım varsa, haftada bir kez camide, abdest almak için ayrılan lavabolarda, eğer su varsa, yıkanıyorum. Banyo yapmak ve tuvalete gitmek ızdırap haline geldi. Tuvalete girmek sanki bir yolculuk yapmak gibi, çünkü mesafe çok uzun.
Genelde kekik ve konserve yediklerini dile getiren genç kız, “Ekmek bulmak zor” dedi.
Ağlayarak anlatmaya devam eden genç kız, “Üzgünüm, çünkü ben ve tüm öğrenciler bu yıl eğitimden mahrum kaldık. Okula geri döneceğimizi sanmıyorum. Seyahat edebilmek ve hayalimi gerçekleştirebilmek için okulu başarıyla bitirme heyecanı içerisindeydim. Artık tek ümidim herkesin evine dönmesi, benim de evime dönmem ve evimizin hala var olması” diye ekledi.