Nahda Barajı müzakereleri neden sekteye uğradı?

Anlaşmazlık yaşanan başlıklar arasında kuraklığın tanımı ve kalkınma projeleri bulunuyor.

Etiyopya’nın inşa ettiği Nahda Barajı, bölge ülkeleri arasında krize neden oldu. (Reuters)
Etiyopya’nın inşa ettiği Nahda Barajı, bölge ülkeleri arasında krize neden oldu. (Reuters)
TT

Nahda Barajı müzakereleri neden sekteye uğradı?

Etiyopya’nın inşa ettiği Nahda Barajı, bölge ülkeleri arasında krize neden oldu. (Reuters)
Etiyopya’nın inşa ettiği Nahda Barajı, bölge ülkeleri arasında krize neden oldu. (Reuters)

Nahda Barajı’na dair son müzakerelerin perde arkasında Mısırlı müzakereciler ile Etiyopyalı mevkidaşları arasında yeni temel farklılıklar olduğu ortaya çıktı. Etiyopya tarafı Mısır'ın Nil Nehri üzerinde havza ülkeleriyle istişare etmeden uyguladığı kalkınma projelerine dikkat çekiyor. Diğer yandan ise kuraklık dönemlerinin tanımı gibi hususlar dahil olmak üzere diğer anlaşmazlıklar da mevcut.

Mısır, Etiyopya ve Sudan, geçtiğimiz ağustos ayından bu yana, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi ve Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed'in temmuz ayında yaptığı anlaşmaya yanıt olarak dört tur müzakere gerçekleştirdi. Ancak Mısır Sulama Bakanlığı tarafından yapılan resmi açıklamada sürecin başarısızlığa uğradığı duyuruldu. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Mısır Sulama Bakanlığı, Mısır'ın tehlikeye maruz kalması durumunda suyunu ve ulusal güvenliğini savunma hakkını saklı tuttuğunu vurguladı.

12 yıldan fazla süren önceki müzakere turlarının çoğu kesintili bir biçimde gerçekleşti. Mısır müzakere heyetinin bazı üyeleri, Etiyopya tarafıyla anlaşmazlık noktaları hakkında medyaya birçok açıklama yaptı.

Mısır müzakere heyetinden Ala ez-Zavahiri televizyonda yaptığı açıklamada, Mısır'ın baraj ve tek taraflı dolum prosedürlerine ilişkin endişelerine Etiyopya'nın ise tarım projeleri, Yeni İdari Başkent’in inşası, Şehid Ahmed Hamdi Tüneli ve barajların yenilenmesi hakkındaki çekinceleri de dahil olmak üzere Mısır'ın tek taraflı eylemlerinin bir listesiyle yanıt verdiğini söyledi.

Uzunluğu 11 bin kilometreyi aşan kanalların rehabilitasyonu, sel tehlikelerine karşı koruma amaçlı bin 470 yapının inşası, Nil Nehri ve kollarındaki barajların yapımı, Mısır Sulama Bakanlığı’nın daha önce yaptığı açıklamaya göre 81 köprüden oluşan büyük su tesislerinin bakımı ve güçlendirilmesi de dahil olmak üzere birçok alanda geliştirme projeleri uygulanıyor.

Kahire Üniversitesi Jeoloji ve Su Kaynakları Profesörü Dr. Abbas Şeraki, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Mısır'ın Nil Nehri üzerinde uyguladığı projelere Etiyopya'nın itiraz hakkı yoktur. Nehrin son ülkesi olan Mısır, dolayısıyla Nil Nehri üzerinde yapacağı projeler ile kimseye zarar vermeyecek, aldığı suyu kalkınmaya hizmet edecek şekilde değerlendiriyor. Yeni idari Başkent gibi geliştirilen veya Nil suyu hakkındaki tüm Mısır projeleri, Mısır ve Sudan'ın su payını tehdit eden Nahda Barajı'nın aksine Etiyopya'ya hiçbir şekilde zarar vermeyecek.”

Afrika meseleleri uzmanı Dr. Ramazan Karni da Şarku'l Avsat'a yaptığı değerlendirmede, Etiyopya tarafının Mısır'daki kalkınma projeleriyle ilgili açıklamalarının, Mısır'ın konumunu şeytanlaştırma, Kahire'nin Afrika ülkelerinin kalkınmasını reddettiğini iddia etme girişimi olduğunu ifade etti. Mısır’ın Afrika ülkelerinin Nahda Barajı'na ilişkin tutumlarını etkilemeyi amaçlayan bir kalkınma reformu inşa etmeye başladığına dikkat çeken Karni sözlerini şöyle sürdürdü:

“Mısır, kalkınmayı sağlamak için Nil Nehri'nin su kaynaklarından yararlanmaya çalışıyor. Uluslararası hukuka göre bu onun hakkı. Müzakerelerin her turunda Etiyopyalı müzakereci, Mısırlı müzakereciyi ana meseleyle, müzakerenin özü olan barajın inşası ve çalışma mekanizmasıyla hiçbir ilgisi olmayan ikincil konularla meşgul etmeye çalışıyor.”

Mısır müzakere heyeti üyelerinden Dr. Arif Garib ise temel anlaşmazlıkların yaşandığı noktalardan birinin Nil Nehri'nin 1980'li yıllarda tanık olduğu kuraklık dönemlerinin tanımı olduğuna dikkat çekti. Mısır’ın bu dönemlerin tekrarlanma ihtimali olduğuna ve buna hazırlık yapılması gerektiğine inandığını dile getiren Garib televizyonda yaptığı açıklamada, barajın dolum aşamasında yaşanan kuraklık dönemlerinin birçok soruna yol açacağı uyarısında bulundu. Yapılan çalışmaların, dolum dönemlerinin kuraklık dönemine denk gelmesi halinde birçok sorunun yaşanacağını vurguladı.

Dr. Abbas Şeraki, Mısır'ın kuraklığı tanımlama talebinin ortalama 50 milyar metreküp su içeren Nil Nehri'nin son 100 yıldaki akışına ilişkin göstergeler üzerine yapılan bilimsel çalışmalara dayandığını kaydetti.

Bu kapsamda Mısır'ın, kuraklığın ortalama gelirin yaklaşık yüzde 20'sine denk gelen 40 milyar metreküp gelir eşiğinde olmasını talep ettiğine, Etiyopya’nın ise bu rakamın 30 milyar metreküp olmasını istediğine işaret etti. Bunu kabullenmenin zor olduğunu, zira Nil'in su gelirlerinin Mısır açısından bir milyar metreküp kadar azalmasının büyük bir sorun teşkil ettiğini söyledi.

Karni de bu görüşü destekleyerek şu açıklamada bulundu:

“Etiyopya'nın son yıllarda izlediği tek taraflı dolum süreci, Nil su gelirlerinin bol olduğu dönemlere denk geldi. Ancak kuraklık dönemleri, Mısır'ın diğer ülkelere zarar vermeyecek şekilde Nil suyu payını garanti altına almak için belirli tanımlar üzerinde anlaşmaya vararak kaçınmaya çalıştığı önemli sonuçlar doğuracaktır. Etiyopya ise bu yaklaşımı desteklemiyor.”



Lübnan'da tartışmalara yol açan bir İran belgesi: Hizbullah Ulusal Muhafızlara mı dönüşecek?

Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)
Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)
TT

Lübnan'da tartışmalara yol açan bir İran belgesi: Hizbullah Ulusal Muhafızlara mı dönüşecek?

Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)
Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)

Denise Rahma Fahri

Son zamanlarda, Lübnan'daki yerel medya kuruluşları, İran Devrim Muhafızlarına yakın bir merkez olan Tahran'daki Savunma Çalışmaları Merkezi'nden sızdırıldığı bildirilen bir İran belgesi yayınladı. Belge Hizbullah adına, Lübnan Cumhurbaşkanı komutasında faaliyet gösterecek “Ulusal Muhafızlara” dönüşmeyi öneriyor ve buna hazır olduğunu ifade ediyor. Belgeye göre, Lübnan Ulusal Muhafızları, “Meçhul Asker Kurumu” bünyesinde bir direniş unsuru ve stratejik yedek kuvvet olarak yer alacak. Belgede belirtildiği üzere, bu “direnişin” sonu değil, silahların devletin elinde olduğu yeni bir dönemin başlangıcı. Hizbullah’a yakın bir kaynak, bu belgeden haberdar olmadığını, şu anda konuya ilişkin belirli bir vizyon bulunmadığını ve meselelerin silah ile ilgili diyaloğun kaderiyle bağlantılı olduğunu belirtse de, Hizbullah liderliği bu belgeyi resmi olarak yalanlamadı. Birçok kişi de belgeyi, Hizbullah'ın silahını korumayı, komutayı Devrim Muhafızları ile sınırlandıran, resmi ordusunun ise sembolik bir rol oynadığı İran modelini benimseyerek, varlığını meşrulaştırmayı amaçlayan öneri ve çözümler için nabız yoklaması olarak değerlendirdi.

frgty
İran belgesi, Lübnan'daki mevcut dönemi direniş ve ulusal egemenlik tarihinde önemli bir an olarak tanımlıyor (AFP)

Diğer Seçenek Hareketi'nin lideri Alfred Madi, bu belge hakkında ilk konuşan kişi oldu. Madi, Cumhurbaşkanı Joseph Avnn, Hizbullah ve Emel Hareketi temsilcilerini içeren ve Lübnan ulusal güvenlik stratejisi üzerinde çalışan komitelerin yanı sıra, Hizbullah’ın talep ettiği garantilerin İran'ın önerisinin ciddiyetini gösterdiğini açıkladı.

Sızdırılan metin

İmza bekleyen bir taslak bildiri olduğu düşünülen İran belgesi, Lübnan'daki mevcut dönemi direniş ve ulusal egemenlik tarihinde önemli bir an olarak tanımlıyor. Hizbullah'ın “Ulusal Muhafız”a dönüşmeye hazır olmasını da, caydırıcılık denklemini Lübnan devleti bayrağı altında pekiştirme ve ulusal güçleri halkın ve anayasanın çıkarlarına hizmet edecek şekilde yeniden konumlandırma taahhüdü çerçevesinde değerlendiriyor.

Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızları'na tamamen dönüştürülmesi sürecinin” başlamasını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor. Belgeye göre Ulusal Muhafızlar, Lübnan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanı komutasında ve Bakanlar Kurulu ile koordinasyon halinde, ulusal egemenlik çerçevesinde faaliyet gösteren egemen bir halk direniş oluşumudur.

Pratik adımlara gelince, belgede “bu yıl sonuna kadar, elit birlikler, silah depoları ve komuta kontrol merkezleri de dahil olmak üzere, kuzeyden güneye tüm silah ve muharebe kabiliyetlerinin kademeli olarak Lübnan Ulusal Muhafızları'na devredileceği” belirtiliyor. Belgede ayrıca, “daha önce direnişle bağlantılı olan ileri askeri üretim birimlerinin resmen Lübnan devletinin denetimine girdiği ve gizli teknik ve güvenlik raporlarını, en yüksek egemenlik koruması çerçevesinde, Cumhurbaşkanı aracılığıyla Bakanlar Kurulu'na sunduğu” da ifade ediliyor. Bu birimler arasında hassas mühimmat üretimi, savunma sistemleri, insansız hava araçları, füzeler ve uzun menzilli mermilerin geliştirilmesi yer alıyor.

sdfgth
Hizbullah adına, Lübnan Cumhurbaşkanı komutasında faaliyet gösterecek “Lübnan Ulusal Muhafızları”na dönüşmeyi öneren ve buna hazır olduğunu belirten bir belge yayınlandı (Reuters)

İran'ın önerisi, Lübnan Savunma Bakanlığı'nı, korunan teminatlar dahilinde ve gönüllülere doğrudan maaş ödenmeden, Ulusal Muhafızlar ile ilgili gizli altyapı ve operasyonel görevlerden sorumlu kuruluş olarak belirliyor. Yine öneriye göre Ulusal Muhafızlar, acil durumlarda hızlı karar alma ile ilgili taktiksel nedenlerle bağımsız bir operasyon odası ile birlikte Meçhul Asker Kurumu’na  bir direniş bileşeni ve stratejik yedek olarak dahil edilecek.

İran'ın önerisi, 10.452 kilometrekarelik Lübnan’ın sonudur

Independent Arabia, bu belgenin Farsçasını aradı ve hatta kendisini hazırladığı söylenen kurumun web sitesini taradı, ancak hiçbir şey bulamadı.

Aynı zamanda, Diğer Seçenek hareketinin lideri Alfred Madi, önerinin sadece medyada çıkan bir haberden ibaret olsa da masum olmadığını vurguluyor. Bu yönde bir dizi adımın atıldığını açıklıyor. Ona göre bu adımların en dikkat çekeni, Hizbullah, Emel Hareketi ve Cumhurbaşkanı Avn'dan oluşan ortak komitelerin ulusal güvenlik stratejisi üzerinde çalışmak üzere medyadan uzakta, tamamen gizlice düzenlediği toplantılardır. Bu çalışma, Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi karşılığında talep ettiği garantilerle ilgili olarak son zamanlarda gün yüzüne çıkan taleplerle örtüşüyor. Madi, bu önerinin Cumhurbaşkanı'nın tasarrufunda olmasıyla ilgili sızdırılan belgenin içeriğine de ışık tutuyor. Tüm göstergelerin, Hizbullah'ın Cumhurbaşkanı Avn'a, başkan yardımcılığı ve ordu komutanı yardımcılığı görevlerini güvence olarak almadığı sürece hiçbir şey vermeyeceğini gösterdiğini belirtiyor. Bunun için anayasa değişikliği veya yeni bir kuruluş konferansı gerekiyor. Madi, daha fazla ayrıntı vermekten kaçınarak, “Perde arkasında bir şeyler planlanıyor ve ana hatları artık belli” diye ekliyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre belgeyle ilgili sızıntıların ciddiyetiyle ilgili olarak, İran'ın Hizbullah'ın askeri kanadını Ulusal Muhafızlar adı altında koruma türünden bir sızıntı, silahların teslim edilmesini ve sadece devletin elinde olmasını şart koşan Lübnanlı ve uluslararası talepleri atlatmaya veya etrafından dolanmaya yönelik akıllıca bir girişim sayılmıyor. Aksine, söz konusu öneri ile “çözüm bu” ve orduya ancak tek grup halinde entegre oluruz diyorlar.

Madi, bu öneri ile ilgili olarak şunu da ekliyor: “Hizbullah'ın silahları sorununu çözmeyecek, aksine ülkeyi yıkıma ve Hizbullah’ın Lübnan’ı işgalini meşrulaştırmaya götürecek, ki bu da siyasi bir sapkınlıktır”. Ayrıca “sadece zorlu çözümü uygulamaktan kaçınmak için Lübnan formülünün tamamını değiştirebilecek bir öneriyi kabul etmek mümkün değil. Hizbullah'ı da içeren bir Ulusal Muhafız Birliği kurmak, Sünniler, Hristiyanlar veya Dürziler için ve hatta Şiilerin yarısı için bile kabul edilemez. Böyle bir çözümü ancak mevcut siyasi otorite sürdürebilir. İran'ın önerisi, 10.452 kilometrekarelik bir ülke olarak Lübnan'ın sonu demektir” diye de vurguluyor.

Askeri kaynaklar

Askeri çevreler ise bu önerinin Lübnan'ı yıkıma götüreceğine ve federal bir sistemin dayatılmasına yol açacağına inanıyor. Zira bu durum, bir Hristiyan Ulusal Muhafız Birliği, bir Sünni Ulusal Muhafız Birliği ve bir Dürzi Ulusal Muhafız Birliği kurulması yönünde karşı talepleri tetikleyebilir. Askeri çevreler “böyle bir proje yaşayamaz ve amacı Lübnan'ı federal bir devlete dönüştürmek olmadığı sürece imkânsızdır. Bu öneri bir İran rüyasıdır ve gerçekleşmeyecektir” diyor. Bunu tanımlamak için halk arasında yaygın “Şeytan’ın cennete girmeyi hayal etmesi gibi” sözünü kullanan çevreler, ulusal ordunun yanı sıra tüm bu silah ve teçhizata sahip bir silahlı örgütün varlığını dahi şiddetle reddediyor. Böyle bir öneriyi sızdırmanın, Lübnan devletini ve ABD'yi alt etme çabalarını gizlediğine ve ancak Lübnan'ın merkezi siyasi otoriteye sahip bir devletten ademi merkeziyetçi bir devlete dönüşmesi durumunda başarılı olacağına inanıyorlar.

Aynı çevreler, İran ve Hizbullah'ın nabız yoklamak için belgeyi kasıtlı olarak sızdırmış olma ihtimalini de göz ardı etmiyor. Belgenin içeriğinin merkezi bir devlet içinde uygulanmasının, o devletin yıkılması anlamına geleceğine ve Lübnan'daki diğer mezhep ve dini grupları silahlanmaya iteceğine inanıyorlar. Dahası, “böyle bir karar, zaten hayal kırıklığı içinde yaşayan askeri personeli daha da hayal kırıklığına uğratacaktır” diyorlar. Ulusal Muhafızlar personelinin veya Ulusal Muhafızlar kılığındaki Hizbullah üyelerinin maaşlarını kim ödeyecek, eski cumhurbaşkanı Emile Lahud döneminde direnişin yararına ordudan kesilen fonlar yetmez mi diye soruyorlar. Böyle bir karar Lübnan Ordusu için felaket olur diye de ekliyorlar.

Hizbullah’a yakın kişiler; böyle bir öneri yok diyorlar.

Hizbullah'a yakın bir isim olan siyasi analist Faysal Abdussettar, böyle bir önerinin mevcut olmadığını ve bu konunun masada bile olmadığını vurguluyor. Abdussettar, “Lübnan daha önce 1960'ların sonlarında benzer bir deneyim yaşamıştı, ancak bu anlamda değil, daha ziyade 'ordu destekçileri' bayrağı altında bir oluşum söz konusuydu. O dönemde mesele, Filistinli örgütlerin ve güçlerin varlığının ardından birçok güney bölgesinde hakim olan durumla ilgiliydi” diyor. Bunun bugün yeniden gündeme gelmesine şaşırdığını ifade eden Abdussettar, herhangi birinin bu dönemi taklit etmek veya direnişin elindeki silahlar sorununa bir çözüm bulmaya çalışmak amacıyla bunu gündeme getirmiş olmasından şüphe duyuyor. Abdussettar’a göre bu öneri “ne ciddi ne de mevcut değil.” Şunu da ekliyor: “Herkesin bildiği yerleşik denklem, silahların teslim edilmesinin söz konusu olmadığıdır. Ulusal savunma stratejisi kapsamında bir tartışma yapılabilir, ancak bu konu derinlemesine bir diyalog gerektiriyor. Diyalog ise devletin başı olan Cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere tüm Lübnanlı liderler için artık kaçınılmaz hale geldi.” Ancak Abdusettar, ABD Başkanı Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın Lübnan'dan ayrılması ve ABD'nin Lübnan'ın yanıtına nasıl bir yanıt vereceğinin henüz bilinmemesi nedeniyle yakın gelecekte herhangi bir diyalog olasılığının uzak olduğunu “bu nedenle, bir sonraki adımların netleşmesi için daha fazla zamana ihtiyaç olduğunu” belirtiyor.