Halid Hamada
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, 19 Aralık’ta Kızıldeniz’den geçen ticari gemileri korumak için Refah Muhafızı adı altında çok uluslu bir koalisyonun kurulduğunu duyurdu. Ancak kısa bir süre sonra İsrail Chem Pluto tankeri, Hindistan’ın Veraval limanının 200 km güneybatısında bir drone tarafından saldırıya uğradı.
Bu saldırı, Husi milislerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere insansız hava araçları ve füzelerle gerçekleştirdiği ve büyük uluslararası denizcilik şirketlerini gemilerinin rotasını değiştirerek Afrika kıtasının güney ucundan dolaşmaya zorlayan saldırıların ardından geldi. Eş zamanlı olarak İran medyası, aralarında Devrim Muhafızları Ordusu Koordinasyondan Sorumlu Komutan Yardımcısı Muhammed Rıza Nakdi’nin de bulunduğu Devrim Muhafızları liderleri hakkında haberler yaptı. Medya organları, Tahran’ın bu saldırıyla herhangi bir bağlantısı olduğunu açıklamadan, “Yakında Akdeniz’in, Cebelitarık Boğazı’nın ve diğer su yollarının kapatılmasını beklemek zorunda kalacaklar” dedi.
ABD’nin 20 ülkenin koalisyona katılacağını açıklayarak benimsediği güç gösterisine rağmen Husi lideri Abdulmelik el-Husi, Gazze savaşı devam ettiği sürece İsrail’e giden ve İsrail’den gelen gemilere yönelik saldırıların devam edeceğini ve ABD tüm dünyayı harekete geçirse bile operasyonların durmayacağını söyledi. Husi, “Grup, Washington’un onları hedef alması durumunda ABD savaş gemilerini vurmaktan çekinmeyecektir” dedi.
Babu’l Mendeb’e ve Umman Körfezi’ne 2 bin 500 kilometreden fazla uzaklıkta, İran kıyılarından ise 1300 kilometre uzakta bulunan Hindistan kıyıları açıklarında İsrail gemisine düzenlenen saldırının konumu, deniz hedeflerinin kapsamının Umman Denizi’ni ve Hint Okyanusu’nun bir kısmını kapsayacak şekilde genişletilmesinin sonuçlarıyla ilgili birçok soruyu gündeme getiriyor. Bu durum, Kızıldeniz’i geçerek Güney Afrika’daki Ümit Burnu’na doğru ilerleme hususunda risk düzeyini artırıyor. Ayrıca bu, ABD’nin ilan ettiği deniz ittifakına açık bir meydan okuma teşkil ediyor ve koşulları, bölgede topyekûn savaşa doğru itiyor.
Seyrüsefer özgürlüğü mü korunuyor yoksa İsrail çıkarları mı?
Hiç şüphe yok ki ABD’nin Kızıldeniz’deki gemileri korumak için bir deniz kuvveti oluşturma çabası, İsrail’e giden gemilerin güvenliğinin sağlanması ve Gazze’ye yönelik saldırıyı destekleyen pozisyon bağlamında gerçekleşti. Bu, bir yandan Kızıldeniz’e kıyısı olan Arap ülkelerinin özellikle de önemli bir bölgesel ülke olan Mısır’ın ya da Türkiye’nin bu ittifaka davet edilmemesini ya da Arap ülkelerinin (ittifakın ilan edilme başlığıyla hedeflerinin kesişiyor olmasına rağmen) bu ittifaka katılmak istememeleri için yeterli olabilir. Belki de bu, ABD’nin bu ittifak için istediği nihai misyonu sorgulamak için yeterlidir; ki bu misyon, seyrüsefer özgürlüğünün sağlanmasından buna koşullar ve kısıtlamalar dayatmaya doğru kayabilir. Amerikan dış politikasının belirsizliği ve İsrail’e yönelik açık tarafgirliği göz önüne alındığında bu güç, bölgesel veya uluslararası çatışmalarda kullanılabilir.
Süveyş Kanalı üzerinden Aden Körfezi’nden İspanya’ya olan mesafe yaklaşık 6 bin 600 km iken Ümit Burnu üzerinden 17 bin kilometreden fazladır
Ayrıca bu koalisyonun oluşumunu Gazze’de ateşkes de dahil olmak üzere bölgesel istikrarın sağlanması bağlamına oturtamamak, katılımcı Arap ülkelerini Gazze’ye yönelik saldırı devam ederken İsrail çıkarlarını savunacak bir konuma getirecek.
Bu bağlamda ABD, ülkelerin koalisyona katılımı için cazip bir bahane oluşturabilecek küresel tedarik zincirleri üzerindeki olumsuz yansımaları dikkate almadı. Ümit Burnu çevresinde seyreden nakliye şirketleri, nerede yakıt ikmali yapılacağı konusunda zor seçimlerle karşı karşıya kalıyor. Pek çok gözlemciye göre Afrika limanları, bürokratik işlemlerden, trafik sıkışıklığından ve yetersiz tesislerden mustarip. Bu alanda Mayıs ayında açıklanan 2022 Dünya Bankası Endeksi, konteyner hacmi açısından Afrika’nın en gelişmiş ve en büyük limanı olan Durban Limanı, dünyanın en kötü performansını gösteren limanları arasında yer alan Cape Town ve Ngkora limanları ve Kenya’nın Mombasa ve Tanzanya’nın Darüsselam limanları da dahil olmak üzere Güney Afrika’daki büyük limanların, beklenen trafiği idare edecek donanıma sahip olmadıklarını ortaya koydu. Bu durum, kıta etrafında rotasını değiştiren gemilerin yanaşma ve hizmet alma konusunda sınırlı seçeneklere sahip olduğu anlamına geliyor. Ayrıca seyir süresinin uzamasının sonuçlarına ek olarak yakıt tüketiminde artış, emisyonlarda artış ve daha yüksek fiyatlar da söz konusudur. Örneğin Süveyş Kanalı üzerinden Aden Körfezi’nden İspanya’ya olan mesafe yaklaşık 6 bin 600 km iken Ümit Burnu üzerinden ise 17 bin km’den fazla.
Koalisyonun misyonu konusunda netlik eksikliği
Koalisyonun misyonunun belirsizliği ve net olmayışı, Pekin ile Washington arasındaki güven eksikliğine yeni bir faktör daha ekledi. Bu, Çin’in ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Refah Muhafızı Operasyonuna katılma davetini neden görmezden geldiğini açıklıyor. Öyle ki Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Wang Wenbin, ABD askeri ve diplomatik güçlerine hitaben “İlgili tarafların, özellikle nüfuz sahibi büyük ülkelerin, Kızıldeniz’deki nakliye yollarının güvenli tutulması konusunda yapıcı ve sorumlu bir rol oynamaları gerektiğine inanıyoruz” ifadelerini kullandı.
Mısır deniz kuvvetleri uluslararası koalisyona etkin bir şekilde katılabilir. Süveyş Kanalı’na giden ticari gemilere kendi imkanlarıyla eşlik ederek onları koruyabilecek kapasitededir.
Wang’ın önemli nüfuzlu ülkelere yönelik konuşması, Pekin’in, deniz koridorunda istikrarı yeniden sağlamak için daha uygun başka bir yaklaşımı benimseme arzusunu yansıttığı kadar, ABD ile müttefikleri ve ortaklarının Pekin’in yapabileceğinden çok daha büyük bir deniz kuvveti toplama kapasitesine sahip olduğunu kabul ettiğini yansıtmıyor. Bu, Çin’in İran’la yakın ilişkisi yoluyla bu saldırılara son verme konusunda oynayabileceği rolün bir göstergesi olabilir.
Bu pozisyon, Mart ayında İran ile Suudi Arabistan arasındaki düşmanlığı azaltma konusunda anlaşmaya varılmasının ardından ‘durumu sakinleştirmek’ ve İsrail ile Hamas arasındaki savaşı durdurmak amacıyla Pekin’in 7 Ekim’deki saldırının ardından Orta Doğu Sorunu Özel Temsilcisi Zhai Jun aracılığıyla üstlendiği diplomatik girişimle tutarlı.
Bu çerçevede Mısır Orta Doğu Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Şukri’nin tutumu, İngiliz mevkidaşı David Cameron ile düzenlediği basın toplantısında okunabilir. Öyle ki Şukri, basın toplantısı sırasında “Kızıldeniz’e sınırı olan ülkeler ihtilaflı suları koruma sorumluluğunu taşıyor. Kahire, seyrüsefer özgürlüğünün sağlanması için üzerine düşeni yapacak” dedi.
Şukri, “Kızıldeniz’de seyrüsefer özgürlüğü için uygun koşulları sağlamak üzere birçok ortağımızla işbirliği yapmaya devam ediyoruz” dedi. Ticari gemilerin Süveyş Kanalı’na güvenli erişim özgürlüğü, Mısır için varoluşsal bir sorun teşkil ediyor. Husi tehdidiyle mücadeleyi sağlamak için atılacak adımların netleştirilmemesine rağmen Mısır’ın, ABD’nin tutumundan ve Süveyş Kanalı’nın korunmasındaki ısrarından rahatsız olduğu görülüyor.
Mısır’ın önemli deniz yeteneklerine sahip olduğunu belirtmek gerekiyor. ABD Global Firepower web sitesinin 2012 verilerine göre Mısır deniz askeri filosu, dünyada 12. sırada yer alıyor ve 245 deniz birimine ek olarak iki helikopter gemisi, 13 fırkateyn, 8 denizaltı, 7 korvet, 48 devriye gemisi, 23 mayın tarama gemisi içeriyor. Böylece Mısır deniz kuvvetleri uluslararası koalisyona etkin bir şekilde katılabilir. Süveyş Kanalı’na giden ticari gemilere kendi imkanlarıyla eşlik ederek onları koruyabilecek kapasitededir.
ABD, Kızıldeniz’in güvenliğini mi sağlamak istiyor, yoksa içindeki çatışmayı mı yönetmek istiyor?
Husiler, 7 Ekim’den bu yana 100’ün üzerinde drone ve balistik füze saldırısı gerçekleştirdi. ABD Savunma Bakanlığı verilerine göre, ABD Donanması muhripleri de dahil olmak üzere farklı ülkelerden 35’ten fazla bayrak taşıyan kargo gemilerini hedef aldılar. Bu füzelerin çoğu ele geçirildi, ancak bazıları hedeflerini vurarak can kaybına ve küçük hasara neden oldu ve bir gemi kaçırıldı. Saldırılar, nakliyede büyük aksamalara neden oldu. Zira Husiler günlük tahmini 10 milyar dolarlık sevkiyatı engelliyor. Bu durum fiyatların artmasına neden oldu ve bölgeyi gerilim ve yüksek alarm durumuna soktu.
Bu stratejik su kütlesi, ABD’nin bölgeye dönüşü için model bir platform sağlayacak. Bu durum da ihracatını engelleyerek ve maliyetlerini artırarak Çin’in ekonomik tükenmesine yol açacak. Aynı zamanda İran ve Körfez ülkeleri arasındaki rolün yeniden tesis edilmesine olanak tanıyacak ve belki de Pekin’in sponsor olduğu anlaşmayı engelleyecek.
İngiliz savaş gemilerinin de katıldığı Amerikan destroyerleri US Carney ve US Mason, saldırılara dronları düşürmek için kullanılan ESSM Sea Sparrows füzesine ek olarak, RIM66 SM-2 ve RIM66 SM-6 önleyici füzelerle karşılık verdi. US Carney ayrıca SM-3 füzeleri içeriyor, ancak bunların kullanımına ilişkin herhangi bir bilgi mevcut değil. Bu sistemler, her türlü tehdide yanıt vermek için farklı müdahale yeteneklerinin konuşlandırılmasına dayanan çok seviyeli savunmanın bir parçasını oluşturuyor. Ancak şu ana kadar önleme raporlarında bahsi geçen tek füzeler SM-2 ve Sparrows’dur.
Pentagon, 2022’de füze savunma programlarına 12,3 milyar dolar, füze ve mühimmatlarına ise 24,7 milyar dolar harcadı. Bu da büyük bir stoğu olduğu anlamına geliyor. Ayrıca İngiltere, Bahreyn, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Seyşeller ve İspanya gibi koalisyona katılan ülkelerin de kendilerine ait yetenekleri bulunuyor. İlginçtir ki NATO üyesi Türkiye, koalisyonda yer almıyor ve Yemen’deki ateşkesle bağlantısı olan Suudi Arabistan Krallığı da koalisyonda yok.
Kızıldeniz’de seyrüsefer özgürlüğünün güvence altına alınması meselesi, ABD ve müttefiklerinin güvence altına almaya çalıştığı güç dengesi veya savunma harcamaları meselesi değildir. Aksine bu, bölgedeki ve dünyadaki çatışmalarla baş etme konusunda ABD’nin stratejik meselesidir. Deneyimler, Washington’un 1950’lerden beri seçeneklerinin çatışmaları çözmek ve sona erdirmek değil, yönetmek, geliştirmek ve bunlara yatırım yapmak olduğunu gösterdi. Dolayısıyla Kızıldeniz’de seyrüsefer özgürlüğü meselesi, ABD bağlamından sapmayacak, aksine bölgedeki çatışma yönetimi bölümlerine her zaman Amerikan tarzında yeni bir bölüm ekleyecektir.
Kızıldeniz, Washington’un hesaplaşması için ideal bir alan sağlıyor ve Washington’un aynı anda birçok hedefle başa çıkmasına olanak tanıyor. Hindistan kıyısı yakınında İsrail tankerine yapılan saldırı, Husilerin Kızıldeniz’deki saldırılarına ek bir faktör sağladı ve Amerikan müdahalesinin kapsamının, Aden Körfezi ve Babu’l Mendeb’in yanı sıra Hint Okyanusu ve Umman Denizi’ni de kapsayacak şekilde genişletilmesini gerektirdi. Bu stratejik su kütlesi, ABD’nin bölgeye dönüşü ve önemli meselelere el atması için model bir platform sağlayacak. Bu durum da Arap bölgesine ve Avrupa’ya ihracatını engelleyerek ve maliyetlerini artırarak Çin’in ekonomik olarak tükenmesine yol açacak. Aynı zamanda Basra Körfezi’nden doğuya ve batıya geçen petrol tankerlerinin yakından kontrol edilmesinin yanı sıra İran ve Körfez ülkeleri arasındaki rolün yeniden tesis edilmesine olanak tanıyacak ve belki de Pekin’in sponsor olduğu anlaşmayı engelleyecek. Ayrıca her zaman, ABD’nin seçeneklerinin ötesinde görünen topyekûn savaş tehdidini de sürdürecek.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.