Fransa’nın Sahel’den çekilmesi: Siyasi nüfuzun aşınması ve ekonomik çıkarların zarar görmesi

Fransız askerleri, 22 Aralık 2023’te Nijer’den çekildi. (Reuters)
Fransız askerleri, 22 Aralık 2023’te Nijer’den çekildi. (Reuters)
TT

Fransa’nın Sahel’den çekilmesi: Siyasi nüfuzun aşınması ve ekonomik çıkarların zarar görmesi

Fransız askerleri, 22 Aralık 2023’te Nijer’den çekildi. (Reuters)
Fransız askerleri, 22 Aralık 2023’te Nijer’den çekildi. (Reuters)

Fransız yetkililer, son askeri grubunun Nijer’den çekilmesini yeni yıl kutlamalarına denk gelecek şekilde zamanlama konusunda hata yapmadı. Çünkü bu sayede politikacıların ve Fransız medyasının yalnızca sınırlı ilgisini gördü. Paris, Nijer’in başkentindeki büyükelçisinin Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a yakın olan Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum’un rejimini deviren askeri cuntanın talebi üzerine ülkeyi terk etmek zorunda kalmasının ardından, Niamey’deki büyükelçiliğinin kapatıldığını duyurdu. Böylelikle Fransa, Mali ve Burkina Faso’dan sonra üçüncü Sahel ülkesindeki askeri varlığına ilişkin perdeyi indirmiş oldu. Bu da onlarca yıldır bayrağını taşıdığı bu bölgedeki nüfuzunun açıkça azalması anlamına geliyor.

Üç ülke arasındaki ortak nokta, son üç yılda sivil yönetimi deviren, Fransa’ya düşman olan askeri konseyleri bir araya getiren ve çok geçmeden Fransız kuvvetlerin topraklarından çekilmesi çağrısı yapan bir dizi askeri darbeye tanık olmaları.

Olaylar, Mali’deki askeri cuntanın, Paris’in 2013 yılı başında Tuareg isyancı güçlerinin ve aşırılık yanlısı grupların başkent Bamako’ya doğru ilerlemesine karşı askeri güçlerini göndermesiyle başladı. Operasyon, Serval adıyla başlatılırken, 2014 yılı başında ismi Barkhane olarak değiştirildi. Faaliyet kapsamı ise Mali’nin yanı sıra Burkina Faso, Nijer ve Çad’ı da kapsayacak şekilde genişletilirken, sayısı 4 bine yükseldi. Bu üç ülkede Paris, kuvvetlerini konuşlandırdığı askeri üsler kurup bu üsleri kullandı. Niamey’de olduğu gibi Çad’ın başkenti Encemine’de uluslararası havaalanının yakınında Barkhane’nin ana karargâhını kurdu.

Fotoğraf Altı: Fransa’ya yakın bir isim olan Nijer’in devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum. (Arşiv/ AFP)
Fransa’ya yakın bir isim olan Nijer’in devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum. (Arşiv/ AFP)

Fransız yetkililerin kafasını karıştıran bir soru var: Fransız kuvvetlerinin konuşlu ve aktif olduğu üç ülkede ordu nasıl darbe hazırlayabildi? Bu kuvvetler, Fransız dış istihbarat servisinin Dış Güvenlik Genel Müdürlüğü olarak adlandırdığı ve yakın zamanda yerine İç Güvenlik Genel Müdürlüğü’nü denetleyen Nicolas Lerner’in getirildiği eski Büyükelçi Bernard Emie tarafından yönetiliyordu. Yabancı istihbaratın Afrika’daki darbeler gerçekleşmeden önce bunları tespit edememesi, Rus kuvvetlerinin Ukrayna’yı işgal etmeye hazırlandığını keşfedememesi ve Büyükelçi Emie’nin görevden alınması arasında bir bağlantı var.

Fransız kuvvetlerinin daha önce bahsedilen Sahel bölgesindeki dört ülkeye ek olarak Moritanya, Libya, Çad, Togo, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Zaire, Ruanda ve Komorlar dahil olmak üzere birçok Afrika ülkesine askeri müdahalede bulunduğunu belirtmek gerekiyor. Ancak önceki operasyonlarla 2013 yılında Mali’de başlatılan ve komşu ülkelere (Burkina Faso, Nijer, Çad) yayılan operasyonlar arasındaki temel fark, ikinci operasyonların terörle mücadeleye odaklanmış olması, ilk operasyonların ise çoğunlukla Fransa’ya dost olan rejimlere yardım etme ve onların düşüşünü önleme amaçlı olmasıydı. Aslında Serval Operasyonu, başkent Bamako’yu koruduğu ve isyancıları ülkenin en kuzeyine çekilmeye zorladığı için başarılı sayıldı. Ordunun Mali’ye gönderilmesi emrini veren eski Cumhurbaşkanı François Hollande’in daha sonra başkent Bamako’da kahraman olarak kabul edilmesi bunun kanıtı. Hollande, Le Monde gazetesine yaptığı bir açıklamada “Her ne kadar terörle mücadele Fransızları çok hızlı bir şekilde korumak anlamına gelse de Batı Afrika ülkelerinin talebi, hatta onların ısrarı üzerine müdahale etme kararını, (esasen) Fransa’nın çıkarına olmayan bir şekilde aldım” demişti.

Fotoğraf Altı: Niamey’de, darbeyi destekleyen göstericiler, 9 Aralık 2023 (AP)
Niamey’de, darbeyi destekleyen göstericiler, 9 Aralık 2023 (AP)

Ancak Serval ve ardından Barkhane’nin piyasaya sürülmesinden on yıl sonra, Fransız kuvvetlerin bazı radikal ve terör örgütlerinin liderlerini ortadan kaldırmayı başarmasına rağmen, terörle mücadele misyonunun başarıyla taçlandırıldığı görünmüyor. Şarku’l Avsat’ın gözlemlerine göre Kuzey ve orta Mali’nin ardından Burkina Faso ve Nijer’i tehdit eden bu örgütler, hatta Fildişi Sahili, Benin ve Togo gibi Gine Körfezi ülkelerine doğru da yayılıyor.

Uluslararası ilişkiler araştırmacısı Elie Tenenbaum, Fransa’nın başarısızlığının ‘Barkhane’nin siyasi, sosyal ve ekonomik bir sürece eşlik etmesi ve yerel yönetimlere terör ve cihatçı örgütlerin beslendiği sorunların çözümü için yeterli süre sağlaması gerektiği’ şeklinde açıklanması gerektiğini söyledi. Ancak bu süreç ya hiç gün yüzü görmedi ya da etkileri sınırlı kaldı. Bu, Paris’i ‘bu örgütlerle gizli anlaşma yapmakla’ suçlayacak kadar ileri giden Fransız karşıtı propagandanın kapısını açtı. Diğer sebep ise tamamen askeri olup, Fransız kuvvetlerinin sayısına dayanıyor. Öyle ki sayıları 4 ila 5 bin üye arasında değişen Fransız kuvvetleri, hiçbir zaman toplam alanı 2 milyar 754 milyon kilometrekare olan üç ülkeyi kapsamaya yetmedi. Ancak Afrikalı araştırmacı Babe Dakomo’ya göre Sahel’in birçok sakini, Fransız ordusu gibi en son silahlarla donatılmış bir ordunun nasıl yüzlerce isyancı unsuru ortadan kaldıramadığını merak ediyor.

Fotoğraf Altı: Göstericiler, Niamey’de Rus bayrağı açtı, 3 Ağustos 2023 (AFP)
Göstericiler, Niamey’de Rus bayrağı açtı, 3 Ağustos 2023 (AFP)

Her hafta Fransızların ayrılmasını talep eden üç başkenti (Bamako, Vagadugu ve Niamey) kızıştıran gösteriler ve protestolar yoluyla ortaya çıkan siyasi redde dayanmasaydı askeri başarısızlık, Afrika’nın Fransız kuvvetlerinin Sahel ülkelerinden çekilmesi yönündeki arzusunu haklı çıkarmazdı. Paris, Rusya’nın, Rus medya kuruluşlarının ve adı geçen üç ülkedeki bazı etkili isimlerin Fransa’ya karşı öfkeyi körüklediğine inanıyor. Bu kuruluşlar, bağımsızlıklarının üzerinden altmış yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen halen bu ülkelerin yanında olan eski sömürgeciye karşı onun sömürgesiymiş gibi gösterme kartına başvuruyor. Bu politikayı tanımlamak için Fransa’nın ‘Birleşmiş Milletler’de (BM) Fransa’nın yanında oy kullanma ve Fransız şirketlerine ekonomik öncelik verme karşılığında Sahel’deki mevcut rejimleri koruma’ taahhüdüne dayanan Fransa- Afrika politikası kavramı kullanılıyor. Her ne kadar Sosyalist Cumhurbaşkanı François Mitterrand, bu politikaya son verilmesi çağrısında bulunan ilk kişi olsa da pek çok kişi bunun pratikte ve çeşitli biçimlerde halen var olduğuna inanıyor. Cumhurbaşkanı Macron da sürekli olarak ‘bu politikanın döneminin sonsuza dek sona erdiğini’ tekrarlıyor. Yukarıların yanı sıra Paris’in özgürlükler ve insan hakları konusundaki politikasını kendi çıkarlarına göre şekillendirdiği kanaati var. Örneğin Bamako, Vagadugu ve Niamey’de yaşanan darbeleri kınadı. Ancak Cumhurbaşkanı Idriss Deby’nin savaş alanında ölmesi ve oğlu Mahamat Idriss Deby’nin ülke anayasasını ihlal ederek iktidarı ele geçirmesinin ardından Çad’da meydana gelen darbede yanlış bir şey görmüyordu.

Fransız politikasına karşı çıkılmasının, Sahel ülkeleri ve Fransız nüfuzunun var olduğu diğer alanlar üzerindeki ekonomik hegemonyanın reddedilmesiyle paralel olduğu unutulmamalı. CFA frangı ve resmi adıyla Fransız emperyalizminin sembollerinden biri olarak görülen Afrika Finans Grubu, Fransız ekonomik ve mali hegemonyasının sembollerinden biridir. Afrika Frangı, Frankofon ülkelerin çoğunun bağımsızlığından 15 ila 20 yıl önce, 1945’te doğdu. Bu para birimini kullanan ülkeler, varlıklarının yarısını Fransa Merkez Bankası nezdindeki bir hesaba yatırmak zorunda. Ayrıca Afrika para birimlerinin Fransa’da basılmasının yanı sıra, Fransız makamlarının temsilcileri Afrika merkez bankalarının yönetimine katılmaktadır. Kısacası Fransız frangı, Afrika kamuoyunun gözünde ‘Fransa’ya ve ekonomisine bağımlı’ olarak değerlendiriliyor. Bugüne kadar bu durumu düzeltmeye yönelik tüm girişimler başarısız oldu. Daha sonra Fransa’nın Afrika ülkelerine ve Sahel’e özellikle yönetişim, insan haklarına saygı ve basın özgürlüğü ile ilgili belirli kriterlere göre kalkınma yardımı sağlama konusundaki bağlılığı, birçok kişinin Paris’in bu ülkeler üzerinde vesayet uyguladığını düşünmesine yol açıyor. Bu durum ise büyük ölçüde kabul edilemez hale geldi.



Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
TT

Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)

Suriye'nin başkenti Şam'da bu ayın başında uzun zamandır beklenen ve tarihi olarak nitelenen bir toplantı yapıldı. Bu toplantı, Suriye hükümetinden yetkililer ile Fevze Yusuf başkanlığındaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetini bir araya getirdi. Toplantıda, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi arasında, Amerikan himayesinde imzalanan anlaşmanın uygulanması için alt komitelerin oluşturulması ve ihtilaflı meselelerin çözümüne yönelik müzakereler için ortak bir zemin bulunması konuları ele alındı.

Fevze Yusuf Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, görüşmelerin olumlu geçtiğini ve DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK), ABD ve bölgesel güçlerin bilgisi ve desteğiyle yapıldığını belirtti. Ayrıca Kurban Bayramı tatilinden sonra alt komitelerin kurulmasına karar verildiğini ifade etti.

Yusuf, “Her iki taraf arasında, merkezi komite denetiminde tüm alanlarda uzmanlaşmış komitelerin oluşturulması konusunda bir uzlaşı sağlandı. Zira birçok konu ve dosya, her iki tarafın uzmanlarına ihtiyaç duyuyor. Böylece Özerk Yönetim’in Suriye devlet yapılarıyla bütünleştirilmesi için ortak bir vizyona ulaşmak hedefleniyor” ifadelerini kullandı.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)

Birleşmeye dair farklı yaklaşımlar

Geçtiğimiz mart ayında Şara ile Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşma, kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askerî kurumların yeni devlet yapısına dâhil edilmesini öngörüyor. Bu kurumlar arasında sınır kapıları, havaalanları, petrol ve gaz sahaları da yer alıyor. Anlaşma kapsamında kurulması planlanan komitelerden biri, Özerk Yönetim’deki kurumların ve bu kurumlarda çalışan personelin devletin resmî kurum ve dairelerine nasıl entegre edileceğini ele alacak ‘idari komite’ olacak. Bir diğer komite, öğrencilerin, okulların ve eğitim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanması ile diplomalarının ve eğitim kademelerinin tanınmasını sağlayacak. Ayrıca güvenlik ve askerî güçlerle ilgili bir komite de oluşturulacak ve bu komite, söz konusu güçlerin Savunma ve İçişleri Bakanlığı yapısına nasıl entegre edileceğini belirleyecek. İhtiyaca göre daha sonra başka komiteler de kurulacak.

Özerk Yönetim bölgeleri, Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan dört vilayete dağılmış durumda: Halep’in doğu kırsalı, Deyrizor’un kuzey ve doğu kırsalı, Rakka şehir merkezi ve Tabka. Bunlara ilave olarak Haseke vilayeti ve Kamışlı şehri. Bu bölgeler, yedi sivil yerel meclis tarafından yönetiliyor.

Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)

Söz konusu kurumların ve çalışanlarının geleceği hakkında konuşan Fevze Yusuf, bu yapıların birleşme süreci boyunca geçiş dönemini yöneteceğini açıkladı. Yusuf, “Anlaşılan o ki, bizim birleşme ve bütünleşme anlayışımız Şam’ın bakış açısından farklılık gösteriyor. Hükümet, birleşme meselesini Özerk Yönetim’in lağvedilmesi ve askerî güçlerinin tasfiyesi olarak anlıyor. Oysa biz, bütünleşmeyi mevcut kurumlarımızın bu aşamayı yönetmeye devam etmesi ve ileride devletin bir parçası hâline gelmesi olarak görüyoruz” şeklinde konuştu.

Yerel yönetimlerin, onları yöneten halkın bir parçası olan kişiler aracılığıyla yürütülen bir yönetişim sistemi olduğunu vurgulayan Yusuf, bu kişilerin bölgenin sorunlarını çok iyi bildiklerini belirtti. Yusuf, “Başka bir ifadeyle, bu yönetimlerin gelişme ve Şam’la anayasal düzenlemelere dayalı olarak koordinasyon kurma hakkını korumak ve varlıklarını hukuken ve meşru biçimde sürdürmelerini teminat altına almak istiyoruz” dedi.

Askerî ve güvenlik güçlerinin, Savunma Bakanlığı bünyesinde tek bir yapı olarak birleştirilmesi, ancak özgünlüklerinin ve coğrafi dağılımlarının korunması hakkında ise Yusuf şu yorumu yaptı: “SDG’yi diğer silahlı gruplarla sayı, nitelik, silah ve savaş tecrübesi bakımından karşılaştırmak mümkün değil. SDG güçleri, ABD öncülüğündeki DMUK güçleri tarafından eğitildi. Bu güçler, geleceğin Suriye ordusunun çekirdeğini oluşturacak. Çünkü bu güçler disiplinli, örgütlü ve yıllar boyunca bölgelerini ve Suriye sınırlarını koruma noktasında yeterliliklerini ispatladılar.”

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)

Yusuf, hükümet tarafının anlaşma maddelerini uygulama konusunda ciddiyet gösterdiğini ve askerî seçenekler ile güvenlikçi çözümleri dışladığını belirtti. Her iki taraf da Savunma Bakanlığı’na bağlı güçlerle SDG arasında askerî bir çatışma yaşanmamasının, uzlaşıların ve tüm Suriye topraklarında egemen ve güçlü bir devlet inşasının önünü açacak stratejik bir tercih olduğunu ve bu tercihin korunması gerektiğini vurguladı.

Zaman çizelgesine dair anlaşmazlık noktası

Ancak Şara ile Abdi arasında imzalanan anlaşma, yıl sonuna kadar uygulanması gereken bir takvim öngörüyor. Peki, bu takvim hakkında durum ne? Yusuf, birçok mesele ve dosyanın hâlâ karmaşık olduğunu ve daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğunu, örneğin, askerî ve güvenlik güçlerinin nasıl entegre edileceği meselesinin zamana yayıldığını kaydetti. Yusuf'a göre bu güçler, Suriye topraklarının üçte biri büyüklüğündeki bir alana dağılmış durumda. Hapishanelerin boşaltılması ve kampların tasfiye edilmesi meseleleri ise daha da uzun bir zamana ihtiyaç duyuyor.

Şarku'l Avsat'a konuşan Yusuf, Şara ile Abdi’nin anlaşmayı ilan etmesinin ardından Özerk Yönetim’in hükümet heyetiyle ilk toplantısını Haseke’de gerçekleştirdiğini, burada görüş alışverişinde bulunulduğunu aktardı. En acil çözüm gerektiren meselelerden birinin ortaokul ve lise diplomalarına ilişkin bitirme sınavları meselesi olduğunu ve hükümet heyetinin bunu çözmeye istekli olduğunu, ancak bugüne kadar, yani üç ay geçmesine rağmen, sınav sürecinin Özerk Yönetim bölgelerinde nasıl yürütüleceğine dair hiçbir resmî kararın çıkmadığını ve binlerce öğrencinin geleceğinin tehlikede olduğunu söyledi.

Yusuf ayrıca, Özerk Yönetim’in adem-i merkeziyet talebinin ayrılıkçılık ve bölünme anlamına geldiği yönündeki suçlamalara yanıt vererek, ‘Özerk Yönetim’in Şam’da bulunmasının ve Özerk Yönetim heyetinin orada yer almasının, Suriye devletine bağlılığın en büyük kanıtı ve delili olduğunu’ belirtti.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)

Yusuf, “Biz Suriye’nin bir parçasıyız ve bu bizim için ilkesel bir duruş. Adem-i merkeziyetçilik birlikle çelişmez. Hepimiz Suriyeliyiz. Ancak her bölgenin kendine has etnik ve dini çeşitliliğe dayalı özellikleri var” dedi. Yusuf, bu farklılıkların göz önünde bulundurulması gerektiğini, birçok gelişmiş ülkede adem-i merkeziyetçi sistemlerin uygulandığını ve bu ülkelerin güçlü devletler olduğunu söyledi. Adem-i merkeziyetçilik kavramının, sanki bölünme ve ayrılık anlamına geliyormuş gibi çarpıtıldığını ifade etti.

Askerî ve idarî dosyaların yanı sıra bu komiteler, ekonomik meseleleri ve petrol ile enerji sahalarının devrini de ele alacak. SDG, ülkenin petrol zenginliğinin yaklaşık yüzde 85’ini, ayrıca doğal gaz sahalarının ve üretiminin yüzde 45’ini kontrol ediyor. Bu sahalar arasında doğu Suriye’de Deyrizor kırsalında yer alan el-Ömer ve et-Tank sahaları da bulunuyor.

Yusuf, hükümet tarafıyla, hazırlanmakta olan Suriye parlamentosunun yapısına katılımları konusunu görüştüklerini açıkladı. Görüşmelerin, Kurban Bayramı tatilinden sonra başlamasının muhtemel olduğunu belirten Yusuf, Özerk Yönetim heyetinin anayasal bildiri konusundaki çekincelerini hükümet tarafına ilettiğini söyledi.

Yusuf, “Adem-i merkeziyetçilik, parlamentoya katılım ve anayasal bildiri meselelerine bazı satırlarda değindik. Ancak bu toplantı türünün ilkiydi. Bu nedenle genel çerçeveyi ele aldık. Bu oturum bir hazırlık niteliğindeydi. Sonraki toplantılarda daha derin tartışmalara gireceğiz” ifadelerini kullandı.

 Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)

Fevze Yusuf, Özerk Yönetim’in, sunulan anayasal bildiri taslağından memnun olmadığını ve bu konuda itirazları olduğunu söyledi. Zira Özerk Yönetim bu bildirinin, merkeziyetçi bir yönetimi dayattığını düşünüyor. Onlara göre anayasa, yetki ve sorumlulukların adil biçimde paylaşılmasını sağlamalı, farklı siyasi görüşlerin özgürce ifade edilmesine izin vermeli, Suriye’deki tüm etnik ve dini toplulukların haklarını tanımalı ve demokratik, adem-i merkeziyetçi bir yönetim sistemini benimsemeli.

Yusuf sözlerini şöyle tamamladı: “Biz diyaloğa hazırız. Hükümet tarafının müzakerelerin yeniden başlatılması için yeni bir tarih belirlemesini ve komitelerin çalışmalara başlamasını bekliyoruz.”