Gazze'ye yağan bombaların sesi, işitme engelliler için "psikolojik bir gürültü"https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4757006-gazzeye-ya%C4%9Fan-bombalar%C4%B1n-sesi-i%C5%9Fitme-engelliler-i%C3%A7in-psikolojik-bir-g%C3%BCr%C3%BClt%C3%BC
Gazze'ye yağan bombaların sesi, işitme engelliler için "psikolojik bir gürültü"
Yerinden edilme, işitme engellilerin savaş haberlerini takip etmesine engel olmadı, yakınları bültenleri işaret diline çevirerek onları bilgilendirdiler
Gazze'ye yağan bombaların sesi, işitme engelliler için "psikolojik bir gürültü"
(Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)
Yerinden edilmişlerin kaldığı çadır kampta Rim, annesinin anlayabileceği şekilde ellerini hareket ettirerek "Gazze Şeridi'ndeki savaş sürecek mi, yoksa ateşkesten söz ediliyor mu" diye soruyor.
Annesi Samira da hareketlerle karşılık veriyor:
Bu konuda bir bilgi yok.
Rim işitme engelli bir kız ama buna rağmen Gazze Şeridi haberlerinden kopmuyor, savaşı sürekli takip ediyor, duymadığı ama her yerin sarsılışında hissettiği bombalama korkusuyla yaşıyor.
Radyo haberleri
Rim'e savaş sırasında nasıl yaşadığını sorduğumuzda anne Samira bize işaret dilini tercüme etmemize yardımcı oldu.
"Sağır olmama rağmen Gazze'de olup biten her şeyi anlıyorum" diyen Rim, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bu savaşın etkilerinden herkes gibi ben de acı çekiyorum, hatta belki de onlardan daha fazlasını yaşıyorum.
Rim haberlerle ilgileniyor ve her gün radyoyu annesine getirerek yayıncının söylediklerini dinleyip bültende çıkan haberleri ona işaret diliyle çevirmesini istiyor, çünkü o Gazze Şeridi'ndeki yaşamın gerçekliğinden soyutlanmayı sevmiyor.
Mahalle bombalaması
Rim'in savaşla ilgili hikayeleri var. Gazze şehrinin ortasındaki evindeyken, evinin yanındaki ev bombalandı.
Annesi kızının dediklerini hemen tercüme etti:
Uyuyordum, İsrail uçakları evi bombaladı, deprem gibi bir titreşim hissettim, o sırada baskında evimiz hasar gördüğü için yüzüme kum düştü.
Rim dehşete kapılıp ve evinden koşarak çıktı. Yaşadıklarını şöyle anlattı:
Hava yoğun siyah dumanla doluydu. Hiçbir şey görmedim, dolayısıyla bunun bir savaş olduğunu ve Gazze'de daha kötü bir şeyin olduğunu biliyordum. O sırada sormaya başladım. Ailem neler olduğunu anlattı ama çatışmanın başladığını benden sakladılar.
Yerinden edilme kâbusu
Gazze'den güneye doğru göç eden Rim, işitme engelli olduğu için bunun kendisi için zor bir deneyim olduğunu, etrafındaki sesleri göreceli olarak ayırt edebilmek için işitme cihazı kullandığını ancak kendisine yardımcı olan pillerin bittiğini anlattı. Onları çok aradı ve bir alternatif bulamadı.
Yerinden edilmek Rim için bir kabus, çünkü konuşmak yerine ellerini hareket ettiren kız, tuvalete gidip su almakta zorlandığını ve işaret dilinden anlayan sadece birkaç kişi olduğu için etrafındakilerin onun ne istediğini anlamasının zor olduğunu söylüyor.
Rim, işitme engelli arkadaşlarını internet üzerinden sürekli kontrol etmeye çalışıyor, ancak internetin sürekli kesintiye uğramasının, onların durumlarını takip edememesine neden olduğunu ve bu nedenle onlar için aşırı bir korku hissettiğini doğruluyor.
İşaret dili
Dünya Sağlık Örgütü'nün uluslararası standartlarına göre Gazze'de işitme engelli bireylerin sayısının yaklaşık 20 bin olduğu tahmin ediliyor.
Hepsi de yerinden edilmeyi ve savaşın yarattığı tahribatı deneyimledi ve psikolojik olarak etkilendiler.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, onların, etraflarında süregelen şiddetli savaştan izole olmadıklarını doğruluyor.
Başka bir durumda işitme engelli olan Duha etrafındaki her şeyi hissediyor.
Ablası ise konuşmasında işaret dili tercümesinde bize yardımcı oldu ve şöyle konuştu:
En zor anlarımız, yakınlarda meydana gelen ve evin sarsılmasına neden olan güçlü patlamaları hissettiğimiz anlardır. Terör ve kaygı içinde çok zor şartlarda yaşadık. Savaş günleri çok sert ve kimse bizi umursamıyor ya da herhangi bir yetkiliye koşullarımızı sormuyor.
Kararsız bir hayat
Ablası üniversitede okuyan ve savaş öncesinde normal, sakin bir hayat süren Duha'nın hayatının alt üst olduğunu belirterek, şunları tercüme etti:
Temel yaşam gereksinimlerinin ciddi şekilde eksikliğinin yanı sıra, duygu eksikliği ve güvensizlik hissediyorum.
Duha, hissedebildiği devasa titreşimler üreten yoğun patlamalar nedeniyle kendi odasında uyuyamamasının yanı sıra, çevresinde olup biteni duyamadığı için aşırı korku ve çaresizlik hissediyor.
Farklı bir savaş
Talin isimli başka bir işitme engelli kız da konuyla ilgili olarak şunları söyledi:
Bazıları etrafımızdaki olayları hissetmediğimizi düşünüyor ama bu doğru değil. Gazze'de meydana gelen büyük yıkımı gördüm, kurbanların resimlerini gördüm ve yiyecek kıtlığını yaşadım, hala da yaşıyorum.
İşaret diliyle konuşan Talin şunları ifade etti:
Bu savaş çok zor. Bunu gördüğüm fotoğraflardan biliyordum. Hiç bu kadar büyük bir yıkım görmemiştim. Çevremdeki her şey, en zorlu mücadeleyi yaşadığımızı söylüyor. Olan biteni detaylı olarak anlayamıyorum ama önemli olan şeyleri takip edip onlarla yaşamaya çalışıyorum.
Türkiye ve Yeni Suriye: Siyasette ve sahada uzlaşılarhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5094347-t%C3%BCrkiye-ve-yeni-suriye-siyasette-ve-sahada-uzla%C5%9F%C4%B1lar
Suriye'nin kuzeyindeki Münbiç şehrinde Türk devriyesi (AFP)
TT
TT
Türkiye ve Yeni Suriye: Siyasette ve sahada uzlaşılar
Suriye'nin kuzeyindeki Münbiç şehrinde Türk devriyesi (AFP)
Ömer Önhon
Esed rejimini deviren operasyonun anlık bir gelişme olmadığı, hazırlıklarının Türkiye, ABD ve diğer ülkelerin farklı düzeylerde katılımıyla bir yılı aşkın süre önce başladığı yönündeki spekülasyonlar gün geçtikçe artıyor. Ancak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, harekatın planlanması için diğer ülkelerle ya da gruplarla önceden herhangi bir koordinasyon yapılmadığını açıkladı. Fidan, Suudi Arabistan merkezli Al Hadath televizyonunda Suriye’deki son duruma ilişkin değerlendirmesinde “(Türkiye) harekât başladıktan sonra, Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ve diğer muhalifler tarafından harekât başladıktan sonra, bunun en kansız, en problemsiz, en maliyetsiz şekilde nasıl olması için yoğun bir çaba gösterdik ama onun öncesinde hiçbir ülkeyle veya hiçbir grupla bir araya gelip böyle bir planlama ve çalışma içerisinde olmadık” ifadelerini kullandı.
Esed rejiminin devrilmesinin ardından HTŞ ve Halk Koruma Birlikleri (YPG) Suriye sahnesinde iki önemli yerel aktör olarak ortaya çıktı.
El Kaide ve Nusra Cephesi kökenli, 2015 yılından bu yana İdlib'i kontrol eden HTŞ, terör örgütü olarak tanımlanmasına rağmen Türkiye, ABD ve diğer Batılı ülkelerle ilişkilerini geliştirebilmiş gibi görünüyor.
HTŞ lideri Ahmed eş-Şera (eski adıyla Ebu Muhammed el-Culani) örgütün imajını yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Bunun için kamuoyu önünde daha ılımlı bir dil kullanıyor. ‘Devrimci bir zihniyetten devlet kurucu bir zihniyete geçme’ çağrısında bulunan Şera, istikrarın sürdürülebilirliği için hukuka ve kurumlarına dayalı bir devlet kurulması’ gerektiğini vurguladı.
HTŞ'nin şu anda Suriye'yi yönettiği ve geçiş döneminden sonra da bu rolü sürdürmeye niyetli olduğu anlaşılıyor. Kısacası HTŞ imajını yeniden markalaştırmaya çalışarak, dünyaya ‘biz eski biz değiliz’ mesajı veriyor. Ancak eylemlerin sözlerle örtüşüp örtüşmeyeceğini zaman gösterecek.
Bu arada Suriye Geçici Hükümeti, Suriye Devrimci ve Muhalif Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Suriye Milli Ordusu (SMO) ve diğer silahlı gruplar gibi öteki muhalif gruplar ya sessiz kalarak ya da ortalarda görünmeyerek gölgelere çekildiler.
YPG'nin manevraları
Öte yandan YPG, ABD, Rusya, İran ve Esed rejimi de dahil olmak üzere tüm büyük oyuncularla ilişkilerini sürdürerek, Suriye'de istikrarlı bir güç olmaya devam etti. Esed rejiminin düşüşü, Türkiye'nin altyapı ve lider kadrosuna yönelik operasyonları, SMO'nun doğuya doğru ilerleyişi ve Suriye dosyasından uzaklaşma arzusunu dile getiren Trump'ın tutumu karşısında ayakta kalmak için bilinçli manevralar yapıyor.
YPG, başından beri Suriye devriminin yanında olduğunu söyleyerek bir sürpriz yaptı. YPG’nin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) lideri Mazlum Abdi, HTŞ ile Fırat Nehri'nin iki yakasında her iki tarafın da sınırlarına riayet edeceğini ve çatışmadan kaçınacağını belirten bir anlaşma yaptıklarını duyurdu. Abdi ayrıca DEAŞ'ı yenmek için ABD ve Uluslararası Koalisyon güçlerinin arabuluculuğunda Türkiye ile diyaloglar yürütüldüğünü belirtti.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Türkiye'nin ister Irak'ta ister Suriye'de olsun etnik köken olarak Kürtlerle bir sorunu olmadığını vurguladı, ancak PKK ve YPG'yi ortadan kaldırma temel hedefini yineledi.
Öte yandan Türkiye gerek Irak'ta gerekse Suriye'de, etnik köken olarak Kürtlerle bir sorunu olmadığının altını çizdi. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ise Türkiye’nin PKK ve YPG'yi ortadan kaldırma temel hedefini yineledi.
Güler, YPG ile Kuzey Irak'taki Kandil Dağı'nda konuşlu PKK arasındaki bağlantıların yanında, bu bağlantılarla ilişkili daha geniş siyasi hedeflerin kesin ve inkâr edilemez olduğunu belirtti. Buna Türkiye'deki yeni sözde barış süreci de dahil.
YPG'nin kendini feshetmekten başka çaresi olmadığını vurgulayan Bakan Güler, Türkiye'nin ‘Suriyeli olmayan tüm üyelerin, özellikle de Türkiye ve Irak'taki PKK kadrolarının Suriye topraklarından ayrılması ve Suriye uyruklu savaşçıların silahlarını teslim etmesi’ yönündeki başlıca iki şartının altını bir kez daha çizdi.
Karmaşık geçiş süreci
Rakip gruplar, yerel aktörler ve uluslararası güçler farklı hedefler peşinde koşarken, Suriye'nin geçiş süreci belirsizliklerle dolu olmaya devam ediyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre HTŞ'nin imajının yeniden şekillenmesi ve YPG'nin manevraları yeni yönelimlere yol açabilir. Ancak bu değişimlerin sonucunun kalıcı istikrara mı yoksa daha fazla çatışmaya mı yol açacağı belirsiz.
Milli Savunma Bakanı Güler, ülkesinin bu hususları ABD'ye bildirdiğini ve YPG'ye yönelik politikasını yeniden gözden geçirmesini istediğini, ancak ABD'nin bu alandaki politikasında en azından şimdilik önemli bir değişiklik görünmediğini açıkladı.
Suriye'nin bu aşamadaki önceliklerini şöyle sıralayabiliriz:
1- Devletin çöküşünü önlemek, kamu düzenini sağlamak ve halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak.
2- Suriye devleti için yeni bir siyasi ve idari yapı oluşturulması.
3- Silahlı grupların dağıtılması ve çeşitli grupların elinde olan çok sayıdaki silahların toplanması.
Suriyeliler ayrıca, başta Sednaya Hapishanesi olmak üzere Esed rejiminin hapishanelerinde binlerce tutuklunun sistematik işkenceye maruz kalmasından ve öldürülmesinden sorumlu olan kişilerden hesap sorulmasını istiyor.
Suriye'de yeni siyasi-idari yapının oluşumu şu aşamalara göre ilerliyor:
1- İdlib'i yıllarca yöneten Suriye Kurtuluş Hükümeti'nin üyelerinden oluşan ve aralarında Başbakanı’nın da bulunduğu geçici bir hükümet kuruldu. Hükümetin tüm üyeleri HTŞ’den oluşurken, hükümette kadın, muhalif ve Alevi, Dürzi, Türkmen, Kürt ve Hristiyan gibi azınlıkların temsilcisi bulunmuyor.
2- Geçici hükümetin görev süresinin mart ayında dolmasının ardından başlaması beklenen bir sonraki geçiş döneminin, daha kapsayıcı bir geçiş hükümeti kurarak bu eksikliği gidermesi bekleniyor. Ancak bu konuda ne kadar ileri gidileceğini zaman gösterecek.
3- Esed rejiminin 2012 tarihli anayasasının yerini alacak yeni bir anayasanın hazırlanması. Anlaşmazlığın olduğu başlıca noktalar ise şöyle:
İdari yapının niteliği (merkezi bir sistem mi, yoksa yerel yönetimi mi olacak?)
Anayasanın kimliği (sivil mi yoksa İslam hukukuna dayalı mı olacak?)
4- Suriye halkının kendilerini kimin yöneteceğini seçebilmesi için belirlenecek bir tarihte özgür ve çoğulcu seçimlerin yapılması.
Yıllar süren yıkımın ardından Suriye ekonomisini yeniden inşa etmek herkes için zorlu bir görev olacak. Suriye ekonomisi 2011 ile 2023 yılları arasında yüzde 85 oranında küçülürken, yeniden yapılanmanın maliyetinin en az 300 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor.
Uluslararası toplum ve bazı bölgesel güçler mali destek sağlasa da bu destek sınırlı kalacak ve Suriye'nin kendi kaynaklarını bulması önemini koruyacak. Bu konuda ise şu yollar izlenebilir:
1- Halktan vergi toplanması.
2- Yabancı yatırımın çekilmesi.
3- Üretim, sanayi ve ihracat sektörlerinin güçlendirilmesi.
4- Doğal kaynakların kullanımının optimize edilmesi.
Suriye'nin belki de en önemli kaynağı petrol. Suriye’de 2011 yılından önce günlük yaklaşık 380 bin varil petrol üretiliyordu. Bugün petrol sahaları, askeri ve idari operasyonlarını uluslararası fiyatların çok altında petrol satarak finanse eden Kürt ağırlıklı YPG’nin kontrolü altında. Petrol sahaları YPG'nin kontrolünden kurtarılıp Suriye halkının yararına kullanılmalı.
Suriyeliler yaptırımların kaldırılmasını dört gözle beklerken, bunun gerçekleşmesi siyasi ve hukuki koşullar çerçevesinde uzun zaman alabilir. ABD'nin seçilmiş Başkanı Donald Trump, Suriye’nin bir ‘Suriye meselesi' olduğunu söyleyerek mesafe koymaya çalışsa da bunun olması pek mümkün görünmüyor. ABD'nin Suriye'deki rolünün boyutu ileriye dönük önemli bir mesele olmaya devam ediyor.
Ancak önümüzdeki dönemde en kötü senaryolardan korkuluyor. Bu senaryolar ise şu olasılıkları öne çıkarıyor:
1- Selefi gruplar kendi katı muhafazakâr görüşlerini ülkenin siyasi ve sosyal hayatına dayatabilir ve kendi ideolojik ilkelerine dayalı bir hükümet kurabilirler.
2- Öte yandan, YPG özerk yönetim projesini güçlendirmeye ve gelecekte daha da geliştirmeye çalışabilir.
3- Kürtlerin, Dürzilerin ve Alevilerin ayrılıkçı emeller peşinde koşması halinde Suriye'nin toprak bütünlüğü tehdit altına girebilir. (Bu bağlamda İsrail'in son zamanlarda Suriye'deki azınlıkların, özellikle de Kürtlerin ve Dürzilerin korunmasına atıfta bulunması bir tesadüf değil.)
4- Esed rejimi, İran’ın ve Rusya'nın desteğiyle nüfuzunu yeniden kazanmaya çalışabilir.
5- Suriye yeniden kaosa ve iç savaşa sürüklenebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın on iki yılın ardından Türkiye'deki ekonomik durumdan sonra karşılaştığı en zor dosyalardan biri olan Suriye dosyasında önemli bir atılım gerçekleştirmeyi başardığına şüphe yok. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın'ın Şam’a yaptığı ziyaret, Türkiye'nin nüfuzunun açık bir göstergesiydi. Kalın'ın Ahmed eş-Şera'nın kullandığı araçla şehrin sokaklarında dolaştığı ve Emevi Camii'nde namaz kıldığı görüntüler, Ankara'nın Suriye'deki siyasi ve diplomatik ağırlığını gösteren kasıtlı bir sembolik mesaj ise amacına ulaştığı açık.
Ancak bu sıra dışı hamle, geniş çaplı tartışmalara yol açarak Suriyeliler ve yabancı gözlemciler arasında soru işaretlerine neden oldu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Başkanı Kalın’ın Şam ziyaretinin bölgesel ve uluslararası güçlerle varılan mutabakatları iletmek amacıyla yapıldığını açıklamakta gecikmedi. Fidan, bu hamlenin Şam'a götürdüğü mesajların şunları içerdiğini vurguladı:
1- Terör örgütlerinin yeni siyasi aşamayı kullanmalarının önlenmesi.
2- Başta Hristiyanlar, Kürtler, Aleviler ve Türkmenler olmak üzere azınlıklara adil muamele edilmesi.
3- Bir sonraki aşamada tüm kesimleri temsil eden kapsayıcı hükümetin kurulması.
4- Suriye'nin komşularına karşı bir tehdit olmaması için gerekli önlemlerin alınması.
Türkiye'nin 12 yıldır kapalı olan Şam Büyükelçiliğini 14 Aralık'ta yeniden açması dikkat çekici bir adımdı. Büyükelçiliğin kapanması kararını, o dönemde Türkiye'nin Şam Büyükelçisi olarak görev yaptığım sırada bizzat ben almıştım.
Özetle, Türkiye geçtiğimiz iki hafta içinde uluslararası arenada eşi benzeri görülmemiş kazanımlar elde ederek siyasi süreci ve Suriye’nin yeniden inşasını kolaylaştırmaktan DEAŞ'ın geri dönüşünü engellemeye ve mültecilerin geri dönüşünü sağlamaya kadar çeşitli alanlarda Suriye'nin geleceğini şekillendirebilecek önemli bir aktör olarak ön plana çıktı.
Ancak Türkiye'nin şu anki ayrıcalıklı konumuna rağmen, birtakım zorluklar ve belirsizlikler var olmaya devam ediyor. Dolayısıyla Suriye'de başarılı bir siyasi geçiş sürecinin sağlanamaması ve kaosa geri dönülmesi ihtimali, Türkiye'ye ağır bir yük getireceğinden Ankara'nın temkinli olması ve ölçülü adımlar atması gerekiyor.
Bu yüzden Türkiye, Suriye krizine kapsamlı, sürdürülebilir ve kalıcı bir çözüm bulunmasında yapıcı ve destekleyici bir rol üstlenmedeki kararlılığını her fırsatta vurguluyor.