1 ölüm 2 defin: Gazze kurbanları…

İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ndeki mezarlıkları yerle bir etmesinden sonra bölge sakinleri onları yeniden gömdü

İsrail askeri buldozerleri Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki çeşitli bölgelerde, içindekilerle birlikte yüzlerce mezarı tahrip etti ve cesetleri ortalığa çıkardı (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)
İsrail askeri buldozerleri Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki çeşitli bölgelerde, içindekilerle birlikte yüzlerce mezarı tahrip etti ve cesetleri ortalığa çıkardı (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)
TT

1 ölüm 2 defin: Gazze kurbanları…

İsrail askeri buldozerleri Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki çeşitli bölgelerde, içindekilerle birlikte yüzlerce mezarı tahrip etti ve cesetleri ortalığa çıkardı (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)
İsrail askeri buldozerleri Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki çeşitli bölgelerde, içindekilerle birlikte yüzlerce mezarı tahrip etti ve cesetleri ortalığa çıkardı (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)

Barınma merkezinden evini kontrol etmek üzere yürüyerek ayrılan Hişam Ebu Riya kardeşi İyad'ın cesedini yere atılmış bir şekilde buldu.

Gördükleri karşısında şaşıran genç adam, bunun nasıl olduğunu anlayamadı.

Şaşkınlığın etkisiyle gözlerini birkaç kez ovuşturduktan sonra cesedi hareket ettirerek kardeşi olduğundan emin oldu.

Hişam'ın şaşkınlığı, kardeşinin Gazze'deki İsrail saldırılarında ölmesiyle ilgili değil, onu daha önce Gazze'de Şeyh Zayid bölgesindeki 2 okul arasındaki bir sokak arasında gömmüş olmasından kaynaklanıyor.

Kardeşini kend elleiryle defneden Hişam, 1 ay sonra onun naaşını Gazze'nin kuzeyinde bulunan Cebaliye Mülteci Kampı'nda tekrar buldu.

Birinci defin

Hişam, ne yapacağını ve nasıl davranacağını bilmiyordu.

İsrail ordusunun bölgeye yaptığı kara saldırısı nedeniyle tahliye edilen barınma merkezine doğru hızla koştu.

Oraya vardığında sakinleşti ve durumu düşünmeye başladı.

Hişam'ın kardeşi, geçen aralık ayının 3'ünde İsrailli bir keskin nişancısı tarafından öldürülmüştü.

İsrail ordusunun Gazze'nin kuzeyine yönelik operasyonları nedeniyle cenaze defin edilememişti, bu yüzden sağ kalan kardeşi onu sokak ortasında mezar gibi duran bir çukura gömmek zorunda kalmıştı.

Hişam, kardeşini defnettiği bu yerin önceden hazırlanan mezarlıklara erişiminin zorluğu nedeniyle geçici bir toplu mezar olduğunu belirtti.

Burada İsrail'in Gazze'deki savaşının kurbanlarının gömüldüğünü de sözlerine ekledi.

Gazzeliler arasında bu, geçici bir çözüm olarak kabul edildi ve ölülerin gömülmesi için önceden belirlenen mezarlıklara ulaşmanın zorluğu nedeniyle gerçekleştirildi.

İkinci defin

İkinci gömme işlemi sırasında Hişam, cenazenin bulunduğu yere arkadaşlarıyla birlikte hareket etti.

Cenazeyi önceden hazırlanan ölülerin gömüldüğü düzenli bir mezarlığa taşıdılar.

Orada cenazenin tekrar düzenli bir şekilde gömülme işlemi gerçekleşti ve kardeşini yeniden toprağa verme görevi genç adamın kendi elleriyle kazdığı bir mezarda yapıldı.

Hişam, şunları dile getirdi:

Yıkım, hem ölüler hem de yaşayanlar için uzun sürdü. İnsan haklarına ve ölülerin saygınlığına uluslararası normlarda yer var, ancak İsrail ordusu bunlara hiç saygı göstermiyor. Kardeşimin mezarı kazıldı ve askerler onu sokağa attı. Biz tekrar geldik ve onu gömdük; bu büyük bir haksızlık.

İsrail askeri buldozerleri Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki çeşitli bölgelerde mezarları kazdı ve tahrip etti.

Bu sadece rastgele mezarlarla sınırlı kalmadı, aynı zamanda İsrail askeri araçları mezarları yok etti ve mezar taşlarını yıktı.

Bir video kaydına göre tank paletleri cesetlerin üzerinden geçti.

Mevcut bilgilere göre İsrail araçları, içindekilerle birlikte yüzlerce mezarı tahrip etti ve cesetleri ortalığa çıkardı.

Bazı mezarlıkları askeri üs ve zırhlı araç parklarına dönüştürdüler ve geçiş yerlerine toprak setler yerleştirdiler.

Filistinli sosyal medya hesaplarına göre İsrail ordusu kuzey Gazze'deki mezarlıkları yerle bir etti (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)
Filistinli sosyal medya hesaplarına göre İsrail ordusu kuzey Gazze'deki mezarlıkları yerle bir etti (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)

Independent Arabia'nın verdiği bilgiye göre, İsrail ordusunun kara kuvvetleri Gazze'nin kuzey kesimindeki altı mezarlığı tamamen veya kısmen yok etti.

Tunus mezarlığının bir kısmı yıkıldı ve El-Faluce mezarlığı, Beyt Hanun mezarlığı, Kuzeydeki Şeyh Aclin mezarlığı, el-Şucaya ve Beyt Lahya buldozerlerle yerle bir edildi.

Ayrıca, tanıklıklar İsrail ordusunun geçici mezarlıklarda kepçeler kullanarak mezarları kazdığını, cesetleri çıkardığını ve bilinmeyen yerlere taşıdığını gösteriyor.

Psikolojik sıkıntı

Hişam'ın hikâyesine gelince; kardeşinin cesedini 5 kilometre uzakta bulduğu belirtti, bu da İsrail'in mezarları kazdıktan sonra cesetleri bir kepçe kullanarak taşıdığı anlamına geliyor.

Genç Gazzeli adam acıyla şunları söyledi:

Onlar eylemleriyle beni işkenceye tabi tuttular. Biz ölüleri saygıyla karşılıyoruz, ancak onlar insanlık dışı bir şekilde hareket ettiler. Kardeşimin bedenini 2 kez görmek, 2 kez gömmek ne anlama geliyor? Bu dayanılmaz bir şey... Acımız arttı ve vahşet nedeniyle kalbimiz neredeyse durur gibi oldu.

Bir süre önce ölenler

Hişam'ın kardeşinin cesedini iki kez gömmesi yalnızca geçici mezarlarla sınırlı değil, aynı zamanda resmi mezarlar için de geçerli.

Bu, İsrail'in Kuzey Gazze'deki el-Faluca Mezarlığı'nı tahliye etmesiyle etkilenen Nensi Abid tarafından ifade ediliyor.

Nensi Abid, "Bu mezarlık içinde uzun zamandır gömülmüş aile üyelerinin birçok cesedi bulunuyor. Bazıları uzun yıllar önce gömüldü. Tahliye işleminin kasıtlı bir eylem olduğunu düşünüyorum, çünkü burada bazıları onlarca yıl boyunca gömülen ölülerin kutsallığını göz ardı ediyor" dedi.

Filistinliler İsrail ordusunun insanlık dışı eylemlerinden sorumlu tutulmasını talep ediyor (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)
Filistinliler İsrail ordusunun insanlık dışı eylemlerinden sorumlu tutulmasını talep ediyor (Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia)

Abid, sözlerine şunları ekledi:

Dedem 1984 yılında sürgün edildi ve ölümünden sonra İsrail, mezarlığı kazarak mezarını tahrip etti. Mezarının yanında kemikleri ve mezar taşı bulunan 9 akrabam da tahrip edildi. Bu rezillik son bulmalı ve uluslararası toplumun müdahalesi ve baskısı olmalı.

Akrabalarını aynı mezarlıkta hızla yeniden gömmek için çalışan Nensi Abid, aynı zamanda bunu belgeledi.

Abid, İsrail'in Gazze'deki Filistinli cesetlere yönelik davranışları ve eylemleri hakkında hesap sormak istiyor.

Korkunç bir suç

Gazze Hükümeti Medya Ofisi Genel Müdürü İsmail el-Sevabite, "Gazze Şeridi'ndeki insani durum afet sonrası aşamaya geldi" diyerek, cenazelerin çifte defnedilmesi meselesini şöyle değerlendirdi:

Bu durum, suçlu İsrail ordusunun neden olduğu çok talihsiz bir olay. Olaylar, Filistinlilerin maruz kaldığı dehşet ve katliamları gösteriyor. Dinleri, etnik kökenleri veya vatandaşlıkları ne olursa olsun insanın kutsallığına ve cesetlere saygı gösterilmesine dair hiçbir emare yok. Maalesef insanlar soykırım savaşında sevdiklerini iki kez gömmek zorunda kalıyorlar.

Ayrıca, İnsan Hakları İzleme Örgütü Genel Müdür Yardımcısı Cemil Serhan, mezarları kazmanın korkunç ve insanlık dışı bir suç olduğunu belirtti.

Bu durumun, uluslararası hukuka aykırı olduğunu ve insan onuruna açık bir ihlal teşkil ettiğini söyleyen Serhan, ayrıca bunun, dini ve kültürel değerlere bir tehdit oluşturduğunu belirtti.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Washington Suriye'de Türkiye-İsrail rekabetinin ritmini mi belirliyor?

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera görüşmesinden bir kare (Türkiye Dışişleri Bakanlığı/AP)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera görüşmesinden bir kare (Türkiye Dışişleri Bakanlığı/AP)
TT

Washington Suriye'de Türkiye-İsrail rekabetinin ritmini mi belirliyor?

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera görüşmesinden bir kare (Türkiye Dışişleri Bakanlığı/AP)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera görüşmesinden bir kare (Türkiye Dışişleri Bakanlığı/AP)

Tarık eş-Şami

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesi, İsrail ordusunun ülkenin güneybatısındaki topraklarını ele geçirmesi ve Türkiye destekli muhalif grupların ülkenin kuzeydoğusunda Kürt ağırlıklı silahlı grupların kontrolündeki bölgelere ilerlemesiyle birlikte komşu ülkeler arasında Suriye’nin bölünebileceği endişeleri arttı. Ancak hem İsrail hem de Türkiye eylemlerini ulusal güvenliklerini korumayı amaçladığı şeklinde gerekçelendiriyor. Uluslararası toplum, bu duruma müdahale etmeye fazla istekli görünmezken Türkiye ile İsrail’in çatışan gündemleri, ABD'nin bu rekabete nasıl yaklaşacağı ve hangi tarafı destekleyeceği sorusunun sorulmasına neden oluyor. ABD, NATO’daki güçlü müttefiki Türkiye'ye karşı Washington'da muazzam bir nüfuza sahip olan stratejik müttefiki İsrail'i mi destekleyecek yoksa değişen jeopolitik tablo, bölgenin istikrara kavuşturulmasına yönelik ortak çıkarlar doğrultusunda iki ülke arasındaki yakın ilişkileri mi güçlendirecek?

Yeni ve karmaşık bir gerçeklik

Esed rejiminin çöküşü, Ortadoğu bölgesindeki stratejik hesaplamalarda yeni ve karmaşık bir gerçeklik yarattı. Bu durum, Esed rejiminin düşüşünden en kazançlı çıkan Türkiye ve İsrail başta olmak üzere komşu ülkeler üzerindeki potansiyel nüfuzu değiştirdi. İran liderliğindeki ‘Direniş Ekseni’nin İran destekli milislerin Suriye'den çekilmesiyle dağılması ve Tahran'dan Hizbullah'a Suriye toprakları üzerinden giden askeri ikmal hatlarının kesilmesi İsrail için acil ve önemli bir güvenlik nimetini temsil ediyordu.

acdvfgrh
Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki askerden arındırılmış bölge arasındaki kontrol noktasının yakınlarında İsrail ordusuna ait askeri araçlar (AFP)

Suriye yönetiminin yıllardır Ankara tarafından desteklenen Heyet Tahrir Şam (HTŞ) tarafından ele geçirilmesine, Türkiye'nin Şam'da baskın güç olarak ortaya çıkması eşlik etti. Yıllar önce Libya, Somali ve Katar'a asker gönderen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin nüfuzunu eski Osmanlı İmparatorluğu topraklarına yayma arzusunu gerçekleştirmeye her zamankinden daha yakın. Bu yaklaşım, stratejik kazanımlar için halk arasında kabul gören bir gerekçe olarak Filistin davasının savunulmasında İran ile rekabeti de içeriyor.

cvfdbg
Cumhurbaşkanı Erdoğan (AFP)

Fakat geçtiğimiz yıl Gazze Şeridi’ndeki savaşın başlamasından bu yana ilişkileri nispeten gergin olan ABD'nin bu iki önemli müttefiki, Suriye içinde ve dışında bir çarpışma rotasında ilerliyor. Bu rekabeti yönetmek, ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump'ın yönetimi için bir öncelik olacak. Bu da ABD’nin Avrupa’daki ve Ortadoğu'daki ittifaklar ağı üzerindeki baskıyı arttıracak gibi görünüyor.

En büyük kazanan Türkiye

Türkiye ve İsrail, İran'ın Ortadoğu'daki nüfuzunun hızla azalmasıyla sonuçlanan Suriye rejiminin çöküşünün başlıca stratejik faydalanıcıları olurken aslında bunun en büyük kazananı şu an fiilen Suriye'deki en güçlü siyasi aktör olmanın yanında ekonomik ve askeri açıdan en etkili aktör olma yolunda ilerleyen Türkiye gibi görüyor. Birçokları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye'yi bir Türk himayesine dönüştürmek için hiç vakit kaybetmediğini düşünüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın stratejisinin iki temeli var. Bunlardan birincisi Suriye rejimini siyasi, ekonomik ve uluslararası alanda destekleyen ve yardım eden koruyucu bir dış kabuk oluşturmak, ikincisi ise Suriye'deki yerel güç merkezlerini Ankara'ya bağımlı tutmayı teşvik etmek. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Washington merkezli Ortadoğu Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Gönül Tol, Türk yetkililerin yeni Suriye'nin başarılı olmasını ve böylece İsraillilerin her şeyi yok edebileceğini düşündükleri bir dönemde Türkiye'nin bu ülkeye sahip çıkmasını istediklerini belirtti.

Ekonomik faydalar

Türkiye'nin nüfuzu HTŞ lideri Ahmed eş-Şera’nın hükümete yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesine verdiği ve Suriye ile Türkiye arasında kurulmasını beklediği ilişkileri özetlediği röportajda açıkça görüldü. İç savaş sırasında milyonlarca Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye'ye Suriye'nin yeniden inşasında öncelik verileceğini söyleyen Şera, “Bu zafer sadece Suriye halkının değil, aynı zamanda Türk halkının da zaferi” dedi.

Üç milyondan fazla Suriyeli mültecinin ülkelerine dönmesinin yanı sıra Türkiye'nin elde etmesi beklenen ekonomik faydalar her şeyden daha ağır basabilir. Ankara'nın 13 yıllık savaş sırasında harap olmuş bir ülkedeki yeniden inşa projelerinde aslan payına sahip olması ve 2009 yılından bu yana Katar'dan Suriye toprakları üzerinden Türkiye'ye ve oradan da Avrupa'ya uzanacak bir doğalgaz boru hattı için önerilen diğer stratejik projelerin yeniden konuşulmaya başlanması, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ülkesinin Avrupa'ya doğalgaz pazarlayan bir merkez olması hayalini gerçekleştirebilecek bu ekonomik fırsattan vazgeçmeye niyetli olmadığı anlamına geliyor.

Ankara karşılığını bekliyor

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, talep edilmesi halinde ülkesinin Suriye'ye askeri yardım sağlamaya hazır olduğunu açıkça ifade etti. Türkiye’nin Suriye için yerli üretim çeşitli savaş teçhizatının ana tedarikçisi olması beklenirken aynı zamanda eğitmenler gönderebilir, yeni orduya uygun bir savaş teorisi oluşturabilir ve bu faaliyetleri finanse etmek için mali destek sağlayabilir. Hatta Suriye'deki yeni yönetimle askeri ve stratejik bir ittifak kurulması karşılığında Ankara, Suriye'deki tüm askeri ve siyasi süreçlerdeki konumunu ve etkisini garanti altına alabilir.

Moskova'nın Hmeymim Hava Üssü ve Tartus’taki askeri deniz üssünün geleceğine dair (Şam'daki Suriyeli yetkililerle değil) Ankara’daki Türk yetkililerle müzakerelere başlamasıyla İsrail, Türkiye'nin nüfuzunun boyutunun farkına vardı. Türkiye'nin İsrail ordusunu Golan Tepeleri'nde işgal ettiği bölgelerden çıkarmak için yakında uluslararası adımlar atmaya başlaması bekleniyor.

İsrail'in Suriye'deki hedefleri

İsrailli yetkililer, HTŞ’nin Şam'ın kontrolünü ele geçirmesinden bu yana özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Filistinli Hamas Hareketi’ne verdiği açık destek çerçevesinde Türkiye'nin başını çektiği yeni Sünni İslamcı eksenin zaman içinde giderek daha tehlikeli hale geleceğinden endişe ediyor.

Yeni Suriye'nin fiili lideri Ahmed eş-Şera savaş arayışında olmadığını ve ülkeyi yeniden inşa etmeye odaklanmak istediğini söylese de o ve Şam'ın önde gelen diğer bazı isimleri bir zamanlar ABD tarafından terör örgütü ilan edilen El Kaide'nin bir kolu olan Nusra Cephesi’nde önemli roller üstlenmişti. İsrail Başbakanı Binamin Netanyahu'nun hükümeti bu durumu Suriye'nin güneyindeki toprakları ele geçirmek için bir bahane olarak kullandı. Netanyahu en az 2025 yılına kadar orada kalacaklarını söyledi. Bu da İsrail'i eski statüsüne kavuşturmak için ABD’nin ve uluslararası tarafların yoğun çabasını gerektirecek.

Ancak İsrail'in Suriye'nin güneyine girmesi ve haftalarca Suriye'nin yeni yöneticilerinin hava ve deniz savunmasına, hava gücüne ve uzun menzilli füzelere sahip olmasını engellemek için  Esed rejiminin askeri altyapısından geriye kalanları yok etmesi, Tel Aviv ve Ankara'yı bir kez daha karşı karşıya getirdi. Ankara İsrail'e güçlerini geri çekmesi ve Suriye hava sahasını ihlal etmeyi bırakması çağrısında bulunurken İsrail Dışişleri Bakanlığı, buna ‘Türkiye'nin Suriye'de işgal konusunu gündeme getirecek son ülke olması gerektiği’ yanıtını verdi. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 2016 yılından bu yana Suriye’de ve  bazı güçleri’ destekliyor. Türk lirası ülkenin büyük bir bölümünde kullanırken yaygın bankacılık ve posta hizmetleri sağlanıyor.

Çetin rekabet

Türkiye ile İsrail arasındaki çetin rekabet ve çıkar çatışması göz önüne alındığında, İsrail Parlamentosu Knesset'in Dış İlişkiler ve Savunma Komisyonu Başkanı Yuli Edelstein gibi bazı İsrailliler, iki ülke arasında zaten kötü olan ilişkilerin Türkiye'nin silahlı vekilleriyle çatışmaya dönüşmesinden korktuklarını ifade ediyorlar.

İsrail'in şahinleri, Netanyahu hükümetini, Türkiye'nin Suriye'de yayılma ve İran'ın Suriye'deki varlığının sona ermesi karşılığında burayı bir İslam devletine dönüştürme hamlelerine karşı sahada birtakım gerçekler yaratarak hayati jeostratejik çıkarlarını yeniden inşa etmeye zorluyor. Sınırların değiştirilmesi ve bölgedeki istikrarsızlığın yanı sıra Suriye'nin mezhepsel-etnik hatlar boyunca bölünmesini ve Dürzilerle ve Kürtlerle nüfuz alanları, stratejik ittifaklar ve özerklik gibi meseleleri dikkate alan hayati bir savunma bölgesinin kurulması için baskı yapmanın mümkün olduğunu savunuyorlar.

Bir yandan dinamikler değişirken İsrail basını, Suriyeli Kürtlerin temsilcilerinin, çeşitli kanallar aracılığıyla İsrailli yetkililere ulaştığını bildirdi. İsrail, Kürt toplumunu dostane ve Batı yanlısı bir güç olarak görüyor ve Ankara'nın terör örgütü olarak sınıflandırdığı Kürtlerin ağırlıkta olduğu Halk Koruma Birlikleri'nin (YPG) omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'nden (SDG) kurtulmak için baskı yapan Türkiye’yi kızdıracak şekilde Kürtlerin güvenliğini sağlamak için Batılı müttefikleriyle perde arkasında çalışmalar yürütüyor.

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar da İsrail'in hem Türkiye hem de İran tarafından ‘zulüm gördüklerini’ söylediği Kürtleri ‘doğal müttefik’ olarak görmesi ve onlarla ve Ortadoğu'daki diğer azınlıklarla bağlarını güçlendirmesi gerektiğini söyleyerek Ankara'yı öfkelendirdi.

Çatışmayın, temas kurun

Buna karşın İsrail ile Türkiye arasındaki husumet, İsrail ile İran ve vekilleri arasındaki uzun ve kanlı çatışmanın yanında sönük kalıyor. Zira İran ve İsrail bu yıl birbirlerine doğrudan füzeli saldırıları düzenlediler ve bu da İsrail ile Lübnan'daki İran destekli Hizbullah arasında on yıllardır süren çatışmayı tırmandırdı.

İsrail, arada sırada öfkeli ya da eleştirel açıklamalar yapsa da Türkiye ve vekillerine karşı Suriyeli Kürt unsurları maddi olarak desteklemesi pek olası görünmüyor. Eski diplomat Aydın Selcen, İsrail'in Suriye'de Türkiye için sorun yaratmaya karar vermesi halinde bir devlet olarak aklını kaybetmiş olacağını söyledi. Selcen, İsrail ile Türkiye arasında açık bir çatışma ihtimali görmediğini de sözlerine ekledi.

On binlerce Filistinlinin İsrail ordusu tarafından öldürülmesinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Netanyahu'yu ‘Gazze kasabı’ olarak eleştirmesine rağmen 1949 yılında İsrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke olan Türkiye'nin Tel Aviv'de büyükelçiliği bulunuyor. İki ülke arasındaki iletişim kanalları açık kalmamaya ve Türkiye, ABD'nin müttefiki olmaya devam ediyor. Dolayısıyla iki ülke arasındaki bu uçurum kapatılabilir.

İsrailli modern Ortadoğu tarihi uzmanı Eyal Zisser'e göre Türkiye’nin İsrail'i yok etmeyi hedeflemiyor, nükleer silah geliştirmiyor, Hizbullah'a büyük bir füze cephaneliği sağlamıyor ve Suriye'ye on binlerce milis göndermiyor, bu yüzden Suriye'de yakın gelecekte Türkiye ile İsrail arasında bir çatışmadan söz etmek abartılı bir söylem.

ABD'den gelen karışık sinyaller

Öte yandan Washington'da Türkiye’nin ve İsrail'in Suriye'deki eylemlerini dizginleme kabiliyeti konusunda bazı belirsizlikler söz konusu. Başkan Joe Biden yönetimi, Türkiye’nin ve İsrail'in Suriye'deki müdahalelerine tutarsız tepkiler verdi. Başkan Biden, Netanyahu, İsrail'in güvenliğini garanti altına alacak başka bir anlaşmaya varılana kadar İsrail ordusunun Suriye'de kalacağını açıkladığında bile İsrail'in saldırılarını ve bazı bölgeleri işgali etmesini meşru bir güvenlik önlemi olarak savundu. Netanyahu yönetimi ayrıca Suriye'nin kuzeyinde Türkiye’ye yakın muhalif gruplarla Kürt ağırlıklı güçler arasında ateşkes sağlanmasını istedi, ancak Ankara buna yanaşmadı.

Başkan seçilen Donald Trump, Esed rejiminin düşmesini takdirle karşıladığını ifade etse de bunu ‘Türkiye’nin dostane olmayan bir şekilde ele geçirmesi’ olarak nitelendirdi. Komşusu Suriye'nin geleceğinde ‘anahtarın Türkiye'de olacağını’ belirten Trump, “Başta Suriye olmak üzere bölgede yaşanan her olay bize Türk milletinin kaderinden kaçamayacağını hatırlatıyor” diyerek Türkiye'nin Ortadoğu'da lider bir güç olması yönündeki görüşünün altını çizdi.

Ancak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Trump’ın ‘Türkiye’nin dostane olmayan bir şekilde ele geçirmesi’ şeklindeki yorumuyla ilgili değerlendirmesinde “Suriye’deki durumu bir ele geçirme olarak tanımlamak ciddi bir hata olur. Eğer ele geçirme durumu varsa o da Suriye halkının iradesinin yönetimi ele geçirmesidir” ifadelerini kullandı.

Fakat Biden ve Trump yönetimleri, en azından şimdilik, Suriye'deki tablo daha da netleşene ve uluslararası toplum geçiş sürecinin adımlarını ve sonuçların Batı ve Arap ülkelerinin taleplerine uygun olup olmadığını görene kadar Türklerle ve İsraillilerle bir tartışmaya girmekten kaçınıyor gibi görünüyor. Bunun yanında Suriye'de Türkiye ve İsrail arasında olası bir anlaşmazlık ya da çıkar çatışması durumunda, özellikle Trump yönetiminde tamamen İsrail yanlısı şahin bir dış politika ve ulusal güvenlik ekibi varken, Washington'ın İsrail'in çıkarlarını destekleme eğiliminde olması daha yüksek bir olasılık.