Tunus, Yasemin Devrimi’nin 13. yılına siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın gölgesinde girdi

Tunus’ta 17 Aralık 2010’da Sidi Buzid kentinde kendini ateşe veren seyyar satıcı Muhammed Buazizi, ülkeyi 23 yıl boyunca yöneten Zeynel Abidin bin Ali’nin 14 Ocak 2011’de ülkeyi terk etmesiyle sonuçlanan sokak eylemlerini başlattı

(Arşiv-AA)
(Arşiv-AA)
TT

Tunus, Yasemin Devrimi’nin 13. yılına siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın gölgesinde girdi

(Arşiv-AA)
(Arşiv-AA)

Tunus'un "Yasemin Devrimi", Arap dünyasının ise "Arap Baharı" olarak adlandırdığı sürecin başlamasına neden olan 26 yaşındaki üniversite mezunu seyyar satıcı Buazizi’nin, zabıta tarafından tezgahına el konulması ve yetkililerce hakarete uğramasının ardından hayatını kaybettiği eylemi gerçekleştirmesi halkı sokaklara taşıdı.

Bin Ali’nin ailesiyle beraber Tunus’tan kaçtığı 14 Ocak tarihine kadar devam eden halk gösterilerinin ardından ülkede siyasi olarak yeni bir sayfa açıldı.

Tunus’u 23 yıl boyunca demir yumrukla yöneten Bin Ali’nin ardından ülkede demokrasiye geçiş süreci hızlı şekilde başladı.

Demokrasi adına birçok adımı başarılı şekilde atan Tunus’ta, siyasi istikrar ise bir türlü sağlanamadı.

Yasemin Devrimi 10. yılını doldurmadan Cumhurbaşkanı Kays Said’in 25 Temmuz 2021'deki siyasi istikrarsızlığı neden göstererek aldığı "olağanüstü kararların" ardından ülkedeki siyasi ve ekonomik kriz derinleşerek devam etti.

Ülkede “başkanlık” sistemini aralayan 25 Temmuz “olağanüstü kararları” ile Cumhurbaşkanı Said, parlamentonun çalışmalarını dondurdu ve milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırdı.

Yetkileri kendinde toplayan Said, 25 Temmuz 2022'de Anayasa değişikliği için referandum, 2022 sonunda da erken genel seçimlerin yapılacağını açıkladı. Ayrıca genel seçimlere kadar Meclisin kapalı kalacağını duyurdu.

Her yıl Bin Ali’nin ülkeden kaçtığı 14 Ocak’ta devrim kutlanırken Said, 14 Aralık 2021’de devrimin kutlama tarihini değiştirerek Buazizi’nin kendini ateşe verdiği 17 Aralık’a alındığını ilan etti.

Tunus’ta diktatörlükten demokrasiye geçiş süreci

Tunus, Fransız sömürgesinden Mart 1956’da bağımsızlığını kazanmasının ardından Yasemin Devrimi’ne kadar devam eden 55 yılda sadece kurucu Cumhurbaşkanı Habib Burgiba ve ardından Bin Ali tarafından yönetildi.

Ülkeyi 32 yıla yakın süre yöneten Burgiba’yı 7 Kasım 1987'de Burgiba'nın hasta olduğunu öne sürerek yaptığı "sivil darbe" ile deviren Bin Ali, 2011'de ülkeyi terk etmek zorunda kalana kadar Tunus’u tek başına yönetti.

Aralık 2010’da başlayan Yasemin Devrimi’nin tamamlanmasının ardından Tunus halkı, diktatörlükten demokrasiye geçişin ilk adımını attı.

Yeni bir anayasanın hazırlanmasında görev alacak “Kurucu Meclis” için genel seçimler 23 Ekim 2011’de düzenlendi.

Yasemin Devrimi’nin ardından ülkeye dönen Nahda Hareketi lideri Raşid el-Gannuşi’nin partisi, 217 sandalyeli Meclise 89 milletvekili göndererek seçimleri birinci parti olarak tamamladı.

Halk oylamasıyla seçilen Kurucu Meclis, Tunus’un demokratik sisteme geçiş sürecinin en önemli adımlarından biri olan Anayasa'nın yazılması görevini, Ocak 2014’te 200’den fazla milletvekilinin onayıyla yeni Anayasa'nın kabul edilmesiyle tamamlamış oldu.

Tunus’ta siyasi partililerin iktidarı ve yeni cumhurbaşkanı

Genel seçimlerin ardından hükümeti kurma görevini alan Nahda Hareketi, Hammadi el-Cibali’nin Başbakan olarak görev aldığı Cumhuriyet Kongresi Partisi ve Tekettül Partisi ile 3’lü koalisyon hükümetini kurdu.

Kurucu Mecliste 12 Aralık’ta düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimi ile Cumhuriyet Kongresi Partisi Başkanı Munsif el-Merzuki Meclis tarafından seçilen ilk Tunus Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçti.

Ülkede muhalefette yer alan sol eğilimli Demokrat Yurtseverler Partisi Genel Sekreteri Şükrü Beliyd, 6 Şubat 2013'te, muhalefetteki Halk Cephesi Koalisyonu yöneticilerinden Muhammed el-Berahimi de 25 Temmuz Cumhuriyet Bayramı'nda uğradıkları silahlı saldırıyla yaşamlarını yitirdiler.

Siyasetçilere yönelik faili meçhul cinayetlerin ardından ülkedeki siyasi ayrışma daha da derinleşti.

Faili meçhul cinayetlerden iktidarı sorumlu tutan muhalefet partileri halkı sokaklara çıkmaya davet etti.

“Hükümet düşene kadar” sloganıyla ülke genelinde gösteriler tertip eden muhalefetin baskısına dayanamayan Nahda Hareketi, ülkedeki gerginliği azaltmak adına 14 Mart 2013’te hükümeti feshetme kararı aldı.

Ülkenin, genel seçimlere kadar geçici olarak seçilen bağımsız aday Mehdi Cuma başkanlığındaki teknokrat hükümet tarafından yönetilmesi kararı alındı.

Tunus’ta devrimin ardından halk seçimiyle göreve gelen ilk Cumhurbaşkanı Sibsi

Ocak 2014’te yeni Anayasa'nın kabulünün ardından Ekim 2014’de düzenlenen genel seçimlerde merkez sol eğilimli Nida Tunus Partisi, 217 sandalyenin 85’ini alarak seçimlerden birinci parti olarak çıktı.

Nahda Hareketi’nin ise 79 milletvekili çıkardığı seçimlerin ardından Tunus’ta, siyasi çatlakların derinleştiği ve kısa süreli hükümetlerin iktidara geldiği bir süreç başladı.

Yeni Anayasa'ya göre 21 Aralık 2014’te düzenlenen ilk cumhurbaşkanlığı seçimiyle, Nida Tunus Partisi'nin kurucusu El-Baci Kaid es-Sibsi, Tunus’ta devrimin ardından halk tarafından doğrudan seçilen ilk cumhurbaşkanı oldu.

Burgiba döneminde Cumhurbaşkanı Danışmanlığı, Meclis Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı dahil birçok görevde bulunan Sibsi, 25 Temmuz 2019'da cumhurbaşkanlığı görevini sürdürürken 92 yaşında hayatını kaybetti.

Yasemin Devrimi’ne Nobel Barış Ödülü

Tunus Barolar Birliği, Tunus Genel İşçi Sendikası, Tunus Ticaret ve Zanaat Sendikası ile Tunus İnsan Hakları Birliğinden oluşan Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsü, Yasemin Devrimi’nde gösterdikleri çaba nedeniyle 2015 Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü.

Devrimin ardından siyasi istikrarın sağlanamadığı ve ekonomik krizin büyüdüğü Tunus’ta "Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsü”nün Nobel Barış Ödülünü alması, ülkede Yasemin Devrimi'ne olan inancı tekrar yeşertti.

Tunus’ta 2015-2016 yıllarındaki terör olayları siyasi ve ekonomik krizi derinleştirdi

Tunus Parlamentosu ile aynı bahçeyi kullanan Bardo Müzesi'ne 18 Mart 2015’te düzenlenen silahlı saldırıyı gerçekleştiren terör örgütü DEAŞ çoğu turist 22 kişiyi öldürdü.

Haziran 2015'te yine turistleri hedef alan terör eyleminde, ülkenin turizm kentlerinden Susa'da bir otelin sahilinde düzenlenen silahlı saldırıda çoğu İngiliz vatandaşı 38 kişi hayatını kaybetti.

Aynı yılın kasım ayında ise Tunus merkezinde yer alan 5. Muhammed Caddesi'nde cumhurbaşkanlığı muhafızlarına yönelik intihar saldırısında 12 güvenlik görevlisi yaşamını yitirdi.

Libya sınırında yer alan ülkenin güneyindeki Bengirdan kentinde güvenlik güçlerini hedef alan DEAŞ saldırısında ise onlarca kişi öldü.

Siyasi kriz ekonomik krizi tetikliyor

Ocak 2014’teki genel seçimlerin ardından 2011’deki koalisyon hükümetinde içişleri bakanlığı yapan Habib es-Sıyd başkanlığında kurulan Tunus hükümeti, 2015-2016'daki terör saldırıları karşısında yetersiz kaldığı gerekçesiyle Meclisin güvenoyunu çekmesi üzerine düştü.

Siyasi krizin büyüdüğü Tunus’ta, peş peşe hükümetlerin düşmesi üzerine ekonomik kriz daha da şiddetlendi.

Nida Tunus Partisi'nden Yusuf Şahid başkanlığında Ağustos 2016’da kurulan koalisyon hükümeti ve devamında gelen İlyas Fahfah ve Hişam el-Meşişi hükümetleri ne siyasi ne de ekonomik krizi çözmekte başarılı olabildi.

Ekonomik krizin pençesindeki Tunus, 2017'nin sonunda, Uluslararası Para Fonunun (IMF) talebiyle cari açığı azaltmak ve gelirlerini artırmak için vergilerin yükseltildiği, kamu harcamalarının sınırlandırıldığı "kemer sıkma" tedbirlerini içeren bütçe yasasını yürürlüğe koymak zorunda kaldı.

Yeni bütçe yasasının ardından ürünlere yapılan büyük zamlar ve artan hayat pahalılığı, ülkede yeniden protestoların başlamasına neden oldu.

Başkent Tunus’un yakınında yer alan Mannuba vilayetinde 8 0cak 2018’de yapılan gösteride bir göstericinin hayatını kaybetmesi protestoların ülkedeki birçok kente sıçramasına yol açtı.

Tunus’ta siyasi krizin artması ve Said’in “olağanüstü kararları”

Tunus’ta devam eden siyasi krizlerin ortasında Ekim 2019’da düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda yüzde 70’in üzerinde oy alan Anayasa Profesörü Kays Said Cumhurbaşkanı seçildi.

Ülkede 6 Ekim’de düzenlenen parlamento seçimlerinde ise partiler birbirlerine yakın milletvekili sayılarına ulaştı.

Nahda Hareketi'nin 52, Tunus'un Kalbi Partisi'nin 38, Demokratik Akım'ın 22, Onur Koalisyonu'nun 21 milletvekili alması, koalisyon hükümetinin kurulmasını zorlaştırdı.

Cumhurbaşkanı Said tarafından görevlendirilen İlyas Fahfah'ın Şubat 2020'de kurduğu hükümet, krizlerle baş edemediği için parlamentodan güvenoyu alamadı.

Fahfah'ın ardından Eylül 2020’de hükümeti kuran Hişam el-Meşişi ise Cumhurbaşkanı Said'in 25 Temmuz 2021'deki "olağanüstü kararları”nın kurbanı oldu.

Said, siyasi partilerin ülkeyi yönetmede başarılı olamadığını öne sürerek 25 Temmuz 2021'de aldığı "olağanüstü kararlar" ile parlamentonun çalışmalarını dondurdu ve Meşişi hükümetini feshetti.

Devrimin 13. yılında siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması bekleniyor

Cumhurbaşkanı Said’in aldığı olağanüstü kararların ardından siyasi ve ekonomik krizin artarak devam ettiği Tunus’ta, 2022 ve 2023 yılları da siyasi ve ekonomik belirsizliklerle devam etti.

Halkın siyasi ve ekonomik istikrar için desteklediği Said ile Said'in kararlarını "darbe" olarak nitelendirerek karşı çıkan muhalif kesim arasındaki gerilim arttı.

Cumhurbaşkanı Said’in "siyasi krizden çıkışın "yol haritası” kapsamında, 25 Temmuz'da seçmenlerin yüzde 30,5 katılımıyla düzenlenen referandumda yeni Anayasa kabul edildi.

Siyasi partilerin boykot ettiği 17 Aralık'ta düzenlenen erken genel seçimlerin ardından ise Meclis tekrar açıldı.

Yeni Anayasa'da yer alan ve Meclis ile beraber çalışması öngörülen “Bölgesel ve Yerel Ulusal Konseyi” seçimlerinin ilk turu siyasi partilerin boykotu gölgesinde 24 Aralık 2023’te düzenlendi.

İkinci turunun Şubat 2024’te yapılması beklenen seçimlerin ardından oluşacak konsey, Cumhurbaşkanı Said’in yol haritasının son halkası olarak görülüyor.

Siyasi partilerin pasifize olduğu sürecin ardından 11 Şubat 2023’te başlayan operasyonlarla aralarında eski Meclis Başkanı ve Nahda Hareketi lideri Gannuşi’nin de olduğu onlarca siyasetçi, gazeteci, aktivist, hakim ve iş insanı "devlet güvenliğine karşı komplo kurmak" iddiasıyla tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildi.

Muhalif kesim, "devlet güvenliğine karşı komplo kurmak" soruşturmasını kendilerine yönelik "sindirme operasyonu" olarak niteliyor.



Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
TT

Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)

Gazze Şeridi’nde şu anda tıkanma yaşayan ateşkes anlaşması, Hamas’ın ikinci aşamada öngörülen idari ve güvenlik düzenlemelerine ilişkin çekinceleri ve kamuoyuna yansıyan talepleriyle yeniden gündeme düştü. Bu gelişme, ABD’den ikinci aşamaya geçiş konusunda ‘perde arkasında’ yürütülen çabalara dair açıklamaların yapıldığı bir döneme denk geldi.

Hamas’ın dün açıkladığı ve silahsızlanma, barış konseyi, istikrar güçleri ile Gazze Şeridi’nin yönetimi için bir komite oluşturulmasına ilişkin dört ana başlığı içeren bu çerçeveye dair değerlendirmelerde görüş ayrılığı yaşanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı uzmanlar, söz konusu taleplerin ikinci aşamaya geçişi zorlaştıran krizleri ortaya koyduğunu ve hareketin üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik manevralar olduğunu savunurken, diğerleri ise İsrail kaynaklı engellere rağmen Hamas’ın anlaşmayı uygulama konusunda ciddiyetini yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen ve geçtiğimiz ekim ayında Gazze’de ateşkes sağlanmasına temel oluşturan barış planı, başkanlığını Trump’ın üstleneceği bir barış konseyi kurulmasını, bu konseyin Filistinli teknokratlardan oluşan bir komiteyi denetlemesini, Hamas’ın silahsızlandırılmasını, savaş sonrası Gazze yönetiminde rol almamasını ve istikrar güçlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri Halil el-Hayye, hareketin kuruluşunun 38. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, silahın işgal altındaki halklar için uluslararası hukukla güvence altına alınmış bir hak olduğunu belirterek, bu hakkın korunmasını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını güvence altına alan her türlü önerinin incelenmesine açık olduklarını ifade etti.

El-Hayye, Trump planında yer alan ve ABD Başkanı’nın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyinin görevinin, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözetmek, finansmanı sağlamak ve Gazze Şeridi’nin yeniden imarını denetlemek olduğunu vurguladı. Filistinliler üzerinde ‘her türlü vesayet ve manda uygulamasını’ ise reddettiklerini söyledi.

Gazze Şeridi’nin yönetimi için Filistinli bağımsız isimlerden oluşan bir teknokratlar komitesinin derhal kurulması çağrısında bulunan el-Hayye, Hamas’ın tüm alanlardaki yetkileri bu komiteye devretmeye ve görevlerini kolaylaştırmaya hazır olduğunu kaydetti. Kurulması planlanan uluslararası gücün görevinin ise Gazze sınırlarında ateşkesi korumak olması gerektiğini vurguladı.

El-Hayye ayrıca, arabuluculara ve özellikle ‘temel garantör’ olarak nitelendirdiği ABD yönetimi ile Başkan Trump’a, İsrail’i anlaşmaya saygı göstermeye ve uygulamaya zorlamak için çalışmaları, anlaşmanın çöküşe sürüklenmesine izin vermemeleri çağrısında bulundu.

asdfr
Başlarında yük taşıyan kadınlar, Gazze Şeridi'nin güneyinde yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlamak için temizlenmiş araziye kurulan çadırların önünden geçiyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk geçen hafta yaptığı açıklamada, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze’de sarı hattın gerisinde kalan bölgede 350’den fazla İsrail saldırısının belgelendiğini ve en az 121 Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. Öte yandan Hamas liderlerinden Raid Saad, cumartesi günü İsrail’in Gazze’de aracını hedef alan saldırısında öldürüldü.

İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve çok uluslu uluslararası gücün gelecek aydan itibaren bölgede göreve başlamasının planlandığını belirtti. İsrail Yayın Kurumu’na göre, ABD’li yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

İsrail Kanal 14 televizyonu, kasım ayının sonlarında yaptığı bir haberde, ABD’nin uluslararası istikrar gücünün Gazze’de konuşlandırılması için tarih olarak ocak ayının ortasını belirlediğini, nisan ayı sonunu ise bölgedeki silahsızlanma sürecinin tamamlanması için nihai takvim olarak öngördüğünü aktarmıştı. Kanal, bu hedeflerin gerçeklikten kopuk bir beklenti olduğunu ve sürecin yeniden ertelenebileceğini kaydetmişti.

El-Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail meseleleri uzmanı olan Mısırlı analist Dr. Said Ukkaşe, Hamas’ın ortaya koyduğu çerçevenin ikinci aşamada ilerleme ihtimalinin zayıf olduğunu gösterdiğini ve bunun daha fazla İsrail saldırısını tetikleyebileceğini savundu. Ukkaşe, bu tutumun, tehlikeli koşullar altında ilerleyen ikinci aşama yükümlülükleri öncesinde Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik ‘manevralar’ olduğunu ifade etti.

Hamas dosyasına odaklanan Filistinli siyaset analisti İbrahim el-Medhun ise İsrail’in anlaşmayı sabote etmeye yönelik tekrarlanan engellerine rağmen ikinci aşamaya geçilmesi ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Silah meselesine ilişkin olarak Hamas’ın, Filistin iç kamuoyunda derinlemesine bir diyalog yürüttüğünü, Kahire’deki arabulucularla da şeffaf ve açık görüşmeler yaptığını belirten el-Medhun, tüm taraflarca kabul edilebilecek bir vizyonun şekillenebileceğini ve hareketin barış güçlerinin varlığına açık olduğunu söyledi.

Hamas’ın ortaya koyduğu bu çerçeveye arabulucuların henüz yorum yapmadığı bir ortamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Gazze’de geçici bir uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasının önemini vurguladığını bildirdi. Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Trump planının ikinci aşamasına ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasının önemine dikkat çekti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Sir Bani Yas Forumu’na katılımı sırasında konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesinin gerekliliğini ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasının önemini yineledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, cuma günü gazetecilere Gazze anlaşmasındaki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Barış anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik olarak şu anda perde arkasında çok sayıda sessiz planlama yürütülüyor… Kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sağlamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, cumartesi günü yetkililere dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir ABD’li generalin komutasında 10 bin askerden oluşan çok uluslu bir güç oluşturmayı hedeflediğini aktardı. Haberde, bazı ülkelerin, gücün görev kapsamının Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içerebileceğine yönelik çekinceleri nedeniyle henüz asker göndermediği belirtildi.

Gazete ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Gazze’de konuşlandırılması planlanan bu güç için yaklaşık 70 ülkeden askerî veya mali katkı talebinde bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker göndermeye ya da ekipman ve lojistik destek gibi farklı şekillerde katkı sunmaya istekli olduğunu yazdı.

Ukkaşe, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapacağı görüşmede ikinci aşamanın başlatılması için baskı kuracağını öngörerek, İsrail’in bu aşamaya girmeyi kabul edeceğini ancak çekilmelerin uygulanmasına ilişkin müzakerelerin süresiz biçimde uzayabileceğini söyledi.

El-Medhun ise Kahire’nin İsrail kaynaklı engellerin farkında olduğunu ve anlaşmanın başarısızlığa uğramasına yol açabilecek muhtemel İsrail gerekçelerini ortadan kaldırmak için ikinci aşamaya geçişin hızlandırılmasını talep edeceğini ifade etti.


Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
TT

Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)

Tunus'un merkezindeki Kayravan şehrinde, cumartesi akşamı, polis ve gençler arasında art arda ikinci gece çatışmalar yaşandı.

Ailesinin ifadesine göre, çatışmalar bir kişinin polisin kovalamacası ve ardından kendisine yönelik şiddet sonucu ölmesinin ardından patlak verdi. Ölen kişinin akrabaları, ehliyetsiz motosiklet kullandığını ve bir polis aracı tarafından takip edildiğini söylüyor. Ardından dövülerek hastaneye kaldırılan adam, hastaneden kaçmayı başardı. Cumartesi günü geçirdiği kafa travması sonucu hayatını kaybetti.

Tunus'ta da yüzlerce kişi, muhalefet dernekleri ve partilerinin çağrısına yanıt olarak, dördüncü hafta üst üste başkentte "özgürlükleri savunmak ve Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarını protesto etmek" amacıyla gösteri düzenledi.


Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan-İran ilişkileri çok hassas bir aşamaya geldi ve şu anda, İran liderliği kararını verip Lübnan işlerine müdahalesini durdurmadığı sürece, kontrolden çıkma ve önlenemez olumsuz sonuçlar doğurma riskiyle karşı karşıya. Önde gelen bir siyasi kaynak Şarku’l Avsat'a durumu böyle aktardı. İran'ın Beyrut'taki elçileri müdahaleyi reddederken, Lübnan'daki resmi makamlar müdahaleyi kanıtlayan delillere sahip olduklarını vurguluyor.

Kaynak, İran'ın müdahalesine örnekler verdi; bunlardan ilki, resmi davet olmadan elçilerin gelmesiydi ve resmi görüşmelerinin çoğunun, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin önderliğindeki görüşmelerini haklı çıkarmak için siyasi bir kılıf sağlama bağlamında kaldığını vurguladı.