Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) Yürütme Dairesi Başkanı Babekir Faysal, Sudan'daki savaşın devam etmesinin tehlikeleri konusunda uyarıda bulundu. Savaşın devam etmesinin daha fazla yıkım ve acı anlamına geldiğini belirtti. Faysal, ülkenin parçalanmasının yanı sıra, birlik faktörlerinin Sudan'dakinden daha fazla olmasına rağmen 1991'de Somali'de olduğu gibi, herhangi bir tarafın bunu askerî açıdan çözmesinin zor olduğunu vurguladı.
Şarku'l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı röportaja göre Faysal, çatışmalarda İslamcı tugayların ortaya çıkmasının, savaşın arkasında kimin olduğunu kanıtladığını belirtti. ÖDBG’nin konumunun başından beri savaşa karşı olduğunu, ancak İslamcıların, Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) ortadan kaldırılıncaya kadar kendileriyle saf tutmalarını istediğini kaydeden Faysal, “Dolayısıyla bu savaş onlar için bir ödül olmamalı” dedi. HDK'nin yaygın ihlallerinin siyasi sermayesini etkilediğini ve liderliğin bu ihlallerle çok ciddi şekilde ilgilenmesini gerektirdiğini vurgulayan Faysal, “Çünkü askeri üniforma giyen asi gruplara suçlamada bulunmak işe yaramıyor ve sıradan vatandaşı ikna etmiyor. Zira vatandaş, parasını ve mülkünü kimin yağmaladığını biliyor” ifadelerini kullandı.
Yıldırım harekâtı
Faysal, ÖDBG’nin orduyla imzaladığı Çerçeve Anlaşması ve Aralık 2022 başında HDK’yi Hartum savaşının çıkış nedeni olarak suçlayanların olduğu yönündeki soruya yanıt olarak şu cevabı verdi: “Çerçeve Anlaşması’nın, ordu ve HDK'nin Başbakan Abdullah Hamduk hükümetine karşı 25 Ekim 2021'de gerçekleştirdiği darbenin ardından geldiği biliniyor. Bu anlaşmanın imzalanmasından önce, önceki rejimin tüm kadrolarının kamu hizmetine dönmesiyle büyük bir değişiklik meydana gelmiş ve Ulusal Kongre Partisi rejimi ve müttefikleri dışında bu anlaşmayı devirme tehdidinde bulunan veya bunu devirme sözü veren bir taraf olmamıştı. Çünkü bu, devrimi destekleyen tüm siyasi güçleri barındıran kapsamlı bir anlaşmaydı. Yani bu konuda bir fikir birliği vardı. İlk kez orduların birleştirilmesi tartışıldı ve HDK bu yaklaşımı reddettikten sonra silahlı kuvvetler içinde uzun süreli entegrasyonu kabul etti. Biz geçiş dönemi boyunca ordu ile HDK arasındaki çatışmanın tüm ülkenin yok olmasına yol açacağı yönünde uyarılarda bulunurken, diğerleri uyarılarımızın sadece iktidarda kalmak için olduğu değerlendirmesinde bulundu. Ama biz her iki tarafa da yakındık ve aralarındaki gergin ilişkiyi de biliyorduk. 2020 ve 2021'de iki kez ordu ile HDK arasında çatışma çıkmasını engellemeyi başardık. Dolayısıyla Çerçeve Anlaşması’nın, Hartum'un güneyinden ilk kurşunu atan tanınmış bir tarafın başlattığı savaşla hiçbir ilgisi yoktu. Eski rejime bağlı liderlerin bu savaşın birkaç saat içinde çözüleceğini söyleyen videoları mevcut. Bu, onların HDK liderlerini ortadan kaldıracak ve kamplarına saldıracak bir yıldırım harekâtı planıydı. Daha sonra bu güçler Darfur'a doğru kaçacaktı. Ama bu gerçekleşmedi.”
Faysal sözlerini şöyle sürdürdü: “Savaşı durdurmak için ön plana çıkan sivil güçler, ülkenin 1956 yılında diktatörlük rejimlerinden bağımsızlığını kazanmasından bu yana acı çekiyor. Sivil güçlerin bir savaşa girmek istemesi düşünülemez. Biz daha ziyade bu savaşın olmasını engellemeye odaklanmıştık. Savaşın başladığı 15 Nisan sabahına kadar sivil güçlerin liderleri, ordu komutanlığı ve HDK ile doğrudan temas halindeydi. Kendileriyle iki ayrı toplantı yapıldı. Hartum'un kuzeyindeki Merowe bölgesinde iki güç arasında çıkan gerilimi yatıştırmak için ortak bir komite kurulması ve ardından güçlerin başkentten çekilmesi konusunda mutabakata varıldı. Her iki tarafla da çabalarımız ve temaslarımız savaştan sonra da devam etti. Ayrıca ateşkes sağlamak ve insani yardımın ulaştırılması için güvenli koridorlar bulmak amacıyla Suudi Arabistan-ABD arabuluculuğundaki Cidde Platformu kurulana kadar uluslararası toplumla da iletişim halindeydik. İlk andan itibaren ‘Savaşa hayır’ sloganını yükselttik. Çünkü bu savaşın kazananının olmayacağından emindik. Savaşın devam etmesi daha fazla yıkım ve acı demekti. Dolayısıyla Çerçeve Anlaşması’nın savaşı körükleme nedeni olduğu yönündeki her türlü söylem tamamen yanlıştır. Önceki rejimin bu savaştan önce ÖDBG’ye saldırmak için mekanizmalarını ve medya organlarını hazırlamış olması, kendisiyle aynı fikirde olmayanlara iftira atma politikasıdır. Şimdi, 30 Haziran 1989 darbesi senaryosu tekrarlanıyor. Öyle ki ilk günlerinde darbeyle bağlantı inkar edilmiş, daha sonra da itiraf edilmişti.”
Katılımın genişletilmesi
Addis Ababa Bildirgesi üzerinden yürütülen çabaların savaşı durdurmaktan ziyade iktidar arayışı çerçevesine girdiğini ifade eden Faysal, şunları söyledi: “Katılım çerçevesini genişletmediğimiz yönündeki söylemler gerçeğe aykırı. Çünkü Çerçeve Anlaşması, ÖDBG taraflarını, Cuba Barış Anlaşması’nı imzalayan silahlı hareketleri, Halk Kongresi Partisi’ni, Hasan el-Mirgani liderliğindeki Demokratik Birlikçi Parti’yi, Ensar es-Sünne grubunu, sivil toplumu ve direniş komitelerinin bir kısmını kapsıyor. Aynı söz, ÖDBG, sivil toplum, sendikalar, direniş komiteleri ve silahlı hareketlerden oluşan Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddum) hakkında da söyleniyor. ÖDBG, kuruluşundan bu yana tüm güçlerle, devrimi ifade eden geniş bir sivil cephe oluşturmak üzere bu yapıya katılmaları esasıyla temas halinde kaldı. Ancak bu güçlerin bazılarından herhangi bir yanıt gelmedi. Burada özellikle Sudan Komünist Partisi ve Sudan Baas Partisi'ni kastediyorum. Yüzde yüz ittifak elbette zor. Addis Ababa Bildirgesi'ne gelince, savaşın her iki tarafına da davetiye sunduk. HDK cevap verdi ama ordu cevap vermedi. Şimdi, orduya olan davetimizi yeniledik, talebimizin onaylanmasını ve toplantının tarihi ve yerinin belirlenmesini bekliyoruz. Sudan arenasında geniş bir tabana sahip sivil bir güç olarak sorumluluklarımızı yerine getiriyoruz. Asıl odak noktamız sivilleri nasıl koruyacağımız, vatandaşların hayallerini aşan acılarını hafifletmek amacıyla onlara nasıl yardım ulaştıracağımız ve HDK kontrolü altındaki alanları nasıl yöneteceğimiz. Şimdi bu taleplerin sahada nasıl karşılanabileceği üzerinde çalışıyoruz. Konunun siyasi boyutu ise, iktidara dönüşle ilgili herhangi bir ayrıntıya yer verilmeden, ülkenin topraklarının ve halkının birliğinden, tek bir profesyonel ordudan, önceki rejimin izlerinin silinmesinden, güvenlik hizmetlerinin reformundan ve geçiş dönemi adaletinden bahsedilerek geleceğin Sudan'ının ilkeleri olarak sunuldu. Bütün bu meseleler öncelikli meselemiz olan savaşın durdurulmasına bağlı.”
İhlaller ve demokrasi
Demokrasiyi savunma iddiaları ışığında HDK’nin yaygın ihlalleri ve bunların siyasi geleceklerine etkisi konusunda konuşan Faysal, şu ifadeleri kullandı: “HDK’nin yaygın ihlallerinin siyasi sermayesini etkilediği kesin ve liderliğin bunlarla çok ciddi bir şekilde ilgilenmesi gerekiyor. Çünkü askeri üniforma giyen asi gruplara suçlamada bulunmak işe yaramıyor ve sıradan vatandaşı ikna etmiyor. Zira vatandaş, parasını ve mülkünü kimin yağmaladığını biliyor. Bu konuda ilk düşüncemiz, askeri sistemin geçiş aşamasına dahil olmaması nedeniyle siyasi ve ekonomik süreçten çıkacağı yönündeydi. Demokrasiyle ilgili HDK söylemlerine gelince, şu anda ordu komutanlarının iktidarı siyasi partilere devredeceklerine dair açıklamaları gibi, ateşkes anlaşmasına varmayı takip edecek siyasi süreçte orduya ve HDK’ye yer olmadığını gördük. Daha sonra tek ordu konusu temel ve öncelikli bir konu haline geldi. Güvenlik sisteminde reform yapılmadan ülkede istikrar sağlanamaz. Dolayısıyla her iki tarafın da bu pozisyona ikna edilmesi gerekiyor.”
İslamcıları izole etmek
Geçiş döneminde İslamcıların her türlü siyasi faaliyetten izole edilmesinin sonuçlarına ilişkin bir soruya Faysal şöyle yanıt verdi: “İslamcılar, devrimden sonra üç şey üzerinde çalıştılar. Başlangıçta çabalarını, malların, doların vb. fiyatlarını yükselterek ekonomik uygulamalarla, yeşil yürüyüş ve benzeri siyasi uygulamalarla Abdullah Hamduk başkanlığındaki devrimci hükümeti engellemeye adadılar. Ancak bunlar sonuç vermedi ve Sudan halkının ilk gününden itibaren direndiği 25 Ekim 2021 darbesini uygulayarak ikinci adıma geçtiler. Darbe başarısız olunca, Sudan'ın istikrarını bozmamak adına insanları darbeye katılmanın gerekliliğine ikna etmek için Hartum savaşını başlattılar. Ama öte yandan bu grubun daha önce otuz yıldır ülkeyi yönettiğini, halk devrimlerinin yaşandığı diğer ülkelerde liderler darağacında asılırken, Sudan’daki rejimin yıkılmasından sonra da herhangi bir zarara maruz kalmadığını herkesin bilmesi gerekiyor. Ülkemizde sadece geçiş döneminde katılımları engellendi. İslamcılar, rejimlerinin halk devrimi nedeniyle düştüğüne inanmıyorlar. Daha ziyade yaşananların bir ihanet ve askeri darbe olduğuna ve yeniden iktidara dönmeleri gerektiğine inanıyorlar. Bu yüzden şu ana kadar siyasi tecrübelerini eleştirel bir şekilde gözden geçirmediler veya Sudan halkından özür dilemediler. Dolayısıyla bu savaş onlar için bir ödül olmamalı. Biz bir ideolojiyi ortadan kaldırmıyoruz ama savaş çağrısı yapan ve nefret söylemi kullanan suçlu terör taraflarını yani Ulusal Kongre Partisi ve İslami Hareketi engellemeye çalışıyoruz. Bu, Sudan devriminin verdiği bir karardır. ÖDBG veya Tekaddum tarafından verilmemiştir.”
Söylentilerin yayılması
ÖDBG’nin HDK için siyasi kuluçka merkezi olduğu yönündeki iddiaları reddeden Faysal, şu ifadeleri kullandı: “Bu suçlama, savaşın patlak vermesine eşlik eden medya kampanyasının bir parçası. İlk kurşunun atılmasıyla birlikte, ÖDBG’nin birtakım liderlerinin sanki savaşın çıkış nedeniymiş ve HDK’nin siyasi koluymuş gibi gösterildiği kesilmiş videolar ortaya çıktı. İslamcılar, savaşın ilk döneminde elbette dedikodu ve yalan haber yaymak için çalışan medya odaları başta olmak üzere her taraftan bu savaşa hazırlanmıştı. Özellikle HDK'nin gerçekleştirdiği ihlallerin vatandaşların geniş bir kesimini duygusal olarak etkilemesi nedeniyle bu suçlama çok sayıda vatandaşa yöneltildi. Ancak aradan bir süre geçtikten sonra özellikle çatışmalarda İslamcı tugayların ortaya çıkması, savaşın arkasında kimin olduğunu kanıtladı. Ardından işler netleşmeye ve gerçekler ortaya çıkmaya başladı. Bizim tutumumuz başından beri savaşa karşıydı. Aynı zamanda HDK'nin gerçekleştirdiği tüm ihlalleri de kınadık ama İslamcılar bizim onların yanında olmamızı istiyor. Biz, HDK tasfiye edilinceye kadar mücadelenin devam etmesini talep ediyoruz, onların bu istekleri olmayacak.”
Faysal sözlerini şöyle sürdürdü: “Zaman, savaşın kazananı olmadığı ve kaybedenin Sudan halkı olduğu yönündeki vizyonumuzun doğruluğunu kanıtladı. Her geçen gün Sudan'ın parçalanma tehlikesi artıyor. Dolayısıyla bu suçlama yanlış. Savaşın çıkış nedeni olarak bahsettikleri Çerçeve Anlaşması ilk olarak orduyla anlaşarak tasarlandı. Daha sonra HDK’de katıldı. Ordunun yenilmesi, parçalanması, çökmesi bizim çıkarımıza değildir ve bu konuda çağrı yapan samimi bir vatansever de yoktur. Ancak el-Cuneyne, Nyala, Zalingei ve Vad Medeni'nin düşmesinden önce savaşın devamı konusunda uyarıda bulunduk. Ordunun yenilgisinden korktuğumuz için ‘Savaşa Hayır’ çağrımızı yükselteceğimizi söyledik. Günlerce süren uyarılarımızdan sonra o şehirler düştü. Sorun şehirlerin düşmesi ya da ordunun geri çekilmesi değil. Asıl tehlike savaşın artık kötüleşmesidir. Şu anda sözde halk direnişi çerçevesinde yürütülen seferberlik, kabile temelinde gerçekleşiyor ve bu en tehlikeli konu. Darfur ve Kordofan'daki Arap kabileleri başta olmak üzere HDK arkasında saf tutan birçok kabile var. Dolayısıyla savaş durmazsa, birlik faktörleri Sudan'a göre daha fazla olmasına rağmen 1991'den bu yana istikrarı olmayan Somali'de olduğu gibi ülke parçalanacak ve otorite kalmayacak. Somali'de dil ve din birliği varken, Sudan'da yüzlerce kabile, lehçe ve diğer etnik ve bölgesel sorun var. Bu nedenle rasyonel ve vatansever her insan savaşın durdurulması kararını destekleyecektir.”
Cidde Platformu
Faysal, savaşı durdurmaya yönelik nihai anlaşmanın Cidde Platformu’nda imzalanmamasının nedenlerine ilişkin olarak şunları söyledi: “Elbette Cidde Platformu’nda varılan anlaşma iki aşamada gerçekleşti. İlk aşamada HDK'nin evleri ve hükümet tesislerini terk etmesi kararlaştırıldı. Ancak geriye tek bir engel kaldı, o da askeri karakollar. Ordu bunu düşmanca bir eylem olarak görürken, HDK bunu platformun dağılmasına yol açan savaştan elde edilen bir kazanç olarak görüyor. İkinci aşamada ise, keskin nişancıların ve ağır silahların geri çekilmesi ve iki güç arasına izleme kuvvetleri yerleştirilmesi yoluyla önceki anlaşmazlığın çözülmesi konusunda mutabakata varıldı. Ancak anlaşma imzalanmadan önce ordu heyetinin geri çekilmesi ve HDK’nin başkentin dışına çıkması konusunda ısrar etmesiyle bir aksilik yaşandı. Daha sonra müzakereler dondu. Bize gelince, hâlâ savaşı sürdürmekte ısrar eden üçüncü tarafın nüfuzunun boyutunu ve ordu liderliğinin savaşın durdurulmasına yol açacak herhangi bir diyaloğa girmesi halinde bu tehdidin ne kadar büyük olduğunu biliyoruz. Eyaletlerdeki vatandaşların kitlesel silahlandırılması gibi başka yollarla da savaş devam edecek. Elbette bu iş çok tehlikeli. Çünkü böylece ordunun emirlerine uymayan, onun kontrol sisteminin dışında kalan milisler ortaya çıkacak. Diğer yandan HDK, Hartum, Darfur ve El Cezire eyaletlerinde yaygın ihlaller gerçekleştirdi. Bu da savaş ağaları formundaki liderlerin ortaya çıkışına işaret ediyor olabilir. Eğer iki taraf da kendi güçlerini kontrol etme sürecini kaybederse, şüphesiz kapsamlı bir iç savaşa doğru gidiyoruz demektir.”
İkili ittifak
Faysal, Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ın Addis Ababa Bildirgesi'ne ve sivil güçlere yönelik sözlü saldırısına yanıt olarak şunları söyledi: “Burhan’ın Addis Ababa Bildirgesi'ne ve sivil güçlere saldırdığı konuşmasının, Batı Darfur eyaletinin başkenti el-Cuneyne'de yaşanan kanlı olaylara tanık olan askerlere hitap ettiği konuşmanın içinde geçtiği anlaşılıyor. Bu, ordunun yaşadığı bir durumla ilgili ama biz hep işin olumlu tarafına odaklanıyoruz. Sivil güçlere yönelik saldırısına gelince, onu ve böyle küçük meseleleri dikkate almayacağız. O, ‘Kim bizi isterse Port Sudan'a gelsin’ dedi. Ülkemizin meselesinin çözümü için kendisi ile birlikte oturmak üzere belirttiği yer ve saatte buluşmamıza hiçbir itirazımız yok. Onun yer ve zamanı belirterek bir adım atması gerekmekte. Addis Ababa Bildirgesi'nde HDK konusunda varılan mutabakata gelince, bunda aramızda bir ittifak olduğuna dair hiçbir şey yok. Bu, aynı amaçla buluşmak üzere muhatap olduğumuz orduya ve diğer sivil ve askeri güçlere de sunulacak bir duyurudur. Bizim kaygımız ülkeyi bu çıkmazdan kurtaracak ortak bir anlaşmaya varmaktır.”
Burhan – Hamideti görüşmesi
Faysal, Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi’nin (IGAD) teklif ettiği, Burhan ile HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) arasındaki görüşmeye ilişkin beklentileriyle ilgili olarak şu ifadeleri kullandı: “Addis Ababa Bildirgesi'nden HDK’nin orduyla doğrudan diyalog halinde düşmanlıkları derhal ve koşulsuz olarak durdurmaya hazır olduğunu çıkarmıştık. İki tarafın liderleri (Burhan ve Hamideti) arasındaki görüşmenin bu amaca ulaşması gerektiğine, başarısızlığa yer olmadığına inanıyoruz. Durum daha da kötüye gideceği için hazırlıkların iyi olması ve her iki tarafın da insani yardımın ulaştırılmasını sağlayacak uzun vadeli bir anlaşmaya varma iradesine sahip olması gerekiyor. Bu nedenle söz konusu toplantıya güvenmek çok önemli. Çünkü bu, uluslararası ve bölgesel toplulukların varlığının yanı sıra, Afrika platformundan önerilen tek çözüm. Bu, kararlılık ve ciddiyet gerektiren tarihi bir fırsat.”
Faysal, savaşın askerî açıdan çözülmesi ihtimaline ilişkin ise şu ifadeleri kullandı: “Bu savaşı askerî açıdan herhangi bir tarafın lehine çözmek zor. Bizler bu savaşın çıktığı ilk günden itibaren hiçbir tarafın diğerine karşı zafer kazanamayacağını ve ülke üzerinde tam hakimiyet ilan edemeyeceğini söyledik. HDK, Darfur bölgesinin yüzde 90'ını, Kordofan'ın büyük bir bölümünü, başkenti ve El Cezire eyaletini kontrol ediyor. Sudan ordusu ise diğer bazı eyaletlerde varlık gösteriyor. Bu, zafere ulaşmanın zor olduğu bir durum.”
Yeniden yapılanma
Faysal, yeniden yapılanma çabalarıyla ilgili olarak şu sonuca vardı: “Sudan'dan ayrılışımızdan ve siyasi ve diplomatik faaliyetlerimizin devam etmesinden bu yana, bölgesel ve uluslararası topluluklarla yaptığımız toplantılarda üç ana noktaya odaklandık. Birincisi mevcut şartlarda insani yardım meselesi. İkincisi ateşkes. Üçüncüsü ise savaşta yok edilenleri yeniden inşa etmek ve vatandaşların kayıplarını tazmin etmek. Görüştüğümüz tüm ülke ve kuruluşlar, Sudan'ı desteklemeye istekli olduklarını ifade etti. Bu nedenle yeniden inşa sürecinin başlayabilmesi için savaşı hızla durdurmaya odaklanmak çok önemli. Ancak savaş ne kadar uzun sürerse söz konusu ülkeler yeniden yapılanma konusuna o kadar hazırlıksız olacak. Çünkü başka alanlarda öncelikleri ve yükümlülükleri olacak.”