İsrail Şam'daki saldırıdan sağ kurtulan ‘hayalet liderin’ peşinde

ABD Hazine Bakanlığı Ekrem el-Acuri’yi uluslararası teröristler listesine dahil etti

Filistin lideri Ekrem el-Acuri, "Aksa Tufanı" operasyonunda etkin rol oynadı (Reuters)
Filistin lideri Ekrem el-Acuri, "Aksa Tufanı" operasyonunda etkin rol oynadı (Reuters)
TT

İsrail Şam'daki saldırıdan sağ kurtulan ‘hayalet liderin’ peşinde

Filistin lideri Ekrem el-Acuri, "Aksa Tufanı" operasyonunda etkin rol oynadı (Reuters)
Filistin lideri Ekrem el-Acuri, "Aksa Tufanı" operasyonunda etkin rol oynadı (Reuters)

20 Ocak'ta İsrail baskını sonucu meydana gelen patlama sesi, Suriye'nin başkenti Şam'ın merkezindeki Mezze mahallesindeki villaların sükunetini bozdu ve aralarında biri Kudüs Gücü İstihbarat Şefi olmak üzere İran Devrim Muhafızlarından 5 komutanın da bulunduğu 13 kişinin ölümüyle sonuçlandı.

Bina patlamasının ilk anlarında beklentiler, en önde gelen Filistinli direniş liderlerinden birinin ve İslami Cihad Hareketi’nin bir üyesinin hedef alındığını gösterdi. Tel Aviv'in 7 Ekim savaşında etkin rol oynayan bu Filistinli yetkiliyi tasfiye etmek amacıyla hayatını, ikamet ettiği yeri ve hareketlerini takip ettiği ortaya çıktı. Ekrem el-Acuri, 7 Ekim saldırısında Gazze’deki örgütler ile İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) arasında irtibat görevi görmesinin yanı sıra füze geliştirme sorumlusu ve Kudüs Tugayları’nın lideriydi.

Geçtiğimiz Kasım ayında ABD Hazine Bakanlığı'nın, Hamas hareketindeki bir grup üst düzey yetkilinin yanı sıra bir dizi şirketle birlikte özel olarak sınıflandırılmış uluslararası teröristler listesine dahil edildi. İsrail'in onu Lübnan'dan Suriye ve Filistin'e kadar takip etmesi boşuna mı?

Gizemli kişi

El-Acuri gizemli bir kişi, ne kendisinin ne de yüzünün çok fazla fotoğrafı yok ve büyük bir gizlilik içinde hareket ediyor. İslam Cihad Hareketi’nin silahlı kanadının lideri ve örgütün Genel Sekreteri Ziyad Nehhale’den sonra ikinci figürü. Acuri, İslami Cihad yönetim seçimlerinde ikinci sırada yer aldıktan sonra, Tel Aviv de onu, örgütün kadrolarını dışarıdan eğitmekle görevli ve İran'ın bölgedeki adamı olarak tanımlayıp Gazze'den İsrail’deki sivil yerleşim yerlerine periyodik şekilde roket fırlatmaktan sorumlu tutuyor.

El-Acuri Gazze'de doğdu ve İslami Cihad Hareketi’ne katılana kadar buradaki okullarda okudu. Evlendi ve üç çocuğu oldu; Muhammed, Batul ve Muaz. Daha sonra Suriye'de yaşadı, sonra yıldızı parladı ve Eylül 2018'de örgütün Şura Konseyi üyeliğiyle birlikte hareketin dışarıda siyasi bürosuna seçilene kadar önemli sorumluluklar üstlenecek görevlerde bulundu.

Ekrem el-Acuri’nin İranlı liderlerle, özellikle de DMO Kudüs Gücü'nün eski komutanı Kasım Süleymani ve Lübnan Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ile özel bir ilişkisi var.

Tel Aviv Acuri’ye birkaç kez suikast girişiminde bulundu. Bunlardan biri Kasım 2019'da Şam kırsalındaki Darayya'da bulunan evinin bombalanması sırasında oğlu Muaz'ın ölümüyle sonuçlandı. El-Acuri suikastı, Kudüs Tugayları (Saraya el-Kuds) lideri Samir Abu Atta'nın hedef alınmasıyla aynı zamana denk geldi.

İsrail endişesi

9 Ocak 2023’te Batı Şeria’nın kuzeyinde silahlı örgütlerin büyümesi ve Batı Şeria'nın Cenin kenti arasındaki sınır şeridinde yıldırım operasyonları düzenleyen ve el-Fetih hareketinin askeri kolu olan Aksa Şehitleri Tugayları ile birlikte olduklarını duyuran "Burkin" adlı küçük örgütlerin ortaya çıkmasıyla İsrail güvenlik yapısının kaygıları daha da arttı.

Şarku'l Avsat'ın İsrail medyasından aktardığı habere göre üst düzey güvenlik yetkililerinin, Burkin örgütünü denetleyen Filistinli yetkilinin, yeni örgütün İslâmî Cihad’a ait olduğunu ortaya çıkardığını açıkladı..

ABD, Acuri’yi bölgedeki kapsamlı operasyonları organize etmekle suçluyor. ABD Hazine Bakanlığı'nın 7 Ekim'deki Hamas saldırısına yanıt olarak cezai tedbirlerin uygulamaya konulması sırasında yaptığı açıklamada, “Acuri’nin silahlı saldırılarla birlikte Filistin, Gazze, Suriye, Sudan, Lübnan ve Yemen'de cihat için eğitim ve asker toplama operasyonları koordine ettiği” belirtildi.

Gazze savaşı

Geçtiğimiz Ekim ayında İsrailli Kanal 14'te kendisi hakkında bir video haber yayınlanmış, suikast girişimlerinden sağ kurtulduğu ve şu anda Beyrut'un güney banliyösünde yaşadığı ve İsrail’in ona birden fazla kez suikast düzenlemeye çalıştığı belirtilmişti.

İsrail kanalının haberinde Hamas lideri Salih el-Acuri ile birlikte Ekrem el-Acuri’nin İran'la güçlü bağlarının bulunduğu, Tel Aviv'deki politikacılar için hâlâ bir takıntı ve büyüyen bir endişe kaynağı olduğu vurgulandı. Beyrut'taki arkadaşlarından ikisi 2 Ocak'ta İsrail hava saldırısında öldürüldü. İsrail'in en büyük hedefleri arasında yer alan el-Acuri suikast riskiyle karşı karşıya. El-Acuri, Tahran'ın bölgedeki gizli adamı olarak kabul ediliyor ve "gizli lider" rolünü oynuyor; füze ve insansız hava araçları geliştirdiğine dair bilgiler veriliyor.



Filistin için son şans: Bir devlet mi yoksa fraksiyonlar devletçiği mi

Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
TT

Filistin için son şans: Bir devlet mi yoksa fraksiyonlar devletçiği mi

Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)
Dünya, enkazdan yükselecek birleşik bir Filistin projesini bekliyor (Reuters)

Tony Boulos

Hamas'ın Gazze Şeridi sınırında gerçekleştirdiği Aksa Tufanı saldırısının ardından Gazze Şeridi'nde yaşanan yıkıcı savaşın üzerinden geçen yaklaşık iki yılın akabinde, Filistin davası yalnızca askeri harekâtla veya direniş sloganlarıyla sonuçlandırılamayacak kritik bir siyasi aşamaya giriyor. Savaş artık yalnızca İsrail ile değil, zamanla, özle ve bütünlüğünü yitirmiş Filistin siyasi sisteminin meşruiyetiyle bir savaşa dönüştü. Sadece dayanışma için değil, aynı zamanda yalnızca Filistin'in iç yapısının yeniden yapılandırılması ile başlayacak kapsamlı bir çözüm üretmek için de gerçek bir Arap-uluslararası mutabakat arayışı acil hale geldi. İç yapının yapılandırması ise Hamas'ın paralel bir silahlı güç olarak sahneden çekilmesinden ve Filistin Ulusal Otoritesi’nin  karar alma gücünü, meşruiyetini ve Arap desteğini yeniden kazanmasından geçiyor.

Bu, Lübnan'ın yaşadığına benzer büyük bir sınav anı. Lübnan’da da Hizbullah'ın askeri ve mali sistemi dağıtılmadan, devlet karar alma yetkisini geri kazanmadan ülkede çözüm haritasını uygulamaya koymanın bir yolu yok. Devlet dışı silahın gölgesinde ulusal bir projenin inşa edilemediği Lübnan'da olduğu gibi, Filistin'de de coğrafyayı ve meşruiyeti paylaşan fraksiyonların veya paralel otoritelerin şemsiyesi altında bir devlet kurulamaz. Filistin değişti, dünyanın Filistin algısı değişti, güç dengesi değişti. Peki liderlik araçları değişti mi? Filistinlilerin gelecek vizyonu değişti mi? Fetih ve Hamas, otorite ve direniş, iç çatışma ve dış bağımlılık gibi eski ikiliklerin esiri olmaya devam mı ediyorlar? Bir sonraki aşama, açıkça, sadece bir direniş aşaması değil. Bu, bir anavatanın yeniden inşası, bir halkın direnişinin desteklenmesi ve yıkımın yıkıntılarından bir devlet çıkarma aşamasıdır. Bu aşama, sloganlardan ve daha derin bir söylemden daha fazlasını gerektiriyor.

Silahlar susar, ama savaş bitmez

Burada Lübnan'ın iç savaş sonrası deneyimini hatırlamak faydalı olacaktır. Savaş, yalnızca Taif Anlaşması'nın imzalanması değil, daha ziyade Arap ve uluslararası çıkarların kesişmesi sonucu sona erdi. Buna bir de daha sonra ortaya çıkan çekincelerine rağmen, o anı ulusal bir projeye nasıl dönüştüreceklerini bilen Lübnanlı figürlerin varlığı eşlik etmişti. Tıpkı Lübnan'ın savaş sonrası döneme liderlik etmesi için Refik Hariri'ye ihtiyaç duyması gibi, Filistin'in de bugün sadece kırılgan bir idari yapı değil, gerçek bir Filistin devleti kurabilecek bir figüre -veya gruba- ihtiyacı var.

Yıllar sonra ilk kez, dünya Filistin devletinin fiilen tanınması yönünde ilerlemeye başladı. İspanya, Norveç, İrlanda, Slovenya ve Güney Afrika Filistin devletini tanıdı. Fransa ve diğer ülkeler de resmi olarak tanımayı düşünüyorlar. Sahne değişiyor. Haritalar yeniden çiziliyor. Gazze'ye yönelik savaş, tüm vahşetine rağmen, Filistin'i bir kez daha uluslararası kararların merkezine yerleştirdi. Fakat şimdiki temel soru şu: Biz buna hazır mıyız? Filistinliler, bu tarihi anı değerlendirebilecek ve siyasi tanınmayı sürdürülebilir bir devletin altyapısına dönüştürebilecek bir liderliğe sahip mi? Sadece söz ve pozisyonlara değil, aynı zamanda reel ekonomiye, istihdam yaratmaya, hukukun üstünlüğüne ve devlet kurumlarına dayalı bir devlet kurabilecek bir liderlik var mı?

İnsanlar değişti

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre  Filistin sokağı artık eskisi gibi değil. Gazze'de yaşananlardan ve yıllarca süren bölünme ve iç çatışmalardan sonra sloganlar artık yeterli değil. Bugün insanlar, yıkılanları yeniden inşa edebilecek, onurlu bir yaşam için gerçek fırsatlar yaratabilecek ve bölünmeyi derinleştirmek yerine Filistin halkının birliğini koruyabilecek bir liderlik talep ediyor. Filistinliler, Fetih ve Hamas arasındaki çekişmeden, dar görüşlü hesaplardan ve kendilerine somut hiçbir şey sunmayan, onları tüketen söylemlerden bıktı. Bugün istedikleri, örgüt değil devlet odaklı düşünen, halkı sürekli bir savaşın yakıtı olarak değil, meşruiyet kaynağı olarak gören bir liderlik.

Filistinli bir Hariri

Bazıları, Filistin'in savaştan sonra Lübnan'ın yeniden inşasına öncülük eden ve Beyrut'u yeniden inşa etmek için uluslararası destek toplayan, Arap-uluslararası mutabakatlar elde etmeyi başaran iş adamı Refik Hariri modeline ihtiyacı olduğunu söyleyebilir. Ancak Filistin gerçekliği, Lübnan gerçekliğinden daha karmaşık ve bugün ihtiyaç duyduğu şey, özel bir ulusal kimliğe sahip bir Filistinli Hariri’dir. Bu Hariri, cesur ve dürüst olmalı, direnişi güçlendirerek, binlerce iş fırsatı yaratan geniş bir ekonomik çıkar ağı oluşturarak ve topraklarındaki Filistin varlığını güçlendirerek, Filistin halkına yatırım yapmanın, gerçek kurtuluşun temeli olduğuna inanmalıdır. Filistin'in, gerçekçi bir ulusal ekonomik plan geliştirebilecek, onurun yalnızca dış destekten değil, aynı zamanda üretken ve istikrarlı bir iç ekonomi inşa etmekten de geçtiğini anlayan bir figüre veya gruba ihtiyacı var. Bu liderliğin gerçek kalkınma projeleri başlatabilecek, yatırımı, girişimciliği ve inovasyonu teşvik eden, Filistin toplumunu edilgen bir direniş zihniyetinden kurtarıp, ona üretim, açılım ve sorumluluk zihniyeti kazandıran modern bir yasal yapı kurabilecek kapasitede olması hayati önem taşımaktadır.

Filistinli ellerle yeniden inşa

Bugün Filistin tarihinde nadir görülen bir anla karşı karşıyayız. Dünya artık duyuyor ve Filistin devletinin uluslararası alanda tanınmasının yankısı her geçen gün artıyor. Gazze, uğradığı yıkıma rağmen dünyayı uyandırdı, uluslararası vicdanı harekete geçirdi ve adaletsizliği küresel tartışmaların ön saflarına taşıdı. Filistin halkı, yaralarına ve bölünmelerine rağmen, kökten farklı olması koşuluyla yeni bir liderlik etrafında kenetlenmeye hazır. Dünya, Filistin halkından sahip olduğu beceriler, yetenekler ve deneyimlerle yıkılanları kendi eliyle yeniden inşa etmesini bekliyor ve o da bunu yapabilir. Bu sayede Filistinliler, yeniden inşayla başlayacak ama daha iyi bir gelecek planlamakla sona ermeyecek bir ekonomik döngüye dahil olabilirler. Bu, diğer pek çok fırsat gibi, asla kaçmaması gereken değerli bir fırsat. O halde bölünmenin sınırları içinde kalıp daha fazla klişe girişimler mi bekleyeceğiz, yoksa gerçekten o “yeni Filistinli Hariri”yi mi aramaya başlayacağız? O, egemenliğinden yoksun bırakılmış bir devlet, yüzeysel bir temsil arayışında olmayan, bunun yerine aygıtlar için değil insanlar için, geçmiş için değil gelecek için, bağımlılık için değil onur için gerçek bir devlet kurmayı hedefleyen biridir.