Kızıldeniz geriliminin Süveyş Kanalı üzerindeki etkileri

BM’nin yeni raporunda Husi saldırıları nedeniyle küresel ticaret hatlarının bozulduğu konusunda uyarıda bulunuldu.

Süveyş Kanalı’nı geçen bir sıvılaştırılmış gaz tankeri. (Reuters)
Süveyş Kanalı’nı geçen bir sıvılaştırılmış gaz tankeri. (Reuters)
TT

Kızıldeniz geriliminin Süveyş Kanalı üzerindeki etkileri

Süveyş Kanalı’nı geçen bir sıvılaştırılmış gaz tankeri. (Reuters)
Süveyş Kanalı’nı geçen bir sıvılaştırılmış gaz tankeri. (Reuters)

Kızıldeniz’deki güvenlik gerilimlerinin genel olarak küresel ticaret ve özel olarak Mısır Süveyş Kanalı üzerindeki etkilerine ilişkin endişeler, uluslararası ve yerel raporların ardından arttı. Raporlar, küresel deniz taşımacılığı trafiğinde ve buna bağlı olarak kanalın döviz gelirlerinde yüzde 40’ı aşan oranlarda düşüş olduğuna işaret ediyor.

Geçen kasım ayının sonundan bu yana Yemen’deki Husiler, Kızıldeniz ve Babu’l Mendeb bölgesindeki ‘İsrail şirketlerinin sahibi olduğu veya işlettiği’ gemileri hedef alıyor. Saldırılar, Gazze Şeridi’nde 7 Ekim’den bu yana devam eden savaşa yanıt olarak gerçekleştiriliyor. Bu saldırılar, uluslararası denizcilik şirketlerinin, nakliyenin finansal ve zaman maliyetlerindeki artışa rağmen Kızıldeniz’i kullanmaktan kaçınmasına ve gemilerinin rotasını Ümit Burnu rotasına değiştirmesine neden oldu.

Mısır Süveyş Kanalı İdaresi Başkanı Usame Rabi perşembe akşamı bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Kriz devam ederse kanalın bu yılki geliri 6 milyar dolara ulaşacak. Bu, geçen yıl elde edilen 10,25 milyar dolara kıyasla yüzde 40’lık bir düşüş anlamına geliyor. Durum böyle devam ederse kanalın gelirleri ciddi şekilde etkilenecek. Kanalın gelirleri, bu ocak ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 44 azaldı. Kanaldan geçen gemi sayısı da yüzde 34, net tonaj ise yüzde 48 azaldı.”

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Rabi’nin açıklamalarına paralel olarak Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD), geçen perşembe günü Husi saldırıları sonucunda Süveyş Kanalı üzerinden ticaret hacminin son iki ayda yüzde 42 azaldığını açıkladı.

Süveyş Kanalı’ndan haftalık konteyner gemisi geçiş sayısı geçen yıla göre yüzde 67 azalırken, en büyük etki 16 Ocak’tan bu yana durdurulan sıvılaştırılmış gazın taşınmasında yaşandı. Birleşmiş Milletler’in (BM) internet sitesine göre, krizden önce kanaldan her gün iki ila üç gaz tankeri geçiyordu.

Fotoğraf Altı: Süveyş Kanalı’ndan nakledilen konteynerler. (Reuters arşiv)
Süveyş Kanalı’ndan nakledilen konteynerler. (Reuters arşiv)

UNCTAD’da bir yetkili olan Jan Hoffmann, geçen perşembe günü düzenlediği basın toplantısında, “Jeopolitik ve iklim değişikliğine bağlı ticaret aksaklıklarını artıran Kızıldeniz’de gemi taşımacılığına yönelik saldırılardan büyük endişe duyuyoruz” dedi. “Küresel mal ticaretinin yüzde 80’inden fazlası deniz yoluyla gerçekleşiyor ve diğer önemli rotalar da baskı altında” diyen Hoffmann, “Karadeniz’den geçiş, Rusya-Ukrayna savaşı ve kuraklık nedeniyle Panama Kanalı’nda seyrüseferin azalması nedeniyle büyük ölçüde kesintiye uğradı” şeklinde konuştu.

BM yetkilisi, “Önemli ticaret yollarında uzun süreli kesintiler küresel tedarik zincirlerini etkileyebilir, malların teslimatında gecikmelere, artan maliyetlere ve enflasyon riskine yol açabilir” derken, küresel gıda fiyatlarına ilişkin endişesini dile getirdi.

Kanaldan geçen konteyner sevkiyatları 19 Ocak’ta sona eren haftada, aralık ayı başına göre yüzde 82 azaldı. Doğalgaz sevkiyatları da daha da düştü. Kuru dökme yük sevkiyatlarında daha küçük bir düşüş yaşanırken, BM raporuna göre ham petrol tankerlerinin hareketi ise bir miktar arttı.

BM’ye göre Süveyş Kanalı küresel ticaret için hayati bir merkez olarak görülüyor. Çünkü küresel ticaretin yüzde 12 ila 15’i ve konteyner trafiğinin yaklaşık yüzde 20’si buradan geçiyor.

Bu bağlamda S&P Global kredi derecelendirme kuruluşu tarafından dün yayınlanan bir raporda, Kızıldeniz’deki gemilere yapılan saldırıların Süveyş Kanalı’ndaki trafik üzerindeki etkisinin Mısır’daki döviz sıkıntısını daha da artırdığı belirtildi. Arap Dünyası Haber Ajansı’na (AWP) göre raporda, “Kanal aracılığıyla geçiş ücretleri, Mısır hükümetinin gelirlerinin yaklaşık yüzde 8’ini oluşturuyor ve ülkenin döviz kazancının büyük bir kısmını sağlıyor” ifadelerine yer verildi.

S&P Global raporu, Mısır ekonomisindeki yabancı para kıtlığının, Mısır bankalarının finansman yetenekleri üzerinde ek baskı oluşturduğuna, çünkü Süveyş Kanalı’nın ülkedeki ana döviz kaynaklarından biri olduğuna dikkat çekti.

Ancak Mısırlı ekonomi uzmanı İzzeddin Hasaneyn, Süveyş Kanalı gelirlerindeki düşüşün Mısır’ın dolar kaynakları üzerindeki etkisini önemsiz gördü. Hasaneyn, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Kanal, Mısır’daki dövizin bir koludur, ancak ana kolu değildir. Ortalama olarak Süveyş Kanalı'nın gelirleri, son yıllarda yaşanan patlamalardan önce 7 milyar doları geçmiyordu ve bir yanda artan geçiş ücretleri, diğer yanda ise uluslararası olaylar sonucunda yaklaşık 10 milyar dolara yükseldi. Rusya- Ukrayna savaşı petrol tankerlerini Süveyş Kanalı’ndan geçmeye zorladı ve bu da gelirlerini olağanüstü artırdı. Mısır’daki ana döviz kaynağı, döviz kurundaki değişiklik nedeniyle azalan yurtdışındaki Mısırlılardan gelen paralardır. Kanalın gelirlerinin son yükselişlerden önceki normal seviyelere gerilemesi ekonomiyi etkileyebilir. Ancak etkisi, diğer döviz kaynaklarına göre sınırlı kalacak ve Mısır’daki ekonomik krizi derinleştirmeyecek.”

ABD dolarının Mısır’da iki fiyatı var; bunlardan biri resmi olarak 30,9 lira, diğeri ise gayri resmi olarak çok daha yüksek.

Geçtiğimiz yıl Süveyş Kanalı gelirleri, geçtiğimiz temmuz ayı başında sona eren 2022- 2023 mali yılında yüzde 25 artış kaydetti. Mısır Merkez Bankası’nın verilerine göre, bir önceki mali yılda yaklaşık 7 milyar dolara kıyasla 8,8 milyar dolara ulaştı.

Bu bağlamda Mısır ekonomi uzmanı şu değerlendirmede bulundu:

“Jeopolitik olaylar ve güvenlik gerilimleri, büyük denizcilik şirketlerinin daha pahalı olsa da daha güvenli rotalara yönelmesiyle kanalın gelirlerini ve küresel denizcilik trafiğini kesinlikle etkileyecek. ABD ve İngiltere’nin müdahalesi, Kızıldeniz’deki gerilimi artırarak küresel ekonominin seyrini etkiliyor.”

Kızıldeniz’deki güvenlik tehditleriyle yüzleşmek için bu ay ABD ve İngiltere, Yemen’deki Husi bölgelerine defalarca saldırı düzenledi. ABD ve İngiltere, yaptıkları açıklamada Husilerin navigasyonu tehdit etme ve küresel ticareti baltalama yeteneğini bozmayı ve zayıflatmayı amaçladıklarını belirtti.



Bağımsız bir Filistin devleti hayali ‘son savaşlar’ karşısında sallanırken Batı Şeria Abbas'ın girişimleri ile Netanyahu'nun ‘Fethistan ve Hamasistan’a geçit vermeyecekleri’ açıklaması arasında bekleyişte

Batı Şeria'da güneş binaların ardında batarken (AFP)
Batı Şeria'da güneş binaların ardında batarken (AFP)
TT

Bağımsız bir Filistin devleti hayali ‘son savaşlar’ karşısında sallanırken Batı Şeria Abbas'ın girişimleri ile Netanyahu'nun ‘Fethistan ve Hamasistan’a geçit vermeyecekleri’ açıklaması arasında bekleyişte

Batı Şeria'da güneş binaların ardında batarken (AFP)
Batı Şeria'da güneş binaların ardında batarken (AFP)

İsrail'in İran'a karşı yürüttüğü savaş, tıpkı 7 Ekim 2023’teki gibi ‘hayal edilemez’ bir saldırıyla başladı ve daha önce ‘imkânsız’ olan çok sayıda misillemeyi ve çatışmayı beraberinde getirdi. Gazze'den Lübnan'a ve İran'a uzanan kanlı, maliyetli ve yıpratıcı olan bu savaşın ardından, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması konusunda başka bir savaşın da kesinlikle devam edeceğine şüphe yok.

İsrail’in Gazze Şeridi'ne karşı başlattığı saldırının, sadece bölgeyi değil tüm dünyayı açık bir çatışmaya sürükledikten sonra, Gazze'de sona ermeyeceği ilk andan itibaren belliydi. Dünyayı, İsraillileri, Filistinlileri ve her şeyi eşit ölçüde değiştiren tarihi bir dönüm noktası oldu. Dünyadaki değişikliğin başında bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının ve 7 Ekim gibi senaryoların tekrarlanmasını önlemek için bunu uluslararası bir ihtiyaç haline getirilmesinin gerektiği yönündeki düşünceleri teşvik etmek geliyor. Filistinliler bugün bu durumu, arzu ettikleri bağımsız devlete giden siyasi süreci ilerletmek umuduyla mümkün olan her şekilde kullanmaya çalışıyorlar.

Ancak mesele mantık, dilekler veya haklarla ilgili değil, işgalci ve birçok cephede ‘galip’ olan İsrail'in tepkisiyle ilgili. Bu arada İsrail de değişti ve tüm bölgenin çehresini değiştirdi. Hatta Filistinlilerin tamamını ortadan kaldırmayı düşünmeye başladı, onlara bir devlet veya herhangi bir isimle bir varlık vermeyi ise asla aklından geçirmiyor.  Mahmud Derviş'in bir zamanlar söylediği gibi: “Devrim ne kadar geniş. Ne kadar dar yolculuk. Fikir ne kadar büyük. Ne kadar küçük devlet!”

Abbas'ın mektupları

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail-İran savaşının sona erdiğini açıklamasının ardından fazla beklemeden, bölgedeki savaşın sona ermesinin başlangıcı olmasını istediği bu anı fırsat bilerek ona bir mektup gönderdi. Abbas, mektubunda ‘kapsamlı bir barış anlaşmasına varmak için İsrail ile derhal müzakerelere başlamaya hazır olduğunu’ belirtti.

dfrgty
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve ABD Başkanı Donald Trump, 2017 yılında Beyaz Saray'da bir araya geldiler (Filistin Devlet Başkanı'nın Facebook sayfası)

Trump'ı açıkça ikna etmeye çalışan Abbas, mektubunda şöyle yazdı:

Sizinle birlikte, imkansız gibi görünen; Filistin'in tanınması, özgür, egemen ve güvenli olması, İsrail'in tanınması ve güvenli olması, bölgenin barış, refah ve bütünlük içinde olmasını sağlamayı başarabiliriz.

Trump'ın Gazze Şeridi dahil olmak üzere bölgedeki savaşların durdurulması konusundaki ‘cesur’ tutumunu vurgulayan Abbas, Trump’a hitaben “Sizin temsil ettiğiniz irade ve liderlik olursa adalet sağlanabilir” dedi.

Abbas, Trump'ın bölgedeki doğrudan müdahalesini yoğunlaştırmasının ardından bu hassas dönemde mektubunun öneminin farkındaydı ve doğal olarak Trump’ı daha büyük bir müdahaleye çekmeyi umuyordu.

Filistin Yönetimi'nden kaynaklar, Filistin Devlet Başkanı Abbas'ın ABD Başkanı Trump'ın barış sürecine doğrudan müdahale etmesini umduğunu ve Trump'ın İran ve Ukrayna'da yaptığı gibi Gazze Şeridi’ndeki savaşa da müdahale etmesi halinde bir fırsatın ortaya çıkabileceğini düşündüğünü söyledi.

Abbas, Trump'ın dünyada İsrail'e baskı yapabilecek tek kişi olduğunu çok iyi biliyor. Bu yüzden onu İran'a karşı savaşı bir tweetle sonlandırmaya cesaretlendirmeye çalıştı. Ardından İsrail uçaklarını Tahran'a yönelik büyük bir saldırıyı iptal etmeye zorladı ve daha sonra Gazze konusunda olası bir anlaşma olduğunu açıkladı.

Abbas, Trump'ın kendini savaşları sona erdiren adam olarak gösterme tutkusunun, kalıcı barışın sağlanması ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıyla bağlantılı daha büyük bir başarıyla taçlandırılması gerektiğine inanıyor. Bu amaç doğrultusunda Arap ve Avrupa ülkelerinin liderleriyle birlikte çalışıyor.

Filistin Yönetimi’nden bir yetkili, Trump'ı ikna etme çabasının, Arap ve Avrupa ülkeleriyle ortak bir vizyon çerçevesinde yürütüldüğünü söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan kaynak, “İsrail'in Gazze Şeridi'ne saldırısından kısa bir süre sonra başlayan ve halen devam eden, devletin ilerlemesini sağlamak için yapılan çalışmalar var. Bunlar arasında, savaş sonrası döneme ve beklenen barış konferansının başlatılmasına hazır olmak için iktidarda geniş çaplı reformlar da yer alıyor. Tabii ki Trump'ı bu fikri benimsemeye ikna etmek de bunlardan biri” diye konuştu.

Abbas, Trump'tan Uluslararası Barış Konferansı düzenlenmeden önce müdahale etmesini istemişti. Konferansın düzenleyicileri, diğer ülkeleri nihayetinde bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının önünü açacak bir sürecin başlangıcı olması beklenen Filistin devletini tanımaya ikna etmeyi umuyorlar.

Yeniden yapılandırma

Abbas, bu yıl Filistin Yönetimi'nde 32 yıl önce kurulduğundan bu yana en büyük değişiklikleri yaptı ve Fetih Hareketi liderlerinden Hüseyin Şeyh'i yardımcısı olarak atadı. 7 Ekim 2023’ten bu yana devam eden savaşın tüm dengeleri alt üst etmesinden sonra gerçekleşen bu atama, boş kalan bir makama yapılan bir atama değildi.

Şu an 90 yaşında olan Abbas'ın bir başkan yardımcı ataması, Filistin Yönetimi’nin gerçekten değiştiğine ve yeniliklere hazırlandığına dair en açık mesajdı.

yu
Nablus'taki çatışmaların ardından dinlenen Filistinli güvenlik güçleri (Reuters)

Şeyh, iktidar içinde bazı büyük değişikliklerin yapılmasının ardından göreve geldi. Abbas, geçtiğimiz yıl hükümetini görevden aldı ve Başbakan Muhammed Mustafa liderliğinde yeni bir hükümet kurdu. Abbas, Şeyh'in başkan yardımcısı olarak atanmasından önce güvenlik teşkilatlarının neredeyse tüm liderlerini görevden aldı ve en önemli teşkilatların başına yeni başkanlar atadı. Bu kez atananların çoğu cumhurbaşkanının özel muhafızlarından oluşuyordu.

Abbas bununla yetinmedi, yüzlerce tuğgeneral rütbeli subayı görevden aldı ve başkanlık kararnamesiyle emekliye ayırdı. Kararın metninde, Filistinli güvenlik güçlerinin insan kaynaklarının, güvenlik kurumlarının geliştirilmesi ve çalışmalarına uygun şekilde yeniden yapılandırılmasının amaçlandığı belirtildi.

Bunun yanında Abbas, ABD ve İsrail'in protestoları üzerine silahlı unsurlara ve esirlere maaş ödeme sistemini değiştirdi.

Filistin Yönetimi'nden bir kaynak, tüm bu değişikliklerin ve şu anda devam eden reform kampanyasının, yeni bir döneme hazırlık olarak yönetimin yenilenmesi ve değişmesi için uygun zeminin hazırlanmasına yönelik olduğunu söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan kaynak, “Dünyaya, otoritenin Gazze bölgesini devralmaya hazır olduğunu söylemek istiyoruz. Dahası, Filistin devleti için de hazırız” ifadelerini kullandı.

İsrail'in kesin reddi

Ancak planlar, toplantılar ve konferanslar devletin hayallerini gerçekleştirmek için yeterli mi?

Filistinli yazar ve siyasi analist Mustafa İbrahim, Gazze’de savaşın başlamasından bu yana bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına dair artan tartışmaların böyle bir devletin kurulmasını gerçekten sağlayamayacağını düşünüyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan İbrahim, şunları söyledi:

“Bu sadece bir terim olarak kalacak. İsrail'de bu fikre en ufak bir kabul yok, hatta eski ABD Başkanı Joe Biden'ın hükümeti bile yeterince ciddi değildi, Trump hükümeti ne kadar ciddi olabilir ki? Trump ve Netanyahu'nun gündemi açık: Gazze'de bir çözüm bulunarak Arap dünyasıyla normalleşme anlaşmalarının kapsamı genişletilecek ve ABD, Batı Şeria'nın bazı bölgelerinde İsrail'in egemenliğini tanıyacak. Bundan ötesini göremiyorum.”

İsrail, bağımsız bir Filistin devleti hakkında herhangi bir müzakerede bulunmayı reddediyor. Aynı zamanda Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi'nin yönetimini yeniden devralmasına bile karşı çıkmaya devam ediyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze’nin ‘ne Fetihistan (Fetih Hareketi) ne de Hamasistan (Hamas Hareketi) olmasına izin vereceklerini’ söylemeye devam ederek uzun süreli bir askeri yönetimin önünü açıyor.

Netanyahu’nun bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını reddetmesini 7 Ekim saldırısıyla gerekçelendirmesi dikkat çekici bir çelişki. Netanyahu, Filistinliler devlet kurarsa 7 Ekim saldırısının tekrar edeceğini, çünkü El Fetih ile Hamas arasında hiçbir fark olmadığını söylüyor.

Daha önce yaptığı bir açıklamada bağımsız bir Filistin devleti kurulması fikrini ‘saçma’ olarak nitelendiren Netanyahu, İsrail şehirlerinden sadece birkaç dakika uzaklıkta kurulacak bir Filistin devletinin ‘İran terörünün kalesine dönüşeceğini’ öne sürerek “Gerçeklikten kopuk hayaller yüzünden bekamızı tehlikeye atmayacağız” diye eklemişti.

Netanyahu, yabancı ülkelerin liderlerinin bağımsız bir Filistin devletinin kurulması taleplerine açıkça karşı çıkıyordu. Hatta kendisi ve Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar, Filistin devletini tanıma niyetini açıklayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'u sert bir şekilde eleştirerek “Eğer bunu çok istiyorsan, git ve Fransa'nın geniş topraklarında Filistin devletini kur” dediler.

İsrailli yetkililerin, Macron'a verdiği bu yanıt, Tel Aviv'in bağımsız bir Filistin devleti kurulması fikrini reddetme konusunda ne kadar ileri gidebileceğini, gerekirse ABD Başkanı Donald Trump da dahil olmak üzere tüm dünyaya düşmanlık besleyebileceğini gösteriyor.

İsrail'in Macron'a verdiği yanıt, Tel Aviv'in devlet fikrini reddetme konusunda ne kadar ileri gidebileceğini, gerekirse ABD Başkanı Donald Trump da dahil olmak üzere tüm dünyaya düşmanlık besleyebileceğini gösteriyor.

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Netanyahu'nun önümüzdeki pazartesi günü Washington'a yapacağı ziyareti öncesinde yaptığı açıklamada, “İsrail düşmanlarına topraklarının hiçbir parçasını teslim etmeyecek” diyerek İsrail'in bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına ilişkin tutumunu açıkladı.

Smotrich, X platformunda, ‘Filistin Yönetimi'ndeki sahte reformlar ve diğer yalanların’ kisvesi altında İsrail devletinin ‘ülkenin bölünmesini, düşmana toprak vermeyi ve varlığını ve geleceğini tehdit eden bir terörist devletin kurulmasını’ asla kabul etmeyeceğini açıkça belirten bir paylaşımda bulundu.

fghyju
Benny Gantz ve Binyamin Netanyahu (Arşiv - DPA)

Smotrich, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz zaten (merhum Filistin lideri Yaser) Arafat'ın İngilizce olarak barış konuşmaları yaparken, Arapça olarak teröristleri İsrail şehirlerinde kendilerini havaya uçurmaya teşvik ettiği bir korku filmindeydik. Sadece bir aptal aynı hatayı tekrar tekrar yapar ve her seferinde farklı bir sonuç bekler. Benim de üyesi olduğum İsrail hükümeti, bize çok kanlı bir bedel ödeten tarihi zaferleri boşa harcamayacak ve kimseye boyun eğmeyecektir. Aksine, Tanrı’nın yardımıyla ve askerlerimizin kahramanlığıyla son yirmi ayda inşa ettiğimiz askeri ve güvenlik gücünü, ulusal onur ve gurur duygusuyla ve bize yakın kalmak isteyen komşularımızla ve onlara sunabileceğimiz muazzam katkıyla geleceğimizi tehlikeye atacak kibirli talepler olmadan siyasi ve ekonomik güce dönüştüreceğiz.”

Smotrich, şüpheyi kesin olarak giderme çabasıyla sözlerine şöyle devam etti: Başbakan Netanyahu’yu çok iyi tanıyorum. O büyük bir devlet adamı ve bu basit analizi anlar. Bağımsız bir Filistin devleti kurulması fikrine şiddetle karşı olduğunu biliyorum ve savaşın kazanımlarından vazgeçip terörizmi ödüllendirmeyi asla kabul etmeyeceğinden eminim” şeklinde konuştu.

İran'dan sonra sıraki Batı Şeria mı?

İsrail, bu fikri reddetmekle ve dünyayı yeni bir 7 Ekim saldırısını önlemek için kurulmasını istedikleri bağımsız bir Filistin devletine karşı korkutmakla yetinmeyip onlara yeni bir 7 Ekim yaşatacağını söyleyerek ‘Filistin’in varlığını’ zayıflatmaya çalışıyor.

Smotrich'ten sonra İsrail’deki koalisyon hükümetinin ikinci en güçlü ismi olan Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, İran'dan sonra Filistin Yönetimi’ne de darbe vurmak istediğini gizlemedi.

gthy
İşgal altındaki Batı Şeria'nın El Halil kentinde, oyuncak bir silah  taşıyan İsrailli bir çocuk, Mart 2025 (AFP)

Ben-Gvir, şunları söyledi: 

“Şu anda geri dönüşü olmayan bir ivme içindeyiz. İran'ın başı dertte ve ölümcül bir darbe aldı. Bu, Batı Şeria'daki düşmanlarımıza da bir darbe indirmek için bir fırsat. Aralarında bir fark yok, ikisi de Yahudi halkını yok etme gündemine sahip.”

İsrail haber kanalı i24NEWS’e göre İsrail, İran'dan sonra savaşı Batı Şeria'ya taşımayı, Batı Şeria'daki silahlı unsurları hava saldırıları ve insansız hava araçlarıyla (İHA) vurmayı, ‘terörist’ olarak nitelendirdiği kişileri ölüm cezasına çarptırmayı ve Filistin Yönetimi'ne uygulanan yaptırımları genişleterek faaliyetlerini durdurup tamamen felç etmeyi planlıyor.

Filistin Yönetimi’nin bugün kuruluşundan bu yana en zor dönemini yaşadığını herkes biliyor. Zayıf ve iflas etmiş durumda ve açıkça dağıtılma tehdidi altında.

İsrail uzmanı Kerim Asakira, bağımsız bir devlet kurulması fikrinin bugün İsrail'de tartışılmasının mümkün ve gerçekçi olmadığını vurguladı.

Asakira, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

“7 Ekim'den sonra bu mümkün ve gerçekçi olmaktan çıktı. 7 Ekim, genel olarak İsrail'in düşünce yapısını etkiledi ve çoğu İsraillinin Filistinlilerle olan çatışmaya bakışını kökten değiştirdi. Netanyahu ve sağcı hükümeti, Filistin devletini İsrail'in varlığını tehdit eden bir unsur olarak görüyorlar, çünkü Filistin’in herhangi bir varlığının İsrail'i ortadan kaldırmaya ve yok etmeye çalışacağına inanıyorlar. Bu yüzden İsrail, Filistin Yönetimi'ne karşı yavaş ölüm taktiğini kullanıyor ve zayıflamış olsa da Filistin'in yeryüzündeki son sembolü olarak ortadan kaldırmaya çalışıyor”.

78
Batı Şeria'daki Tulkerim Mülteci Kampı’nda mahallelerinin yıkılacağı tehdidiyle kurtarabildikleri eşyaları taşıyan Filistinliler (Reuters)

Asakira, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bence, 7 Ekim'den sonra İsrail'in İran'la bağlantılı eksenleri yok etme, Suriye ve Hizbullah'ı boyun eğdirme ve İran'ın nükleer projesini ortadan kaldırma yönünde ilerlemesi, İsrail'in Filistin devletini tanımak için acele etmesine neden olmayacak, aksine, Batı Şeria'yı ilhak etmek ve belki de nüfusunun bir kısmını sürgün etmek İsrail'in bir sonraki planı olacak.”

Batı Şeria'daki Filistinliler bugün fırtınanın ortasında olduklarını biliyorlar, ancak umutlarını kaybetmiyorlar.

Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yürütme Kurulu Üyesi Vasil Ebu Yusuf, Filistinlilerin bugün ‘zaferin kaçınılmazlığı’ üzerine bahis oynadıklarını söyledi.

Ebu Yusuf, değerlendirmesinde, “Tarihi hakkımıza ve dünyanın tek bir ilkeye, yani bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını desteklediğine dair mutlak inancımıza güveniyoruz. Kimse bunu engelleyemez. Sonunda zaferin bizim olacağını biliyoruz” ifadelerini kullandı.

Filistinliler, dışarıdan devrim, içeriden devrim, gerilla savaşı ve hedefli operasyonlar, taş atılan ayaklanmalardan silahlı ayaklanmalara kadar gerçekten her şeyi denediler. Barış anlaşmaları yapmayı ve zeytin dalları uzatmayı da denediler. Filistinliler gerçekten her şeyi denediler: dışarıdan devrim, içeriden devrim, gerilla savaşı ve hedefli operasyonlar, taşlı ayaklanmalardan silahlı ayaklanmalara kadar birbirini izleyen ayaklanmalar. Barış anlaşmalarını ve zeytin dallarını da denediler. Sonra tavizler verdiler. Öyle ki Mahmud Abbas bir keresinde “Biz onlara razı olduk, ama onlar bize razı olmadı” ifadelerini kullandı.