Husilerin denizdeki geriliminin ardından Somalili korsan tehdidi yeniden ön plana çıkıyor

Bir İngiliz muhrip, Kızıldeniz’de kendisine saldıran bir insansız hava aracını hedef aldı

Aden Körfezi’nde İngiliz tankerinde Husilerin füze saldırısı sonrasında çıkan yangın kontrol altına alındı (DPA)
Aden Körfezi’nde İngiliz tankerinde Husilerin füze saldırısı sonrasında çıkan yangın kontrol altına alındı (DPA)
TT

Husilerin denizdeki geriliminin ardından Somalili korsan tehdidi yeniden ön plana çıkıyor

Aden Körfezi’nde İngiliz tankerinde Husilerin füze saldırısı sonrasında çıkan yangın kontrol altına alındı (DPA)
Aden Körfezi’nde İngiliz tankerinde Husilerin füze saldırısı sonrasında çıkan yangın kontrol altına alındı (DPA)

Uluslararası güçlerin Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ndeki Husi saldırılarıyla meşgul olması, Somalili korsanların faaliyetlerinin yıllar süren düşüşten sonra yeniden canlanmasına yol açtı. Öyle ki bir Bulgar gemisine yönelik eylemlerinden yaklaşık 1 ay sonra, geçen cumartesi günü bir Sri Lanka balıkçı gemisine de korsanlık yapmayı başardılar.

Bir İngiliz raporu, dün başka bir korsanlık faaliyetinin başarısız olduğunu bildirirken Londra, Kızıldeniz’deki destroyerlerinden birinin cumartesi günü kendisine saldırmaya çalışan bir Husi insansız hava aracını yakalayıp imha ettiğini açıkladı. Bu gelişmeden birkaç saat önce de Washington, Hudeyde’nin kuzeyindeki bir füzeyi etkisiz hale getiren önleyici bir saldırı başlattı. Bununla paralel olarak Husilerin hedef aldığı Aden Körfezi’nde bir İngiliz petrol tankerinde çıkan yangını söndürme çabaları yürütüldü.

FOTO: İngiliz destroyeri, Kızıldeniz’de kendisine saldırmaya çalışan Husi insansız hava aracını hedef aldı (Reuters)
 İngiliz destroyeri, Kızıldeniz’de kendisine saldırmaya çalışan Husi insansız hava aracını hedef aldı (Reuters)

İngiltere Savunma Bakanlığı, dün yaptığı açıklamada, Diamond destroyerinin Sea Viper füze sistemini kullanarak, kendisini hedef alan bir insansız hava aracını mürettebatına zarar vermeden imha edebildiğini bildirdi.

Bakanlık, “Bu menfur ve hukuka aykırı saldırılar kesinlikle kabul edilemez. Kızıldeniz’de seyrüsefer özgürlüğünü korumak bizim görevimizdir” dedi.

Husiler, Gazze’deki Filistinlileri destekleme bahanesiyle 19 Kasım’dan bu yana Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ndeki gemilere yaklaşık 34 saldırı düzenledi. Bu, durum Washington’u Refah Muhafızı koalisyonunu kurmaya sevk etti ve ardından 12 Ocak’tan itibaren İngiltere’nin desteğiyle Yemen’in çeşitli bölgelerinde İran yanlısı milislere karşı iki darbe halinde yaklaşık 10 saldırı başlattı.

Husi saldırıları ve onları kontrol altına almaya yönelik uluslararası çabaların yol açtığı kafa karışıklığıyla birlikte Somalili olduğuna inanılan korsanlar, gemilere el koymak için geri dönüş fırsatı buldu. Bu operasyonlar, korsanlıkla mücadele için oluşturulan ortak uluslararası güçlerin bir sonucu olarak gerilemeden önce 2011 yılında zirveye ulaştı.

Husilerin ‘İsrail gemilerini veya Tel Aviv limanlarına gidip gelen gemileri hedef aldıklarını iddia ettikleri’ saldırılarını artırmasıyla, Umman Denizi, Hint Okyanusu ve Kızıldeniz’in güneyinde çok sayıda korsanlık girişimi kaydedildi. Husiler, korsan olarak uluslararası tanker Galaxy Leader’i ele geçirmeyi başardı. Aynı şekilde Somalili korsanlar bir Bulgar gemisi ile bir Sri Lanka gemisine karşı korsanlık yapmayı başardı.

Amerikan ve İngiliz saldırıları, Husi grubunu caydırmadı veya gemilere saldırma kabiliyetini sınırlamadı. Yemen hükümeti, çözümün, gözlemcilerin etkinliğini sorguladığı saldırılar değil, Hudeyde’yi özgürleştirmeye ve devlet kurumlarını yeniden canlandırmaya yönelik uluslararası destek olduğuna inanıyor.

Somalili korsanlar geri döndü

Yemen karasularında yaşanan kaynama ve gelişmeler gölgesinde Sri Lanka Donanması, pazar günü yaptığı açıklamada, Hint Okyanusu’ndaki gemilere yapılan son saldırıda şüpheli Somalili korsanların altı kişilik mürettebat taşıyan bir Sri Lanka balıkçı gemisini ele geçirdiğini duyurdu.

Aralarında silahlı kişilerin de bulunduğu beş kişiyi taşıyan bir tekne, Somali yakınlarında bir gemiye yaklaşıyor (Arşiv- AFP)
Aralarında silahlı kişilerin de bulunduğu beş kişiyi taşıyan bir tekne, Somali yakınlarında bir gemiye yaklaşıyor (Arşiv- AFP)

Şarku’l Avsat’ın Fransız Haber Ajansı’nın AFP’den akatardığı habere göre Sri Lanka Donanması Sözcüsü Albay Gayan Wickramasuriya, geminin Somalili korsanlar tarafından kaçırıldığı açıklaması yaptı. Wickramasuriya, Lorenzo Bota 4 gemisinin cumartesi günü Somali’nin başkenti Mogadişu’nun yaklaşık 840 deniz mili güneydoğusunda alıkonulduğunu belirtti.

AFP’nin haberine göre Somalili korsanların 2017’den bu yana ki ilk girişimi, 16 Aralık’ta, Yemen’in Sokotra adasının 380 deniz mili doğusunda, Bulgarlara ait Malta bandıralı MV Ruen kargo gemisini kaçırmalarıyla başarılı oldu.

Korsanlar, MV Ruen gemisini ve 17 kişilik mürettebatını Somali’nin yarı özerk eyaleti Puntland’a götürdü. Öncesinde ise korsanlar, yaralı denizcilerden birini serbest bırakıp Hindistan Donanması’na teslim etti.

Yeni gemiye yönelik korsanlık faaliyeti sonucunda Sri Lanka Donanması Sözcüsü, ülkesinin ortak deniz kuvvetlerini uyardığını açıkladı. Wickramasuriya, Hindistan Donanması’nın soruşturma amacıyla bir savaş gemisi gönderdiğine, Sri Lanka Donanması’nın ise bölgeye gitmek üzere bir gemi hazırladığına dikkat çekti.

Öyle görünüyor ki iki geminin ele geçirilmesi korsanların iştahını kabarttı. İngiltere Deniz Ticareti Operasyonları Otoritesi, dün yaptığı açıklamada aralarında silahlı kişilerin de yer aldığı beş kişinin bulunduğu bir teknenin Somali’deki Bosaso’nun 70 deniz mili kuzeybatısındaki bir gemiye yaklaştığı yönünde bir rapor aldığını söyledi.

Otorite, yaptığı açıklamada “Silahlı güvenlik ekibi iki uyarı atışı yaptı ve tekne uzaklaştı” dedi. Alemu'l Arabi Haber Ajansı’nın (Arap World Press/AWP) haberine göre Deniz Ticareti Operasyonları Otoritesi, geminin tüm mürettebatının güvende olduğunu ve hedeflerine doğru yollarına devam ettiklerini dile getirdi.

FOTO: Husi saldırıları nedeniyle Kızıldeniz’de artan tehdidin ortasında bir konteyner gemisi İngiliz limanına demir attı (AFP)
 Husi saldırıları nedeniyle Kızıldeniz’de artan tehdidin ortasında bir konteyner gemisi İngiliz limanına demir attı (AFP)

Husiler ile Somali’deki silahlı gruplar arasında uluslararası gemi taşımacılığının tehdit edilmesine katılım veya İran silahlarının kaçakçılığı açısından bir hizmetin varlığına dair şüpheler var. Bu bağlamda İngiliz raporları, Umman Denizi ve güney Kızıldeniz’de küçük tekneler aracılığıyla kargo gemilerine el koymaya yönelik birçok girişimde bulunulduğunu bildirdi.

Çözüm için Yemen vizyonu

Yemen’de kalıcı barışa ulaşmaya yönelik bölgesel ve uluslararası çabaların ortasında, Husiler ile hükümet güçleri arasında yaklaşık iki yıldır sükûnet hali mevcuttu. Buna rağmen Yemen’deki Başkanlık Konseyi, bunun bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrarı geliştirmenin en iyi yolu olduğu göz önüne alındığında çözümün, hükümetin yeteneklerini desteklemekte, devlet kurumlarını yeniden kurmasını sağlamakta ve Husilerin ve terör örgütlerinin uluslararası seyrüsefere yönelik tehdit ve saldırılarına son verilmesinde yattığını dile getirdi.

Yemen açıklamaları, Başkalık Konseyi Başkanı Raşid el-Alimi’nin, medya muhabirleriyle Riyad’da yaptığı toplantı sırasında yapıldı. Alimi ayrıca, Husilerin gerginliği tırmandırmasının yansımalarıyla yüzleşmek için uygun tedbirleri tartışmak üzere bir hükümet toplantısı da düzenledi.

FOTO: Yemen Başkalık Konseyi Başkanı Raşid el-Alimi, Riyad’da gazetecilerle bir araya geldi (SABA)
Yemen Başkalık Konseyi Başkanı Raşid el-Alimi, Riyad’da gazetecilerle bir araya geldi (SABA)

Alimi, ülkesinin (Yemen hükümeti ve Körfez rejimi tarafından tıpkı el-Kaide ve İslam Devleti gibi terör örgütü olarak sınıflandırılan Husi milisler başta olmak üzere) terör örgütlerinin, ortadan kaldırılmasına yardımcı olacak her türlü uluslararası çabayı memnuniyetle karşıladığını söyledi.

Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı, hayatta kalabilmek için yüzde 90’ı ithalata bağımlı olan Yemen’in acılarının ikiye katlanması başta olmak üzere, Kızıldeniz’deki Husi terör saldırılarının küresel ticaret özgürlüğüne ve bölge halklarına zarar verdiğini vurguladı.

İran’ı sonuç olarak Yemen’deki kolunun etkisiz hale getirilmesinden hoşnut olmamış gibi görünmekle suçlarken, “Çünkü ateşkes anlaşması özellikle karada, denizde ve havada tüm düşmanlıkların durdurulması anlamına gelecektir” dedi.

Raşid el-Alimi, “İran, gerek Yemen’de gerek başka yerlerde barış istemiyor. Husilerin Kızıldeniz’de ticari gemilere yönelik terör eylemleri İran’ın bölgedeki yayılmasına hizmet edecektir” ifadelerini kullandı.

Alimi ayrıca, uluslararası topluma, Husi milisleri diyalog masasına getirebileceği için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2216 sayılı kararını uygulamaya çağırdı.

FOTO: Yemen Başbakanı Muin Abdulmelik (SABA)
Yemen Başbakanı Muin Abdulmelik (SABA)

Öte yandan Yemen Başbakanı Muin Abdulmelik, yerel durumdaki ekonomik, yaşamsal, siyasi, güvenlik ve askeri yönlerdeki gelişmelerle başa çıkmak için gerekli önlemleri tartışmak üzere bir bakanlar toplantısı düzenledi.

Resmi medya organlarında yayınlanan haberlere göre toplantıda, ticari faaliyetlerin, ulusal özel sektörün ve malzemelerin, gıda ürünlerinin ve insani yardım çalışmalarının sorunsuz akışının etkilenmemesini sağlamak için hükümetin ‘Husilerin terör grubu olarak yeniden sınıflandırılmasına’ karşı bakanlık ve sektör düzeyindeki planları gözden geçirildi.

SABA’ya göre toplantıda ayrıca, Husilerin terör saldırılarının küresel ticaret gemilerine yönelik canlı yansımalarını sınırlamak için çeşitli taraflar arasındaki eylemleri koordine etmeye yönelik mekanizmalar ele alındı. Söz konusu terör saldırıları, temel malların tedarik zincirlerinde ve hayat kurtaran gıda ve ilaç ithalatında ciddi darboğazların habercisi.



Trump'ın takasa dayalı diplomasisinin yeniliği, avantajları ve sonuçları

Trump'ın yaklaşımı, bu takas modelinin doğrudan, agresif ve açık bir versiyonu olarak görülüyor (Reuters)
Trump'ın yaklaşımı, bu takas modelinin doğrudan, agresif ve açık bir versiyonu olarak görülüyor (Reuters)
TT

Trump'ın takasa dayalı diplomasisinin yeniliği, avantajları ve sonuçları

Trump'ın yaklaşımı, bu takas modelinin doğrudan, agresif ve açık bir versiyonu olarak görülüyor (Reuters)
Trump'ın yaklaşımı, bu takas modelinin doğrudan, agresif ve açık bir versiyonu olarak görülüyor (Reuters)

Nebil Fehmi

Eski anlaşmalardan ve erken sözleşmelerden modern devlet yönetiminin karmaşık sanatına kadar diplomasi, güç, çıkarlar ve uzlaşılardan etkilenmiştir. Başlıca geleneklerinden biri, “gerçekçilik”tir; yani devletler öncelikle kendi güvenlikleri ve ulusal çıkarları doğrultusunda hareket ederler, ahlaki veya idealist hedefler için değil.

 

Bu bağlamda, bazılarının “gerçekçilik” diplomasisi olarak adlandırdığı şey yeni bir icat değildir; tarihe derinden kök salmıştır. Odak noktası, toprak, kaynaklar, güvenlik garantileri ve ekonomik anlaşmalar gibi somut kazanımlardır.

ABD Başkanı Donald Trump'ın yaklaşımı, bu takas modelinin doğrudan, agresif ve açık bir versiyonu olarak görülüyor. Destekçileri bu tür adımları pratik ve sonuç odaklı olarak görüp överken, diğerleri bunların uzun vadeli sonuçları, bölgesel dinamikleri, ahlaki ikilemleri ve istikrarı göz ardı eden bir diplomasiye yol açabileceğinden endişe ediyor.

Ekim ayında İsrail ve Hamas arasında ateşkes anlaşması sağlandı. ABD'deki birçok kişi, bundan doğan diplomatik atılımı hemen ABD liderliğindeki diplomasinin somut bir sonucu olarak karşıladı. Şarm el-Şeyh'te düzenlenen zirveye Trump ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi eş başkanlık etti ve birçok ülkeyi bir araya getirdi. Anlaşmanın pragmatik doğasını vurgulayan hedefleri, ateşkes, rehinelerin serbest bırakılması ve acil insani yardım sağlanması gibi görünüyordu.

Kasım ayında da Trump yönetiminin Ukrayna'daki savaş için 28 maddelik bir barış planı önerdiği yönünde haberler çıktı. Taslak, Kırım, Luhansk ve Donetsk üzerindeki Rus kontrolünün tanınması, diğer bölgelerdeki çatışmaların dondurulması, Ukrayna ordusunun sayısının sınırlandırılması ve Ukrayna'nın NATO'ya katılmasının engellenmesi gibi oldukça tartışmalı maddeler içeriyordu.

Avrupalı müttefikler, planın kilit unsurlarına, özellikle de Ukrayna'nın egemenliğini zayıflatacak, onu yeniden Rus saldırganlığına karşı savunmasız bırakacak veya NATO'dan dışlayacak önerilere şiddetle karşı çıktı.

Haberler ayrıca, bazı önerilerin ABD desteği karşılığında Ukrayna'nın maden kaynaklarına, altyapı haklarına ve ihracat lisanslarına erişim gibi ekonomik koşullar içerdiğine de işaret ediyor.

Bu tür müzakereler – barış ve ekonomik koşullar karşılığında kapsamlı toprak ve askeri tavizler – birçok kişinin cüretkar koşullar, güçlü bir düşman lehine açık yanlılık göz önüne alındığında, yeni olarak değerlendirdiği takasa dayanan gerçekçi bir diplomasi örneğidir. Rusya, Avrupa, müttefiklerin ikinci plana itilmesi ve Ukrayna'ya bir anlaşmayı kabul etmesi için yapılan baskı, eleştirmenler tarafından barış yapma kılıfına bürünmüş zorlayıcı takas diplomasisi olarak görülüyor.

Analistler, “Önce ABD” bayrağı altında yürütülen bu diplomasinin uzun süredir devam eden ittifakları sarstığı ve Avrupa'nın kendisini giderek daha fazla ikinci plana itildiği hissine kapılmasına neden olduğu konusunda uyarıyor. Avrupalı liderler de ABD liderliğindeki Ukrayna müzakerelerinin yeterli Avrupa katılımı veya istişaresi olmadan ilerleyebileceğinden endişe duyduklarını dile getirdiler.

Eleştirmenler, bu yaklaşımın İkinci Dünya Savaşı sonrası düzeni destekleyen kolektif diplomatik normları – çok taraflılık, ortak değerler, kurumsal iş birliği ve egemenlik ile insan haklarına bağlılık üzerine kurulu normları – zayıflattığını savunuyor.

Peki takas diplomasisi tarihsel olarak belgelenmişken, bazı yorumcular Trump'ın yaklaşımını neden yeni veya istisnaiymiş gibi ele alıyor? Yeni görünen husus, kurumsal süreklilik ve ortaklıktan ziyade, belki de kısa vadeli kazanımlar ve kişisel güç tarafından yönlendirilen, daha tek taraflı, sıfır toplamlı, yukarıdan dikte edilen bir versiyon olmasıdır. Geleneksel diplomasi – hatta gerçekçi politika bile – genellikle kapalı kapılar ardında yürütülürken, arka kanal diplomasisi farklı bir hikayedir. Trump döneminde, anlaşmalar, teklifler ve hatta müzakere pozisyonları genellikle tamamen aleni ve duyurulmuştur. Bu şeffaflık, diplomasinin takasçı doğasını daha belirgin hale getiriyor ve bazen daha muğlak diplomasiye alışmış izleyiciler için şok edici olabiliyor.

Ukrayna için önemli toprak ve stratejik tavizler içeren barış planı taslağı, Ukrayna'nın maden ve altyapı haklarından yararlanmayı öngörüyor. Dolayısıyla Ukrayna planı da ABD liderliğindeki bir planın parçası olarak Gazze'yi “kontrol etme” ve yeniden geliştirme yönündeki radikal plan da kademeli diplomatik anlaşmalar değil. Bunlar büyük ölçekli ve kapsamlı olup, egemenlik, adalet ve güç dengesizlikleri hakkında temel soruları gündeme getiriyor.

Diplomasi giderek daha çok kişiye dayalı hale geldi; bu modern diplomaside bir eğilimdir, ancak Trump döneminde bu konuda aşırıya kaçıldı. Anlaşmalar genellikle kurumlara veya kurum odaklı çok taraflılığa değil, bizzat Trump'a bağlı. Bu istikrarsızlığı artırıyor; zira lider değişirse, anlaşmalar değişebilir ve onları destekleyen güven ortadan kaybolabilir. Gözlemciler, modern diplomasinin güç yapıları, teknoloji, medya ve devlet dışı aktörlerdeki değişiklikler nedeniyle bir dönüşüm geçirdiğini belirtiyor, ancak Trump modeli kişisel etkiyi vurguluyor.

İkinci Dünya Savaşı sonrası diplomasi büyük ölçüde, kolektif kurumlar, egemenliğe saygı, insan hakları, uluslararası hukuk ve ittifaklar (NATO gibi) vb. kurallara dayalı bir uluslararası düzen kurmaya çalıştı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre eleştirmenler, Trump'ın yaklaşımının diplomasiyi kaba pazarlık, takas mantığı ve bazen asimetrik güç etrafında yeniden odakladığını ve potansiyel olarak kolektif diplomasiyi destekleyen normları ve güveni aşındırdığını savunuyor.

Bu nedenle, takas diplomasisinin ardındaki mantık yeni olmasa da biçimi, açıklığı, kapsamı ve normatif etkileri birçok kişiye göre modern diplomatik uygulamalardan önemli bir sapma gibi görünüyor. Birçok gözlemci için yeni olan da budur.

Trump döneminde görüldüğü gibi daha agresif ve tepkisel bir diplomasi benimsemek kısa vadeli kazanımlar sağlayabilir, ancak aynı zamanda ciddi uzun vadeli riskler de taşıyabilir.

Takas diplomasisi -özellikle güçlü bir lider tarafından yönetildiğinde- çıkmazlar devam etse de anlaşma için tarafları zorlayabilir. Gazze ateşkesi birçokları tarafından hızlı ve güçlü diplomasinin bir başarısı olarak gösteriliyor.

Siyasi gerçekçiliğin bazen yardımı veya desteği ekonomik anlaşmalar ve stratejik uyum gibi somut getirilerle ilişkilendirmeye sevk ettiği dikkatleri çekiyor. Güçlü devletler, stratejik veya ekonomik çıkarları için hayati önem taşıyan uzun vadeli avantajlar elde edebilirler; kaynaklar, etki ve erişim gibi.

Kaotik ve hızla değişen jeopolitik bağlamlarda (savaşlar, değişen ittifaklar ve kaynaklar için rekabet), takas diplomasisi, yavaş ilerleyen kurumsal diplomasiden daha uyarlanabilir olabilir.

Öte yandan, müttefikler kendilerini ikinci plana itilmiş veya sömürülmüş hissedebilir; bu da ittifakların zayıflamasına, parçalanmasına veya muhalefete yol açabilir. Örneğin, Avrupalı ​​liderler, Ukrayna için önerilen ABD barış planının bazı hükümlerine karşı çıktılar.

Adalet ve haklar yerine güce odaklanan anlaşmalar (toprak tavizleri, kaynakların kontrolü ve askeri kısıtlamalar) kızgınlığa yol açabilir, eşitsizlik yaratabilir ve bölgeleri istikrarsızlaştırabilir. Ukrayna planında önerilen toprak tavizleri ve askeri şartlar, egemenlik ve gelecekte güvenlik konusunda ciddi endişeler doğuruyor.

Eğer büyük güçler giderek çok taraflı kurumların ve normların üstünden atlayıp, bunun yerine ikili anlaşmalara ve kişisel diplomasiye yönelirse, küresel kurumlar -kurallara dayalı uluslararası düzen- meşruiyetini ve etkinliğini kaybedebilir. Bu durum, özellikle daha küçük ve zayıf devletler için küresel iş birliğini daha da zorlaştırabilir.

Bireylere, siyasi döngülere veya kısa vadeli çıkarlara bağlı anlaşmalar kırılgandır. Yeni bir liderin ortaya çıkması, iç politikada bir değişim veya farklı bir küresel bağlam, anlaşmaları hızla alt üst edebilir ve uzun vadeli istikrarı baltalayabilir.

Güç ve çıkarlara odaklanan diplomatik anlaşmalar, insan hakları, adalet, kendi kaderini tayin etme ve egemenlik gibi değerleri zayıflatabilir. Zamanla bu, bir devletin ahlaki duruşuna ve yumuşak gücüne zarar vererek gelecekteki iş birliğini daha da zorlaştırabilir.

Eğer güçlü devletler giderek daha agresif, çıkar odaklı diplomasiye dönerse, savaş sonrası düzenin bir dizi özelliği -müttefikler arasındaki güven, kurumların ve ortak normların meşruiyeti ve insan haklarına veya toprak bütünlüğüne bağlılık- aşınabilir. Zamanla bu, diplomasinin pazarlık aracı haline geldiği, ittifakların hızla değiştiği ve gücün haktan üstün geldiği daha çalkantılı ve parçalanmış bir dünyaya yol açabilir.

Bu, kurumların ortadan kalkması anlamına gelmez, ancak onları marjinalleştirebilir, zayıflatabilir veya yalnızca ihtiyaç duyulduğunda kullanılabilir hale getirebilir. Yeni ve daha katı diplomasi biçimleri hakim olabilir; anlaşmalar etki, kaynaklar, güç dengesizlikleri ve anlık imtiyazlara dayanabilir. Böyle bir dünya, daha güçlü devletleri destekleyebilir, daha küçük devletleri zayıflatabilir ve küresel zorluklar (iklim, göç, salgın hastalıklar, nükleer silah kontrolü vb.) konusunda çok taraflı iş birliği alanını daraltabilir.

Aynı zamanda, üzerinde anlaşmaya varılmış normların azaldığı bir dünyada, öngörülemezlik artar. Bu, çatışmaları şiddetlendirebilir, istikrarı zayıflatabilir ve diplomatik güvenin yeniden inşasını daha da zorlaştırabilir. Genel olarak takasa dayalı anlaşmalar kısa vadeli faydalar sağlayabilir, ancak aynı zamanda adaletsizliği pekiştirebilir, kızgınlığı körükleyebilir ve pazarlıklar, zorlama ve çatışma döngüleri yaratabilir.

Özünde, takas diplomasisinin mantığı yeni değil. Ancak Trump döneminde yeni olan husus, bu diplomasinin ölçeği, açıklığı, cesareti ve kişiselleştirilmesidir; yani aleni pazarlıklar, yüksek riskli anlaşmalar, bölgesel ve kaynaklara dayalı müzakereler, tasavvur edilmiş kazanımlar için ittifakları yeniden şekillendirme veya normları parçalama isteğidir.

Bu eğilimin kalıcı hale gelip gelmeyeceği ve küresel düzeni güçlendirip güçlendirmeyeceği büyük ölçüde liderlerin, devletlerin ve küresel kurumların gelecekte nasıl tepki vereceğine bağlıdır. Çok taraflı normlar ve kurumlar zayıflarsa, diplomasinin kolektif normlar, istikrar ve iş birliği alanı olmaktan ziyade güç, kaynak ve anlaşmalar için bir pazar yeri haline geldiği bir dünya görebiliriz.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


İsrail, Doğu Kudüs'te bir binayı yıkarak onlarca Filistinliyi yerinden etti

Filistinli bir adam, İsrail güçlerinin Doğu Kudüs'teki bir binayı yıkmasını izliyor. (Reuters)
Filistinli bir adam, İsrail güçlerinin Doğu Kudüs'teki bir binayı yıkmasını izliyor. (Reuters)
TT

İsrail, Doğu Kudüs'te bir binayı yıkarak onlarca Filistinliyi yerinden etti

Filistinli bir adam, İsrail güçlerinin Doğu Kudüs'teki bir binayı yıkmasını izliyor. (Reuters)
Filistinli bir adam, İsrail güçlerinin Doğu Kudüs'teki bir binayı yıkmasını izliyor. (Reuters)

İsrail makamlarına bağlı iş makineleri, bugün Doğu Kudüs’te ruhsatsız inşa edildiği gerekçesiyle dört katlı bir binanın yıkımına başladı. Binada 100’den fazla Filistinlinin yaşadığı belirtilirken, sakinler yıkımı ‘bir felaket’ olarak nitelendirdi. İnsan hakları örgütleri ise bunun 2025 yılı içinde gerçekleştirilen en büyük yıkım olduğunu açıkladı.

Filistin Yönetimi’ne bağlı Kudüs Valiliği, söz konusu yıkımı kınayarak, bunun ‘zorla yerinden etme politikası’ kapsamında değerlendirildiğini bildirdi.

İşgal altındaki Doğu Kudüs’ün Eski Şehir yakınlarında yer alan Silvan beldesindeki mahalleye, İsrail polisinin oluşturduğu güvenlik kordonu eşliğinde üç iş makinesi girdi. Makineler, aralarında kadınlar, çocuklar ve yaşlıların da bulunduğu 10’dan fazla ailenin yaşadığı binayı yıkmaya başladı.

Binada eşi ve beş çocuğuyla birlikte yaşayan Iyd Şavar, yıkımın ‘tüm sakinler için bir trajedi’ olduğunu söyledi.

67yuı
Doğu Kudüs'te bir binayı yıkan İsrail buldozerleri (AFP)

Şavar, AFP’ye yaptığı açıklamada, “Kapıyı biz uyurken kırdılar. Kıyafetlerimizi değiştirmemizi ve sadece gerekli evrak ve belgeleri almamızı istediler, eşyalarımızı çıkarmamıza izin vermediler” dedi. Gidecek bir yeri olmadığını belirten Şavar, yedi kişilik ailesinin araçta kalmak zorunda olduğunu söyledi.

AFP muhabirleri, bina sakinlerinin gözleri önünde üç buldozerin yıkım çalışmalarını sürdürdüğünü aktardı. Yıkımı izleyen bir kadın, yaşadığı acı ve çaresizlikle “Burası benim yatak odam” sözleriyle tepkisini dile getirdi.

Doğu Kudüs’te yaşayan Filistinliler, ciddi bir konut kriziyle karşı karşıya bulunuyor. İsrail’e bağlı belediye, Filistinlilere çok sınırlı sayıda inşaat izni verirken, bu izinlerin nüfus artışıyla uyumlu olmadığı belirtiliyor.

Filistinliler ve insan hakları savunucuları, bu kısıtlamaların demografik büyümeyi dikkate almadığını ve konut yetersizliğine yol açtığını vurguluyor.

sdfgt
Yıkıma katılan İsrail buldozerleri (EPA)

İsrail makamları, Doğu Kudüs ve işgal altındaki Batı Şeria’da Filistinliler tarafından inşa edilen yapılar için düzenli olarak yıkım operasyonları gerçekleştiriyor.

Filistinliler, Doğu Kudüs’ü gelecekte kurulacak devletlerinin başkenti olarak talep ederken, İsrail kentin tamamını kendi başkenti olarak görüyor.

Doğu Kudüs’te 360 binden fazla Filistinli yaşarken, bölgede yaklaşık 230 bin İsrailli bulunuyor.

Ramallah merkezli Filistin Yönetimi’ne bağlı Kudüs Valiliği, söz konusu yıkımı ‘savaş suçu ve insanlığa karşı suç’ olarak nitelendirdi. Açıklamada, bu uygulamaların, Filistinli vatandaşları zorla yerinden etmeyi ve Kudüs kentini asli sakinlerinden arındırmayı hedefleyen sistematik bir politikanın parçası olduğu ifade edildi.

cdfrgt
Doğu Kudüs'te bir binayı yıkan İsrail buldozerleri (Reuters)

İsrailli insan hakları örgütleri Ir Amim ve Bimkom, ortak açıklamalarında, binanın ‘önceden herhangi bir uyarı yapılmaksızın’ yıkılmaya başlandığını bildirdi. Açıklamada, yıkımın, ailelerin avukatları ile Kudüs Belediyesi’nden bir yetkili arasında, ‘binanın statüsünün düzenlenmesine yönelik olası adımların ele alınacağı’ planlı bir toplantıdan sadece saatler önce gerçekleştirildiği vurgulandı.

Örgütlere göre bu yıkım, ‘2025 yılı içinde Kudüs’te gerçekleştirilen en büyük yıkım operasyonu’ niteliğini taşıyor. Açıklamada ayrıca, bu yıl Doğu Kudüs’te yaklaşık 100 ailenin evsiz kaldığı belirtildi.

AFP’nin sorularına yanıt veren İsrail’e bağlı Kudüs Belediyesi ise binanın ‘ruhsatsız inşa edildiğini’ ve yapı hakkında 2014 yılından bu yana geçerli bir yargı kararı bulunduğunu açıkladı. Belediye, binanın üzerinde bulunduğu arazinin ‘eğlence ve spor amaçlı’ olarak sınıflandırıldığını, konut alanı olmadığını da kaydetti.


İsrail’in Iraklı gruplara ait ayrıntılı veri tabanı Bağdat’ta şaşkınlık yarattı

Bağdat'taki Haşdi Şabi güçleri tarafından düzenlenen gösteriden bir kare (DPA)
Bağdat'taki Haşdi Şabi güçleri tarafından düzenlenen gösteriden bir kare (DPA)
TT

İsrail’in Iraklı gruplara ait ayrıntılı veri tabanı Bağdat’ta şaşkınlık yarattı

Bağdat'taki Haşdi Şabi güçleri tarafından düzenlenen gösteriden bir kare (DPA)
Bağdat'taki Haşdi Şabi güçleri tarafından düzenlenen gösteriden bir kare (DPA)

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre, Iraklı yetkililer son günlerde, İsrail tarafından hazırlanmış son derece ayrıntılı bir güvenlik veri tabanını teslim aldı. Batılı bir istihbarat servisi üzerinden iletilen dosya; silahlı Iraklı gruplara ilişkin liderlik yapıları, askerî organizasyonlar, mali ağlar ve bu yapılara bağlı devlet kurumları hakkında geniş bilgiler içeriyor.

Kaynaklar, verilerin hacmi ve doğruluk düzeyinin Iraklı yetkilileri şaşırttığını ve olası bir askerî harekâta yönelik ciddi bir uyarı niteliği taşıdığını aktardı.

Dosyanın teslimi, Irak’a yakın dost bir Arap ülkenin Bağdat’ı uyardığı süreçle eş zamanlı gerçekleşti. Söz konusu ülke, İsrail’in, ABD’nin “yeşil ışık” yaktığı bir askerî operasyon seçeneğini açıkça konuştuğunu iletti. Washington’ın, devlet dışı silahlı yapılara ilişkin sabrının azaldığı belirtiliyor. Bir Iraklı yetkili de, bu mesajların Bağdat’a ulaştığını doğruladı.

Bilgilere göre muhtemel saldırılar; eğitim kampları, füze ve İHA depoları ile bu gruplar ve Haşdi Şabi’ye bağlı finansal ve askerî etki sahibi kurum ve kişileri hedef alacaktı.

Bu gelişmeler, Irak’taki Şii ittifakı “Koordinasyon Çerçevesi” içinde silahın devlet tekelinde toplanması yönünde hızlanan tartışmaları tetikledi. İlk aşamada ağır silahların teslimi ve bazı stratejik üslerin tasfiyesi gibi seçenekler masaya geldi. Ancak uygulamanın kim tarafından yürütüleceği ve güvenlik garantilerinin nasıl sağlanacağı konularında görüş ayrılıkları sürüyor.

Öte yandan, ABD yönetimi güvenlik iş birliğini, silahlı grupların operasyonel kabiliyetlerinin kaldırılmasına dair bağlayıcı bir takvim şartına bağladı.

Bölgesel düzeyde ise NBC News’in haberine göre, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump’a İran’ın balistik füze programındaki genişleme risklerini aktaracak ve yeni saldırı seçeneklerini görüşecek.