Biden yönetimi İran'ın ateşi altında

Cumhuriyetçiler Tahran'a ‘doğrudan’ yanıt verilmesi çağrısında bulundu.

Ürdün'ün kuzeydoğusunda Kule 22 olarak bilinen Amerikan askeri üssünün uydu görüntüsü (AP)
Ürdün'ün kuzeydoğusunda Kule 22 olarak bilinen Amerikan askeri üssünün uydu görüntüsü (AP)
TT

Biden yönetimi İran'ın ateşi altında

Ürdün'ün kuzeydoğusunda Kule 22 olarak bilinen Amerikan askeri üssünün uydu görüntüsü (AP)
Ürdün'ün kuzeydoğusunda Kule 22 olarak bilinen Amerikan askeri üssünün uydu görüntüsü (AP)

Ürdün-Suriye sınırında Amerikan kuvvetlerine yapılan saldırı, Joe Biden yönetimi ile bölgedeki İran vekil güçlerinin art arda saldırıları sonucu Amerikan kayıplarına aşırı öfkelerini dile getiren Cumhuriyetçiler arasındaki büyük ayrılığı perçinledi.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM), Ürdün'de Suriye sınırındaki bir Amerikan üssüne gerçekleştirilen insansız hava aracı (İHA) saldırısı sonucu 3 ABD Ordusu personelinin öldüğünü, 34 kişinin de yaralandığını doğrulamasının ardından Senato ve Temsilciler Meclisi'ndeki Cumhuriyetçiler, Biden'ın Tahran'a yönelik ‘yumuşak’ politikasını eleştirdi. Cumhuriyetçi isimlerden bazıları da Biden'ı, İran'a net ve doğrudan yanıt verme konusunda kesin bir karar almadığı için bu tür saldırıların artmasına neden olmakla suçladı.

ABD Temsilciler Meclisi'nin Cumhuriyetçi Başkanı Mike Johnson, X platformu aracılığıyla ABD yönetimine, “Güçlerimize yönelik saldırıların hoş görülmeyeceğine dair tüm dünyaya açık bir mesaj göndermeliyiz” çağrısında bulundu.

ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Michael McCaul, sert bir dille yaptığı açıklamada, “İran’ın vekil güçlerinin ekim ayından bu yana Amerikan kuvvetlerine 150'den fazla saldırı düzenlediğini” kaydetti.

Ancak pazar günü Ürdün'ün Suriye ile kuzeydoğu sınırı yakınında “Kule 22” olarak bilinen uzak bir bölgeye düzenlenen saldırıya kadar, ABD askerleri ölmemiş veya pek çok kişi yaralanmamıştı. Bu Biden'a, Tahran'la doğrudan bir savaş riskine girmeden, İran destekli güçlere kayıplar verdirerek ABD'nin tepkisinin yükünü dağıtmak için siyasi alan sağladı.

McCaul, sert bir ses tonuyla yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

Biden yönetiminin Ortadoğu'daki başarısız politikası, ABD'nin Ortadoğu'daki düşmanlarına karşı caydırıcılık politikasını yok etti. Ulusal güvenlik çıkarlarımızı korumak ve caydırıcılığı yeniden tesis etmek için Ortadoğu'daki politikamızı radikal bir şekilde yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor.

Doğrudan müdahale ile ‘caydırıcılığı yeniden tesis etme’ arasında

ABD’li siyasiler, İran'a yanıt vermek için yönetimin önündeki seçenekleri gözden geçirdi. En ‘cesur’ teklif, Pentagon'a “İran'ı doğrudan hedef alma” çağrısında bulunan Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham'dan geldi.

Graham, yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Biden yönetimi İran'ın tüm vekil güçlerini hedef alabilir ancak bu İran'ın saldırılarını durdurmayacaktır. Biden yönetimini, yalnızca güçlerimizin öldürülmesine karşılık vermek için değil, aynı zamanda gelecekteki saldırılara karşı caydırıcı olmak için İran içindeki önemli hedefleri vurmaya çağırıyorum.

Graham bununla yetinmedi ve şöyle devam etti:

“İran rejiminin anladığı tek şey güçtür. Rejim bunun bedelini altyapısı ve personeliyle ödeyene kadar ABD güçlerine yönelik saldırılar devam edecek.”

Cumhuriyetçi Senatör Tom Cotton ise şunları söyledi:

Biden yönetimi güçlerimizi kolay hedef olarak bıraktı. Bu saldırılara verilecek tek yanıt, İran ve Ortadoğu'daki İranlı terörist güçlere karşı yıkıcı bir askeri misilleme olmalıdır.

ABD Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Komisyonu Başkanı Cumhuriyetçi Temsilci Mike Rogers da Tahran'a karşı eylem çağrısında bulundu.

Rogers, “Aslında çok uzun zaman oldu. Bırakın Başkan Biden nihayet terörist İran rejimini ve onun aşırıcı müttefiklerini gerçekleştirdiği saldırılardan sorumlu tutsun” dedi.

Bazıları, bu keskin tutumları benimsemenin, ABD'yi bölgede şiddetli bir çatışmaya sürükleyecek çok taraflı bir kriz yaratacağı konusunda uyardı. Biden ve Ulusal Güvenlik Danışmanı John Kirby aracılığıyla “uygun yer ve zamanda” yanıt vereceğine söz veren ABD yönetiminin korktuğu da bu söz konusu kriz.

Kirby, CNN'e verdiği röportajda şunları söyledi:

Başkan Biden saldırıya uygun şekilde karşılık verecektir, ancak biz İran'la savaş peşinde değiliz. Ortadoğu'da daha geniş bir çatışma istemiyoruz.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, saldırıda Amerikan askerlerinin öldürülmesinden duyduğu üzüntüyü ve öfkeyi dile getirerek, kendisinin ve Biden'ın ABD kuvvetlerine yönelik saldırılara tolerans göstermeyeceğini, onları savunmak için ‘gerekli tüm adımları’ atacaklarını vurguladı.

Ancak görünen o ki Cumhuriyetçiler bu sefer kararlı ve doğrudan bir tepkinin önemi etrafında birleşti. ABD Senatosu'ndaki Cumhuriyetçilerin liderleri Mitch McConnell, “ABD'nin düşmanlarını caydırmadaki başarısızlığı bir kez daha Amerikalıların can kaybına yansıdı. Bu şiddetli saldırıya tereddütle ve yetersiz tedbirlerle cevap verme lüksümüz yok” dedi.

Bu yılki başkanlık seçimlerinde Biden'a rakip olmak için hazırlanan eski Başkan Donald Trump, saldırıyı “Joe Biden'ın zayıflığının ve teslimiyetinin bir sonucu” olarak nitelendirdi.

Demokratların çekincesi

Demokratlar ise Biden'ın politikasını alenen eleştirme ve herhangi bir doğrudan tepkiyi destekleme konusunda isteksizdi. Bu nedenle Temsilciler Meclisi'ndeki liderleri Hakeem Jeffries, basitçe şunları söyledi:

Saldırılardan sorumlu olan her unsur sorumlu tutulmalıdır.

Demokrat bir politikacı, Biden'ın Gazze Şeridi'nde İsrail ile Hamas arasındaki çatışmayı kontrol altına alma stratejisinin başarısızlığıyla ilgili endişesini açıkça dile getirdi.

İsrail ile Hamas arasındaki savaşta ateşkes çağrısını yineleyen Demokrat Temsilci Barbara Lee, “Şu anda gördüğümüz gibi, durum kontrolden çıkıyor ve bölgesel bir savaş gibi görünmeye başlıyor. Ne yazık ki bu ABD'yi ve güçlerimizi zarar görmeye açık hale getiriyor” ifadelerini kullandı.

Irak'ta dört dönem Deniz Piyadesi olarak görev yapan Demokrat Temsilci Seth Moulton, Cumhuriyetçilerin savaş çağrılarına karşı çıkarak şunları söyledi:

“Caydırıcılık zordur ve savaş daha kötüdür.”

Moulton sözlerini şöyle sürdürdü:

İran'la savaş çağrısı yapan korkaklar! Eylemleriniz düşmanın çıkarınadır. Oğullarınızı ve kızlarınızı savaşa göndermenizi görmek isterim. Şartlarımıza ve zaman çizelgemize uygun, etkili bir stratejik tepkiye sahip olmalıyız.

Yanıt seçenekleri

Reuters'e göre uzmanlar, Biden'ın yanıt seçeneklerinin yurtdışındaki ve hatta İran içindeki rejim güçlerini hedef almaktan, İran tarafından desteklenen saldırıdan sorumlu militanları hedef almakla sınırlı, daha temkinli bir misilleme saldırısı gerçekleştirmeyi seçmeye kadar değişebileceğini söylüyor.

Eski CENTCOM Komutanı General Joseph Votel, Şarku'l Avsat'a şunları söyledi:

Herhangi bir yanıtın belirsizlikten uzak olması ve bu saldırıdan İran'ı doğrudan sorumlu tuttuğumuzu göstermesi gerektiğine inanıyorum. Bu, saldırının Tahran'ın değer verdiği ve kaybının onlara bu kaybın sonuçlarını hissettirmesi gereken bir şeye karşı olması gerektiği anlamına geliyor. İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) liderleri iyi bir örnek ama başka seçenekler de var.

Votel, ABD'nin bu tür bir tepkisinin çatışmanın kapsamını genişleteceği teorisine karşı çıkarak, “Cevabımızın çatışmanın kapsamını genişletmek veya İran'a karşı savaş başlatmak anlamına geldiğini düşünmüyorum” dedi.

Votel sözlerini şöyle sürdürdü:

Kule 22'ye yapılan bu saldırı herhangi bir provokasyon olmadan gerçekleşti. Güçlerimiz, egemen bir ülkenin isteği üzerine DEAŞ'la mücadele amacıyla oradaydı. Ancak bu saldırının cezasız kalmasına izin veremeyiz. Cevabımız İran'a, bu saldırıdan ve ajanlarının bölgede Irak, Lübnan, Suriye ve denizde gerçekleştirdiği diğer saldırılardan onları tamamen sorumlu tuttuğumuza dair açık ve doğrudan bir mesaj vermelidir.

Uzmanlar, doğrudan İran kuvvetlerine yönelik herhangi bir saldırının, Tahran'ı güçlü bir karşılık vermeye zorlayabileceği ve ABD'yi Ortadoğu'da büyük bir savaşa sürükleyebilecek şekilde durumu gerginleştirebileceği konusunda uyardı.

Center for a New American Security (CNAS) Ortadoğu Güvenlik Programı Direktörü Jonathan Lord, doğrudan İran'ın içine saldırmanın Tahran'da rejimin hayatta kalması konusunda soru işaretleri yaratacağını ifade ederek, “Bir şeyleri açıkça yaptığınızda bu İranlılar açısından büyük bir gerginlik teşkil ediyor” dedi.

Washington merkezli Ortadoğu Enstitüsü'nden Charles Lister, olası bir tepkinin Irak veya Suriye'deki İran destekli gruplarda önemli veya öne çıkan liderlik pozisyonunu hedef almak olabileceğini söyledi.

Lister, şu ifadeleri kullandı:

Bu sabah yaşananlar, bu ajanların son iki ya da üç ayda yaptıklarından tamamen farklı bir düzeydeydi. Fakat İran içinde bir şeyler yapılması yönündeki tüm çağrılara rağmen, bu yönetimin bu yemi yutacağını düşünmüyorum.

İsminin gizli kalmasını isteyen bir ABD Savunma Bakanlığı yetkilisi, Reuters'e verdiği demeçte, İran'ı takip etmenin ikinci ve üçüncü etkilerinin ne olabileceğinin net olmadığını söyledi.

Yetkili, “Eğer ABD topyekûn bir savaşa hazır değilse İran'a saldırmak bize ne kazandıracak?” diye sordu.

Uzmanlar, İsrail'in, 20 Ocak'ta Şam'da dört DMO yetkilisinin öldürülmesi de dahil olmak üzere, İran'ı durdurmadan yıllardır Suriye'deki İran hedeflerini vurduğunu söyledi.

ABD son birkaç ayda yurt dışında İran'la bağlantılı hedefleri vurdu. ABD ordusu kasım ayında sadece İran destekli bir grup tarafından değil, aynı zamanda DMO tarafından da kullanılan bir tesisi vurduğunu açıklamıştı.

Ancak Lister, ABD'nin daha önce İran dışındaki İranlıları hedef aldığını, örneğin 2020'de DMO’nun dış operasyonlarını yürüten Kasım Süleymani'yi hedef alan bir operasyon gerçekleştirildiğini ve Tahran'ın buna yalnızca sınırlı bir süre içinde yanıt verdiğini söyledi.

Lister, “Eğer yeterince yüksek düzeyde ve ciddi bir saldırı olursa, bir dereceye kadar İran'ın ilk önce geri çekilebileceğini gösteren bir geçmişimiz var” dedi.



Rapor: İsrail ordusu Suriye'nin Kuneytra kırsalındaki köylere sızdı

Golan Tepeleri'ndeki Kuneytra sınır kapısında bir İsrail askeri (arşiv - Reuters)
Golan Tepeleri'ndeki Kuneytra sınır kapısında bir İsrail askeri (arşiv - Reuters)
TT

Rapor: İsrail ordusu Suriye'nin Kuneytra kırsalındaki köylere sızdı

Golan Tepeleri'ndeki Kuneytra sınır kapısında bir İsrail askeri (arşiv - Reuters)
Golan Tepeleri'ndeki Kuneytra sınır kapısında bir İsrail askeri (arşiv - Reuters)

İsrail ordusunun pazartesi günü Suriye'nin güneyindeki Kuneytra kırsalındaki el-Acref, el-Meşirfe ve Ummu Batina köylerine girerek, bazı evlerin etrafını sarıp arama yaptığı rapor edildi.

Suriye resmi haber ajansı SANA'nın haberine göre İşgalci İsrail ordusunun dört askeri araç ve iki tanktan oluşan bir devriyesi Adnaniya kontrol noktasından yola çıkarak el--Meşirfe köyünden el-Acref köyüne doğru ilerledi ve el-Meşirfa'da durarak bazı evleri aradı.

SANA, yedi askeri araç ve iki tanktan oluşan başka bir İsrail devriyesinin Ummu Batina köyünü bastığını ve köyün batısındaki bir evi kuşattığını bildirdi. Ancak bu eylemin nedenleri veya amaçları hakkında herhangi bir bilgi vermedi.

İsrail, Suriye’de geçtiğimiz aralık ayında Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra Suriye ordusunun askeri tesislerini yok etmek ve altyapılarının yeniden inşa edilmesini önlemek amacıyla bu tesisleri hedef almıştı. Ayrıca Şam, Kuneytra ve Deraa çevresindeki kırsal bölgelere kara harekâtları düzenleyerek Suriye ile İsrail arasındaki sınırdaki tampon bölgeyi kontrolü altına aldı. Daha sonra sınır bölgelerinde baskınlar düzenleyerek çok sayıda kişiyi gözaltına aldı.


Irak Başbakanı Sudani: Milis grupların silahsızlandırılması ancak ABD’nin geri çekilmesiyle mümkün

TT

Irak Başbakanı Sudani: Milis grupların silahsızlandırılması ancak ABD’nin geri çekilmesiyle mümkün

Irak Başbakanı Sudani: Milis grupların silahsızlandırılması ancak ABD’nin geri çekilmesiyle mümkün

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani dün yaptığı açıklamada, Irak'ın ülkedeki tüm silahları devletin kontrolüyle sınırlandırmayı taahhüt ettiğini, ancak bazı milis grupların işgal gücü olarak gördüğü ABD liderliğindeki askeri koalisyon ülkede kaldığı sürece bunun başarılı olamayacağını söyledi.

Sudani, radikal İslamcı grupların oluşturduğu tehdidin önemli ölçüde azalması nedeniyle, DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyon’un (DMUK) İran'ın en yakın Arap müttefiklerinden biri olan Irak'tan 2026 yılının eylül ayına kadar çekilme planının hala geçerli olduğunu vurguladı.

Bağdat'ta Reuters’a konuşan Başbakan Sudani, “DAEŞ diye bir şey yok. Güvenlik ve istikrar mı? Allah’a şükür, bunlar mevcut. (2014 yılında kurulmasından bu yana DMUK’a katılan ülkelerin sayısına atıfla) DMUK’ta 86 ülkenin varlığı için bana tek bir mazeret gösterin” ifadelerini kullandı.

Silahlarını teslim ettikten sonra grupların resmi güvenlik güçlerine veya siyasi sahneye entegre edilebileceğine işaret eden Sudani, “Bu yüzden devlet kurumları dışındaki tüm silahları ortadan kaldırmak için kesin bir program olacak. Herkesin istediği de bu” ifadelerini kullandı.

Savaşa sürüklenmeyeceğiz

Irak, ABD'nin baskısı altında, İran destekli grupları silahsızlandırmak gibi siyasi açıdan hassas bir görevi yerine getirmenin bir yolunu arıyor. ABD, Sudani'nin, diğer Şii grupları da içeren bir çatı örgütü olan Haşdi Şabi (Halk Seferberlik Güçleri) ile bağlantılı silahlı grupları dağıtmasını istediğini açıklamıştı. Haşdi Şabi resmi olarak Irak güvenlik güçlerinin bir parçası ve çatısı altında İran yanlısı bazı grupları barındırıyor.

Öte yandan ABD ve Irak, Amerikan askerlerinin aşamalı olarak geri çekilmesi konusunda anlaşmaya vardı. Tam çekilmenin gelecek yılın sonuna kadar tamamlanması bekleniyor. Asker sayısındaki ilk azalma bu yıl başladı.

Irak Başbakanı Sudani, Reuters’a verdiği röportaj sırasında Lübnan'daki Hizbullah gibi bölgedeki devlet dışı silahlı gruplara yönelik artan uluslararası baskı sorulduğunda, “Ortadoğu'da ABD ve İsrail’in nüfuzuna karşı çıkan ‘direniş ekseni’ olarak bilinen İran destekli grubun bir parçası olan bu gruplara yönelik baskı artacak. Allah’ın izniyle, o gün gelecek. Buradaki durum Lübnan'dakinden farklı” yanıtını verdi.

Başbakan Sudani, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Irak’ın güvenliği ve istikrarı koruma konusundaki tutumu açık ve devlet kurumları savaş ve barış konusunda karar verme yetkisine sahip. Hiçbir taraf Irak'ı savaşa veya çatışmaya sürükleyemez.”

İran, 2003 yılında ABD öncülüğündeki işgal hareketinin Saddam Hüseyin rejimini devrilmesinden bu yana Irak'ta önemli bir nüfuz kazanırken bu durum, İran destekli silahlı gruplara büyük bir siyasi ve askeri güç sağladı.

Irak’ta art arda gelen hükümetler, birbirine düşman olan İran ve ABD'yi Bağdat'ın müttefiki olarak tutmak konusunda büyük zorluklarla karşı karşıya kaldı. ABD, İran'a ağır yaptırımlar uygularken, Irak Tahran ile güçlü ticari ve ekonomik bağlara sahip.

ABD’den büyük yatırımlar çekme konusu, 2003 yılından bu yana mezhep çatışmalarının yanı sıra yıllardır ciddi ekonomik sorunlar yaşayan Irak için en önemli önceliklerden biri.


Fransa, Lübnan'dan Esed'in 3 generalinin tutuklanmasını istedi

Beyrut Adalet Sarayı'nda adli yıl bugün başlıyor (Arşiv)
Beyrut Adalet Sarayı'nda adli yıl bugün başlıyor (Arşiv)
TT

Fransa, Lübnan'dan Esed'in 3 generalinin tutuklanmasını istedi

Beyrut Adalet Sarayı'nda adli yıl bugün başlıyor (Arşiv)
Beyrut Adalet Sarayı'nda adli yıl bugün başlıyor (Arşiv)

Fransa, Lübnan'dan, devrik Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimindeki üç üst düzey generalin, Fransız vatandaşlarının ölümüne yol açan savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işledikleri gerekçesiyle bulunup tutuklanmasını istedi.

Önde gelen bir Lübnanlı yargı kaynağı Şarku'l Avsat'a, Başsavcı Hakim Cemal Hacer'in, Fransız yargısından, Lübnan'dan "Beşşar Esed rejiminde Hava Kuvvetleri İstihbarat Müdürlüğü Başkanı olan Tümgeneral Cemil Hasan'ı, Ulusal Güvenlik Bürosu Müdürü Tümgeneral Ali Memlük'ü ve Hava Kuvvetleri İstihbarat Müdürlüğü Soruşturma Şubesi Başkanı Tümgeneral Abdülselam Mahmud'u bulmasını, soruşturma ve inceleme yapmasını, Lübnan'da bulunmaları halinde tutuklamasını ve Fransız yetkililere teslim etmesini" isteyen bir yargı talebi içeren resmi bir telgraf aldığını açıkladı.

İlginçtir ki, yargı kaynağına göre Fransa'nın yardım talebi, "adı geçen kişilerle düzenli olarak iletişim kuran Lübnan telefon numaralarını da içeriyordu; bu durum, Fransız makamlarının Esed rejimindeki üst düzey isimleri takip etme kapsamında yürüttüğü iletişim izlemeleriyle de doğrulandı." Yargı kaynağı, bu konunun "İç Güvenlik Kuvvetleri Bilgi Şubesi tarafından yürütülecek takip ve soruşturmaların merkezinde yer alacağını" vurguladı.