Gazze’de binlerce sivil İsrail ve Hamas’ı protesto etti

Han Yunus'tan başlayıp Refah'a kadar uzanan gösterilerde protestocular "Halk, Hamas'ın devrilmesini istiyor" sloganını attı ve rehinelerin serbest bırakılması çağrısında bulundu.

Gazze halkı, acil ateşkes talebiyle gösterilere katıldı (Independent Arabia -Meryem Ebu Dakka)
Gazze halkı, acil ateşkes talebiyle gösterilere katıldı (Independent Arabia -Meryem Ebu Dakka)
TT

Gazze’de binlerce sivil İsrail ve Hamas’ı protesto etti

Gazze halkı, acil ateşkes talebiyle gösterilere katıldı (Independent Arabia -Meryem Ebu Dakka)
Gazze halkı, acil ateşkes talebiyle gösterilere katıldı (Independent Arabia -Meryem Ebu Dakka)

İzzeddin Ebu Ayşe

İsrail ve dünya genelindeki bazı başkentlerde düzenlenen ve Gazze Savaşı'nın durdurulmasını talep eden gösterilere paralel olarak, Gazze'deki binlerce gösterici, acil ateşkes sağlanmasının gerekliliğini ve savaş sırasında maruz kaldıkları soykırıma karşı uluslararası korunma taleplerini sokağa dökülerek dile getirdi.

Protestolar, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus şehrinden başlayarak Gazze Şeridi’nin geneline yayıldı. Bu bölge, yerinden edilmiş kişilerin en yoğun olduğu yerlerden biri ve İsrail tarafından Hamas liderlerinin kalesi olarak görülen ve şiddetli çatışmaların yaşandığı bir bölge.

Protesto Sloganları

Han Yunus'ta, önceden planlanmamış gösteriye binlerce yerinden edilmiş sivil katıldı. Kalabalıklar toplanarak "Halk ateşkes istiyor!" sloganları attı ve ardından yüzlerce mülteci de onlara katıldı.

Son üç gün içinde Gazze'nin çeşitli yerlerinde düzenlenen gösterilere yüz binlerce Gazze sakini katıldı. Göstericiler “Yeter artık yıkıma!”, “Savaşı durdurun!”, “Halk barış istiyor!” ve “Evlerimize dönmek istiyoruz!” yazılı pankartlar taşıdılar.

Göstericiler, pankartlarda yazan sloganları haykırdılar, ancak bazıları "Halk, Hamas’ın devrilmesini istiyor!" diye bağırdı ve slogan yüzlerce protestocu tarafından tekrarlandı. Ayrıca göstericiler ABD, Mısır ve Katar gibi arabulucu ülkelere savaşı durdurmak için müdahale etmeleri çağrısında bulundular.

Han Yunus'taki son gösteri, binlerce ailenin İsrail bombardımanından kaçarken yaşadığı esnada düzenlendi ve doğaçlama şekilde oluştu. Göstericiler, bölgeyi işgal eden İsrail askeri araçlarının önünde toplandı ve “Netanyahu ve Sinvar, savaş ve yıkım yeter!” sloganı attı.

Rehinelerin serbest bırakılması çağrıları

İlk defa gerçekleşen bu protesto yalnızca Han Yunus'ta değil, aynı zamanda Gazze Şeridi'nin en güneyindeki Refah ilçesinde de yapıldı. Refah'ta da büyük barışçıl gösteriler düzenlendi ve bu gösterilerde savaşın durdurulması için çağrılar yapıldı.

Refah, İsrail tarafından siviller için tahsis edilen yeni insani bölge olarak belirlendi ve buraya yaklaşık 1.5 milyon sivil yönlendirildi. Ancak bu küçük alanda bu büyük nüfusu barındırmak zor olduğu gibi, şehir, altyapı ve temel yaşam gereksinimleri açısından da yetersiz.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Refah'taki gösteriler çoğunlukla gece düzenlendi ve binlerce gösterici, ateşkesin sağlanması, işgalin durdurulması, “savaş tüccarları” olarak adlandırdıkları kişilerin hesap vermesi çağrısında bulundu. Göstericiler ayrıca, Hamas'ın Gazze'de tuttuğu İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasını ve Sinvar ile Netanyahu'nun devam eden ve tüm bölgeyi yıkan savaşı durdurmasını talep etti.

Gazze'de protestoları bastırma çabaları

Öte yandan Refah'ta Hamas güvenlik güçlerinin bulunduğu bir araçtan inen görevliler, gösterileri zor kullanarak dağıtmaya çalıştı. Ancak sivil protestocular bu girişime karşı koydu ve gösteriler uzun süre devam etti.

Refah'taki protestoların çoğunlukla insan hakları talep eden ve herhangi bir siyasi kimlik içermeyen nitelik taşıdığı görüldü; zira çoğunlukla çocuklar ve kadınlar gibi savaşın en büyük bedelini ödeyen gruplardan siviller gösterilere katıldı. Protesto gösterisi, savaşın acılarını tatmış sivillerin doğal tepkisi olarak değerlendiriliyor.

İşgale ve baskıya karşı protesto

Gösterilere katılan ve kucağında küçük kızını taşıyan Sabrin, "Çocuklarımız soğuktan ve bombaların sesinden dolayı gece uyuyamıyor. Hiçbir lider bize acımıyor, herkes bizi yüzüstü bıraktı. Bu durum, öfke ve isyana yol açıyor" diyor ve ekliyor:

“Gazze halkı yardım istemiyor, yardım talepleri konusunda size yalan söylüyorlar. Gazze halkı acil ve uzun süreli bir ateşkes istiyor. Barış içinde yaşamak istiyoruz, savaş ve kana yeter artık!”

Sabrin, bağırarak “Çocuklarımız onurlu bir yaşam istiyor. Acil ve derhal ateşkes istiyoruz. Tüm yetkililerden bunu talep ediyoruz. Dünyaya diyoruz ki biz halk olarak mağduruz ve çaresiziz" diye ekliyor.

"Barış İçinde Yaşamak İstiyoruz!"

Sabrin, sesini yükselterek “Eğer savaş istiyorsanız, biz istemiyoruz. Çılgınca artan fiyatları durdurun, sömürüyü durdurun. Bir çadır sağlamak için polise yalvarmak zorunda kalmamız ve bunun için aşağılanmamız haksızlık. Biz sadece yaşamak istiyoruz” diyor. Bir an durakladıktan sonra tekrar "Yaşamak istiyoruz" diye ekliyor ve arkasından toplanan kalabalık da aynı sözleri tekrarlıyor.

Gazze halkı, geçen yıl 7 Ekim'de patlak veren savaştan önce, yaşam koşullarının iyileştirilmesini talep eden protesto ve gösteriler düzenlemişti. Amaç, durumu daha kötüye götürmek ve askeri çatışmalara sürüklemek değil, yaşam koşullarını iyileştirmekti.

O zaman, bu hareketler Hamas güvenlik güçleri tarafından bastırıldı ve Gazze halkının protestolara katılımı engellendi ve organizatörler gözaltına alınıp uzun süre sorgulandı.

Savaşın bedelini ödüyorlar

Bununla birlikte, Gazze'deki protestoların birçok sebebi var. Siyasi analist Zeyd el-Eyyubi, “Halk, faydasız fedakârlıklar yapmaktan bıktı, bu yüzden bu protestolara katıldılar ve kendilerini savaşın kurbanı olarak hissettiler" diyor. Eyyubi “Bu protestolara iten şey, hiçbir tarafın taviz vermemesi ve bu nedenle çatışmanın uzamasıydı. Bu durum, siviller arasında pek çok kişinin ölmesine neden oldu” diye ekliyor. Ayrıca, “Gazze’nin çatışmaya hazır olmamasının halkı umutsuzluğa sürüklediğini” belirtiyor.

Eyyubi, Hamas hükümetinin Gazze halkını zor yaşam koşullarıyla baş başa bırakmasının, savaşa karşı isyan etmelerine ve ayrıca fiyat artışları, sömürü ve yardımların hak sahiplerine ulaşmaması gibi nedenlerle halkın öfkesine yol açtığını ifade ediyor.

Protestolar Hamas’ı etkiledi

Görünüşe göre protestocuların sesi Gazze yönetimi nezdinde bir ölçüde duyuldu. Protestolardan sonra Hamas liderleri, ateşkes taleplerinde bir değişiklik gösterdi ve örgüt, daha önce defalarca talep ettiği şartlardan farklı bir şekilde, kalıcı bir ateşkes yerine esir takası ve uzun süreli bir ateşkesi kabul etmeye yöneldi.

Katledilen sivil sayısı 27 bine yaklaştı

Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Dr. Eşref el-Kudra, yaptığı açıklamada, İsrail işgal güçlerinin son 24 saatte Gazze Şeridi'nde 215 Filistinliyi daha öldürdüğünü, 300 Filistinliyi yaraladığını belirten Kudra, Gazze'de 7 Ekim'den bu yana öldürülen Filistinlilerin sayısının 26 bin 637'ye, yaralı sayısının da 65 bin 387'ye yükseldiğini kaydetti.

Hamas öncülüğündeki 8 Filistinli örgüt 7 Ekim’de “Aksa Tufanı Operasyonu” adı altında İsrail’e kapsamlı saldırılar düzenlemiş, Filistinli militanlar İsrail içindeki yerleşim yerlerine girmiş, İsrail ordusu da onlarca savaş uçağıyla Gazze Şeridi'ne saldırı başlatmıştı.

7-8 Ekim tarihlerinde Gazze'den düzenlenen saldırılarda ve İsrail’in saldırılara müdahalelerinde en az 1200 İsrailli hayatını kaybetti, 106'sı ağır 2 bin 806 kişinin de yaralandı.



Rusya, yeniden yapılanmanın başlamasıyla birlikte Suriye arenasına geri dönüyor

Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)
Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)
TT

Rusya, yeniden yapılanmanın başlamasıyla birlikte Suriye arenasına geri dönüyor

Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)
Şeybani, Moskova'da Lavrov ile görüşmesinde güçlü bir diplomatik beden dili sergiledi (AFP)

Mustafa Rüstem

Sonunda ilk kez, birbiri ile savaşan eller tokalaştı. Rusya'nın siyasi karar alma süreçlerinin mutfağı olan Moskova Dışişleri Bakanlığı'nın lüks salonundaki beyaz masanın etrafında, on yıldır birbirine hasım olan gözler buluştu. Bu, Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani’nin, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mahir eş-Şara'nın da aralarında bulunduğu üst düzey bir heyetin eşlik ettiği ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir araya geldiği bu türden ilk ziyaretiydi.

Bu ziyaret, on yıllardır ittifak dilinin baskın olduğu iki ülke arasındaki diplomatik kartların yeniden karılması açısından son derece önemli görünüyor. İttifak, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinin akabinde Moskova'ya kaçmasının ardından değişti. Ancak Kremlin’in kapıları, Esed iktidarını devirme hareketinin başlamasıyla birlikte katıldığı Suriyeli muhalif güçlerin saflarındaki siyasi ve askeri mücadelesinin başlangıcından bu yana, “Ebu Ayşe” lakaplı Bakan Şeybani'ye açıldı.

Yeni bir beyaz sayfa

Siyaset dünyasının en meşhur sözü olan “bugünün düşmanı yarının dostu olabilir” doğrudur. Mutlak anlamda ne düşmanlık ne de dostluk vardır. Ancak görüşmelerdeki beden dili söyleyeceğini söyledi ve Rus diplomasisinin, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı 15 Ekim'de Moskova'da yapılması planlanan Rus-Arap zirvesine davet ederek de olsa, Suriye topraklarına ve Akdeniz'e erişimini koruma konusundaki “aceleci” tavrını özetledi.

 Rusya, Esed'in devrilmesinden bu yana Moskova'ya yaptığı ilk ziyarette Şeybani'yi ağırladı (AFP)Rusya, Esed'in devrilmesinden bu yana Moskova'ya yaptığı ilk ziyarette Şeybani'yi ağırladı (AFP)

Suriyeliler, Lavrov ve Şeybani arasındaki görüşmede genel bir diplomatik denklik tablosuna ulaşmadan önce, Esed Suriyesi döneminde alışılan itaatkarlıktan uzak olduklarını açıklayan bir beden dili benimsemeye çalıştılar. Suriye Dışişleri Bakanı, ülkesinin Moskova'nın Esed rejimiyle ekonomik, güvenlik ve askeri alanlarda imzaladığı tüm önceki anlaşmaları kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirmeye çalıştığını gizlemedi. Bu yeniden değerlendirme, iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğini şekillendirmeyi amaçlıyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise ülkesinin, Suriye halkının tercihlerine saygı duyduğunu ve Moskova'nın Şam'daki yeni yönetimle iş birliği yapma isteğini dile getirdi. Hatta yaptırımların kaldırılması çağrısında bulundu.

Şantaj mı yoksa oyunun kuralları mı?

GSM Merkezi Direktörü Dr. Asıf Melhem, The Independent Arabia'ya verdiği röportajda, “sözlü destek” sınırları içinde kalan Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılması ve benzeri konularla ilgili özel görüşmelere rağmen, mevcut Suriye hükümetinin ABD ve Batılı ülkelere her zaman kesin olarak güvenmenin imkânsız olduğunu anladığını söyledi.

Melhem, iki yönetim arasındaki gergin tutumlarda gözle görülür bir değişim olduğunu ve Şam'ın Esed rejimine verdiği destek sebebiyle Moskova'ya şantaj yapmaya çalışırken, Rusların bir miktar esneklik gösterdiğini belirtiyor. Melhem, “Yeni hükümet, ‘sizin yardımınız olmasaydı Esed çoktan devrilmişti’ demek istedi ve bu nedenle Rus yönetiminden tazminat ödemesini ve Esed'i teslim etmesini talep etmeye başladı” diye devam etti.

Ciddi Suriyeli yetkililer, Suriye'deki askeri üslerin Rusya için acil bir ihtiyaç ve Moskova tarihinde bir dönüm noktası olduğuna inanıyor. Ama durum böyle değil. Rusya'nın ihtiyacı olduğu doğru, ancak beklendiği kadar acil ve kaçınılmaz değil.

Rus GSM Merkezi’nin Direktörü, siyasette her pozisyonun bir bedeli olduğuna inanıyor. Rusya, Suriye'deki üslerini elinde tutmakla ilgileniyor ve bunları korumanın yanı sıra, Esed iktidarından önce bile Suriye ile iyi olan ilişkilerini sürdürmek istiyor.

Haberler, Rus bombardımanı nedeniyle sivillerin zarar gördüğü olaylarda artış olduğunu ortaya koyuyor (AFP)Haberler, Rus bombardımanı nedeniyle sivillerin zarar gördüğü olaylarda artış olduğunu ortaya koyuyor (AFP)

Direktör şu açıklamada da bulundu: “Her halükarda, üsler Moskova için bir ölüm kalım meselesi değil. Örneğin Suriye kıyılarını ele alırsak, Ruslar açısından Akdeniz'e erişimin tek yolu Karadeniz, Cebelitarık Boğazı veya Süveyş Kanalı’dır. Bu koridorlar ise belirli anlaşmalara tabi. Bu nedenle, özellikle Rusya, herhangi bir bölgede yaşanabilecek beklenmedik gelişme korkusuyla askeri varlığını çeşitlendirmeye başladı. Sudan, Libya ve Eritre'de askeri üsler kurma girişiminde bulundu. Zira üslerinin bulunduğu ülkelerde bazı siyasi değişiklikler yaşanabileceğinin ve bu durumda üslerini korumanın zorlaşabileceğinin farkında.”

Ekim 2011'de Moskova, Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olarak, eski Suriye devlet başkanı Beşşar Esed'in istifasını isteyen Batı destekli kararlara karşı veto yetkisini kullanmaya başladı. Bu veto, 8 Aralık 2024'e kadar süren Suriye savaşı boyunca tekraren devam etti. Eylül 2015’te de askeri müdahalede bulundu. O dönemde Rus güçleri, DEAŞ ve terör örgütü olarak tanımladığı el-Kaide'nin Suriye kolu Nusra Cephesi de dahil olmak üzere muhalif grupları hedef aldıklarını kabul ettiler.

Bununla birlikte haberler, özellikle Kuzey Suriye'de Rus bombardımanları sebebiyle sivillerin zarar gördüğü olaylarda artış olduğunu ortaya koydu. Bu durum, milyonlarca insanın Türkiye yakınlarındaki veya sınırındaki kamplara göç etmesine yol açtı. Bu arada, Ekim 2016'da Moskova, BM İnsan Hakları Konseyi'ndeki koltuğunu kaybetti.

Rusya-Suriye ilişkileri, Suriye'nin bağımsızlığını tanıyan ilk rejim olan eski Sovyetler Birliği dönemine kadar uzanıyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre iki ülke arasında kurulan diplomatik ilişkiler ve stratejik ittifak, Hafız Esed'in Suriye'de iktidara gelmesiyle (1970'ten 2000'e) zirveye ulaştı.

Ekonomik ilişkiler

Tüm bunların bir uzantısı olarak Moskova, Şam ile ilişkilerini korumaya çalışıyor. Son görüşme de yeni bir koordinasyon aşamasının başlangıcı sayıldı. Rusya yalnızca siyasi ve askeri düzeylerde değil, ayrıca Suriye'nin yeniden inşası ve istikrarının sağlanması konusunda da kapsamlı yardım sunma isteğini dile getirdi.

Gözlemciler, bu görüşmenin kanlı bir dönemin ardından açık oynamaya ve yeni bir sayfa açmaya yönelik daha geniş bir çabanın parçası olduğuna inanıyor. Bu adımlar, sivillerin ölümüne ve geniş bir bölgede köy ve kasabalarda hâlâ görülebilen yıkıma yol açan bombardımanlar sebebiyle Rusya'nın kendileriyle karanlık bir geçmişe sahip olduğunu düşünen Suriyelilerin kızgınlığına rağmen atılıyor. Rusya'nın yeniden inşaya katılması yakıp yıktıklarını telafi etmenin, diğer yandan da yatırım ve çok sayıda anlaşmanın değerlendirilmesi yoluyla sıcak sulara dönüşün bir yolu olabilir.

 Dr. Asıf Melhem ise, Suriye ile Rusya arasında fosfat, petrol, doğalgaz ve Tartus Limanı alanındaki yatırımlar için imzalanan sözleşmelerin rejimin devrilmesinden çok önce iptal edildiğini vurguluyor. Bu sözleşmeler kapsamında Suriyeli şirketler ile ortak olan Rus şirketlerinin, hisselerini ortaklarına devrettiklerinin, dolayısıyla ziyaretin, bu anlaşma ve sözleşmelerin yeniden değerlendirilmesi bağlamında yapıldığının altını çiziyor.

Buna ilave olarak Rusya, Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi ve uluslararası alanda önemli bir varlığa sahip. Dünyanın en büyük ikinci gücü. Melhem bunun önemli olduğuna inanıyor, zira bu sebeple Rusya’nın görüşleri dikkate alınıyor. Dolayısıyla Rusya ile ilişkiler sürdürülmeli, bu durum şüphesiz Suriye'ye fayda sağlayacaktır.

Öte yandan Şam, Rusya'nın Suriye'ye ihtiyacı olduğunu iddia ederek durumu abartmaya çalışıyor. Melhem’e göre bu doğru değil, çünkü Suriye'nin toplam yüzölçümü Moskova ve kırsalının yüzölçümünü aşmıyor ve Rusya, eğer zorunda kalırsa ve bölgede kalmasının bedelinin elde edeceği faydadan daha büyük olduğunu görürse, sonunda bu üslerden vazgeçebilir.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.