Suriyeli diyaliz hastaları acil yardım bekliyor

Suriye’nin kuzeydoğusundaki böbrek hastalarının feryadı: “Çok geç olmadan bizi kurtarın!”

Hastanenin bir tarafında hasar oluştu (Şarku’l Avsat)
Hastanenin bir tarafında hasar oluştu (Şarku’l Avsat)
TT

Suriyeli diyaliz hastaları acil yardım bekliyor

Hastanenin bir tarafında hasar oluştu (Şarku’l Avsat)
Hastanenin bir tarafında hasar oluştu (Şarku’l Avsat)

Suriye'nin kuzeydoğusunda yer alan Kamışlı kentindeki diyaliz merkezlerinin kapılarının ardında, yoksulluk ve hastalıktan mustarip hastaların dramı hakkında bitmek bilmeyen insan hikayeleri var.

Suriye’de 13 yıldır devam eden savaşın hala devam ediyor oluşunun sonucu, bölgeye uygulanan kuşatma durumunu daha da karmaşık hale getirdi. Tıbbi hastaneler, diyaliz merkezleri de dahil olmak üzere sivilleri ve hayati tesisleri hedef alan Türk saldırılarının yanı sıra, sağlık sektörünü etkileyen ekonomik durumun çöküşünden bahsetmiyorum bile. Bu durum birçok insanı, karşılayamayacakları ilaç fiyatlarına maruz kalmanın bir sonucu olarak tedavi seanslarının sayısını azaltmaya zorladı.

Foto: Suriye'nin kuzeydoğusundaki Alaya Merkezi'ndeki diyaliz salonu (Şarku’l Avsat)
Suriye'nin kuzeydoğusundaki Alaya Merkezi'ndeki diyaliz salonu (Şarku’l Avsat)

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne bağlı Kamışlı şehrinin doğusundaki Alaya mahallesindeki diyaliz merkezinin kapısının önüne 53 yaşındaki Nezihe hanım, kız kardeşiyle birlikte geliyor ve bu ücretsiz merkezde bekleme listelerinde sırasını bekliyor. İçeri girdiğinde yüzünde kasılma belirtileri beliren Nezihe hanımın yanakları sanki 3 yıl önce böbrek yetmezliğinden beri yaşadığı bir nöbet geçiriyormuş gibi renk değiştiriyor.

Hastalığından dolayı mesleği olan öğretmenliği bırakmak zorunda kalan bu kadın, ayrıca 15 kilo verdi ve böbrek yetmezliğinden kaynaklanan zatürre, solgunluk, bağışıklık zayıflığı ve  bunlar gibi birçok komplikasyonlar yaşamaya başladı. Nezihe hanım, “Buraya haftada iki kez geldiğini, kanı arındırıp vücuduna geri döndürmek için diyaliz makinesine giden tüplere bağlı yataklardan birinde en az 4 saat dinlendiğini” söylüyor.

Bir doktor ve yerel tedavi merkezlerinin tahminlerine göre bu kadın, Suriye'nin kuzeydoğusundaki bölgelerde böbrek yetmezliği çeken 500 hasta arasında yer alıyor. Durumunu üzüntüyle dile getiren kadın “Tedavi olmak için buradayım. Dışarı çıkıyorum, hastalığım devam ediyor. Yavaş yavaş ölmek ile hayatta kalmak arasında asılı duran hayatımı, ilaç içerek ve bu merkeze gelerek geçiriyorum” dedi.

Kırsal kesimden gelen Abdülkerim Süleyman, Alaya Diyaliz Merkezi’ni ziyaret etmek için her seferinde 100 kilometre yol kat ediyor. İki yıl önce hayatının nasıl alt üst olduğunu ve şimdi haftada iki seansa ihtiyacı olduğunu "Daha önce Devlet Hastanesi'nde tedavi görmüştüm ama çok kalabalıktı, ekipmanların çoğu bozuktu ve uzman doktor yoktu" diyerek Şarku’l Avsat’a anlattı.

Bu adam, tedavi için ayrılmış bir odada, modern ekranlara ve her saniye değişen numaralara sahip bir diyaliz makinesinin yanındaki yatakta yatıyordu.

Sırt üstü yatıp sabırla beklerken sol eline bağlı tüplerden kan aktığı görülüyordu. "Özel hastanelerde tedavi etme ve yeni böbrek nakli imkanım yok. Durumumuz zor. Çok geç olmadan bizi kurtarın" dedi.

Foto: Alaya Diyaliz Merkezi’nde tedavi gören bir hasta (Şarku’l Avsat)
Alaya Diyaliz Merkezi’nde tedavi gören bir hasta (Şarku’l Avsat)

Geçtiğimiz yılın sonunda Suriye'nin kuzeydoğusundaki bölge ve şehirlerin Türkiye’nin hava saldırısına maruz kalması üzerine bu merkez de  bombardımana maruz kalmıştı. Oksijen tesisi şiddetli bombardımana maruz kalarak hizmet dışı bırakılan Alaya Diyaliz Merkezi, merkezin binası, ekipmanı ve su analiz istasyonundaki büyük hasarın yanı sıra hayati tesisleri, hizmet ve tıbbi kurumları, petrol kuyularını ve elektrik santrallerini de etkiledi.

Merkezin İdari Müdürü Rafi Abbas, bombalamanın etkileriyle ilgili olarak Şarku'l Avsat'a, “Merkezin 25 Aralık 2023 gecesi kapatılıp hastalar ve çalışanların ayrılmasının ardından bombalandığını” söyledi. "Bombalama, bombalanmadan sadece iki ay önce kurduğumuz oksijen tesisini hedef aldı. Tesis yakın zamanda hizmete girdi ve günde 250 oksijen tüpü üretiyor ve şehrin tüm hastanelerine dağıtılıyordu" dedi.

Hastaların imkanlarının ötesindeki maliyetler

Abbas, merkezde meydana gelen maddi hasarın miktarının "yarım milyon doları aştığını, ayrıca bombalamanın ekipmanları, su analiz istasyonunu, kapıları ve pencere camlarını da etkilediğini" belirtti. İki gündür hizmet vermeyen merkezde Kamışlı'nın batısındaki Amuda ilçesinde bir hasta hayatını kaybetti. "Bir böbrek hastasının özellikle kronik vakalarda tedavisini bir gün bile erteleme lüksümüz yok" diye belirtti.

İdari müdür, “Merkezin günde 25 hasta aldığını ve ayda binden fazla seans sağladığını, oksijen tesisinin bölge halkına 24 saat sağlık hizmeti veren en önemli tesisler arasında yer aldığını" söyledi.

Suriye'nin kuzeydoğusunda sağlık sektörü kırılganlıktan mustarip ve birçok böbrek hastası, cihaz, ilaç ve tıbbi malzeme eksikliği nedeniyle bu sektörü "çöküşün eşiğinde" olarak tanımlıyor. Ekonominin çökmesi ve Suriye lirasının değerinin eşi benzeri görülmemiş seviyelere (1 ABD doları 15 bin Suriye lirasına denk geliyor) düşmesi sonucu daha da kötüleşti. Bu da hastaların özel hastanelerde tedavi görmesini zorunlu kılıyor.

Foto: Bombalama nedeniyle hasar gören oksijen konteynerleri (Şarku’l Avsat)
Bombalama nedeniyle hasar gören oksijen konteynerleri (Şarku’l Avsat)

Konuyla ilgili olarak Kamışlı'daki “Suriye İhtisas Hastanesi’nin Tıbbi Direktörü Dr. Yahya Huseyin Sadun ise “Devlet Hastanesi'nin hizmet dışı kalması ve saha koşulları nedeniyle çok sayıda hasta diyaliz için hastaneye geliyor. İdareye ait Alaya Merkezi de birkaç gün hizmet dışı kaldı ve çok şükür hastalara hizmet verebildik" dedi.

Sadun “Suriye İhtisas Hastanesi’nin öncelikle olarak özel sektör olduğunu ve ikinci sınıf hizmet hastanesi olduğunu” söyleyerek “Diyaliz makinemiz var ama pahalı çünkü kullanılan malzemeleri Suriye hükümetinin bölgelerinden veya Irak Kürdistan Bölgesi'nden ya da Türkiye'den alıyoruz. Bölge halkı için yüksek bir maliyet olan hastane hizmet masraflarına ek olarak her yıkama seansının maliyeti yaklaşık 23 dolar. Bu da bölge halkı için yüksek bir fiyattır” diye belirtti.

“Suriye Böbrek Hastalıkları ve Organ Nakli Derneği’nin geçen yıl, yıllık istatistiklerinde Suriye genelinde kronik böbrek yetmezliği hastası 3 bin kişinin bulunduğunu tahmin etmesi dikkat çekici. Gerçek sayıları 5 bini aşabilir, çünkü hastaların üçte biri hastalıklarının teşhisi için bir doktora veya özel laboratuvarlara ulaşamıyor. Hastaların 500'ü kuzeydoğu bölgelerinde, aynı sayı da hasta da ülkenin kuzeybatısında yaşıyor. 23 milyon nüfuslu Suriyeliden her yıl 65 ila 70 hastada ölümcül böbrek yetmezliği gelişiyor ve bunların sadece 14’ü böbrek nakli olma şansına sahip oluyor. Ücretsiz hastanelerdeki her bir diyaliz makinesinin hizmetlerinden de 16 hasta faydalanabiliyor.



Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

TT

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Günlerdir kayıp olan Lübnanlı emekli Genel Güvenlik subayı Ahmed Şükr’ün ailesinin yaşadığı şok sürerken, Lübnanlı güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler, Şükr’ün 1986 yılında Güney Lübnan’da kaybolan İsrailli pilot Ron Arad dosyasıyla bağlantılı “şüpheli ilişkiler” nedeniyle İsrail istihbaratı tarafından kaçırılmış olabileceğine işaret ediyor.

Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kayboluşuna giden süreci şöyle anlattı: “Kongo’nun başkenti Kinşasa’da yaşayan Lübnanlı bir gurbetçi (A.M.), aylar önce Ahmed Şükr’le temasa geçerek Şuveyfat bölgesindeki dairesini kiralamak istedi. Taraflar anlaşmaya vardı ve 500 dolar kira ödendi. Söz konusu kişi daha sonra birkaç kez Lübnan’a geldi; bu ziyaretlerden birinde Şükr’le evinde görüştü. Ardından, Afrika’da büyük bir yatırımcı olduğunu söylediği Selim Kassab adlı bir kişinin (sonradan sahte isim olduğu ortaya çıktı) Zahle’de arazi satın almak istediğini, bu konuda yardıma ihtiyaç duyduğunu iletti.”

Abdüsselam Şükr, gurbetçinin araziyi yerinde incelediğini, ülkeyi terk ettikten iki hafta sonra da yatırımcının satın almaya karar verdiğini bildirdiğini söyledi. Görüşmenin, Ahmed Şükr’ün kaybolduğu gün saat 16.30’da yapılmasının özellikle dayatıldığını belirten Abdüsselam, ağabeyinin “o saatte bölgenin karanlık olacağı ve arazinin net görülemeyeceği” uyarısına rağmen bu ısrarın sürdüğünü aktardı. Gurbetçi ise ayağının kırıldığını öne sürerek görüşmeye katılamayacağını, yatırımcının Ahmed Şükr’le birlikte araziyi tek başına ziyaret edeceğini bildirdi.

fgtyuı
Doğu Lübnan’dan kaçırılan Lübnan Genel Güvenlik Teşkilatı’ndan emekli subay Ahmed Şükr (Aile arşivi – Şarku’l Avsat)

Belirlenen saatte yapılan buluşmanın ardından Ahmed Şükr’ten bir daha haber alınamadı. Abdüsselam Şükr, “Onunla ilgili bildiklerimiz yalnızca güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler” dedi. Bu bilgilere göre, kaçıranlar Zahle’de bir ev kiraladı ve Şükr’ün kaçırılmasının ardından tüm izleri sildi. Güvenlik kameraları aracın Batı Bekaa’daki Soveyra Belediyesi yönüne gittiğini tespit etti; ancak bu noktadan sonra izler kayboldu. Soveyra’nın, geçmişte Güneybatı Şam’dan Lübnan’a uzanan bir kaçakçılık hattı olarak kullanıldığı belirtiliyor.

“Devlete sadıktı”

Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kırk yıl boyunca askeri görev yaptığını vurgulayarak, “Onun sadakati yalnızca devlete ve kurumlara oldu; hayatı boyunca hiçbir partiyle ilişkisi olmadı. Biz siyasetten uzak bir aileyiz” dedi.

Ahmed Şükr’ün, kuzeydoğudaki Bekaa bölgesine bağlı Nebi Şit kasabasındaki memleketinden başlayan titiz bir planla tuzağa düşürüldüğünü ve Zahle kentine çok yakın bir noktada kaybolduğunu aktaran aile, olayın ardından kasaba muhtarı Abbas Şükr’ün evinde taziye ve protesto ziyaretlerinin sürdüğünü belirtti.

cgt
Kaçırılan Ahmed Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, Nebi Şit kasabasından Şarku’l Avsat’a konuştu (Şarku’l Avsat)

Aileye göre Ahmed Şükr, dokuz yıl önce Genel Güvenlik’ten emekli oldu; hizmeti sırasında Suriye sınırındaki el-Masnaa ve el-Kaa sınır kapıları dahil birçok noktada görev yaptı. Abdüsselam Şükr, “Ağabeyim 1979’da askeri hizmete girdi. Bu da Ron Arad’ın 1986’daki kayboluşu sırasında onun ‘devlet görevlisi’ olduğunu gösterir. Devlet görevlilerinin parti ilişkileri olmaz” ifadelerini kullandı.

Aile, İsrail’in Temmuz 2024’te Beyrut’un güney banliyösünde öldürdüğü Hizbullah yöneticisi Fuad Şükr’le akrabalık iddialarını da reddetti. Abdüsselam Şükr, “Kasabada kimse Fuad Şükr’ü tanımıyordu. 1980’lerin başında kasabadan ayrıldı ve bir daha dönmedi; akrabalarından da uzaktı” dedi. Ağabeyinin emeklilikten sonra Bekaa dışına çıkmadığını, evinde kaldığını ve akşamları arkadaşlarıyla kâğıt oynadığını söyledi.

Dosyada resmi temaslar

Ailenin evinde şaşkınlık ve belirsizlik hâkim. Dosyanın resmi makamlarca ele alınması ise, Şii Yüksek İslam Konseyi Başkan Yardımcısı Şeyh Ali el-Hatib’in Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve İçişleri Bakanı Ahmed el-Haccar ile temasa geçmesinin ardından hız kazandı. Abdüsselam Şükr, Cumhurbaşkanı Avn’ın güvenlik ve yargı makamlarından soruşturmanın genişletilmesini ve olayın aydınlatılmasını istediğini aktardı. Ayrıca Emel Hareketi yetkililerinin de Meclis Başkanı Nebih Berri ile dosya konusunda temas halinde olduğunu belirtti.

Kayıp gizemi

Abdüsselam Şükr, “Ron Arad dosyasıyla ilişkilendirmeye dair sızıntıların doğru olup olmadığının yargı ve güvenlik makamlarınca net biçimde açıklanmasını istiyoruz. Bizi ilgilendiren, Genel Güvenlik ve İç Güvenlik Güçleri Bilgi Şubesi’nin resmi bulgularıdır” dedi.

Şükr, kayboluşun kilit isminin Kinşasa’da yaşayan ve Güney Lübnan’ın Kana kasabasından olduğu belirtilen (A.M.) olduğunu savundu. “Devlet, Interpol üzerinden bu kişinin yakalanmasını ve Lübnan’a getirilmesini sağlamalı” diyen Şükr, söz konusu kişinin telefonlarına cevap vermediğini, hakkında elde edilen tüm bilgi ve video kayıtlarının güvenlik birimlerinin elinde bulunduğunu ifade etti.

Aile, gurbetçi A.M.’nin “Mossad ile planı kuran ve operasyonu profesyonelce yürüten” kişi olduğuna inanıyor. Lübnanlı güvenlik kaynaklarından aktarılan bilgilere göre, kaçıranlar ne Zahle’nin Duhur bölgesindeki evde ne de Şuveyfat’taki dairede parmak izi bıraktı; kullanılan araç da henüz tespit edilemedi.


Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
TT

Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)

Kahire ile Washington’un Gazze’nin yeniden imarı için bir planın hayata geçirilmesi gerektiği konusunda uzlaşmasına rağmen, izlenecek yol haritası hâlâ belirsizliğini koruyor. Ayrıca bu kapsamda düzenlenmesi planlanan konferansın tarihi de netleşmiş değil.

İsrail basınında “kısmi imar” seçeneğine dair girişimlere ilişkin sızıntılar gündemdeki yerini korurken, Washington’un bu İsrail çizgisiyle örtüşen yeni bir yaklaşım geliştirdiği görülüyor. Buna karşın ABD’nin, Gazze’nin tam ve kapsamlı yeniden inşasını öngören Mısır planını açık biçimde dışlamadığı da dikkat çekiyor. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hilaf, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Kahire’nin hedefinin “Gazze’nin yeniden imarı konusunda entegre bir sürecin başlatılması” olduğunu vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı da Şarku’l Avsat’a, Gazze’nin yeniden imarı konusunda ortaklarla etkin şekilde temas hâlinde olunduğunu doğruladı.

Birinci yol: Mısır girişimi

Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının 10 Ekim’de yürürlüğe girmesinin ardından iki ayrı hat ortaya çıktı: Biri Mısır öncülüğünde, diğeri ise İsrail yaklaşımıyla uyumlu görünen ABD hattı. Her iki yaklaşım da yaklaşık iki yıldır İsrail saldırılarıyla büyük ölçüde yıkılan Gazze’nin yeniden imarına dair sahadaki tasavvurları şekillendiriyor.

Ateşkesin ardından daha hızlı devreye giren Mısır hattında, Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi Gazze’nin yeniden imarı için bir konferans düzenleneceğini yineledi. Kasım ayı sonu olası tarih olarak telaffuz edilse de konferans gerçekleşmedi. Mısır Dışişleri Sözcüsü, haftalar önce yaptığı açıklamada, gecikmenin nedenini “erken toparlanma ve yeniden imar konferansının başarısı için uygun ortamın hazırlanması” olarak açıkladı.

Süreci hızlandırmak amacıyla Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdülati, Aralık ayı başında Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlenen basın toplantısında, “ABD ile yeniden imar konferansı için ortak başkanlık oluşturulmasını görüşüyoruz ve en kısa sürede tarih üzerinde uzlaşmayı umuyoruz” dedi.

fg
Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’ta, sert hava koşulları altında kurulan yerinden edilmiş kişilere ait çadırların genel görünümü, 18 Aralık 2025. (Reuters)

4 Mart’ta Kahire’de düzenlenen “Arap Olağanüstü Zirvesi”nde kabul edilen “Gazze’nin Yeniden İmarı ve Kalkınması Planı”, Filistinlilerin yerinden edilmeden erken toparlanma ve yeniden inşa sürecini öngörüyor. Beş yıla yayılan planın maliyetinin yaklaşık 53 milyar dolar olduğu belirtiliyor. Kahire ayrıca, Birleşmiş Milletler koordinasyonunda uluslararası bir bağış konferansı çağrısında bulundu.

“Tehcir olmadan imar”

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve akademisyen Ahmed Fuad Enver’e göre Mısır, hangi plan uygulanırsa uygulansın Gazze’nin “yaşanabilir bir yer” hâline getirilmesini ve bunun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit edecek bir tehcire yol açmamasını hedefliyor. Enver, “Mısır diplomasisi, daha önce Şarm eş-Şeyh Barış Konferansı’nda olduğu gibi bu süreçte de başarı sağlayabilir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Enver’e göre Mısır’ın önceliği, Filistinliler için bir “can simidi” oluşturmak ve ortaklarla ciddi iş birliği içinde yeniden imar için gerekli ivmeyi sağlamak. Bu yaklaşımın, Filistinlilerin haklarına zarar vermemesi ve güvenlik kaygılarını artırmaması temel şart olarak görülüyor.

İkinci Yol: ABD–İsrail uyumlu hat

ABD hattının ilk işaretleri 21 Ekim’de ortaya çıktı. Donald Trump’ın damadı Jared Kushner, İsrail’de düzenlediği basın toplantısında, İsrail ordusunun kontrolündeki bölgelerde Gazze’nin yeniden imarının “titizlikle ele alındığını” söyledi. Kushner, “Hamas’ın kontrolünde olan bölgelere herhangi bir yeniden imar fonu tahsis edilmeyecek” ifadesini kullandı.

Bu hafta başında Wall Street Journal’da yayımlanan bir haberde ise Kushner ve ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından hazırlandığı belirtilen “Gündoğumu Projesi”nden söz edildi. Plana göre, Hamas’ın silahsızlandırılması şartıyla, yeniden imar süreci 10 yıla yayılacak ve güneyde Refah’tan başlayacak. “Yeni Refah” olarak adlandırılan bu yaklaşımda, yaklaşık 2 milyon Filistinlinin yeniden inşa sürecinde nerede yaşayacağına dair net bir çerçeve bulunmuyor.

Enver, bu ABD yaklaşımını “İsrail’in taleplerini önceleyen, müzakereci bir paket” olarak nitelendiriyor ve Kahire ile Tel Aviv arasında temel vizyon farkı olduğuna dikkat çekiyor.

Hangi Yol ağır basacak?

Bu farklı yaklaşımlar sürerken, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da cumartesi günü yaptığı açıklamada, “İsrail’in katı tutumuna rağmen umut verici bazı mutabakatlar bulunduğunu” belirtti. Fidan, Gazze’nin yeniden imarına dair “ön değerlendirme niteliğinde bir çalışmanın” ele alındığını söyledi.

fg
Filistinli işçiler, birkaç gün önce Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaş nedeniyle zarar gören bir yolu onarıyor. (AFP)

Öte yandan Bloomberg, ABD ve müttefiklerinin Gazze’nin yeniden imarı için gelecek ay başında bir konferans düzenlemeyi değerlendirdiğini, toplantının Washington, Mısır ya da başka bir merkezde yapılabileceğini yazdı. Mısır Dışişleri Sözcüsü Hilaf, bu haberlere ilişkin olarak “Mısır ve ABD dâhil olmak üzere ilgili tüm taraflar arasında istişare ve koordinasyonun sürdüğünü” vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı ise konuya ilişkin ayrıntı vermekten kaçınarak, “Ortaklarla etkin temas hâlindeyiz, şu aşamada resmî bir açıklama yok” demekle yetindi.

Ahmed Fuad Enver’e göre, devam eden müzakereler ışığında Mısır hattının başarı şansı daha yüksek. Enver, Washington’un sürecin ikinci aşamasında İsrail’e tamamen angaje olma riskini göze almayacağını ve Mısır–Arap önerilerine daha açık bir yaklaşım geliştirebileceğini savunuyor.


Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
TT

Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün yaptığı açıklamada, Refah'ta bir İsrail ordu subayının patlayıcı cihazla yaralanmasının ardından Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşmasını ihlal ettiğini söyledi.

Netanyahu, Hamas'ın "iktidardan uzaklaştırılması, silahsızlandırılması ve aşırıcılığın ortadan kaldırılması"nı içeren ateşkes anlaşmasına uyması gerektiğini belirterek, hareketin silahsızlanmayı açıkça ve sürekli olarak reddetmesinin "açık ve devam eden bir ihlal" olduğunu vurguladı.

Netanyahu açıklamasında, "İsrail, askerin yaralanmasına neden olan hareketin ihlallerine karşılık verilecektir" uyarısında bulundu.

Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşması geçen ekim ayında yürürlüğe girmişti ve ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Hamas'ın silahsızlandırılmasını da içermesi beklenen anlaşmanın ikinci aşamasına geçmeyi hedefliyor.

Anlaşmanın ikinci aşaması, İsrail'in Gazze'nin bazı bölgelerinden daha fazla çekilmesini, uluslararası bir istikrar gücünün konuşlandırılmasını ve Trump liderliğindeki "barış konseyini" içeren yeni bir yönetim yapısının uygulanmasını içeriyor.Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre planlanan uluslararası gücün, şu anda İsrail askeri kontrolü altında bulunan Gazze Şeridi'nin bir bölümüne konuşlandırılması bekleniyor.