Sudan ordusunun İran silahlarını alması Sudan’daki savaş sahnesini yeniden şekillendirir mi?

Uzmanlar savaşın uluslararası hale gelmesi ve Kızıldeniz'in güvenliğine yönelik tehditler hakkında uyarıda bulundu.

Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan ülkenin doğusundaki kuvvetlerini ziyaret ederken (SUNA)
Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan ülkenin doğusundaki kuvvetlerini ziyaret ederken (SUNA)
TT

Sudan ordusunun İran silahlarını alması Sudan’daki savaş sahnesini yeniden şekillendirir mi?

Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan ülkenin doğusundaki kuvvetlerini ziyaret ederken (SUNA)
Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan ülkenin doğusundaki kuvvetlerini ziyaret ederken (SUNA)

Sudan ordusunun İran'a ait Muhacir 6 insansız hava araçlarını (İHA) satın aldığının ortaya çıkması ve Sudan yönetiminin Tahran hükümetiyle ilişkilerini düzelttiğinin açıklanması, İran-ABD ilişkilerinde ciddi gerilimlerin yaşandığı bir döneme denk geldi. Bu gerilim hali, füze saldırıları ve Kızıldeniz'deki gemilerin Husiler tarafından engellenmesine paralel olarak hem Suriye hem de Irak'taki İran hedeflerine yapılan operasyonlarla zirveye ulaştı. Tüm bu yaşananlardan sonra mevcut değişkenlerin Sudan sahnesini yeniden çizip çizemeyeceği sorusu gündeme geldi.

Sudan ordusu ile İran arasındaki iş birliği, İslamcı rejim dönemindeki ilişkileri akıllara getirdi. Bu iş birliği ayrıca, İsrail uçaklarının Sudan içindeki silah kaçakçılarını hedef almasını ve Yermuk silah fabrikasının bir İsrail hava saldırısıyla imha edildiğini hatırlattı. Şimdi ise Muhacir 6 İHA’larının bölgedeki stratejik dengeyi etkileyip etkilemeyeceği sorusu soruluyor.

Bölge, Washington ve Tahran yönetimi arasındaki gerilimin yanı sıra, Hamas ile İsrail arasında devam eden savaşa ve Husilerin Kızıldeniz bölgesinde gemileri hedef alarak gerilimi artırmalarına tanıklık ediyor. Aynı zamanda bölge, ABD'nin Kızıldeniz’de İran yanlısı Husi milislere ait mevzileri bombalamasına ve yine ABD'nin Irak ve Suriye'deki İran hedeflerine yönelik saldırıları başta olmak üzere pek çok gerilime sahne oluyor. Ömer el-Beşir liderliğindeki eski İslamcı hükümet, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi tarafından kendisine uygulanan silah ambargosunu ihlal ederek İran'dan silah satın alıyordu. Ancak el-Beşir, 2016 yılında Körfez ülkelerinden gelen baskı ve ekonomik sıkıştırma nedeniyle İran ile bağlarını koparmak zorunda kaldı.

Bölgesel savaş ihtimali

New York'taki Long Island Üniversitesi'nde kamu politikaları ve yönetimi profesörü olan Dr. Bekri el-Cak el-Medeni, İslamcıların İran'la ilişkilerini pekiştirme ve İran silahlarını elde etme çabalarının sadece ordunun sahadaki operasyonel konumunu iyileştirmek değil, daha ziyade stratejik bir amacı olduğunu düşünüyor. El-Medeni’ye göre tüm bunlar, Sudan'daki savaşı bölgesel bir savaşa dönüştürme ve ona Batı düşmanlığı giydirme girişimidir. Sudan'daki savaşın uluslararası hale getirilmesine karşı uyarıda bulunan el-Medeni, bu şekilde denklemi değiştirebileceklerini düşünen karar alıcıların eğilimlerine dikkat çekti. Silahlanmanın İslamcılara göre taktiksel bir hedef olduğunu belirten el-Medeni, asıl hedeflerinin ise Sudan'daki savaşı uluslararası hale getirmek, Kızıldeniz'in güvenliğini tehdit etmek ve belki de Sudan'ı bölgede yeni bir DEAŞ üssüne dönüştürmek olduğu konusundaki çekincelerini dile getirdi.

sdvr
Sudan eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'in İran ile yakın ilişkileri vardı. (AFP)

En-Neelain Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Hasan es-Sauri, daha önceki Sudan-İran ilişkilerinden memnun olmayan ABD’nin, Sudan-İran ilişkilerinin yeniden kurulmasından da memnun olmadığını söyledi. Ancak ABD, Sudan'ın kendi çıkarlarını nerede olursa olsun arama hakkına sahip olduğunu da vurgulamayı ihmal etmedi. Sauri sözlerini şöyle sürdürdü:

Sudan 7 ya da 8 ülke tarafından tehdit ediliyor. ABD halen eski tarzıyla, parlak vaatlerde bulunarak Sudan'la ilişkilerini sürdürmeye devam ediyor. Bu da Sudan’ı kendisini destekleyen ve vaatlerini yerine getiren bir taraf aramaya itiyor. Çünkü Amerikan vaatleri yağmur getirmeyen şimşek ve gök gürültüsüne benziyor.

Sauri, ABD'yi Sudan ile ilişkilerini değiştirmeye çağırdı. Sudan'ın kendi çıkarlarının tehlikeye atılmasına izin vermeyeceğini belirten Sauri, şu ifadeleri kullandı:

Stratejik olarak Amerikalılar İran'ı yok etmek istemiyorlar. İran'dan tek istedikleri kendilerini anlaması. Çünkü İran'ın net İslamcı duruşu ve kendine güveni, Arap ve İslam ülkeleriyle olan dengeyi koruyor. ABD İran'ı vurursa Sünni-Şii dengesi bozulur. Bu yüzden ABD, İran'ın gücünü yok etmek yerine stratejik dengeyi korumasına izin verecek ama nüfuzunu sınırlarının ötesine doğru genişletmesine izin vermeyecektir.

Sauri, Sudan'ın İran'la ilişkilerini yeniden kurmasının, karşı karşıya olduğu varoluşsal tehditle yüzleşmeyi amaçladığına inanıyor. Zira ABD ne kadar memnuniyetsiz olursa olsun Sudan'a başka bir alternatif sunmayacaktır. Sauri, “ABD kendi çıkarlarını koruyor ama karşı taraf ve onun çıkarları umurunda değil. Sudan’ın zenginliğini elde etmek ve stratejik konumundan hiçbir bedel ödemeden faydalanmak için istikrarsız ve geri kalmış bir Sudan istiyor” ifadelerini kullandı.

Sauri, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalarda, İran'ın Sudan'da Şii mezhebi alanı yaratma çabalarının başarısız olmasının ardından ülkede daha fazla yayılmak istemediğini belirtti. “İran'ın Sudan'daki çıkarlarının Yemen, Lübnan ve Irak'taki ilişkilerine benzemesini beklemiyorum” diyen Sauri, “Bundan sonra Sudan, ABD ya da Rusya'ya bağımlı kalmayacaktır. Sudan, silah kaynaklarını çeşitlendirmeli ve silah fabrikalarını geliştirmesine yardımcı olan ülkelerle anlaşmalıdır. Sudan’ın büyük güçlerle ilişkilerindeki stratejisi, askeri sanayilerinin gelişimine yaptıkları katkıya göre olmalıdır” cümlelerini kullandı.

drvb
Kızıldeniz'deki Port Sudan Limanı, uluslararası tartışmalara konu oluyor. (SUNA)

Omdurman İslam Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nden Prof. Dr. Beşir eş-Şerif, Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) hareketi ile İran arasındaki ilişkinin tarihinin, sıkı ve eski olduğunu vurguladı. Şerif, Sudan'da iktidardaki İslamcıların bu ilişkiden askeri eğitim ve tedarik alanlarında yararlandığını da dile getirdi. Şerif, “İran, iki ülke arasındaki kapsamlı, hassas planlama ve koordinasyonla Sudan'daki İslamcıların bölgesel ve daha geniş düzeyde pek çok sorunun üstesinden gelmeleri için bir çıkış noktası oldu” dedi.

Sudan ile İran arasındaki ilişkilerin on yıl önce kesilmesinin Körfez baskısının bir sonucu olduğunu belirten Şerif, “Ancak İslamcılar ile Tahran yönetimi arasındaki ilişki devam etti. İslamcılar, Tahran yönetimi ile temaslarını sürdürdü. Dolayısıyla İslamcılar iktidara gelir gelmez ilişkiler yeniden başladı” ifadelerini kullandı.

Kızıldeniz'deki koşullar

Şerif, Hartum'un saygısız bir şekilde ilişkileri koparmış olmasına rağmen İran'ın Sudan ile ilişkilerini yeniden kurmayı kabul etmesini iki tarafın birbirine ihtiyaç duymasına bağladı. Şerif, sözlerini şöyle sürdürdü:

İran büyük bir baskıyla karşı karşıya ve Sudanlı İslamcılar iktidara döndüklerinde en azından silah satışına ve Kızıldeniz’e ihtiyaç duyacaklar. İran, Sudan'ı bölgesel ittifakına dahil etmeyi başarırsa, Kızıldeniz bölgesindeki durumu karıştıracak ve bu Yemen'deki denklemi etkileyecek. Böylece Sudan, İran'ın Husi müttefiki lehine elini kaldırabilecek.

sadv
Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan ülkenin doğusundaki kuvvetlerini ziyaret ederken. (SUNA)

Şerif, Sudan-İran ilişkilerinin öncelikle silahlanmaya dayandığını, bunun da silah satın almayı, silah fabrikaları kurmayı ya da Hamas'a ihraç etmeyi içerdiğini belirtti. Bu ayrıca bölgedeki silah pazarları için rekabeti arttırıyor diyen Şerif, şunları söyledi:

İran'ın Sudan'ı silahlandırması ABD, İsrail ve bölgedeki diğer ülkeleri kızdırıyor. Çünkü Tahran yönetimi ile Hartum arasındaki ilişkilerin ve Hamas'la olan bağlantının farkındalar.

ABD ve İsrail'in iki ülke arasındaki rahatsız edici ilişkiyi durduracak adımlar atmasını bekleyen Şerif, ABD'nin Sudan dosyasına güçlü bir şekilde müdahale etmeye zorlanacağını ve son yaptırım dosyasının hızlandırılmasının İran tehdidiyle bağlantılı olacağını düşünüyor.

Diğer yandan İran'ın desteği karşılığında Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) silah desteği verilmesini reddeden Şerif, “HDK, ABD'nin silahlandırmak için güven duyduğu bir oluşum değil. Zira ABD, neden oldukları sorunlar nedeniyle onlara şüpheyle bakmaya devam ediyor. Onlara bir strateji olmadan silah sağlamak bölgedeki güvenliği etkileyebilir. Çünkü bir güç olarak yapıları silahlandırılmaya elverişli değil. Fakat silah piyasası serbest olduğu için parası ve bağlantıları olan herhangi bir taraftan silah temin edilebilir” diyerek sözlerini noktaladı.



Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
TT

Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)

Hamas yanlısı Filistinli bir araştırmacının, hareketin siyasi büro üyelerinden birinden kamuoyu önünde özür dilemesi, özellikle bu özrün söz konusu üyenin siyasi bir açıklamasına yöneltilen eleştirinin ardından gelmesi nedeniyle Hamas destekçileri arasında tepkiye yol açtı.

Katar’da yaşayan ve Hamas’a desteğiyle bilinen Filistinli siyasi araştırmacı Mahmud Hamid el-İle, salı akşamı X platformunda, hareketin yine Katar’da bulunan siyasi büro üyesi Muhammed Nazzal’dan özür diledi. El-İle, özrünü bir ay önce aynı platformda Nazzal’ın Hamas’ın silahları ve Gazze Şeridi’ndeki geleceğine ilişkin açıklamalarının ardından paylaştığı bir mesajda yer verdiği ifade nedeniyle yaptı.

Krizin kökeni, geçen yıl ekim ayında Reuters’ın yayımladığı bir habere dayanıyor. Haberde, Nazzal’a Hamas’ın Gazze Şeridi’nde silah bırakıp bırakmayacağı sorulduğunda verdiği yanıt aktarılmıştı. Nazzal, “Evet ya da hayır diyemem” ifadesini kullanmış, ardından “Silah meselesi genel bir ulusal konudur ve yalnızca Hamas’la ilgili değildir. Sahada silahlı gücü olan başka gruplar da var” demişti.

Bu açıklamalar Hamas içinde geniş çapta tepki çekti. Tepki gösterenler arasında, sözlerin muğlaklığı nedeniyle eleştiriler yönelten araştırmacı Mahmud el-İle de vardı. El-İle, açıklamaların hem siyasi büro üyesi tarafından yapılmış olmasına hem de hareketin farklı kademelerindeki, özellikle Gazze’de yaşayan veya aslen Gazze kökenli olan diğer yöneticilerin tutumlarıyla çelişmesine dikkat çekmişti.

Nazzal’ın sözlerine yönelik itirazların büyümesi üzerine Hamas bir açıklama yayımlayarak beyanların ‘bağlamından koparıldığını’ bildirdi.

Paylaşımına gelen tepkilerin ardından birkaç gün sonra eleştirisini silmek zorunda kalan el-İle, krizin bu noktada sona erdiğini düşünüyordu.

Özrün sebebi neydi?

Ancak özrün yayımlanması, bunun nedenine ilişkin yeni soru işaretleri doğurdu. Daha sonra X platformundaki bazı Hamas yanlısı kullanıcıların paylaşımlarına ve Katar’daki hareket kaynaklarının Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalara göre, olayın arka planında Muhammed Nazzal’ın attığı adım bulunuyor. Buna göre Nazzal, uzun yıllardır ikamet ettiği Doha’da Katar resmi makamlarına Mahmud el-İle hakkında şikâyette bulunarak, kendisine hakarette bulunduğu ve manevi zarar verdiği iddiasını gündeme getirdi.

ghy
Katar'ın başkenti Doha'da İsrail’in hava saldırısı düzenlediği bina (Reuters)

Kaynaklardan birine göre, pek çok kişi, aralarında bazı üst düzey yöneticiler de olmak üzere, arabuluculuk yaparak anlaşmazlığı çözmeye çalıştı, ancak Nazzal, kendisine yönelik ifadeler nedeniyle X platformu üzerinden kamuoyuna açık bir özür yayınlanmasında ısrar etti. Bu şart yerine getirilince, Nazzal’ın başka bir talepte bulunmaması ve anlaşmazlığın kapanması üzerinde uzlaşıldı. Buna rağmen Nazzal’ın ‘maddi tazminat talebinde ısrar ettiği’ ifade edildi.

Hareketle ilişkili başka kaynaklar ise ‘Mahmud el-İle’nin özrünün krizi çözmek için yalnızca ilk adım olduğunu, sürece müdahil olan bazı kişilerin Nazzal’ın öfkesini yatıştırmak ve onu şikâyeti geri çekmeye ikna etmek amacıyla el-İle’yi bu yöne yönlendirdiğini’ aktardı.

Aktivistler arasında öfke

Hamas’ın içinden ve dışından birçok isim özür meselesine tepki gösterdi. Tepki verenler arasında Filistinli gazeteci Muna Havva da vardı. Havva, sosyal medya hesabında, “Filistin’deki özgürlük hareketlerinin tarihinde, ne yaşanırsa yaşansın, bir liderin kendi mensuplarından birini üçüncü bir tarafa ya da başka bir otoriteye şikâyet ettiği tek bir örnek dahi yoktur. Bu davranış ne ulusal örgütlerin ahlakıyla ne de kabile geleneklerinde kabul gören en basit sığınma kurallarıyla bağdaşır. Utanç verici, acı verici, üzücü” diye yazdı.

Havva bir başka paylaşımında ise şu ifadeleri kullandı: “İsrail’in bugünkü genişlemesi kadar tehlikeli bir dönem görülmedi; tarih de Gazze’de halkımızın yaşadığı kadar vahim bir katliama tanıklık etmedi. Bu felaketin ortasında, halkımızın önde gelen isimlerinden biri, bir gencin attığı bir tweet yüzünden onu başka bir devlete şikâyet ediyor; geçimini ve güvenliğini riske atıyor. ‘Direniş’in liderleri halkımızdan ateş altında direnmelerini isterken, tek bir eleştiri cümlesine dahi tahammül edemiyor.”

Ayrıca Hamas gibi gruplara verdiği destekle bilinen aktivist Cemil Mikdad da konuya ilişkin paylaşım yaptı. Mikdad, “Hamas’tan bir yönetici, Katar’da yaşayan bir Filistinliyi, hakkında Katar mahkemelerinde dava açtıktan sonra uzun bir özür metni yayımlamaya zorladı; üstelik yalnızca kendisini eleştirdiği bir önceki paylaşım yüzünden!” ifadesini kullandı. Mikdad sözlerini şöyle sürdürdü: “Harika gerçekten… Nereye geldik? Halk olarak eleştirme hakkına sahip olduğumuz ve bizi dinlemekle yükümlü olan liderlerimiz, şimdi Arap mahkemelerini bize karşı bir güç olarak kullanıyor. Bu da ne demek oluyor? Siz ne hale geldiniz böyle, cahiller?!”

Hamas’ın silahlı yapısının geleceği, hareketin üst düzey isimlerinin açıklamalarında uzun süredir farklılık gösteren bir başlık olarak öne çıkıyor. Hamas’ın yurt dışı sorumlusu Halid Meşal, geçtiğimiz cumartesi günü İstanbul’da düzenlenen bir panelde, “Hamas’ın ancak bir Filistin devleti kurulması hâlinde silah bırakabileceğini” söyledi.

Buna karşın, Meşal’in açıklamasından yalnızca bir gün sonra, Hamas yetkilisi Basim Naim AP’ye yaptığı değerlendirmede, hareketin kapsamlı bir güvenlik ve siyasi düzenlemenin parçası olmak kaydıyla ‘silahların depolanması ya da dondurulması gibi seçeneklerin görüşülmesine açık olduğunu’ belirtti.

Hamas’ın siyasi büro üyelerinden Husam Bedran ise salı günü yaptığı açıklamada, sürecin ikinci aşamaya geçmesinin ‘İsrail’in ihlalleri durdurmasına’ bağlı olduğunu ifade etti. Öte yandan Hamas’ın birçok lideri ve sözcüsü, aralarında Halil el-Hayye ve Hazım Kasım’ın da bulunduğu isimler, hareketin ikinci aşamaya geçmeye ‘hazır olduğunu’ vurgulayan açıklamalarını sürdürdü.


Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
TT

Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)

ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Mike Waltz dün Kudüs'te yaptığı açıklamada, Başkan Donald Trump'ın Gazze barış planının ikinci aşamasına ilişkin gelişmeler hakkında "yakında" duyurular beklediğini belirterek, Washington'un Hamas'ın yeniden yapılanmasına izin vermeyeceğini vurguladı.

Waltz, planın ana bileşenlerinin, hizmetleri yönetecek teknokrat bir Filistin yönetimi, ilgili tarafların maliyetleri karşılamasını sağlayacak bir finansman mekanizması ve son olarak uluslararası bir istikrar gücü olduğunu açıkladı.


İsrail, Gazze'ye gönderilecek yardımlar için Ürdün ile olan sınır kapısını yeniden açtı

Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
TT

İsrail, Gazze'ye gönderilecek yardımlar için Ürdün ile olan sınır kapısını yeniden açtı

Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)

İsrail ve Filistinli yetkililer AFP'ye verdikleri demeçte, İsrail'in, Gazze'ye yardım taşıyan kamyonlar için Ürdün ile işgal altındaki Batı Şeria arasındaki Kral Hüseyin Köprüsü (Allenby Köprüsü) sınır kapısını, kapanmasından yaklaşık üç ay sonra dün yeniden açtığını söyledi.

İsrail, eylül ayında Ürdünlü bir sürücünün sınırda ateş açarak iki İsrail askerini öldürmesinin ardından sınır kapısını kapatmıştı. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre birkaç gün sonra, sınır kapısı bireysel geçişlere yeniden açıldı, ancak savaşın harap ettiği Gazze Şeridi'ne yönelik insani yardımlara kapalı kaldı.

İsrail hükümetinin Topraklardaki Hükümet Faaliyetleri Koordinatörlüğü (COGAT) sözcüsü, "Allenby Köprüsü sınır kapısı bugün açıldı ve kamyonlar Allenby Köprüsü'nden Gazze'ye geçiyor" dedi. Adının açıklanmasını istemeyen bir Filistinli yetkili de sınır kapısının yeniden açıldığını doğruladı.

Yetkilinin açıklamasına göre, salı günü çimento ve yapım malzemesi taşıyan 96 kamyonun geçişine izin verildi. Dün ise insani yardım taşıyan 20 kamyon bu sınır kapısından giriş yaparken, inşaat sektörü için kumun da bugün girişine izin verilmesi bekleniyor.

Sınır kapısının kapatılmasından bu yana Ürdünlü yetkililer, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Şeyh Hüseyin sınır kapısından Gazze'ye yardım ulaştırabildiklerini söylüyor. Salı günü bir İsrailli yetkili, Ürdün'den Allenby Köprüsü sınır kapısından mal ve yardım transferinin yakında yeniden başlayacağını söyledi.

Yetkili şöyle devam etti: “Gazze Şeridi'ne giden tüm yardım kamyonları, kapsamlı bir güvenlik kontrolünden geçtikten sonra, refakat ve güvenlik eşliğinde seyahat edecek… Ürdünlü sürücüler ve kargolar için güvenlik kontrolü ve kimlik doğrulama prosedürleri sıkılaştırıldı. Geçişi güvence altına almak için özel güvenlik güçleri görevlendirildi.”

Ürdün Vadisi'ndeki sınır geçişi, Batı Şeria'dan Filistinlilerin İsrail topraklarına geçmeden ayrılmalarına olanak tanıyan tek geçiş noktasıdır.

İsrail, özel izinleri olmadığı sürece Filistinlilerin havaalanlarından geçmesine izin vermiyor.