Afrika'da Cezayir-Fas kutuplaşmasının tezahürleri ve nedenleri

İki ülke arasındaki rekabet, Afrika kıtasında en fazla nüfuzu elde etmek için yoğunlaşıyor

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, 27 Ağustos 2022. (AFP)
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, 27 Ağustos 2022. (AFP)
TT

Afrika'da Cezayir-Fas kutuplaşmasının tezahürleri ve nedenleri

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, 27 Ağustos 2022. (AFP)
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, 27 Ağustos 2022. (AFP)

Rebia Hurays

Cezayir ve Fas'ın Afrika kıtasına yönelik diplomatik hareketi, iki ülke arasında, yatırımlar için verimli bir alan haline gelen ve tüm dünyaya yön verebilecek Afrika sahasında en fazla etkiyi elde etme yönündeki yoğun rekabeti yansıtıyor. Örneğin dünya altın rezervlerinin yarısına sahip olan Afrika, aynı zamanda dünya petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 15'ine ve maden rezervlerinin yüzde 32'sine sahip.

Fas'ın Afrika'nın derinliklerinde Cezayir ile rekabet etme girişimleri bugün açık bir diplomatik çatışmaya dönüştü. Moritanya Dışişleri Bakanı ve ardından Meclis Başkanı üst üste yaptıkları iki ayrı ziyarette Cezayir'deki yetkililerle yoğun görüşmelerde bulundu. Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun da onlarla görüştü. Bundan yalnızca birkaç gün sonra Moritanya Dışişleri Bakanı Muhammed Salim Veled Merzuk, Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita tarafından Rabat'ta kabul edildi.

Afrika derinliğine olağanüstü ilgi

Bugün görünen o ki Cezayir ve Fas, başta ABD, Rusya, Çin ve diğerleri olmak üzere birçok büyük dünya gücü tarafından dostane ve memnuniyetle karşılanan bir konuk haline gelen ‘Güney’ ile ilişkileri güçlendirmenin yanı sıra tamamen siyasi ve ekonomik amaçlar doğrultusunda Afrika kıtasındaki ilişkilerini sağlamlaştırmaya ve Afrika'nın derinliklerindeki nüfuzunu güçlendirmeye çalışıyor. Bu ülkelerin her birinin Afrika'yla diplomasi konusunda özel bir yöntemi var. En zengin, değerli ve nadir malzemeleri içermesi nedeniyle onu dünyanın bir sonraki pazarı veya Alibaba'nın hazinesi olarak görenler olduğu gibi, onu politik olarak sömürmek isteyenler de var.

Ülkede iktidara gelişinden bu yana Tebbun, son yirmi yıldaki kayda değer düşüşün ardından Afrika kıtasına geri dönme konusunda benzeri görülmemiş bir ilgi gösterdi. Bunun için devasa bir diplomatik mekanizma seferber edildi ve cumhurbaşkanı adına yeni danışman ve temsilci pozisyonları oluşturuldu. Bu amaçla Afrika kıtasında yatırım yapmak üzere geçtiğimiz yıllarda oluşturulan Uluslararası Dayanışma ve Kalkınma Ajansı'na bir milyar dolar tahsis edildi.

Ancak yol asfaltlanmayacak veya kırmızı halılarla döşenmeyecek gibi görünüyor. Zira Fas'ın Afrika'nın derinliklerindeki ülkelerle yakınlaşma çabası ve ayrıca bölgesel ve uluslararası güçlerden gelen güçlü rekabetin varlığı nedeniyle engeller ve zorluklar mevcut.

Afrika üzerindeki çatışma, nüfuz alanları üzerinde tarihi ve kültürel rekabeti temsil ediyor. Söz konusu çatışma bu yüzyılın başında daha da yoğunlaştı.

Öncelik ekonomi

Ouargla Üniversitesi'nde siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler profesörü Mebruk Kahi, Afrika'daki Cezayir-Fas rekabeti hakkında şunları söyledi: “Öncelikle bunun tarihsel bir çatışma ve nüfuz alanları üzerindeki rekabet olduğunun farkına varmamız gerekiyor. İçinde bulunduğumuz yüzyılın başında, Afrika yeni büyük güçlerin, özellikle de Çin, Türkiye, ABD ve Rusya'nın gözdesi haline geldikçe bu durum daha da şiddetli hale geldi.”

Cezayir'in Afrika derinliğine açılmaya çalıştığı bir dönemde Kahi şunu belirtti: “Fas, özellikle Avrupa’ya ve eski sömürgeci güçlere karşı kendisini bir alternatif ve gerçek bir ortak olarak sunmaya çalışıyor. Belki de bu, Afrika Sahel ülkelerinden geçen Trans-Sahra Doğal Gaz Boru Hattı konusunda en açık şekilde görülüyor.”

Al Majalla'ya konuşan Kahi bu konuyu şöyle detaylandırdı: “Cezayir projesi 1970’li yılların sonunda düşünülmeye başlandı ve Fas bu yüzyılda rekabete girdi. Ayrıca Nijerya'daki Lagos'tan Cezayir'in başkentine kadar uzanan, Batı ile Kuzey Afrika'yı birbirine bağlayan Trans-Sahra Doğal Gaz Boru Hattı Projesi de son aşamada olup, Sahel ülkeleri ile Afrika'yı Akdeniz limanlarına bağlayacak ve Çin İpek Yolu'nun bir parçası olacaktır. Buna karşılık Fas, Afrika Sahel grubu ülkelerinin Atlantik Okyanusu'ndan faydalanmasını sağlayacak bir girişim sundu.”

Kahi'ye göre tüm bu göstergeler, “Fas'ın dar manevra alanına rağmen şu anda Afrika'nın derinliklerinde geniş bir nüfuza sahip olan rakibi Cezayir ile rekabet etme çabasını” doğruluyor.

Kahi sözlerini şöyle sürdürdü: “Rekabetin hem iki ülkenin gelecekteki ilişkilerine hem de bölgenin sorunlarına bakışına yansımaları olacak. Özellikle bu rekabetin her iki ülkenin ulusal çıkarlarına hizmet etmek için kullanıldığı düşünüldüğünde, krize yakın zamanda bir çözüm beklemek pek mümkün değil. Örneğin Fas, rekabeti kendi siyasi amaçlarına hizmet edecek şekilde dönüştürmek ve Batı Sahra ihtilafına ilişkin konumunu ve vizyonunu güçlendirmek için çalışıyor. Fas'ı Afrika'ya bağlayan tek yol olan Guerguerat kriziyle bunu açıkça gördük. Cezayir ise şu anda bölgenin istikrarını ve Afrika Sahel ülkelerinin kalkınmasını desteklemek amacıyla rekabeti dönüştürmeye odaklanıyor.”

xasd sf
Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita (sağda), 22 Ocak 2024'te Rabat'taki Dışişleri Bakanlığı binasında Moritanya Dışişleri Bakanı Muhammed Salim Veled Merzuk (solda) ile bir araya geldi. (EPA)

Cicel Muhammed es-Sıddık bin Yahya Üniversitesi'nde siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler profesörü olan Dr. Abdurrefik Keşut, olup biteni ‘rekabet’ olarak adlandırmayı reddetti. Keşut, Al Majalla’ye verdiği demeçte, “Olanları rekabet olarak tanımlayamayız. Daha ziyade Cezayir'in Afrika'da büyüyen rolü için Fas'ın rekabeti olarak tanımlayabiliriz” ifadelerini kullandı.

Fas'ın Afrika'ya yatırım yapması Cezayir'in bölgedeki rekabet gücünü zayıflatabilir.

Keskin diplomatik kutuplaşma

Keşut sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun bir tezahürü olarak Afrika ülkeleri diplomatik anlamda kutuplaştı ve bu ülkeler, Afrika Birliği (AfB) üyeliği de dahil olmak üzere birçok konuda Cezayir'in önerilerini kabul etmekten caydırıldı. Bu konular arasında ekonomi de var ki, Cezayir bugün Afrika'nın zenginliklerinin Afrikalılara verilmesini savunuyor. Fas ise uluslararası güçlerin bölgede varlığını teşvik ederek onlara teknolojiden faydalanmaları konusunda diplomatik destek sağlıyor. Bunların arasında parayla ilgili olanlar da var ki, gerçekler de bunu ortaya koyuyor. Bugün Fas, parasını Afrika'ya yatırmaya çalışıyor, bu da oradaki mali dengeyi etkileyebilir ve Cezayir'in bölgedeki rekabet gücünü zayıflatabilir.”

Bu rekabet, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu’nda da (ECOWAS) yer alıyor. Keşut, “Fas, ECOWAS’a katılmak için bir talepte bulundu. Bu, Cezayir'in güçlü bir alternatif Mağrip birliği kurma çabalarını baltalayan veya zayıflatan bir adım olarak gördüğü bir hamle” ifadelerini kullandı.

Bu diplomatik hareketin tezahürleri arasında Keşut şunu belirtti: “Fransa gibi bazı uluslararası güçlerin gerilemesi ve boşluğu doldurma politikası, Afrika ülkeleriyle güçlü bağları olan güçlerin önünü açtı. Burada Cezayir ve Fas, bunları telafi etme olasılığı en yüksek ülkeler olarak geliyor. Ancak Fas'ın Cezayir'i Afrika derinliğine itme girişimleri, Fas'ın Cezayir'in bölgedeki boşluğu dolduran en şanslı ülke olduğu inancına dayanarak ortaya çıktı.”

Yeni İpek Yolu, Cezayir'e Afrika'nın en büyük limanı olan Hamdaniye Limanı’nı kazandırıyor.

Ekonomik ve siyasi nedenler

Keşut’a göre, Cezayir'in AfB'deki etkisi de Fas'ın birliğe geri dönmesi için temel bir motivasyon oluşturuyor. Bu aynı zamanda, diplomasisi aracılığıyla birçok Afrika meselesini ve krizini çözmedeki başarısı nedeniyle Cezayir'in etkisini azaltmaya yönelik bir başka girişim olarak kabul ediliyor. Bu krizler arasında Etiyopya-Eritre çatışması da var. Ayrıca Cezayir, Rönesans Barajı krizini çözmek için bir çıkış noktası arayışında daha fazla ilerledi.

Aynı konuyla ilgili eski Milletvekili Muhammed Hadibi ile yapılan röportajda Hadibi şu ifadeleri kullandı: “Batı Sahra'da savaşın kızışması ve 13 Kasım 2020'de silahlı mücadelenin yeniden başlamasıyla iki ülke arasındaki kutuplaşma daha karmaşık ve yoğun hale geldi. Bu, Amerikan dergisi Foreign Policy'nin durumun bölgesel boyuttan uluslararası boyuta genişleyebileceğini söyleyerek altını çizdiği bir konu.”

Hadibi’ye göre “Batılı güçlerle yaptığı hareketler ve ittifaklar, yeni Cezayir otoritesini, geleneksel nüfuzunu sürdüreceği ve Afrika kıtasında konsolidasyonunu sağlayacak pragmatik bir bakış açısı oluşturacağı, ortamın gereklerine uygun bir mekanizma yaratmaya itti.”

Hadibi, Fas'ın Afrika bölgesindeki izolasyonunu derinleştiren şeyin “büyük başkentlere yönelik hareketler ve Cezayir'in ekonomik bloklara katılma girişimi” olduğuna dikkat çekti. Çin ile imzalanan stratejik anlaşmalardan bahseden Hadibi sözlerini şöyle noktaladı: “Bunlardan en önemlisi, Çin'in Yeni İpek Yolu projesinin bir parçası olan ve Cezayir'e Afrika'nın en büyük limanını kazandıran Hamdaniye Limanı’dır. Bunun Cezayir ekonomisine ve ülkenin bölgesel, Akdeniz ve Afrika duruşuna olumlu yansımaları olacak.”

* Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Suudi Arabistan: Bölgesel barış Filistin devletinin tanınmasıyla başlar

Menal Rıdvan, iki devletli çözüm konferansına hazırlık amacıyla New York'ta düzenlenen toplantıya katıldı. (Şarku’l Avsat)
Menal Rıdvan, iki devletli çözüm konferansına hazırlık amacıyla New York'ta düzenlenen toplantıya katıldı. (Şarku’l Avsat)
TT

Suudi Arabistan: Bölgesel barış Filistin devletinin tanınmasıyla başlar

Menal Rıdvan, iki devletli çözüm konferansına hazırlık amacıyla New York'ta düzenlenen toplantıya katıldı. (Şarku’l Avsat)
Menal Rıdvan, iki devletli çözüm konferansına hazırlık amacıyla New York'ta düzenlenen toplantıya katıldı. (Şarku’l Avsat)

New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda düzenlenen üst düzey bir etkinlikte Suudi Arabistan, uluslararası toplumu ‘bölgesel barış için stratejik bir gereklilik olarak’ Filistin devletinin kurulması yönünde ortak çaba sarf etmeye çağırdı. Suudi Arabistan tarafından yapılan açıklamada, “Durumu sakinleştirmenin, istikrarı sağlamanın ve bölgede entegrasyon ve refahın temellerini atmanın yolu budur” denildi.

Suudi Arabistan'ın açıklaması, Suudi Arabistan ve Fransa'nın haziran ayında yapılması çağrısında bulunduğu, Filistin sorununun barışçıl çözümü ve iki devletli çözümün uygulanmasına ilişkin üst düzey uluslararası konferans için BM'de yapılan hazırlık toplantısı sırasında gerçekleşti.

Hazırlık toplantısına katılan Suudi Arabistan heyetinin başkanı Menal Rıdvan, “Bu diplomatik çaba, Filistin sorununun nihai barışçıl çözümünü sağlamak için gerçek, geri dönüşü olmayan ve dönüştürücü bir değişime yol açmalıdır. Hazırlık toplantısı sadece düşünce değil, bir eylem rotası çizmelidir. Gazze tarifsiz acılar çekiyor. Siviller derhal sona ermesi gereken bir savaşın bedelini ödemeye devam ediyor” ifadelerini kullandı.

“Batı Şeria'daki gerilim de aynı derecede rahatsız edici” uyarısında bulunan Rıdvan, “Umutsuzluk her geçen gün artıyor. Ancak tam da bu nedenle sadece mevcut savaşı sona erdirmekten değil, yaklaşık seksen yıldır süren bir çatışmayı sona erdirmekten bahsetmeliyiz” dedi.

Rıdvan, ‘bölgede barış ve refahın hâkim olması için işgalin sona ermesi gerektiğini’ vurgulayarak şunları söyledi: “Bu konferans çatışmanın sona ermesinin başlangıcı olmalıdır. Önemli olan söz değil, eylemdir.”

Konferans kapsamında kurulan çalışma gruplarından ‘uygulamanın temel itici güçleri’ olarak bahseden Rıdvan, her bir grubun ‘pratik ve zamana bağlı sonuçlar elde etmek üzere’ tasarlandığını açıkladı. Rıdvan, “İleriye gitmek, daha önceki barış çabalarını sık sık baltalayan bir dizi temel gerçeği kabul etmeyi gerektirir. Uluslararası hukuka saygı, insan haklarına bağlılık ve yasal standartların eşit uygulanması isteğe bağlı değildir; bunlar esastır” şeklinde konuştu.

“Filistin sorununa adil bir çözüm bulunması sadece ahlaki ve hukuki bir zorunluluk değil, aynı zamanda karşılıklı tanıma ve bir arada yaşamaya dayalı yeni bir bölgesel düzenin de temel taşıdır. Bölgesel barış, Filistin devletinin sembolik bir jest olarak değil, stratejik bir gereklilik olarak tanınmasıyla başlar” diyen Rıdvan, bunun ‘devlet dışı aktörler tarafından istismar edilen alanı ortadan kaldırmanın ve herkes için güvenlik ve haysiyet sağlamanın tek yolu’ olduğunu ifade etti.

Rıdvan, “Yaşayabilir ve egemen bir Filistin devleti barışın sonu değil, başlangıcıdır. Bölgeyi sakinleştirmenin, istikrara kavuşturmanın ve entegrasyon ile refahın temellerini atmanın yolu budur” dedi.

“Güçlendirilmiş bir Filistin hükümeti barış için elzemdir” diyen Rıdvan, Suudi Arabistan’ın ‘Filistin liderliği tarafından atılan önemli adımları’ memnuniyetle karşıladığını belirtti. Rıdvan, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı ‘başkan yardımcısının atanması da dahil olmak üzere kurumsal reform girişiminden dolayı’ takdir ederken, Başbakan Muhammed Mustafa ve hükümetinin ‘şeffaflık, hesap verebilirlik ve ekonomik iyileşmeyi amaçlayan reformları ilerletme çabalarını’ övdü.

Rıdvan sözlerini şöyle sürdürdü: “Suudi Arabistan'ın barışı destekleme konusundaki liderliği tutarlı ve sürekli olmuştur. Her şey, yirmi yıldan fazla bir süre önce, barış için toprak ve karşılıklı tanıma ilkesine dayalı, cesur ve kapsamlı bir barış çerçevesi olan Arap Barış Girişimi'nin başlatılmasıyla başladı. Yirmi yıl sonra bu kararlılık, Arap Birliği, Avrupa Birliği (AB) ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ortaklığında ve Mısır Arap Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi Krallığı ile iş birliği halinde Barış Günü çalışmalarının başlatılmasıyla yenilendi ve güçlendirildi.”

Rıdvan, “Suudi Arabistan, bu konferansın sonucuna doğru ilerlerken uluslararası toplumu eşgüdümlü siyasi, mali ve güvenlik tedbirleri yoluyla iki devletli çözümü desteklemek üzere harekete geçirmek amacıyla İki Devletli Çözümün Uygulanması için Küresel İttifak'ı başlatmış olmaktan gurur duymaktadır” ifadesini kullandı.

“Bu sadece bir uzlaşı platformu değil, aynı zamanda burada verilen taahhütlerin sahada somut adımlara dönüştürülmesini sağlayacak operasyonel bir çerçeve olmalıdır. Beklenen sonuç bildirisi, eş başkanlar liderliğindeki yuvarlak masa toplantılarındaki kolektif eylem ruhunu yansıtmalı ve resmi bir deklarasyondan daha fazlası olmalıdır” ifadelerini kullanan Rıdvan sözlerine şöyle devam etti:

“Bu uygulama, konferans çerçevesinde toplanan tüm yuvarlak masa toplantıları ve çalışma gruplarının çalışmalarına rehberlik etmesi gereken beş temel ilkeye bağlı kalmalıdır. Birincisi, hızlı, zamana bağlı ve geri döndürülemez olmalıdır. İkincisi, bir Filistin devletinin tanınmasının barışın ön koşulu olarak kabul edilmesiyle birlikte somut olmalıdır. Üçüncüsü, esnek ve kapsayıcı olmalıdır. Dördüncüsü, konferans bağımsız olmalı, bozgunculardan arınmış olmalı ve geniş, kararlı bir koalisyon tarafından korunmalıdır. Beşinci olarak, her iki halkın adil ve müreffeh bir bölgede barış ve güvenlik içinde yaşama hak ve isteklerine dayanmalıdır.”

Menal Rıdvan ve Anne-Claire Legendre, iki devletli çözüm konferansına hazırlık amacıyla New York'ta düzenlenen toplantıda (Şarku’l Avsat)Menal Rıdvan ve Anne-Claire Legendre, iki devletli çözüm konferansına hazırlık amacıyla New York'ta düzenlenen toplantıda (Şarku’l Avsat)

Fransa... İki devletli çözüm tehlikede

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Ortadoğu ve Kuzey Afrika İşlerinden Sorumlu Danışmanı Anne-Claire Legendre, önümüzdeki ay New York'ta düzenlenecek konferansın ‘çok kritik bir zamanda gerçekleştiğini; İsrailliler ve Filistinliler arasında iki devletli çözüme dayalı adil ve kalıcı bir siyasi çözümün geleceğinin tehlikede olduğunu’ söyledi.

Üç temel mesajdan söz eden Legendre, bunlardan ilkinin konferans öncesinde bir ‘seferberlik mesajı’ olduğunu ve ‘uluslararası toplumun Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme ve tüm esirleri serbest bırakma çabalarını desteklemeye hazır olması gerektiğini’ söyledi. Legendre, ikincisinin sadece iki devletli siyasi çözümün uygulanmasının İsraillilere, Filistinlilere ve tüm bölgeye barış, refah ve güvenlik getireceğini vurgulayan ve siyasi çözüm arayışını yeniden ön plana çıkarma ihtiyacına odaklanan bir ‘acil durum mesajı’ olduğunu belirtti. Legendre, “Üçüncüsü, haziran ayında gerçekleşecek konferans, iki devletli çözümün etkin bir şekilde uygulanması yönünde kararlı bir adım olmalıdır. İki Devletli Çözümün Uygulanmasına İlişkin Uluslararası Konferans aracılığıyla sözden eyleme geçmeliyiz” dedi.

Diğer yandan BM Genel Kurul Başkanı Philemon Yang, ‘iki devletli çözümün uygulanmasına yönelik geri dönülmez bir yol çizmek için değerlendirmemiz gereken kritik bir fırsatı temsil eden’ konferansın toplanması için Suudi ve Fransızların gösterdiği çabaları överken, ‘bu konferansın başarıyla taçlandırılmasının elzem olduğunu’ belirtti.

Yang, “Uluslararası toplum, uluslararası hukuk, BM Şartı ve ilgili BM kararları temelinde kapsamlı, adil ve kalıcı bir barışa ulaşma konusundaki kesin kararlılığını bir kez daha teyit etmelidir” diyerek, ‘bu kararlılığın eyleme dönüştürülmesi’ çağrısında bulundu.

Yang sözlerini şöyle noktaladı: “Gazze Şeridi'nde 19 ayı aşkın bir süredir tanık olduğumuz dehşet, İsrail-Filistin çatışmasını sona erdirmek üzere acilen harekete geçmemiz için bizi motive etmelidir. Yıkıcı ölüm, yıkım ve yerinden edilme döngülerinin devam etmesine izin verilemez. Bu çatışma ne sürekli savaşla ne de sonu gelmeyen işgal veya ilhakla çözülemez.”