Cibuti Cumhurbaşkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Kızıldeniz’deki gelişmeleri takip ediyoruz. Topraklarımızın herhangi bir bölümünün hedef alınmasını kabul etmiyoruz

Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, Krallık ile deniz ve hava taşımacılığı alanındaki projeler ve bir Suudi serbest bölgesinin kurulması hakkında Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu.

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)
Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)
TT

Cibuti Cumhurbaşkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Kızıldeniz’deki gelişmeleri takip ediyoruz. Topraklarımızın herhangi bir bölümünün hedef alınmasını kabul etmiyoruz

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)
Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, ülkesinin Babu’l Mendeb bölgesi ve Aden Körfezi’nde son gelişmeleri yakından takip ettiğini, Kızıldeniz ve stratejik boğazın güvenliğini sağlamaya ve uluslararası ticaretin önündeki engelleri kaldırma arzusunu ifade etti.

Cumhurbaşkanı Gulleh, cumhurbaşkanlığı karargahından Şarku’l Avsat’a ABD, Fransa, İngiltere ve Suudi Arabistan Krallığı başta olmak üzere Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkeler de dahil büyük güçlerle ‘deniz taşımacılığını korumak, terörle mücadele etmek ve bölgeyi ve tüm dünyayı rahatsız eden güvenlik sorunlarıyla yüzleşmek’ için koordinasyon ve işbirliği konusunda kapsamlı bir röportaj verdi.

FOTO: Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulle, Şarku’l Avsat’a konuşurken (Fotoğraf: Turki el-Akili)
 Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, Şarku’l Avsat’a konuşurken (Fotoğraf: Turki el-Akili)

Cumhurbaşkanı, Cibuti’nin kendi topraklarındaki herhangi bir tarafın hedef alınmasını reddettiğini vurgularken, ülkedeki uluslararası askeri üslerin uluslararası barış ve güvenliği korumayı, terörizm ve deniz korsanlığı ile mücadele etmeyi ve dünyanın bu önemli stratejik konumunda seyrüseferi korumayı amaçladığını söyledi.

Cumhurbaşkanı ayrıca, Çin’in İpek Yolu projesi ve bunun Afrika Boynuzu bölgesine etkisi, Cibuti’nin askeri üslerin varlığıyla izlediği tarafsızlık politikası ve diğer konular da dahil olmak üzere birçok önemli meseleye değindi.

İşte Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

Cibuti’nin Suudi Arabistan ile ilişkileri

*Sayın Cumhurbaşkanı, mevcut durumda Cibuti- Suudi Arabistan ilişkilerini, iki ülke arasındaki koordinasyon düzeyini ve özellikle ekonomik ve siyasi işbirliği alanlarındaki gelişme potansiyelini nasıl tanımlıyorsunuz?

-Öncelikle Şarku’l Avsat gazetesinin, medya alanındaki öncü rolünü ve Arap okurunu dünyada, özellikle bölgemizde olup bitenler konusunda aydınlatmaya yönelik çabasını takdir ediyorum. Cibuti- Suudi Arabistan ilişkileri ise güçlü ve köklüdür. Cibuti’nin 1977’deki bağımsızlığından bu yana bu ilişkiler, güçlenmeye ve çeşitli bölgesel ve uluslararası meselelere ilişkin siyasi vizyonlar açısından daha uyumlu olmaya devam etti.

Cibuti ve Suudi işadamları için ortak bir konseyin varlığına ek olarak, güvenlik ve askeri de dahil birçok komitede ve iki ülke arasındaki ikili işbirliğinin çeşitli alanlarda yer aldığı genel bir çerçeveyi temsil eden Cibuti- Suudi Arabistan Komitesi’nde devam eden işbirliği ve koordinasyon açıkça görülüyor. İki ülke arasında 200 yılından bu yana çeşitli alanlarda 30’a yakın anlaşma ve mutabakat zaptı imzalandı.

Limanlar alanında son yirmi yılda nicelik ve nitelik açısından kaydettiğimiz muazzam gelişmeye dayanarak, iki kardeş ülke arasında deniz taşımacılığı, lojistik hizmetler ve limanlar alanında iş birliğinin güçlendirilmesini sabırsızlıkla bekliyoruz.

FOTO: Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, geçen Aralık ayında Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulle’yi Riyad’da kabul etti (SPA)
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, geçen Aralık ayında Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh’yi Riyad’da kabul etti (SPA)

Doğrudan deniz ve hava taşımacılığı alanında ortak projelerin oluşturulması, Cibuti’deki uluslararası serbest ticaret bölgesi içerisinde Suudi ihracatı ve ürünleri için serbest bölge ve depoların kurulması yönünde çalışmalar sürüyor. Bu durum da Suudi ihracatının Afrika kıtasına akışını artırmaya katkıda bulunuyor.

*Cibuti, iki taraf arasında bir köprü olarak Arap- Afrika ilişkilerinin geliştirilmesinde nasıl bir rol oynayabilir?

-Kızıldeniz’in güneybatı kıyısında, kardeş Yemen’e yaklaşık 25 kilometre uzaklıktaki coğrafi konumu, Cibuti Cumhuriyeti’ni Afrika kıtası ile Arap Yarımadası’nı birbirine bağlayan hayati bir köprü haline getiriyor. Ülkemizin bu coğrafi avantajı Arap-Afrika ilişkilerinin gelişmesine katkı sağlayacak ve Arap ulusal güvenliğinin korunmasında önemli rol oynayacaktır.

Ekonomik düzeyde Cibuti Cumhuriyeti, Cibuti limanlarındaki gelişmiş altyapıya ek olarak Kızıldeniz’deki IGAD ve COMESA ülkelerine açılan bir kapı konumundadır ve bunların hepsi Arap- Afrika ilişkilerinin Türkiye'de gelişmesine büyük katkı sağlayan faktörlerdir.

Kızıldeniz meselesi

*Cibuti’nin bu bölgeye yakın stratejik konumu göz önüne alındığında, Babu’l Mendeb, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ndeki son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Babu’l Mendeb Boğazı civarındaki son gelişmeleri yakından takip ediyor, Kızıldeniz ve Babu’l Mendeb Boğazı’nın güvenliğini sağlamayı ve uluslararası ticaretin önündeki engelleri kaldırmayı hedefliyoruz. Bu nedenle Kızıldeniz’de seyir güvenliğinin ve emniyetinin korunması için bölgedeki çeşitli krizlerin çözülmesi ve çeşitli bölgesel ve uluslararası düzeyde bir araya gelmenin gerekli olduğuna inanıyoruz.

Gazze’de Ekim 2023’ten bu yana devam eden savaşı da büyük bir kaygıyla takip ediyoruz. Birçok kez dile getirdiğimiz gibi, Gazze'deki kardeşlerimizin kuşatma, barbarca katliam ve altyapının korkunç şekilde tahrip edilmesi gibi maruziyetlerini güçlü bir şekilde reddettiğimizi bildiriyoruz. Uluslararası toplumu sorumluluklarını üstlenmeye ve en kötü türde öldürmelere ve zorla yerinden edilmeye maruz kalan savunmasız Filistin halkına koruma sağlamaya çağırıyoruz.

*Kızıldeniz’de seyrüseferin korunması için bölgedeki ve dünyadaki müttefiklerinizle koordinasyonunuz var mı?

-Cibuti Cumhuriyeti, küresel ticaret için büyük stratejik, ekonomik ve politik öneme sahip olan Babu’l Mendeb Boğazı’na bakmaktadır. Bu, onu uluslararası güvenlik ve istikrarı koruma çabalarında önemli bir ülke haline getiriyor. Deniz taşımacılığını korumak, terörle mücadele etmek ve bölgeyi ve tüm dünyayı rahatsız eden güvenlik sorunlarıyla yüzleşmek için ABD, Fransa ve İngiltere gibi büyük güçlerin yanı sıra Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkelerle, özellikle Suudi Arabistan Krallığı ve diğerleri ile koordinasyon ve işbirliği yapıyoruz.

Cibuti’deki uluslararası askeri üsler, uluslararası barış ve güvenliğin korunması, terörizm ve deniz korsanlığıyla mücadele ve dünyadaki bu önemli stratejik konumda seyrüseferin korunması konularındaki işbirliğinin yalnızca birkaç yönüdür.

*Küresel ticaretin ve enerji kaynaklarının geçişinde önemli bir arter oluşturan bu bölgede gerilimin azaltılması yönünde vizyonunuz nedir?

-Vizyonumuz, Kızıldeniz’in güvenliğini korumak ve bu çok önemli bölgede deniz ulaşımının sorunsuz olmasını sağlamak için deniz taşımacılığını güvenli hale getirmek amacıyla çeşitli bölgesel ve uluslararası düzeylerde işbirliği yapmaktır.

*Kızıldeniz’e Sınırı Olan Ülkeler Forumu’nun bu tür krizlerdeki rolünü ve önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cibuti Cumhuriyeti, Cibuti’nin yanı sıra Suudi Arabistan, Mısır, Somali, Yemen, Sudan, Ürdün ve Eritre’yi içeren Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ne bakan Arap ve Afrika Devletleri Konseyi’nin kurulmasını onaylayan ilk ülkelerden biridir.

Bu bölge ülkelerini bir araya getirecek, aralarında çeşitli alanlarda koordinasyon ve iş birliği yapılmasında önemli rol oynayacak bir oluşuma duyulan ihtiyacın ve öneminin bilincindeyiz.

1956’dan bu yana Kızıldeniz güvenlik sistemi fikriyle ilk girişimleri başlatan konsey olması nedeniyle, bu konseyin genel merkezinin kardeş Suudi Arabistan Krallığı’nda olmasını daha önce teklif etmiştik. Kızıldeniz’e uzanan Suudi kıyıları, Kızıldeniz’e sınırı olan diğer ülkeler arasında en uzundur. Bu nedenle bu yeni oluşan konsey, üye devletler tarafından memnuniyetle karşılanan bir Suudi önerisi olmasının yanı sıra, bu denizde olup bitenlerin tehlikelerine karşı daha savunmasızdır.

FOTO: Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulle, geçen Ocak ayında Uganda’da düzenlenen IGAD organizasyonunun 42. özel oturumuna katılırken (Reuters)
Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, geçen Ocak ayında Uganda’da düzenlenen IGAD organizasyonunun 42. özel oturumuna katılırken (Reuters)

Bu gibi krizlerde bu Konseyin öneminin daha da arttığına inanıyorum. Bu da Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ne kıyısı olan ülkelerin işbirliğini, bu önemli bölgenin güvenliğinin sağlanması için acil bir gereklilik haline getiriyor. Bu nedenle bölgedeki gelişmelere ayak uydurmak için bu konseyin etkinleştirilmesi ve başlatılması çağrısında bulunuyoruz. Üye devletler arasında Konsey’in kurulmasına yönelik istişareler sırasında gözlemlediklerimiz ve isteklilik göz önüne alındığında, bu Konseyin kendisine verilen görevleri yerine getirmesi için sunduğu fırsatların çok sayıda olduğu görülmektedir. Bölgenin aşırıcılık, terörizm ve yasadışı göç gibi pek çok zorlukla çevrili olduğunu ve bunların küresel ve bölgesel dayanışmayla aşılabileceğini herkes biliyor.

*ABD’nin Husileri hedef alacak füze platformu kurma talebi vardı ve bu, Cibuti tarafından reddedildi. Gazze krizinin yansımaları ve Kızıldeniz’deki saldırılarla nasıl başa çıkıyorsunuz?

-Bizim topraklarımızdan hiçbir tarafın hedef alınmaması yönündeki tavrımız nettir. Bu, bizim bağlı olduğumuz egemenlik meselesidir. Ama aynı zamanda bölgedeki krizlerin çözümü için iş birliği ve dayanışma çağrısında bulunuyoruz.

*Bu hayati bölgede istikrarın sağlanmasında ve gerilimin hafifletilmesinde Cibuti ve Suudi Arabistan’ın rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Güvenlik, ticaret ve enerji gibi alanlarda işbirliğine yönelik ortak girişimler var mı?

-Birçok kez vurguladığımız gibi Cibuti Cumhuriyeti, Babu’l Mendeb Boğazı üzerindeki stratejik konumu nedeniyle Kızıldeniz’in güvenliğinin korunması açısından önemli bir ülkedir. Çeşitli kardeş ve dost ülkelerle dengeli ilişkilere sahiptir ve çalkantılı bir bölgede istikrar ve barışı teşvik etme konusunda iyi bir üne sahiptir. Suudi Arabistan Krallığı, siyasi ve ekonomik ağırlığının yanı sıra dini statüsü nedeniyle de kardeş ve önemli bir ülkedir. İki kardeş ülkenin güvenlik, ticaret ve enerji başta olmak üzere pek çok alanda ortak iş birliği bulunuyor. Şüphe yok ki bu ikili işbirliği, hayati önem taşıyan bu bölgede istikrarın sağlanmasında önemli bir role sahiptir.

Somali- Etiyopya

*Cibuti, Etiyopya ile Somaliland arasında yakın zamanda açıklanan anlaşmayı ve bunun Afrika Boynuzu bölgesindeki yansımalarını nasıl değerlendiriyor?

-Somali ve Etiyopya, Afrika Birliği’nin (AfB) yanı sıra Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi’nin (IGAD) de üyesidir. Her iki örgütün tüzüklerinde üye devletlerin egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gereğinin öngörüldüğü bilinmektedir. Cibuti, IGAD’ın mevcut oturumunun başkanı sıfatıyla, üye devletlerin bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne bağlılığını teyit eder. Komşu Somali ile Etiyopya arasındaki krizin tırmanmasından derin endişe duyuyoruz ve anlaşmazlığı diyalog yoluyla sonlandırmaya çağırıyoruz. Bölgemizin daha fazla krize dayanamayacağına, bu nedenle ekonomik entegrasyona ve kalkınmaya odaklanmamız gerektiğine, bunun da ancak ilgili ülkeler arasındaki diyalog ve koordinasyonla sağlanabileceğine inanıyoruz.

Sudan meselesi

*Cibuti, IGAD üyesi olarak Sudan’daki çatışmanın durdurulması için büyük çaba harcıyor. Bu konuda çalışmalarınız nereye ulaştı?

-Kardeş Sudan Cumhuriyeti, IGAD’ın kurucu üyesi ve organizasyonda önemli bir ülke olduğu için istikrarı, bölge ve dünya açısından önem taşıyor. Bu açıdan bakıldığında Sudan’da savaşın başladığı 15 Nisan 2023’ten bu yana çatışmaların derhal durdurulması ve çatışmanın iki tarafının müzakere masasına getirilmesi çağrısında bulunan bir girişimi hızla hayata geçirdik. Örgütün mevcut oturumuna şu anda Cibuti Cumhuriyeti başkanlık ediyor. Bu kardeş ülkede devam eden çatışmaya çözüm bulmak amacıyla diğer üye ülkeler ve uluslararası toplumla koordineli olarak yoğun ve sürekli çaba gösteriyoruz.

Sudan’daki kriz taraflarını, görüşlerini ve çözüm vizyonunu dinlemek üzere Cibuti’de ağırladık. Herkes, savaşın ülke ve Sudan halkının yetenekleri üzerindeki ciddi yansımaları göz önüne alındığında, savaşın derhal sona erdirilmesi arzusunu vurguladı. Savaşın durdurulması için çabalarımızı sürdüreceğiz. Bu çabaların kalıcı ve koşulsuz ateşkese yol açacağı ve kardeş Sudan halkını içinde bulunduğu zorlu krizden çıkaracak çözümlere ulaşacağı konusunda iyimseriz. Sudan, Arap ve Afrika ağırlığıyla önemli bir ülkedir ve şüphe yok ki içinde bulunduğumuz kriz, Afrika Boynuzu bölgesi ve komşu ülkelerin istikrarını olumsuz etkiledi. Bu nedenle savaşın sona erdirilmesinin ve bu kardeş ülkenin iç savaşa sürüklenme riskinden korunmasının gerekliliğini vurguluyor, bu savaşın sona erdirilmesi yönündeki uluslararası çağrılara herkesin yanıt vermesini umuyoruz.

FOTO: Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı, 2023’ün sonunda Cibuti’de IGAD Sekreteri ile buluşuyor (Egemenlik Konseyi Medyası)
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı, 2023’ün sonunda Cibuti’de IGAD Sekreteri ile buluşuyor (Egemenlik Konseyi Medyası)

*17 Şubat’ta yapılacak Afrika Zirvesi’nin masasındaki en önemli konular ve sonuçlarına ilişkin beklentileriniz nelerdir?

-Yaklaşan Afrika zirvesi, Afrika Boynuzu başta olmak üzere bazı Afrika ülkelerindeki zorlu koşullar ışığında gerçekleştirilecek. Zirve gündeminin ön sıralarında en çok öne çıkan çetrefilli konuların ve güncel krizlerin yanı sıra çeşitli etkili jeopolitik gelişmelerin yer alması bekleniyor.

Cibuti’deki askeri üsler

*Afrika Boynuzu bölgesinde tarafsızlık politikası izleyen Cibuti’nin birçok büyük ülkeye ait askeri üsleri bulunuyor. Bu üslerin Cibuti açısından önemi nedir?

-Cibuti Cumhuriyeti, Afrika Boynuzu bölgesinde ve dünyada tarafsızlık politikası izlemektedir. Tüm kardeş ve dost ülkelerle dengeli ilişkiler içindedir. Bu, 1977’deki bağımsızlıktan bu yana Cumhuriyet ilkelerinin dayandığı bir politikadır. Cibuti topraklarında uluslararası askeri üslere ev sahipliği yapma konusuna gelince bu, çeşitli ülkelerle ulusal egemenliği dikkate alan bir çerçeve içerisinde ilişkilerde dengeli bir yaklaşım dahilindedir. Bu askeri üslerin terörle, aşırıcılıkla ve deniz korsanlığıyla mücadele etmek ve Cibuti Cumhuriyeti ile üssün ait olduğu ülke arasında ikili anlaşmalar uyarınca Kızıldeniz ve Babu’l Mendeb Boğazı’nda seyrüseferi güvence altına almak amacıyla işbirliği ve koordinasyon çerçevesinde bulunduğunu defalarca vurguladık.

Bu bölgenin, terörizm, aşırılık ve korsanlık gibi birçok riskin de tehdidi altında olduğu ve bölgedeki birçok çatışmadan etkilendiği bilinmektedir. Dolayısıyla bu askeri üslerin Kızıldeniz bölgesinin güvenliğinin korunmasındaki önemli rolü ortadadır. Dünya kıtalarını birbirine bağlayan, uluslararası ticaretin büyük bir kısmının geçtiği hayati önem taşıyan stratejik bir bölge olması, bunun güvence altına alınmasında uluslararası işbirliğini zorunlu kılmaktadır.

*Peki komşu ülkelerin bu üslerin varlığına ilişkin endişeleriyle nasıl ilgileniyorsunuz?

-Komşu ülkelerden bu konuda herhangi bir endişe işitmedik. Gerçekten endişe duyuluyor mu?

*Cibuti, topraklarındaki iki karşıt ülkeyi, ABD ve Çin’i birbirine yakın askeri üslerle bir araya getirerek nasıl uzlaşabilir?

-Dediğim gibi, çeşitli büyük güçlerle dengeli ilişkilerimiz var ve bunlardan herhangi biriyle egemenlik ve ulusal çıkarlar çerçevesinde işbirliği yapma veya anlaşma yapma hakkına sahibiz. Bu yaklaşım, eğer istek varsa bir arada yaşayabileceğimizin kanıtıdır. Cibuti’deki uluslararası askeri üsler öncelikle Kızıldeniz bölgesinin, Aden Körfezi’nin ve genel olarak Afrika kıtasının güvenliğinin korunmasında işbirliğine yöneliktir. Cibuti’de askeri üsleri bulunan birçok ülke, ticari ve yatırım çıkarlarını koruma konusundaki çıkarlarını teyit ediyor. Buna göre Amerikan ve Çin üsleri, bölgede uluslararası seyrüseferin güvence altına alınması ve terörle, aşırıcılıkla ve uluslararası istikrarı istikrarsızlaştıran diğer konularla mücadeleyi amaçlayan ortak hedefler kapsamına girmektedir.

*Çin ve bazı bölge ülkelerinin açıkladığı İpek Yolu projesinin güvence altına alınması konusunda ülkenizin tutumu nedir?

- Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesi doğası gereği ticari bir projedir ve Cibuti Cumhuriyeti’nin stratejik konumu, onu bu dev projenin merkezine yerleştirmektedir. Pekin’in Afrika kıtasının en büyük serbest ticaret bölgesi olan Cibuti’deki uluslararası serbest ticaret bölgesine katkısının yanı sıra, başkent Cibuti’yi Addis Ababa’ya bağlayan hızlı tren dahil Çin’in ülkemizdeki yatırımlarına değer veriyoruz. Çin’in, İpek Yolu’nun geçtiği ülkelerdeki dev yatırım girişimiyle ekonomik büyümeyi hızlandırma yeteneğine sahip olduğuna inanıyoruz.



Hamas'ın önündeki hem kendisi hem de Filistinliler için ağır bedelleri olan sınırlı seçenekler

İllüstrasyon: Lina Jaradat
İllüstrasyon: Lina Jaradat
TT

Hamas'ın önündeki hem kendisi hem de Filistinliler için ağır bedelleri olan sınırlı seçenekler

İllüstrasyon: Lina Jaradat
İllüstrasyon: Lina Jaradat

Macid Keyali

İsrail'in Gazze’deki savaşı, Filistin ulusal hareketinin gelişimi ve İsrailliler ile Filistinliler arasındaki çatışma açısından ve belki bununda ötesinde İsrail'in bölgedeki konumunun belirlenmesi, Arap ülkeleri ile İsrail ilişkilerinin şekli ve ABD'nin Ortadoğu'daki düzenlemelerinin geleceği de dahil olmak üzere bundan sonra yaşanacakların temelini oluşturacak çok önemli bir olay olarak tarih sayfalarındaki yerini alacak. Gazze'deki savaşın ‘ertesi günü’ olarak adlandırılan günün en doğru anlamı bu olabilir.

Gazze’deki savaş, İsrail'in savaşları arasında 1948 ve 1967 yıllarında yaşanan en önemli iki savaşı kadar önem taşıyacak. Bunlardan ilki olan 1948 yılındaki savaş, Nekbe’ye (Büyük Felaket), İsrail Devleti'nin doğuşuna ve mülteci sorununun ortaya çıkmasına neden oldu. İkincisi savaş ise İsrail'in Arap dünyası tarafından tanınan bir devlet olmasına ve Filistin ulusal hareketinin yükselişe geçerek Filistinlileri temsil eden siyasi bir oluşuma dönüşmesine yol açtı. Gazze’deki mevcut savaş aynı zamanda işgal altındaki topraklarda ilki 1987-1993 yılları arasında ikincisi ise 2000-2004 yılları arasında patlak veren iki intifada gibi (ayaklanma) tarihe bir dönüm noktası olarak geçecek. Birinci İntifada 1993 yılında Oslo Anlaşması’nın imzalanması ve Filistin ulusal hareketinin bir ulusal kurtuluş hareketinden bir otoriteye dönüşmesiyle, Filistin Kurtuluş Örgütünün (FKÖ) rolünün azalmasıyla, mülteci meselesinin marjinalleştirilmesiyle ve 1967 yılında işgal edilen Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde, toprakların bir bölümünde halkın bir kısmı için bazı haklara sahip bağımsız bir devlet kurulmasına odaklanılmasıyla sonuçlandı. İkinci İntifada ise Hamas Hareketi’nin statü, liderlik ve güç dengesinde Fetih Hareketi’ne (El Fetih) rakip olarak Filistin sahnesinde yükselişiyle sonuçlandı. Bu yükseliş, Filistin ulusal hareketinin doğasında, mücadele biçimlerinde ve söylemlerinde bir değişimi, halk düzeyinde ve Filistin siyasi sistemi içinde ve dış bağlantıları nedeniyle dayattığı bölünme halinin bir göstergesiydi.

Hamas Hareketi ve iktidar

Hamas, Birinci İntifada’nın (1987) başlarında Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın (İhvan-ı Müslimin) bir uzantısı olarak Filistinliler ve Ürdünlüler tarafından kuruldu. El Fetih tarafından 1960'lı yılların ortasında başlatılan silahlı mücadeleye katılmayan Hamas Hareketi, bundan 22 yıl sonra FKÖ çatısı altına da girmedi. Bu durum, El Fetih ile arasında anlaşmazlıklara, rekabete ve çatışmalara sebep oldu. Bu da Filistinli taraflar arasında iç anlaşmazlığa, çekişmeye ve bölünmeye yol açtı.

Hamas Hareketi, kuruluşundan kısa bir süre sonra onlarca yıldır Filistin hareketine hakim olan El Fetih’e rakip oldu. Ardından 2006 yılındaki seçimlerde onu yenilgiye uğrattı ve böylece Filistin hükümetini kurmaya hak kazandı. Hükümet, tüm yetkinin devlet başkanında olduğu siyasi sistemin doğasından ve iki hareketin gündemleri arasındaki farktan dolayı başarısız oldu. Başarısızlığın bir diğer sebebi de İsrail'in çözüm sürecinden kaçması nedeniyle El Fetih seçeneğine başkaldırıydı. Bununla birlikte Hamas birçok konuda başarısız oldu, uygun ve net bir siyasi ve mücadele stratejisinden yoksundu. Batı Şeria'daki rakibi El Fetih'ten daha iyi bir model sunamadan sadece Gazze'yle sınırlı bir otoriteye dönüştü.

Hamas’ın sorunu, kendi tutumlarını ve dünya görüşünü Gazze'deki Filistinlilere zorlayıcı yöntemlerle ve tedbirlerle dayatmaya çalışmasıydı.

Hamas'ın bir otorite olarak sorunu, Gazze'deki kaynakları, kararları ve silahları tekeline almasının yanı sıra kendi tutumlarını ve dünya görüşünü Gazze'deki Filistinlilere zorlayıcı yöntemlerle ve tedbirlerle dayatmaya çalışmasıdır. Bu da kendi seçmen kitlesi dışındaki popülaritesini etkiledi. Hamas'ın İslamcı bir hareket olarak imajı ulusal bir hareket olmasının önüne geçti.

Bu yüzden Hamas, siyasi bir hareketle dini bir hareket olmak, ulusal bir hareket olmakla siyasal İslamcı bir hareket olmak ya da bir kurtuluş hareketi olmakla bir otorite olmak arasında kalarak tüm bunların kendine özgü gereklilikleri, işlevleri ve hedefleri olduğundan bocaladı.

Sonuç olarak Hamas, güvenlik aygıtı, vergilendirme ve yönetimin askeri boyutunun sosyal ve ekonomik kalkınma boyutunun önüne geçmesiyle, kontrol ettiği topraklarda toplumu yönetmede başarılı olamadı. Batı Şeria’daki El Fetih yönetiminin eleştirilerine bile kulak asmadı. Siyasi tercihler konusundaki kararları tekeline alıp sivil toplumu zayıflatmaya çalışmıştı. Bunu yaparken de siyasal İslamcı hareketlerin diğer görüşlere saygı duymayı, toplumdaki çeşitliliği ve çoğulculuğu zenginleştirmeyi, katılımcılığı ve iktidarın dönüşümlü olması ilkesini kabul etmeyi öngören demokratik bir yapıya dönüşebileceğine dair güven vermeyi başaramadı.

Hamas Hareketi elbette iktidardan vazgeçebilir, bir ulusal kurtuluş hareketi, bir direniş hareketi olarak kalabilir ve Filistin Yasama Meclisi’nde (PLO) bir parti ve Filistin liderliği üzerinde bir baskı gücü olarak varlığını sürdürebilirdi.

Ancak Hamas’ın farkına varamadığı en önemli şey, kaynakları yetersiz olan ve iki milyondan fazla Filistinlinin yaşadığı ve toplam alanı Filistin topraklarının yüzde 1,3'ü ve Batı Şeria'nın yüzde 6'sı kadar olan Gazze Şeridi ile gerçekçi bir şekilde ilgilenmesi gerektiğiydi. Hamas, Gazze Şeridi’ni sadece kurtarılmış bir bölge olarak değil, aynı zamanda Filistin'in kurtuluşu için bir üs ya da bir diğer deyişle roket savaşı modeline göre ‘direniş ve Batı Şeria'dan işgalci İsrail’i yenmek için bir üs’ olarak gördü. Bu durum İsrail’in 2007 yılından bu yana Gazze Şeridi’ne sıkı bir abluka uygulamasına ve (2008, 2012, 2014, 2021, 2023 ve devam etmekte olan) birçok yıkıcı savaşa yol açtı.

Gazze'deki Filistinliler tüm dünyanın gözü önünde İsrail tarafından yürütülen soykırımcı bir savaşla karşı karşıya kaldılar

Hamas, Gazze Şeridi'ni olgunlaşmış bir Filistin yönetimi altında, dünyaya gelecekteki Filistin devleti için bir model sunacak, eğitim, kalkınma ve kurumların inşasına önem veren kurtarılmış bir bölgeye dönüştürme seçeneğine sahipti. Dünyadaki tüm Filistinliler için bir varış noktası haline gelebilir, böylece uluslararası toplumda ve Arap dünyasında uygun koşulları sağlayarak Filistinlilerin ulusal hedeflerine ulaşmayı amaçlayan bir Filistin ulusal süreci için büyük bir değer olabilirdi.

Hamas, Gazze Şeridi'ni dünyadan, gerçeklikten, uluslararası toplumdan ve Arap dünyasından izole edilmiş bir bölgeymiş gibi, kaderci ve iradeci bir zihniyetle, abartılı davranışlar ve gerçekçi olmayan bahislerle, neyi yapıp neyi yapamayacağını tam olarak tanımlamadan ve halkına ne istediğini ve taleplerini nasıl elde edeceğini açıklamadan El Fetih'ten iktidarı almaya odaklandı. İsrail’in Gazze Şeridi’ne uyguladığı ablukayı kaldıramamasına, devam eden savaşlarda Filistinlileri ölüm ve yıkımdan kurtaramamasına ve tüm bunların sonucunda Filistinlilerin içinde bulundukları koşulların kötüleşmeye devam etmesine rağmen ‘İsrail’in altındaki halıyı çekmekten’, ‘angajman kurallarından’, ‘karşılıklı caydırıcılıktan’, ‘terör dengesinden’ ve ‘bölgelerin birliğinden’ bahsetmeye devam etti.

zxscdefr
İllüstrasyon: Lina Jaradat

Gerçek şu ki, bu zor, karışık ve tehlikeli deneyimin tüm karmaşıklığına rağmen Hamas, Arap dünyasındaki siyasal İslamcı ya da seküler, solcu ya da sağcı, ulusçu, milliyetçi ya da uluslararasıcı tüm siyasi hareketler gibi eleştiriye alışık değildi. Siyasal İslamcı hareketlerin diğerleriyle arasındaki bir diğer fark da politikalarına ve tutumlarına bir tür kutsallık atfetmeye çalışmaları ve böylece fedakarlığı kutsallaştırma bahanesiyle kendilerini hesap verebilirlik, eleştiri ve hesap sorulabilirlik çerçevesinden çıkarmalarıdır.

Çatışmadan savaşa ve Nekbe'ye

Savaş, Hamas'ın askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları'nın iyi hazırlanmış olduğu anlaşılan bir operasyonla Gazze Şeridi sınırındaki İsrail yerleşimlerine ve askeri üslerine saldırmasıyla başladı. Hamas’ın saldırısı, İsrail için büyük ve benzeri görülmemiş bir güvenlik, istihbarat ve askeri darbe oluştururken aralarında sivillerin ve askerlerin olduğu yaklaşık bin 200 kişinin ölümü ve 234 kişinin rehin alınmasıyla İsrail'e ağır insani kayıplar verdirdi.

Hamas'ın saldırısı sadece birkaç saat sürse de İsrail bunu 7 Ekim 2023'ten bu yana, yani 200 günü aşkın bir süredir devam eden yıkıcı bir savaşa dönüştürdü. Dahası, saldırı inisiyatifi İsrail ordusuna geçtikten sonra Hamas saldırıdan savunmaya geçti. Savaş sahası da Gazze'nin çevresindeki İsrail yerleşimleriyken Gazze Şeridi'nin tüm şehirlerine dönüştü.

Sonuç olarak Hamas ne halkını savunabildi ne İsrail ordusunun Gazze’nin dört bir yanında ilerlemesini durdurabildi ne de çok sayıda Filistinlinin bir bölgeden diğerine göç etmesini ve 100 binden fazlasının Gazze'den ayrılmasını engelleyebildi. İsrail’in iki milyondan fazla Filistinlinin evleri, hastaneler, okullar, üniversiteler, kamu binaları, sokaklar ve altyapı dahil olmak üzere Gazze Şeridi'nin yüzde 70’ini, hatta daha fazlasını yok etmesine engel olamadı.  Gazze'deki şehirlerin çoğuna su, gıda, elektrik, yakıt ve ilaç tedarikini kesmesini önleyemedi. Gazze'deki Filistinliler tüm dünyanın gözü önünde İsrail tarafından yürütülen soykırımcı bir savaşla karşı karşıya kaldılar.

İsrail'in yaklaşık 7 aydır sürdürdüğü soykırım savaşı, gerçek amacının nehirden denize kadar tüm Filistinlileri terörize etmek olduğunu gösteriyor.

Hamas, her ne kadar çatışmaya devam edebilmiş ve İsrail ordusunun rehineleri kurtarmasını engelleyebilmiş olsa da büyük bir felaketle sonuçlanan bu deneyim, Hamas yönetiminin bu savaş için toplumunu hazırlama ve İsrail'in misillemelerine karşı kendilerini koruma konusunda iyi hesap yapamadığını ortaya koydu. Ayrıca 7 Ekim'deki saldırıyla neyi hedeflediği de halen belirsizliğini koruyor.

İzzeddin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed ed-Deyf'in 7 Ekim’deki açıklamasına göre bu bir ‘kurtuluş savaşı, işgalci İsrail’in yenilgisi ve işgalci İsrail’in yenilgiye uğratılması için vaat edilmiş bir gündü’ ve Deyf, ‘nehirden denize ve sığınılan ülkelerdeki tüm Filistinlileri, Arap ve Müslüman ülkelerini her şekilde bu savaşa katılmaya’ çağırdı.

Ayrıca Hamas'ın başarısızlığının sebebi, direniş ile savaş arasında kafa karışıklığı yaşamasıydı. Direniş orduya ordu, rokette roket şeklindeki savaştan farklıdır. Direnişle ‘halk savaşı’, ‘vur-kaç’ ve ‘zayıfın güçlüye karşı savaşı’ kurallarına göre düşmanın zayıflıklarını hedef alarak, güçlü yanlarından kaçınarak, ordusunu mümkün olduğunca etkisiz hale getirerek, askeri cephaneliğini kullanmasını zorlaştırarak ve toplumunun parçalanmasına yol açan ya da çelişkilerini güçlendiren ve birleşmesini değil tükenmesini sağlayan operasyonlar yürüterek mücadele etme seçeneği vardı. Direniş, fedakarlıkların ve kahramanlıkların çarçur edilmesine ya da halkına kat be kat pahalıya mal olmasına değil, bunlardan yararlanılmasına olanak tanıyan kademeli ve uzun soluklu bir eylemdir.

Olaylara gerçekçi bir açıdan bakarsak, koşulları, olanakları ve yansımaları bakımından direnişten farklı bir nakavt savaşı başlatan ya da bu savaşın içine çekilen bir Filistin hareketiyle karşı karşıyayız. Bu savaş Filistin halkı için yeni bir felaketle sonuçlandı. Bunun Hamas'ın doğasıyla hiçbir ilgisi yoktu. Zira aynı durum, siyasi ya da mücadele seçeneğinin değerlendirilmesi, Filistin’in, Arap ülkelerinin ve uluslararası toplumun şartlarına uygunluğu, doğruluk derecesi ve fedakarlıkların siyasi kazanımlara yatırılabilmesi açısından El Fetih ya da sol görüşlü diğer hareketler için de geçerli.

Özetle taktiksel açıdan savaşta başarılı olduğunu söyleyen Hamas, İsrail'in gücünü takdir etmediği, güvenliğinin ve üstünlüğünün uluslararası çevrelerce garanti altına alındığını anlamadığı, olumsuz Arap gerçekliğinden kopuk olduğu ve Gazze'deki halkını böylesine uzun ve yorucu bir savaşa hazırlamadığı için bu saldırıyı gerçekleştirme kararı alırken stratejik açıdan başarısız oldu.

Dün dünde kaldı

Öte yandan İsrail, Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaşın amacı Hamas'ı ortadan kaldırmak, İsrailli rehineleri kurtarmak ve yeni bir 7 Ekim'in daha yaşanmasını engellemek olduğunu öne sürüyor. Ancak İsrail'in yaklaşık 7 aydır sürdürdüğü soykırım savaşı, bu savaşın asıl amacının nehirden denize kadar tüm Filistinlileri terörize etmek, İsrail'in tarihi Filistin topraklarındaki hegemonyasını güçlendirmek, Gazze Şeridi'ni yaşanmaz bir yere dönüştürmek ve Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin demografik ağırlığını zorla ya da (zorlayıcı yollarla) gönüllü olarak mümkün olduğunca azaltmak olduğunu ortaya koyuyor.

İsrail'in gerçek hedefleri bunlar olsa da Hamas, bu hedefleri saptırma girişiminde sınırlı seçeneklere sahip. Çünkü İsrail ordusunu yenebilecek gücü yok. Zaten bunu yapması da beklenemez. Dahası Hamas, İsrail’in Gazze Şeridi'nin herhangi bir yerine saldırısını püskürtemeyeceği gibi, acı ve feci tecrübelerin de ortaya koyduğu üzere Gazze’deki halkını koruyabilecek yeteneklere de sahip değil. Bununla birlikte uluslararası alanda kendisine uygulanan baskılar ve Arap ülkeleri düzeyinde dışlanmasının yanı sıra iki milyondan fazla Filistinlinin yerinden yurdundan edilmiş, evlerinin dışında, yaşamın temel ihtiyaçlarından yoksun bırakılmış halde olmasından kaynaklanan mali, ahlaki ve siyasi açıdan büyük baskıyla birlikte çatışmanın devam etmesiyle elindeki imkanlar da yitip gidiyor.

Dolayısıyla Filistin halkının ve Filistin ulusal hareketinin yaşamında çok önemli bir tarihi dönüm noktasındayız. Ancak burada ve şimdi, Filistinlilere karşı yürütülen en uzun, en ölümcül ve en yıkıcı savaş olan bu savaştan ya da Nekbe'den sonra Hamas'a ne olacağı sorusunun sorulması gerekiyor.

Hamas'ın Filistin ulusal hareketinin çatısı altına girmesi senaryosuna bazı Arap ülkeleri ve uluslararası taraflar itiraz edebilir.

Sonuç olarak Hamas sınırlı seçeneklerle karşı karşıya. Sorun ise özellikle tüm bu olanlardan sonra şartlarını kabul ettiremediğinden İsrail'in soykırım savaşını durduracak ve bu elverişsiz koşullarda hedeflerini saptıracak bir çıkış ya da geri çekilme planı hazırlamamış olması. Bırakın şu anki savaşı, daha önceki savaşlarda bile bunu başaramadı. İsrailli rehineler kartının da Hamas’ın iddialarının aksine zayıf ve güvenilmez olduğu ortaya çıktı. Aynı durum, İsrail'in İran’ın Şam’daki konsolosluk binasını bombalamasının ve ABD'nin uzlaştırıcılığında İran’ın İsrail’e sınırlı bir misillemeyle karşılık vermesinin ardından tecrübe edildiği üzere İran, bu savaştan ve İsrail ile ABD’yi karşısına almaktan uzak durmaya kararlıyken, İsrail'i Filistinlilere karşı savaşını hafifletmeye itecek kadar etkilemeyen ‘meydanların birliği’ şeklindeki dayanaksız bahis için de geçerli.

xscdvfb
İllüstrasyon: Lina Jaradat

Dolayısıyla Hamas, ateşkes olsun ya da olmasın, savaş dursun ya da durmasın bir ikileme düşmüş durumda. İsrail, Gazze'ye yönelik saldırılarını durdursa bile, yüzde 70’i ve belki daha fazla yok olan Gazze Şeridi artık insani, mimari ve ekonomik olarak var olmayacak. Tüm bunlar, 7 Ekim öncesine, yani savaş öncesine dönme fikrinin ne kadar içi boş bir argüman olduğunu da ortaya koyuyor. Çünkü geçmişe dönmek mümkün değil. Yıkılanlar, yok edilenler ve hatta Hamas bile artık savaştan önceki gibi değil. Nihayetinde Filistin, İsrail, Arap ülkeleri ve uluslararası tarafların şartları, verileri ve kaynakları izin verirse, Gazze Şeridi'nin 7 Ekim öncesine geri dönmesi için onlarca yıla ve on milyarlarca dolara ihtiyacı var. Etkili, nüfuzlu ve kararlı tüm tarafların, savaşın ya da Nekbe’nin ertesi günüyle ilgili ciddi bir konuşma yapılmasının ön şartı olarak Hamas'ın sahneden çıkarılmasını açıklamaları, durumu daha da kötüleştiriyor.

Ertesi gün senaryoları

Yukarıda bahsedilenler çerçevesinde, tüm bu yaşananlardan sonra duygulardan, isteklerden ve partizan ya da ideolojik fanatizmden uzak bir şekilde olgusal temellere ve verilere göre Hamas'ın geleceği tartışılabilir ve önündeki siyasi seçeneklere ilişkin senaryolar üretilebilir. Bu senaryolardan bazıları şöyle:

1- Onurlu bir çıkış ya da geri çekilme senaryosu. Ürdün'den (1970) Lübnan'a (1982) ve Oslo Anlaşması'nın (1993) imzalanmasıyla bir kurtuluş hareketinden otoriteye geçişle birlikte Filistin ulusal hareketinin geçmiş deneyiminde buna tanık olduk. Gazze'deki Hamas liderlerinin yurtdışına gideceğine dair sızıntılar var ki Hamas'ın Filistin, Arap dünyası ve uluslararası düzeyde bazı düzenlemeler yapılmadığı sürece bunu kabul etmesi pek mümkün değil. Bu da Hamas'ın siyasi ve ideolojik bir yapı olarak, Filistin halkının ve Filistin ulusal hareketinin dokusunun bir parçası olarak kalacağı, yani yok olmayacağı anlamına geliyor.

2- Entegrasyon senaryosu. Bu senaryo Hamas'ı Filistin ulusal hareketinin, FKÖ'nün ve Filistin Yönetimi'nin çatısı altına almak ve aynı zamanda bağımsız bir Filistin devleti kurulması temelindeki çözümü kabul etmek anlamına gelmektedir. Hem Hamas hem de Filistinliler için bu uygun bir senaryo. Ancak bazı Arap ülkeleri ve uluslararası taraflar buna itiraz edebilirler. Dolayısıyla Filistin Yönetimi’nin, Hamas'ın sınırlandırılması, belki FKÖ çatısı altına girmesi ve iktidar rolü üstlenmemesi ya da Filistin Yönetimi hükümetinde yer alması ve bunun Araplar ve uluslararası toplum tarafından kabul edilmesi koşulları dışında böyle bir durumu kabul edip etmeyeceği şüpheli.

Hamas’ın önündeki tüm seçenekler zorlu, ağır bedelleri olan ve hem Hamas hem de Filistinliler açısından acı verici.

3- Arap ve uluslararası güç senaryosu. Özellikle İsrail'in Gazze'nin Filistin Yönetimi'ne devredilmesiyle sonuçlanabilecek ya da sonuçlanmayacak bir geçiş aşaması konusundaki ısrarıyla gündeme gelen bu seçenek, Filistinlilerin korunmasını, gözetilmesini ve onlara yardım ulaştırılmasını sağlayacak ve Gazze'yi yeniden inşa edecek bir uluslararası himaye altında gerçekleştirileceğinden masada yer alıyor.

4- “Filistin'in Hizbullah'ı” olarak Hamas ya da Hamas içindeki eğilimler bir noktada Lübnan'daki Hizbullah ve Irak'taki Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) deneyimlerini taklit etmeye doğru kaymış olabilir. Böylece iktidar olmanın sonuçlarından ya da şüphelerinden kaçınmasına, sonuçların sorumluluğundan kurtulmasına ve bir direniş hareketi olarak konumunu güçlendirmesine, muhtemelen Filistin halkı nezdindeki konumunu pekiştirmesine, Filistin Yönetimi üzerinde baskı kurmasına ve (Lübnan'da olduğu gibi) siyasi seçeneklerine kısıtlamalar getirmesine izin verebilir. Ancak sorun şu ki, daha önce var olan bu seçenek, Gazze’deki savaştan sonra ilgili tüm taraflar için imkansız olmasa da zor hale gelmiş olabilir. Halk düzeyinde ise bu durum Gazzelilerin geniş bir kesimi, özellikle de her şeylerini kaybettikten sonra kendi işlerine dönmek isteyenler için kabul edilebilir olmayabilir.

5- En uzak seçenek senaryosu. “Cihat; ya zafer ya şehitlik” sloganıyla son nefese kadar savaşmaya devam etmek anlamına geliyor. Bu seçenek her  ne kadar kahramanca bir seçenek olsa da aynı zamanda İsrail'in Hamas'tan kıyas dahi edilemeyecek kadar fazla kaynağa sahip olması ve dünyanın en güçlü ülkelerinden aldığı desteğin fazlalığı nedeniyle trajik bir seçenektir.

Elbette bu seçeneğin İsrail'in Gazze'yi yeniden işgal etmesi, sivil bir İsrail yönetiminin ya da ona yakın bir yönetimin dayatılması, Gazze'nin Batı Şeria'dan ayrı tutulması ve nüfusunun büyük bir bölümünün yurt dışına sürülmesi gibi çeşitli yansımaları da olacaktır.

Dolayısıyla Hamas’ın önündeki tüm seçenekler zorlu, ağır bedelleri olan ve hem Hamas hem de Filistinliler açısından acı verici. Bu yüzden özellikle de Hamas artık herhangi bir şart öne sürecek durumda olmadığından İsrail’in yukarıda bahsedilen hedeflerini saptıracak seçenekler araması gerekiyor. Ancak bu senaryoların hiçbirinin Filistinlileri yeni Nekbe'nin yansımalarından kurtaramayacağından korkuluyor. Ne yazık ki, özelde Gazzelilerin, genel olarak ise tüm Filistinlilerin başına gelenlerin Nekbe’den başka bir adı yok.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli  Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Heyet halen Kahire'de olmasına rağmen İsrail Gazze ateşkes görüşmeleri konusunda karamsar

Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)
Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)
TT

Heyet halen Kahire'de olmasına rağmen İsrail Gazze ateşkes görüşmeleri konusunda karamsar

Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)
Tel Aviv sokaklarında Hamas'ın elindeki İsrailli bir esirin afişi (Reuters)

İsrailli bir yetkili bugün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, İsrail'in Hamas ile Gazze Şeridi'ndeki bazı esirleri serbest bırakacak ateşkes için Mısır'ın arabuluculuğunda yürütülen görüşmelerde ilerleme kaydedileceğine dair bir işaret görmediğini, ancak müzakerecilerini şimdilik Kahire'de tuttuğunu bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı habere göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün (Salı) yaptığı açıklamada, Hamas'ın son ateşkes önerisinin İsrail'in temel taleplerini karşılamadığını ve Gazze Şeridi'nde tutulan esirlerin geri getirilmesi için askeri baskının halen gerekli olduğunu belirtti.

Netanyahu, Mısır'ın başkenti Kahire'de bulunan müzakere heyetinden Gazze Şeridi'ndeki esirlerin serbest bırakılması için gereken koşullarda ısrar etmelerini istediğini söyledi. Netanyahu’nun Sözcüsü Ofir Gendelman ise “Bugün Kahire'ye giden heyete, esirlerin serbest bırakılması için gerekli koşullarda ve İsrail'in güvenliğini sağlamak için gerekli taleplerde ısrarcı olmaya devam etmeleri talimatını verdim” ifadesini kullandı.

İsrail Başbakanlık Ofisi, Savaş Kabinesi'nin İsrail'in Refah'taki operasyona devam etmesine, esirlerin serbest bırakılması için Hamas'a askeri baskı uygulamasına ve savaşın diğer hedeflerine ulaşmasına oybirliğiyle karar verdiğini açıkladı.

Açıklamada ayrıca, İsrail'in Kahire'nin ev sahipliği yaptığı müzakereleri tamamlamak üzere bir heyet göndermeye karar verdiği belirtildi.

Hamas tarafından onaylanan yeni ateşkes anlaşması, iki taraf arasında esir ve mahkumların değiş tokuşunu ve sürdürülebilir sükunetin geri gelmesini içeren temel ilkeleri öngörüyor.

Anlaşma metnine göre çerçeve anlaşma, İsrail hapishanelerinde üzerinde mutabık kalınan sayıdaki tutuklu karşılığında Gazze Şeridi'ndeki tüm İsrailli esirlerin, sivil ve askerlerin serbest bırakılmasını, sürdürülebilir sükûnete geri dönülmesini, kalıcı ateşkesi, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesini ve yeniden inşayı amaçlıyor. Çerçeve anlaşma birbiriyle bağlantılı ve birbirine bağlı üç aşamadan oluşuyor.

Diğer yandan Mısır-İsrail sınırındaki gerilim, İsrail'in Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını bombaladığına ve İsrail güçlerinin dün (Salı) sabah erken saatlerde Refah Sınır Kapısı’nın kontrolünü ele geçirdiğine dair haberlerin ardından son saatlerde arttı.


Hizbullah, Güney Lübnan cephesini hareketlendirerek Refah Operasyonu’na karşılık veriyor

Metula yerleşim birimini hedef alan Hizbullah saldırısında öldürülen bir askerin tabutunu taşıyan İsrail askerleri (AP)
Metula yerleşim birimini hedef alan Hizbullah saldırısında öldürülen bir askerin tabutunu taşıyan İsrail askerleri (AP)
TT

Hizbullah, Güney Lübnan cephesini hareketlendirerek Refah Operasyonu’na karşılık veriyor

Metula yerleşim birimini hedef alan Hizbullah saldırısında öldürülen bir askerin tabutunu taşıyan İsrail askerleri (AP)
Metula yerleşim birimini hedef alan Hizbullah saldırısında öldürülen bir askerin tabutunu taşıyan İsrail askerleri (AP)

Hizbullah dün (Salı), İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta düzenlediği askeri operasyona Güney Lübnan cephesini hareketlendirerek karşılık verirken, İsrail ordusu iki askerin öldüğünü duyurdu.

Hizbullah dün gün boyunca operasyonlarını yoğunlaştırırken, İslami Direniş de ayrı ayrı yaptığı açıklamalarda savaşçıların ‘Yiftah kışlasının avlusunda bulundukları sırada düşman subay ve askerlerini hedef alan insansız hava araçlarıyla (İHA) bir hava saldırısı gerçekleştirdiğini ve aynı zamanda diğer İHA’ların Ramot Naftali kışlasının güneyinde bulunan Demir Kubbe platformlarından birini hedef alarak doğrudan vurduğunu ve hasar verdiğini’ bildirdi.

Ramot Naftali kışlasına yönelik İHA saldırısından yaklaşık bir buçuk saat sonra Hizbullah, ‘Şebaa Çiftlikleri'ndeki Zabdin kışlasını güdümlü füzelerle hedef aldığını’ duyurdu.

Hizbullah bir başka açıklamasında ‘Kafr Şuba tepelerindeki es-Sammaka bölgesindeki casus ekipmanlarını’ hedef aldığını duyurdu ve ‘er-Rahab bölgesindeki izleme ve takipten sonra, sığınaklardan birinin içinde hareket eden düşman askerlerinin güdümlü füzelerle hedef alındığını’ belirtti.

Dünkü operasyonlar, İsrail ordusunun Pazartesi akşamı Hizbullah tarafından düzenlenen İHA saldırısında yedek kuvvetlerden iki İsrail askerinin öldüğünü açıklamasının akabinde Hizbullah'ın ‘Metula'nın güneyinde İsrailli düşman askerlerinin bulunduğu bir mevziyi hedef alan bir hava saldırısı gerçekleştirdiğini’ duyurmasının ardından geldi.


Sağ popülistler Avrupa’nın çehresini değiştirir mi?

Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)
Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)
TT

Sağ popülistler Avrupa’nın çehresini değiştirir mi?

Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)
Nantes yakınlarında AP seçimleri öncesinde (Fransız) Sosyalist Partisi (PS) ve Avrupa Halk Partisi (EPP) bayrakları sallayan parti destekçileri, 13 Nisan 2024 (AFP)

Hattab Ebu Diyab

Avrupa Birliği (AB) ülkelerindeki seçmenler, Avrupa Parlamentosu'ndaki (AP) temsilcilerini seçmek üzere 6-9 Haziran tarihleri arasında sandık başına gitmeye hazırlanıyorlar. Parlamento seçimleri, özellikle Ukrayna savaşından sonraki ilk seçim olmasının yanında satın alma gücünün zayıflaması, tarım sektöründeki kriz, göç ve egemenlik tartışmaları ile rakip güçlerin bölündüğü diğer konuların gölgesinde 27 ülkede siyaset sahnesindeki değişimleri izleme fırsatı sunuyor.

Mercek altına alınacak en önemli konu aşırı sağın oy oranı, Strasbourg’daki Avrupa Parlamentosu’nda yeri ve Avrupa'nın iç ve dış politikaları üzerindeki etkisinin boyutu olacak. Aşırı sağın beklenen yükselişi ve Yeşiller ile Liberallerin çöküşünün haziran seçimlerinden sonra Avrupa Parlamentosu'nun yapısını kökten değiştirmeyeceği ve AB politikalarını etkilemeyeceği düşünülse de geleneksel ve aşırı sağcı simalarıyla sağa doğru bu keskin kaymanın etkilerinin orta vadede hissedileceğine şüphe yok.

Avrupa’nın çehresi yeniden mi şekilleniyor?

Avrupa, parlamento seçimlerinin arifesinde, 750 milyar euroluk ekonomik toparlanma planının açıklanmasına rağmen, doğusunda yeniden başlayan savaşın ve Kovid-19 salgınının etkilerini halen üzerinden atabilmiş değil. Ekonomik durum, Rusya’nın petrolüne bağımlılığın sona ermesi ve Ukrayna'ya verilen mali, insani ve askeri destekle daha da kötüleşti.

Tüm bunlarla birlikte ticari faaliyetleri düzenlemek için yeni stratejiler geliştirmek, dijital pazar ve yapay zekâ, rekabet gücü krizi, zayıf kalan enerji geçişi (yeni teknolojiler ve yeşil ekonomiye geçiş), jeopolitik ve teknolojik riskler ile bölünmeye neden olan tartışmalı göç politikası gibi başka zorluklar da söz konusu.

Avrupa, egemenlik yaklaşımı konusunda ulusal bütünleşmeden yana olanlarla, AB'nin siyasi birliğini güçlendirmekten yana olanlar arasında bölünmüş durumda. Tartışma artık AB'nin içinde ya da dışında olmakla değil, Avrupa, Avrupa'nın inşası ve dünyadaki yerinin geleceğiyle ilgili yapılıyor.

Seçim sonuçlarının (1979'dan bu yana her beş yılda bir yapılan genel seçimle işbaşına gelen) parlamentonun önümüzdeki beş yıllık gündemini etkileyeceği şüphesiz.  Ancak Avrupa’nın siyasi manzarasının yeniden şekillenmesine yönelik sonuçlara dikkat etmek en önemli konu.

AB üyesi 18 ülkeyi kapsayan son ankete göre parlamentoda çoğunluğu yüksek ihtimalle (720 sandalyeden 398'ine sahip olan) AB yanlısı en büyük koalisyonun alması bekleniyor. Aynı koalisyon mevcut parlamentoda da çoğunluğa sahip. (Merkez sağ) Avrupa Halk Partisi (EPP) 177 sandalye ile koalisyonun birincisi partisi olurken, onu sosyalistler ve liberal demokratlar takip ediyor.

Avrupa, 750 milyar euroluk ekonomik toparlanma planının açıklanmasına rağmen, doğusunda yeniden başlayan savaşın ve Kovid-19 salgınının etkilerini halen üzerinden atabilmiş değil.

Anketlere göre AB’nin önde gelen ülkelerinden Fransa, İtalya, Hollanda ve Belçika'da aşırı sağcılar ve muhafazakârlar öne çıkabilir.

sxcdfrgt
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, başkent Budapeşte’de düzenlediği bir basın toplantısı sırasında, 21 Aralık 2022 (AFP)

Başta yeni liberallerin ve yeşillerin Fransa ve Almanya'daki kalelerinde sayısının azalması ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un partisinin gerileyerek Marine Le Pen'in partisi (seçim listesi Jordan Bardella tarafından yönetilen) Ulusal Birlik Partisi’nin (RN) ardından ikinci ya da üçüncü parti olması bekleniyor. Aynı durum, aşırı sağcı çizgideki Almanya için Alternatif (AfD) ile üçüncü sırada yer almak için yarışan Alman Yeşiller Partisi için de geçerli. Almanya Hristiyan Demokrat Birliği’nin (CDU) birinci parti, Demokratik Sosyalizm Partisi’nin (PDS) ikinci parti olacağı tahmin ediliyor.

Aşırı sağın yükselişinin yansıması

Aşırı sağın, liberallerin, solcuların ve çevrecilerin aleyhine Avrupa Parlamentosu'nda (merkez sağ ve merkez soldan sonra) üçüncü blok haline gelebileceği tahmin ediliyor.

Anket sonuçlarının ve yüzdelerin ötesinde, geniş bir sağ kanat koalisyonu gibi olası ittifakların ortaya çıkma ihtimali halen var. Fakat bu ihtimal, popülist muhafazakârlık ile Avrupa’nın merkez sağı arasındaki karmaşık müzakerelerin sonucuna bağlı. Bu da Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın merkez sağ partisi Macar Yurttaş Birliği (Fidesz) Partisi’nin merkez sağa kabul edilmesi ve Avrupalı reformistlerin Orban'ın müttefiki İtalya Başbakanı Giorgia Meloni liderliğindeki İtalya'nın Kardeşleri (Fratelli d'Italia) Partisi ve Polonya’nın milliyetçi muhafazakâr çizgideki Adalet ve Hukuk Partisi (PiS) ile kucaklaşmasıyla mümkün olabilir.

Tüm bunlara dayanarak, önümüzdeki dönemde güç dengesinin önemli ölçüde değişmeyeceğini söyleyebiliriz. AB yanlısı EPP, Almanya Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Avrupa'yı Yenile Grubu (Renew Europe) gibi partilerin önümüzdeki dönemde Avrupa metinleri için ortak bir zemin bulma konusunda bolca zamanı olacak.

Sağa doğru olan bu eğilim, yeni küresel güç dengesi ve ABD-Çin iki kutupluluğunun ortaya çıkışıyla ‘güçlü bir Avrupa’ ve jeopolitik bir kutup oluşturma ihtiyacının aciliyet kazandığı bir dönemde, Avrupa projesine daha düşman olan radikal siyasi grupların gücünü de arttıracaktır.

Avrupa deneyiminin geleceği

Avrupa seçimleri nispi sisteme göre yapılır ve kamuoyunun gelişimini ve ulusal meseleler ile Avrupa boyutu arasındaki etkileşimi anlamanın bir yoludur. Son AP seçimlerinde Avrupa Komisyonu kararlarının insanların günlük yaşamlarını ve ekonomilerini etkilemesi ve İngiltere’nin 2016 yılında Brexit (İngiltere’nın AB’den çıkışı) referandumundan sonra öneminin iki katına çıkması nedeniyle çekimser oylar azalmış ve katılım artmıştır.

Ukrayna’da 2022 yılında savaşın başlamasından sonra, Avrupalılar kendi kıtalarında da savaş çıkabileceğini anlayınca, sürdürülebilir barış fikrinin sarsıldığı açıkça ortaya çıktı.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Sorbonne Üniversitesi'nde 25 Nisan'da yaptığı konuşmada zorlukların büyüklüğü ve müdahale edilmemesi bakımından Avrupa'nın ölebileceğini söylemekten çekinmedi. Konuşmasında Avrupa'nın stratejik olarak kırılganlığına dikkat çeken Macron, ABD’nin korumasına olan bağımlılığın devam etmemesi için ortak bir Avrupa askeri gücü kurulması ve nükleer caydırıcılığın füzesavar programlarıyla ilişkilendirilmesi gibi Avrupa’ya dair vizyonunu ve tezlerini ifade etti.

Son yıllarda, Brexit'ten sonra Avrupa’nın iki tabusu yıkıldı. Bunlardan ilki, üye bir ülkenin AB’den ayrılması, ikincisi ise İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hâkim olan kalıcı barış ve istikrar fikrinin yerle bir olmasıydı.

AB üyesi 27 ülkenin seçim kampanyalarındaki tartışmalar, bazıları hassas ve bölünmeye neden olan çeşitli konular üzerinde yoğunlaştı. Ancak tüm bunlar, Avrupa fikri yavaş yavaş kök saldıkça ve AB bir gerçeklik haline geldikçe, birçok alana (çevre, ortak tarım politikası, sanayinin teşviki, ortak savunma, enerji, işgücü vb.) müdahale ettikçe ve kararları insanların hayatlarını etkiledikçe, zaman faktörünün Avrupa deneyiminin güçlendirilmesi lehine işlediğini gösterdi. Bununla birlikte Avrupa yasaları çoğu zaman üye ülkelerin yasalarının, kendi ulusal anayasalarının önüne geçebiliyor.

dcvfv
RN lideri Marine Le Pen, düzenlediği bir basın toplantısı sırasında, 24 Kasım 2023 (EPA)

Avrupalı seçmenlerin öncelikleri arasında, Avrupa'nın ‘gücüne’ ve uluslararası sahnede etkili bir jeopolitik kutba dönüşmesine odaklanmadan önce; göç, güvenlik, sosyal reformlar ve iklim değişikliği gibi insanların günlük hayatını ilgilendiren konular yer alıyor.

Yaklaşan AP seçimleri, kimilerinin ortak pazar ve ekonomik birlik konusundaki başarılarından dolayı övdüğü, kimilerinin ise sadece bir ‘uluslar ve devletler birliği’ olmasını istediği, kimilerinin de kendi kaderini tam olarak tayin edemeyen minyatür bir Birleşmiş Milletler (BM) örgütü yerine ‘Avrupa Birleşik Devletleri’ olmayı arzuladığı Avrupa deneyiminin geleceğine ilişkin tartışmaların çözümüne katkı sağlayacak gibi görünmüyor. Tüm bunların arkasında ise güç sahibi bir Avrupa'nın önünde duran, ulusal öncelikler ve ideolojik çelişkiler yatıyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


İsrail ordusu Kerem Şalom sınır kapısını yeniden açtı

Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)
Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)
TT

İsrail ordusu Kerem Şalom sınır kapısını yeniden açtı

Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)
Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)

İsrail ordusu bugün (Çarşamba) Gazze Şeridi'ne insani yardım götürmek üzere Kerem Şalom kapısının yeniden açıldığını duyurdu.

Ordu yaptığı açıklamada, Mısır'dan gelen kamyonların gıda, su, barınma malzemeleri, ilaç ve tıbbi ekipman gibi yardımları taşıdığını ve  sınır kapısına geldiğini belirtti.

swefrght6
Bir uydu görüntüsü, İsrail askeri araçlarının İsrail'in güneyinde, Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısı yakınındaki bir bölgede toplandığını gösteriyor (AFP)

Axios haber sitesi, Başkan Joe Biden'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'dan dün yaptığı telefon görüşmesinde, Hamas'ın yakındaki bir İsrail ordusu mevzisine düzenlediği ve dört askerin ölümüyle sonuçlanan saldırısının ardından Pazar günü kapatılan sınır kapısını yeniden açılmasını istediğini bildirdi.


Sudan ordusu ‘organ çıkarma’ videosunu reddetti

Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)
Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)
TT

Sudan ordusu ‘organ çıkarma’ videosunu reddetti

Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)
Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)

Sudan ordusu, ülkede viral hale gelen ve askeri üniformalı iki kişinin bir başka kişinin karnını deşip cesedini parçaladığını gösteren şok edici videoyu reddetti ve söz konusu videonun ‘kendi güçleri ya da yanında savaşan unsurlarla herhangi bir bağlantısı olduğunu’ yalanladı.

Sudan Ordu Sözcüsü Nebil Abdullah dün (salı) yaptığı açıklamada “Daklu terörist milislerinin (Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki Hızlı Destek Kuvvetleri kastediliyor) medyası ve destekçileri bu suçu silahlı kuvvetlere mal etmeye ve faillerin bizim üyelerimiz olduğunu iddia etmeye çalıştı” ifadesini kullandı.

Açıklamada ‘Silahlı Kuvvetler, videoda görünenlerin ordu güçlerinin hiçbir bileşeniyle ilgisi olmadığını ve herhangi bir kuvvetin üniformasını giymediklerini teyit eder. Bu da bunun milisler ve işbirlikçileri tarafından yaratılan kötü yönetilmiş bir oyun olduğunu doğrulamaktadır’ denildi.

Sudanlı sosyal medya hesapları geçtiğimiz pazar günü, Sudan ordusunun üniformalarına benzeyen üniformalar giyen kişilerin, Hızlı Destek Kuvvetleri mensubu olduğunu söyledikleri bir kişinin karnını yararak öldürdükten sonra organlarını çıkarttıkları ve vücudunu parçaladıkları bir videoyu dolaşıma soktu.


İsrail'in Gazze’nin doğusu ve Refah'ı bombalaması sonucu 9 kişi öldü

İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)
TT

İsrail'in Gazze’nin doğusu ve Refah'ı bombalaması sonucu 9 kişi öldü

İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)

Filistin Haber Ajansı (WAFA), İsrail'in bugün (Çarşamba) şafak vakti doğu Gazze ve Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'a düzenlediği bombardımanda 9 kişinin öldüğünü duyurdu.

Şarku’l  Avsat’ın  WAFA’dan aktardığı habere göre İsrail uçakları, Gazze'nin doğusundaki Ez-Zeytun semtinde Askola bölgesindeki bir daireyi hedef aldı. Saldırı sonucu bir erkek, bir kadın ve beşi çocuk olmak üzere 7 kişinin öldürüldüğü belirtildi. İsrail'in Refah'ın güneyindeki Selahaddin Kapısı yakınlarında bir motosiklete düzenlediği bombalı saldırıda ise iki kişinin öldüğü ve bazı kişilerin yaralandığı ifade edildi.

Shehab Haber Ajansı Telegram hesabında, topçu bombardımanının Refah'ın doğusundaki Al-Salam mahallesini, İsrail hava saldırısının ise Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'yı hedef aldığını bildirdi. Öte yandan El Aksa TV, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin orta ve güneyinin çeşitli bölgelerine saldırılar düzenlediğini bildirdi.


Irak mahkemesi IKBY'deki seçim krizini sona erdirdi

İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)
TT

Irak mahkemesi IKBY'deki seçim krizini sona erdirdi

İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)

Irak Federal Mahkemesi, dün (Salı) bölge parlamentosundaki sandalye sayısını azaltan önceki bir kararı bozarak, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile yaşanan ciddi krizi sona erdirdi.

Mahkeme, IKBY Başbakanı Mesrur Barzani'nin talebi üzerine parlamento koltuklarının dağıtım mekanizmasını askıya almak için ‘devlet emri’ yayınladı.

Irak yasalarına göre ‘devlet emri’ terimi, mahkemenin önceki bir kararını, anlaşmazlığın nihai çözümüne kadar geçici olarak saklı tuttuğu anlamına geliyor.

21 Şubat'ta mahkeme, IKBY parlamentosu seçim yasasındaki maddelerin anayasaya aykırı olduğuna hükmederek, azınlık kotasının iptal edilmesinin ardından parlamentodaki sandalye sayısını 111'den 110'a düşürdü.

Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), mart ayında protesto amacıyla seçimleri boykot edeceğini açıkladı ve siyasi süreçten çekilme tehdidinde bulundu.

Mahkeme yeni kararını, ‘önceki kararının uygulanmasının gelecekte geri dönüşü olmayan etkilerinden kaçınmak’ olarak nitelendirdi.

Mesrur Barzani, haziran ayı ortasında görev süresi dolacak olan Federal Seçim Komisyonu'nu mahkemeye şikâyet etti.

Mahkemeye seçimleri ve parlamento sandalyelerinin seçim bölgelerine dağıtılması mekanizmasını ve bileşenlere yönelik kotaları askıya alan bir karar çıkarması çağrısında bulundu.

Irak Yüksek Seçim Komisyonu Sözcüsü Cumana el-Gulayi, Iraklı gazetecilerle paylaşılan bir sesli mesaja göre ‘bölgesel başkanlık tarafından yayınlanan ve seçim tarihini 10 Haziran 2024 olarak belirleyen bölgesel kararnameye göre IKBY Parlamentosu seçimlerinin yapılması için çalışmalarını sürdürdüklerini’ söyledi.

Diğer yandan KDP Genel Başkanı’nın medya danışmanı Kifah Mahmud, IKBY Başkanı Neçirvan Barzani'nin İran ziyaretinin “iki taraf arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfa açacağını ve son yıllarda bu ilişkileri gölgeleyen gerilimleri sona erdireceğini” ifade etti.

Barzani, bir yıldan kısa bir süre içinde İran'a yaptığı beşinci ziyaret için pazar günü Tahran'a gitti.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığına göre Mahmud, “İranlılar, özellikle malları için stratejik bir pazar olması ve İran'ın IKBY'ye yaptığı ihracat ve yatırımların yılda 10 milyar doları aşması nedeniyle IKBY’deki çıkarlarının çok büyük olduğunun farkındalar” değerlendirmesinde bulundu.


İsrail medyası: Gazze'den sınır kasabalarına 30 roket atıldı

Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)
Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)
TT

İsrail medyası: Gazze'den sınır kasabalarına 30 roket atıldı

Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)
Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)

Haaretz gazetesi dün (Salı) Filistinli grupların Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 roket attığını bildirdi.

Arap Dünyası Haber Ajansı'nın (AWP) haberine göre Demir Kubbe hava savunma sisteminin bu roketlerin yarısını imha ettiği, geri kalan kısmının ise açık alanlara düştüğü belirtildi.

Eşkol Bölge Konseyi, füzelerin Nahal Al-Haşur bölgesinde yangına yol açtığını ancak herhangi bir can kaybının bildirilmediğini belirtti.

Medya daha önce İsrail ordusunun sınır kasabalarında sirenlerin çaldığı bilgisi yer aldı.


Hamas: Baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime veya takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğiz

Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)
Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)
TT

Hamas: Baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime veya takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğiz

Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)
Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)

Hamas lideri Usame Hamdan dün (Salı) yaptığı açıklamada, hareketin baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime ya da takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğini bildirdi.

Hamdan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savaş Kabinesi'nin, Hamas’ın ateşkes önerisini kabul etmesine rağmen askeri operasyonları Refah bölgesini de kapsayacak şekilde genişletme ve sınır kapısının kontrolünü ele geçirme kararını, arabulucuların çabalarını sekteye uğratma ısrarının göstergesi olduğunu ifade etti.

Beyrut'ta düzenlediği basın toplantısında konuşan Hamdan, “Baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime ya da takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğiz” diyerek, ABD yönetimini İsrail hükümetini anlaşmayı uygulamaya zorlayarak ciddiyetini kanıtlamaya çağırdı.

Hamdan, Mısır'ın bombardıman ve İsrail askeri araçlarının varlığı ışığında Refah Sınır Kapısı’nın açılması talebini reddetmesini Hamas'ın takdirle karşıladığını ifade etti.

Hamdan'ın açıklamaları kısa bir süre önce Halil el-Hayya başkanlığındaki Hamas heyetinin Katar'dan Mısır'ın başkenti Kahire'ye ulaştığı sırada geldi.

Hamas'tan yapılan açıklamada heyetin ‘Gazze Şeridi'ndeki halka yönelik saldırganlığı durduracak anlaşmanın tamamlanması için Mısır ve Katar'daki arabulucularla yürütülen çabaları’ takip edeceği belirtildi.

İsrail ordusu bugün (çarşamba), dün başlayan askeri operasyonla Gazze Şeridi ile Mısır toprakları arasındaki Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını tamamen kontrol altına aldığını duyurdu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün erken saatlerde, Kahire'ye giden müzakere heyetinden esirlerin serbest bırakılması için gerekli koşullarda ısrar etmelerini istediğini söylerken, Savunma Bakanı Yoav Gallant ülkesinin esirleri kurtarmak için taviz vermeye hazır olduğunu, ancak bir anlaşmaya varılamaması halinde operasyonlarını yoğunlaştıracağını ifade etti.