Cibuti Cumhurbaşkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Kızıldeniz’deki gelişmeleri takip ediyoruz. Topraklarımızın herhangi bir bölümünün hedef alınmasını kabul etmiyoruz

Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, Krallık ile deniz ve hava taşımacılığı alanındaki projeler ve bir Suudi serbest bölgesinin kurulması hakkında Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulundu.

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)
Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)
TT

Cibuti Cumhurbaşkanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Kızıldeniz’deki gelişmeleri takip ediyoruz. Topraklarımızın herhangi bir bölümünün hedef alınmasını kabul etmiyoruz

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)
Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, başkent Cibuti’deki başkanlık sarayında Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Turki el-Akili)

Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, ülkesinin Babu’l Mendeb bölgesi ve Aden Körfezi’nde son gelişmeleri yakından takip ettiğini, Kızıldeniz ve stratejik boğazın güvenliğini sağlamaya ve uluslararası ticaretin önündeki engelleri kaldırma arzusunu ifade etti.

Cumhurbaşkanı Gulleh, cumhurbaşkanlığı karargahından Şarku’l Avsat’a ABD, Fransa, İngiltere ve Suudi Arabistan Krallığı başta olmak üzere Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkeler de dahil büyük güçlerle ‘deniz taşımacılığını korumak, terörle mücadele etmek ve bölgeyi ve tüm dünyayı rahatsız eden güvenlik sorunlarıyla yüzleşmek’ için koordinasyon ve işbirliği konusunda kapsamlı bir röportaj verdi.

FOTO: Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulle, Şarku’l Avsat’a konuşurken (Fotoğraf: Turki el-Akili)
 Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, Şarku’l Avsat’a konuşurken (Fotoğraf: Turki el-Akili)

Cumhurbaşkanı, Cibuti’nin kendi topraklarındaki herhangi bir tarafın hedef alınmasını reddettiğini vurgularken, ülkedeki uluslararası askeri üslerin uluslararası barış ve güvenliği korumayı, terörizm ve deniz korsanlığı ile mücadele etmeyi ve dünyanın bu önemli stratejik konumunda seyrüseferi korumayı amaçladığını söyledi.

Cumhurbaşkanı ayrıca, Çin’in İpek Yolu projesi ve bunun Afrika Boynuzu bölgesine etkisi, Cibuti’nin askeri üslerin varlığıyla izlediği tarafsızlık politikası ve diğer konular da dahil olmak üzere birçok önemli meseleye değindi.

İşte Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

Cibuti’nin Suudi Arabistan ile ilişkileri

*Sayın Cumhurbaşkanı, mevcut durumda Cibuti- Suudi Arabistan ilişkilerini, iki ülke arasındaki koordinasyon düzeyini ve özellikle ekonomik ve siyasi işbirliği alanlarındaki gelişme potansiyelini nasıl tanımlıyorsunuz?

-Öncelikle Şarku’l Avsat gazetesinin, medya alanındaki öncü rolünü ve Arap okurunu dünyada, özellikle bölgemizde olup bitenler konusunda aydınlatmaya yönelik çabasını takdir ediyorum. Cibuti- Suudi Arabistan ilişkileri ise güçlü ve köklüdür. Cibuti’nin 1977’deki bağımsızlığından bu yana bu ilişkiler, güçlenmeye ve çeşitli bölgesel ve uluslararası meselelere ilişkin siyasi vizyonlar açısından daha uyumlu olmaya devam etti.

Cibuti ve Suudi işadamları için ortak bir konseyin varlığına ek olarak, güvenlik ve askeri de dahil birçok komitede ve iki ülke arasındaki ikili işbirliğinin çeşitli alanlarda yer aldığı genel bir çerçeveyi temsil eden Cibuti- Suudi Arabistan Komitesi’nde devam eden işbirliği ve koordinasyon açıkça görülüyor. İki ülke arasında 200 yılından bu yana çeşitli alanlarda 30’a yakın anlaşma ve mutabakat zaptı imzalandı.

Limanlar alanında son yirmi yılda nicelik ve nitelik açısından kaydettiğimiz muazzam gelişmeye dayanarak, iki kardeş ülke arasında deniz taşımacılığı, lojistik hizmetler ve limanlar alanında iş birliğinin güçlendirilmesini sabırsızlıkla bekliyoruz.

FOTO: Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, geçen Aralık ayında Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulle’yi Riyad’da kabul etti (SPA)
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, geçen Aralık ayında Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh’yi Riyad’da kabul etti (SPA)

Doğrudan deniz ve hava taşımacılığı alanında ortak projelerin oluşturulması, Cibuti’deki uluslararası serbest ticaret bölgesi içerisinde Suudi ihracatı ve ürünleri için serbest bölge ve depoların kurulması yönünde çalışmalar sürüyor. Bu durum da Suudi ihracatının Afrika kıtasına akışını artırmaya katkıda bulunuyor.

*Cibuti, iki taraf arasında bir köprü olarak Arap- Afrika ilişkilerinin geliştirilmesinde nasıl bir rol oynayabilir?

-Kızıldeniz’in güneybatı kıyısında, kardeş Yemen’e yaklaşık 25 kilometre uzaklıktaki coğrafi konumu, Cibuti Cumhuriyeti’ni Afrika kıtası ile Arap Yarımadası’nı birbirine bağlayan hayati bir köprü haline getiriyor. Ülkemizin bu coğrafi avantajı Arap-Afrika ilişkilerinin gelişmesine katkı sağlayacak ve Arap ulusal güvenliğinin korunmasında önemli rol oynayacaktır.

Ekonomik düzeyde Cibuti Cumhuriyeti, Cibuti limanlarındaki gelişmiş altyapıya ek olarak Kızıldeniz’deki IGAD ve COMESA ülkelerine açılan bir kapı konumundadır ve bunların hepsi Arap- Afrika ilişkilerinin Türkiye'de gelişmesine büyük katkı sağlayan faktörlerdir.

Kızıldeniz meselesi

*Cibuti’nin bu bölgeye yakın stratejik konumu göz önüne alındığında, Babu’l Mendeb, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ndeki son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Babu’l Mendeb Boğazı civarındaki son gelişmeleri yakından takip ediyor, Kızıldeniz ve Babu’l Mendeb Boğazı’nın güvenliğini sağlamayı ve uluslararası ticaretin önündeki engelleri kaldırmayı hedefliyoruz. Bu nedenle Kızıldeniz’de seyir güvenliğinin ve emniyetinin korunması için bölgedeki çeşitli krizlerin çözülmesi ve çeşitli bölgesel ve uluslararası düzeyde bir araya gelmenin gerekli olduğuna inanıyoruz.

Gazze’de Ekim 2023’ten bu yana devam eden savaşı da büyük bir kaygıyla takip ediyoruz. Birçok kez dile getirdiğimiz gibi, Gazze'deki kardeşlerimizin kuşatma, barbarca katliam ve altyapının korkunç şekilde tahrip edilmesi gibi maruziyetlerini güçlü bir şekilde reddettiğimizi bildiriyoruz. Uluslararası toplumu sorumluluklarını üstlenmeye ve en kötü türde öldürmelere ve zorla yerinden edilmeye maruz kalan savunmasız Filistin halkına koruma sağlamaya çağırıyoruz.

*Kızıldeniz’de seyrüseferin korunması için bölgedeki ve dünyadaki müttefiklerinizle koordinasyonunuz var mı?

-Cibuti Cumhuriyeti, küresel ticaret için büyük stratejik, ekonomik ve politik öneme sahip olan Babu’l Mendeb Boğazı’na bakmaktadır. Bu, onu uluslararası güvenlik ve istikrarı koruma çabalarında önemli bir ülke haline getiriyor. Deniz taşımacılığını korumak, terörle mücadele etmek ve bölgeyi ve tüm dünyayı rahatsız eden güvenlik sorunlarıyla yüzleşmek için ABD, Fransa ve İngiltere gibi büyük güçlerin yanı sıra Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkelerle, özellikle Suudi Arabistan Krallığı ve diğerleri ile koordinasyon ve işbirliği yapıyoruz.

Cibuti’deki uluslararası askeri üsler, uluslararası barış ve güvenliğin korunması, terörizm ve deniz korsanlığıyla mücadele ve dünyadaki bu önemli stratejik konumda seyrüseferin korunması konularındaki işbirliğinin yalnızca birkaç yönüdür.

*Küresel ticaretin ve enerji kaynaklarının geçişinde önemli bir arter oluşturan bu bölgede gerilimin azaltılması yönünde vizyonunuz nedir?

-Vizyonumuz, Kızıldeniz’in güvenliğini korumak ve bu çok önemli bölgede deniz ulaşımının sorunsuz olmasını sağlamak için deniz taşımacılığını güvenli hale getirmek amacıyla çeşitli bölgesel ve uluslararası düzeylerde işbirliği yapmaktır.

*Kızıldeniz’e Sınırı Olan Ülkeler Forumu’nun bu tür krizlerdeki rolünü ve önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cibuti Cumhuriyeti, Cibuti’nin yanı sıra Suudi Arabistan, Mısır, Somali, Yemen, Sudan, Ürdün ve Eritre’yi içeren Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ne bakan Arap ve Afrika Devletleri Konseyi’nin kurulmasını onaylayan ilk ülkelerden biridir.

Bu bölge ülkelerini bir araya getirecek, aralarında çeşitli alanlarda koordinasyon ve iş birliği yapılmasında önemli rol oynayacak bir oluşuma duyulan ihtiyacın ve öneminin bilincindeyiz.

1956’dan bu yana Kızıldeniz güvenlik sistemi fikriyle ilk girişimleri başlatan konsey olması nedeniyle, bu konseyin genel merkezinin kardeş Suudi Arabistan Krallığı’nda olmasını daha önce teklif etmiştik. Kızıldeniz’e uzanan Suudi kıyıları, Kızıldeniz’e sınırı olan diğer ülkeler arasında en uzundur. Bu nedenle bu yeni oluşan konsey, üye devletler tarafından memnuniyetle karşılanan bir Suudi önerisi olmasının yanı sıra, bu denizde olup bitenlerin tehlikelerine karşı daha savunmasızdır.

FOTO: Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulle, geçen Ocak ayında Uganda’da düzenlenen IGAD organizasyonunun 42. özel oturumuna katılırken (Reuters)
Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulleh, geçen Ocak ayında Uganda’da düzenlenen IGAD organizasyonunun 42. özel oturumuna katılırken (Reuters)

Bu gibi krizlerde bu Konseyin öneminin daha da arttığına inanıyorum. Bu da Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ne kıyısı olan ülkelerin işbirliğini, bu önemli bölgenin güvenliğinin sağlanması için acil bir gereklilik haline getiriyor. Bu nedenle bölgedeki gelişmelere ayak uydurmak için bu konseyin etkinleştirilmesi ve başlatılması çağrısında bulunuyoruz. Üye devletler arasında Konsey’in kurulmasına yönelik istişareler sırasında gözlemlediklerimiz ve isteklilik göz önüne alındığında, bu Konseyin kendisine verilen görevleri yerine getirmesi için sunduğu fırsatların çok sayıda olduğu görülmektedir. Bölgenin aşırıcılık, terörizm ve yasadışı göç gibi pek çok zorlukla çevrili olduğunu ve bunların küresel ve bölgesel dayanışmayla aşılabileceğini herkes biliyor.

*ABD’nin Husileri hedef alacak füze platformu kurma talebi vardı ve bu, Cibuti tarafından reddedildi. Gazze krizinin yansımaları ve Kızıldeniz’deki saldırılarla nasıl başa çıkıyorsunuz?

-Bizim topraklarımızdan hiçbir tarafın hedef alınmaması yönündeki tavrımız nettir. Bu, bizim bağlı olduğumuz egemenlik meselesidir. Ama aynı zamanda bölgedeki krizlerin çözümü için iş birliği ve dayanışma çağrısında bulunuyoruz.

*Bu hayati bölgede istikrarın sağlanmasında ve gerilimin hafifletilmesinde Cibuti ve Suudi Arabistan’ın rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Güvenlik, ticaret ve enerji gibi alanlarda işbirliğine yönelik ortak girişimler var mı?

-Birçok kez vurguladığımız gibi Cibuti Cumhuriyeti, Babu’l Mendeb Boğazı üzerindeki stratejik konumu nedeniyle Kızıldeniz’in güvenliğinin korunması açısından önemli bir ülkedir. Çeşitli kardeş ve dost ülkelerle dengeli ilişkilere sahiptir ve çalkantılı bir bölgede istikrar ve barışı teşvik etme konusunda iyi bir üne sahiptir. Suudi Arabistan Krallığı, siyasi ve ekonomik ağırlığının yanı sıra dini statüsü nedeniyle de kardeş ve önemli bir ülkedir. İki kardeş ülkenin güvenlik, ticaret ve enerji başta olmak üzere pek çok alanda ortak iş birliği bulunuyor. Şüphe yok ki bu ikili işbirliği, hayati önem taşıyan bu bölgede istikrarın sağlanmasında önemli bir role sahiptir.

Somali- Etiyopya

*Cibuti, Etiyopya ile Somaliland arasında yakın zamanda açıklanan anlaşmayı ve bunun Afrika Boynuzu bölgesindeki yansımalarını nasıl değerlendiriyor?

-Somali ve Etiyopya, Afrika Birliği’nin (AfB) yanı sıra Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi’nin (IGAD) de üyesidir. Her iki örgütün tüzüklerinde üye devletlerin egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gereğinin öngörüldüğü bilinmektedir. Cibuti, IGAD’ın mevcut oturumunun başkanı sıfatıyla, üye devletlerin bağımsızlığına, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne bağlılığını teyit eder. Komşu Somali ile Etiyopya arasındaki krizin tırmanmasından derin endişe duyuyoruz ve anlaşmazlığı diyalog yoluyla sonlandırmaya çağırıyoruz. Bölgemizin daha fazla krize dayanamayacağına, bu nedenle ekonomik entegrasyona ve kalkınmaya odaklanmamız gerektiğine, bunun da ancak ilgili ülkeler arasındaki diyalog ve koordinasyonla sağlanabileceğine inanıyoruz.

Sudan meselesi

*Cibuti, IGAD üyesi olarak Sudan’daki çatışmanın durdurulması için büyük çaba harcıyor. Bu konuda çalışmalarınız nereye ulaştı?

-Kardeş Sudan Cumhuriyeti, IGAD’ın kurucu üyesi ve organizasyonda önemli bir ülke olduğu için istikrarı, bölge ve dünya açısından önem taşıyor. Bu açıdan bakıldığında Sudan’da savaşın başladığı 15 Nisan 2023’ten bu yana çatışmaların derhal durdurulması ve çatışmanın iki tarafının müzakere masasına getirilmesi çağrısında bulunan bir girişimi hızla hayata geçirdik. Örgütün mevcut oturumuna şu anda Cibuti Cumhuriyeti başkanlık ediyor. Bu kardeş ülkede devam eden çatışmaya çözüm bulmak amacıyla diğer üye ülkeler ve uluslararası toplumla koordineli olarak yoğun ve sürekli çaba gösteriyoruz.

Sudan’daki kriz taraflarını, görüşlerini ve çözüm vizyonunu dinlemek üzere Cibuti’de ağırladık. Herkes, savaşın ülke ve Sudan halkının yetenekleri üzerindeki ciddi yansımaları göz önüne alındığında, savaşın derhal sona erdirilmesi arzusunu vurguladı. Savaşın durdurulması için çabalarımızı sürdüreceğiz. Bu çabaların kalıcı ve koşulsuz ateşkese yol açacağı ve kardeş Sudan halkını içinde bulunduğu zorlu krizden çıkaracak çözümlere ulaşacağı konusunda iyimseriz. Sudan, Arap ve Afrika ağırlığıyla önemli bir ülkedir ve şüphe yok ki içinde bulunduğumuz kriz, Afrika Boynuzu bölgesi ve komşu ülkelerin istikrarını olumsuz etkiledi. Bu nedenle savaşın sona erdirilmesinin ve bu kardeş ülkenin iç savaşa sürüklenme riskinden korunmasının gerekliliğini vurguluyor, bu savaşın sona erdirilmesi yönündeki uluslararası çağrılara herkesin yanıt vermesini umuyoruz.

FOTO: Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı, 2023’ün sonunda Cibuti’de IGAD Sekreteri ile buluşuyor (Egemenlik Konseyi Medyası)
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı, 2023’ün sonunda Cibuti’de IGAD Sekreteri ile buluşuyor (Egemenlik Konseyi Medyası)

*17 Şubat’ta yapılacak Afrika Zirvesi’nin masasındaki en önemli konular ve sonuçlarına ilişkin beklentileriniz nelerdir?

-Yaklaşan Afrika zirvesi, Afrika Boynuzu başta olmak üzere bazı Afrika ülkelerindeki zorlu koşullar ışığında gerçekleştirilecek. Zirve gündeminin ön sıralarında en çok öne çıkan çetrefilli konuların ve güncel krizlerin yanı sıra çeşitli etkili jeopolitik gelişmelerin yer alması bekleniyor.

Cibuti’deki askeri üsler

*Afrika Boynuzu bölgesinde tarafsızlık politikası izleyen Cibuti’nin birçok büyük ülkeye ait askeri üsleri bulunuyor. Bu üslerin Cibuti açısından önemi nedir?

-Cibuti Cumhuriyeti, Afrika Boynuzu bölgesinde ve dünyada tarafsızlık politikası izlemektedir. Tüm kardeş ve dost ülkelerle dengeli ilişkiler içindedir. Bu, 1977’deki bağımsızlıktan bu yana Cumhuriyet ilkelerinin dayandığı bir politikadır. Cibuti topraklarında uluslararası askeri üslere ev sahipliği yapma konusuna gelince bu, çeşitli ülkelerle ulusal egemenliği dikkate alan bir çerçeve içerisinde ilişkilerde dengeli bir yaklaşım dahilindedir. Bu askeri üslerin terörle, aşırıcılıkla ve deniz korsanlığıyla mücadele etmek ve Cibuti Cumhuriyeti ile üssün ait olduğu ülke arasında ikili anlaşmalar uyarınca Kızıldeniz ve Babu’l Mendeb Boğazı’nda seyrüseferi güvence altına almak amacıyla işbirliği ve koordinasyon çerçevesinde bulunduğunu defalarca vurguladık.

Bu bölgenin, terörizm, aşırılık ve korsanlık gibi birçok riskin de tehdidi altında olduğu ve bölgedeki birçok çatışmadan etkilendiği bilinmektedir. Dolayısıyla bu askeri üslerin Kızıldeniz bölgesinin güvenliğinin korunmasındaki önemli rolü ortadadır. Dünya kıtalarını birbirine bağlayan, uluslararası ticaretin büyük bir kısmının geçtiği hayati önem taşıyan stratejik bir bölge olması, bunun güvence altına alınmasında uluslararası işbirliğini zorunlu kılmaktadır.

*Peki komşu ülkelerin bu üslerin varlığına ilişkin endişeleriyle nasıl ilgileniyorsunuz?

-Komşu ülkelerden bu konuda herhangi bir endişe işitmedik. Gerçekten endişe duyuluyor mu?

*Cibuti, topraklarındaki iki karşıt ülkeyi, ABD ve Çin’i birbirine yakın askeri üslerle bir araya getirerek nasıl uzlaşabilir?

-Dediğim gibi, çeşitli büyük güçlerle dengeli ilişkilerimiz var ve bunlardan herhangi biriyle egemenlik ve ulusal çıkarlar çerçevesinde işbirliği yapma veya anlaşma yapma hakkına sahibiz. Bu yaklaşım, eğer istek varsa bir arada yaşayabileceğimizin kanıtıdır. Cibuti’deki uluslararası askeri üsler öncelikle Kızıldeniz bölgesinin, Aden Körfezi’nin ve genel olarak Afrika kıtasının güvenliğinin korunmasında işbirliğine yöneliktir. Cibuti’de askeri üsleri bulunan birçok ülke, ticari ve yatırım çıkarlarını koruma konusundaki çıkarlarını teyit ediyor. Buna göre Amerikan ve Çin üsleri, bölgede uluslararası seyrüseferin güvence altına alınması ve terörle, aşırıcılıkla ve uluslararası istikrarı istikrarsızlaştıran diğer konularla mücadeleyi amaçlayan ortak hedefler kapsamına girmektedir.

*Çin ve bazı bölge ülkelerinin açıkladığı İpek Yolu projesinin güvence altına alınması konusunda ülkenizin tutumu nedir?

- Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesi doğası gereği ticari bir projedir ve Cibuti Cumhuriyeti’nin stratejik konumu, onu bu dev projenin merkezine yerleştirmektedir. Pekin’in Afrika kıtasının en büyük serbest ticaret bölgesi olan Cibuti’deki uluslararası serbest ticaret bölgesine katkısının yanı sıra, başkent Cibuti’yi Addis Ababa’ya bağlayan hızlı tren dahil Çin’in ülkemizdeki yatırımlarına değer veriyoruz. Çin’in, İpek Yolu’nun geçtiği ülkelerdeki dev yatırım girişimiyle ekonomik büyümeyi hızlandırma yeteneğine sahip olduğuna inanıyoruz.



Suriye İçişleri Bakanlığı'nın yeni kimlik kutlamaları fahri rütbelerle ilgili tartışmanın gölgesinde kaldı

Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)
Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)
TT

Suriye İçişleri Bakanlığı'nın yeni kimlik kutlamaları fahri rütbelerle ilgili tartışmanın gölgesinde kaldı

Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)
Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

Mustafa Rüstem

Suriye İçişleri Bakanlığı'nın yeni görsel kimliğinin lansmanı sırasında Şam sokaklarında dolaşan lüks araç konvoyu bir kutlama vesilesi gibi görünüyordu. Ancak bu aynı zamanda, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra tüm personel ve memurlarının terhis edilmesinin ardından iç güvenlik teşkilatının yeniden yapılandırılmasına, yerlerine yeni birliklerin getirilmesine yönelik çabaların da olduğunu gösterdi.

Bu sahnelere rağmen, gözlemciler, Suriye İçişleri Bakanlığı'nın kimlik lansmanı ile Türkiye'de yeni güvenlik ve polis araçlarından oluşan bir filonun sergilenmesiyle aynı zamana denk gelen Suriye’deki modern araç geçit töreni arasındaki bağlantıyı sorguluyorlar. Bu olayların zamanlaması arasında bir bağlantı olup olmadığı, Türkiye’ye bağlılık konusunda gizli mesaj taşıyıp taşımadığını, yahut zamanlamanın sadece bir tesadüf olup olmadığını sorguluyorlar.

Çelişkili duygular

Şam’daki bu sahne, çelişkili görüşlere yol açtı. Bazı Suriyeliler, bunu kuşatma ve yoksulluktan bitkin ve yorgun düşmüş bir halk için hiçbir işe yaramayan, sadece görsel bir “dekor” için yapılmış bir harcama olarak gördü. Ancak bazıları da, bu araçları bir ilerleme tezahürü, özellikle güvenlik ve istihbarat servislerinin tekelinde olan Station Wagon Peugeot araçlar gibi Esad döneminin eski, harap arabalarının yerini alan hoş bir değişiklik olarak gördü. Zira bu araçlar, onlarca yıl boyunca Suriyelilerin hafızasına baskının ve demir yumruk yönetiminin araçları olarak kazındılar.

dfrgt
Trafik Dairesi'nin modernize edilmiş araçları ve motosikletleri, daha gelişmiş bir profesyonel varlığı yansıtıyor (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

Şam Valisi Mahir Mervan İdlibi ise etkinlik sırasında düzenlediği basın toplantısında, İçişleri Bakanlığı'nın yeni kimliğinin yalnızca bir formalite değil, geleceğe yönelik yeni bir vizyon olduğunu belirtti. Bu arada, İçişleri Bakanlığı Sözcüsü, bir aracın hangi makama ait olduğunun belirlenmesi de dahil olmak üzere bu kimliğin faydalarını sıraladı.

Yeniden yapılandırma ve rütbeler

Bu arada, İçişleri Bakanı Enes el-Hattab'ın mart ayında göreve başlamasından bu yana Suriye hükümeti tarafından bir dizi atama ve kararı içeren yeni bir yeniden yapılandırmanın hayata geçirildiği konuşuluyor. Bunlar arasında, polis, göç, pasaport ve nüfus müdürlüğü gibi birçok alanı denetlemek üzere farklı rütbelerden altı bakan yardımcısının atanması da yer alıyor. Bu atamaların ardından, halen hükümetin kontrolü dışında olan Haseke ve Rakka hariç olmak üzere, tüm illerdeki iç güvenlik müdürlüklerine 12 müdür atanması kararı alındı.

Aynı zamanda, bakanlıkta görev yapan bazı din adımlarına yaş ve görev yerlerine göre askeri rütbeler verileceğine dair bilgiler de dolaşıyor. Yerel medya kuruluşları, bu din adamlarının sayısının 70'e ulaştığını bildirdi. Yerel haber sitesi “Hashtag”, bazılarının ortaokul diplomasına bile sahip olmadığını, ayrıca şube ve üst düzey daire başkanlarına albay rütbesi verildiğini aktardı.

fbg
Yeni araçlar, karayollarının düzenlenmesine katkıda bulunan ileri teknolojilerle donatılmış (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

Güvenlikle ilgili gözlemcilere göre, özellikle din adamlarının artan nüfuzu ve üst düzey görevlere atanmaları göz önüne alındığında, rütbe almaya hak kazanan din adamları arasında, İçişleri Bakanlığı'nın iç güvenlik, polis, kapsamlı bir eğitim, yıllar içinde edinilmiş bir deneyim ve bilgi gerektiren suç soruşturmaları gibi uzmanlık alanıyla çelişen, Şeriat hukuku diplomasına sahip olanlar da bulunuyor.

Bu haberler, Suriye İçişleri Bakanlığı'nın devrik rejim döneminde görev yapmış binlerce suç ve güvenlik uzmanını görevinden almasının ortasında geldi. Yeni yönetim, tüm güvenlik kurumlarını, orduyu ve siyasi partileri lağvederken, Savunma ve İçişleri Bakanlıkları hâlâ rejimin 8 Aralık 2024'teki çöküşünün ardından yaşanan büyük kayıpların yaralarını sarmaya çalışıyor. Ortaya çıkan kaos ve güvenlik zafiyeti, Suriye devriminin “savaşçılara ve cihatçılara” güvenerek ülke genelinde güvenliği ve emniyeti yeniden tesis etmek için acil çözümler aramasını gerektiriyor.

Fahri rütbeler

Bu haberler ışığında, askeri ve güvenlik meseleleri araştırmacısı Albay Muhsin Hamdan, “Cumhurbaşkanı, Ordu ve Silahlı Kuvvetler Komutanı adına bir kararname yayınlanmadıkça askeri rütbelerin verilmesiyle ilgili tüm söylemlerin asılsız olduğunu ve hiçbir dayanağı olmadığını” kesin bir dille belirtti. Kişinin takdiri hak eden seçkin bir kahramanlık eylemi gerçekleştirmesi halinde fahri askeri rütbenin kararnameyle verilebileceğini, ancak bunun “fahri rütbe” olarak kalacağını ifade etti.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı röportaja göre  Hamdan, “Din adamlarına verildiği iddia edilen rütbeler hakkındaki araştırmalar ve soruşturmalar sonucunda, bu bilginin yanlış ve hiçbir dayanağı olmadığı ortaya çıktı. Mevcut bilgilere göre, bir çalışma devam ediyor ve konu yıl sonuna kadar incelenecek ve bu noktada, Esed rejiminden ayrılık sırasında sahip olunan rütbe ve hizmet yılı esas alınarak uygun işlem yapılacak.”

Askeri ve güvenlik meseleleri araştırmacısı, askeri rütbelerin askeri okullara katılım sistemi kapsamında nasıl verildiğini de açıkladı. Bir subay, üç yıllık bir eğitimden geçtikten sonra tüm sınavları başarıyla geçmesinin ardından, (deneme süresinde olan) teğmen rütbesiyle mezun olur. Deneme süresi iki yıl sürmektedir ve sonunda terfi eder ve rütbesi onaylanır. Akademik eğitim ve öğretim görenler beş yıllık bir eğitimden geçerler ve eğitim süresince yapılan bütün sınav ve çalışmaları başarıyla tamamlamaları halinde üsteğmen rütbesini alırlar.

sdfrgt
Şam'da İçişleri Bakanlığı araçlarının görsel kimliğinin sergilenmesi geniş çaplı etkileşimlere yol açtı (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

“Her rütbe ile bir sonraki rütbe arasında, subayın onaylı bir derecelendirme ölçeğine göre (iyi ve üzeri) dört yıllık bir değerlendirme süreci vardır. Askeri kurumdaki terfi sistemi ve tüm terfiler, aynı zamanda cumhurbaşkanı olan başkomutan tarafından imzalanan özel bir kararname ile düzenlenir” dedi.

Albay Hamdan, yapılan açıklamalarda tüm Esed ordusundan ayrılan subayların göreve iade edilmesi yönünde bir niyet görülse de, bu sayının Savunma ve İçişleri Bakanlıkları için hâlâ düşük olduğunu düşünüyor. Ona göre bakanlıklar bu sayının birkaç katına ihtiyaç duyuyorlar. Bu açığı kapatmak için de kısa süreli kurslar düzenlenmesinin ve mezunlar verilmesinin veya bazı din adamlarına rütbe verilmesinin mümkün olabileceğini, ancak bu sonuncusunun nihayetinde “yanlış bir prosedür” olduğunu ifade etti.

Yetkinlikler ve cihatçılar

Bu arada, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Direktörü Rami Abdurrahman, “Suriye'deki güvenlik yönetiminin, çoğu yeterli deneyime sahip olmayan, yalnızca ilkokul veya ortaokul mezunu olan din adamları tarafından yönetildiğine” inanıyor.

 “Gözlemciler, güvenlik teşkilatlarının Genel Güvenlik adı altında tek bir kurumda birleştirilmesinin ardından yeni yapının olumlu yönleri olduğunu düşünüyor. Daha önce, teşkilatlar çok sayıdaydı ve güvenlik, askeri güvenlik, devlet güvenliği ve siyasi güvenlik gibi farklı uzmanlıklara sahipti. Her birinin tüm şehirlerde şubeleri vardı ve bunlar birbiriyle uyumlu bir şekilde çalışmıyordu, bürokrasi ile doğrudan cumhurbaşkanlığına bağlı üst düzey yönetimler bunlarda etkili olabiliyordu” diyor.

Yeni makamlar, Aralık 2024'te Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın Esed ordusunu feshetmesinin ardından, yeni Suriye ordusunun kurulması kapsamında Savunma Bakanlığı'na yeni katılan örgüt liderlerine yüksek askeri rütbeler verdi. Bunlar arasında tümgeneral, tuğgeneral ve albay rütbeleri verilen yabancı cihatçılar da vardı.

Esed döneminde Suriye devriminin patlak vermesiyle düzenli kuvvetlerden ayrılan subaylar, terfi ve atama listelerinin gözden geçirilmesini talep etmişlerdi, çünkü listede yer alan isimlerin çoğu sivildi. Askeri kurum içindeki bu atamalar ve kararlar, özellikle uzmanlar başta olmak üzere ulusal yetkinlikleri dikkate almıyor ve sadakati ön planda tutuyor.


‘Sessiz göç’ yolculukları Gazzelileri kurtuluş ve ‘Avrupa’nın ihtişamı’ umuduyla cezbediyor

Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)
Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)
TT

‘Sessiz göç’ yolculukları Gazzelileri kurtuluş ve ‘Avrupa’nın ihtişamı’ umuduyla cezbediyor

Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)
Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)

Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Deyr el-Balah’ta yaşayan Cenin, aylardır sosyal medyada yayımlanan bir sponsorlu ilan aracılığıyla yurtdışına göç etme fırsatını sunan kişilerle temas halindeydi. İlan, Gazze’deki kanlı savaş ortamını fırsata çevirerek hedefi ‘Avrupa’ olarak belirledi ve böylece ilgiyi artırmayı amaçladı.

Facebook üzerinden yayımlanan ve Gazze’de ilk kez duyulan ‘Avrupa’nın İhtişamı’ adlı kuruluşun sponsor olduğu bu ilan, güvenilirliği konusunda birçok soru işaretine yol açtı. Buna rağmen bazı kişiler, iki yıldır devam eden bombardıman ve yıkım ortamından uzak, farklı bir yaşam umuduyla, ilanda yer alan WhatsApp numarası üzerinden iletişime geçmekten çekinmedi.

Gizlilik içinde gerçekleştirilen yolculuk

Gazze’den bu yolculuklara katılan kişilerle iletişim kurmak kolay olmadı. Hem çıkış sürecini çevreleyen sıkı gizlilik hem de son derece zor güvenlik ve insani koşullar nedeniyle ulaşmak güçtü. Ayrıca, yolcuların ulaştıkları ülkelerdeki mevcut durumları ve yasal statüleri henüz doğrulanmış değil. Yakın aile üyeleri aracılığıyla güven ağı kurarak WhatsApp üzerinden ulaştığımız Cenin, önce tereddüt etti, ardından konuşmayı kabul etti. Bulunduğu ülkede devlet takibinden korktuğu için kimliğinin tamamının açıklanmasını istemedi.

dfg
Gazze Şeridi’ndeki Filistinlileri taşıyan uçaklardan birinin Johannesburg'a iniş yaptığı sırada çekilmiş fotoğrafı (Sosyal medya)

Cenin, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, kuruluşun ilanında yer alan numarayla ilk temasta çok tereddüt ettiğini, ancak daha sonra riski göze alarak iletişime geçtiğini anlattı. İsrail numaraları kullanan kişilerle konuştuğundan emin olduktan sonra, kendisi, eşi ve üç çocuğunu Gazze Şeridi’nden göç etmeye karar verenler arasına kaydettirdi; amaçları güvenli bir hayat bulmaktı.

Cenin, savaş öncesinde ve savaş sırasında pek çok Gazzelinin dolandırıcılığa maruz kaldığını bildiği için başta çekindiğini, ancak kendisiyle iletişim kuran kişilerin, ödemelerin ‘son adım’ niteliğinde olduğunu ve çok önemsemediklerini belirtmeleri üzerine cesaret bulduğunu söyledi. Bu güvence, kendisinin ve ailesinin savaş sırasında yaşadığı zorluklardan sonra yeni bir umut arayışını sürdürmesini sağladı.

Söz konusu sürecin, yolculuk etmek isteyen her aile bireyi için detaylı bilgiler (tam ad, kimlik numarası, pasaport numarası ve diğer kişisel bilgileri) gönderilerek başlatıldığını anlatan Cenin, ardından her kişi (çocuklar dahil) için bin 500 dolar talep edildiğini belirtti.

Güvenlik taraması

Cenin, yolculuk tarihleri ve prosedürler hakkında bilgi almak için zaman zaman kuruluşla iletişim kurmaya devam ettiğini, kendisine sürecin ‘gereken adımlar doğrultusunda devam ettiği’ yönünde güvence verildiğini söyledi. Kuruluşun ayrıca, Gazze Şeridi’nden çıkacak her kişi hakkında ‘sıkı bir güvenlik taraması’ yapılacağını ve aralarında ‘Hamas veya diğer Filistinli gruplardan herhangi bir kişinin’ bulunmamasının sağlanacağını kendisine bildirdiğini aktardı.

Cenin, üç buçuk ay sonra kendisi ve eşinin cep telefonlarına beklenmedik bir mesaj geldiğini, mesajda altı saat içinde hazır olmaları ve yalnızca gerekli belgeleri yanlarına almaları gerektiği bildirildiğini anlattı. Yolculuk için gerekli paranın birkaç gün öncesinde, ağırlıklı olarak kripto para hesapları ve yabancı para cüzdan uygulamaları üzerinden transfer edildiğini belirtti.

Deyr el-Balah’dan Ramon Havalimanı’na

Cenin’e göre aile, ekim ayı sonunda, Deyr el-Balah yakınlarındaki bir noktadan küçük bir otobüsle yaklaşık 40 kişiyle birlikte Gazze’den ayrıldı. Grup, İsrail kontrolündeki bölgelere yönlendirildi, muhtemelen Doğu Han Yunus veya Refah civarında bir askeri noktaya ulaştı, buradan Kerem Şalom Sınır Kapısı’na götürüldü ve ardından Negev’deki Ramon Havalimanı’na ulaştı. Oradan Güney Afrika’ya uçtular. Cenin, daha önce Han Yunus’tan başka Gazze sakinlerinin de aynı rotayı kullandığını ifade etti.

Cenin, otobüsün yola çıktığı andan itibaren, Han Yunus ile Refah arasındaki İsrail kontrol noktalarına ulaşana kadar iki insansız hava aracının (İHA) otobüsü takip ettiğini ve geçiş noktasına kadar eşlik ettiğini aktardı.

zc
Gazze şehrinde tahrip edilmiş bir İsrail askeri aracının önünden geçen Filistinliler, 27 Kasım 2025 (AP)

Cenin ve ailesi, Avrupa’nın İhtişamı kuruluşunun düzenlediği ilk yolculuğun bir parçasıydı. Ailenin Güney Afrika’ya ulaşımı ve giriş süreci, başka bir ülkeden geçerek gerçekleştirildi ve bu süreç, bazı Filistinlilerin Nairobi’den bindikleri uçakta saatlerce bekletildikleri durumlarla kıyaslandığında çok daha kolay geçti. O yolculukta yolcular, eksik belgeleri nedeniyle uzun süre uçağa alınmamıştı; bu durum, Cenin’in bindiği uçakta da yaşanmıştı.

Avrupa’nın İhtişamı yolculukları

Bazı Filistinlilerin ifadelerine göre Avrupa’nın İhtişamı kuruluşu, Mayıs-Kasım 2025 arasında Gazze’den Filistinlileri taşıyan üç uçuş gerçekleştirdi. İlk uçuşun hedefi Endonezya’ydı ve 57 Gazze sakini yolculuk yaptı; yolcular, Ramon Havalimanı’ndan kalkarak Budapeşte’ye inmişti. İkinci uçuş, geçtiğimiz Ekim ayında Ramon Havalimanı’ndan Nairobi’ye, oradan Güney Afrika’ya gerçekleşti; üçüncü ve son uçuş da geçen ay aynı güzergâhla yapıldı.

Bu yolculuklar, kendisini internet sitesinde ‘2010 yılında Almanya’da kurulan, çatışma ve savaş bölgelerindeki Müslüman topluluklara yardım ve kurtarma çalışmaları sunan insani bir kuruluş’ olarak tanımlayan Avrupa’nın İhtişamı hakkında birçok soru işareti yarattı.

frgt
Gazzelilerin yerinden edilmesine karşı düzenlenen bir gösteriye katılan İsrail vatandaşı Araplar, 8 Şubat 2025 (AFP)

Kuruluş, ana merkezinin Kudüs’te, Şeyh Cerrah Mahallesi’nde bulunduğunu iddia ediyor. Ancak Kudüs’teki Filistinli gazetecilerin belirtilen adrese yaptığı ziyaret, kuruluşun herhangi bir fiziksel varlığının olmadığını ortaya koydu. Adres olarak verilen yerin, uzun süredir kullanılmayan boş bir yapı olduğu belirlendi.

Kuruluş, geçen yıldan bu yana çalışmalarını ağırlıklı olarak Gazze’ye yardım üzerine yoğunlaştırdığını, özellikle yaralı ve hastalara destek sağladığını öne sürüyor. Açıklamalarında, ağır durumdaki hastaların kritik tıbbi bakıma erişimini kolaylaştırdığını, tedavi için yurtdışına seyahatlerini organize ettiğini ve tedavi süresince refakatçilerinin yanında kalmasını garanti ettiğini belirtiyor.

Dünya Sağlık Örgütü de işin içinde mi?

Bu durum, Avrupa’nın İhtişamı adlı kuruluşun Gazze’deki bazı yaralıların ve refakatçilerinin dış ülkelere çıkışını, ‘Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile koordinasyon’ adı altında gizlice yürütüp yürütmediği yönünde soru işaretlerini artırıyor.

Gazze Şeridi’ndeki güvenlik kaynakları, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamalarda, savaş sırasında Gazze’den çok sayıda uçuşun gerçekleştiğini, güvenlik kaosunun, güvenlik görevlilerinin ve savaşçıların takibinin zorlaşmasının bu tür şüpheli seyahat biçimlerine zemin hazırladığını ifade etti.

scd
Gazze'den gelen Filistinli aileler, Ürdün, İsviçre ve Norveç'in koordinasyonunda İsviçre hastanelerinde tedavi görmek üzere Cenevre Havaalanı’na vardı. (EPA)

Kaynaklara göre, bazı aileler hastalık ve tedavi gerekçesiyle Gazze’den ayrıldı. Bununla birlikte, bazı hastalar da Arap ve Avrupa ülkelerine resmi mekanizmalar ve WHO aracılığıyla tedavi için seyahat etti; öncelikli hastaların listeleri ve savaş yaralıları da bu kapsamda yer aldı.

Avrupa’nın İhtişamı kuruluşuna gelince, internet sitesini açtığınızda bazı uyarılar dikkat çekiyor. Site, iki kişinin (Adnan ve Müeyyed) isimlerini ve birinin Filistin, diğerinin İsrail numarasını, ayrıca İsrail’den iki WhatsApp numarasını iletişim için vermiş. Kullanıcılara, işlemlerin düzgün yürütülmesini sağlamak, ödemeleri belirlenen numaralar üzerinden yapmak ve başka numaralarla iletişime geçmemek gerektiği hatırlatılıyor. Başka bir uyarıda, kayıt sürecinde veya güvenlik izni alma hızlandırma gibi işlemlerde hiçbir aracı kullanılmaması gerektiği vurgulanıyor; bu, başvuranların dolandırıcılık veya sahtekârlıkla karşılaşmaması amacıyla yapılan bir uyarı niteliğinde.

İsrail planının uygulaması

Gazze içinden ve dışından bazı gözlemciler, kuruluşun doğrudan İsrail resmi makamlarıyla bağlantılı olduğunu ve Gazze’den göçü teşvik ederek bölgeyi boşaltmayı amaçladığını ileri sürdü. Kuruluşun kendini tanımlarken yaptığı çok sayıda yazım hatası ve isminin farklı biçimlerde geçmesi, kullanılan numaraların İsrail’e ait olması ve seyahatler için güvenlik onaylarının alınması, örgütün İsrail yetkilileriyle yakın ilişki içinde olduğunu ve yolculukların İsrail’den başlatıldığını gösteriyor. Kuruluşun faaliyetleri, İsrail’in Gazze’deki güvenlik kontrolünü artırmasının ardından daha belirgin hale gelmiş durumda.

Daha da önemlisi, teknoloji uzmanları, aralarında Filistinliler ve Arapların da bulunduğu kişiler, kuruluşun internet sitesinin bu yıl 2 Şubat’ta oluşturulduğunu ve İzlanda’da kayıtlı olduğunu ortaya koydu.

İsrail kaynakları, Haaretz gazetesine verdikleri bir raporda, Avrupa’nın İhtişamı kuruluşunun, internet sitesi üzerinden veya kuruluş yetkilileriyle iletişim kuran göçmen adaylarının bilgilerini içeren önceden hazırlanmış listeleri İsrail ordusu ve Filistin Topraklarındaki Hükümet Aktivitelerini Koordinasyon Birimi’ne (COGAT) teslim ettiğini kabul etti.

Haaretz’in araştırmasına göre Avrupa’nın İhtişamı, Estonya’da kayıtlı Talent Globus adlı bir şirketle bağlantılı ve şirketin kurucusu İsrail asıllı Estonyalı Tomer Janar Lind. Gazete, kuruluşun İsrail Savunma Bakanlığı bünyesinde bu yıl şubat ayında kurulan bir birimle koordinasyon halinde olduğunu ve amacının Gazze sakinleri için ‘gönüllü göçü kolaylaştırmak’ olduğunu belirtti. Bu birimin özellikle, dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze halkına gönüllü göç olanağı açılması önerisinin ardından oluşturulduğu ifade edildi.

fr
Gazze'den gelen bir baba ve çocuğu, Ürdün, İsviçre ve Norveç'in koordinasyonunda İsviçre hastanelerinde tedavi görmek üzere Cenevre Havaalanı’na vardı. (AFP)

18 Kasım’da Avrupa’nın İhtişamı kuruluşu bir açıklama yayınlayarak, Gazze halkının kendi yaşam alanlarını seçme özgürlüğünden mahrum bırakılması ve günlük tehlike ile sıkıntı altında tutulmalarını sağlamak amacıyla aleyhlerinde büyük bir karalama kampanyası yürütüldüğünü belirtti. Kuruluş, İsrail ile sadece çıkış işlemlerinin koordinasyonu konusunda bağlantısı olduğunu, Mossad veya herhangi bir istihbarat örgütü ile ilgisi bulunmadığını vurguladı.

Karşılıklı suçlamalar ve belirsiz durumlar

33 yaşındaki Ahmed, Avrupa’nın İhtişamı’nın ikinci uçuşunu kullanarak Gazze’den ayrılanlardan biri olarak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Gazze’den ayrıldıktan sonra herhangi bir Filistinli kurumdan tehdit almadığını söyledi. Bununla birlikte, bazı Filistinli büyükelçilik çalışanlarının kuruluşa karşı uyarılarda bulunduğunu ve kendisinden kayıt ve çıkış süreci ile Ramon Havalimanı’nda görüştüğü kişiler hakkında bilgi istediklerini aktardı.

Ahmed, yolculuğunun Ramon Havalimanı’ndan Nairobi üzerinden Güney Afrika’ya olduğunu belirtti ve eşiyle birlikte göç etmekten büyük mutluluk duyduğunu ifade etti. Ancak hayatın zorluklarıyla yüzleşmek zorunda kaldığını da sözlerine ekledi.

sdfrg
Gazze Şeridi'nde yaşayan Filistinlileri taşıyan bir yolcu uçağının Johannesburg Havalimanı'na iniş yaptığı ve yetkililerin yolculara ülkeye giriş izni vermediği anlara ait videodan alınan ekran görüntüsü (Sosyal medya)

Genç adam, Nairobi Havalimanı’ndan ayrıldıktan sonra kuruluşun kendilerinin koşullarını takip etmediğini, kaderlerinin belirsiz kaldığını ve Güney Afrika’da kendilerini karşılayan kimsenin olmadığını belirtti. Sadece Ramon Havalimanı’nda ve Nairobi’de bir ekip tarafından karşılandıklarını, Johannesburg’daki OR Tambo Havalimanı’nda ya da uçakta yanlarında kimsenin bulunmadığını aktardı. Ahmed, “Bizi kaderimizle baş başa bıraktılar; havalimanı önünde bekleyen araçlar bizi ucuz misafirhanelere götürdü ve tüm masraflarımızı kendimiz karşıladık” dedi. Öte yandan, Güney Afrika yetkilileri, bu tür uçuşlarla daha fazla Filistinlinin kabul edilmesini reddettiklerini, bunun İsrail’in Gazze’yi boşaltma planının bir parçası olabileceğinden endişe ettiklerini açıkladı.

Tüm bunlara rağmen Ahmed ve eşi, Gazze’de yaşanan trajik durumu geride bırakmış olmanın mutluluğunu yaşıyor.

Hamas ile Filistin Yönetimi arasında

Güvenlik kaynakları, Hamas yönetiminde olan Gazze Şeridi’nde, bu yolculukların gerçek niteliğinden ve arkasındaki kuruluştan haberdar olmadıklarını belirtti. Genel kanının, yolcuların hastalar veya Avrupa’da akrabaları olan kişiler olduğu ve seyahatlerinin söz konusu ülkelerin büyükelçilikleri aracılığıyla aile birleşimi amacıyla kolaylaştırıldığı yönünde olduğunu ifade ettiler.

Kaynaklar, yolcuların sorgulanmadığını veya onlarla iletişime geçilmediğini, ancak şu anda yeni seyahat girişimlerinin engellenmesi için çalışmalar yürütüldüğünü belirtti.

s
İsrail'in operasyonları şu ana kadar Batı Şeria'nın kuzeyinde 40 bin Filistinliyi yerinden etti. (Reuters)

Filistin Yönetimi, Avrupa’nın İhtişamı kuruluşunun yönelttiği suçlamalar veya olaylarla ilgili resmi bir açıklama yapmazken, Dışişleri Bakanlığı yalnızca bir uyarı yayımlayarak, Gazze halkını ‘insan kaçakçılığı ağları ve göç acenteleri tuzaklarına düşmemeleri’ konusunda uyardı ve söz konusu kuruluş hakkında yasal işlem başlatma kararlılığını vurguladı.

Filistin’in Güney Afrika Büyükelçiliği ise 14 Kasım’da, ‘yanıltıcı ve şüpheli’ olarak tanımladığı bir tarafın, Gazze Şeridi’ndeki insani durumu istismar ederek halkı kandırıp yasadışı ve sorumsuz bir şekilde seyahatlerini organize etmeye çalıştığını duyurdu. Büyükelçilik, Johannesburg’a ulaşan son uçuş krizi sonrası, söz konusu tarafın, yolcular varış ülkesine ulaştığında rutin işlemler ve komplikasyonlar ortaya çıkınca sorumluluktan kaçmaya çalıştığını belirtti.

Hamas yönetimindeki güvenlik kaynakları, ateşkesin yürürlüğe girmesinin ardından, güvenlik koşullarının hâlâ istikrarsız olmasına ve İsrail’in hareketleri izleme çabalarına rağmen, şüpheli yolculukları engellemeye çalışacaklarını ifade etti. Kaynaklar, tedavi veya insani amaçlı seyahatler hariç, şüpheli kuruluşların düzenlediği operasyonlara karşı önlem alacaklarını ve Gazze halkının göç ettirilmesini önlemeyi amaçladıklarını söyledi.

Takip ve süreklilik

Kuruluşun ciddi bir takiple karşı karşıya olduğu, siber saldırılar ve bazı merciler tarafından yasal işlemlerle baskı altına alındığı görülüyor. Bu durum, WhatsApp’ın kuruluşun ilan ettiği numaraları hem sosyal medya üzerinden hem de web sitesi aracılığıyla engellemesine yol açtı.

sd
Gazze Şeridi'ndeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda düzenlenen protesto sırasında ‘Yerinden edilmeye hayır’ ve ‘Gazze ölüyor’ yazılı pankart taşıyan Filistinliler (DPA)

Kuruluş, Facebook üzerinden yaptığı bir paylaşımda, numaralarının engellenmesini ismini vermediği bazı tarafların ‘faaliyetlerine yönelik saldırının’ bir parçası olarak gerçekleştirdiğini iddia etti. Kuruluş, çalışmalarına devam ettiğini, bu sorunu çözmek ve iletişim için yeni numaralar düzenlemek üzere adımlar attığını, hazır olduğunda takipçileriyle alternatif numaralardan iletişim kuracağını duyurdu.

Tüm bu tartışmalara ve kuruluş hakkındaki şüphelere rağmen, Avrupa’nın İhtişamı hâlâ Gazze’den yolcu başvurularını kabul etmeye devam ediyor. Bu durum, hem internet sitesinde hem de Facebook sayfasında görülebiliyor; ayrıca, Gazze halkına sosyal medya üzerinden gösterilen sponsorlu reklamlar da devam ediyor.

41 yaşındaki Gazze sakini Nadir, güvenlik gerekçesiyle tam adını açıklamadı. Evli ve dört çocuk babası olan Nadir, yaklaşık bir buçuk ay önce kuruluşa başvuranlardan biri ve hâlâ kuruluşun sağladığı numaralar üzerinden iletişim sürecini sürdürüyor.

fgr
Gazze'de gün batımı (Reuters)

Nadir, zor yaşam koşullarının onu göç etmeyi düşünmeye ve ailesi için daha iyi bir gelecek aramaya zorladığını söylüyor. Seyahat girişimlerinin başarılı olmasını umut ettiğini ve diğerleri gibi şansının yaver gitmesini diliyor.

Nadir, “Tek istediğim, Gazze’den herhangi bir ülkeye çıkmak ve oradan gidebileceğim herhangi bir yere gitmek… Önemli olan, çadır yaşamından kurtulmak ve kendim, eşim ve çocuklarım için güvenli bir hayat aramak” şeklinde konuştu.


Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı

Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı
TT

Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı

Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı

Papa 14. Leo, dün Lübnan'ı barışa çağırarak, ülkeye yaptığı ziyaretin başında Lübnanlılara ülkelerinde kalma "cesaretini" göstermeleri çağrısında bulundu ve ortak bir gelecek için "uzlaşmanın" önemini vurguladı.

Papa Francis, yarına kadar sürecek Lübnan ziyaretine başladı ve Lübnan halkına seslenerek, "Barışa bağlılık ve barış sevgisi, bariz yenilgiler karşısında korku duymaz ve başarısızlığın onları caydırmasına izin vermez" dedi. Papa Francis, "Kaçmanın daha kolay, hatta başka bir yere gitmenin daha iyi olduğu anlar vardır. Evde kalmak veya geri dönmek cesaret ve öngörü gerektirir" ifadelerini kullandı. Papa Francis, "Dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi burada da istikrarsızlık, şiddet, yoksulluk ve diğer birçok tehlikenin, vatanlarını terk etmenin derin acısını yaşayarak başka bir gelecek arayan gençlerde ve ailelerde kan kaybına neden olduğunu biliyoruz" dedi.

Papa, Lübnanlılara "zorlu uzlaşma yolunu" izlemeleri çağrısında bulunarak, "iyileşmesi yıllar, hatta bazen nesiller süren kişisel ve kolektif yaralar var" ifadesini kullandı.

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Papa'yı karşılamada yaptığı konuşmada, "Lübnan'ı korumak yaşayan insanlığın görevidir, çünkü farklı dinlerin evlatları arasında özgür ve eşit yaşam modeli çökerse, yeryüzünde buna uygun başka hiçbir yer yoktur" dedi.