İsrail'in hazırladığı her iki savaşı bitirme planında da Refah’a saldırı var

Netanyahu topyekûn bir zafer isterken Gantz uzun bir ara teklifini destekliyor. Han Yunus'taki çatışmalarsa yoğunlaşıyor.

Dün (salı) Refah'taki gıda yardımı dağıtım merkezinde yemek almak için bekleyen Filistinliler. (Reuters)
Dün (salı) Refah'taki gıda yardımı dağıtım merkezinde yemek almak için bekleyen Filistinliler. (Reuters)
TT

İsrail'in hazırladığı her iki savaşı bitirme planında da Refah’a saldırı var

Dün (salı) Refah'taki gıda yardımı dağıtım merkezinde yemek almak için bekleyen Filistinliler. (Reuters)
Dün (salı) Refah'taki gıda yardımı dağıtım merkezinde yemek almak için bekleyen Filistinliler. (Reuters)

İsrailli yetkililer, Hamas’la esir takası konusunda olası bir anlaşma ihtimali dışında Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmek amacıyla hem Tel Aviv hem de Washington için kabul edilebilir bir takvim belirlediler. Yetkililer her halükârda sınır şehri Refah'a saldırıyı da içeren bir planda hemfikir.

Şarku’l Avsat’ın Yediot Ahronot gazetesinden aktardığına göre İsrail savaş kabinesi savaşı sona erdirmek için stratejik bir plan geliştirmeye çalışıyor. Savaş Kabinesi üyeleri arasında, savaş hedeflerinin tamamına veya mutlak çoğunluğuna ulaşılmasını sağlaması beklenen bu türden en az iki plan hazırlandı Birincisi, Başbakan Binyamin Netanyahu ve ABD'deki elçisi, Stratejik İşler Bakanı ve Savaş Kabinesi üyesi Ron Dermer'in planı.

İkincisi ise Savaş Kabinesi’ndeki iki bakanın, eski genelkurmay başkanları Benny Gantz ve Gadi Eisenkot'un planı.

Şarku’l Avsat’ın Yediot Ahronot'tan aktardığı habere göre iki plan arasında takvim ve Gantz ile Eisenkot'un prensipte pozisyonlarını açıklamaya ve Bakanlar Kurulu'nda tartışmaya hazır olmaları dışında büyük bir fark yok. Koalisyon ortaklarının tepkisinden çekinen Netanyahu, Savaş Kabinesi’nde bile planını tartışmaya hazır değilken, Joe Biden yönetimindeki üst düzey yetkililerle Dermer aracılığıyla bu konuyu gizlice müzakere etmekle yetiniyor.

(foto altı) Gazze Şeridi'ndeki el-Bureyc Kampı’nda Filistinli bir kız ve erkek kardeşi. (EPA)
Gazze Şeridi'ndeki el-Bureyc Kampı’nda Filistinli bir kız ve erkek kardeşi. (EPA)

Gantz ve Eisenkot tarafından önerilen stratejik plan, İsrail'in esir takası anlaşmasıyla savaşa uzun süre ara vermeyi kabul etmesi ve ardından Hamas'ın askeri ve hükümet yeteneklerini ortadan kaldırmaya devam etmek için savaşa yeniden başlamasıyla kademeli olarak ‘zafere’ ulaşmayı amaçlıyor.

Gantz ve Eisenkot anlaşmaya ‘evet’ diyorlar, ancak savaşın kesin olarak sona erdirilmesi talebine karşılar.

Gantz-Eisenkot planı, ABD hükümetinin askeri ve siyasi yardımını sürdürmeyi ve güçlendirmeyi amaçlıyor. İkili, İsrail'in esir takası anlaşmasının uygulanması amacıyla çatışmalarda uzun süreli ateşkes ilan etmesinin Biden üzerindeki iç ve dış baskıyı önemli ölçüde azaltacağına ve onun büyük ölçüde düşmanlıkları durdurmayı başardığını iddia edebileceğine inanıyor.

(foto altı) Gazze Şeridi'ndeki el-Bureyc Kampı’nda yıkık binalar. (EPA)
Gazze Şeridi'ndeki el-Bureyc Kampı’nda yıkık binalar. (EPA)

Gantz ve Eisenkot'un planına göre, Gazze'de uzun bir duraklama sırasında ordu, savaşın yeniden başlaması için yoğun bir şekilde hazırlanacak. Kuvvetlerini eğitecek, silah stoklarını yenileyecek ve savaş yöntem ve planlarını modernize edecek. Plana göre savaş, Kasım ayındaki ABD başkanlık seçimlerinden yaklaşık beş ay önce, Haziran ayında sona erecek.

Eski genelkurmay başkanlarının planı Gazze'de sivil yönetimin kurulmasını, güvenlik kontrolünün sürdürülmesini ve hem Gazze ve Batı Şeria’da hem de İsrail içerisindeki Arap nüfusun normalleşmesini teşvik etmeyi içeriyor. Onlara göre 7 Ekim dehşetinden sonra ‘zafere’ ulaşılabilecek en yakın yol bu. Netanyahu ise kısa sürede ‘topyekûn zafer’ istiyor.

(foto altı) İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Deyr el-Balah'a yönelik saldırıları sonucu hayatını kaybeden iki kişinin cenazesine katılan Filistinliler. (AP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Deyr el-Balah'a yönelik saldırıları sonucu hayatını kaybeden iki kişinin cenazesine katılan Filistinliler. (AP)

Yediot Ahronot, Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın Ramazan ayı öncesinde veya sırasında Refah'ı ele geçirerek Hamas'ı tam bir askeri yenilgiye uğratmayı ve hareketin lideri Yahya es-Sinvar'ı ve örgütün Gazze'deki liderliğini ortadan kaldırmayı umduklarını bildirdi.

Netanyahu ve Gallant, Refah'a girmenin, Sinvar'ın hemen tasfiyesine yol açmasa bile, Hamas liderliğinin tutumunu yumuşatacağına ve esirlerin serbest bırakılması için ‘makul’ bir anlaşmaya olanak sağlayacağına inanıyor. Bu aynı zamanda İsrail'in Mısır'la Philadelphia Koridoru ve kuzeyde Lübnan cephesi de dahil olmak üzere ertesi güne ilişkin güçlü bir konumdan kararlar almasına olanak tanıyacak.

(foto altı) El-Bureyc Kampı’ndaki yıkımdan. (EPA)
El-Bureyc Kampı’ndaki yıkımdan. (EPA)

Netanyahu, Han Yunus'ta Hamas'ın tasfiyesinin tamamlanması ve Refah'ın ele geçirilmesine başlanması için Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi'ye baskı yapıyor. Ancak Netanyahu’nun sorunu, Halevi'nin Han Yunus'taki işini bitirmek için hâlâ zamana ve saldırıdan önce Refah tahliye planını uygulamak için birkaç haftaya daha ihtiyacı olması.

Netanyahu'nun planına göre çatışmalar, Ramazan ayının ardından Nisan ayı civarında sona erecek ve ardından dördüncü aşama olan Gazze Şeridi'nin güvenlik kontrolüne geçecek.

İsrail'in savaşı sona erdirme planlarının açığa çıkması, İsrail'in 70 günden fazla süredir şiddetli çatışmalara sahne olan Han Yunus'a (Gazze Şeridi'nin güneyi) saldırısını daha da derinleştirdiği bir dönemde gerçekleşti.

(foto altı) Refah'ta yerinden edilmiş Filistinliler. (AFP)
Refah'ta yerinden edilmiş Filistinliler. (AFP)

İsrail, Han Yunus'ta geniş alanları bombaladı ve şehrin merkezindeki yerleşim alanını yerle bir etti. Dün (salı) de Nasır Hastanesi'ni kuşatarak hastanenin boşaltılmasını talep etti.

İsrail Ordu Sözcüsü, 98. Tümen güçlerinin Han Yunus'un batısında operasyonel kontrollerini sağlamlaştırdığını, Hamas savaşçılarını öldürdüğünü, keskin nişancı pusuları kurduğunu, devriye gezdiğini ve silah depolarını yok ettiğini söyledi. 646. Tugay savaşçıları (yedek paraşütçüler) ise Han Yunus'un Abasan bölgesinde şiddetli çatışmalara girip Hamas unsurlarını öldürdü, altyapıya zarar verdi ve bir tünel keşfetti. Ayrıca silahlara, cep telefonlarına, el bombalarına, şarjörlere ve askeri kıyafetlere de el konuldu.

Buna karşılık, Hamas Hareketi’nin silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, savaşçılarının “Han Yunus şehrinin doğusundaki Abasan el-Kebira bölgesinde sıfır mesafeden yedi askerden oluşan Siyonist piyade gücüyle çatıştığını, askerlerin aralarında ölü ve yaralılar olduğunu” açıkladı. Ayrıca Abasan el-Kebira bölgesinde bir evin avlusunda konuşlanan beş askerden oluşan Siyonist güce karşı anti-personel cihazı patlatmayı da başardılar. İsrail ordusu, üç kişinin öldüğünü açıkladı.

(foto altı) Refah'ta yerinden edilmiş Filistinliler için çadır ve barınaklar kuruldu. (Reuters)
Refah'ta yerinden edilmiş Filistinliler için çadır ve barınaklar kuruldu. (Reuters)

Askeri sözcü, savaşçıların faaliyeti sırasında bir binada patlayıcının patladığını söyledi. Patlama sonucu, 630. Tabur Komutanı Yarbay (yedek) Netanel Alkobi, 630. Tabur bölüklerinden birinin komutan vekili Binbaşı (yedek) Yair Cohen ve bir yedek savaşçı da hayatını kaybetti. Diğer savaşçılar ise yaralandı.

Geçtiğimiz Aralık ayının başından bu yana İsrail, 7 Ekim saldırısının liderlerine, Gazze'deki Hamas lideri Yahya Sinvar’a, Han Yunus Tugayı Komutanı Muhammed Sinvar’a, İzzeddin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed ed-Dayf’a ve yardımcısı Mervan İsa’ya ulaşmayı umarak Han Yunus'taki çatışmalara odaklanıyor.

İsrail'in Hamas'ın son kalesi olan sınır şehri Refah'a saldırmadan önce Han Yunus savaşını bitirmesi gerekiyor.

İsrailli liderler, çoğunluğu yerinden edilmiş 1,5 milyon Filistinlinin yaşadığı yoğun nüfuslu Refah'a, tüm uluslararası uyarılara ve saldırıdan kaçınılması yönündeki taleplere rağmen saldırmaya devam ettiklerini doğruladı.

Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki yaptığı açıklamada, İsrail'in Refah'a saldırma kararlılığıyla ilgili şunları söyledi: “Hepimiz için gerekli olan, sivilleri nasıl koruyacağımız, onların savaş alanlarından çıkışları için güvenli geçişleri nasıl sağlayacağımız ve bu geçişlerin güvenli olacağını ve saldırıya uğramayacağını garanti altına almaktır.”



Lübnan: Cumhuriyetin sancıları

Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
TT

Lübnan: Cumhuriyetin sancıları

Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)

İbrahim Hamidi

ABD ve Fransa'nın sponsorluğunda İsrail ile Hizbullah arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının metnine göre Lübnan bir dönüm noktasının eşiğinde. Bu doğum sancıları cumhuriyetin kanının tazelenmesine mi, yoksa yeni üçüncü ya da dördüncü bir cumhuriyetin doğuşuna mı yol açacak?

Bu, el-Mecelle'nin Aralık ayı sayısının kapak haberi ve ateşkesten senaryolar, ordunun rolü, Hizbullah yenilgisinden sonra Şiilerin geleceği, mültecilerin geri dönüşü ve toplum mühendisliğine kadar konuyu her yönüyle ele alıyoruz.

Lübnan, 60 günlük ateşkes, Hizbullah ile İsrail'in güneyden çekilmesi, boşluğu Lübnan ordusu ile BM’ye bağlı UNIFIL güçlerinin doldurması, her iki taraftan da yerinden edilenlerin geri dönmesi, Meclis'in cumhurbaşkanını seçmek için toplanması, başbakanın atanması, hükümetin kurulması ve yeniden imar ile karşı karşıya bulunuyor.

Aylarca süren müzakereler ve bir yılı aşkın süredir Gazze için sürdürülen “destek savaşı”nın ardından gelen anlaşma uygulanırsa, ülke, cumhuriyetin temellerine dönüşe ya da yeni bir doğuşa tanık olacak. Lübnan Cumhuriyeti, şu anda bildiğimiz mezhepçi kotaların öncesinde, Fransız Mandası döneminde doğmuştu. İlk anayasa hazırlanıp 1926 yılında Katolik hukukçu Şarl Debbas cumhurbaşkanı seçildiğinde doğdu. O dönemde başbakanlık da Maruni Hıristiyanların elindeydi.

Bazıları, Birinci Cumhuriyet'in 1926'da doğduğuna ve 1943'te cumhurbaşkanı seçilen Şeyh Bişara el-Huri’ye kadar bir dizi Hıristiyan cumhurbaşkanı tarafından yönetildiğine inanıyor. Huri Sünni olan başbakanı Riyad el-Sulh ile ittifak kurdu ve ikisi birlikte, cumhurbaşkanlığını Marunilere, başbakanlığı Sünnilere ve meclis başkanlığını Şiilere tahsis eden sözlü bir ulusal uzlaşının temelini attılar. Saib Selam'ın anılarında, 1943'te Sabri Hamada’nın Şii olduğu için değil, en yaşlı milletvekili olduğu için yasama organının başına getirildiğini söylediğine de dikkat çekelim.

Bu nedenle pek çok kişi Birinci Cumhuriyet'in ulusal sözleşme ile doğduğuna inanıyor ve kendisi 21 Kasım 1943'teki bağımsızlık ilanına da tanıklık etti. Birinci Cumhuriyetin 1926 Anayasası ile değil de 1943 yılında doğduğunu düşünürsek, bu cumhuriyet 1975 yılında iç savaşın başlamasıyla mı yıkıldı yoksa savaşın sonuna ve 1989'daki İkinci Cumhuriyet'in başlangıcı olan Taif Konferansı’na kadar mı devam etti?

Birinci cumhuriyet 1943'ten 1975'e, ikincisi 1975'ten 1989'a ve üçüncüsü o zamandan bu yana mı?

Adı ne olursa olsun, mevcut cumhuriyetin belki de en belirgin özelliği, Taif Anlaşması’nın Hıristiyan cumhurbaşkanı pahasına Sünni başbakanı güçlendirmesiydi. Başbakan Refik Hariri'nin 2005'te suikasta kurban gitmesiyle sona eren Suriye varlığını kabul etmesiydi. Temmuz 2006 savaşı ve Hizbullah’ın İran'ın nüfuzunu genişletmek için ülke içinde ve bölgesel olarak artan rolü ile sonuçlanmasıydı.

Hizbullah ve İran'ın baskın rolünün gerilemesi ve muhaliflerinin beklentileri karşısında Lübnan yeni bir doğuşla mı karşı karşıya?

Zafer sloganları bir yana, Hizbullah'ın büyük bir yenilgiye uğradığı tartışılamaz. Zira Lübnan süreci Gazze sürecinden ayrıldı. İsrail, aralarında Hasan Nasrallah'ın da bulunduğu askeri ve sembolik liderlerini öldürdü, iletişim ve liderlik yapısını dağıttı. 1701 sayılı kararın uygulanmasını, Litani Nehri'nin arkasına çekilmeyi, dahası belki de bir İsrail tampon bölgesinin oluşturulmasını, silah tedarikinin kesilmesini ve füze üretiminin engellenmesini kabul etmek zorunda kaldı. Bunlara bir de Hizbullah’ın kuluçka ortamının ödediği muazzam insani ve ekonomik bedel ekleniyor.

Hizbullah ve İran'ın baskın rolünün gerilemesi ve muhaliflerinin beklentileri karşısında Lübnan yeni bir doğuşla mı karşı karşıya? Netanyahu, (bu sayımızda ona da özel bir dosya ayırdığımız) ABD başkanı seçilen Trump ile olan ilişkisinden ve Beyaz Saray'ın başına geçmeden önce “savaşları bitirmesi” için ona verdiği “armağan”dan destek alarak şunlarda ısrar ediyor; Hizbullah'ın kendisini yeniden silahlandırmamasını veya askeri yapısını yeniden inşa etmemesini garanti altına almak için Lübnan'da bir gözetim mekanizması kurulması, en büyük düşman olan İran'ın denetim ve “maksimum baskı” altında tutulması. Odağını özellikle Gazze Şeridi'ne kaydıran İsrail, Lübnan’da herhangi bir ihlal ile başa çıkılmaması durumunda Lübnan'a müdahale etme olanağına sahip olmak istiyor. Tel Aviv bu “haktan” vazgeçmezken, Hizbullah ve Lübnan da bunu kabul edemez.

Milisler ve rejimler bir noktada buluşmaktadır, o da dışarıda yenildikleri zaman içeride zafer aramaları, uzaktaki bir düşman tarafından yaralandıklarında ise yakın komşularından intikam almalarıdır

Burada şu sorular ortaya çıkıyor; bu durum Lübnan'da siyasi olarak nasıl ifade bulacak? Eski siyasi sözleşmenin yeniden canlandırılmasında veya yenisinin formüle edilmesinde bölgesel ve uluslararası güçlerin rolü nedir? Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır'ın Haziran 1967 savaşından sonra çıkıp “yenilgiyi” kabul etmesi gibi, Hizbullah'ın yeni Genel Sekreteri Naim Kasım da neden çıkıp yenilgiyi kabul etmekte gecikti? Neden Hizbullah ve İran'a sadık olanlar yaşananları bir “zafer” veya “direniş” olarak değerlendirmekte ısrar ediyor?

Herhangi bir savaşın insani ve ekonomik maliyeti konusunda devlet ile milislerin farklı davrandıkları doğru, ancak devletler ile örgütlerin zaman ve tarihle ilişkilerinde farklı oldukları da doğrudur. En tehlikelisi ise milislerin ve rejimlerin bir noktada buluşmasıdır, o da dışarıda yenildikleri zaman içeride zafer aramaları, uzaktaki bir düşman tarafından yaralandıklarında ise yakın komşularından intikam almalarıdır.

Kapak konusu olan Lübnan dosyası ve Başkan Donald Trump'ın seçilmesi ve bunun Ortadoğu ve dünyadaki yansımalarına ilişkin özel dosyaya ek olarak, Aralık sayısında siyaset, ekonomi, bilim ve kültür üzerine yazılar, analizler ve röportajlar da yer alıyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.