Fransız kaynaklar: Lübnan'daki çabalarımızı ABD ile koordine ediyoruz

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, eski Adalet Bakanı Robert Badinter'in anısına düzenlenen  anma töreninde Başbakan Gabriel Attal ile bir görüşme gerçekleştirdi (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, eski Adalet Bakanı Robert Badinter'in anısına düzenlenen anma töreninde Başbakan Gabriel Attal ile bir görüşme gerçekleştirdi (AFP)
TT

Fransız kaynaklar: Lübnan'daki çabalarımızı ABD ile koordine ediyoruz

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, eski Adalet Bakanı Robert Badinter'in anısına düzenlenen  anma töreninde Başbakan Gabriel Attal ile bir görüşme gerçekleştirdi (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, eski Adalet Bakanı Robert Badinter'in anısına düzenlenen anma töreninde Başbakan Gabriel Attal ile bir görüşme gerçekleştirdi (AFP)

Lübnan basını, ABD ile Fransa arasında Lübnan'ın güney sınırındaki durumla ilgili rekabet yaşandığı, bölgesel ve uluslararası alanda birçok tarafın talep ettiği gerilimi azaltma çabalarına ilişkin haberler yayımladı. Fransız resmi kaynaklar ise Paris ve Washington’un aralarında Fransız tarafı için önemli bir ilkeye dayanan çabaları paylaştığını söyledi. Kaynaklar, tartışmayı azaltmak ve çözüm bulmak için baskı yapabilecek iki tarafın Fransa ve ABD olduğunu bildirdi.  Ayrıca, Paris ve Washington'da salt ABD arabuluculuğunun başarı şansının olmadığına inanılıyor.

Fransız kaynaklar, “Paris'in ve Washington'un üstlendiği çabalar, Lübnan ve İsrail tarafından gelen bir talebe yanıt olarak gerçekleşti. Açık savaştan kaçınmak için bu talebe ABD tarafının karşılık verdiği şekilde karşılık verdik” dedi.

Gazze'deki savaşı durdurmadan önce herhangi bir güvenlik düzenlemesi ve arabuluculuk yapmayı reddeden Hizbullah'ın tutumuna değinen kaynaklar, Paris’in ateşkesin varlığının Lübnan-İsrail sınırında gerilimin azalmasına yol açacağını söylediğini aktardı. Kaynaklar, “Uygulamalı önerileri değerlendirmek için ateşkesin beklenmesi tavsiye edilmez, ateşkes gerçekleştiğinde biz de hazır olacağız. Çünkü ilgili taraflar sunulan önerileri tartışmış olacaklar” şeklinde konuştu. Paris'te, açıklama ve yorumların ardından sunulan öneri ve fikirlerin tüm taraflarca memnuniyetle karşılandığı yönündeki hissiyata değinen kaynaklar, bunun Lübnan tarafının yaptığı değerlendirmelerden ve bu önerilere ilişkin dile getirdiği çekincelerden oldukça farklı bir değerlendirme olduğunu vurguladı.

Fransa, Gazze’deki ateşkes veya Kızıldeniz’de yaşananlar olsun bölge sorunlarının çözümünde kendisi ile ABD arasında var olan farklılıklara dikkati çekmek istiyor. Fransa’nın tutumunun dengesinin insanların Lübnan’da ve bölgede bunu bildiğini belirten kaynaklar, Paris ve Washington’ın katkılarının tamamlayıcı olduğunu söyledi.

Paris, Hizbullah'ın çekincelerine rağmen, bunların sonuncusu Genel Sekreter Hasan Nasrallah'ın Salı günü yaptığı konuşma ve onun Gazze'deki ateşkes ile Lübnan-İsrail sınırındaki sükunet arasındaki bilinen bağlantıya dikkati çekti. Bir kaynak, “Sınırın her iki tarafında da açık bir savaşın mümkün olduğu ve bunun felaket olacağı, gerilimin azaltılması konusunda diyalog kurmanın (bugünden itibaren) yararlı olduğu konusunda farkındalık var. Hizbullah da bunun farkında. Ateşkes gerçekleştiğinde şimdiden hazırlanmanın daha iyi olacağını düşünüyorum” dedi. Paris, Hizbullah ile Fransız elçilerin görüştüğü Lübnanlı yetkililer arasında koordinasyon ve istişare bulunduğunu doğruladı.

Diplomatik kaynaklar, önerileriyle ilgili olarak, Lübnan ordusuna belirleyici bir rol verdiklerini, zira ordunun oynadığı rolü yerine getirebilmesi için finansmana ve teçhizata ihtiyacı olduğunu bildiklerini vurguladı.

Lübnan’da cumhurbaşkanı boşluğu ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un elçisi Jean-Yves Le Drian'ın istişarelerine devam etmesiyle ilgili olarak Fransız kaynaklar, ilgili ülkelerin cumhurbaşkanlığı seçimleri için baskı yapmak istediğini bildirdi. Lübnanlıları cumhurbaşkanı seçmeye motive etmek için onlara baskı yapmak konusunda kendi aralarında anlaştıklarını söyleyen kaynaklar, baskıların Lübnan Genelkurmay Başkanı’nın görev süresinin uzatılmasını sağladığını ve Lübnan'daki siyasi krize son verilmesi gerektiği konusunda uluslararası fikir birliğine varıldığını aktardı.



İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
TT

İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)

Mecid Kayalı

Mevcut koşullar altında İsrail, Hamas ve Hizbullah'ın gücünü ve konumunu zayıflattıktan, Suriye rejimi çöktükten ve İran'ın Arap Maşrık (Levant) ülkelerindeki nüfuzunu sonlandırdıktan veya sınırlandırdıktan sonra, bölgede politik ve güvenlik açısından yeni bir stratejik gerçeklik dayatmaya çabalıyor. Hatta Aksa Tufanı’nın, ABD'nin sınırsız desteği de dahil ortaya çıkardığı sonuçlardan yararlanarak, bu bölgede bir tür kırılgan rejimler kurmak için müdahalelerde bile bulunuyor.

Siyasi düzeyde İsrail, yalnızca zayıf ve dağılmış Arap sistemine karşı değil, aynı zamanda diğer iki bölge ülkesine, yani Türkiye ve İran'a karşı da bölgede daha güçlü bir bölgesel devlet veya baskın bir devlet olarak kendini dayatmaya çalışıyor. İsrail'in Türkiye ile sorunu, Türkiye'nin yeni Suriye'deki siyasi, ekonomik ve askeri ağırlığının azaltılmasıyla ilgili ise İran ile sorunu, İran'ın nükleer ve füze programlarını çökertme ve kendisini sınırları içine hapsetmekte ısrar etmesinden kaynaklanıyor. Filistinlilere gelince, İsrail onları siyasi denklemden silmeye, bağımsız bir Filistin varlığını engellemeye ve nehirden denize kadar üzerlerindeki hakimiyetini sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Güvenlik açısından İsrail, yalnızca ordusunun prestijini yeniden kazanmasını sağlamayı veya yakın çevresinde herhangi bir askeri gücün belirmesini engellemek için önleyici savaşlara girişmeyi amaçlamıyor. Aynı zamanda Suriye ve Lübnan'da, kendine hayati bir alan yaratmaya çalışıyor. Gazze ve Batı Şeria'da oluşturulacak tampon bölgelerle birlikte, bu alan Suriye’de Dera, Kuneytra ve Suveyda illeri, Lübnan'da, Litani Nehri'nin kuzeyindeki Evveli Nehri sınırlarına kadar olan bölge dahil olmak üzere 60 kilometre derinlikte. Adı geçen iki ülkeye zaman zaman düzenlediği askeri saldırıların açıklaması da budur. Bu saldırılarla sanki hem devlet hem de milis güçler düzeyinde kendisi ile çatışmada askeri seçeneğin sonunu hazırlıyor.

Ancak İsrail, radikal hükümetinin savaşı sürdürme, Suriye, Lübnan, Gazze ve Batı Şeria’yı silahsızlandırma veya silahları sınırlandırma talebi konusundaki ısrarından da anlaşılacağı üzere, ayrıca Suriye ve Lübnan'daki mezhepsel ayrışmalara yatırım yaparak, komşu rejimlerin yapılarını değiştirmek için mevcut Arap, bölgesel ve uluslararası koşulları kullanmayı amaçlıyor. Böylece mezhepçi/Yahudi devleti karakterini genelleştirmeye çalışıyor. Zira Arap Maşrık ülkelerinin de kendisine benzemesi, onu Arap coğrafyasında bir Yahudi devleti olarak istisnai durumundan kurtaracaktır. Azınlıkları korumak ile övünmesinin anlamı da belki budur.

İsrail, tarih boyunca jeopolitik önemi nedeniyle, şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklanıyor. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden yaşıyor ve Esed rejiminin bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor.

Bu bakış açısının İsrail'de aşırı milliyetçi ve dinci sağın ideolojik cephaneliğinin her zaman bir parçası olduğu biliniyor. Bu, bazılarının inandığı gibi Suriye'yi sadece coğrafi olarak değil, aynı zamanda ve en önemlisi toplumsal düzeyde de bölmeyi amaçlıyor.

Tarih boyunca sahip olduğu jeopolitik önem nedeniyle, İsrail'in şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklandığı aşikâr. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden geçiyor ve Esed rejiminin geride bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor. Yani bu dönem, İsrail'in Suriye'yi devlet ve halk olarak zayıflatması, gelecekte de siyasi, ekonomik ve sosyal güç elde etme kabiliyetini sınırlaması için en uygun dönemdir.

İsrail'in Suriye'ye yönelik müdahale ve saldırılarını, öncelikle terörist ve cihatçı etkinin artması korkusuyla örtbas ettiğini belirtmekte fayda var. İkinci gerekçesi, İsrail'e karşı düşmanlık beslediğini varsaydığı, sanki bu konuda İran'ın yerini alabilecekmiş gibi algıladığı Türkiye'nin nüfuzunun artmasını engellemek. Üçüncüsü, yeni Suriye rejiminin, İsrail'e karşı savaşmayacağına dair İsrail'i rahatlatacak ölçüde kesin işaretler vermemesi. Dördüncüsü, bölgedeki yeni denklemler ve gelişmeler doğrultusunda Suriye'yi İsrail ile normalleşme dalgasına çekmek.

Suriye'nin İsrail'in bu pusuları ve müdahaleleri karşısındaki sorunu, bitkin ve güçsüz olması ve onu parçalanmaya sürükleyen etkenlerin varlığıdır. İsrail ile hegemonya mücadelesi veren bölgesel güçlerin ortadan kalkması veya zayıflamasıdır. İran, tüm milis güçlerinin başına gelenlerden sonra artık kendi bekasıyla ilgileniyor. Siyasi ve ekonomik baskı altında olduğu gibi, nükleer ve füze programlarının belini kıracak olası bir saldırı tehdidiyle de karşı karşıya.

Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti bir kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir

Türkiye’ye gelince, Suriye liderliğini kucaklamasına veya desteklemesine rağmen, ABD'nin desteklediği İsrail politikalarına karşı fazla bir şey yapması mümkün değil. Türkiye, NATO'nun önemli bir üyesi ve Suriye'ye olan ilgisi büyük ölçüde, hemen yanı başında bağımsız bir Kürt oluşumunun kurulmasını engellemekle sınırlı. Söylemi ne olursa olsun Suriye'deki rolünü sadece yumuşak güç, ekonomik imkânlar, altyapı ve hatta güvenlik güçlerinin eğitimi ile sınırlıyor.

Bu durum karşısında Suriye'nin seçenekleri sınırlı ve kısıtlı görünüyor; yorgun, bitkin ve parçalanmış, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak acilen toparlanmaya ihtiyaç duyan bir Suriye gerçeğinde askeri seçeneği önermek pervasızlıktır. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Suriye ordusunun kapasitesinin ve altyapısının tahrip edilmesinden ve İsrail’in uzun elinin İran'a kadar bütün Ortadoğu'ya uzanabildiği ortaya çıktıktan sonra, savaşacak gücü ve kapasitesi de yok.

Dolayısıyla Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, ikincisi de Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir. Kastettiğimiz, Suriye'de coğrafi bölünmüşlüğü reddedip, merkezi bir devlete yönelmekten bahsetmekle yetinmenin mümkün veya yeterli olmadığıdır. Çünkü böyle bir devlet ne bir güç göstergesidir ne de birlik göstergesidir, önemli olan halkın birliğidir. Bu da ancak etnik, mezhepsel ve siyasal ayrımlardan uzak, özgür ve eşit yurttaşlardan oluşan bir devletin kurulmasıyla gerçekleşebilir. İsrail devletinin kuruluşundan bu yana ihmal edilen veya bastırılan, İsrail'e karşı en etkili silah da budur.

İkinci boyut, Suriye'nin uluslararası, bölgesel ve Arap dünyasıyla ilişkilerinin güçlendirilmesini, dünyaya ve gerçekliğe karşılık vermesini ve uyum sağlamasını gerektiriyor. Çünkü böyle bir uyum, İsrail'in öne sürdüğü argümanları elinden alacaktır.

Burada Suriye'nin şu anda bir geçiş sürecinde olduğunu, Suriye'nin ve halkının geleceğinin, bu süreci sağlam ve doğru temeller üzerinde geçirmesinin belirleyeceğini kastediyoruz.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafınadan Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.