İsrail tarafından Suriye’nin başkenti Şam’da gerçekleştirilen ve İran Devrim Muhafızları’nın ön saflarındaki liderleri ve Hizbullah’a mensup bazı isimleri ‘dakik füzelerle’ hedef alan suikast dalgası soru işaretlerine neden oldu. Hedeflenenlerin yerine dair bilgilerin sızdırılmasına ilişkin spekülasyonlara kapı açtı.
Şam’ın el-Mazzeh mahallesinde geçen ocak ayında gerçekleştirilen hava saldırısında, Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü istihbarat komutanı, Hac Sadık ve Omid Zadeh lakaplı Hüccetullah Amedvar ve takma adı Hac Golam olan yardımcısının yanı sıra diğer iki askeri danışman hedef alınmıştı. Reuters’ın haberine göre İran devlet televizyonu, o dönemde yerle bir edilen çok katlı binanın danışmanların ikametgahı olduğunu aktarmıştı.
Söz konusu operasyondan kısa bir süre önce, özellikle 25 Aralık’ta Şam kırsalındaki Seyyide Zeyneb bölgesinde benzer bir saldırı gerçekleşti. Saldırıda, İran’ın Suriye’deki vekil güçlerini koordine etmekten ve İran silahlarının Suriye üzerinden Lübnan’a nakledilmesinden sorumlu Kudüs Gücü’nün üst düzey askeri danışmanı Razi Musavi’nin ikamet ettiği bina hedef alınmış ve Musavi yaşamını yitirmişti.
El-Mazzeh bölgesi
Şam’ın batısındaki el-Mazzeh bölgesi, önde gelen Filistinli liderlerin karargahları ve konutlarının yanı sıra güvenlik ve askeri karargahlarını içeriyor. AFP’nin haberine göre burada çok sayıda büyükelçilik ve uluslararası kuruluş bir araya toplanmış durumda.
Jusoor Araştırma Merkezi’ndeki Suriyeli araştırmacı Vail Alvan’ın belirttiğine göre Seyyide Zeyneb bölgesi, İran’ın güvenliğinin ve Suriye’deki askeri nüfuzunun başkenti olarak görülüyor ve bu nedenle en önemli kale olarak sayılıyor.
Alvan, kasabadan Şam havaalanına kadar uzanan bölgede, İran’ın geniş ve özel güvenlik meydanları ile komuta ve eğitim kampları kurmayı başardığını belirtirken, İran’ın İsrail’i sık sık suikast operasyonlarıyla suçladığını söyledi. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, ocak ayında gerçekleştirilen operasyonun ardından İsrail’in Suriye’de Devrim Muhafızları Ordusu’nun beş üyesinin öldürülmesine yol açan saldırısının cevapsız kalmayacağını dile getirdi. Ayrıca “Suriye’deki danışmanlarımızı hedef alan İsrail saldırısı ABD’nin desteğiyle gerçekleştirildi” dedi.
Diğer yandan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Naser Kenani, “Siyonist oluşum, içine düştüğü bataklıkta ABD’yi bölgedeki direniş taraflarıyla doğrudan savaşa sokmak istiyor” şeklinde konuştu.
Bilgilerin sızdırılması
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Suriye rejiminin güvenliğine bağlı askeri istihbaratın, geçen ocak ayında el-Mazzeh’deki binanın hedef alınmasını takip eden saatlerde, Batı Mazzeh Villaları bölgesinde geniş bir güvenlik kampanyası yürüttüğünü bildirdi.
SOHR Direktörü Rami Abdurrahman, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, tutuklanan güvenlik görevlilerinin hedef alınan yerin yakınında bulunan bir binbaşı, asistanı, bir astsubay ve bir sivilden oluşan bir güvenlik müfrezesine ait olduğunu söyledi. Ayrıca Şam’ın batısındaki Mazzeh Villaları bölgesinin, askeri personel, politikacılar ve büyükelçilikler de dahil olmak üzere üst düzey isimlerin konutları ve karargahlarının varlığı nedeniyle neredeyse tamamen güvenlik bölgesi olarak değerlendirildiğine dikkat çekti. Mahallede Devrim Muhafızları, İslami Cihad Hareketi ve Hizbullah liderleri de yaşıyor.
Aynı şekilde Reuters’ın üç kaynaktan aktardığına göre Devrim Muhafızları, Suriye rejimine Suriye güvenlik güçleri içinden bilgi sızıntısının son ölümcül saldırılarda rol oynadığı yönündeki endişelerini dile getirdi. Kaynaklar, Devrim Muhafızları’nın bir dizi İsrail saldırısı nedeniyle Suriye’de konuşlu üst düzey subayların sayısını azalttığını belirtirken, “Orada nüfuzunu sürdürmek için Tahran’la müttefik olan Şii gruplara daha fazla güvenecek” ifadelerini kullandı.
Diğer yandan İran merkezli ‘Jomhouri-e Eslami’ gazetesi, Rus ve Suriyeli tarafları İranlı yetkilileri hedef almaya yardımcı olacak bilgileri sızdırmakla suçladı. Irak Rawabet Araştırma ve Stratejik Çalışmalar Merkezi’ne göre İran’daki ılımlı köktendinci harekete bağlı gazete, Suriye’de İranlı liderlere yönelik suikastta Rusya’nın parmağı olabileceği ihtimalini gündeme getirdi. Ayrıca İsrail operasyonlarını ve hava saldırılarını başlatırken S-300 füze sisteminin neden etkisiz kaldığını sorguladı.
Merkeze göre İran’da bir başka görüş de Rusya’nın, Gazze’deki olayların patlak vermesinin ardından bölgedeki bölgesel manzaranın karmaşıklığı nedeniyle Tahran’dan uzak şekilde ‘Suriye arenasında kontrol sahibi olmak, Moskova’nın çıkarlarını gerçekleştirmek, İran’ın hedefleri hakkında doğru bilgiye ulaşmak ve hedeflerin sayısını ve toplanma alanlarını öğrenmek’ amacıyla İran güvenlik teşkilatlarının çalışmalarına sızdığına inanıyor.
Suriye rejimi yanlısı Al-Watan gazetesinin haberine göre İran’ın Şam Büyükelçisi Hüseyin Ekberi, İran Devrimi’nin 45’inci yıl dönümü dolayısıyla Şam’daki İran Büyükelçiliği’nde basın toplantısı düzenledi. Ekberi, yaptığı açıklamada rejimin güvenlik servislerinin istihbarat bilgilerini İsrail’e sızdırması nedeniyle İran’ın üst düzey subaylarını Suriye’den çektiğine dair basında çıkan haberleri yalanladı.
“Çok gelişen bilgi teknolojisine dayalı olarak, bilgiyi almak için insan unsuruna ihtiyaç kalmamıştır” diyen Ekberi, İran’ın Suriye rejim yetkilileri hakkında olumlu görüşe sahip olduğunu ve bu tür konuşmaları doğru olmadığı için tamamen reddettiğini dile getirdi. Hüseyin Ekberi açıklamasında ayrıca, “İran güçleri, yasal ve uluslararası düzenlemelere uygun olarak hükümetle tam koordinasyon halinde Suriye’de bulunuyor” ifadesini kullandı.
Suriye merkezli birkaç muhalif internet sitesinin belirttiğine göre İran büyükelçisi, İran güçlerinin Suriye rejiminin talep ettiği her yerde hazır bulunacağını söylerken, “Suriye’de eşit olarak varız ve asla geri çekilmeyeceğiz” dedi.
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ise Suriye’de askeri danışmanlarının çalışmalarının devam edeceğini belirtti.
Gerçekleri incelemek
Lübnanlı gazeteci Jean Aziz, geçen cumartesi günü yayınlanan bir makalede diplomatlardan alıntı yaparak şunları söyledi:
“Birçok tehlikeli şey oluyor ve gelişiyor. Diplomatlar burada analize gerek olmadığını teyit etmekte hızlılar. Kaydedilen ve belgelenen gerçekleri incelemek yeterlidir. Suriye rejiminin M.H. isimli İranlı milis liderini ve 56 üyeyi tutuklaması bir sürprizdi.”
“Bu, bir karşılıklı casusluk savaşı mı yoksa sadece karşılıklı suçlamalar mı?” diye soran Lübnanlı gazeteci sözlerine şöyle devam etti:
“Gerçek ne olursa olsun bu haber, iki rejim ve aynı topraklara dayanan ordular arasında yaşanan derin olayların göstergesi olmaya devam ediyor. Bu, ‘İran’ın geri çekildiği alanlara ve Suriye ile Lübnan arasındaki sınır hattının tutulmasının önünü açan noktalara Dördüncü Tümen’den birliklerin konuşlandırılmasının yanı sıra geri çekilen güçlerin yerine Hizbullah unsurlarının getirilmesi’ yönündeki İran önerisinin Suriye tarafından reddedildiğine dair diplomatik bilgiler ışığında, İran’ın Suriye’deki bazı bölgelerden kısmen çekilmesiyle aynı zamana denk geliyor. Tüm bunlar, İran’ın Suriye büyükelçisinin bu sözlerini, bir gerçeğin tepkisi veya yalanlanması, kibir veya inkâr olarak, hatta daha da kötüleşebilecek veya kamuoyuna yansıyacak bir sorunun habercisi olarak açıklamaktadır.
Aziz ayrıca, ülkesindeki rejimin Suriye’deki varlığıyla ilgili olarak “Burada varlığımız güçlü ve asla geri çekilmeyeceğiz” dedi.
SOHR, 6 Şubat’ta rejime bağlı askeri istihbaratın, İran milislerinden M.H. isimli bir lider ve onun yaklaşık 56 üyesinin yanı sıra İran milislerine bağlı 37 yerel militanın tutukladığını bildirdi.
SOHR kaynaklarına göre ABD’nin Deyrizor ve kırsalındaki İran milis mevzilerini hedef alan hava saldırıları ortasında uluslararası koalisyona bilgi ve koordinat sağlamak suçlamasıyla Deyrizor kentinde M.H’ye ait bir çiftlik ve otomobillerin yanı sıra E.F’ye ait otomobillere de el konuldu. Ancak bu gelişme ilk kez yaşanmadı. Öyle ki medya organlarının SOHR’dan alıntı yaptıkları haberlerine göre Eylül 2022’de de rejim istihbaratı, İran Devrim Muhafızları ve Hizbullah’a bağlı milislerin 34 üyesini, uluslararası koalisyon ve dış taraflarla işbirliği yaptıkları suçlamasıyla Deyrizor’un çeşitli bölgelerinde tutukladı.
Yaklaşık aynı dönemde Hizbullah, kendi saflarında yer alan Suriye uyruklu 17 kişinin uluslararası koalisyon ile iş birliği yapmak suçlamasıyla tutuklanmasıyla sonuçlanan bir kampanya yürütmüştü.
İstihbarat nüfuzu
Diğer yandan uluslararası ilişkiler araştırmacısı Muhammed Abadi, Devrim Muhafızları subaylarının Suriye’den çekilmesinin çeşitli nedenlerden dolayı taktiksel bir adım olduğunu belirtti. Abadi açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Bunların başında, İran’ın Musavi ve Omid Zadeh’ye yönelik acı verici saldırının ardından liderlerinin kaybını telafi edemeyecek ve hedef alırsa durumun kötüleşeceği korkusuyla yanıt veremeyecek olması geliyor. İran’ı böyle bir adım atmaya iten sebepler, Suriye, Irak veya İran coğrafyası dışında İran’ın yoğunlaştığı herhangi bir bölgede subaylarının hedef alınması durumunda karşılık veremeyeceğinin farkında olmasıydı. Bu, Ürdün’de üç ABD askerinin öldürülmesine yönelik mevcut tepkinin sınırlarıyla ilgilidir. Dolayısıyla Suriye’de subaylarının ya da komutanlarının öldürülmesi ve yanıt verememesinden dolayı utanç duymamak için onları şimdi geri çekmeyi tercih ediyor.”
Uluslararası ilişkiler araştırmacısı sözlerine şöyle devam etti:
“Mesele, Kudüs Gücü istihbarat yetkilisi Hac Sadık lakaplı Yusuf Omid Zadeh ve yardımcısının liderliğindeki danışmanlar hücresinin geçen ocak ayında gerçekleşen son saldırıda öldürülmesiyle ilgili. Öyle ki İran medyası, Suriye istihbaratına sızıldığına inanarak, Suriye güvenlik servislerini ve güçlerini, İran güçlerinin Suriye’deki konumlarını, hatta liderlerin ikametgahları veya çalışma alanları olsun, bulundukları yerleri Mossad’a sızdırmakla suçladı. Bu nedenle İran, İranlı askeri danışmanlar hakkındaki bilgilerin sızdırılmasının arkasında istihbarat ve güvenlik servislerinin olduğuna kesinlikle inanıyor. İster ABD’nin askerlerin öldürülmesine tepkisi açısından ister İran ile İsrail arasında yaşanan gri savaş açısından olsun, Suriye’deki varlıklarının büyük bir tehlike oluşturduğunun farkında. Konu taktiksel. Strateji açısından İran, hâlâ Beşşar Esed’e milyarlarca dolar gibi çok yüksek bedeller ödendiğine ve İran askeri varlığını Suriye topraklarında sağlamlaştırmak için yüzlerce asker ve liderin feda edildiğine inanıyor. Dolayısıyla Tahran bunu hiçbir şekilde göz ardı etmeyecektir.”
Alman Uluslararası ve Güvenlik İşleri Enstitüsü’nde (SWP) misafir araştırmacı olan İranlı güvenlik araştırmacısı Reza Azizi de İran’ın Suriye’ye doğrudan müdahalesinin son yıllarda ‘liderler ve üst düzey yetkililer düzeyinde’ sınırlı olduğuna dikkat çekti. “Güçlerin koordinasyonu sorumluluğunu üstlendiler” dedi. Diğer taraftan nüfuz esas olarak İranlı olmayan vekillere ve onlarla müttefik olan milislere dayanıyordu. Öyle ki 2020’den bu yana Hizbullah’ın rolü önemli ölçüde arttı ve neredeyse Devrim Muhafızları’nın rolüne eşit hale geldi.
Azizi konuya dair şu değerlendirmede bulundu:
“Muhtemelen Tahran, liderlerin nerede olduklarına ilişkin sızıntının kaynağı belirleninceye kadar liderleri İsrail’in ulaşamayacağı bir yerde tutma niyetindedir.”
Al-Mayadeen kanalı da Devrim Muhafızları milislerinin varlığının azaldığı yönündeki haberleri yalanladı. Kanal, güvenilir kaynaklardan alıntı yaptığı haberinde İran Devrim Muhafızları’nın Suriye’deki danışmanlarının konuşlandırılmasını azalttığına dair dolaşan söylentilerin doğru olmadığı belirtti. Ayrıca “İranlı danışmanlardan ailelerini yanlarına almadan Suriye’ye gitmeleri istendi” dedi.
Suriye pragmatizmi
Emekli General ve ulusal güvenlik ve savunma uzmanı Yarub Saher, Suriye rejiminin İsrail’e bilgi sızdırdığı iddialarını yalanladığı açıklamasında şu ifadeleri kulandı:
“Suriye varlığının kalıcılığını, istikrarını ve yaşamının devamını sağlamak amacıyla Suriye’de ulusal güvenliğin ve yüksek çıkarların temellerinin, tüm ülke ve çevresindeki bölgeye yönelik ulusal kaygılara ve genel politikalara dayanmadığının, daha ziyade iktidardaki rejimin hayatta kalmasına ve istikrarına hizmet etmeye dayandığının bilincinde olmalıyız. Bu bekaya hizmet edecek her şeye başvuruluyor ve ülkenin tüm ulusal güvenlik hedefleri bir kenara atılıyor. Tek bir hedef var, o da ülke düşse bile rejimin düşmesini engellemektir. Bunun için de rejimin pragmatizmi ve çıkarları en çirkin biçimleriyle takip ediliyor. Suriye’nin pozisyonlarını ve yansımalarını, ittifakların doğasının dışında olduğunu görüyoruz. Mesela rejimin İsrail düşmanlığı göstermesi ve masa altında tüm detaylarıyla anlaşmalar yapması bunun en güzel kanıtıdır. 1974’te savaş sonrasında İsrail- Kissinger- Esed anlaşması yapılmıştır. Bu, Suriye rejiminin korunması şartıyla İsrail ile cephenin 50 yıl sükunetini sağladı. Suriye rejimi, hayatta kalma içgüdüsüyle dikkatini başka yöne çekerek kendisine hizmet edecek olanı örmeye başladı ve pragmatizmini İran’dan masa altında İsrail’e ve ABD’ye çevirdi. İsrail ve ABD’nin İranlı liderleri, danışmanları, subayları, Hizbullahçıları (Hizbullah’ın takipçileri) ve etkili liderlik hedeflerini avlaması, Suriye, İsrail ve ABD uyumunun sadece ikinci dereceden kanıtıdır. Bunların tamamı, bu rejimi mümkün olduğu kadar hayatta tutmak adınadır.”
*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.