Silahsızlandırılmış Filistin devleti önerisinin hayata geçirilme ihtimali ve tavizler

Savaş Kabinesi’ndeki iki bakan, yarım milyondan fazla yerleşimciye yaptırım uygulanmasına karşı çıkmak için resmi bir karar alınması çağrısında bulundu.

Tel Aviv, tek taraflı olarak Filistin devletini tanımayı reddederken Filistin Yönetimi bu devletin kurulmasının bölgede istikrarın anahtarı olduğunu ileri sürüyor. / Fotoğraf: Independent Arabia
Tel Aviv, tek taraflı olarak Filistin devletini tanımayı reddederken Filistin Yönetimi bu devletin kurulmasının bölgede istikrarın anahtarı olduğunu ileri sürüyor. / Fotoğraf: Independent Arabia
TT

Silahsızlandırılmış Filistin devleti önerisinin hayata geçirilme ihtimali ve tavizler

Tel Aviv, tek taraflı olarak Filistin devletini tanımayı reddederken Filistin Yönetimi bu devletin kurulmasının bölgede istikrarın anahtarı olduğunu ileri sürüyor. / Fotoğraf: Independent Arabia
Tel Aviv, tek taraflı olarak Filistin devletini tanımayı reddederken Filistin Yönetimi bu devletin kurulmasının bölgede istikrarın anahtarı olduğunu ileri sürüyor. / Fotoğraf: Independent Arabia

İsrail ile Filistinliler arasında uzun vadeli barışın sağlanmasına yönelik ayrıntılı ve kapsamlı bir plan hakkında Washington'dan iyimser açıklamalar geliyor. Amerikan gazetesi The Washington Post'ta yer alan habere göre, bu iyimser açıklamalar arasında önümüzdeki haftalarda açıklanabilecek silahsızlandırılmış bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik özel bir takvim de yer alıyor. İsrailli yerleşimciler ise yerleşime devam etmeyi ve Amerikan baskısına boyun eğmemeyi talep ediyor. Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki 700 binden fazla Yahudi yerleşimci, uluslararası toplumun Gazze'nin yanında gelecekte bir Filistin devleti kurmak istediği topraklarda yaşıyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu pazar günü ‘İsrail'in Filistinlilerle kalıcı çözüme ilişkin uluslararası dikteleri kategorik olarak reddettiğini’ doğruladı ve ‘Filistin devletinin tek taraflı tanınmasına’ şiddetle karşı çıktı. Yerleşimciler, özellikle ABD'nin kendilerine karşı daha sert tavırlar almasıyla birlikte gelecekteki Filistin devletinin tehlikesini hissediyor. Diğer yandan son dönemde Batı Şeria'da doğrudan şiddet veya korkutma eylemleri gerçekleştirmekle suçlanan yerleşimcilere benzeri görülmemiş cezalar uygulandı.

(foto altı) Yerleşimciler, uluslararası destekle tartışılan gelecekteki bir Filistin devletinin tehlikesini hissediyor. / Fotoğraf: Independent Arabia
Yerleşimciler, uluslararası destekle tartışılan gelecekteki bir Filistin devletinin tehlikesini hissediyor. / Fotoğraf: Independent Arabia

Bu yılın başında yerleşim yeri sayısı yaklaşık 176 yerleşim birimine ve 186 karakola ulaştı. Batı Şeria yüzölçümünün yüzde 42'sini oluşturan yerleşim yerleri, yasadışı olarak kabul ediliyor ve iki devletli çözümün önündeki temel engellerden biri olarak görülüyor.

Askeri kontrol

1993'teki Oslo Anlaşması ve bunu takip eden Gazze-Eriha Anlaşması uyarınca Filistin Yönetimi Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs'te yaşayan Filistinlilerin özerk yönetim işlerini yürütmek üzere geçici bir varlık olarak Filistin topraklarının sadece yüzde 22'si üzerinde kuruldu. Batı Şeria'nın toplam alanı ise yaklaşık 5 bin 760 kilometrekare. Ancak anlaşmaya göre Batı Şeria'nın yüzde 21'ine tekabül eden A Bölgesi'nde, alanı yüzde 18 olarak tahmin edilen B bölgesinde ve Batı Şeria'nın yüzde 61'ine tekabül eden C Bölgesi üzerinde tam İsrail kontrolü ile Filistin yönetiminin yetki alanı sınırlandı. 2000 yılında İkinci İntifada'nın patlak vermesiyle birlikte İsrail Batı Şeria'da tam kontrolü yeniden ele geçirerek, askeri kontrolü de sağladı. İsrail, Batı Şeria'nın doğal kaynaklarının yüzde 87'sini, ormanlarının yüzde 90'ını ve yollarının yüzde 49'unu içeren C Bölgesi'ndeki yerleşim alanını genişletti. Daha sonra 980 kilometre uzunluğunda bypass yol ağları yaparak Filistin bölgelerine nüfuz etti ve kırsal toplulukları parçaladı. Bu sınıflandırmaların dışında bırakılan Kudüs meselesi; mülteciler, sınırlar ve su problemleri gibi nihai çözüm müzakerelerine ertelendi.

(foto altı) Bu yılın başında yerleşim yeri sayısı yaklaşık 176 yerleşim birimine ve 186 karakola ulaştı. / Fotoğraf: Independent Arabia
Bu yılın başında yerleşim yeri sayısı yaklaşık 176 yerleşim birimine ve 186 karakola ulaştı. / Fotoğraf: Independent Arabia

Gözlemciler, İsrail'in 1967'de kontrol ettiği topraklardan çekilmesinin barışın önkoşulu olduğu ilkesine dayanan 242 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararı uyarınca Filistin devletinin tanınmasının, atılan diğer adımlarla tutarlı olacağına inanıyor. Söz konusu diğer adımlardan en öne çıkanı, Arap Birliği'nin tüm üyeleri tarafından kabul edilen ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) tarafından desteklenen 2002 Arap Barış Girişimi'dir. Ancak yazar Heller'e göre, ABD Başkanı Joe Biden'ın desteklediği silahsızlandırılmış bir Filistin devletine ilişkin konuşmada 242 sayılı karardan hiç bahsedilmiyor. İngiliz gazetesi The Guardian'da yayımlanan makalesinde Heller şu ifadeleri kullandı:

“ABD Başkanı’nın teşvik ettiği şey, apartheid sırasında Güney Afrika'daki Bantustanlar’a veya Doğu Ukrayna'daki Rus kukla devletlerine benzer bir devlet gibi görünüyor. Bu da onun gerçek manada bir devlet olmadığı anlamına geliyor. Eğer böyle bir Filistin devleti kurulsaydı, bu, Filistinliler, çevredeki bölge ve hatta uluslararası toplum tarafından İsrail'in uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmesi veya Filistinlilerin bir devlet kurma yönündeki isteklerinin tanınması olarak görülmeyecek.”

(foto altı) ABD Başkanı Joe Biden'ın desteklediği silahsızlandırılmış bir Filistin devletine ilişkin konuşmada 242 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararından hiç bahsedilmiyor. / Fotoğraf: Independent Arabia
ABD Başkanı Joe Biden'ın desteklediği silahsızlandırılmış bir Filistin devletine ilişkin konuşmada 242 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararından hiç bahsedilmiyor. / Fotoğraf: Independent Arabia

Heller, “Batı'nın, İsrail halkının güvenliğini ve bölgedeki küresel çıkarları baltalamaya çalışan İsrail siyasi güçlerini marjinalleştirmeye ve izole etmeye çalışmasına ek olarak, Filistin Ulusal Konseyi'nin (Filistin Kurtuluş Örgütü'nün yasama organı) gerçek anlamda reform yapılarak daha sorumlu, daha demokratik ve daha temsili hale getirilmesi” çağrısında bulundu.

Varoluşsal tehdit

İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, X platformu üzerinden yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Bu planı hiçbir şekilde kabul etmeyeceğiz. Bu plan aslında Filistinlilerin bize karşı işledikleri korkunç katliam için bir ödül hak ettiklerini ifade ediyor. Filistin devleti, 7 Ekim'de kanıtlandığı üzere, İsrail için varoluşsal bir tehdit oluşturmaktadır.” İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir de X platformunda, “Bin 400 kişi öldürüldü ve dünya onlara bir devlet vermek istiyor. Bu kesinlikle olmayacak” yazdı. Savaş Kabinesi’ndeki iki bakan, yarım milyondan fazla yerleşimciye yaptırım uygulanmasına karşı çıkmak için resmi bir karar alınması çağrısında bulundu. Bununla beraber Likud Partisi'nden Diaspora ve Eşitlik Bakanı Amichai Chikli Filistin devletini tanıma planını reddetti. Chikli, “İsrail'in Amerikalıları, Filistin Yönetimi ile Oslo Anlaşmaları’nı iptal etmek gibi tek taraflı adımlarla tehdit etmesi gerekiyor” dedi. Tel Aviv'deki Bar-Ilan Üniversitesi'nde Ortadoğu meselelerinde araştırmacı olan Mordechai Kedar ise iki devletli çözümün uygulanabilir olmadığı görüşünü dile getirdi. “İsrail'de çoğunluk bir Filistin devletinin kurulmasından korkuyor. Çünkü Batı Şeria'da Hamas'a verilen destek büyük ve ezici hale geldi” ifadelerini kullanan Kedar, “Gelecekte bir Filistin devleti kurulursa, Hamas'ın 7 Ekim'de yaptığı gibi bize karşı tekrar böyle bir şeye girişmeyeceğinin garantisi nedir?” diye sordu. İsrailli siyasi analist Ubi Stern ise mevcut İsrail hükümetinin Filistinlileri, Yahudi devletinin yönetimi altında yaşayan ve kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olmayan azınlıklardan başka bir şey olarak görmediğini kaydetti.

(foto altı) İsrail'de çoğunluk, Batı Şeria'daki Hamas hareketine verilen desteğin artması nedeniyle Filistin devletinin kurulmasından korkuyor. / Fotoğraf: Independent Arabia
İsrail'de çoğunluk, Batı Şeria'daki Hamas hareketine verilen desteğin artması nedeniyle Filistin devletinin kurulmasından korkuyor. / Fotoğraf: Independent Arabia

İsrail'in iki taraf arasında önkoşulsuz doğrudan müzakereler dışında bir Filistin devletinin kurulmasını kategorik olarak reddeden resmi kararına cevaben Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne pazar günü yaptığı açıklamada başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasının ‘çözüm sürecinin, bölgenin geleceğinin ve istikrarının anahtarı’ olduğunu söyledi. Filistin resmi haber ajansı WAFA, Rudeyne’nin şu sözlerini aktardı:

“Filistin Devleti BM'ye tam üye olmadan bölge ateş içinde kalmaya devam edecek. Filistin Devleti, başkenti Doğu Kudüs olmak üzere Filistin toprakları üzerinde bağımsızlığını somutlaştırmadıkça bölgede gerilim sürecek. Filistin Devleti, Filistin-Arap duruşunu arkasına almadıkça, yerinden edilme ve soykırım karşısında birleşmedikçe bölgede tansiyon artmaya devam edecek, bölge sürekli çatışma ve bitmeyen savaşlar içinde kalacak.”

Diğer yandan El Fetih Sözcüsü Hüseyin Hamayel de şu açıklamayı yaptı: “Dünyadaki tüm siyasetçilerin iki devletli çözüm seçeneğini tercih etmesini gerektiren şey uluslararası meşruiyettir. Filistin halkına kendi kaderini tayin etme ve 1967 sınırlarında devletini kurma hakkını vermek uluslararası hukukun üstünlüğüne ve uluslararası meşruiyete hürmeten yapılmalıdır.” Filistin Uluslararası İlişkiler Araştırmaları Derneği (PASSIA) Direktörü Adnan Golani ise Filistin devletinin kurulmasına yönelik mevcut çağrıları küçümsedi ve bunları ‘Gazze Şeridi'nde Filistinlilerin maruz kaldığı soykırımdan dikkatleri başka yöne çekmeye yönelik ABD girişimleri’ olarak değerlendirdi. Golani, iki intifada arasında Filistin devleti vaatlerini duymaya alışmış olan Filistinlilerin bu adımın ciddiyetine olan güvenlerini kaybettiklerini vurguladı.

Mültecilerin dönüşü

Pek çok kişi, Filistinliler ile İsrailliler arasında kökleri 70 yılı aşkın süredir devam eden çatışmanın çözümüne giriş noktası olarak iki devletli çözüme yönelik ABD girişiminin başarısından şüphe duyuyor. Ortadoğu'da beklenen savaşın etkisiz hale getirilmesi, İsrail'in güvenliğini garanti edecek şekilde silahsızlandırılmış bir Filistin devletinin kurulmasından geçiyor. Gözlemciler, İsrail'in çatışmayı sona erdirme konusunda ilerleme sağlayacak bir barış planını kabul etme olasılığının, daha önce olduğu gibi, Filistinlilerin, mültecilerin geri dönüş haklarının iptal edilmesi ve İsrail'in bir Yahudi devleti olarak tanınması gibi konularda büyük tavizler vermesini gerektireceğine inanıyor. ABD, Filistin Yönetimi'nin bu talepleri karşılamasını talep ediyor. Filistinliler ise bunu imkânsız ve arzu edilen barışa ulaşmanın önünde gerçek bir engel olarak görüyor. Mevcut sağcı İsrail hükümetinin benimsediği aşırılık, Filistinlilerle bir çözüme ulaşma niyetinde olmadığını teyit ediyor.

(foto altı) Pek çok kişi, Filistinliler ile İsrailliler arasında devam eden çatışmanın çözümüne giriş noktası olarak iki devletli çözüme yönelik ABD girişiminin başarısından şüphe duyuyor. / Fotoğraf: Independent Arabia
Pek çok kişi, Filistinliler ile İsrailliler arasında devam eden çatışmanın çözümüne giriş noktası olarak iki devletli çözüme yönelik ABD girişiminin başarısından şüphe duyuyor. / Fotoğraf: Independent Arabia

Her ne kadar Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas daha önce İsrail'in üzerinde anlaşmaya vardığı makul bir sayı dahilinde mültecilerin bir kısmının geri dönmesine dayalı bir pazarlık yapma isteğini dile getirmiş olsa da, Filistin Kurtuluş Örgütü Mülteci İşleri Dairesi ve Batı Şeria'daki halk komiteleri, mültecilerin geri dönüş hakkının devredilemez olduğunu yineledi. Filistinli mültecilerin geri dönüş hakları tanınmazsa, her türlü barış anlaşması halk tarafından reddedilecek. Tüm Filistinli mültecilerin evlerine ve mülklerine dönüş hakkı hayata geçirilmedikçe bölgede güvenlik ve istikrar sağlanamayacak. Filistinli mülteciler meselesi, Filistin halkının adalete ve temel haklarına kavuşması için uluslararası destek ve onay alması gereken siyasi ve insani bir mesele.

Fransız Le Figaro gazetesi yazarı Renaud Girard ‘İsrail'in, aralıklı kaos içinde yaşamaya devam ederken Filistin'in tamamı üzerinde askeri kontrolü sürdürmek ile silahsızlandırılmış bir Filistin devleti kurmak ve sınırlarında barışı sağlamak için topraklarının yüzde 22'sinden vazgeçmek arasında bir seçim yapması gerektiğine’ inanıyor. Girard şu ifadeleri kullandı: “Bölgesel güçlerin Filistinlileri, mültecilerin bir Yahudi devleti olarak kalmak isteyen İsrail'e dönmelerinin imkansızlığı konusunda ikna etmesi gerekiyor. ABD bu çözümü siyasi olarak desteklemek için gerekli araçlara sahip. Filistinliler kendilerine uzatılan bu eli ve fırsatı değerlendirip kendi devletlerini kurmazlarsa ve Yahudileri denize atma hayallerine devam ederlerse, başlarına gelen felaketi hak edecekler.” Amerikan dergisi Foreign Policy de ise şu ifadeler yer aldı: “Hamas silahsızlanmayı kabul etmeyecek ve Gazze'deki diğer silahlı gruplar nihai çözüme katılmayabilir. Sadece bu gruplarla İsrail arasında değil, aynı zamanda onlarla gelecekteki Filistin Yönetimi arasında da huzursuzluğun devam edeceğine dair benzer korkular olacak.”

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Siyasi analist İsmet Mansur, İsrail'in Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) bazı çalışanlarını 7 Ekim'deki saldırıya katılmakla ve Hamas'la iş birliği yapmakla suçladığını ifade etti. Bunun sonucunda bazı ülkeler UNRWA'ya sağladıkları fonları dondurdu. İsrail'in bu yöndeki tüm çözümleme çabaları, uluslararası girişimlerin mültecilerin geri dönüş hakkına ilişkin sayfayı çevirmekte başarısız olmasının ardından geldi. Bu konu Filistin, Arap ve İsrail karar alma çevrelerinin gündeminden çıkarılamadı. UNRWA Genel Komiseri Philippe Lazzarini birkaç gün önce İsrail'i ‘Filistinlilerin bir gün vatanlarına geri dönme hakkına sahip oldukları fikrini yok etmeyi amaçlayan’ koordineli bir kampanya başlatmakla suçladığında bu durum teyit edilmiş oldu. Filistinli analist ve yazar Hani el-Mısri ise şunları söyledi: “Müzakere masasında geri dönüş hakkının bir Filistin devletinin kurulmasıyla değiştirilmesi söz konusu değil. Çünkü bu kabul edilemez ve kendi vatanlarının içinde ve dışında milyonlarca Filistinli mültecinin haklarına gölge düşürüyor. İsrail'in önerdiği şey, sınırlara, Kudüs'e, yerleşim yerlerine, güvenlik ve suya dönüş hakkından her konuda feragat edilmesidir. İsrail, Filistinlilerin başka alternatifleri olduğunu ve işgalle bir arada yaşamaya ve onunla sonsuza kadar müzakere etmeye devam etmek gibi tek bir seçeneğe sahip olmak zorunda olmadıklarını anladığında, Filistin devleti çözümünün kendisi için gelecekte karşılaşabileceklerinden daha iyi olduğunu anlayacaktır.”



Ben-Gvir, Mescid-i Aksa'yı Harem-i İbrahim Camii gibi bölmeye mi hazırlanıyor?

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Mescid-i Aksa'da (İsrail Kanal 12 televizyonu)
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Mescid-i Aksa'da (İsrail Kanal 12 televizyonu)
TT

Ben-Gvir, Mescid-i Aksa'yı Harem-i İbrahim Camii gibi bölmeye mi hazırlanıyor?

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Mescid-i Aksa'da (İsrail Kanal 12 televizyonu)
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Mescid-i Aksa'da (İsrail Kanal 12 televizyonu)

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir dün Mescid-i Aksa'ya girerek, orada halka açık bir Talmud ayini gerçekleştirdi. Ben-Gvir bölgedeki mevcut duruma meydan okuyarak, Gazze Şeridi'nin tamamının işgal edilmesini ve Mescid-i Aksa'da olduğu gibi bu bölgeye de İsrail egemenliğinin dayatılmasını istedi.

Ben-Gvir, arka planda Kubbetu’s Sahra'nın göründüğü bir videoda şunları söyledi: “Burada, egemenlik ve yönetimin mümkün olduğunu kanıtladığımız bu yerden, Gazze Şeridi'nin tamamının işgal edilmesi, tüm bölge üzerinde egemenlik ilan edilmesi, tüm Hamas üyelerinin sınır dışı edilmesi ve gönüllü göçün teşvik edilmesi gerektiğini ilan ediyorum. Ancak bu şekilde esirleri geri alabilir ve savaşta galip gelebiliriz.”

Ben-Gvir, İbrani takvimine göre ‘9 Av orucu’ gününde, Yahudilerin Tevrat'a göre ‘Tapınağın yıkılışının yıldönümünü’ andıkları gün, yüzlerce yerleşimciyle birlikte Mescid-i Aksa'ya girdi. İsrail polisi müdahale etmeden açık bir ayin yönetti.

Yedioth Ahronoth gazetesi, Kudüs’te düzeni sağlamakla görevli polisin Ben-Gvir'in önderlik ettiği ayine müdahale etmediğini, ancak bölgeyi ziyaret etme kurallarının ihlal edildiği 30'dan fazla vakayla ilgilendiğini yazdı.

Tapınak Dağı Aktivistleri Örgütü olarak bilinen aşırıcı gruplar, Ben-Gvir'in Mescid-i Aksa'da dua ederken çekilmiş bir videosunu yayınladı. Bu, Ben-Gvir'in orada dua ederken ilk kez kamuoyuna açık bir şekilde gösterildiği an oldu. Daha önce üç kez Tapınak Dağı'nda dua ettiğini açıklamasına rağmen, kamuoyuna açık bir şekilde görülmemişti.

Harem-i İbrahim Camii

Filistinliler, İsraillilerin Mescid-i Aksa'yı, el-Halil'deki Harem-i İbrahim Camii'nde olduğu gibi bölme ihtimalinden korkuyor.

1994 yılında, aşırı sağcı yerleşimci Baruch Goldstein'ın içinde 29 kişiyi öldürdüğü bir katliamın ardından İsrail, Harem-i İbrahim Camii'ni bölmüştü.

İsrail, caminin bir bölümünü radikal yerleşimcilerin ibadet ettiği bir Yahudi sinagoguna dönüştürdü.

fevrtg
Kudüs'teki kutsal tapınağın kapılarından birinin yanında ibadet eden Yahudiler, 3 Ağustos (AP)

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Din İşleri ve İslami İlişkiler Danışmanı Mahmud el-Habbaş, bölgedeki dini savaşın daha da alevlenmemesi için uyarıda bulunurken, Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne, ABD yönetiminden ‘çok geç olmadan’ bu saldırıyı durdurmak için acil ve derhal müdahale etmesini istedi.

Filistin Devlet Başkanlığı, Ben-Gvir'in Mescid-i Aksa'ya girmesini şiddetle kınadığını ifade ederek, “Bu provokatif davranış, İsrail hükümetinin gerginliği artırma politikalarını sürdürme konusundaki ısrarını yansıtmakta ve aşırılık yanlısı doğasını teyit etmektedir” değerlendirmesinde bulundu. Filistin Devleti Başkanlığı, ABD liderliğindeki uluslararası topluma, ‘tekrarlanan bu ihlalleri durdurma ve İsrail'i uluslararası sözleşmeleri ihlalinden dolayı sorumlu tutma’ çağrısında bulundu.

Kınamalar arka arkaya geliyor

Ben-Gvir'in Mescid-i Aksa baskını ve orada ayin yapması, Filistinlilerin yanı sıra, Arap dünyasında da öfkeli tepkilere yol açtı:

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, İsrail işgal hükümeti yetkilileri tarafından tekrarlanan bu ihlallerin bölgedeki çatışmayı körüklediği uyarısında bulunarak, Suudi Arabistan’ın bu uygulamaları ‘en güçlü şekilde’ kınadığını ifade etti.

Suudi Arabistan, uluslararası topluma ‘barış çabalarını baltalayan ve uluslararası yasa ve normları ihlal eden bu ihlalleri durdurmak için derhal harekete geçme’ çağrısını yineledi.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı ise yaptığı resmî açıklamada, ‘yaşananların Mescid-i Aksa’daki statükonun ve uluslararası hukukun açık bir ihlali olduğunu’ vurgulayarak, Mescid-i Aksa'ya yapılan baskını kınadı. Açıklamada ayrıca, ‘144 dönümlük alanıyla Mescid-i Aksa'nın Müslümanlara özel bir ibadet yeri olduğu ve İsrail'in bunun üzerinde hiçbir egemenliği olmadığı’ vurgulandı.

frtgh
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir Mescid-i Aksa'da (İsrail medyası)

Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) saldırıyı kınayarak, bunu ‘Müslümanların duygularına yönelik ciddi bir provokasyon ve Haşimilerin Kudüs'teki kutsal mekânlar üzerindeki himayesinin ihlali’ olarak nitelendirdi. Ayrı ayrı yapılan açıklamalarda, bu tür uygulamaların tansiyonu yükselttiği ve sükûnet ve istikrarı sağlamaya yönelik tüm çabaları baltaladığı vurgulandı.

Dünya İslam Birliği (Rabıta) Genel Sekreteri Şeyh Dr. Muhammed el-İsa, bu ‘iğrenç suçu’ kınadı ve ‘İsrail işgal hükümeti güçlerinin suç teşkil eden ihlallerine devam etmesinin sonuçları’ konusunda uyarıda bulundu.

Bu gelişmeler, uluslararası hukuka göre 1967'den beri işgal altındaki Filistin topraklarının bir parçası olan ve tanınmış uluslararası anlaşmalar uyarınca Ürdün'ün himayesi altında bulunan Mescid-i Aksa'ya yönelik devam eden saldırıların sonuçlarına karşı tekrarlanan uyarıların ardından geldi.

Mevcut durumu ‘yıkmak’

Ben-Gvir, İsrail ve Ürdün'ün Doğu Kudüs dahil Batı Şeria'yı işgal ettikten sonra Mescid-i Aksa’da mevcut durumu olduğu gibi korumak konusunda anlaşmaya vardığından beri, İsrail hükümetinde açıkça Mescid-i Aksa'da ayin yapan ilk bakan oldu.

Mevcut durum, İsrail ve Ürdün Krallığı arasında onlarca yıldır geçerli olan bir anlaşma ile belirlenmiştir. Bu anlaşmaya göre, Yahudiler ve diğer gayrimüslimler, belirli saatlerde ve belirli sayıda olmak kaydıyla, herhangi bir dini tören veya dua yapmadan Mescid-i Aksa'da dolaşabilirler.

Ben-Gvir, 2022 yılında hükümette göreve geldiğinden beri bu durumu değiştirmeyi ve Mescid-i Aksa'da ibadet edebilmeyi taahhüt etmiş, önce İsrail hükümetine, ardından Ürdün Krallığı’na, Filistinlilere ve genel olarak Müslümanlara meydan okumuştur.

Ben-Gvir, 7 Ekim 2023'ten sonra 7 kez Mescid-i Aksa'ya girdi ve neredeyse her seferinde Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ofisi, ‘Mescid-i Aksa’daki mevcut durumun değişmediğini’ açıkladı. Bu sefer de Netanyahu'nun ofisi, baskından birkaç saat sonra, “İsrail'in Kudüs'teki mevcut durumu koruma politikası değişmedi ve değişmeyecek” açıklamasını yaptı.

Ancak İsrail Kanal 12 televizyonu, Ben-Gvir'in aslında her seferinde durumu ihlal ettiğini, Maariv gazetesi ise mevcut durumu bozduğunu söyledi.

‘Niteliksel ve tehlikeli bir dönüşüm’

Ben-Gvir, ‘Gazze Şeridi'nde zafer için’ dua etti. Necef ve Celile Kalkınma Bakanı Yitzhak Wasserlauf da onunla birlikte dua etti ve dua ettiği sırada ağlarken fotoğrafı çekildi. Knesset üyeleri ve yaklaşık 3 bin Yahudi de onunla birlikteydi.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, Ben-Gvir'in önderliğinde 3 bin 23 İsraillinin Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlediğini bildirdi.

Filistin Evkaf ve Din İşleri Bakanlığı, İsrailli bakanı, açıkça belirlenmiş sistematik bir planla İslam ve Hristiyan kutsal mekanlarını kontrol altına almak için yoğun çaba sarf etmekle suçladı.

devrr
Kudüs'teki kutsal tapınağın kapılarından birinin yanında ayin yapan Yahudiler, 2 Ağustos (AFP)

Kudüs Valiliği, dün Mescid-i Aksa’da yaşananların ‘İsrail'in Mescid-i Aksa’ya yönelik sürekli saldırganlığının niteliksel ve tehlikeli bir dönüşümünü oluşturduğunu’ belirtti.

Valilik tarafından yapılan açıklamada, “Ben-Gvir ve diğerleri, Talmud duaları okudular, ayin yaptılar ve Mescid-i Aksa’nın ortasına, üzerinde Tanrı'nın Evrensel Evi yazan bayraklar astılar. Bu, tamamen İslami bir mekâna Tevrat'ın sembollerini dayatmaya yönelik tehlikeli bir girişimdir” denildi.

Açıklamanın devamında şu ifadeler yer aldı: “Bugün yaşananlar sıradan bir saldırı değil; bilakis, işgalci yetkililerin son yıllarda ısrarla sürdürdüğü zamansal bölünmenin ardından, İsrail'in kutsal Mescid-i Aksa üzerinde zorla Yahudi egemenliğini dayatma ve burayı Müslümanlar ile yerleşimciler arasında mekânsal olarak bölme planının önemli bir aşamasını temsil ediyor.”