ABD, Suriye ve Irak’ta Kürt gurupları korumaktan vazgeçecek mi?

Erbil’in İran destekli milislerin saldırılarını püskürtmek için ABD silahlarına yönelik talebi, bölgesel hesaplar tarafından sekteye uğratılıyor ve SDG açısından durum daha da zorlaşıyor.

Uluslararası Koalisyon, DEAŞ’a karşı yürütülen savaş sırasında Suriye ve Irak’taki Kürt güçlerine silah sağladı (Independent Arabia)
Uluslararası Koalisyon, DEAŞ’a karşı yürütülen savaş sırasında Suriye ve Irak’taki Kürt güçlerine silah sağladı (Independent Arabia)
TT

ABD, Suriye ve Irak’ta Kürt gurupları korumaktan vazgeçecek mi?

Uluslararası Koalisyon, DEAŞ’a karşı yürütülen savaş sırasında Suriye ve Irak’taki Kürt güçlerine silah sağladı (Independent Arabia)
Uluslararası Koalisyon, DEAŞ’a karşı yürütülen savaş sırasında Suriye ve Irak’taki Kürt güçlerine silah sağladı (Independent Arabia)

Gazze’de savaşın başlamasıyla birlikte Uluslararası Koalisyon’un askeri üsleri, kendilerini ‘Irak’taki İslami Direniş’ olarak tanımlayan İran’a bağlı milislerin yönlendirdiği roket güdümlü el bombaları ve patlayıcı insansız hava araçlarıyla yapılan saldırılara karşı savunmasız hale geldi. İlk saldırılar, 17 Ekim 2023’te Irak Kürdistan bölgesinin başkenti Erbil yakınlarında bulunan el-Harir Hava Üssü’ne, bir diğeri ise Irak’ın batısındaki Ayn’ul Esad üssüne gerçekleşti.

İlan edilen bu oluşumun bu saldırıdan önce herhangi bir faaliyeti yoktu. Ancak bu isim, Sünni grupların Irak’ı işgal eden ABD askerlerine ve araçlarına saldırdığı 2003 yılında faaliyete geçen Sünni silahlı grupların adıyla örtüşüyor. Fakat daha sonra İran destekli Şii grupların ülkedeki Arap bölgelerinin çoğunun kontrolünü ele geçirmesiyle bu grubun faaliyetleri azaldı ve ortadan kayboldu.

Aynı şekilde Irak’taki mevcut İslami Direniş, aynı zamanda DEAŞ örgütünün 2014 yılında Irak’ta geniş alanları kontrol etmesi üzerine oluşturulmuş Haşdi Şabi oluşumlarından doğan etkili örgütleri içeriyor. Bu örgütlere, örgüte karşı savaşta Irak askeri ve güvenlik güçlerine destek sağlamak için Irak Şii otoritesi Ali es-Sistani’nin daveti üzerine kurulmasının ardından yasal şeklini alan diğer oluşumlara ek olarak Irak Hizbullah Tugayları, en-Nuceba Hareketi ve Ashab-ul Ehlul Hak gibi örgütler örnek gösterilebilir.

Irak oluşumundaki hizipler, İran’ın hareket ve faaliyetleriyle hiçbir ilgisinin olmadığını, amaçlarının işgalci ABD’yi ülkeden çıkarmak olduğunu belirtmesine rağmen bölgesel konulardaki gözlemciler ve uzmanlar, Irak’taki İslami Direniş’in, İran Devrim Muhafızları bünyesindeki Kudüs Gücü ile bağlantılı olduğuna ve talimatlarını ondan aldığına dikkati çekti. Aynı şekilde İran da Ortadoğu’daki ABD üslerini ve çıkarlarını hedef alan herhangi bir saldırının arkasında olduğunu yalanlarken, Yemen’deki Ensarullah Husi hareketinin ve Lübnan’daki Hizbullah’ın da aralarında bulunduğu bu hiziplerin, saldırı düzenleme konusunda kendi bağımsız kararları olduğunu savunuyor.

İsminden de anlaşılacağı üzere yeni oluşturulan bu askeri yapı, bölgedeki ABD üslerine 170’e yakın saldırı düzenleyerek, özellikle Ürdün'ün kuzeydoğusundaki Kule-22 mevkiinde 3 ABD askerinin ölümüne ve onlarcasının yaralanmasına neden oldu. Ancak bu saldırılar, aynı zamanda hem Suriye’nin kuzeydoğusunda hem de hedef alınan ABD kuvvetlerinin üs ve noktalarının bulunduğu Irak Kürdistanı bölgesinde Kürt savaşçıların ölümüne ve yaralanmasına da yol açtı.

Bölgedeki baskı

Özellikle 15 Ocak’ta İran Devrim Muhafızları’nın Erbil’deki bir yerleşim bölgesine balistik füzelerle saldırmasıyla Kürdistan bölgesi üzerindeki baskı iki katına çıktı. Devrim Muhafızları, bu alanın İsrail Mossad’ının bölgedeki karargâhı olduğunu iddia ediyor. Ancak saldırı, hedeflenen evde çalışan bir hizmetlinin yanı sıra Kürt bir iş adamı, kızı ve misafir edilen başka bir iş adamının da ölümüyle sonuçlandı. Bu durum, bölge tarafından hem resmi hem de halk düzeyinde kınandı ve İran’ın bölgedeki saldırganlığı olarak değerlendirildi.

Irak Kürdistanı’nın Iraklı milisler aracılığıyla İran- ABD hesaplaşmasının yapıldığı bir arenaya dönüşmesiyle birlikte Peşmerge karargâhları ve merkezleri ile Süleymaniye yakınındaki Kormor gaz sahası gibi hayati tesisler bu milislerin hedefi haline geldi. Bu durum bölgede öfkeli tepkilere yol açtı. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı Mesrur ​​Barzani’ye göre bu tekrarlanan saldırılar, bölgenin bütünlüğünü baltalamayı amaçlayan girişimler olarak nitelendirildi.

Artan destek ve koruma

Barzani, 8 Şubat’ta ABD merkezli NBC kanalına verdiği bir röportajda, ABD’ye daha fazla askeri, ekonomik ve siyasi yardım çağrısında bulundu. Barzani ayrıca, “Çünkü şu anda karşı karşıya olduğumuz zorluklar, birlikte karşılaştığımız DEAŞ tehditlerinden farklı ve ABD’den daha fazla yardım almayı bekliyoruz” açıklamasında bulundu.

Bu açık çağrı, özellikle Peşmerge’nin elindeki silahların niteliğinin bu saldırıları püskürtebilecek veya bölgelerindeki hayati üsleri ve tesisleri koruyabilecek gibi görünmemesi nedeniyle, bölgenin bu saldırılardan hissettiği tehdidin düzeyini ortaya koyuyor. Sayıları yaklaşık 170 bin olan bu savaşçıların, 160 bin çeşitli Kürt polisi ve 5 bin terörle mücadele kuvvetinin yanında, Batılı ve Doğulu olmak üzere iki tür silahı var. Ayrıca bunlar, 1991’den önce dağlarda Saddam Hüseyin rejimine karşı birlikte savaştıkları kişilerdi. Aynı şekilde Irak güçlerinin 2003 yılında Kuzey Irak’taki Kürt bölgelerinin yanı sıra Musul, Kerkük ve Diyala’daki büyük kamplardan çekilmesinin ardından mühimmat ve teçhizat elde ettiler. Bu teçhizatların arasında, bireysel silahlar, bir dizi ağır ve hafif top, T55 ve T62 türü tanklar ve askeri araçlar da vardı.

Batı silahlarına gelince; bunlar, 2014 yılında DEAŞ’a karşı yürütülen savaşta askeri yardım olarak sağlanan Humvee araçları ve tanksavar füzeleriydi. Uçaksavar silahları ise Peşmerge güçlerinin dağlık bölgelerde önceki Irak rejimlerine karşı devrimlerde kullandığı Sovyet döneminden kalma 37 mm otomatik tüfeklerdi. Bölgede gelişmiş bir hava savunma sistemi bulunmuyor. Irak’ın her yerinde olduğu gibi hava sahasını denetleyecek radar sistemlerinin yokluğundan bahsetmeye ise gerek dahi yok. Bölge semaları, savaş uçakları ve insansız hava araçlarına maruz kalıyor. Aynı şekilde Irak Kürdistanı’nın askeri ve güvenlik işleri uzmanı Korgeneral Cabbar Yaver’e göre Irak Kürdistanı’nda Süleymaniye ile Erbil arasında dağıtılmış, terörle mücadele ve trafik polisine bağlı ve yalnızca ulaşım amacıyla kullanılan yaklaşık 20 helikopter bulunuyor.

Peşmerge saha deneyimi

Onlarca yıl boyunca önceki Irak rejimlerine karşı yüzlerce savaşta yer alan bir askeri güç olarak uzun geçmişine rağmen bu, bir gerilla savaşı biçimindeydi. 2014 yılında ön saflarda DEAŞ’a karşı verilen uzun savunma savaşında deneyim kazanırken, İran sınırındaki Hanekin’den Suriye sınırındaki Süheyle ve Sincar’a kadar uzunluğu yaklaşık bin 200 kilometreye ulaştı. Bu bağlamda Korgeneral Yaver, bunun DEAŞ’ın bölgeye girmesini önlemek için uzun bir savunma hattını genişletme konusunda Peşmerge açısından türünün ilk deneyimi olduğuna dikkati çekti. Bu savaş, aynı zamanda ona şehirlerde savaşma, bombalı araçlara ve intihar bombacılarına karşı koyma deneyimini de kazandırdı ve koalisyon güçlerinin eğitmenleri de bu deneyimin kazanılmasına katkıda bulundu. Bu çatışmalarda Peşmerge’den yaklaşık bin 810 kişi ölürken 10 bin 740 savaşçı da yaralandı.

Korunma ihtiyacı

Askeri ve güvenlik uzmanı, bölge başbakanının ABD’den askeri yardım istemesinin nedenlerini, bölgeye yakın alanlarda DEAŞ hücre faaliyetlerinden ve bölge topraklarında PKK’nın eylemlerinden kaynaklanan bir dizi somut askeri ve güvenlik baskısından kaynaklandığını söyledi. Uzman ayrıca, İran’ın da uçak veya füzeleriyle bölgenin çeşitli yerlerini bombaladığını ve son olarak bölgenin, İran’a bağlı milislerin hedef olduğunu dile getirdi.

Bağdat ile Kürtler arasındaki anlaşmazlıklar, özellikle muhaliflerin bu anlaşmazlıklardan yararlanması ve dolayısıyla bölgenin mevcut imajını etkilemesi nedeniyle Irak Kürdistanı üzerindeki bu baskıların güçlenmesinin nedeni gibi görünüyor. Yaver’e göre iki ana Kürt partisinin kendi güçlerine sahip olması ve Peşmerge Bakanlığı’nda birleşmemiş olmaları, 1994- 1998 yıllarında olduğu gibi, aralarında doğrudan çatışma çıkması korkusu nedeniyle halk için sürekli bir endişe kaynağı.

Bağdat’tan Erbil’e engel

Barzani’nin talebi Erbil- Bağdat ilişkilerine dair soru işaretlerine yol açıyor. Merkez ile bölge arasındaki federal ilişkinin biçimini belirleyen anayasanın belirleyici bir faktör olmasına rağmen yaklaşık yirmi yıldır bu ilişkide barış ve istikrar sağlanamadı. Kürt yazar ve siyaset araştırmacısı Keffah Mahmud, 2005 yılında kabul edilen Irak Anayasası’nda Peşmerge güçlerinin Irak askeri sisteminin önemli bir parçası olarak kabul edildiğine dikkat çektiği açıklamasında şunları söyledi:

“Bu, diktatörlük rejimleriyle mücadelede ulusal ve mesleki geçmişi olan en eski düzenli askeri kurumlardan biridir. O tarihten bu yana federal hükümet bu güçlere silah, teçhizat ve para desteği sağlamadı. Aksine ne yazık ki tam tersi oldu; onları ihmal etti, yabancı güç olarak gördü ve onlarla savaşlarda çatıştı. Silahları Bağdat üzerinden gönderen Uluslararası Koalisyon’un kendisine ulaşmasının engellenmesinden ve oradaki etkili tarafların, özellikle 2014’ten sonra terörle savaşta bu silahların ulaşmasını engellemeye veya milislere vermeye çalıştıklarından bahsetmiyorum bile…”

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre yardımların ulaştırılmasındaki bu engellemeyle ABD ve Uluslararası Koalisyon, Peşmergelerin eğitim ve silahlandırılmasına katkıda bulundu. Bu silahların büyük bir kısmı savunma silahları, zırhlı araçlar ve ulaşım araçlarıdır. Bu güçlerin, İran ve Irak’taki milisleri tarafından haftalık olarak fırlatılan insansız hava araçlarına ve füzelere direnmek için hâlâ gelişmiş ve kaliteli silahlara ihtiyacı var.

Kürt araştırmacı, ülkenin istikrarsızlığını ve bağımsızlığını ‘İran’ın Bağdat hükümeti üzerindeki doğrudan nüfuzuna ve bu durumun sorunların çözümüne engel teşkil etmesine’ bağlarken, “Bu milisler, ülkenin anayasal demokratik federal sistemini hiçe sayarak bölgeyi kuşatmaya, ilerlemesini engellemeye ve hatta ortadan kaldırmaya çalışıyor” dedi.

Kürt partilerinin haritası

Irak Kürt bölgesi, İkinci Körfez Savaşı’nın ardından 1991’den bu yana Irak haritasında gerçek bir rol oynadı. Askeri oluşumlar ve siyasi partiler, iç savaşa yol açan uzun yıllar süren anlaşmazlıklardan geçerek, Saddam Hüseyin rejimi güçlerinin üç ana vilayette (Süleymaniye, Erbil ve Duhok) geri çekildiği alanlar üzerindeki kontrollerini genişletmeyi başardılar. Madeleine Albright liderliğindeki ABD Dışişleri Bakanlığı, 1998 yılında bölgedeki iki ana partinin liderleri Mesut Barzani ile Celal Talabani arasında uzlaşı ve anlaşmaya varmayı başarmıştı. Daha sonra bölgenin iki parti (Kürdistan Demokratik Partisi-KDP ve Kürdistan Yurtseverler Birliği-KYB) tarafından ortaklaşa ve bölgedeki etnik ve dini unsurlar da dahil olmak üzere diğer partilerin katılımıyla bir hükümet ve parlamento aracılığıyla yönetilmesi konusunda mutabakata varıldı. Bölgenin şekli de siyasi organları aracılığıyla gelişti ve 2003 Irak Savaşı’ndan sonra yeni Irak anayasasında onaylandı.

Bölgedeki ana parti olarak kabul edilen KDP, 1946 yılında partinin şu anki lideri Mesud Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani önderliğinde kuruldu. Ardından Celal Talabani liderliğinde 1975 yılında kurulan KYB geldi. Keldanileri, Süryanileri, Türkmenleri ve Ermenileri temsil eden diğer milliyetçi partilerin yanı sıra sol ve İslami partiler de mevcut. Aynı şekilde bloklar ve bağımsız isimler arasında dağılmış 111 üyeden oluşan bölgesel parlamento da bu parti oluşumunun imajını yansıtıyor. Aynı şekilde parlamentonun mevcut oturumunun anayasal olarak görev süresinin sonu olduğu kabul ediliyor ve yaklaşan seçimler bekleniyor.

Durum Suriye’de daha zayıf

Suriye’de Kürt siyasi sahnesi Irak Kürdistanı’na göre daha zayıf görünüyor. Uzmanlara göre Kürt milliyetçi siyasi hareketi, nesnel ve öznel nedenlerle Kürtleri ülke anayasasına dahil etmeyi başaramadı. Ayrıca 1957’de ilk Suriye Kürt partisini kurdu. Ancak 2011 yılında ülkede yaşanan krizin ardından Halk Savunma Birlikleri’nin siyasi kanadı olan Demokratik Birlik Partisi (PYD), Kürt siyaset sahnesinde ön plana çıktı. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin siyasi arayüzünü temsil eden Suriye Demokratik Konseyi’nin yanı sıra Özerk Yönetim’in en önemli bileşeni olarak kabul ediliyor. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrol ettiği tüm bölgeleri kapsayan bir bölgeye dönüştü. Bu, yasaları onaylayan ve Özerk Yönetim’in çalışmalarını düzenleyen bir parlamento olarak kabul edilen Kuzeydoğu Suriye Bölgesi Demokratik Halk Konseyi’nin geçen aralık ayında yeni toplumsal sözleşmeyi onaylamasının ardından gelişti. Toplumsal sözleşme metnine göre halkların temsilcileri, Kürtler, Araplar, Süryaniler, Ermeniler, Türkmenler, Çerkezler ve Çeçenler olup kadınların oranı yüzde 50’dir. Aynı zamanda Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi çatısı altında Müslüman, Hıristiyan, Ezidiler ve diğerleri gibi ideolojik ve kültürel grupları da temsil ediyor.

Kürt siyasi oluşumu olan Kürt Ulusal Konseyi, Özerk Yönetime karşı çıkan bir taraf iken ABD himayesindeki Özerk Yönetim ve SDG lideri ile uzun müzakerelere girdi. Ancak bu müzakereler sonuç vermedi ve 2020 yılı sonunda durduruldu.

Suriye’nin kuzeyi ve doğusu, 13 yıldır karmaşık askeri ve güvenlik sorunları yaşıyor. Bunların başında 2012 sonundan bu yana Suriyeli silahlı gruplarla yaşanan çatışmalar ve ardından SDG’nin DEAŞ’a karşı yürüttüğü ve artık hücreleriyle mücadeleye ve 10 binden fazla DEAŞ savaşçısının bulunduğu hapishanelerin yanı sıra DEAŞ mensuplarının Suriyeli ve yabancı ailelerinin yaşadığı el-Hol ve Roj kamplarını kontrol etmeye dönüşen savaş geliyor. Aynı şekilde Türkiye destekli grupların ön saflarında da neredeyse her gün çatışmalar yaşanıyor. SDG liderliği, askeri merkezler ve hayati tesisleri son dönemde Türk savaş uçakları ve insansız hava araçlarının operasyonlarında hedef haline geliyor.

Geçtiğimiz yaz Deyrizor kırsalında yaşanan olaylar, SDG’nin yürüttüğü çatışmaya yeni bir boyut kazandırdı. SDG tarafından Suriye rejimi ve İranlı milislerle bağlantılı olduğu değerlendirilen aşiret grupları, SDG mevzilerine saldırılar düzenledi. Son olarak bölgedeki ABD üslerine yönelik füze savaşlarının yanı sıra SDG’ye ait bir bölge hedef alındı. Saldırı, SDG’ye mensup altı unsurun ölmesine ve onlarcasının yaralanmasına yol açtı.

SDG savunma desteği istiyor

Son olayın ardından SDG lideri Mazlum Abdi, ABD’ye kamplarını korumak için daha fazla hava savunması konuşlandırması çağrısı yaptı. Abdi, İran milislerinin askeri akademiye saldırısını tehlikeli bir gelişme olarak nitelendirdi.

Bu talepler ve karmaşık askeri ortam hakkında yorum yapan PYD Halkla İlişkiler Bürosu Eş Başkanı Sihanuk Dibo, SDG’nin güç ve birlik halinde hayatta kalmasının, DEAŞ’ın hayatta kalmasını ve zayıflamamasını isteyenler dışında herkesin çıkarına olduğunu savundu. Dibo, SDG güçlerine ileri düzeyde silah sağlanmasının doğru bir stratejik tercih olduğunu vurguladı.

Dibo, DEAŞ’ın tamamen ortadan kaldırılması, üyelerinin yargılanması ve örgüt ailelerinin topluma yeniden kazandırılması için birçok olanağın sağlanmasının önemli bir stratejik gereklilik olduğunu dile getirdi. Aynı zamanda Suriye krizine 2254 sayılı uluslararası karara dayanan siyasi bir sürece göre çözüm bulunmasının acilen gerekli olduğunu vurgulayan Dibo, “Ancak Özerk Yönetim ve SDG’nin Suriye siyasi sürecine ciddi katılımı ve müdahalesi olmadan bu mümkün değil” dedi.

Sihanuk Dibo sözlerini şöyle sürdürdü:

“Terörizme karşı Uluslararası Koalisyon ile SDG arasındaki ortaklığın sadece askeri boyutla sınırlı kalmayıp bunun ötesine geçerek siyasi ve ekonomik boyutunun yanı sıra tekrarlanan teröre tamamen son verilmesini sağlayacak diğer boyutları da kapsayacak şekilde geliştirilmesi önemlidir.”

Washington’ın karmaşık hesaplamaları

Kürtlerin hem Irak Kürdistanı hem de Kuzeydoğu Suriye’deki umutları ve talepleri zor görünüyor. Türkiye ve Irak hükümeti gibi müttefikleriyle ilgili olan koşullar, Kürt güçlerinin doğası ve Washington’un bakış açısından görevleriyle ilgili olan koşullar da dahil olmak üzere karmaşık ABD hesaplamalarına tabi olarak değerlendiriliyor.

Eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı David Schenker, Kürt Çalışmaları Merkezi’nin düzenlediği sempozyumda Independent Arabia’ya verdiği röportajda, Irak Kürdistan bölgesiyle ilgili bu adımın atılmasının Irak hükümeti aracılığıyla gerçekleşmesi gerektiğini ve bu silahların gönderilmesinin ABD Kongresi’nin onayına tabi olması gerektiğini vurguladı. Schenker sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bildiğimiz gibi Irak hükümeti ile Irak Kürdistanı arasındaki ilişkiler bugün en iyi durumda değil. Eğer hükümet bu silahları ele geçirirse, bunlarla ne yapabileceklerini, nasıl kullanacaklarını bilmiyoruz. Örneğin İran müdahalesine karşı kullanamayabilirler.”

Schenker, SDG ile ilgili olarak da şunları söyledi:

“Washington açısından düzensiz silahlı bir grup olduğu için bu konu, yönetmelik ve kanunlar açısından net değil. Patriot sistemleri pahalı. ABD hükümetinin bu anlaşmayı tamamlayıp tamamlayamayacağı, konunun Ankara’yı kızdırıp kızdırmayacağı, bu tür sistemlerin SDG’ye teslimi ve kullanılması konusunda anlaşmaya varılıp varılmayacağı belli değil.”

*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.


SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
TT

SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, dün yaptığı açıklamada, güçlerin 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığını teyit ederek, bu anlaşmanın özgürlük, adalet ve eşitlikten yararlanan demokratik, ademi merkeziyetçi bir Suriye devleti inşa etmenin temeli olduğunu belirtti.

Esed rejiminin devrilmesinin yıldönümünde X platformunda açıklamada bulunan Abdi, mevcut sürecin herkese ortak bir sorumluluk yüklediğini ve Suriye halkının çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu ifade etti.

Abdi “Mevcut durum, herkese ortak bir ulusal sorumluluk ve Suriyelilerin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan kapsamlı bir diyalog yüklemektedir. Halkın iradesiyle, özgürlük, adalet ve eşitlik değerleriyle güçlendirilmiş, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir Suriye inşa etmenin temeli olarak 10 Mart Anlaşması'na olan sarsılmaz bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz" dedi.

SDG, geçen ay kendilerine bağlı bir askeri komitenin, Suriye hükümetinden bir heyeti, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka iline bağlı Tabka kentinde kabul ettiğini bildirmişti.

SDG, yaptığı açıklamada, son dönemde farklı yerlerde tutuklanan Suriye hükümet güçlerine bağlı bazı tutukluları "iyi niyet göstergesi" olarak teslim ettiğini doğruladı.