Knesset, Netanyahu hükümetinin ‘tek taraflı’ bir Filistin devletinin kurulmasına karşı onayladığı karara destek verdi

Knesset (EPA-Arşiv)
Knesset (EPA-Arşiv)
TT

Knesset, Netanyahu hükümetinin ‘tek taraflı’ bir Filistin devletinin kurulmasına karşı onayladığı karara destek verdi

Knesset (EPA-Arşiv)
Knesset (EPA-Arşiv)

İsrail Meclisi Knesset, Başbakan Binyamin Netanyahu hükümetinin, ‘tek taraflı’ bir Filistin devletinin kurulmasına karşı onayladığı karara ezici çoğunlukla destek verdi.

Netanyahu’nun Likud Partisi tarafından bugün yapılan açıklamaya göre, Knesset’teki 120 milletvekilinden 99’u, bu hafta başında hükümet tarafından onaylanan karar lehinde oy kullandı.

İsrail savaş kabinesi, uluslararası toplumun Filistin devletini tek taraflı olarak tanıma girişimine ve Filistin’in Birleşmiş Milletler’de (BM) tam üye olarak tanınmasına itiraz eden kararı onaylamıştı.

Hükümet tarafından yapılan açıklamada, “İsrail, Filistinlilerle kalıcı bir çözüme ilişkin uluslararası dayatmaları reddediyor. Bu tür bir çözüm ancak taraflar arasında önkoşul olmaksızın doğrudan müzakere yoluyla sağlanabilir” denilmişti.

Açıklamada ayrıca şu ifadeler kullanılmıştı;

“Filistin devletinin tanınması, 7 Ekim’de İsrail’e düzenlenen saldırıların eşi görülmemiş bir ödüllendirmesi olacak ve bu gelecekteki herhangi bir barış anlaşmasının önünü kapatacak.”

Netanyahu, son haftalarda birkaç kez ‘Filistin devletinin kurulmasını engelleyen İsrail lideri’ olmakla övündü.



Haritalar değiştikten sonra insanlar

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
TT

Haritalar değiştikten sonra insanlar

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde

Husam İytani

Geçen yılı değerlendirirken ve yeniyi düşünürken akıllara haritalar, güç dengeleri, bu ülkenin elde ettiği veya diğerinin kaybettiği kazanımlar geliyor. Ordular, limanlar, hava alanları, ikmal yolları, kayıp ve kâr tabloları, galip gelen veya mağlup olan liderler geliyor.

Okuyucuların ve izleyicilerin alıştığı bu görüntüde, günlerce, aylarca süren çatışmaların “maddesi” olan insanlar ise genellikle olmuyor. Beşşar Esed rejiminin devrilişinin mensubu olduğu eksen üzerindeki etkileri ve söz konusu devrilişin Lübnan ve Irak'a uzanabilecek sonuçlarına dair derinlemesine çalışmalara çok rahat rastlıyoruz. Ancak milyonlarca Suriyeli, Iraklı ve Lübnanlının yaşam standartlarında görülecek değişiklikleri sosyal, ekonomik ve siyasi açıdan araştırırken gerçek bir ikilemle karşı karşıya kalıyoruz.

Geçtiğimiz yıl devletlerin ve toplumların dayandığı temel meseleler etrafındaki ayrılıkları ve bölünmeleri ortaya çıkaran savaşlarda, binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların “maddesi” olan insanların önümüzdeki aylarda hayatlarını nasıl devam ettirecekleri bilinmiyor. Örneğin Suriye'deki yeni yönetime belirli politikaların dayatılması amacıyla Suriye'ye yönelik ekonomik yaptırımlar devam ediyor.

Benzer bir durum, beş yılı aşkın süredir siyasi ve ekonomik çöküş içinde olan Lübnan için de geçerli. Burada felaketin ağırlaşmasından gerçek ve beklenen kazanımlar elde etmek için yönetici seçkinler, kötülüğüne rağmen durumun olduğu gibi kalması konusunda canice diretiyorlar. Hizbullah'ın İsrail'in Gazze üzerindeki baskısını hafifletmek için başlattığı “destek savaşı” da, çoğu sivil olmak üzere 5 binden fazla Lübnanlının ölümüne yol açan sistematik bir yıkım operasyonuna dönüştü. Sahipleri sokaklarda ve aceleyle kurulan barınaklarda kalmak zorunda kalan yüz binlerce yıkılmış konuttan bahsetmiyoruz bile.

Yemen, Suriye, Lübnan ve Filistin gibi trajik olaylara sahne olan Arap ülkelerinde kayıp ve kurban sayıları henüz açıklanmamış olsa da, ne yukarıda bahsedilen yaptırımların kaldırılması ne de felaketzedelere hibe ve yardım sunulması konusunda istekli olunmadığı bir dönemde, kaybedilen kamu ve özel servetler ile canların telafisi konusunda kendilerini zor bir sürecin beklediğini tahmin edebiliriz. Özellikle de örneğin Temmuz 2006'daki savaştan sonra Lübnan'da yaşananlara benzer şekilde, Arap iç savaşları veya İsrail'e karşı yürütülen savaşlar sonrasında yaşanan yeniden inşa deneyimlerinin, çeşitli kaynaklardan gelen paranın, muzaffer grubun siyasi hakimiyetini güçlendirmek için kullanıldığını kanıtladığını göz önünde bulundurursak. Nitekim Lübnan’daki bu yeniden inşa süreci, Hizbullah'ın devlet ve kurumları üzerindeki etkisini ve kontrolünü pekiştirmek için kullanıldı.

Cimri birinin sofrasındaki bir yetim gibi durup yardım kırıntısı bekleyen insanlar ya da “halk” ve “toplum” ise, insanlar ile iktidar ve kamu fonlarını dağıtan mekanizmalar arasında devam eden yabancılaşmanın gölgesinde yardım dağıtım operasyonlarını kontrol edecek araçlara sahip değil. Bu yabancılaşmanın nedenleri, felaketzede Arap toplumlarına hakim olan mezhepsel ve bölgesel bölünmeden kaynaklanıyor. Bu da iç gerilimi ve kargaşayı yeniden üretme, zenginliğin tekelleştirilmesi ile mezhepsel ve etnik ayrımcılık kısır döngüsüne, adaletin şiddet ve savaş yoluyla sağlanması çağrısına geri dönme tehdidinde bulunuyor.

Son yıllarda fırtınaların vurduğu Arap ülkelerindeki yaşam standartlarının dünyanın en düşükleri arasında olduğu bir sır değil.

Geçen yıl yaşananların büyük bir kısmının, silahla ve dış güçle desteklenen hegemonyanın kaldırılması ve onlarca yıldır aşağılanan toplumsal gruplara yönelik adaletin sağlanması sloganıyla gerçekleştiğini unutmayalım. Ancak karşılığında herkese adalet sağlayacak, acı deneyimlerle dolu geçmişin geri dönüşünü engelleyecek parlak bir geleceğe dair parlak vaatler dışında bir şey bulamıyoruz.

Uluslararası kuruluşların göstergelerine göre son yıllarda fırtınaların vurduğu Arap ülkelerindeki yaşam standartlarının dünyanın en düşükleri arasında yer aldığı bir sır değil. Bu kuruluşlara göre çözüm, pazarların açılması, modern altyapıya odaklanılması, yatırımların çekilmesi ve çeşitlendirilmesi gibi ekonomik araçlarla sınırlı değil. Aynı zamanda yeni iç savaşların önünü açacak servet birikimini ve yoksulluğu engellemeye çalışan bir siyasi yönetim üzerinde de bilhassa odaklanılmalı.

 Suriye konusunda bir şey söylemek için belki henüz erken, ama örneğin Lübnan'da iktidarı elinde tutan gruplar, vatandaşlarının talihsizliklerini son damlasına kadar sömürmeye kararlılar.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Indpendent Arabia’dan çevrilmiştir.