İç savaş Sudan'da insan hakları ve özgürlükleri yok ediyor

Her iki taraf da adalet ve hukuk mekanizmalarının yokluğunun hissedildiği bir dönemde, hukuk dışı kısıtlamalar, aramalar ve tutuklamalar uyguluyor.

Milli Ümmet Partisi, askeri istihbaratın partinin bazı kadroları da dahil olmak üzere çok sayıda sivile karşı yürüttüğü tutuklamaları kınadı. (AFP)
Milli Ümmet Partisi, askeri istihbaratın partinin bazı kadroları da dahil olmak üzere çok sayıda sivile karşı yürüttüğü tutuklamaları kınadı. (AFP)
TT

İç savaş Sudan'da insan hakları ve özgürlükleri yok ediyor

Milli Ümmet Partisi, askeri istihbaratın partinin bazı kadroları da dahil olmak üzere çok sayıda sivile karşı yürüttüğü tutuklamaları kınadı. (AFP)
Milli Ümmet Partisi, askeri istihbaratın partinin bazı kadroları da dahil olmak üzere çok sayıda sivile karşı yürüttüğü tutuklamaları kınadı. (AFP)

Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında 10 ayı aşkın süredir devam eden iç savaş, sadece kötüleşen bir insani trajedi, dünyadaki en büyük iç-dış göç ve benzeri görülmemiş bir altyapı tahribatı yaratmakla kalmadı. Aynı zamanda askeri unsur ve çatışmanın etkisi tüm bunların ötesine geçerek hak ve özgürlüklere gölge düşürdü.

Sudan'da insan haklarının kötüye gitmesi birçok tarafın, sivil örgütün ve hukukçunun memnuniyetsizliğini ve öfkesini uyandırdı. Özellikle de bu uzun süreli savaşın henüz duracağına dair hiçbir umut ışığı olmaması söz konusu öfkeyi artırdı.

Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, resmi olarak ilan edilen ve ulusun yaşamını tehdit eden olağanüstü hâl sırasında bazı hakların kısıtlanmasına izin vermiş olsa da bu durumda haklara getirilecek herhangi bir kısıtlamanın istisnai ve geçici olması ve durumun gereklerine göre mümkün olan en dar kapsamda olması gerektiğine inanılıyor.

Bununla birlikte Sözleşme’ye göre yaşam hakkı, işkence ve her türlü kötü muameleden korunma hakkı gibi saygı gösterilmesi gereken bazı temel haklar bulunuyor. Sözleşme ayrıca, yargısal denetim dışında alıkonulmayı da yasaklıyor. Öyle ki adil yargılanma hakkı, olağanüstü hallerde bile her zaman geçerliliğini koruyor.

Mevcut iç savaşın ilk gün ve haftalarından bu yana, çatışmanın her iki tarafındaki güvenlik güçleri konuşlanmalarını arttırdı. Güvenlik güçleri kontrolleri altındaki bölgelerde teftişlerini önemli ölçüde sıkılaştırdı. İhtiyaçlarını karşılamak ya da seyahat etmek için hareket ederken kontrol noktalarında durdurulup aranan herkes, o yeri kontrol eden kişiye göre, sanki ordu ya da HDK ile bağlantısı varmış yahut onlarla iş birliği yapıyormuş gibi görünüyordu.

Savaşın ilk aylarında güvenlik makamlarının, HDK’yi desteklediğinden şüphelenilen kişilere karşı yoğun operasyonları devam etti. Çatışmanın her iki tarafı, kendi askeri istihbarat servisleri aracılığıyla aktivistlere ve siyasetçilere karşı, diğer tarafla iş birliği bahanesiyle geniş çaplı tutuklama operasyonları düzenledi.

İnsan hakları ve güvenlik yok ediliyor

Gözlemciler ve hukuk organları, savaşın her iki tarafının da benzer araçlar, gerekçeler ve farklı saikler kullanarak kamu özgürlüklerini ve haklarını ciddi şekilde ihlal ettiğine inanıyor. Her iki taraf da yargı, savcılık ve polis gibi adalet ve hukuk mekanizmalarının yokluğunun hissedildiği bir dönemde, özellikle de savaş bölgelerinde ve sıcak çatışma alanlarında hukuk dışı kısıtlamalar, aramalar ve tutuklamalar uyguluyor.

Ülkenin merkezindeki en büyük şehir ve El Cezire eyaletinin başkenti olan Vad Medeni’nin ani ve şok edici düşüşünün ardından tutuklama operasyonları geniş çapta arttı. Eyalet hükümetleri art arda hizmet ve değişim komiteleri ile direniş komitelerini feshederek faaliyetlerini yasakladı. Bazı eyalet yönetimleri, Nisan 2019'da devrik Devlet Başkanı Ömer el-Beşir rejimini devirenleri hedef aldığı düşünülen bir adımla Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) üyelerinin sınır dışı edilmesine karar verdi.

Operasyonlar özellikle ülkenin doğu, merkez, güney ve batısındaki çeşitli eyaletlerdeki direniş ve acil durum komiteleri üyelerini aynı şekilde ve aynı nedenlerle hedef aldı. Bunun hemen ardından tüm eyalet hükümetleri, ÖDBG'ye bağlı oldukları için hizmet ve değişim komitelerini feshetti. Hatta bazıları savaşın Aralık Devrimi ile ilgili her şeye, savaşı durdurma ve sivil demokratik bir dönüşüm çağrısı yapan herkese karşı döndüğünü savunarak ‘savaşa hayır’ çağrısı yaptı.

Genişletilmiş operasyon

Aynı bağlamda insan hakları avukatı el-Muiz Hadra, artan yargısız tutuklamaların kamu özgürlüklerine karşı yaygın bir operasyon olduğunu açıkladı. Bu operasyon savaştan sonra başlamadı, aksine parti kadrolarının, ÖDBG’nin ve aktivistlerin çoğunun tutuklanmasını başlatan Abdulfettah el-Burhan’ın 25 Ekim 2021'deki darbesinden bu yana daha da arttı. Ardından, sindirmek ve yıldırmak için bu kişilerin haklarında uydurma raporlar yazıldı.

Savaş sonrasına gelince Hadra’ya göre ordu ve askeri istihbarat kisvesi altında gizlenen, eski rejimin kalıntıları tarafından temsil edilen yeni bir aktörün olduğu açıkça görülüyor. Bunlar, savaşın sona ermesini talep eden aktivistleri ve ‘savaşa hayır’ diyen herkesi tutukluyor.

İnsan hakları avukatları, özgürlüklere getirilen kısıtlamaların tüm yasaların açık bir ihlali anlamına geldiğine inanıyor. Ülke tarihinin bu döneminde hukukun neredeyse tamamen yok olduğu bir zamanda, yasaların uygulanıp uygulanmadığından bahsetmek bile mümkün değil. Çünkü önceki rejimin kalıntıları devletin tüm mekanizmalarını kontrol ediyor.

Siyasi partiler etkisiz hale geldi

Hadra, özgürlükleri kısıtlama operasyonunda en son uygulanan şeyin, siyasi partilerin ihraç edilmesine dayanan yeni bir yaklaşım olduğuna dikkat çekti. Buna göre eyaletlerin en üst düzey yetkililerinin açık kararları ve ilan edilen açıklamalarıyla savaşa karşı olanlar ordunun kontrolündeki bölgelerden ihraç edildi.

Hadra şu ifadeleri kullandı: “Ne yazık ki, tüm bu önlemler yasal ihlal teşkil ediyor. Nefret söylemi yayıyor. Toplumsal bölünme tohumları ekiyor ve ülkenin parçalanmasının önünü açıyor. Nil Nehri üzerinde bazı valilerin yaptıkları gibi Sudan halkına karşı açık bir şekilde yasal ihlaller işleyen devlet aygıtından geriye kalanların başında onların ta kendilerinin olduğunu teyit ediyor. Nasıl olur da parti üyelerinden ülkeden ayrılmaları talep edilebilir?”

Hadra, valiye bir vatandaşı siyasi eğilimi veya rengi nedeniyle eyaletinden sınır dışı etme hakkı veren herhangi bir yasal gerekçe olduğunu düşünmüyor. Sınır dışı edilmenin sadece yargı yoluyla gerçekleştirilmesi gereken yasal bir ceza olduğunu düşünen Hadra, belirli koşullar, nihai ve etkili bir yargı kararı mevcut olduktan sonra bir kişinin sınır dışı edilebileceğini savunuyor. Şu anda yaşananları, eski rejimin kalıntıları tarafından ordu, istihbarat ve valilerin koruması altında gerçekleştirilen gerçek birer saçmalık olarak nitelendiren Hadra, tüm bunların kabul edilemez yasal ihlaller olduğunu dile getirdi.

Lüks ve refah

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre aktivist ve insan hakları araştırmacısı Abdulmunim er-Reşid, tüm eyaletlerde ilan edilen olağanüstü hallerle birlikte her türlü kamusal ve özel özgürlüklerin ortadan kalkmasının ardından, bu savaş sırasında özgürlüklerin ve hakların bir tür lüks haline geldiğine inanıyor. Valilerin güvenlik koşullarıyla ilgili elektronik yayınları yasaklayan bir dizi kararına ek olarak yaşam ve hareket hakkı bile ortadan kalktı ve neredeyse bitmek bilmeyen ihlallerin ışığında kısıtlamalar norm haline geldi.

Reşid, devlet otoritesinin daralması ve temel anayasal kurumların yokluğunun, hak ve özgürlüklerin korunmasına yönelik garantilerin bulunmadığı anlamına geldiğini söyledi. Er-Reşid, ordu istihbaratının devam eden tutuklama kampanyasının esas olarak sosyal ve insani çalışmalarda ve acil servislerde aktif olan gençleri, HDK ile iş birliği veya bağlantı şüphesiyle hedef aldığını belirtti.

Sivillere karşı

Bununla bağlantılı olarak Sudan İnsan Hakları Gözlemevi tarafından hazırlanan bir rapor, mevcut savaşın öncelikle her iki tarafça da sivillere yönelik hale geldiğini gösterdi. Askeri operasyonların devam etmesi sonucu savaşın coğrafi alanı genişledikçe insan hakları koşullarındaki bozulma felaket boyutuna ulaştı.

Raporda, Gözlemevi'nin çeşitli eyaletlerde askeri istihbarat tarafından yürütülen tutuklama kampanyalarını izleyerek, ordunun kontrol ettiği bölgelerde sivil insan hakları savunucularının yanı sıra siyasi aktivistler ve direniş komitesi üyelerinin sistematik olarak hedef alındığını doğruladığı belirtildi.

Mahkumiyetler ve iddialar

Bu gelişmeler ışığında ÖDBG, hem orduya hem de HDK’ye, savaşta yer almayan sivil tutukluları derhal serbest bırakma ve insan haklarına ve kamusal özgürlüklere saygı gösterme yönünde beyan ettikleri taahhütlere uyma çağrısında bulundu.

Milli Ümmet Partisi ise kendi kadrosu, cami imamları ve sosyal aktivistlerin de aralarında bulunduğu çok sayıda sivile karşı askeri istihbarat tarafından yürütülen tutuklama kampanyasını kınadı.

Parti yaptığı açıklamada, eyaletlerdeki ordu istihbaratının, savaşın sona ermesi çağrısında bulunan çok sayıda aktivisti, siyasi kadroyu, acil durum komitesini, gazeteciyi ve cami imamını tutuklayarak sivillere yönelik ihlallerini sürdürdüğünü söyledi.

Parti tarafından yapılan açıklamada, eyaletlerdeki askeri istihbaratın, eski rejimin kalıntıları tarafından siyasi rekabetleri çözmek ve insanları kimlik temelinde tutuklamak için bir araç haline geldiği iddia edildi. Açıklamanın devamında “İnsan hakları kuruluşlarına bu ihlalleri ve savaşı reddeden sivillere yönelik şiddetli saldırıyı kınama çağrısında bulunuyoruz” ifadesi yer aldı.

Gazetecilerin hedef alınması

Buna karşılık Sudan Gazeteciler Sendikası, gazetecilerin ve medya profesyonellerinin keyfi tutuklanmasını, gözaltına alınmasını ve çatışmanın her iki tarafınca kontrol noktalarında taciz edilmesini kınadı.

Sendika tarafından yapılan açıklamada, ordu güçleri tarafından kontrol noktalarında gazetecilere uygulanan düşmanca eylemler kınandı. Sudanlı gazetecilerin savaşın başlangıcından bu yana yaşadığı kötü koşullara işaret edilerek, insan haklarının korunması ve sivillerin tehlikeye maruz kalmaması gerektiği hatırlatıldı.

Sendika, kadın ve erkek gazetecilere yöneltilen veya onları tehdit eden, korkutan suçlamaları kategorik olarak reddettiğini belirterek, son derece karmaşık koşullar altında mesleki görevlerini yerine getiren gazetecilere her türlü korumanın sağlanmasını talep etti.

Uluslararası kınama

Birleşmiş Milletler (BM) Sudan İnsan Hakları Uzmanı Rıdvan Nuveysır, silahlı çatışmanın devam etmesi, coğrafi olarak genişlemesi ve onuncu ayına girmesi nedeniyle ülkede kötüleşen insan hakları durumunu kınadı. İnsan hakları ve uluslararası insancıl hukuk ihlallerinin hız kesmeden devam ettiğini belirten Nuveysır, insanların çektiği acılara ilişkin korkunç raporlara ve tanıklıklara atıfta bulundu.

Ordu ile HDK arasındaki şiddetli çatışmalar, Nisan ayı ortasında patlak vermesinden bu yana, Sudan'ın başkentinde ve Darfur ve El Cezire eyaletleri başta olmak üzere diğer birçok eyalette halen sürüyor.

Kanlı çatışmalar 13 binden fazla insanın hayatına mal oldu. Savaş altyapıyı yok etti ve ülkeyi Sudan nüfusunun yarısından fazlasını tehdit eden bir kıtlığın eşiğine getirdi. Ayrıca, Mısır, Çad, Orta Afrika, Güney Sudan ve Etiyopya gibi komşu ülkelere mülteci olarak kaçan en az 1,4 milyon kişi de dahil olmak üzere 7,4 milyondan fazla insan yerinden edildi.



Hızlı Destek Güçleri Batı Kordofan’da orduyu kuşatıyor… El-Ubeyd’de çatışmalar sürüyor

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin 26 Ekim'de El Faşir'deki birliklerini gösteren bir videodan alınan bir kare (AFP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin 26 Ekim'de El Faşir'deki birliklerini gösteren bir videodan alınan bir kare (AFP)
TT

Hızlı Destek Güçleri Batı Kordofan’da orduyu kuşatıyor… El-Ubeyd’de çatışmalar sürüyor

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin 26 Ekim'de El Faşir'deki birliklerini gösteren bir videodan alınan bir kare (AFP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin 26 Ekim'de El Faşir'deki birliklerini gösteren bir videodan alınan bir kare (AFP)

Sudanlı kaynaklara göre, Hızlı Destek güçleri, Batı Kordofan eyaletinin Babunusa kentindeki askeri garnizonun çevresinde kuşatmayı sıkılaştırırken, kuzey bölgesindeki bazı şehir ve kasabalar çevresinde taraflar arasında şiddetli ileri-geri çatışmalar devam ediyor.

Bu askeri gerilim, Suudi Arabistan, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’dan oluşan “dörtlü”nün, tarafları siyasi çözüm için masaya çekmeye yönelik 3 aylık insani ateşkes sağlama çabalarıyla eş zamanlı olarak yaşanıyor.

Mısır’dan Sudan’ın bölünmesine karşı tutum

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati  bugün yaptığı açıklamada Kahire’nin  Sudan’ın bölünmesini veya istikrarının bozulmasını hedefleyen girişimlere tamamen karşı olduğunu açıkladı. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tamim Halef, Abdulati’nin G20 Zirvesi kapsamında Fransız mevkidaşı Jean-Yves Le Drian ile görüşmesinde, uluslararası çabaların kapsamlı bir ateşkes sağlamak ve siyasi sürecin başlatılmasını temin etmek için bir araya gelmesi gerektiğini vurguladığını bildirdi.

Bakan ayrıca, insani yardımların engelsiz ulaşabilmesi için güvenli geçişler ve sığınakların sağlanmasının önemine dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bugün (Pazar) yaptığı açıklamada, “Sudanlı kardeşlerin” Türkiye’nin barış çabalarına katılmasını istediğini ve Ankara’nın çatışmayı sona erdirmek için azami çaba göstereceğini söyledi.

Cephede durum

Sudanlı kaynaklar, Hızlı Destek güçlerinin yavaş ve temkinli bir şekilde kara ilerleyişini genişlettiğini, buna karşın ordunun Babunusa’daki üssü savunmak için güçlü bir direnç gösterdiğini aktardı.

Hızlı Destek komutanları, Batı Kordofan’daki ordunun son kalesi olan 22. Piyade Tümeni’ni ele geçirip El-ubeyd kentini kuşatarak Hartum’a doğru ilerlemeyi hedefliyor.

Babunusa’ya bombardıman

Kaynaklar, Hızlı Destek güçlerinin, uzun süren görüşmeler sonucunda garnizonun güvenli tahliyesi karşılığında teslim edilmesi teklifinin başarısız olmasının ardından, topçu atışları ve stratejik insansız hava araçlarıyla bombardımanı yoğunlaştırdığını belirtti.

gh
3 Kasım'da El Faşir'in Hızlı Destek Güçleri'nin eline geçmesinin ardından Darfur bölgesinden kaçan iki yerinden edilmiş kadın (AFP)

Babunusa, başkent Hartum’a yaklaşık 697 km uzaklıkta olup, Sudan’ın batısı ile doğu ve kuzeyini bağlayan demiryolu hatlarının kesişim noktası olarak stratejik bir öneme sahip.

Hızlı Destek güçleri, Pazar günü Telegram üzerinden Babunusa’daki en büyük garnizon olan 89. Tugay’ı kuşattıklarını iddia eden görüntüler paylaştı.

El-Ubeyd’in batısında çatışmalar

Öte yandan ordunun, El-Ubeyd’in batısındaki Um Sümime ve Ebu Koud bölgelerinde günlerdir şiddetli çatışmalar yürüttüğü ve bölgede kademeli ilerleme sağladığı bildirildi.

Geçen hafta ordu, Kordofan eyaletinde Hızlı Destek güçlerine karşı yürütülen yoğun çatışmalarda önemli ilerlemeler kaydettiğini ve kritik bölgeleri yeniden güvence altına almak için yeniden konuşlanma planlarını başlattığını duyurmuştu.

Kuzey Kordofan’da çatışmalar geniş bir coğrafyaya yayılarak artarken, her iki taraf da bölgede üstünlük sağlamak için büyük miktarda asker ve teçhizat sevk ediyor.

Hızlı Destek kaynakları, ordunun kuzey ve batı Kordofan’a sızma girişimlerinin önlendiğini ve güçlerinin kontrol ettiği cephelerde tam hakimiyet sağladığını açıkladı.

ds
Bir çocuk, 15 Kasım'da Sudan'ın kuzeyindeki Debba kasabasındaki bir kampta yardım almak için sıraya giren kadınlara bakıyor (AFP)

Ordu ve müttefikleri, kuzey ve batı Kordofan’da başarı elde ettiklerini iddia etse de, Hızlı Destek bu iddiaları yalanlayarak, dağlık bölgelerde çekilen videolarla kontrolün kendilerinde olduğunu gösterdi.

Babunusa garnizonu, son aylarda Hızlı Destek’in topçu bombardımanları ve sürekli sızma girişimlerine karşı direndi ve kara ile havadan ikmalin kesilmesine rağmen ayakta kaldı.

Taraflar Kordofan’da bir haftadan uzun süredir şiddetli çatışmalar yürütüyor, sosyal medyada üstünlük iddialarını paylaşmayı sürdürüyor.

Ordu, Hızlı Destek’in ele geçirdiği şehirleri geri almak ve El-Ubeyd ile Hartum’un bir banliyösü olan Um Derman’ı bağlayan ana yollar üzerindeki kontrolü sağlamak için birden fazla cephede karşı saldırılar düzenliyor.


İsrail, Beyrut'ta Hizbullah'ın en üst düzey askeri liderini hedef aldı

Beyrut’un güney banliyösündeki Harat Hreyk’teki İsrail saldırısının hedef aldığı alan (Şarku’l Avsat)
Beyrut’un güney banliyösündeki Harat Hreyk’teki İsrail saldırısının hedef aldığı alan (Şarku’l Avsat)
TT

İsrail, Beyrut'ta Hizbullah'ın en üst düzey askeri liderini hedef aldı

Beyrut’un güney banliyösündeki Harat Hreyk’teki İsrail saldırısının hedef aldığı alan (Şarku’l Avsat)
Beyrut’un güney banliyösündeki Harat Hreyk’teki İsrail saldırısının hedef aldığı alan (Şarku’l Avsat)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisi, bugün Beyrut’ta düzenlenen bir hava saldırısının Hizbullah’ın en üst düzey askeri komutanı olan Haytham Ali Tabatabai’nin hedef aldığını açıkladı.

Yapılan kısa açıklamada, “Bir süre önce, Beyrut’un kalbinde, İsrail ordusu Hizbullah’ın yeniden yapılanma ve silahlanma faaliyetlerini yöneten en üst düzey askeri komutanını hedef aldı. Başbakan Netanyahu saldırı emrini verdi” denildi.

Lübnan Sağlık Bakanlığı’na dayandırılan yerel medya haberlerine göre Beyrut’un güney banliyösüne düzenlenen saldırıda 1 kişi öldü, 21 kişi yaralandı.

İsrail ordusu ise daha önce, kimliğini açıklamadan Beyrut’ta “üst düzey bir Hizbullah mensubunun” nokta operasyonuyla vurulduğunu duyurmuştu. İsrail basını, Hizbullah’ın iki numarası ve en üst düzey askeri komutanı olduğu belirtilen Haytham Ali Tabatabai’nin hedef alındığını aktardı.

th
İsrail’in Beyrut’un güney banliyösünde hedef aldığı konut binasının altında toplanan insanlar (AFP)

Lübnan Ulusal Haber Ajansı, saldırının gerçekleştiği bölgede çok sayıda araç ve binada ağır hasar meydana geldiğini bildirdi.

Saldırı, Netanyahu’nun iki saat önce yaptığı ve İsrail’in “Hizbullah ve Hamas’ın güçlenmesini engellemek için gereken her şeyi yapmaya devam edeceğini” söylediği açıklamanın ardından gerçekleşti. Netanyahu, haftalık kabine toplantısında “Ordu bu hafta Lübnan’da operasyonlar gerçekleştirdi. Hizbullah’ın kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek için ne gerekiyorsa yapacağız” ifadelerini kullandı.

ABD’den ilk yorumlar

Şarku’l Avsat’ın Axios’tan aktardığı habere göre üst düzey bir ABD yetkilisi, “İsrail, Beyrut’taki saldırı hakkında bizi önceden bilgilendirmedi, yalnızca saldırıdan hemen sonra haber verdi” dedi. Başka bir yetkili ise, Washington’un İsrail’in Lübnan’daki operasyonları yoğunlaştırmayı planladığını günlerdir bildiğini söyledi.

Haytham Ali Tabatabai kimdir?

Haytham Ali Tabatabai, ya da bilinen adıyla Ebu Ali Tabatabai, Hizbullah’ın önde gelen askerî komutanlarından biri olup örgütün özel kuvvetlerini Suriye ve Yemen’de yönetti.

ABD’nin Adalet İçin Ödüller (Rewards for Justice) programı, Tabatabai hakkında bilgi sağlayanlar için 5 milyon dolara kadar ödül vadetmişti. Washington, Tabatabai’nin Suriye ve Yemen’deki faaliyetlerini, Hizbullah’ın bölgesel istikrarsızlığı artırmaya yönelik geniş çaplı çabalarının bir parçası olarak nitelendiriyor.

gt
Beyrut'un güney banliyölerinde İsrail saldırısında hedef alınan daireler (Şarku’l Avsat)

ABD Dışişleri Bakanlığı, 26 Ekim 2016’da Tabatabai’yi “Küresel Terörist” olarak tanımlamış; bu kapsamda ABD yargı yetkisi altındaki tüm mal varlıkları dondurulmuş ve Amerikalıların kendisiyle herhangi bir işlem yapması yasaklanmıştı. Ayrıca Hizbullah’a sağlanacak her türlü bilinçli destek, ABD yasalarına göre suç sayılıyor.

Güney Lübnan’da saldırı: Bir kişi öldü

Öte yandan Lübnan Ulusal Haber Ajansı, Güney Lübnan’ın Ayta el-Şaab kasabasında bir aracın İsrail’e ait insansız hava aracı tarafından hedef alındığını, saldırıda “eski bir mahkûm” olarak tanımlanan Muhammed Salih’in hayatını kaybettiğini bildirdi. Salih’in evini onarmak için malzeme almaya giderken vurulduğu belirtildi.


Yossi Cohen: Gazze halkı için ‘geçici yerinden edilme’ planını başlattım... Sisi bunu engelledi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
TT

Yossi Cohen: Gazze halkı için ‘geçici yerinden edilme’ planını başlattım... Sisi bunu engelledi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)

Eski Mossad Başkanı Yossi Cohen, yakın zamanda yayınlanan ‘Hileyle Savaş Yaparsın’ adlı kitabında, mevcut savaş sırasında Filistinlileri Gazze Şeridi'nden çıkarma planının mimarı olduğunu ortaya koyuyor, ancak bunun kalıcı değil, ‘geçici bir yerinden etme’ önerisi olduğunu iddia ediyor. Şarku’l Avsat’ın yaptığı kapsamlı kitap incelemesine göre Cohen, Mossad’ın çalışma yöntemleri ve ajan devşirme tekniklerinden söz ediyor. Cohen, yürüttüğü istihbarat faaliyetleri kapsamında Lübnan’da ‘arkeolog’, Sudan’da ise ‘çay tüccarı’ kılığına girdiğini anlatıyor.

Cohen'in kitabının İbranice baskısının adı ‘Hileyle Savaş Yaparsın’ iken, İngilizce baskısının adı farklı: The Sword of Freedom: Israel, the Mossad and the Secret War (Özgürlüğün Kılıcı: İsrail, Mossad ve Gizli Savaş).

Gazzelilerin ‘geçici yerinden edilmesi’

Yossi Cohen, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın saldırısına yanıt olarak Gazze Şeridi'nden yaklaşık 1,5 milyon Filistinliyi Mısır'ın Sina Yarımadası'na sınır dışı etme planının arkasında kendisinin olduğunu açıkladı. Cohen, planının ‘geçici bir yerinden edilme’ öngördüğünü savunuyor. Anlattığına göre, İsrail kabinesi bu plana onay verdi ve siviller arasındaki kayıpları azaltmayı amaçladığı gerekçesiyle Arap ülkelerini ikna etme görevi kendisine verildi.

frgt
Gazze'nin kuzeyinden ayrılmak zorunda kalan yerinden edilmiş insanlar, 23 Eylül 2025 (AP)

Cohen, bu çerçevede çeşitli Arap başkentlerine gittiğini söylüyor, ancak Arap liderlerin, ‘geçici’ diye sunulan göçün kalıcı bir sürgüne dönüşmesinden endişe ettiklerini aktarıyor. Bunun üzerine, göçün gerçekten geçici olacağına dair uluslararası güvence sağlamaya hazır olduğunu ilettiğini belirtiyor. Bu amaçla ABD, Birleşik Krallık, Japonya, Çin ve Hindistan ile temas kurduğunu ifade ediyor. Ancak Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin planı kesin bir dille reddetmesiyle konu kapanmış.

Kibir... İsrail propagandasının başarısızlığı

Yossi Cohen kitabında İsrail liderlerinin alçakgönüllü olması gerektiğini defalarca vurguluyor. Ancak aynı zamanda, kendi anlatımında kibirli davranışları tekrar ettiğine dair izlenim veriyor. Örneğin, dünyanın birçok yerinde İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü savaş nedeniyle ülkeye karşı tepkiler oluşmasını ve Gazze’den gelen görüntülerin yoğun şekilde paylaşılmasını şaşkınlıkla karşılıyor.

dcfrgt
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz ekim ayında Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasını duyurmak üzere Şarm eş-Şeyh zirvesine katılanlarla birlikte (Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün Facebook hesabı)

Cohen, Gazze’deki sivillere yönelik kitlesel şiddeti ve on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olan operasyonları eleştirmek yerine, sorunu İsrail’in kamu diplomasisinde ve propaganda çalışmalarındaki eksikliklerde görüyor. Ona göre hükümet, gerçekleri yeterince ortaya koymak ve İsrail’in duruşunu doğru şekilde tanıtmak için yeterince çaba harcamıyor. Öte yandan, Cohen dünya genelindeki İsrail lobisinin yabancı medya üzerindeki etkisini ve çok sayıda Yahudi’nin İsrail’in uygulamalarını protesto eden kampanyalara katıldığını göz ardı ediyor.

Cohen daha da ileri giderek, İsrailli liderlerin halktan uzaklaştıklarını ve İsrail vatandaşlarına karşı insani duygulardan ve şefkatten yoksun olduklarını söylüyor. Bu nedenle, halkın acısını yeterince hissetmiyorlar ve dolayısıyla halkın yaşadığı acının gerçekliğini küresel ve hatta yerel kamuoyuna nasıl aktaracaklarını bilmiyorlar. Ona göre bu durum, dünyayı Hamas'ın ve propagandasının etkisine karşı savunmasız hale getiriyor.

Cohen, barış yanlısı olarak bilinen Gazze çevresindeki İsrail kasabalarının sakinlerine yönelik toplu tecavüz, kafa kesme, cesetlere zarar verme ve çocukları yakma gibi acımasız saldırılara rağmen, dünyanın İsrail'den savaşı durdurmasını istediğini söylüyor. İsrail, Hamas mensuplarının Aksa Tufanı Operasyonu sırasında bu eylemleri gerçekleştirdiğini iddia ediyor, ancak hareket bunu reddediyor.

dfr
Gazze şehrinin er-Rimal mahallesinde bir çadırın içinde yemek yiyen Filistinli çocuklar, 5 Kasım 2025 (AFP)

Bu bağlamda Cohen, İsrail'in benimsemesi gereken propaganda türünü özetliyor. Örnek olarak, iki devletli çözümü reddettiğini ve Filistin'de nehirden denize kadar İsrail işgaline direnmek istediğini söyleyen Hamas lideri Halid Meşal'in açıklamalarını gösteriyor. Cohen, var olma hakkını tanımayanlarla barışın sağlanamayacağını savunuyor. Ancak Cohen, Filistin halkının meşru temsilcisi olan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) de Oslo Anlaşmaları ile İsrail’i tanımasına rağmen İsrail tarafından baskı ve yıldırma politikalarına maruz kaldığını göz ardı ediyor.

Muhammed Ali

Cohen, geçirdiği istihbarat deneyimlerini anlatırken, hayatını kaybeden efsanevi boksör Muhammed Ali’den etkilendiğini belirtiyor. Ali’nin, zaferin veya mağlubiyetin seyirciler görmeden, yani ringe çıkmadan önce kazanıldığını söylediğini aktarıyor: “Antrenman yaparken veya arabayla yolculuk ederken, ringde dansa başlamadan çok önce.” Cohen, kendi gençlik hayalini de paylaşıyor: “Kendimi bir ajan olarak, şahin gözüyle, tilki kurnazlığıyla ve kaplanın sıçrama gücüyle hayal ediyordum. Görev başındayken keskin nişancı sabrına, sihirbaz çevikliğine sahip oluyordum ve Beyrut, Gazze, Hartum gibi yerlerde görev yapmanın getirdiği risklerle yüzleşiyordum.”

fgthy
Kitabın İbranice versiyonunun kapağı

Eski Mossad Başkanı, bir istihbarat görevlisinin karşısındakiler karşısında üstünlük sağlamasının önemine değiniyor. Baalbek’te bir ‘arkeolog’ ve Sudan’da bir Lübnanlı çay tüccarına karşı ‘çay poşeti koleksiyoncusu’ kimliğine bürünme deneyimlerini anlatıyor. İsrail istihbaratının ajan toplama yöntemlerini açıklarken, bu yöntemlerin binlerce yıldır casuslukta kullanılan klasik yöntemlerin aynısı olduğunu ortaya koyuyor: İnsan zaaflarını tespit etme, alışılmadık davranışları kullanma, çıkarları ve çıkar çatışmalarını araştırma, motivasyonları (mali, ideolojik, cinsel, duygusal, kin, kıskançlık vb.) değerlendirme.

Kendi yöntemlerini şöyle gerekçelendiriyor: “Hedef, iş birliği yapmazsa çok şey kaybedeceğini bilmeli; böylece onu İsrail istihbaratının tuzaklarına düşürürsünüz. Çoğu zaman hedef, Suriye ordusunun üst düzey bir subayı veya İranlı bir atom bilimcisi olduğunda, onu öyle bir tuzağa düşürürsünüz ki bir noktada ihanette bulunacak bir eylem yapar. Tuzak kurulduğunda, onu son ana kadar kullanırsınız; çünkü ihaneti ortaya çıkarmakla tehdit ediyorsunuz.”

Dünyada İsrail

Cohen, Mossad'ın İsrail'i doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen her türlü gelişmeyi izlediğini söylüyor. İran, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve bağlı silahlı örgütlerdeki gelişmelerle yakından ilgileniyor. Ancak, istihbarat teşkilatlarının gerekli özeni göstermesi gereken, tüm insanlığı tehdit eden bir sorun olduğunu düşünüyor: iklim krizi. Bu konuyla, görevinden ayrıldıktan sonra da kişisel olarak ilgilendiğini ve ilgilenmeye devam ettiğini belirtiyor.

fgtyh
Eylül ayında Gazze'de kıtlık ve yerinden edilme dalgaları devam ederken, Han Yunus'ta gıda yardımı almak için bekleyen Filistinliler (AFP)

Ancak, istihbarat konularında uluslararası iş birliği Mossad için en önemli proje olarak görülüyor. Cohen, dünya çapındaki istihbarat kurumlarıyla nasıl ilişkiler kurduğunu anlatıyor. Bunun, 2016 yılında DEAŞ'ın Belçika'da terör saldırıları düzenlemesiyle başladığını söylüyor. Terör saldırısının gerçekleştiği gün, Cohen operasyonlarla ilgili önemli bir ihbar aldı. Ancak ihbar çok geç geldi. Yine de Belçikalı meslektaşıyla iletişime geçerek onu bilgilendirdi. Soruşturmaya yardımcı olacak daha fazla bilgi verdi. O yılın ilerleyen aylarında, Abu Dabi'den Sidney'e uçan bir sivil uçağı havaya uçurma planı hakkında Avustralya'yı bilgilendirdi. Mossad sayesinde operasyon engellendi ve silahları ve patlayıcıları hazır olan hücre ortaya çıkarıldı.

Cohen, Mossad’ın operasyonları ve terör hücrelerini ortaya çıkarmasıyla birçok ülkenin İsrail’e borçlu olduğunu belirtiyor. Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa istihbarat teşkilatlarının üst düzey yöneticilerinden bazılarını alıntılayarak, bu ülkelerin halklarının, Mossad’ın ortaya çıkardığı terör hücreleri sayesinde İsrail’e minnettar olduklarını aktarıyor. Cohen, İsrail’in de bu istihbarat teşkilatlarından faydalandığını vurguluyor.

Türkiye de bu kuralın dışında değil. İlişkilerin kötü olmasına rağmen Cohen, Türkiye’ye topraklarındaki terör hücreleri hakkında bildiklerini aktarmaktan çekinmemiş. Cohen, “2018 yazında, iki ülke arasındaki kötü ilişkilere rağmen İsrail, Türkiye’nin 16 saldırı gerçekleştiren terör hücreleri hakkında bilgi toplamasına yardımcı oldu” diyor. Ayrıca, o dönemde Türk istihbaratının başında bulunan kişinin, günümüzde Dışişleri Bakanı olan Hakan Fidan olduğunu özellikle vurguluyor.

‘Güçlü bir lider, uzlaşmaya hazır olan kişidir’

Cohen’in kitabında Mossad’ı olumlu bir ışık altında göstermeye çalıştığı açık, ancak kitapta kendi kariyerini ve başarılarını ön plana çıkardığı da gözleniyor; bu, kitabın kişisel bir anlatı olmasından kaynaklanıyor. Eleştirmenler, Cohen’in amacının açık olduğunu, yani başbakanlık görevine ulaşmak istediğini söylüyor. Cohen, hem İsraillilerin hem de diğer ülkelerden okuyucuların aklına gelebilecek her soruya yanıt vererek, bu makam için en uygun kişi olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Kitap boyunca farklı bakış açılarını memnun edecek şekilde ilerliyor, ancak en dikkat çekici yönü, kendisine hayran olanlar arasında Yahudi, Arap, sağcı, solcu, dindar, laik, İsrailli ve yabancı pek çok kişinin sözlerine yer vermesi.

fgt
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (solda) ve 7 Aralık 2015 tarihinde Netanyahu tarafından Mossad başkanlığına atanan Yossi Cohen. (Getty Images)

İsrail’in sonsuz bir savaş içinde yaşamasını isteyenlere, “1973 Ekim Savaşı’ndan sonra, sadece beş yıl içinde Mısır’la tarihi bir barış anlaşması imzalanacağını kimse düşünemezdi” diyerek cevap veriyor. Cohen, güçlü liderin gerektiğinde taviz verebilen lider olduğunu vurguluyor. İsrail ile Arap ülkeleri arasında imzalanan İbrahim Anlaşması sırasında duygulandığını ve ağladığını belirtiyor. Kitapta, gerçek bir barış arzusunu gösteren Arap liderleri övdüğünü de ifade ediyor. Ancak Cohen’e göre barışın sağlanabilmesi için önce güç gösterilmesi gerekiyor.