İç savaş Sudan'da insan hakları ve özgürlükleri yok ediyor

Her iki taraf da adalet ve hukuk mekanizmalarının yokluğunun hissedildiği bir dönemde, hukuk dışı kısıtlamalar, aramalar ve tutuklamalar uyguluyor.

Milli Ümmet Partisi, askeri istihbaratın partinin bazı kadroları da dahil olmak üzere çok sayıda sivile karşı yürüttüğü tutuklamaları kınadı. (AFP)
Milli Ümmet Partisi, askeri istihbaratın partinin bazı kadroları da dahil olmak üzere çok sayıda sivile karşı yürüttüğü tutuklamaları kınadı. (AFP)
TT

İç savaş Sudan'da insan hakları ve özgürlükleri yok ediyor

Milli Ümmet Partisi, askeri istihbaratın partinin bazı kadroları da dahil olmak üzere çok sayıda sivile karşı yürüttüğü tutuklamaları kınadı. (AFP)
Milli Ümmet Partisi, askeri istihbaratın partinin bazı kadroları da dahil olmak üzere çok sayıda sivile karşı yürüttüğü tutuklamaları kınadı. (AFP)

Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında 10 ayı aşkın süredir devam eden iç savaş, sadece kötüleşen bir insani trajedi, dünyadaki en büyük iç-dış göç ve benzeri görülmemiş bir altyapı tahribatı yaratmakla kalmadı. Aynı zamanda askeri unsur ve çatışmanın etkisi tüm bunların ötesine geçerek hak ve özgürlüklere gölge düşürdü.

Sudan'da insan haklarının kötüye gitmesi birçok tarafın, sivil örgütün ve hukukçunun memnuniyetsizliğini ve öfkesini uyandırdı. Özellikle de bu uzun süreli savaşın henüz duracağına dair hiçbir umut ışığı olmaması söz konusu öfkeyi artırdı.

Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, resmi olarak ilan edilen ve ulusun yaşamını tehdit eden olağanüstü hâl sırasında bazı hakların kısıtlanmasına izin vermiş olsa da bu durumda haklara getirilecek herhangi bir kısıtlamanın istisnai ve geçici olması ve durumun gereklerine göre mümkün olan en dar kapsamda olması gerektiğine inanılıyor.

Bununla birlikte Sözleşme’ye göre yaşam hakkı, işkence ve her türlü kötü muameleden korunma hakkı gibi saygı gösterilmesi gereken bazı temel haklar bulunuyor. Sözleşme ayrıca, yargısal denetim dışında alıkonulmayı da yasaklıyor. Öyle ki adil yargılanma hakkı, olağanüstü hallerde bile her zaman geçerliliğini koruyor.

Mevcut iç savaşın ilk gün ve haftalarından bu yana, çatışmanın her iki tarafındaki güvenlik güçleri konuşlanmalarını arttırdı. Güvenlik güçleri kontrolleri altındaki bölgelerde teftişlerini önemli ölçüde sıkılaştırdı. İhtiyaçlarını karşılamak ya da seyahat etmek için hareket ederken kontrol noktalarında durdurulup aranan herkes, o yeri kontrol eden kişiye göre, sanki ordu ya da HDK ile bağlantısı varmış yahut onlarla iş birliği yapıyormuş gibi görünüyordu.

Savaşın ilk aylarında güvenlik makamlarının, HDK’yi desteklediğinden şüphelenilen kişilere karşı yoğun operasyonları devam etti. Çatışmanın her iki tarafı, kendi askeri istihbarat servisleri aracılığıyla aktivistlere ve siyasetçilere karşı, diğer tarafla iş birliği bahanesiyle geniş çaplı tutuklama operasyonları düzenledi.

İnsan hakları ve güvenlik yok ediliyor

Gözlemciler ve hukuk organları, savaşın her iki tarafının da benzer araçlar, gerekçeler ve farklı saikler kullanarak kamu özgürlüklerini ve haklarını ciddi şekilde ihlal ettiğine inanıyor. Her iki taraf da yargı, savcılık ve polis gibi adalet ve hukuk mekanizmalarının yokluğunun hissedildiği bir dönemde, özellikle de savaş bölgelerinde ve sıcak çatışma alanlarında hukuk dışı kısıtlamalar, aramalar ve tutuklamalar uyguluyor.

Ülkenin merkezindeki en büyük şehir ve El Cezire eyaletinin başkenti olan Vad Medeni’nin ani ve şok edici düşüşünün ardından tutuklama operasyonları geniş çapta arttı. Eyalet hükümetleri art arda hizmet ve değişim komiteleri ile direniş komitelerini feshederek faaliyetlerini yasakladı. Bazı eyalet yönetimleri, Nisan 2019'da devrik Devlet Başkanı Ömer el-Beşir rejimini devirenleri hedef aldığı düşünülen bir adımla Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) üyelerinin sınır dışı edilmesine karar verdi.

Operasyonlar özellikle ülkenin doğu, merkez, güney ve batısındaki çeşitli eyaletlerdeki direniş ve acil durum komiteleri üyelerini aynı şekilde ve aynı nedenlerle hedef aldı. Bunun hemen ardından tüm eyalet hükümetleri, ÖDBG'ye bağlı oldukları için hizmet ve değişim komitelerini feshetti. Hatta bazıları savaşın Aralık Devrimi ile ilgili her şeye, savaşı durdurma ve sivil demokratik bir dönüşüm çağrısı yapan herkese karşı döndüğünü savunarak ‘savaşa hayır’ çağrısı yaptı.

Genişletilmiş operasyon

Aynı bağlamda insan hakları avukatı el-Muiz Hadra, artan yargısız tutuklamaların kamu özgürlüklerine karşı yaygın bir operasyon olduğunu açıkladı. Bu operasyon savaştan sonra başlamadı, aksine parti kadrolarının, ÖDBG’nin ve aktivistlerin çoğunun tutuklanmasını başlatan Abdulfettah el-Burhan’ın 25 Ekim 2021'deki darbesinden bu yana daha da arttı. Ardından, sindirmek ve yıldırmak için bu kişilerin haklarında uydurma raporlar yazıldı.

Savaş sonrasına gelince Hadra’ya göre ordu ve askeri istihbarat kisvesi altında gizlenen, eski rejimin kalıntıları tarafından temsil edilen yeni bir aktörün olduğu açıkça görülüyor. Bunlar, savaşın sona ermesini talep eden aktivistleri ve ‘savaşa hayır’ diyen herkesi tutukluyor.

İnsan hakları avukatları, özgürlüklere getirilen kısıtlamaların tüm yasaların açık bir ihlali anlamına geldiğine inanıyor. Ülke tarihinin bu döneminde hukukun neredeyse tamamen yok olduğu bir zamanda, yasaların uygulanıp uygulanmadığından bahsetmek bile mümkün değil. Çünkü önceki rejimin kalıntıları devletin tüm mekanizmalarını kontrol ediyor.

Siyasi partiler etkisiz hale geldi

Hadra, özgürlükleri kısıtlama operasyonunda en son uygulanan şeyin, siyasi partilerin ihraç edilmesine dayanan yeni bir yaklaşım olduğuna dikkat çekti. Buna göre eyaletlerin en üst düzey yetkililerinin açık kararları ve ilan edilen açıklamalarıyla savaşa karşı olanlar ordunun kontrolündeki bölgelerden ihraç edildi.

Hadra şu ifadeleri kullandı: “Ne yazık ki, tüm bu önlemler yasal ihlal teşkil ediyor. Nefret söylemi yayıyor. Toplumsal bölünme tohumları ekiyor ve ülkenin parçalanmasının önünü açıyor. Nil Nehri üzerinde bazı valilerin yaptıkları gibi Sudan halkına karşı açık bir şekilde yasal ihlaller işleyen devlet aygıtından geriye kalanların başında onların ta kendilerinin olduğunu teyit ediyor. Nasıl olur da parti üyelerinden ülkeden ayrılmaları talep edilebilir?”

Hadra, valiye bir vatandaşı siyasi eğilimi veya rengi nedeniyle eyaletinden sınır dışı etme hakkı veren herhangi bir yasal gerekçe olduğunu düşünmüyor. Sınır dışı edilmenin sadece yargı yoluyla gerçekleştirilmesi gereken yasal bir ceza olduğunu düşünen Hadra, belirli koşullar, nihai ve etkili bir yargı kararı mevcut olduktan sonra bir kişinin sınır dışı edilebileceğini savunuyor. Şu anda yaşananları, eski rejimin kalıntıları tarafından ordu, istihbarat ve valilerin koruması altında gerçekleştirilen gerçek birer saçmalık olarak nitelendiren Hadra, tüm bunların kabul edilemez yasal ihlaller olduğunu dile getirdi.

Lüks ve refah

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre aktivist ve insan hakları araştırmacısı Abdulmunim er-Reşid, tüm eyaletlerde ilan edilen olağanüstü hallerle birlikte her türlü kamusal ve özel özgürlüklerin ortadan kalkmasının ardından, bu savaş sırasında özgürlüklerin ve hakların bir tür lüks haline geldiğine inanıyor. Valilerin güvenlik koşullarıyla ilgili elektronik yayınları yasaklayan bir dizi kararına ek olarak yaşam ve hareket hakkı bile ortadan kalktı ve neredeyse bitmek bilmeyen ihlallerin ışığında kısıtlamalar norm haline geldi.

Reşid, devlet otoritesinin daralması ve temel anayasal kurumların yokluğunun, hak ve özgürlüklerin korunmasına yönelik garantilerin bulunmadığı anlamına geldiğini söyledi. Er-Reşid, ordu istihbaratının devam eden tutuklama kampanyasının esas olarak sosyal ve insani çalışmalarda ve acil servislerde aktif olan gençleri, HDK ile iş birliği veya bağlantı şüphesiyle hedef aldığını belirtti.

Sivillere karşı

Bununla bağlantılı olarak Sudan İnsan Hakları Gözlemevi tarafından hazırlanan bir rapor, mevcut savaşın öncelikle her iki tarafça da sivillere yönelik hale geldiğini gösterdi. Askeri operasyonların devam etmesi sonucu savaşın coğrafi alanı genişledikçe insan hakları koşullarındaki bozulma felaket boyutuna ulaştı.

Raporda, Gözlemevi'nin çeşitli eyaletlerde askeri istihbarat tarafından yürütülen tutuklama kampanyalarını izleyerek, ordunun kontrol ettiği bölgelerde sivil insan hakları savunucularının yanı sıra siyasi aktivistler ve direniş komitesi üyelerinin sistematik olarak hedef alındığını doğruladığı belirtildi.

Mahkumiyetler ve iddialar

Bu gelişmeler ışığında ÖDBG, hem orduya hem de HDK’ye, savaşta yer almayan sivil tutukluları derhal serbest bırakma ve insan haklarına ve kamusal özgürlüklere saygı gösterme yönünde beyan ettikleri taahhütlere uyma çağrısında bulundu.

Milli Ümmet Partisi ise kendi kadrosu, cami imamları ve sosyal aktivistlerin de aralarında bulunduğu çok sayıda sivile karşı askeri istihbarat tarafından yürütülen tutuklama kampanyasını kınadı.

Parti yaptığı açıklamada, eyaletlerdeki ordu istihbaratının, savaşın sona ermesi çağrısında bulunan çok sayıda aktivisti, siyasi kadroyu, acil durum komitesini, gazeteciyi ve cami imamını tutuklayarak sivillere yönelik ihlallerini sürdürdüğünü söyledi.

Parti tarafından yapılan açıklamada, eyaletlerdeki askeri istihbaratın, eski rejimin kalıntıları tarafından siyasi rekabetleri çözmek ve insanları kimlik temelinde tutuklamak için bir araç haline geldiği iddia edildi. Açıklamanın devamında “İnsan hakları kuruluşlarına bu ihlalleri ve savaşı reddeden sivillere yönelik şiddetli saldırıyı kınama çağrısında bulunuyoruz” ifadesi yer aldı.

Gazetecilerin hedef alınması

Buna karşılık Sudan Gazeteciler Sendikası, gazetecilerin ve medya profesyonellerinin keyfi tutuklanmasını, gözaltına alınmasını ve çatışmanın her iki tarafınca kontrol noktalarında taciz edilmesini kınadı.

Sendika tarafından yapılan açıklamada, ordu güçleri tarafından kontrol noktalarında gazetecilere uygulanan düşmanca eylemler kınandı. Sudanlı gazetecilerin savaşın başlangıcından bu yana yaşadığı kötü koşullara işaret edilerek, insan haklarının korunması ve sivillerin tehlikeye maruz kalmaması gerektiği hatırlatıldı.

Sendika, kadın ve erkek gazetecilere yöneltilen veya onları tehdit eden, korkutan suçlamaları kategorik olarak reddettiğini belirterek, son derece karmaşık koşullar altında mesleki görevlerini yerine getiren gazetecilere her türlü korumanın sağlanmasını talep etti.

Uluslararası kınama

Birleşmiş Milletler (BM) Sudan İnsan Hakları Uzmanı Rıdvan Nuveysır, silahlı çatışmanın devam etmesi, coğrafi olarak genişlemesi ve onuncu ayına girmesi nedeniyle ülkede kötüleşen insan hakları durumunu kınadı. İnsan hakları ve uluslararası insancıl hukuk ihlallerinin hız kesmeden devam ettiğini belirten Nuveysır, insanların çektiği acılara ilişkin korkunç raporlara ve tanıklıklara atıfta bulundu.

Ordu ile HDK arasındaki şiddetli çatışmalar, Nisan ayı ortasında patlak vermesinden bu yana, Sudan'ın başkentinde ve Darfur ve El Cezire eyaletleri başta olmak üzere diğer birçok eyalette halen sürüyor.

Kanlı çatışmalar 13 binden fazla insanın hayatına mal oldu. Savaş altyapıyı yok etti ve ülkeyi Sudan nüfusunun yarısından fazlasını tehdit eden bir kıtlığın eşiğine getirdi. Ayrıca, Mısır, Çad, Orta Afrika, Güney Sudan ve Etiyopya gibi komşu ülkelere mülteci olarak kaçan en az 1,4 milyon kişi de dahil olmak üzere 7,4 milyondan fazla insan yerinden edildi.



Barzani: Irak'ın baş ağrısı seçimlerden sonra başlayacak

 Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)
Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)
TT

Barzani: Irak'ın baş ağrısı seçimlerden sonra başlayacak

 Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)
Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)

Önümüzdeki salı günü yapılacak olan parlamento seçimlerinden birkaç gün önce Irak’ta bekleyiş ve temkin havası hâkim. Ülkede giderek artan şekilde, seçimler sonrasındaki dönemde üst düzey makamlar üzerinde şiddetli bir çekişme yaşanabileceği ve önceki dönemlerde olduğu gibi hükümetin kurulmasının yeniden aksayabileceği yönünde konuşmalar yapılıyor.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani, önümüzdeki dönemi Irak için ‘siyasi bir baş ağrısı’ olarak nitelendirerek, Bağdat'taki federal hükümet ile Erbil'deki bölgesel hükümet arasında devam eden anlaşmazlıkların ‘tüm Irak için baş ağrısına yol açacağı’ uyarısında bulundu.

Barzani, mevcut seçimleri yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirdi, ancak uzun süreli bir krizin önlenmesi için merkezi hükümet ile IKBY arasında, özellikle petrol, bütçe ve yetkiler konusunda süregelen anlaşmazlıkların çözülmesi gerektiğini vurguladı.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani (AP)Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani (AP)

Üç pozisyon için yarış

2003 yılından bu yana Iraklılar, yazılı olmayan bir uzlaşma temelinde iktidarı paylaşıyorlar: Başbakanlık Şiilere, Cumhurbaşkanlığı Kürtlere ve Meclis Başkanlığı Sünnilere veriliyor. Ancak bu formül şu anda yeniden gözden geçirilmeye çalışılıyor.

Eski Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi, bu kez Sünni Araplara cumhurbaşkanlığı makamının verilmesi, karşılığında Kürtlerin meclis başkanlığını üstlenmesi, başbakanlığın ise Şiilerin elinde kalması önerisinde bulundu.

Bu arada Şii kampı, mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani ile göreve geri dönmek isteyen selefi Nuri el-Maliki arasında açıkça bölünmüş durumda.

Maliki, ‘engelleyici üçte bir’ (yani hükümetin kurulmasını engelleme yetkisine sahip büyük bir azınlık) yönteminin kullanılma olasılığına işaret etti. Bu durum, uzun sürecek bir siyasi boşluk yaşanabileceği endişelerini artırdı.

Sudani ile Maliki arasındaki ilişkiler oldukça gergin. Sudani, Sünni ve Kürt güçlerle ittifaklar kurarak parlamento çoğunluğunu elde etmeye çalışırken, Maliki, Tahran’a yakın Koordinasyon Çerçevesi’nin kendi arkasında saf tutmasına güveniyor. Ancak, ‘engelleyici üçte bir’ taktiğinin kullanılması olasılığı, Sudani'yi geçici başbakan konumunda tutabilir ve bu da yeni hükümetin kurulması gecikirse ona ek bir avantaj sağlayabilir.

Öte yandan, silahlı Şii gruplar ‘Şii çoğunluğun iktidarda olması gerektiğini’ vurguluyor. Onlara göre, 2003 yılında önceki rejimin devrilmesinden bu yana Şiiler ‘sadece birkaç yıl’ iktidarda bulunabildi; bu da onların gözünde güç dengesinde bir bozulmaya işaret ediyor.

Musul’daki aday afişlerinin önünden elektrikli bisikletiyle geçen bir genç (AFP)Musul’daki aday afişlerinin önünden elektrikli bisikletiyle geçen bir genç (AFP)

Dış etkiler

Dış güçler, yeni hükümetin şekillenmesinde önemli bir rol oynuyor. ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya'nın adı, Bağdat'taki siyasi çevrelerde öne çıkıyor. Savaya, Bağdat'ta bir dizi önde gelen adayla görüşmelerde bulundu.

Buna karşılık İran'ın etkisi, 2020 yılında Bağdat'ta ABD'nin düzenlediği saldırıda öldürülen Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani dönemine kıyasla azalmış görünüyor. Süleymani'nin halefi İsmail Kaani, Irak sahnesinde daha az etkili olarak görülüyor ve bu da Washington'a daha fazla manevra alanı sağlıyor.

Gözlemciler, bu bölünmelerin 2021 senaryosunun tekrarlanmasına yol açabileceğinden endişe ediyor. 2021'de, büyük siyasi bloklar arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle hükümetin kurulması süreci bir yıldan fazla sürmüştü.

Irak anayasası, başbakanın atanması ve hükümetin kurulması için net süreler belirlemiş olsa da, gecikmeler için herhangi bir ceza öngörülmemesi, bu sürelerin önceki deneyimlerde büyük ölçüde sembolik kalmasına neden oldu.

Şii, Sünni ve Kürt güçler arasındaki bölünmenin devam etmesi ve ABD ile İran arasındaki rekabetin yeniden alevlenmesi ile birlikte, Barzani'nin bahsettiği ‘seçim sonrası baş ağrısı’ sadece siyasi bir metafor değil, hem Iraklılar hem de komşuları için beklenen bir gerçeklik gibi görünüyor.


Tunus: Muhalefet, tutuklu bir politikacı ile dayanışma amacıyla açlık grevine başladı

İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)
İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)
TT

Tunus: Muhalefet, tutuklu bir politikacı ile dayanışma amacıyla açlık grevine başladı

İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)
İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)

Nahda Hareketi Lideri Raşid el-Gannuşi'nin de aralarında bulunduğu Tunuslu önde gelen muhalif isimler, dokuz gündür açlık grevinde olan ve sağlık durumunun ciddi şekilde kötüleştiğini söyledikleri tutuklu siyasetçiyle dayanışma amacıyla açlık grevine başlayacaklarını duyurdu.

Gözaltına alınan siyasi aktivist Cevher Bin Mübarek (Şarku'l Avsat)Tutuklu siyasi aktivist Cevher Bin Mübarek (Şarku'l Avsat)

Tunus'un ana muhalefet koalisyonu olan Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin kurucu ortaklarından Cevher Bin Mübarek, Şubat 2023'ten beri tutukluluğunu protesto etmek için geçen hafta yiyecek, su ve ilaç talebini reddederek açlık grevine başladı. Nisan ayında, insan hakları örgütleri tarafından eleştirilen toplu bir davada "devlet güvenliğine karşı komplo kurmak" ve "terör örgütüne üye olmak" suçlamalarıyla 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığı habere göre Bin Mübarek'in ailesi ve muhalefetteki Nahda ve Cumhuriyetçi partilerin liderleri greve katılacaklarını açıkladı. Bin Mübarek'in babası, deneyimli aktivist İzzeddin Hazgui, Tunus'ta düzenlediği basın toplantısında, "Cevher'in durumu endişe verici ve sağlığı kötüleşiyor" diyerek, "Ailesi olarak yarın dayanışma açlık grevine başlayacağız" ifadelerini kullandı. Ancak hangi akrabalarının eyleme katılacağını belirtmedi. Hazgui, "Aktivistler olarak (Cumhurbaşkanı) Kays Said'i affetmeyeceğiz" dedi. İnsan hakları grupları daha önce, Cumhurbaşkanı Said'in Temmuz 2021'de iktidara gelmesinden bu yana Tunus'ta sivil özgürlüklerde keskin bir düşüş yaşandığı konusunda uyarıda bulunmuş ve eleştiride bulunanların çoğu hapse atılmıştı.

Raşid Gannuşi, Bin Mübarek'le dayanışma amacıyla açlık grevine başladığını duyurdu (EPA)Raşid Gannuşi, Bin Mübarek'le dayanışma amacıyla açlık grevine başladığını duyurdu (EPA)

Uzun bir hapis cezasına çarptırılan 84 yaşındaki Gannuşi, resmi Facebook sayfasından yaptığı paylaşımda açlık grevine katıldığını duyurdu. Gannuşi, açlık grevinin Bin Mübarek’i desteklemeyi ve "yargı bağımsızlığını ve özgürlükleri savunmayı" amaçladığını belirtti. 2023'ten beri hapiste olan Gannuşi, "yasadışı yabancı fonlama" ve "devlet güvenliğine karşı komplo" da dahil olmak üzere çeşitli suçlamalarla 37 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Gannuşi, bağımsızlığı olmayan ve yalnızca Said'in emirlerini yerine getiren yargıçlarla karşı karşıya gelmeyeceğini söyleyerek, tüm davalarda mahkemeye çıkmayı reddetti. Merkez Cumhuriyetçi Parti'nin tutuklu genel sekreteri Issam Chebbi de dün açlık grevine başladığını duyurdu. Parti lideri Wissam Sghaier, bazı parti üyelerinin greve katılacağını belirterek, parti genel merkezinin "oturma eylemi için açık olduğunu ve yarın sabah saat 8:00'de greve başlayacağımızı" vurguladı.

Cevher Bin Mübarek'in birkaç yakını ve Tunus İnsan Hakları Birliği'nden bir heyet, Bin Mübarek'in tutulduğu Tunus'un güneydoğusunda Bli'deki sivil cezaevini ziyaret ederek "sağlığında ciddi bir bozulma" olduğunu bildirdi. Serbest bırakılmasını talep etmek için cezaevi yakınında büyük bir kalabalık toplandı. Tunus İnsan Hakları Birliği, Bin Mübarek'i açlık grevini sonlandırmaya ikna etmek için "çok sayıda girişimde" bulunulduğunu, ancak kendisinin "reddettiğini ve kendisine yönelik adaletsizlik düzeltilene kadar greve devam etme kararlılığını" dile getirdiğini bildirdi. Çarşamba günü cezaevi yetkilileri, Bin Mübarek'in adını vermeden, açlık grevi sonucunda herhangi bir tutuklunun sağlık durumunun kötüleştiğini yalanlayan bir açıklama yayınladı.

Hapishanelerdeki açlık grevleri, Tunus'taki muhalefet liderlerinin çoğunun hapiste olduğu ve muhalefet partilerinin Cumhurbaşkanı Said'i Tunus'u "açık hava hapishanesine" çevirmekle ve yargıyı "otoriter yönetimi" pekiştirmek için kullanmakla suçladığı bir dönemde gerçekleşiyor. Said ise iddiaları kesin bir dille reddediyor.


Lübnan: İsrail'in angajman kurallarında değişiklik ve ‘sivil tarafsızlık’ ilkesinden vazgeçilmesi

Raşaya el-Vadi'de hedef alınan araçtaki iki kişi hayatını kaybetti. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)
Raşaya el-Vadi'de hedef alınan araçtaki iki kişi hayatını kaybetti. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)
TT

Lübnan: İsrail'in angajman kurallarında değişiklik ve ‘sivil tarafsızlık’ ilkesinden vazgeçilmesi

Raşaya el-Vadi'de hedef alınan araçtaki iki kişi hayatını kaybetti. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)
Raşaya el-Vadi'de hedef alınan araçtaki iki kişi hayatını kaybetti. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)

İsrail saldırıları, güneydeki köy ve kasabalar içinde eşi görülmemiş bir hızla artarak yeniden savaşın sahadaki yüzünü şekillendiriyor. Daha önce hava saldırıları açık alanlarla sınırlıyken, şimdi yerleşim bölgelerinin derinliklerine kadar ulaşıyor; bu da erken uyarılar ve kitlesel göç sahnelerini yeniden gündeme getiriyor. Nitekim perşembe günü, tahliye çağrılarının ardından gelen bombardımanlar sonucu binlerce güneyli yerinden edildi. Artık ne araçlar ne de yerleşim mahalleleri hedef olmaktan uzak kalabiliyor.

Lübnan'ın güneyindeki Taybe kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgeden enkaz kaldıran vatandaşlar (AFP)Lübnan'ın güneyindeki Taybe kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgeden enkaz kaldıran vatandaşlar (AFP)

Dün güneyde, eşi benzeri görülmemiş bir gerilimin ardından temkinli bir sükûnet hâkimken, bugün saldırılar yeniden başladı. Öğle saatlerinde Raşaya el-Vadi’de bir aracın hedef alınması sonucu, Şebaa kasabasından iki kardeş hayatını kaybetti. Ayrıca, Bint Cubeyl’deki Salah Gandur Hastanesi yakınında bir araca iki güdümlü füze isabet etmesiyle yedi kişi yaralandı. Ardından Nebatiye bölgesine bağlı Braachit kasabasında bir araca yönelik üçüncü bir hava saldırısı düzenlendi.

Bu gelişmeler, son aylarda İsrail’in saldırı biçiminde gözlenen yoğunlaşma eğiliminin bir devamı niteliğinde. Saldırılar, Nebatiye’deki el-Bayad Mahallesi’nden başlayarak Zibdin ve eş-Şarkiye – ed-Duveyr kavşağına kadar uzandı; son olarak geçtiğimiz eylül ayı sonunda Bint Cubeyl’de meydana gelen ve aralarında üç çocuğun da bulunduğu sivillerin hayatını kaybettiği katliamla doruk noktasına ulaştı.

Çatışma kurallarındaki değişiklik

Geçmişte İsrail, yan hasarı en aza indirmek için sivil bölgelerden ayrı askeri hedefleri vurmayı tercih ediyordu. Bugün ise bu kuralın bozulduğu görülüyor; mahallelerde arabalar hedef alınıyor, şafak vakti evler havaya uçuruluyor ve sivil toplantılar saldırıya uğruyor. Bu değişim sadece taktiksel nitelikte değil, aynı zamanda Tel Aviv'in Hizbullah'a verilen halk desteğinin maliyetini artırma ve temas bölgelerindeki sosyal uyumu zayıflatma girişimleriyle bağlantılı stratejik bir tercihi de yansıtıyor.

Lübnan'ın güneyindeki Taybe kasabasında İsrail hava saldırısının olduğu yerde bir Lübnanlı asker ve vatandaş (AFP)Lübnan'ın güneyindeki Taybe kasabasında İsrail hava saldırısının olduğu yerde bir Lübnanlı asker ve vatandaş (AFP)

Gerilimin hedefleri

Bu bağlamda, emekli Tuğgeneral Said Kazah, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, İsrail'in stratejisini hiç değiştirmediğini söyledi. İsrail'in değişmez hedefinin ‘Hizbullah'ı ve İran'dan Irak, Yemen, Filistin ve Lübnan'a kadar uzanan direniş eksenini kendi iradesine boyun eğdirmek’ olduğunu belirtti. İsrail'in ‘her şeyden önce kuzey İsrail'deki yerleşimcilerin güvenliğini sağlamaya çalıştığını’ ifade eden Kazah, bunu başarmak için, savaşçılar, savaş ekipmanları, silah ve mühimmat depoları gibi askeri hedef olarak gördüğü yerleri yoğun bir şekilde hedef alma taktiğine başvurduğunu açıkladı. Kazah, “Bu davranış yeni değil. İsrail'in sivil hayatlara hiçbir gerçek saygı göstermedi, Gazze Şeridi'nde bunu açıkça gördük” ifadelerini kullandı.

Güney Lübnan'da İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir alandaki molozların kaldırılmasını izleyen UNIFIL personeli (AFP)Güney Lübnan'da İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir alandaki molozların kaldırılmasını izleyen UNIFIL personeli (AFP)

Kazah, İsrail’in şu anda ve önümüzdeki iki ay içinde saldırılarını yoğunlaştırmaya çalıştığını belirterek, ‘Hizbullah’a bağlı kişi ve merkezlere yönelik suikast ve saldırıların, sivil yerleşim alanlarında bile artmasının beklendiğini’ ifade etti. Bu durumu ‘askeri baskı ve psikolojik savaş temelli ikili bir yaklaşım’ olarak nitelendiren Kazah, amacın ‘Hizbullah’ın toplumsal tabanını zayıflatmak ve kitlesinin bir kısmını, özellikle sürekli tekrarlanan can ve mal kayıpları karşısında Hizbullah’ın doğrudan dengeyi değiştirecek bir tepki vermemesinin yararlılığını sorgulamaya sevk etmek’ olduğunu söyledi.

Ayrıca Kazah, İsrail’in ‘sivil kayıplar konusuna aldırış etmediğini ve bu konuda kimsenin onu hesap vermeye zorlamadığını’ vurguladı. Ona göre İsrail, ‘Hizbullah devletin silahların toplanması kararına açıkça bağlılığını ilan etmediği, devlet projesine tamamen entegre olmadığı ve geçtiğimiz ağustos ayında hükümet tarafından alınan kararı uygulamadığı sürece’, Lübnan’ın herhangi bir bölgesinde askeri hedef olarak gördüğü her yeri vurmaya devam edecek.

Kazah, ‘İsrail’in askeri ve psikolojik baskıyı birlikte kullandığını ve kendi denklemine dayalı koşulları dayatmak için elindeki tüm araçlardan yararlandığını’ belirterek, “Bu sürecin durması, silahların yalnızca devletin elinde olmasına dair net bir Lübnan taahhüdü ve devlet düzeyinde alınan kararların uygulanmasıyla mümkündür” dedi.

İsrail'in sertleşen söylemleri ve istihbarat uyarıları

Bu askeri gerilime İsrail'de sert söylemler eşlik etti. İbranice yayın yapan medya kuruluşları, Hizbullah’ın Lübnan’ın kuzeyinde artan kapasitesinden duyulan endişenin büyüdüğünü aktardı ve ‘İsrail ordusunun şu ana kadar Beyrut’u vurmaktan kaçınmasının, takviye faaliyetleri sürerse uzun sürmeyebileceğini’ belirtti. Haaretz gazetesi ise istihbarat raporlarından aktardığı uyarılarda, ‘Hizbullah’ın yeniden güç kazanmaya çalıştığını, bunun da İsrail ordusunu gelecekteki tehditleri önlemek için operasyonlarını genişletmeye sevk edebileceğini’ yazdı. Ayrıca bazı raporlarda, ‘Batılı değerlendirmelere göre, Hizbullah’ın Suriye ve Irak üzerinden tedarik ağlarının kısmen yeniden işler hâle geldiği, buna karşın Lübnan ordusunun Hizbullah’ın askeri altyapısını yeniden yapılandırmasını engelleme konusunda ciddi zorluklarla karşı karşıya olduğu’ ifade edildi.