Washington Ras İsa limanı yakınında Husi hedeflerini vurdu ve 3 İHA’yı düşürdü

Çin ve Avrupa'nın hatta girmesiyle Yemen sularının militarizasyonunu artıyor.

Husilerin Kızıldeniz’deki operasyonları geçen kasım ayında Galaxy Leader gemisinin kaçırılmasıyla başladı (AFP)
Husilerin Kızıldeniz’deki operasyonları geçen kasım ayında Galaxy Leader gemisinin kaçırılmasıyla başladı (AFP)
TT

Washington Ras İsa limanı yakınında Husi hedeflerini vurdu ve 3 İHA’yı düşürdü

Husilerin Kızıldeniz’deki operasyonları geçen kasım ayında Galaxy Leader gemisinin kaçırılmasıyla başladı (AFP)
Husilerin Kızıldeniz’deki operasyonları geçen kasım ayında Galaxy Leader gemisinin kaçırılmasıyla başladı (AFP)

Husilerin Gazze’deki Filistinlilere destek amacıyla İsrail gemilerinin seyrini engelleme bahanesiyle operasyonları dört aydır devam ediyor. Bu çerçevede Batının yeni saldırıları dün (Cuma), Yemen’in Hudeyde şehrinin kuzeyinde Ras İsa limanı yakınındaki Husi milislere ait bölgeleri hedef aldı.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) ise dün milislerin gemilere yönelik saldırılarını önlediğini duyurdu. CENTCOM, güçlerini Kızıldeniz’de faaliyet gösteren çok sayıda ticari geminin yakınında 3 Husi saldırı İHA’sını düşürdüğünü, hiçbir gemide ise hasar meydana gelmediğini bildirdi.

İran yanlısı milislerin binlerce destekçisi dün Sana’da ve kontrolü altındaki diğer bölgelerde, Husi lider Abdulmelik el-Husi’nin çağrısı üzerine gösteri yapmak için bir araya geldi. Abdulmelik el-Husi yaptığı açıklamada, 48 geminin bombalandığını iddia ederken, denizaltı silahı olarak tanımladığı silahla deniz kuvvetlerinin gerilimi daha da tırmandıracağı tehdidinde bulundu.

Husiler gerginliği artırmaya devam eder ve ABD öncülüğündeki savunma saldırıları sürerken Yemen karasuları, uluslararası militarizasyonda yeni bir aşamaya girdi. Öyle ki Çin, askeri bir filo göndereceğini duyurdu. Daha önce de Avrupa Birliği (AB), deniz trafiğinin korunmasına katkıda bulunmak amacıyla ‘Koruyucu Operasyon’ adını verdiği bir operasyon başlatma konusunda uzlaşı sağlandığını bildirdi.

Husi medya organları, Sana saatiyle dün öğleden sonra, milislerin Hudeyde şehrinin kuzeyinde, Kızıldeniz’deki Ras İsa limanı yakınındaki es-Salif bölgesinde bulunan mevziilerine 3 Amerikan- İngiliz saldırısı gerçekleştirildiğini duyurdu. Haberlerde konuyla ilgili ayrıntıya yer verilmedi. Aynı şekilde Washington da bu saldırıları hemen üstlenmedi.

CENTCOM’un X İngilizce hesabı üzerinden yaptığı açıklamaya göre geçen perşembe günü İran yanlısı milisler, biri Aden Körfezi’nde bir gemiye isabet eden 3 saldırının sorumluluğunu üstlendi.

Husiler, deniz kuvvetlerinin gerilimi daha da artıracağına söz verdi. Ayrıca Batı saldırılarının, askeri yeteneklerini sınırlamakta başarısız olduğunu iddia etti (Reuters)
Husiler, deniz kuvvetlerinin gerilimi daha da artıracağına söz verdi. Ayrıca Batı saldırılarının, askeri yeteneklerini sınırlamakta başarısız olduğunu iddia etti (Reuters)

Açıklamada, 22 Şubat sabahı Sana saati 04.30 ile 05.30 arasında Amerikan uçakları ve koalisyon savaş gemisinin Kızıldeniz’de İran destekli Husilere ait 6 kamikaze İHA’yı düşürdüğü belirtildi. İHA’ların ABD savaş gemilerini ve koalisyon güçlerini hedef aldığı ve yakın bir tehdit oluşturduğu ifade edildi.

CENTCOM, Husilerin daha sonra yaptığı açıklamada, sabah 8.30 ile 9.45 arasında Aden Körfezi’ne iki gemisavar balistik füze fırlatarak MV Islander gemisini vurduğunu belirtti. Söz konusu gemi, İngiltere’ye ait ve Palau bayrağını taşıyan bir kargo gemisi. Saldırının, 2 kişinin yaralanmasına ve hafif hasara yol açtığı dile getirilirken, geminin yolculuğuna devam ettiği aktarıldı.

Öte yandan Husilerin askeri sözcüsü Yahya Seri, İsrail’in güneyindeki Eylat’ın çok sayıda balistik füze ve İHA ile bombalandığını öne sürerek, niteliksel olarak tanımladığı 3 askeri operasyonun kabul edildiğini duyurdu. Seri, Aden Körfezi’nde bir İngiliz gemisinin ve Kızıldeniz’de bir Amerikan destroyerinin bombalandığına da dikkati çekti.

Husi tehdidi tırmanırken Yemen hükümeti, Batı saldırılarının Husilerin Kızıldeniz’deki gemilere saldırı yeteneklerini etkilemeyeceğini ileri sürdü. Hükümete göre alternatif çözüm, devlet kurumlarını yeniden tesis etmek, Hudeyde ve limanlarını özgürleştirmek, Tahran’a sadık milisleri barışa zorlamak ve ulusal mutabakata karşı darbeyi sona erdirmek için güçlerini desteklemek.

Militarizasyon ve ekonomik kayıplar

Husilerin Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ndeki saldırıları, uluslararası taşımacılıkta aksaklıklara ve büyük şirketlerin stratejik koridoru kullanma konusundaki isteksizliğine neden oluyor. Öte yandan AB, deniz trafiğini korumak için Kızıldeniz’e gemi göndermek üzere ABD ve İngiltere’ye katılırken, Çin ise bölgeye 46. filoyu gönderdiğini duyurdu.

Çin’in resmi haber ajansı Xinhua’nın haberine göre filo, Aden Körfezi’nde ve Somali açıklarındaki sularda bulunan 45. Deniz Filosu’na eşlik etme görevini üstlenmek üzere, Çin’in güneyindeki Guangdong Eyaleti’nde bulunan kıyı kenti Zhanjiang’daki askeri limandan yola çıktı.

Husilere doğru İran silah sevkiyatı yapan bir yelkenli, ABD Donanması tarafından durduruldu (AP)
Husilere doğru İran silah sevkiyatı yapan bir yelkenli, ABD Donanması tarafından durduruldu (AP)

46. filo, güdümlü füze destroyeri Jiaozuo, füze firkateyni Xuchang ve kapsamlı ikmal gemisi Honghu’dan oluşuyor. Şarku’l Avsat’ın ulaştığı bilgiye göre filoda iki helikopterin yanı sıra düzinelerce özel kuvvet mensubu da dahil olmak üzere 700’den fazla subay ve asker bulunuyor.

Öte yandan Batı medyası, dün Husi saldırılarının, daha uzun bir alternatif rotanın kullanılması nedeniyle nakliye maliyetinde ve çatışmalardan kaynaklanan riskleri karşılamak için alınan ücretlerde önemli bir artışın yanı sıra deniz taşımacılığı sigorta sözleşmelerinin fiyatlarında da keskin bir artışa neden olduğunu bildirdi.

Uluslararası Para Fonu’na göre Kızıldeniz’den konteynerlerin deniz yoluyla taşınması bir yıl içinde yaklaşık yüzde 30 azaldı. AB verilerine göre çatışmadan önce küresel ticaretin yüzde 12 ila 15’i bölgeden geçiyordu.

AFP’nin Londra Menkul Kıymetler Borsası Grubu raporundan aktardığına göre Asya’dan Kuzeybatı Avrupa’ya yapılacak bir yolculuğun maliyeti, büyük bir konteyner gemisi için yüzde 35, Aframax petrol tankeri (yani taşıma kapasitesi 80 ila 120 bin ton arasında olanlar) için yüzde 110’a kadar arttı.

Husi milisler, perşembe günü bir bildiri yayınlayarak, “Tamamen veya kısmen İsrailli kişi veya kuruluşlara ait olan gemilerin ve İsrail bayrağını taşıyan gemilerin; Kızıldeniz, Aden Körfezi ve Umman Denizi’nden geçmesi yasaktır” ifadelerini kullandı.

Husiler, Gazze savaşından yararlanarak meşru hükümet tarafından kontrol edilen bölgelerde on binlerce kişiyi askere aldı (Reuters)
Husiler, Gazze savaşından yararlanarak meşru hükümet tarafından kontrol edilen bölgelerde on binlerce kişiyi askere aldı (Reuters)

Reuters’ın belirttiğine göre Husi İnsani Operasyonlar Koordinasyon Merkezi’nden (gemilerin hareketini kontrol etmeyi amaçlayan yeni bir merkez) nakliye sigorta şirketlerine gönderilen mesajlarda, Amerikan veya İngiliz şahıs veya kuruluşlarına ait olan veya ABD ya da İngiltere bayrağı altında seyreden gemilerin de yasağa tabi olduğu açıklandı.

Husiler, deniz saldırılarının Gazze’deki Filistinlilere destek amaçlı olduğunu ve insani yardım gelmediği sürece durmayacağını iddia ediyor. Yemen hükümeti ise milislerin İran’ın gündemini benimsediğini ve BM öncülüğündeki barış koşullarından kaçmak için denizde gerilimi artırmaya çalıştığını savunuyor.

Husi lideri Abdulmelik el-Husi, geçen perşembe günü yaptığı açıklamada, Husilerin denizdeki operasyonlarına denizaltı silahlarının dahil edilmesinin, ‘düşman için endişe verici’ olduğunu söyleyerek, 48 geminin hedef alındığını ve İsrail’e 183 füze ve İHA fırlatıldığını iddia etti.

El Husi, Gazze olaylarının başlangıcından bu yana 237 binden fazla personeli orduda istihdam ettiğini ifade ederek, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nden geçen gemiler hakkında bilgi edinme konusunda Washington ve Londra’ya üstünlük sağladığını iddia etti. Aynı şekilde hava saldırılarının başlamasından bu yana milislerin 278 hava saldırısına maruz kaldığını da kabul etti.

Abdulmelik el-Husi’ye göre İran destekli milisler, 19 Kasım’dan bu yana gemilere karşı 48 saldırı düzenledi. Saldırılar, en az 11 geminin hasar almasına yol açarken, 1 geminin de batacağı söylentilerine neden oldu. Galaxy Leader adlı gemi ve mürettebatı ise geçen kasım ayından bu yana Husiler tarafından alıkoyuluyor.

Washington, Husilerin gerginliği tırmandırmasına, Kızıldeniz’de seyrüseferi korumak için geçen aralık ayında Refah Muhafızı adını verdiği uluslararası bir koalisyon kurarak yanıt verdi. 12 Ocak’tan itibaren ise yaklaşık 23 kez kara saldırısı gerçekleştirdi.

Saldırılar, Husi füzeleri, İHA’ları ve bubi tuzaklı teknelerle mücadeleye yönelik onlarca operasyonun yanı sıra, Londra’nın 3 dalgaya katıldığı onlarca hava saldırısını da içeriyordu.

Husiler, şu ana kadar 31 Aralık’ta Kızıldeniz’de ABD Donanması’nın bir gemiye korsanlık girişimlerine yanıt olarak Husi teknelerini imha etmesi sonrasında 10 unsurunun ölmesinden sonra, Batı’nın saldırılarında 22 unsurunun daha öldürüldüğünü itiraf etti. 



Ürdün: Biz Saddam sonrası Irak’ta Haşimi hanedanının bir rol üstlenmesini önermedik

Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)
Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)
TT

Ürdün: Biz Saddam sonrası Irak’ta Haşimi hanedanının bir rol üstlenmesini önermedik

Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)
Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)

Ürdünlü bir yetkili, Kral Abdullah II ile eski İngiliz Başbakanı Tony Blair arasında 2003 Irak işgalinden önce Londra'da gerçekleşen görüşmede, Haşimi Hanedanlığı'nın Saddam Hüseyin sonrası Irak düzenlemelerinde rol almasına dair herhangi bir ima bulunduğunu yalanladı.

Yetkilinin Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalar, "görüşmeyle ilgili sızdırılan İngiliz belgelerine" dayanarak Ürdün hükümdarının bu fikri Blair ile gündeme getirdiğini iddia eden haberlere yanıt olarak geldi. Yetkili, bu haberlerin "Ürdün hükümdarına atfedilen eksiklikler ve yanlış iddialar içerdiğini" vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın elinde 25 Şubat 2003'te gerçekleşen toplantının Ürdün tutanaklarının bir kopyası bulunuyor ve bu tutanaklarda Ürdün hükümdarının Haşimi hanedanının Irak'taki rolüne dair herhangi bir öneride bulunduğuna dair bir şey yok. Aksine, tutanaklarda Saddam Hüseyin'in sürgüne gitmesi önerisinden bahsedildiği ve "bu öneriyi Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri sunmalı" denildiği belirtiliyor.


Mısır, İsrail'in baskısı üzerine Sina'daki askeri varlığını azalttı mı?

İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)
İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)
TT

Mısır, İsrail'in baskısı üzerine Sina'daki askeri varlığını azalttı mı?

İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)
İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)

Bilgi sahibi bir Mısırlı kaynak, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, “Mısır güçlerinin Sina’daki varlığının, Mısır’ın ulusal güvenliğini korumaya yönelik olduğunu ve Kahire’nin bu konuda ne pazarlık ne de teşvik kabul edeceğini” söyledi. Kaynak, “Bu dönemde, söylentilerin aksine, herhangi bir baskı altında Sina’dan tek bir askerin bile çekilmediğini” vurguladı.

Kaynak, söz konusu meselenin ülkenin güvenliği ve iki yıldır şiddetli bir savaşa sahne olan bölgeyle olan sınırların korunmasıyla ilgili olduğunu belirtti. İsrail’in bu savaşı Mısır topraklarına doğru genişletme girişimlerine işaret eden kaynak, konunun başka dosyalarla ya da herhangi bir anlaşma ve pazarlıkla bağlantılı olmadığını ifade etti.

Kaynak ayrıca, Sina’daki Mısır askeri varlığının azaltıldığına dair İsrail basınında yer alan haberlerin, bu bölgede Mısır’ın askeri varlığının arttığından şikâyet eden ve uyarılarda bulunan raporlarla çeliştiğine dikkat çekti. Kaynak, iki ülke arasındaki barış anlaşmasında, ‘Mısır'ın ihtiyaç duyduğu zamanlarda güvenliğini korumak için bu varlığı sürdürmesine izin veren yeni hükümler olduğunu’ belirtti.

İsrail merkezli Bhol haber sitesi, Enerji Bakanı Eli Cohen’in, Mısır’la yapılan büyük doğal gaz anlaşması ile Mısır güçlerinin Sina’daki yeniden konuşlanması arasında doğrudan bir bağ bulunduğuna işaret ettiğini yazdı. Site, İsrail Ordu Radyosu’nun, anlaşmada Mısır ordusunun Sina’daki hareketlerini düzenleyen açık bir maddenin neden yer almadığını sorması üzerine Cohen’in, “Geçen hafta Mısır güçlerinin Sina Yarımadası’ndan çekildiğine dair yayımlanan haberleri okuduysanız, bunun sebepsiz olmadığını bilin” dediğini aktardı.

İsrail basınında yer alan haberlerde, Cohen’in anlaşmanın dört ay ertelenmesinin nedenlerinden birinin ‘Mısır’la barış meselesi’ olarak tanımladığı konuya bağlı olduğunu söylediği ifade edildi. Bu ifadenin, İsrail’in, Mısır’ın Sina’daki askeri varlığa ilişkin Camp David Anlaşması hükümlerine bağlılığı konusundaki endişesini yansıttığı değerlendirmesi yapıldı.

Söz konusu haberler, Mısır hükümetine muhalif bazı blog yazarları tarafından dolaşıma sokularak, İsrail baskısıyla Sina’daki Mısır askerî varlığının azaltıldığı iddiaları dile getirildi. Buna karşılık, Mısır yönetimine yakın isimler ise tüm göstergelerin Sina’da askerî tahkimatın artırılmasına yönelik bir planı işaret ettiğini savundu.

frgty
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantısının oturum aralarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi. (Reuters)

Mısır Basın Enformasyon Kurumu Başkanı Ziya Raşvan, söz konusu iddialara, medyaya yaptığı açıklamalarla yanıt vererek, ‘Sina’daki Mısır güçlerinin sayısının azaltılmadığını ve gaz anlaşmasının tamamen ticari bir konu olduğunu, siyasi hiçbir boyutunun bulunmadığını’ vurguladı. Anlaşmanın hükümetler arasında değil şirketler arasında yapıldığını belirten Raşvan, “İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu anlaşma hakkında konuşurken, Mısır tarafından herhangi bir açıklama yapılmadı. Bu durum, Mısır’ın üzerinde herhangi bir baskı olmadığını gösteriyor. İsrail’den gelen tüm söylentiler çelişkilidir ve kamuoyuna karşı sahte bir zafer yaratmaya yönelik bir çabadır” dedi.

Geçtiğimiz eylül ayında Axios internet sitesi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump’tan, Mısır’a Sina’daki mevcut ‘askeri yığınağı’ azaltması için baskı yapmasını istediğini bildirmişti.

Şarku’l Avsat’ın Axios’tan aktardığına göre, bu bilgilere sahip Amerikalı ve İsrailli yetkililer, Mısır’ın ‘yalnızca hafif silahların bulunduğu bölgelerde, bazıları saldırgan amaçlar için kullanılabilecek askeri altyapı inşa ettiğini’ iddia etmişti. Bu iddialar, 1979’daki barış anlaşmasına atıfta bulunarak, Mısır’ın anlaşmaya aykırı hareket ettiğini öne sürüyordu.

Mısırlı askeri strateji uzmanı Tümgeneral Semir Ferec, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, ‘Mısır’ın barış anlaşmasına tamamen sadık olduğunu ve herhangi bir ihlal yapmadığını, aksine İsrail’in Mısır sınırında yasa dışı varlık gösterdiğini’ belirtti. Ferec, “Mısır’ın Sina’daki askeri varlığı, ulusal güvenliği korumak ve sınırları güvence altına almak amacıyla gerçekleşiyor” dedi.

Ferec ayrıca, ‘gaz anlaşması nedeniyle Mısır’ın Sina’daki asker sayısını azaltma gibi bir durumun söz konusu olmadığını, bu tür iddiaların Netanyahu hükümetinin, kamuoyuna karşı kendisini güvenlik sağlıyormuş gibi göstermek amacıyla yaydığı asılsız söylentiler olduğunu’ ifade etti.

Ferec, Mısır’ın henüz ABD'nin Netanyahu ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi arasında bir anlaşma yapılmasına yönelik taleplerine dair resmi bir açıklama yapmadığını belirtti. Mısır’ın bu talepleri kabul ettiği iddialarına da tepki göstererek, ‘görüşme talebinde bulunan tarafın Netanyahu ve ekibi olduğunu’ vurguladı. Ferec, “Mısır, gaz anlaşmasının her iki ülkenin çıkarına hizmet edeceğini biliyordu. Bu anlaşma hükümetler arasında değil şirketler arasında yapılmış bir ticari anlaşmadır” ifadelerini kullandı.

Netanyahu, geçtiğimiz çarşamba akşamı, Mısır’a doğal gaz ihracatıyla ilgili 112 milyar şekel (yaklaşık 35 milyar dolar) değerinde bir anlaşmanın resmi olarak onaylandığını duyurdu. Netanyahu, ‘İsrail enerji sektöründeki en büyük gaz anlaşması’ olarak nitelendirilen anlaşmanın ‘İsrail için büyük bir başarı’ olduğunu söyledi.

Netanyahu ayrıca, anlaşmanın onaylanmasının ardından İsrail’in güvenlik çıkarlarının korunmasını sağlamak için yoğun müzakereler yapıldığını, ancak güvenlik nedenleriyle anlaşmanın detaylarına girmeyeceğini belirterek, sadece anlaşmanın onaylandığını duyurdu.


Washington, SDG ile Suriye güvenlik güçleri arasındaki çatışmaları yatıştırmak için müdahale etti

Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) bağlı silahlı milisler, geçtiğimiz hafta çarşamba günü Suriye'nin Kamışlı kentinde ‘İrademizle devrimimizi koruyacağız’ sloganıyla düzenlenen gösteriye katıldı. (Reuters)
Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) bağlı silahlı milisler, geçtiğimiz hafta çarşamba günü Suriye'nin Kamışlı kentinde ‘İrademizle devrimimizi koruyacağız’ sloganıyla düzenlenen gösteriye katıldı. (Reuters)
TT

Washington, SDG ile Suriye güvenlik güçleri arasındaki çatışmaları yatıştırmak için müdahale etti

Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) bağlı silahlı milisler, geçtiğimiz hafta çarşamba günü Suriye'nin Kamışlı kentinde ‘İrademizle devrimimizi koruyacağız’ sloganıyla düzenlenen gösteriye katıldı. (Reuters)
Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) bağlı silahlı milisler, geçtiğimiz hafta çarşamba günü Suriye'nin Kamışlı kentinde ‘İrademizle devrimimizi koruyacağız’ sloganıyla düzenlenen gösteriye katıldı. (Reuters)

Washington’daki kaynaklar, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Brad Cooper’ın, Halep’in kuzeyindeki Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinde dün yeniden patlak veren Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Suriye ordusu arasındaki çatışmaları yatıştırmak amacıyla temaslar yürüttüğünü bildirdi. Kaynaklar, bu girişimlerin, DEAŞ’ın ve düşman bölgesel güçlerin faydalanabileceği bir gerilimin önlenmesini hedeflediğini belirtti.

Çatışmaların, SDG keskin nişancılarının Suriye hükümetinin kontrolündeki bölgelere ateş açmasının ardından başladığı aktarıldı. Bu durumun, iki taraf arasında imzalanmış ateşkes anlaşmasının ihlali anlamına geldiği kaydedildi. ABD destekli Kürt güçlerin, Suriye’nin kuzeydoğusundaki özerk yönetimi kaybetme endişesiyle Şam’daki geçiş hükümetine entegrasyon planlarına karşı çıktığı ifade edildi.

Bu çatışmaların üzerinde, yeni Suriye hükümetinin kontrolünü zayıflatmayı amaçlayan İran müdahalelerinin gölgesinin dolaştığı belirtildi. ABD istihbarat raporlarına göre İran, Suriye’ye ve bölgedeki milislerine yönelik silah akışını sürdürmek için çabalarını yoğunlaştırıyor ve Şam yönetiminin yasa dışı silah kaçakçılığı güzergâhlarını dağıtmaya yönelik aldığı önlemlere uyum sağlamaya çalışıyor.

cdfrgt
Diplomatlar, Lübnan Ordusu eşliğinde Lübnan'ın güneyinde gerçekleştirdikleri bir tur sırasında, Lübnan Ordusu tarafından güney Litani bölgesinde ele geçirilen bir Hizbullah tünelini inceledi. (Lübnan Ordusu)

Öte yandan çeşitli raporlar, SDG’nin Lübnan’daki Hizbullah ile ilişkilerini güçlendirdiğine işaret etti. Bu kapsamda SDG’nin, Hizbullah adına Ammar el-Musavi başkanlığındaki temsilcilerle Beyrut’ta gizli bir toplantı gerçekleştirdiği aktarıldı. Toplantının, SDG ile Ahmed eş-Şera hükümeti arasındaki anlaşmazlıklar ve iki taraf arasında yeniden başlayan askeri çatışmalar ışığında, Suriye’deki güvenlik sorunlarının değerlendirilmesi amacıyla yapıldığı kaydedildi.

Üç kaçakçılık koridoru

Savaş Araştırmaları Enstitüsü’nün (ISW) yayımladığı bir raporda, İran’ın kaçakçılık hatlarını yeniden canlandırdığı ve DEAŞ’a ülke içinde saldırılar düzenlemesi için destek verdiği belirtildi. Raporda, Suriye’nin geçiş sürecinde yaşadığı istikrarsızlık ortamında vekâlet çatışmalarının tırmanabileceği ve kaçakçılık ağlarının yayılabileceği uyarısında bulunuldu.

Raporlara göre, İran’ın Suriye’ye silah kaçakçılığı geleneksel ve yeni güzergâhların bir bileşimini içeriyor. Kara yolları ve kamyon taşımacılığı, Tahran’ın silah sevkiyatında başlıca yöntem olmaya devam ediyor. Bu kapsamda üç ana koridor öne çıkıyor: İlki Bağdat’tan er-Ramadi, Elbukemal, Deyrizor ve Tedmür üzerinden Şam’a uzanan hat; ikincisi Tahran’dan Basra ve Bağdat üzerinden et-Tanf’a, oradan da Şam’a giden güzergâh; daha az kullanılan üçüncü yol ise İran’dan Musul ve Haseke üzerinden Lazkiye’ye uzanıyor. Bu hatların, silahların daha sonra Lübnan’daki Hizbullah’a aktarılmasını kolaylaştırdığı ifade edildi. Raporda ayrıca İran’ın, SDG’nin kontrolünde bulunan Suriye’nin kuzeydoğusuna özel önem atfettiği vurgulandı.

dfrgt
Suriye'nin doğusundaki Elbukamal'da, ülke dışına kaçırılmak üzere hazırlanan SAM-7 füzeleri ele geçirildi. (SANA)

Raporlarda, sevkiyatların el yapımı patlayıcılar, havan mermileri, tanksavar mayınları, plastik patlayıcılar, uçaksavar füzeleri, hava savunma sistemleri, el bombası fırlatıcıları ve insansız hava araçlarını (İHA) kapsadığı belirtildi. Ayrıca Irak-Suriye sınırı yakınındaki Elbukemal bölgesinde, İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından 2018’den bu yana inşa edildiği tahmin edilen ve silahların Suriye üzerinden Lübnan’daki Hizbullah’a aktarılmasında kullanılan bir yer altı tünel ağının bulunduğuna dair bilgiler sızdı.

Raporlar, yeni Suriye hükümetinin ülkenin tüm topraklarında denetimi sağlayacak açık ve yeterli kapasitelere sahip olmadığını, sınırları kontrol altına alabilmesi ve toprakları üzerinden yapılan kaçakçılığı engelleyebilmesi için uzun yıllara ihtiyaç duyacağını ortaya koydu.

Engelleme girişimleri

Suriye makamları, İran kaynaklı kaçakçılık girişimlerine karşı koymak için yoğun çaba harcıyor. CENTCOM, içinde bulunduğumuz aralık ayında Şam’daki yönetimi, Hizbullah’a gönderilmek üzere olan sevkiyatları engellemesi nedeniyle övdü.

Ortadoğu uzmanı Ata Muhammed Tebriz ise İran’ın faaliyetlerine ilişkin doğrulanmış raporlar bulunmadığını, ancak farklı medya kuruluşlarının Tahran’ın Suriye’de kendisine bağlı güçleri yeniden inşa etmeye yönelik çabalarına dair haberler yayımladığını söyledi. Tebriz, İran’ın Ahmed eş-Şera hükümetine karşı olan güçlerle iş birliği yapmaya ve bu çevrelerin sesini yükseltmeye çalıştığını savunarak, İran nüfuzunun Suriye’de yeniden kabul edilmesinin mümkün olmadığını vurguladı.

dfrg
DEAŞ saldırısında hayatını kaybeden Amerikan askerlerinin cenazelerinin ülkelerine geri gönderilmesi töreni (AP)

Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olan Michael Knights, Beşşar Esed rejiminin çöküşünün teşvik edici bir gelişme olduğunu, ancak bunun İran’ın, Esed rejiminin eski destekçisi olarak, Suriye’yi Lübnan’daki Hizbullah’ı yeniden yapılandırmak için kullanmaktan kolayca vazgeçeceği anlamına gelmediğini söyledi.

Knights, Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılmasıyla birlikte ülkeye araçlar, mali kaynaklar, insani yardımlar, yeniden imar malzemeleri ve tüketim mallarından oluşan bir akışın yaşanmasının beklendiğini, bunların büyük bölümünün komşu ülkelerden kamyon taşımacılığı yoluyla ulaştırılacağını belirtti. İran’ın bu akışı, Suriye, Irak ve Lübnan’daki uzantılarını silahla beslemek için kolaylıkla kullanabileceğine dikkat çekti.

Knights ayrıca İran’ın, geçmişte El Kaide ve Taliban örneklerinde olduğu gibi, Sünni cihatçı gruplarla taktik düzenlemeler yapma konusunda herhangi bir çekince göstermediği uyarısında bulundu. Bu yaklaşımın, Suriye sahasında DEAŞ ile de benimsenebileceğini ifade etti.