Netanyahu'nun ‘Hamas'tan Sonraki Gün – İlkeler’ adlı planına dair bir okuma…

‘İki halk için üç varlık’ ve İsrail'i sevmek ve Filistin devletinin kurulmasını engellemek için eğitim.

İsrail'in perşembe günü Refah'a düzenlediği saldırılar yıkıma yol açtı (AFP)
İsrail'in perşembe günü Refah'a düzenlediği saldırılar yıkıma yol açtı (AFP)
TT

Netanyahu'nun ‘Hamas'tan Sonraki Gün – İlkeler’ adlı planına dair bir okuma…

İsrail'in perşembe günü Refah'a düzenlediği saldırılar yıkıma yol açtı (AFP)
İsrail'in perşembe günü Refah'a düzenlediği saldırılar yıkıma yol açtı (AFP)

Bazen İsrailli liderlerin başkaları için neler planladığını okurken insan gözlerine inanamıyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, müttefik ve dost ABD yönetimi tarafından, İsrail ordusu ve güvenlik birimlerinin liderliği, birçok uluslararası, bölgesel ve yerel kurumlar tarafından yapılan yoğun baskıların ardından, Gazze'ye yönelik savaş sonrası günler için planını hazırladı. Plan, gerçeklikten kopuk olmaktan ziyade, Filistinlilere İsrail'in topraklarını işgal etme ve yaşamlarını kontrol altında tutma şartlarını dayatmayı amaçlıyor ve hatta onları yeniden eğitmeyi ve İsrail'e karşı tavırlarını değiştirmeleri ve sevgiye dönüştürmeleri için eğitmeyi içerecek kadar ileri gidiyor.

Belge metninin formülasyonundan, Netanyahu'nun gerçekten, Tel Aviv'deki ofisinde oturup diğerlerinin yaşam kurallarını çizmeye, sadece Filistinliler için değil, aynı zamanda ABD ve Arap ülkeleri için de roller planladığına inandığı anlaşılıyor.

Fotoğraf Altı: İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu. (EPA-Arşiv)
 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu. (EPA-Arşiv)

‘Hamas’tan Sonraki Gün – İlkeler’ başlığını taşıyan belge, bir buçuk sayfa uzunluğunda. Dört paragrafa ayrılan belgenin ilk paragrafı ‘Sonraki Gün’e ulaşmak için gerekli koşulları vurguluyor. Bu paragraf, hedeflere ulaşılana kadar savaşın devam etmesinin gerekliliğine işaret ediyor. Hamas ve İslami Cihad'ın askeri yeteneklerinin ve altyapısının yok edilmesi, kaçırılanların geri getirilmesi ve Gazze'nin bir güvenlik tehdidi olmaktan çıkarılması için gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini belirtiyor.

Burada Netanyahu'nun ders aldığı ve artık ‘Hamas’ın yok edilmesinden bahsetmediği açıkça ortaya çıkıyor. Çünkü ona Hamas'ın sadece silahlı bir örgüt değil, aynı zamanda bir düşünsel örgüt olduğu anlatılmış. Ancak Netanyahu, savaşın devam edeceğine dair söz veriyor.

‘Güvenlik Alanı’ başlığı altında yer alan bir sonraki paragraf, Netanyahu'nun savaşın devam etmesine ilişkin ciddi niyetlerini açıklıyor. Beş madde halinde, Netanyahu'nun savaşın devam etmesine yönelik kararlılığını ortaya koyuyor. İsrail'in Gazze Şeridi'nin her yerinde askeri operasyonlarını sürdüreceğine işaret ederek, bunun ‘belirli bir süre olmaksızın’ gerçekleştirileceğini ve bu durumun ‘terörün yeniden ortaya çıkmasını önlemek ve Gazze'den gelen tehditleri bertaraf etmek’ amacıyla olduğunu vurguluyor. Netanyahu, İsrail'in Gazze Sınırı boyunca bir güvenlik kordonu oluşturma kararlılığını da teyit ediyor. Bu durumun ‘güvenlik gerekliliği devam ettiği sürece’ geçerli olacağını belirtiyor. Netanyahu, bu güvenlik kordonunu İsrail topraklarının içinde değil, Gazze topraklarından kesilmiş bir parça olarak istediğinin altını çiziyor. Bu, Netanyahu'nun bakanı Bezalel Smotrich'in teorisiyle uyumlu bir şekilde, Hamas saldırısını cezalandırmak için Filistinlilerin topraklarını kaybetmelerini öneren teorisini kanıtlıyor.

Fotoğraf Altı: Gazze'de, Nasır Hastanesi yakınlarındaki İsrail askerleri. (Reuters-Arşiv)
Gazze'de, Nasır Hastanesi yakınlarındaki İsrail askerleri. (Reuters-Arşiv)

Sonrasında Mısır ile Gazze Şeridi arasındaki sınır ile ilgili bir madde mevcut. Netanyahu, güvenliği sağlamak amacıyla Mısır ile birlikte, ABD'nin yardımıyla, ‘güneyde bir engel’ oluşturacaklarını belirtiyor. Bu engelin amacının Mısır'dan Gazze'ye kaçakçılığı önlemek olduğunu ifade ediyor. Bu iş birliği, Refah geçiş noktasını da İsrail-Mısır iş birliği kapsamına alıyor.

Netanyahu buraya, Gazze Şeridi de dahil olmak üzere Deniz'den (Akdeniz) Nehre (Ürdün) kadar kara, deniz ve hava yoluyla İsrail'in güvenlik kontrolünün dayatılmasını onaylayan bir madde koymuş. Amacın, terörün gücünün artmasını önlemek ve İsrail'e yönelik tehditleri bertaraf etmek olduğu belirtiliyor. Ayrıca kamu düzenini kontrol etme ihtiyacı dışında Gazze Şeridi'ni askerden arındırılmış bölge haline getirdi. İsrail'in öngörülebilir gelecekte bu maddenin uygulanmasından ve izlenmesinden sorumlu olacağını vurguluyor.

‘Sivil Alan’ başlığı altındaki paragraf, bu unsurların terörizmi destekleyen ülke veya kuruluşlara ait olmaması ve onlardan maaş almaması için mümkün olduğunca idari tecrübesi olan yerel unsurlara dayanılarak halk sisteminin yönetilmesi ve sorumluluğundan söz ediyor. Pratikte, Netanyahu'nun Batı Şeria'nın sivil işlerini yöneten Filistin Otoritesi'nden farklı bir sistem istediği belirtiliyor. Strateji uzmanı Ron Ben Yishai, Netanyahu'nun iki devletli çözümü dışlamak için ‘iki halk için üç varlık’ temelli bir çözüm istediği sonucuna vardı.

Fotoğraf Altı: Filistinliler cuma günü Deyr el-Balah'ta İsrail saldırısında yıkılan bir binanın enkazında arama-kurtarma çalışmaları yürüttü. (AP)
Filistinliler cuma günü Deyr el-Balah'ta İsrail saldırısında yıkılan bir binanın enkazında arama-kurtarma çalışmaları yürüttü. (AP)

Bu paragrafın ikinci maddesi Filistinlilere yönelik bir eğitim planına işaret ediyor. Buna göre, ‘Gazze'deki tüm dini, eğitim ve sosyal kurumlarda aşırılığı önlemeye yönelik bir planın uygulanması için Arap ülkelerinden bu tür planları destekleyen deneyimli ülkelerin yardımıyla mümkün olduğunca yardım sağlanacak.’

Mülteci sorununu çözmeden, Netanyahu özel bir madde ekliyor ve İsrail'in Gazze'deki UNRWA (BM Mültecilere Yardım Kurumu) sorununu çözmek için çalışacağını ve onun yerine başka uluslararası yardım kuruluşlarını getireceğini vurguluyor.

Gazze'nin yeniden inşası konusunda Netanyahu, yalnızca İsrail'in kabul ettiği ülkelerin katılımıyla gerçekleşeceğini ve silahların bertaraf edilmesi ve aşırılığa karşı eğitim planının uygulanmasının tamamlanmasından sonra gerçekleşeceğinin altını çiziyor. Bu durum, Netanyahu'nun Gazze'deki halkın İsrail'e karşı nefret kültüründe bir değişiklik olup olmadığını görmek için bir sınav yapacağı ironik bir soruyu gündeme getiriyor.

Fotoğraf Altı: Gazze sınırı yakınında bir İsrail tankı. (Reuters)
Gazze sınırı yakınında bir İsrail tankı. (Reuters)

‘Uzun Vadeli Plan’ başlığı altında, Netanyahu'nun barış ve düşmanlığın sona ermesi konusunda herhangi bir olumlu fikir önermediği ve istemediği bir son paragraf bulunuyor. Beş satırdan oluşan bu paragrafta, uluslararası toplumun Filistinlilerle nihai çözüm konusundaki yönergelerini reddettiğini ve bunun sadece doğrudan ve koşulsuz müzakerelerde belirlenebileceğini vurguluyor. Ayrıca, İsrail'in tek taraflı olarak Filistin devletini tanımayı reddedeceğini ve bunun ‘7 Ekim katliamının’ bir ödülü gibi olacağını ve eşi benzeri görülmemiş bir terör ödülü vereceğini ve gelecekteki herhangi bir barış anlaşmasını engelleyeceğini belirtiyor.

Netanyahu'nun bu planı Filistinlilerle değil aşırı sağdaki müttefikleriyle yapılacak müzakerelerin temelini oluşturacak gibi görünüyor. Onlarla barış onun aradığı şey çünkü iktidarda kalmanın tek garantili dayanağı onlar. İsrail hükümetinin ‘ertesi gün’ planını acilen açıklamasını isteyen Başkan Biden'a gelince; Netanyahu ondan istediğini aldı, dikenlerini kendi elleriyle çıkardı.

Filistin yetkilileri, Netanyahu'nun planını hızla reddetti ve Filistin Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Redine, Netanyahu'nun sunduğu planların amacının İsrail'in Filistin topraklarını işgalini sürdürmek ve Filistin devletinin kurulmasını engellemek olduğunu söyledi. Ebu Redine ayrıca, Gazze'nin bağımsız Filistin devletinin bir parçası olacağını ve başkentinin Kudüs olduğunu belirterek, ‘başka türlü planların başarısızlığa mahkum olduğunu ve İsrail'in Gazze'deki coğrafi ve demografik gerçekliği değiştirme girişimlerinin başarılı olamayacağını’ vurguladı.



Trump Gazze'de yeni aşamayı planlıyor: ABD’li bir general uluslararası gücü yönetecek

Gazze şehrinin Şeyh Rıdvan mahallesinde yıkılmış binaların arasında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (EPA)
Gazze şehrinin Şeyh Rıdvan mahallesinde yıkılmış binaların arasında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (EPA)
TT

Trump Gazze'de yeni aşamayı planlıyor: ABD’li bir general uluslararası gücü yönetecek

Gazze şehrinin Şeyh Rıdvan mahallesinde yıkılmış binaların arasında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (EPA)
Gazze şehrinin Şeyh Rıdvan mahallesinde yıkılmış binaların arasında yürüyen yerlerinden edilmiş Filistinliler (EPA)

ABD Başkanı Donald Trump, iki ay önce imzalanan ateşkes anlaşması kapsamında Gazze’de oluşturulması planlanan uluslararası istikrar gücünün başına bir ABD’li generali atamayı planlıyor.

Buna karşın Beyaz Saray yetkilileri, Gazze Şeridi’nde hiçbir Amerikan askerinin sahada bulunmayacağını vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın Axios’tan aktardığına göre Trump yönetimi, savaşa geri dönüşü önlemek ve kırılgan ateşkesi korumak amacıyla Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçmeyi hedefliyor. Ekim ayında yürürlüğe giren ateşkesten bu yana İsrail saldırılarında 383 Filistinli hayatını kaybetti. Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre açıklanan bu rakamın yanında, Hamas savaşçılarının düzenlediği bazı saldırılarda da İsrail askerleri öldü.

Anlaşmanın ikinci aşaması, İsrail’in Gazze Şeridi’nin bazı bölgelerinden çekilmesini, uluslararası bir istikrar gücünün konuşlandırılmasını ve Trump liderliğinde Barış Konseyi’ni içeren yeni yönetim yapısının hayata geçirilmesini kapsıyor.

Planlanan uluslararası güç, şu anda İsrail ordusunun kontrolünde bulunan bölgede konuşlanacak. ABD’li yetkililer, bu adımın İsrail’in söz konusu bölgelerden geri çekilmesini mümkün kılacağını belirtti.

ABD’li yetkililer pazartesi günü Tel Aviv’de Avrupalı diplomatlara yaptıkları bir bilgilendirmede, ülkelerinin uluslararası istikrar gücüne asker göndermemesi ya da bu güce katılan ülkelere destek vermemesi durumunda İsrail ordusunun Gazze’den çekilmeyeceğini açıkça ifade etti.

Bilgilendirmeye hâkim bir Avrupalı diplomat şu ifadeyi kullandı: “Verilen mesaj şuydu: Eğer Gazze’ye gitmeye hazır değilseniz, İsrail ordusunun orada kalmasından şikâyet etmeyin.”


Heglig petrol sahasının kaybı Sudan devletinin temellerini yeniden şekillendirecek mi?

Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)
Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)
TT

Heglig petrol sahasının kaybı Sudan devletinin temellerini yeniden şekillendirecek mi?

Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)
Sudan ve Güney Sudan'ın paylaştığı stratejik Heglig petrol sahası (Arşiv – Reuters)

Heglig, Babanusa ve tüm Batı Kordofan eyaletinin Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) kontrolüne geçmesiyle birlikte, Sudan’daki savaşın haritası sahadaki askeri ve jeopolitik dengeleri yeniden şekillendirmeye doğru gidiyor. Özellikle Heglig’te yaşananlar, petrol hattının kesilmesine ve bölgedeki ordu savunma hatlarının çökmesine yol açtı. Bu gelişme, nüfuz alanlarının yeniden düzenlendiği yönünde değerlendirmelere neden olurken, Port Sudan’daki hükümetin askeri ve siyasi hesaplarını gözden geçirip durumu geçici bir gelişmeye çevirmekte başarılı olamaması halinde, güç dengesinin HDK lehine kayacağı yorumlarını güçlendiriyor.

Uzmanlar, iki taraf arasındaki çatışmaların daha da genişleme ihtimalinin yüksek olduğunu belirtiyor ve bunun Darfur’un en batısından başlayarak üç stratejik eyaleti kapsayan Kordofan’a kadar uzanan yeni bir askeri tabloyu yansıtabileceğini ifade ediyor. Analizlere göre HDK’nin bir sonraki hamlesi, Güney Kordofan’daki şehirler (başkent Kadugli, Dilling ve Ebu Cubeyhe) yönünde ilerlemek olabilir. Ayrıca Kuzey Kordofan’ın merkezi el-Ubeyd’in, ardından Um Ruvabe ve er-Rahd’ın hedef alınması da muhtemel görülüyor. Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda, HDK’nin Kordofan ve Darfur bölgelerinin tamamını kontrol altına alması söz konusu olacak ki bu iki bölge Sudan yüzölçümünün yüzde 46’sından fazlasını oluşturuyor.

Petrolün kaybı manzarayı değiştirecek mi?

HDK’nin Babanusa, Heglig petrol sahası ve tüm Batı Kordofan’ı kontrol altına alması, yalnızca ilerleme isteğini değil, devletin temellerini, sınırlarını ve hem merkezi hem de taşra alanlarının geleceğini yeniden şekillendirme arzusunu da ortaya koyuyor. Port Sudan hükümeti için son mali dayanak olarak kalan petrol, bugün Kordofan ve Darfur’daki çatışma hatlarıyla doğrudan kesişiyor.

Emekli Tümgeneral ve askeri uzman Kemal İsmail, mevcut askeri tabloyu ve savaşın Sudan toplumuna etkilerini Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede sert bir şekilde özetledi: “Bu savaşta kazanan yok ve hiçbir tarafı zafer elde edemez. Tek kaybeden, yalnızca Sudan halkıdır.”

İsmail, ordunun el-Faşir, Babanusa ve Heglig’ten geri çekilmesini klasik bir askeri çekilme olarak nitelendirmeyerek şu ifadeleri kullandı: “Olan bir çekilme değil, açık bir kaçış ya da en iyi ihtimalle düzensiz bir geri çekilme… Her bir asker silahını bırakıp kaçıyor; bu bir çekilme değil.”

Garnizonların düşüşü bir felaket

Yaşananları ordunun moralinin zayıflaması olarak değerlendiren İsmail sözlerini şöyle dedi: “Ne bir komuta yapısı ne de kontrol var; sahada bulunanlar arasında operasyonel bir koordinasyon yok.” Bu durumun subay, astsubay ve askerlerin moralini ciddi şekilde düşürdüğünü ve tamamen çöktüğünü belirten İsmail, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bence durum çöküşe doğru gidiyor; her gün yeni garnizonlar düşüyor ve bu çok büyük bir felaket.”

dfgtrh
Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı almak için sıraya giren yerinden edilmiş insanlar (AFP)

İsmail’in değerlendirmesi yalnızca askeri çöküşle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda bunun bölünme ve nüfuz alanları üzerindeki risklerle bağlantılı olduğunu ve sivil halka, bölünme sürecini kontrol altına alma sorumluluğu düştüğünü vurguluyor.

Ancak büyükelçi Muaviye et-Tom, ordunun karakollardan ve şehirlerden çekilmesini savunan ordu yanlısı platformlarda yayılan açıklamalara katılmıyor. Et-Tom, “Savaş bağlamında bir mevziyi kaybedebilirsiniz ama bu, savaşı kaybettiğiniz anlamına gelmez; özellikle disiplinli ve profesyonel ordular için. Resmî ve analitik raporlarla gözlemlenen çekilme, büyük kayıplardan kaçınmak veya başka zaman ve yerde karşı saldırıya hazırlanmak için yapılan taktiksel yeniden konumlanma ile uyumludur” ifadelerini kullandı.

Yeni bir siyasi gerçeklik

Siyasi düzeyde ise analist Hatem İlyas, durumun yalnızca bir devlet içi güç dengesinin değişmesinden ibaret olmadığını vurguladı: “Aslında bu bir güç dengesi değişikliği değil; karşımızda Sudan devletinin ayrılma eşiği ya da en azından yeni bir siyasi gerçeklik, hatta yarı devlet niteliğinde bir oluşum var.”

İlyas, “Dünya boşluklardan korkuyor; çünkü bu boşluğu kimin dolduracağını tahmin edemiyor. Özellikle de aşırı cihatçı hareketlerin etkisi devam ettiği sürece, bu gruplar boşluğu doldurmaya en yakın olanlar” dedi. Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte ordunun ve müttefiklerinin tükenmişlik ve zayıflık içinde olduğunu, bunun ‘çöküşe en yakın durum’ olduğunu belirten İlyas, “HDK’nin Güney Kordofan ve şehirlerindeki kontrolü, uzun sürmeyecek bir zaman meselesi. Dünya Sudan’ın merkezi otorite altında birleşik kalmasından söz ediyor, ama gerçekler ve dönüşümler onu yeni oluşan askeri ve siyasi bir gerçeği tanımaya zorlayabilir” şeklinde konuştu.

İstila korkusu

Bu dönüşümlerin merkezinde Güney Kordofan öne çıkıyor. Sudan Halk Kurtuluş Hareketi – Kuzey (SPLM-N), HDK ile birlikte Sudan Kurucu İttifakı içinde yer alan müttefik olarak, “Kadugli ve Dilling’in kurtarılmasının sadece zaman meselesi” olduğunu açıkça ilan etti.

SPLM-N, ‘Kadugli ve Dilling’in kurtarılmasının yalnızca zaman meselesi olduğunu, şehirlerin teslim edilmesinin ise masum sivillerin kanının dökülmesini önlemek ve kentleri yıkımdan korumak için en doğru adım olacağını’ belirtti.

HDK’nin desteklediği SPLM-N, yayımladığı açıklamada, Sudan ordusu ve müttefikleri içindeki ‘onurlu ve sağduyulu’ unsurlara acil geri çekilme ve çatışmasız teslim çağrısı yaptı. Ayrıca sivillerin tahliyesi için güvenli koridorlar açılması isteniyor. Bu açıklamayla SPLM-N, Kadugli ve Dilling’i fiilen doğrudan tehdit altına alıyor; düzenli ordunun çekilmesini ve siviller için çıkış hatlarının açılmasını talep ediyor. Bu tablo, daha önce benzer kaderi yaşamış diğer Sudan kentlerinin tecrübelerini hatırlatıyor.

Heglig'ten sonraki tiyatro

Heglig ve Babanusa’nın kontrol altına alınmasının ardından muhtemel askeri gelişmelere ilişkin saha analizinde bulunan siyaset aktivisti Muhammed Halife, bir sonraki aşamaya dair ayrıntılı bir tablo ortaya koydu. Halife, HDK’nin ikinci hamlesinin Güney Kordofan ve buradaki Kadugli, Dilling ve Ebu Cubeyhe şehirlerine doğru olacağını söyledi.

Halife, beklentilerin aksine bir sonraki hedefin Kuzey Kordofan’ın merkezi olan el-Ubeyd olmayabileceğini belirtti. Halife, “Benim izlenimlerime göre, HDK’nin Heglig’ten sonraki hamlesi, Güney Kordofan’a doğru olacak; burada müttefiki SPLM-N’ye destek vermek için. Bu hareket Kauda kasabasını kontrol ediyor” değerlendirmesinde bulundu.

Halife’ye göre HDK’nin savaş stratejisi, ordunun kontrolündeki bölgeleri ‘izole adalara’ dönüştürmek üzerine kurulu.

yh6u7
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)

Halife, HDK’nin askeri stratejisinin ilk bölümünü tamamladığını ve ikinci aşamayı hayata geçirmek için sahayı hazırladığını belirtti. Bu strateji, Babanusa ve Heglig’in ele geçirilmesi ile Kadugli ve Dilling’in kuşatılmasını kapsıyor.

HDK’nin Heglig’i lojistik bir merkez ve ikmal noktası olarak kullandığını vurgulayan Halife, “Kadugli ve Dilling üzerindeki kuşatmayı yoğunlaştıracaklar, ki bu şehirler zaten insani krizle karşı karşıya” dedi.

Halife, Kadugli sakinleri arasında endişelerin arttığını ve bazı kişilerin şehri terk etmeye çalıştığını, ancak askeri makamların çıkışlarına izin vermediğini belirtti. Halife, “Bu büyük bir suç ve olası bir Kadugli savaşında sivillerin canlı kalkan olarak kullanılmasının altyapısı” diye uyardı.

Halife, yetkililere vatandaşların güvenli bir şekilde şehirden çıkışına izin verme çağrısında bulundu ve sivillerin, muhtemel ihlallerin medya üzerinden uluslararası kamuoyuna yansıtılmasında araç olarak kullanılmaması gerektiğini vurguladı.

Halife’nin değerlendirmesi, Heglig’in lojistik ağırlığı ile Kadugli ve Dilling üzerindeki kuşatmanın sıkılaştırılmasını, şehirlerde yaşanan insani krizleri ve sivillerin dışarı çıkışının engellenmesini, şehrin kapalı bir savaş alanına dönüştürülmesini bir bütün olarak ele alıyor.

Sırada ne var?

Tümgeneral Kemal İsmail’in ‘ordunun tamamen çökmesi’ ve Sudan’ın bölünme tehlikesi uyarıları ile Hatem İlyas’ın ‘yarı devlet’ tanımı arasında, askerî açıdan karanlık bir tablo ortaya çıkıyor. Bu durum, savaşın artık yalnızca iktidar mücadelesi veya hükümet değişikliğiyle sınırlı olmadığını gösteriyor.

Yaşanan gelişmeler, ekonomik, askerî ve siyasi haritaları yeniden çizdi; yerleşim bölgelerini çatışma hatlarının içine yerleştirdi. Ancak hâlâ yanıt bekleyen soru şu: “Savaşın durdurulmasını talep eden sivil ses başarıya ulaşabilecek ve silahların gürültüsü ile çatışan güçlerin hesaplarına karşı etkili olabilecek mi, yoksa Sudan parçalanarak birbirine düşman adacıklara mı bölünecek; bu adacıkları savaş ve ekonomi mi yönetecek, yoksa devletin ve hukukun mantığı galip gelecek mi?”


Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
TT

Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)

Hamas yanlısı Filistinli bir araştırmacının, hareketin siyasi büro üyelerinden birinden kamuoyu önünde özür dilemesi, özellikle bu özrün söz konusu üyenin siyasi bir açıklamasına yöneltilen eleştirinin ardından gelmesi nedeniyle Hamas destekçileri arasında tepkiye yol açtı.

Katar’da yaşayan ve Hamas’a desteğiyle bilinen Filistinli siyasi araştırmacı Mahmud Hamid el-İle, salı akşamı X platformunda, hareketin yine Katar’da bulunan siyasi büro üyesi Muhammed Nazzal’dan özür diledi. El-İle, özrünü bir ay önce aynı platformda Nazzal’ın Hamas’ın silahları ve Gazze Şeridi’ndeki geleceğine ilişkin açıklamalarının ardından paylaştığı bir mesajda yer verdiği ifade nedeniyle yaptı.

Krizin kökeni, geçen yıl ekim ayında Reuters’ın yayımladığı bir habere dayanıyor. Haberde, Nazzal’a Hamas’ın Gazze Şeridi’nde silah bırakıp bırakmayacağı sorulduğunda verdiği yanıt aktarılmıştı. Nazzal, “Evet ya da hayır diyemem” ifadesini kullanmış, ardından “Silah meselesi genel bir ulusal konudur ve yalnızca Hamas’la ilgili değildir. Sahada silahlı gücü olan başka gruplar da var” demişti.

Bu açıklamalar Hamas içinde geniş çapta tepki çekti. Tepki gösterenler arasında, sözlerin muğlaklığı nedeniyle eleştiriler yönelten araştırmacı Mahmud el-İle de vardı. El-İle, açıklamaların hem siyasi büro üyesi tarafından yapılmış olmasına hem de hareketin farklı kademelerindeki, özellikle Gazze’de yaşayan veya aslen Gazze kökenli olan diğer yöneticilerin tutumlarıyla çelişmesine dikkat çekmişti.

Nazzal’ın sözlerine yönelik itirazların büyümesi üzerine Hamas bir açıklama yayımlayarak beyanların ‘bağlamından koparıldığını’ bildirdi.

Paylaşımına gelen tepkilerin ardından birkaç gün sonra eleştirisini silmek zorunda kalan el-İle, krizin bu noktada sona erdiğini düşünüyordu.

Özrün sebebi neydi?

Ancak özrün yayımlanması, bunun nedenine ilişkin yeni soru işaretleri doğurdu. Daha sonra X platformundaki bazı Hamas yanlısı kullanıcıların paylaşımlarına ve Katar’daki hareket kaynaklarının Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalara göre, olayın arka planında Muhammed Nazzal’ın attığı adım bulunuyor. Buna göre Nazzal, uzun yıllardır ikamet ettiği Doha’da Katar resmi makamlarına Mahmud el-İle hakkında şikâyette bulunarak, kendisine hakarette bulunduğu ve manevi zarar verdiği iddiasını gündeme getirdi.

ghy
Katar'ın başkenti Doha'da İsrail’in hava saldırısı düzenlediği bina (Reuters)

Kaynaklardan birine göre, pek çok kişi, aralarında bazı üst düzey yöneticiler de olmak üzere, arabuluculuk yaparak anlaşmazlığı çözmeye çalıştı, ancak Nazzal, kendisine yönelik ifadeler nedeniyle X platformu üzerinden kamuoyuna açık bir özür yayınlanmasında ısrar etti. Bu şart yerine getirilince, Nazzal’ın başka bir talepte bulunmaması ve anlaşmazlığın kapanması üzerinde uzlaşıldı. Buna rağmen Nazzal’ın ‘maddi tazminat talebinde ısrar ettiği’ ifade edildi.

Hareketle ilişkili başka kaynaklar ise ‘Mahmud el-İle’nin özrünün krizi çözmek için yalnızca ilk adım olduğunu, sürece müdahil olan bazı kişilerin Nazzal’ın öfkesini yatıştırmak ve onu şikâyeti geri çekmeye ikna etmek amacıyla el-İle’yi bu yöne yönlendirdiğini’ aktardı.

Aktivistler arasında öfke

Hamas’ın içinden ve dışından birçok isim özür meselesine tepki gösterdi. Tepki verenler arasında Filistinli gazeteci Muna Havva da vardı. Havva, sosyal medya hesabında, “Filistin’deki özgürlük hareketlerinin tarihinde, ne yaşanırsa yaşansın, bir liderin kendi mensuplarından birini üçüncü bir tarafa ya da başka bir otoriteye şikâyet ettiği tek bir örnek dahi yoktur. Bu davranış ne ulusal örgütlerin ahlakıyla ne de kabile geleneklerinde kabul gören en basit sığınma kurallarıyla bağdaşır. Utanç verici, acı verici, üzücü” diye yazdı.

Havva bir başka paylaşımında ise şu ifadeleri kullandı: “İsrail’in bugünkü genişlemesi kadar tehlikeli bir dönem görülmedi; tarih de Gazze’de halkımızın yaşadığı kadar vahim bir katliama tanıklık etmedi. Bu felaketin ortasında, halkımızın önde gelen isimlerinden biri, bir gencin attığı bir tweet yüzünden onu başka bir devlete şikâyet ediyor; geçimini ve güvenliğini riske atıyor. ‘Direniş’in liderleri halkımızdan ateş altında direnmelerini isterken, tek bir eleştiri cümlesine dahi tahammül edemiyor.”

Ayrıca Hamas gibi gruplara verdiği destekle bilinen aktivist Cemil Mikdad da konuya ilişkin paylaşım yaptı. Mikdad, “Hamas’tan bir yönetici, Katar’da yaşayan bir Filistinliyi, hakkında Katar mahkemelerinde dava açtıktan sonra uzun bir özür metni yayımlamaya zorladı; üstelik yalnızca kendisini eleştirdiği bir önceki paylaşım yüzünden!” ifadesini kullandı. Mikdad sözlerini şöyle sürdürdü: “Harika gerçekten… Nereye geldik? Halk olarak eleştirme hakkına sahip olduğumuz ve bizi dinlemekle yükümlü olan liderlerimiz, şimdi Arap mahkemelerini bize karşı bir güç olarak kullanıyor. Bu da ne demek oluyor? Siz ne hale geldiniz böyle, cahiller?!”

Hamas’ın silahlı yapısının geleceği, hareketin üst düzey isimlerinin açıklamalarında uzun süredir farklılık gösteren bir başlık olarak öne çıkıyor. Hamas’ın yurt dışı sorumlusu Halid Meşal, geçtiğimiz cumartesi günü İstanbul’da düzenlenen bir panelde, “Hamas’ın ancak bir Filistin devleti kurulması hâlinde silah bırakabileceğini” söyledi.

Buna karşın, Meşal’in açıklamasından yalnızca bir gün sonra, Hamas yetkilisi Basim Naim AP’ye yaptığı değerlendirmede, hareketin kapsamlı bir güvenlik ve siyasi düzenlemenin parçası olmak kaydıyla ‘silahların depolanması ya da dondurulması gibi seçeneklerin görüşülmesine açık olduğunu’ belirtti.

Hamas’ın siyasi büro üyelerinden Husam Bedran ise salı günü yaptığı açıklamada, sürecin ikinci aşamaya geçmesinin ‘İsrail’in ihlalleri durdurmasına’ bağlı olduğunu ifade etti. Öte yandan Hamas’ın birçok lideri ve sözcüsü, aralarında Halil el-Hayye ve Hazım Kasım’ın da bulunduğu isimler, hareketin ikinci aşamaya geçmeye ‘hazır olduğunu’ vurgulayan açıklamalarını sürdürdü.