İsrail’in akılsızlığı ile İran’ın ‘akılcılığı’ arasında kalan bölge

İsrail ile İran, ‘iki devletli çözüme’ itirazda buluşuyor

İki Filistinli, 23 Şubat’ta İsrail tarafından Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah’ta bir eve düzenlenen saldırı mahallinde oturuyor (Reuters)
İki Filistinli, 23 Şubat’ta İsrail tarafından Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah’ta bir eve düzenlenen saldırı mahallinde oturuyor (Reuters)
TT

İsrail’in akılsızlığı ile İran’ın ‘akılcılığı’ arasında kalan bölge

İki Filistinli, 23 Şubat’ta İsrail tarafından Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah’ta bir eve düzenlenen saldırı mahallinde oturuyor (Reuters)
İki Filistinli, 23 Şubat’ta İsrail tarafından Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah’ta bir eve düzenlenen saldırı mahallinde oturuyor (Reuters)

Elie el-Kusayfi

Son on yılda, özellikle Suriye’de ‘Arap Baharı’ olaylarının patlak vermesiyle birlikte şu kanaat hâkim oldu: Mağrip’te meydana gelen başlıca değişikliklerden biri, bölgenin toplumları arasındaki geniş kesimlerin, siyasi özgürlükleri ve yaşam standartlarının gelişmesi pahasına Arap-İsrail çatışması mantığının esiri olarak kalmak yerine, iç meselelerine yönelmesidir.

Bu noktada birbirine tamamen zıt iki eğilim ortaya çıktı. Bunlardan birincisi, ‘Direniş Ekseni’nin görüşüydü. Bu görüşe göre olan bitenler, İsrail’e düşman ülkelerde kargaşa çıkarmayı ve bu ülkeleri ‘temel meseleden’ uzaklaştırmayı hedefleyen bir dış yönlendirmeyle gerçekleşiyor. Buna karşılık kadim bir görüş yeniden ön plana çıktı. Bu görüşe göre de ‘çember ülkelerdeki’ siyasi değişim, Filistin meselesini istismar dairesinin dışına çıkarıyor ve böylece Filistinlilerin haklarını destekleyecek ‘dürüst’ ve etkili bir toplumsal ve siyasi dinamik oluşturuyor.

Ancak her iki durumda da Hamas dahil hepsi, iç çatışmalara ve savaşlara girdi. Filistin meselesi, olayların ve dikkatlerin odağı olmaktan uzaklaştı. Gerçi bu çatışmaların ana başlıklarından biri, İsrail’le yüzleşmeye ilişkin ‘resmî’ anlatı ile bu ‘meselenin’ devlet ve Direniş partileri tarafından, kapalı ve katı siyasi ve toplumsal sistemler inşa etmek için istismar edilmesine karşı çıkan anlatı arasındaki zıtlıktı.

Bu durum şimdi değişti ve ‘Arap Baharı’ başarısızlığının ardından Filistin meselesi, 7 Ekim saldırısıyla yeniden ekranlara döndü. Ama Mağrip halklarının başına gelen felaketlere ek olarak Gazze’de yaşanan yeni ve büyük bir felaketle…

Ancak bu dönüş, birikmiş felaket sahneleriyle ve bunun ruhlarda doğurduğu, bölgenin bitimsiz ve nesilden nesle felaketler içinde yaşamaya mahkûm olduğu izlenimiyle sınırlı değil. Gazze Şeridi’ndeki cehennemî savaş ile tüm bölgenin ve Mağrip’in ötesinin geleceği arasındaki bağlantıya bakıldığında bu, aynı zamanda önemli bir siyasi dönüş.

İsrail, Hamas’ı ortadan kaldırmanın ‘nihai çözüme’ bir giriş olduğu yönünde bir anlatı sunmaya çalışıyor, ancak pratikte  ‘nihai çözümün’ temellerini baltalıyor

Bununla birlikte bu bağlantı, sorunlu bir bağlantı ve satır aralarında pek çok soru barındırıyor. Bu sorulardan belki de en öne çıkanı şu: İsrail savaş makinesi, 7 Ekim saldırısına tepki olarak Hamas’ı ortadan kaldırma bahanesiyle Filistin’e yönelik saldırısını kontrolsüzce derinleştirirken, Gazze’de yaşanan ve dur durak bilmeyen böyle bir trajediden nasıl istikrar ve barış doğabilir?  İsrail’deki sağcı hükümetin kaç Filistinlinin kanı dökülürse dökülsün, Gazze’deki savaşını sürdürmesi için kendisine sağlanan uluslararası himayeden, özellikle de ABD’nin korumasından son ana kadar yararlanmaya çalışacağı ortada. Açıklanan hedef, Hamas’ı ortadan kaldırmak olsa da esasında bu savaş, İsrail’in Filistinlilerin haklarını baltalamaya ve ‘nihai çözüme’ yönelik her türlü ışığı söndürmeye dönük sağcı politikalarının ileri bir halkasını temsil ediyor.  

dfver
23 Şubat’ta Sana’da düzenlenen ‘Gazze’ye Destek’ yürüyüşü sırasında yapay bir füze taşıyan Yemenli bir çocuk (AFP)

Bir diğer deyişle, İsrail’in sözde Hamas’ı dağıtma çabası, aslında Gazze Şeridi’nde, Batı Şeria’da ve Kudüs’te yeni bir saha ve siyaset gerçekliği oluşturarak Filistinlilerin haklarını ortadan kaldırma çabasıdır. Bu da Filistinlilerin siyasi ve toplumsal varlığını giderek zayıflatıyor, umut edilen devletlerini tamamen yok ediyor ve doğsa bile bu devleti zayıf, parçalanmış ve gerçek bileşenlerden yoksun olarak doğacak hale getiriyor.

Yani İsrail, Hamas’ı ortadan kaldırmanın ‘nihai çözüm’ arayışını başlatan adım olduğu yönünde bir anlatı sunmaya çalışsa da aslında pratikte ve Hamas’ı dağıtma kisvesi altında bu ‘nihai çözümün’ temellerini baltalıyor, onu daha da uzaklara savuruyor. Bu yüzden Gazze’deki savaşın bitmesinin bölgeyi hızla bir kıyıdan diğer kıyıya, yani kargaşa, savaş ve felaket kıyısından istikrar, barış ve refah kıyısına taşıyacağı düşüncesine asla bel bağlayamayız. Hele de çatışma için adil ve sürdürülebilir bir çözüm arayışında olan ‘aklı başında’ bir İsrailli alternatif yokken. Halbuki mevcut savaş, bu çatışmanın yansımalarının Filistin topraklarıyla sınırlı kalmayıp tüm bölgeyi içine alacağını gösterdi.

Bu alternatif, İsrail’de hiçbir zaman köklü bir seçenek olmasa da İsrail’de Binyamin Netanyahu liderliğindeki gibi aşırılık yanlısı gündemlere sahip bir hükümet hiç iktidara gelmemişti. Netanyahu hükümetinin kararları, İsrail siyasi toplumunda giderek genişleyen bir kesim tarafından bile ‘akıl almaz’ olarak nitelendiriliyor. Bununla birlikte bu niteleme, Filistinlilerin hakları için duyulan endişeden değil, İsrail’in Filistinlilere bir hak payı verilmesi gibi stratejik çıkarlarından farklı bir vizyondan kaynaklanıyor.

İran, bölgede nüfuzunu Filistin’i özgürleştirmek için yaydığını söylese de bölge halkları arasındaki geniş kesimler, Tahran’ın Filistin söylemini bölgede yayılmacı stratejisini gerçekleştirmek için benimsediğini düşünüyor

İsrail açısından durum bu. Duruma bir de İran açısından bakalım.

İran Dışişleri Bakanı, İsraillilerle tek ortak paydanın ‘iki devletli çözüme’ itiraz olduğunu söyledi. İran, bu savaş esnasında benzersiz bir ‘akılcılık’ örneği sergiledi. ‘Akılcılık’, bölgenin çıkarı için değil de İran’ın bölgede yayılmaya dayalı çıkarı için benimsendiği sürece bölgedeki krizin diğer yüzüdür. Bu yüzden bölge halklarının geniş kesimleri bu ‘akılcılığı’ salt fırsatçı bir akılcılık olarak görüyor.

Bu savaşta İran’ın ‘akılcılığı’, savaşın yayılmasını istememesinde, yani bölgesel bir çatışmaya dönüştürecek şekilde savaşa doğrudan müdahil olmamasında kendini gösterdi. Ancak Tahran, kendini savaştan uzak tutmakla birlikte, kontrol iplerini elinde tutarak bölgedeki vekillerini bu savaşa sevk etti ve onları kâh saldırıya teşvik etti kâh dizginledi. Bu durum, en açık şekilde Irak’ta görüldü. Burada İran’a bağlı örgütlerin ABD’nin çıkarlarına yönelik saldırıları, İran’ın ‘durum değerlendirmesine’ bağlı olarak artma ve azalma arasında değişiklik gösterdi.

hnyt
25 Ocak’ta Bağdat’taki Amerikan saldırısında öldürülen bir Ketaib Hizbullah savaşçısının cenaze töreninde bulunan Haşd-i Şabi unsurları (AP)

Bu stratejisi sayesinde İran, savaşın doğrudan sonuçlarından korunabildi. Aynı zamanda kendisini Gazze’yi kan denizinde boğan İsrail’in sürüklendiği gayriahlaki konumun aksine ahlaki bir konuma da yerleştirmeye çalıştı. Bir diğer deyişle, İsrail karşıtı söyleminin zaferini ve üstünlüğünü göstermeye ve ülkelerine müdahale ettiği, küçük büyük iç savaşlarına doğrudan ve/veya vekilleri aracılığıyla katıldığı, bölgesel ve uluslararası nüfuz mücadelesinde başarısızlığın ve çöküşün eşiğine getirdiği bölge haklarının yıllar boyu ona yönelttiği suçlamalardan kendini aklamaya çalıştı.

Her ne kadar İran, bölge genelinde vekillerini konuşlandırıp desteklemek suretiyle bölgedeki nüfuzunu yaymasının Filistin’i kurtarmak için olduğunu söylese de Arap bölgesi halklarının geniş kesimlerindeki hâkim kanaat, Tahran’ın Filistin söylemini aslında bölgede yayılma stratejisini hayata geçirmek için benimsediğidir.

İsrail’in akılsızlığı ile İran’ın ‘akılcılığı’, Filistin-İsrail çatışmasının makul tek çözümüne, yani iki devletli çözüme karşı çıkma noktasında buluşuyor

Mevcut savaş bağlamındaki ana noktalardan biri şu: İsrail’in akılsızlığı ile İran’ın ‘akılcılığı’, Filistin-İsrail çatışmasının makul tek çözümüne, yani iki devletli çözüme itiraz etme noktasında buluşuyor. Bu, İran ‘akılcılığını’ ortaya koyuyor ve bir kez daha bölgenin, özellikle de Mağrip ülkelerinin geleceğine dair soruları akla getiriyor. Filistinlilere yönelik şiddet dinamiğini Gazze’de, Batı Şeria’da ve (Ramazan ayında Arap Müslümanların Mescid-i Aksa’ya erişiminin kısıtlanmasıyla birlikte) Kudüs’te en uç noktalara taşımaya çalışan İsrail’in akılsızlığı ile yayılmasını bölgenin İsrail’e karşı stratejik çıkarlarının merkezinde yer alacak şekilde yeniden tanımlamak için mevcut savaştan faydalanmaya çalışan İran’ın akılcılığının bu kesişim noktasında bölgenin geleceğinin ne olacağı merak konusu.

frgbrfb
16 Şubat’ta Lübnan’ın güneyinde bir komutanlarının cenaze törenine katılan Hizbullah savaşçıları (AFP)

Bu bölgenin halkları, zorla ve şiddet yoluyla siyasetten alıkonduktan ve son yirmi yıldır İran akılcılığının bedelini ödedikten sonra öylesine tükendi ki, parçalanmış ülkelerinin geleceğinin şekillendirilmesine nispeten de olsa katılmaya artık takatleri yok. Hal böyleyken Suriye’den Lübnan’a, Irak’tan Yemen’e kadarki Arap topraklarında nüfuz mücadelesi devam ediyor ve yeni biçimler alıyor.

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Lübnan Ordusu: Güneyde bir UNIFIL devriyesine saldıran altı kişi yakalandı

Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
TT

Lübnan Ordusu: Güneyde bir UNIFIL devriyesine saldıran altı kişi yakalandı

Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)

Lübnan Ordusu bugün, Lübnan'ın güneyindeki el-Tayri-Bint Cebeli yolunda Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Gücü'ne (UNIFIL) ait bir devriyeye saldıran altı kişinin yakalandığını duyurdu.

Ordu "X" platformunda yayınlanan bir açıklamasında, UNIFIL gücüne yönelik saldırıda bir UNIFIL aracının hasar gördüğünü, ancak personel arasında herhangi bir yaralanma bildirilmediğini ifade etti.

Ordu, UNIFIL'e yönelik herhangi bir saldırının ciddiyetini vurgulayarak, olaya karışanların cezalandırılmasında hiçbir hoşgörü ve müsamaha gösterilmeyeceğini belirtti.

Ayrıca, UNIFIL'in Litani Nehri'nin güneyinde bulunan bölgedeki temel rolünü, ordu ile yakın koordinasyonunu ve istikrarın yeniden sağlanmasına aktif katkısını vurguladı.

UNIFIL dün yaptığı açıklamada, Güney Lübnan'daki devriyelerinden birine ateş açıldığını, ancak herhangi bir yaralanma bildirilmediğini duyurdu.

Bint Cubeyl yakınlarında devriye gezen üç motosikletli altı kişinin barış gücüne yaklaştığını ve içlerinden birinin aracın arkasına yaklaşık üç el ateş ettiğini açıkladı. Olayda yaralanan olmadı.


Arap ve İslam dünyası, İsrail'in Gazzelileri Mısır'a sürme niyetinden endişe duyuyor

Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
TT

Arap ve İslam dünyası, İsrail'in Gazzelileri Mısır'a sürme niyetinden endişe duyuyor

Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)

Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Pakistan, Türkiye ve Katar, İsrail'in Gazze Şeridi sakinlerinin Mısır'a geçişine olanak sağlamak için Refah sınır kapısını tek yönlü açacağı yönündeki açıklamalarından derin endişe duyduklarını belirtti.

Sekiz ülkenin dışişleri bakanları yaptıkları açıklamada, Filistin halkını topraklarından çıkarma girişimlerini tamamen reddettiklerini vurgulayarak, ABD Başkanı Donald Trump'ın Refah sınır kapısının her iki yönde de açılması, bölge sakinlerine hareket özgürlüğünün garanti altına alınması, Gazze Şeridi halkından hiçbirinin ayrılmaya zorlanmaması, aksine topraklarında kalmaları ve vatanlarının inşasına katılmaları için uygun koşulların yaratılması, istikrarın yeniden sağlanması ve insani koşulların iyileştirilmesine yönelik bütünleşik bir vizyonun oluşturulması planına tam bağlılık gösterilmesi gerektiğini vurguladı.

Bakanlar, Başkan Trump'ın bölgede barışı sağlama konusundaki kararlılığına ilişkin takdirlerini yineleyerek, güvenlik ve barışın sağlanması ve bölgesel istikrarın temellerinin sağlamlaştırılması amacıyla, planının tüm yönleriyle, gecikme veya aksama olmaksızın uygulanmasının önemini vurguladılar.

Ateşkesin tam olarak sağlanması, sivillerin çektiği acılara son verilmesi, Gazze'ye insani yardımların kısıtlama veya engel olmaksızın ulaştırılmasının sağlanması, iyileştirme ve yeniden yapılanma çalışmalarına erken başlanması ve Filistin Yönetimi'nin sektördeki sorumluluklarını yeniden üstlenmesi için gerekli koşulların oluşturulması ve böylece bölgede yeni bir güvenlik ve istikrar aşamasının başlatılması gerektiğini vurguladılar.

Bakanlar, ülkelerinin, Güvenlik Konseyi'nin 2803 sayılı Kararı ve ilgili tüm Konsey kararlarının tam olarak uygulanmasını sağlamak ve uluslararası hukuk kararları ve iki devletli çözüm ilkesi uyarınca adil, kapsamlı ve sürdürülebilir bir barışa ulaşmak için elverişli bir ortam sağlamak amacıyla Amerika ve tüm ilgili bölgesel ve uluslararası taraflarla çalışmaya ve eşgüdüm sağlamaya hazır olduğunu teyit ettiler. Bu, işgal altındaki Gazze ve Batı Şeria toprakları da dahil olmak üzere 4 Haziran 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıyla sonuçlanacaktır.


Katar: Gazze savaşını sona erdirme müzakereleri kritik bir aşamada

Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani, 23. Doha Forumu'nun ilk gününde konuşuyor (Reuters)
Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani, 23. Doha Forumu'nun ilk gününde konuşuyor (Reuters)
TT

Katar: Gazze savaşını sona erdirme müzakereleri kritik bir aşamada

Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani, 23. Doha Forumu'nun ilk gününde konuşuyor (Reuters)
Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani, 23. Doha Forumu'nun ilk gününde konuşuyor (Reuters)

Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani bugün yaptığı açıklamada, Gazze savaşıyla ilgili müzakerelerin kritik bir aşamada olduğunu açıkladı.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre Katar'daki Doha Forumu'nda düzenlenen bir panelde konuşan el Sani, arabulucuların ateşkesin bir sonraki aşamasına geçmek için birlikte çalıştıklarını ifade etti.

Başbakan, Gazze'de ateşkesin, İsrail'in Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesi olmadan tamamlanmayacağını açıkladı.

"Şu anda kritik bir noktadayız... Ateşkes olduğunu düşünemeyiz; ateşkes ancak İsrail'in tamamen çekilmesi ve Gazze'ye istikrarın geri dönmesiyle tamamlanır" ifadelerini kullandı.

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Gazze'ye istikrar gücü kurulmasına ilişkin müzakerelerin sürdüğünü, gücün yetki ve angajman kurallarının da ele alındığını açıkladı.

Katar'daki Doha Forumu'nda konuşan Fidan, gücün temel amacının sınır boyunca İsrailliler ve Filistinliler arasında ayrım yapmak olduğunu belirtti.

Bugün Gazze'nin kuzeyinde, İsrail İHA'sının hedef alması sonucu bir Filistinli hayatını kaybetti, üç kişi de yaralandı. Filistin Bilgi Merkezi yerel kaynaklara dayanarak, "Gazze'nin kuzeyindeki el Atatra kavşağında İsrail'e ait bir İHA tarafından hedef alınanlardan bir şehit ve üç yaralının eş Şifa Hastanesi'ne getirildiğini" bildirdi.

Merkezden yapılan açıklamada, "10 Ekim'de ateşkes anlaşmasının başlamasından bu yana çoğunluğu çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan 369 vatandaşımız hayatını kaybetti, 920'den fazla kişi de yaralandı" denildi.