Gazze'de 30 bin Filistinlinin öldürülmesi ne anlama geliyor?

Savaşın sonu, savaşın kendisinden daha acı görünüyor.

Gazze Şeridi'nin güneyinde bulunan Refah'taki bir kampta yiyecek bekleyen yerinden edilmiş Filistinli çocuklar (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyinde bulunan Refah'taki bir kampta yiyecek bekleyen yerinden edilmiş Filistinli çocuklar (Reuters)
TT

Gazze'de 30 bin Filistinlinin öldürülmesi ne anlama geliyor?

Gazze Şeridi'nin güneyinde bulunan Refah'taki bir kampta yiyecek bekleyen yerinden edilmiş Filistinli çocuklar (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyinde bulunan Refah'taki bir kampta yiyecek bekleyen yerinden edilmiş Filistinli çocuklar (Reuters)

Eli el-Gasifi

İsrail'in Gazze Şeridi'nde beş ay boyunca devam eden savaşı bölgedeki birçok gerçeği ortaya çıkarmaya yetmişti. Ya da bu savaş bölgeyi gerçekte olduğu gibi göstermiş ve bizi sanki daha önce bilmiyormuşuz gibi güçlü bir şekilde yeniden keşfetmeye itmişti. Bu anlamda, ülkelerinin ve halklarının tutumları iyice bilinen, yoruma veya tahmine gerek olmayan iltihaplı bölgede artık keşfedilecek yeni bir şey yok.

Her şey, sanki savaş pek olası değilmiş ya da çok uzaktaymış gibi güç dengesini bozan söylem ve sloganlarla paralel gerçeklik yaratanların gözü önünde oldu. Dolayısıyla sloganlarla dolu bir dünyada yaşamak mümkün olup, olumsuz ve yıkıcı politikaların üzeri savaş alanında gerçek anlamda test edilmiş, sahteliği ortaya çıkmış ahlaki sloganlarla ve manşetlerle örtülebilir.

Savaşın sona ermesinin ardından Hamas ile İsrail arasında ikinci ateşkesin imzalanacağı tarihe artık giderek daha da yaklaşıyoruz. İronik olan ise savaşın sonunun savaşın kendisinden daha acı görünmesi. Şu anda savaşın siyasi hesapları dikkate alındığında ve Filistin açısından bakıldığında, Filistinli ölümlerinin sayısı (30 bini aştı) her zamankinden daha fazla görünüyor. Ayrıca Hamas'ın söylemindeki muğlaklık ve çelişkiler ile Filistin Yönetimi'nin dağınıklığı ve zayıflığı göz önüne alındığında, Filistinlilerin savaş sırasında uğradığı maddi kayıplar ve sonrasında onları neler beklediğiyle ilgili bilinmezlikler de cabası.

Aslında Filistin siyasi yapısı, ‘ulusal gündem’ olarak adlandırılabilecek, yani herhangi bir Filistin siyasi veya askeri eylemi için referans oluşturan, açık ve spesifik başlıklara sahip bir siyasi eylem programından uzaklaştı.

“Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki operasyonuna ilişkin tutum ne olursa olsun, 7 Ekim'de yaşananların sorumlusu Netanyahu'dur.”

Savaş sona erdiği anda, Binyamin Netanyahu'nun istediği tam zafer elde edilememiş olacak. Zira Netanyahu, her şeyden önce kişisel nedenlerle savaşı sürdürme arzusu çerçevesinde hareket etti. Şu an 7 Ekim 2023'e dönüş her zamankinden daha kolay gözüküyor. Bu dönüşün ana hedefi, şu anda, Hamas'ı yaşananlardan sorumlu tutmak, yani 30 bin Filistinlinin ölümünden ve on binlerce yaralıdan sorumlu tutmak olamaz. Bu dönüş net bir siyasi faydayla sonuçlanmaz. Tüm bunlar, meşru isteklerine rağmen, sorumluluğu bir taraftan diğerine, yani İsrail tarafından Hamas tarafına aktarmaz. Hamas'ın Gazze Şeridi'ne yönelik operasyonuna ilişkin pozisyonu ne olursa olsun, bu operasyonun hesapları ve arka planı ne olursa olsun, hatta Hamas'ın kendi koridorları ve kanatları içinde bile operasyonun bölgesel ve uluslararası arka planını incelemeden önce, şunu söylemek ve vurgulamak gerekir ki İsrail ve özellikle Binyamin Netanyahu -ve onun sağında ya da solunda kim olursa olsun- o gün yaşananlardan sorumludur. Herkesten önce İsrailli seslerin söylediği budur.

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta iki Filistinli çocuk tahrip olmuş bir arabada oturuyor, 28 Şubat. (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta iki Filistinli çocuk tahrip olmuş bir arabada oturuyor, 28 Şubat. (AFP)

Bu, 7 Ekim şafak vakti ne olduğunu anlamanın ana kapısıdır. Bu olmadan, bölgeyi tarihi bir dönüm noktasına getiren o korkunç günün olaylarının okunması, eksik ve yanlış yönlendirilmiş bir okuma olarak kalır. Söz konusu bir okuma, sadece Filistin-İsrail çatışması düzeyinde değil, aynı zamanda bir bütün olarak bölge düzeyinde ve ayrıca dünyanın bölgeyle ilişkileri düzeyinde mevcut olayları ve bunların gelecekteki sonuçlarını anlamak açısından yararlı değildir.

İsrail'in Batı Şeria'daki yerleşim birimlerini genişletmek ve Kudüs'te ibadet eden Müslümanlara yönelik kısıtlama politikasını sürdürmek de dahil olmak üzere Gazze, Batı Şeria ve Kudüs'te son yıllardaki politikalarını hatırlatmaya gerek yok. Gazze kuşatmasını sıkılaştırırken aynı zamanda Hamas'a Filistin'deki bölünmeyi derinleştirmek için pencereleri açık tutmak, Netanyahu'nun çatışmayı nasıl çözeceğini tartışmak yerine yönetmeye devam etmesini sağlıyor. Bu, Filistinlilerin haklarını mümkün olduğu kadar baltalamak ve Filistin meselesinin tasfiyesine yol açmaktır. Tüm bunlar, 7 Ekim'de ve sonrasında İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki barbar savaşının beş ayı boyunca yaşananların sorumluluğunun boyutunu belirleyen şeylerdir. Bu savaş, daha ilk andan itibaren Netanyahu'nun Filistinlilerle ‘adil’ bir çözüme ulaşmak yerine çatışma yönetimi ve İsrail'in kazanımlarını genişletmeye dayalı stratejisini uygulamak için daha sağlam bir zemin bulma fırsatına dönüştü.

“Beş ay boyunca Gazze'ye destek veren tüm cepheler İsrail savaşının durdurulmasında hiçbir rol oynamadı.”

Bu açıdan bakıldığında, savaş bizi İsrail'in niyetleriyle yeniden tanıştırdı. Savaş bizi, aklın kavrama yeteneğini aşan büyük bir insani bedelle yeniden tanıştırdı. Özellikle de Gazze'de öldürülen 30 bin Filistinlinin, dünya hükümetlerinin savaşın bedelini sivillere ödetmeme çağrısına rağmen öldürüldüğü düşünüldüğünde neyle daha yakından tanıştığımızı daha iyi anlıyoruz. Dolayısıyla, savaşın başlangıcından beş ay sonra gelen tüm bu sesler, İsrail'in işlediği suçların siyasi olarak örtbas edilmesi ve İsrail savaş makinesinin daha fazla Filistinliyi öldürmesinin önünün açılması olarak yorumlanabilir. Daha da tehlikelisi, İsrail'i Gazze'de daha fazla sayıda insanı öldürmekten kaçınmaya çağıran Batılı sesin ahlaki değil, Batılı hükümetler üzerinde artan halk baskısıyla bağlantılı olarak siyasi bir motivasyona sahip olmasıdır. Özellikle de ABD’de, seçimlere doğru popülaritelerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya oldukları için İsrail'i dizginliyormuş gibi gözükmeye çalışanlar var. Ve işte ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, savaştan beş ay sonra, İsrail'e ABD silahlarını kullanırken uluslararası hukuka bağlı kalacağına dair garanti veren bir anlaşma imzalaması için Mart ortasına kadar süre verdi. Şimdi bu kararın verilmesi başka bir açıklama gerektiriyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyinde bulunan Refah'ta yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı kampın yakınında dikenli tellerin yanında oynayan bir çocuk, 28 Şubat. (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyinde bulunan Refah'ta yerinden edilmiş Filistinlilerin yaşadığı kampın yakınında dikenli tellerin yanında oynayan bir çocuk, 28 Şubat. (AFP)

Ancak siyaset ve ahlak arasındaki bu karışıklık, örtüşme veya çelişki, yalnızca Batılı ülkeler ve toplumlarla sınırlı değil. Aksine Gazze'ye yönelik tüm dayanışma ve destek sloganlarıyla birlikte bölgede yerleşik ve derin bir kökene sahip. Bunlar ahlak kisvesine bürünmüş sloganlar ama aslında siyasi hesaplara dayanıyorlar. Daha doğrusu bunlar, hâkim tarafların 7 Ekim'den önce başlayan ve bundan sonra da devam edecek yıkıcı politikaları uygularken ahlaki dürtülerini artırabildiği ölçüde, bölgede siyasetin yok olduğunun kanıtı.

Bu anlamda savaş, savaş sırasında faaliyetlerine yatırım yapan veya bu faaliyeti göstermek için onu istismar eden tüm tarafların rollerini ortaya çıkardı. Yemen'den Lübnan'a ve oradan Irak'a kadar birçok örnek var. Bu yüzden beş ay boyunca Gazze'ye destek veren tüm cepheler İsrail savaşının durdurulmasında hiçbir rol oynamadı. Tam tersine, Gazze'de sahada olup bitenlerden bağımsız olarak bu cephelerin her biri hızla kendi dinamiği haline geldi.

“Filistin meselesinin küresel bir mesele haline geldiği veya bu dönüşüm için daha büyük bir potansiyelin ortaya çıktığı mevcut durum, Filistin-İsrail çatışmasına ve bu çatışmanın bölgedeki yansımalarına, bu dönüşümden ilham alan ve onun teşvik ettiği yeni yaklaşımların yaratılmasını gerektiriyor.”

Bu nedenle, İsrail'in savaş sırasındaki eylemlerini kınayan Batı kamuoyunun tutumu, siyasi olarak İsrail'in Filistin halkını tasfiye etmeyi amaçlayan politikaları karşısında uzun vadede Filistin halkının haklarını desteklemeye dönüşme ihtimaliyle değerlendirilirse, bu tutum savaşın durdurulmasını talep etmekle sınırlı kalmayıp, çatışmanın zorlukları ve bunun siyasi ve ahlaki sonuçları konusunda güçlü bir farkındalığa dönüşebilir. Bölgedeki ve özellikle direniş eksenine tabi ülkelerdeki temel sıkıntı, çatışmayı kullanarak sömürü çemberinden çıkıp gerçek siyaset ve ahlak bağlamına geri döndüren alternatif bir anlatı yaratmaktır. Bu da siyaset ve ahlakın birlikte yeniden üretilmesi anlamına gelmektedir. Filistin meselesinin küresel bir mesele haline geldiği veya bu dönüşüm için daha büyük bir potansiyelin ortaya çıktığı mevcut durum, Filistin-İsrail çatışmasına ve bu çatışmanın bölgedeki yansımalarına, bu dönüşümden ilham alan ve onun teşvik ettiği yeni yaklaşımların yaratılmasını gerektiriyor. Bu, çatışmaya ilişkin tutumun sözde ‘direniş ekseni’ söylemini ve ona müdahale yöntemlerini eleştirmekle sınırlı kalmamasını gerektiriyor. Hatta buradaki temel, bu çatışmanın zorluklarını, bölge halklarının barış ve onur içinde yaşama hakkına ilişkin daha geniş bir anlayış içinde, Filistin halkının hakları düzeyinde anlamaktır. Artık, nispeten farklı bir bağlamda da olsa, Filistinlilerin haklarını Lübnanlıların, Suriyelilerin ve hatta Iraklıların haklarından ayırmak her zamankinden daha imkânsız. Bölgemizdeki herhangi bir ‘alternatif politikanın’ temel dayanağını oluşturması gereken şeyin bu olduğu varsayılmakta. Gazze'de ölen 30 bin Filistinli, bu felaketin bir daha tekrarlanmaması için sadece insani değil aynı zamanda siyasi bir semboldür!

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Sadr, Irak’ta iki ilde askeri kanadını dondurdu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Sadr, Irak’ta iki ilde askeri kanadını dondurdu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Irak’ta Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr, Salı günü yaptığı açıklamada, hareketin askeri kanadı olarak bilinen “Seraya es-Selam”ın Basra ve Vasıt (Kût) vilayetlerinde faaliyetlerinin dondurulmasına karar verdiğini duyurdu. Açıklama, hareket mensuplarının bir kamu görevlisini darp ettiği görüntülerin sosyal medyada yayılmasının ardından geldi.

Irak makamları zaman zaman, belediye mevzuatına aykırı biçimde inşa edilen yapıları yıkım kararıyla kaldırıyor. Yerel halk arasında “tecevüz” olarak bilinen bu kaçak yapılar sorunu, çoğu zaman siyasi ve toplumsal gerilimlere neden oluyor.

Son olarak, sosyal medyada paylaşılan videoda Sadr Hareketi’ne bağlı kişiler olduğu belirtilen bir grup, Basra’nın merkezinde kaçak yapıların yıkımından sorumlu Makal Belediyesi Müdürü Esir el-Ubeydi’yi darbediyor. Görüntülerde, Ubeydi’nin, hareket mensuplarına ait olduğu öne sürülen kaçak bir evi yıktığı için hedef alındığı belirtiliyor. Video ülkede geniş yankı uyandırdı ve tepkiye yol açtı.

Basra’daki kaynaklara göre, yıkılan ev Sadr Hareketi’ne bağlı din adamı Şeyh Kusay el-Esedi’ye ait. El-Esedi’nin dinî eğitim gören, cuma imamı ve Seraya es-Selam’da görevli bir isim olduğu aktarılıyor. Ev, kentin en değerli bölgelerinden birinde izinsiz olarak kullanılıyordu.

Sadr’a yakınlığıyla bilinen ve X platformunda açıklama yapan “Salih Muhammed el-Iraki” isimli hesap, Seraya es-Selam’ın Basra ve Vasıt’ta altı ay süreyle “dondurulması ve tüm merkezlerin kapatılması” talimatını duyurdu. Açıklamada, kararın, “Seraya es-Selam’ın adını kirleten ihlallerin ve hakaretlerin önüne geçmek amacıyla” alındığı belirtildi.

Iraki mesajında, söz konusu davranışların “harekete karşı dış çevreler tarafından kasıtlı olarak yapılmış olabileceğini” öne sürerek “Seraya es-Selam’ın itibarı benim için varlıklarından daha önemlidir” ifadelerini kullandı.

Seraya es-Selam mensupları, 2014’ten bu yana özellikle Samarra kentinde yoğun şekilde konuşlanmış durumda. Kentte, 2006’da El Kaide tarafından bombalanan İmam Ali el-Hadi ve İmam Hasan el-Askeri türbeleri bulunuyor ve saldırının ardından bölgede mezhepsel çatışmalar patlak vermişti.

Örgütün ayrıca Bağdat ve Şii nüfusun çoğunlukta olduğu orta ve güney vilayetlerinde yaygın merkezleri bulunuyor. Hareket mensupları geçmişte de sosyal medyada Sadr’a yönelik sert eleştiriler yapan kişilere saldırmakla gündeme gelmişti.

sdvfg
Irak'ın güneyindeki Basra kentinde bulunan Şatt el-Arab sahil şeridinin önünden araçlar geçiyor (AFP)

Sadr hareketi, son hükümette ve parlamentoda temsil gücünü kaybetmiş olsa da, Seraya es-Selam ve hareket tabanı pek çok bölgede hâlâ ciddi nüfuza sahip.

Basra Valisi Esad el-İydani, saldırı sonrasında Sadr ile iletişime geçtiğini açıklayarak, “Sadr bu ihlali reddetti ve sorumluların cezalandırılacağını söyledi” dedi.

‘Mutsuz bir durumdayım’

Saldırıya uğrayan belediye yetkilisi Esir el-Ubeydi, yaşananları “mutsuz ve trajik bir durum” olarak tanımladı. Basra valisine gönderdiği ses kaydında, “Bu muameleyi hak edecek ne yaptığımı bilmiyorum” ifadelerini kullanarak korunma talep etti.

Ubeydi, görevini güvenlik güçleri ve yıkım ekipleri eşliğinde yürüttüğünü belirterek, evinin iki gündür akrabaları tarafından korunmak zorunda kaldığını anlattı. Yaptığı açıklamada, “Dört gündür uyuyamıyorum. Şikâyet için karakola gittiğimde bile hareket mensupları benden önce oradaydı” dedi.

Basra’da kaçak yapıların sayısına ilişkin net veri bulunmasa da, kentte nüfus artışı ve çarpık kentleşme nedeniyle sorun giderek büyüyor. Yerel yönetim son dönemde çok sayıda kaçak yapıyı yıktı ancak bu operasyonlar çoğu zaman bölgede gerginliklere yol açıyor.


Gazze’de hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk 17 Filistinli hayatını kaybetti

32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)
32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)
TT

Gazze’de hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk 17 Filistinli hayatını kaybetti

32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)
32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal, bölgede etkili olan şiddetli yağışların başlamasından bu yana 17’den fazla binanın tamamen çöktüğünü açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Filistin Safa Haber Ajansı’ndan aktardığına göre Basal, hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk olmak üzere 17 kişinin aşırı soğuktan hayatını kaybettiğini, diğer can kayıplarının ise bina çökmeleri sonucu meydana geldiğini belirtti.

erf
Gazze şehrinde yağmurlu bir günün ardından su basmış bir çadırda ağlayan yerinden edilmiş Filistinli kadın (Reuters)

Basal, 90’dan fazla konut binasında tehlikeli düzeyde kısmi çökmeler yaşandığını, bunun da binlerce kişinin hayatı için doğrudan tehdit oluşturduğunu söyledi. Basal ayrıca, Gazze Şeridi’ndeki barınma merkezlerinin yaklaşık yüzde 90’ının, sel suları ve yağmur nedeniyle tamamen sular altında kaldığını ifade etti.

Tüm bölgelerde vatandaşlara ait çadırların zarar gördüğünü ve su bastığını kaydeden Basal, bunun binlerce ailenin geçici barınaklarını kaybetmesine yol açtığını; giysi, yatak, döşek ve battaniyelerin zarar görerek halkın insani sıkıntılarını daha da artırdığını vurguladı.

sd
Gazze şehrindeki sahilde kurulan geçici mülteci kampında, annesi çamaşır yıkarken, bir Filistinli çocuk annesinin yanında duruyor. (AP)

Basal, alçak basınç sistemlerinin başlamasından bu yana sivil savunma ekiplerinin vatandaşlardan 5 binden fazla yardım ve imdat çağrısı aldığını aktardı.

sdv
Yoğun yağışlar nedeniyle Gazze'nin merkezindeki ez-Zevayide mahallesinde kısmen suya batmış bir araba (AP)

Uluslararası topluma bir kez daha acil çağrıda bulunan Basal, vatandaşlara yardım ulaştırılması ve acil insani ihtiyaçların karşılanması için derhal harekete geçilmesi gerektiğini söyledi. Çadırların yetersiz kaldığını belirten Basal, ilgili kurum ve uluslararası kuruluşlardan çadır gönderilmemesini talep ederek, derhal ve acil şekilde yeniden imar sürecinin başlatılması, insan onurunu koruyan ve hayatı güvence altına alan kalıcı ve güvenli konutların sağlanması çağrısında bulundu.


Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
TT

Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)

İsrail medyasında, Binyamin Netanyahu hükümetinin Gazze Şeridi’ndeki uygulamaları nedeniyle Mısır ile İsrail arasındaki gerilimin son dönemde arttığına dair haberler yer alırken, Mısırlı üst düzey bir yetkili Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Mısır makamları İsrail’in Şarm eş-Şeyh Anlaşması’nı ihlal eden uygulamalarını tespit etti, bunlara ilişkin bir dosya hazırladı ve Washington’ı bilgilendirdi” dedi.

Mısır’da görev yapmış bazı eski askeri yetkililere göre ise Kahire, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki adımlarını, üzerinde uzlaşılan Trump planından kaçınma girişimi ve sarı hat olarak bilinen bölgede kalıcı bir İsrail askeri varlığı tesis etme çabası olarak değerlendiriyor. Bu durumun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit ettiği ifade ediliyor.

Sarı hat, 10 Ekim’de Şarm eş-Şeyh’te ABD Başkanı Donald Trump’ın katılımıyla imzalanan ve Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan barış planı kapsamında, Gazze Şeridi’ni iki bölüme ayıran bir ayrım hattı olarak tanımlanıyor. Buna göre hat, Filistinlilerin kontrolündeki batı bölgesindeki toprakların yüzde 47’sini, İsrail’in kontrolü altındaki Gazze’nin yüzde 53’ünden ayırıyor. Gazze’deki Filistinlilerin neredeyse tamamının, bu hattın batısındaki bölgeye göç etmek zorunda kaldığı belirtiliyor.

xsdf
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında Gazze barış planını görüşmek üzere bu ayın sonlarında bir zirve yapılması bekleniyor. (AFP)

İsrail Kanal 14 televizyonunun yayımladığı bir raporda, İsrail ordusunun sarı hat olarak bilinen bölgede faaliyet yürüttüğü ve Gazze Şeridi’nin coğrafi yapısını değiştirdiği öne sürüldü. Kanalın aktardığına göre Kahire, bu durumu ‘bölgesel çıkarlarına yönelik doğrudan bir tehdit’ olarak değerlendiriyor. Raporda, söz konusu faaliyetlerin Mısır’ı öfkelendirdiği ve Kahire’nin, Gazze Şeridi’ni ikiye bölmeye, bölgenin demografik ve coğrafi yapısını değiştirmeye çalıştığı gerekçesiyle İsrail’i ABD’ye şikâyet ettiği belirtildi.

Rapora göre Kahire, özellikle İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in sarı hata ilişkin açıklamalarının ardından Gazze’de yaşananları büyük bir endişeyle izliyor. Zamir’in bu hattı yeni bir savunma ve saldırı hattı olarak nitelemesine dikkat çekilirken, İsrail ordusunun kontrolü altında bulunan bölgede tünel altyapısını tahrip etme ve evleri yıkma gibi faaliyetlerinin, Kahire’de Gazze’de uzun vadeli bir askeri varlık tesis edilmesine yönelik hazırlık olarak yorumlandığı ifade edildi. Bu durumun, Mısır’ı Washington nezdinde acil diplomatik girişimlerde bulunmaya sevk ettiği kaydedildi.

Mısır Askerî İstihbaratı eski Başkan Yardımcısı ve İstihbarat Dairesi eski Başkanı Korgeneral Ahmed Kâmil ise Mısır’ın İsrail’in üzerinde uzlaşılan barış planından kaçınma girişimlerine karşı büyük bir öfke duyduğunu belirtti. Kâmil, İsrail’in sarı hattaki hamlelerinin Gazze’de ve Mısır sınırına yakın bölgelerde kalıcı bir askeri varlık oluşturma niyetine işaret ettiğini, bunun da Mısır’ın ulusal güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.

uı
Kaynaklar, Mısır'ın Sisi ve Netanyahu arasında bir zirve düzenlenmesi için şartlar belirlediğini bildiriyor. (İsrail medyası)

Kâmil, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Mısır’ın tutumunun ulusal güvenliği ilgilendiren bir dizi temel konuda açık, net ve değişmez olduğunu söyledi. Kâmil, bu tutumun, barışın Mısır dış politikasının temel ve stratejik hedefi olması, Kahire’nin İsrail tarafıyla imzalanan anlaşmalara bağlılığı ve İsrail’in iki taraf arasında imzalanan anlaşmalara saygı göstermesi gerekliliğine dayandığını ifade etti.

Kâmil, Mısır’ın İsrail ile gerilimin düşürülmesine yönelik şartlarının, Gazze anlaşmasının ABD Başkanı Donald Trump’ın girişimi doğrultusunda tüm aşamalarıyla uygulanmasını kapsadığını belirtti. Buna göre, herhangi bir engelleme ya da geçersiz gerekçeler olmaksızın ikinci aşamaya derhal geçilmesi, kalıcı ateşkesin tesis edilmesi ve barış sürecine geçilmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca İsrail’in anlaşmayı eksiksiz uygulaması, mutabık kalınan miktarlarda insani yardımların girişine izin vermesi ve Refah Sınır Kapısı’nın iki yönde açılması şartlarını sıraladı.

Kâmil’e göre diğer şartlar arasında, Mısır’ın Gazze Şeridi sakinlerinin zorla ya da gönüllü göçe zorlanmasını kesin olarak reddetmesi, İsrail’in Batı Şeria’da yerleşim kurulmasına ve bölgenin İsrail’e ilhakına yönelik adımlarına karşı çıkılması, İsrail ordusunun Philadelphia Koridoru da dahil olmak üzere Gazze Şeridi’nin tamamından çekilmesi ve 7 Ekim 2023 sınırlarına dönülmesi yer alıyor. Kâmil, mevcut İsrail varlığının, anlaşmanın aşamalarının uygulanmasına bağlı geçici bir durum olduğunu, sarı hat da dahil olmak üzere tüm hatların fiili ve hukuki geçerliliği olmayan, varsayımsal çizgiler olduğunu ifade etti.

Dördüncü şartın ise Netanyahu ve hükümetinin, Arap Barış Girişimi kapsamında yer alan açık Arap taleplerine ne ölçüde yanıt verdiğiyle ilgili olduğunu belirten Kâmil, bunun; işgal altındaki Arap topraklarından çekilme, iki devletli çözüme onay verilmesi ve Filistinlilerin Gazze ya da Batı Şeria’dan zorla yerinden edilmesinin reddedilmesi gibi başlıkları içerdiğini söyledi. Ayrıca İsrail’in iyi komşuluk ve saldırmazlık yönünde iyi niyet göstermesi, nükleer silah tehdidinden arındırılmış bir bölge oluşturulmasına ilişkin uluslararası taleplerle uyumlu adımlar atması ve bu alandaki uluslararası anlaşmalara katılması gerektiğini vurguladı.

d
Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarını, ateşkes anlaşması kapsamında İsrail güçlerinin geri çekildiği ‘sarı hat’ içindeki bir bölgeye götürüyor. (Arşiv – Reuters)

Mısır’ın, ABD ve İsrail’in Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında bir görüşme düzenleme girişimlerine, İsrail’in barış ve bölgesel istikrara dair açık ve uygulanabilir bir girişimde bulunmadan yanıt vermeyeceği değerlendiriliyor.

İsrail medyasının aktardığına göre ABD, Sisi, Netanyahu ve Trump’ın katılımıyla Washington’da üçlü bir zirve düzenlemeyi denedi. Ancak bu girişim, Mısır’ın şartları nedeniyle İsrail açısından ‘kabul edilemez’ bulundu. Aynı raporlarda, Kahire’nin, Trump’ın bu ay sonunda Florida’da Netanyahu ile yapacağı görüşmede İsrail’e yönelik baskı yaparak Gazze’deki adımlarını sınırlaması yönünde rol oynayacağını beklediği kaydedildi.

Mısırlı strateji uzmanı Tümgeneral Semir Ferec, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına büyük önem atfedildiğini ve Trump’ın, adını taşıyan Gazze Barış Planı’nın uygulanması konusunda Netanyahu üzerinde kesinlikle baskı kuracağını söyledi.

Ferec, Mısır’ın pozisyonunun, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına bağlı olarak değerlendirileceğini, ancak aynı zamanda İsrail’in sarı hat ya da Gazze’nin herhangi bir bölgesinde kalıcı askeri varlık tesis etmesini asla kabul etmeyeceğinin açık ve net olduğunu vurguladı. Ferec’e göre Mısır, Netanyahu hükümetinin tüm hareketlerinin, İsrail ordusunun Gazze’nin tamamından çekilmesini öngören barış planını engellemeye yönelik girişimler olduğunun farkında.