Libya ‘beklenen savaş’ korkusuyla yaşıyor

UBH Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, Türkiye'de askeri alanda iş birliğine yönelik mutabakat zaptı imzaladı.

Saddam Hafter, Sirte'de askeri seferberlik başlatma hazırlıklarını denetledi. (Libya resmi haber ajansı LANA)
Saddam Hafter, Sirte'de askeri seferberlik başlatma hazırlıklarını denetledi. (Libya resmi haber ajansı LANA)
TT

Libya ‘beklenen savaş’ korkusuyla yaşıyor

Saddam Hafter, Sirte'de askeri seferberlik başlatma hazırlıklarını denetledi. (Libya resmi haber ajansı LANA)
Saddam Hafter, Sirte'de askeri seferberlik başlatma hazırlıklarını denetledi. (Libya resmi haber ajansı LANA)

Libya'da yaşanan şiddetli siyasi gerilimin ardından çeşitli sosyal çevrelerde, genel olarak ülkenin yönetimi konusunda çatışan taraflar arasındaki gerilimin arttığına dair haberler dolaşırken, bazıları ise korkularını artırıp gerilimi ‘yakında bir savaşın çıkacağı’ noktasına kadar tırmandırıyor.

On yıl önce Libya'da ‘beklenen bir savaşın’ yolda olduğuna dair çeşitli söylentiler ortaya çıktı, ancak bu söylentilerin doğru olduğu kanıtlanmadı. Diğer yandan Libya'da, ülkedeki olayların gidişatına ilişkin spesifik bir okuma temelinde ‘savaş söylemini’ körükleyen, hatta destekleyen figürler ve hareketler var.

Birleşmiş Milletler (BM) Libya Özel Temsilcisi Abdullah Bathiliy'nin ülkenin ‘uzun vadeli bölünme sürecine’ girdiğine dair defalarca yaptığı uyarıların yanı sıra bazıları, Mareşal Halife Hafter komutasındaki Libya Ulusal Ordusu (LUO) Hava Kuvvetleri'nin Sirte kenti yakınlarında yürüttüğü eğitimleri sorguladı. Eski Genel Ulusal Kongre üyesi Mahmud Abdulaziz, “Ülkenin doğusundan Sirte'ye giden askeri konvoylar tatbikatı değil savaşı hedefliyor” dedi.

Yerel basında yer alan haberlere göre Abdulaziz, konuşmasını, eski Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Başbakanı Fayiz es-Serrac'ın şaşırdığı demeçlerle destekledi. Abdulaziz, söz konusu birliğin 4 Nisan 2019'da Trablus'a yönelik savaşa katıldığını ve daha sonra Libya'nın doğusundan ayrıldığını kaydetti.

Saddam Hafter ve bazı yardımcıları. (Libya resmi haber ajansı LANA)
Saddam Hafter ve bazı yardımcıları. (Libya resmi haber ajansı LANA)

Abdulaziz, görevden alınan Müftü Sadık el-Giryani'ye bağlı et-Tenasuh televizyon kanalı tarafından aktarılan açıklamalarında, LUO Komutanı Mareşal Halife Hafter ve Libya Temsilciler Meclisi (TM) Başkanı Akile Salih'in ‘her an başlayabilecek savaşı engelleyecek hiçbir şeye sahip olmadıklarını’ düşündüğünü belirtti. El-Giryani de ‘askeri yığınağın varlığından’ bahsetti ve bunu ‘Abdulhamid Dibeybe hükümetini devirmeyi amaçlayan yaklaşan bir savaşın başlangıcı’ olarak değerlendirdi.

Beklenen savaş korkusu, Dibeybe'nin askeri alanda bir mutabakat zaptı imzalamak üzere dün sabah (Cuma) Türkiye'ye gitmesiyle aynı zamana denk geldi. Dibeybe'nin ofisi, kendisinin Türkiye'nin Antalya kentinde Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ile görüştüğünü ve iki ülke arasında askeri alanlar ve özel eğitim programları yoluyla Libya ordu birliklerinin verimliliğinin artırılması konusunda bir mutabakat zaptı imzaladığını bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Güler, Türkiye ile Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) arasında askeri ve güvenlik alanlarındaki iş birliğine övgüde bulundu. Dibeybe, Türkiye ile UBH arasındaki iş birliğinin geliştirilmesi gerektiğini vurgularken, Millî Savunma Bakanlığı bunun Türkiye’nin önceliklerinden biri olduğunu belirtti. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, “Libya ordusu mensuplarının verimliliğini artırmak için ileri eğitim programlarının uygulanması bizim için büyük önem taşıyor” ifadeleri yer aldı.

Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Antalya'da askeri alanda iş birliğine yönelik bir mutabakat zaptı imzaladı. (UBH)
Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Antalya'da askeri alanda iş birliğine yönelik bir mutabakat zaptı imzaladı. (UBH)

Libya'da yeniden savaş çıkacağı yönündeki söylentiler, Abdulaziz ve el-Giryani ile sınırlı değil. Aksine bu durum, sosyal medya sitelerindeki çeşitli hesaplar, sayfalar ve haber platformları tarafından benimseniyor. Ancak pek çok politikacı ve analistin görüşüne göre bu söylentiler ‘gerçeklere dayanmayan bir tür beklenti’ olarak kalıyor.

Libya Devlet Yüksek Konseyi (DYK) üyesi Ebu'l Kasım Kuzeyt, Şarku'l Avsat'la yaptığı röportajda, Libya'da şu anda bir savaşın çıkmasının beklenmediğini, ancak Dibeybe başkanlığındaki UBH’ye karşı bir protesto dalgasının çıkmasının beklendiğini belirtti.

Kuzeyt sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ufukta savaş falan yok. Benim değerlendirmem bu. Ancak iktidara karşı muhalefet dalgasını yoğunlaştıran bir siyasi hareketin var olduğunu tahmin ediyorum. Protestolar olabilir ama savaş pek olası değil.”

Buna karşılık Libya resmi haber ajansı LANA bir haberinde ‘LUO güçlerinin Trablus'ta hükümet güçlerini hedef alacak bir saldırı planına’ atıfta bulundu. Bu bağlamda, Trablus'taki iki milis lideri Heysem et-Tacuri ve Haşim Bişr'in LUO Genel Komutanlığı'nın karargâhı er-Recme'de ‘böyle bir şey’ aradığının altı çizildi.

Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Antalya'da askeri alanda iş birliğine yönelik mutabakat zaptı imzaladı. (UBH)
Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Antalya'da askeri alanda iş birliğine yönelik mutabakat zaptı imzaladı. (UBH)

Şarku'l Avsat doğu Libya'daki bir askeri kaynağa bu düzenlemeler hakkında sorular sordu. Kaynak, “Bunlar sadece tekrarlanan söylentilerden ibaret ama bir kişiden diğerine aktarıldığında daha da güçleniyorlar. Önceki savaşın üzerine inşa edilmiş bir takıntı gibi görünüyor. Ülkedeki ordu ve yabancı güçlerin birleştirilmesi konularında doğu ve batı Libya'daki askeri yapının liderleri arasında koordinasyon var” ifadelerini kullandı.

Libya Al-Wasat internet sitesi, perşembe günü ülkenin doğusunda bulunan Ecdebiye şehrinden görgü tanıklarının gece tırlara yüklenmiş askeri araçların geçişine, doğudan ülkenin batısına doğru gittiklerine, Sirte'ye doğru ilerlediklerine tanık olduklarını aktardı. Tanıkların ifadesine göre bu manzara son haftalarda birçok kez tekrarlandı.

Libyalı askeri kaynak, bu hareketlerin bazılarınca savaşın yakında patlak vereceğinin bir göstergesi olarak değerlendirildiğini düşünüyor. LUO’ya bağlı Askeri Enformasyon Birimi, kara kuvvetleri için taktik projenin önümüzdeki günlerde Sirte yakınlarında gerçek mühimmatla başlatılmasından önce LUO Kara Kuvvetleri Harekât Merkezi Komutanı Tuğgeneral Saddam Hafter tarafından denetlenen kapsamlı hazırlıklar, askeri düzenlemeler ve teçhizatlar olduğunu bildirdi. Aynı zamanda Hafter de askeri üniformasıyla gerekli hazırlıkları teftiş ederken görüntülendi.

Libya, başkent Trablus'ta Dibeybe'nin başkanlığındaki UBH ve ülkenin doğusunda TM tarafından desteklenen Usame Hammad başkanlığındaki Libya İstikrar Hükümeti (LİH) arasında keskin bir bölünme yaşıyor.



Ortadoğu'nun çehresini değiştiren Suriye değişimi

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Ortadoğu'nun çehresini değiştiren Suriye değişimi

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kayali

Esed rejiminin çöküşünün birçok nedenden dolayı Ortadoğu'nun tamamında, özellikle de Arap Maşrık (Levant) ülkelerinde büyük etkileri olacaktır. Bu nedenlerin arasında, çirkinlikleri ve zulmüyle o korkunç ve ürkütücü rejimin, 60 yıldır bölgedeki genel siyasi dönüşümlerde olumsuz bir siyasi aktör olması, Suriye'de ve Suriye toplumunda siyasi, ekonomik ve sosyal kalkınma olanaklarını engelleyen devasa bir engel görevi görmesi de var. Buna ilaveten, iddialarıyla, şantajlarıyla ve aşırılıklarıyla, baskıcı bir vesayet yönetimi olarak Lübnanlılar ve Filistinliler üzerinde, hatta Arap siyasi alanlarında büyük bir kontrole veya etkiye sahipti.

Karmaşık olayların ve müdahalelerin yaşandığı bu zor dönemde, Suriye'de yaşanan değişimin niteliğini veya yönelimlerini tahmin etmenin çok erken ve zor olduğu aşikar. Ancak Esed'in “ebedi rejimi”nin sonsuza kadar yıkılması nedeniyle bu değişim yalnızca kaçınılmaz bir olumlu adım olarak görülebilir. Esed rejiminin yıkılması imkansız gibiydi ve onun zulmü altında yaşayan, canavarlıklarına ve onlara yabancılaşmasına tanık olan Suriyelilerin hayal bile edemeyeceği bir şeydi. Uzun bir süredir (Lübnanlılar ve Filistinlilerle birlikte) üzerlerine çökmüş ağır bir taş kalktı ve bu da tüm çekincelere, korkulara, müdahalelere ve meşru zorluklara rağmen Suriye'de kalkınmanın yolunu döşüyor.

Ayrıca Suriye'de yaşanan değişime ilişkin olumlu bakış, ilgili güçlerin askeri çatışmalardan ve kan dökmekten uzak durmasından, sürecin sakin, sorunsuz ve barışçıl bir şekilde gerçekleşmesinden kaynaklanıyor. Şiddetli çatışmaların yaşanmaması rejimin yapısının kırılganlığı ile bünyesine yerleşmiş yozlaşmışlığı ortaya çıkardı. Bu bakış aynı zamanda Suriye'nin tüm bölgelerinde özgürlük özlemiyle yaşayan Suriyelilerin değişimi büyük bir memnuniyet ve sevinçle karşılamalarından da kaynaklanıyor. Suriyeliler rejimin vücutlarına yerleştirdiği ve ötekinden duyulan korku, nefret ve mezhepçi fanatizm ruhunun temsil ettiği çıbanı boşaltmaktan uzak durdular. Suriye şehirleri mezhepçi ve intikam amaçlı saldırılara tanık olmadı. Rejimin yandaşları dahi yaşanan dönüşümü, devlet adamı gibi davranmak yerine sadece şahsı ve yakın ailesi için endişelenen biri gibi davranan firari cumhurbaşkanının ortaya çıkan adiliğini şaşkınlıkla karşıladılar. Sonsuza kadar mirasçı bir cumhuriyet ya da bir aile çiftliği olarak görülen Esed Suriyesi’nde, 24 yıl önce başkan olması amacıyla nasıl kendisine uygun olması için anayasanın birkaç dakika içinde değiştirilmesiyle göreve geldiyse, dakikalar içinde de ülkeyi terk etti.

Esed rejiminin yıkılması, aynı zamanda ABD'nin Irak'ı (2003) işgal etmesiyle birlikte, yani 20 yıl boyunca artan İran nüfuzunu da zayıflattı.

Artık yeni bir Suriye'nin doğuşuyla birlikte, kuruluşuna ilişkin belirsizliklere ve çeşitli iç ve dış müdahalelere rağmen Ortadoğu'nun da değiştiğini belirtmek mümkündür. Suriye'deki değişim, esas olarak İran rejiminin Irak'tan Lübnan'a kadar bölgedeki statüsünün ve rolünün azalmasıyla temsil edilen bölgesel bir değişime yol açtı. Suriye, İran nüfuzunun en önemli unsuruydu ve onun temel bağlantısı olarak hizmet ediyordu.

Bunun anlamı, Esed rejiminin yıkılmasının, ABD'nin Irak'ı (2003) işgaliyle birlikte Arap Maşrık bölgesinde artan İran nüfuzunun da zayıflamasına yol açtığıdır. Maşrık ülkelerinde devlet ve toplum yapılarının yerle bir olmasına yol açan, İran'ın Ortadoğu politikalarına Amerikan (ve İsrail) yatırımı dönemi, bu politikalar kendi kendini tüketip üzerine düşeni yaptıktan sonra sona erdi. Arenalar birliği ve İsrail’in çöküşünün yakın olduğu sloganlarının, saatler veya günler içerisinde İsrail’i yerle bir edebilme gücüne dair iddialarının yanılsamalar olduğu açığa çıktı. Zira İran, İsrail Gazze'yi yok ederken, ardından Lübnan'a karşı yıkıcı bir savaşa girişirken, sonra da Suriye'ye saldırırken, kendisini tüm bunlardan uzak tuttu.

Sonuç olarak, İran'ın Arap Maşrık bölgesindeki nüfuzunu tamamen zayıflatmak veya sınırlandırmak, Lübnan'ın bu nüfuzdan ve Hizbullah’ın devlet ve toplum üzerindeki baskısından kurtulması anlamına geliyor. Bu kurtuluş Irak’ı ve hatta er ya da geç Husilerin olduğu Yemen’i de kapsayabilir.

Şimdi Maşrık’ı kontrol eden iki güçlü bölgesel devletle karşı karşıyayız; bir yanda güncel verilere göre galip görünen İsrail. Diğer yanda ise göz ardı edilemeyecek bir Ortadoğu ülkesi olarak itibarını yeniden kazanmış görünen Türkiye var.

Dolayısıyla Arap Maşrık ülkelerindeki İran nüfuzunun devrilmesi anlamına gelen Suriye rejiminin devrilmesi, Türkiye'nin bölgede nüfuzunun arttığına işaret ediyor ve bu bir ilk. Bölgesel bir güç olarak İsrail 1967-2003 döneminde, Ortadoğu'da bölgesel mimarlığı üstlenirken, İran, ABD ve İsrail’in kendisine izin verdiği veya kendisini kullandığı 2003-2023 arasındaki dönemde, yani Irak’ın altın tepside sunulduğu andan Aksa Tufanı anına (7.10.2023) kadar geçen sürede, buna liderlik etti. Bugünse Türkiye, değişim için acılar çeken, fedakarlıklar yapan ve mücadele eden  Suriye halkıyla birlikte şüphesiz önemli bir katkısının bulunduğu Suriye değişimi yoluyla Ortadoğu'nun şekillenmesinde lider pozisyonunu üstlenmiş görünüyor (el-Mecelle dergisinde yayınlanan “Arap Maşrık bölgesinin yeni mimarı olarak İsrail savaşı” başlıklı makalemi inceleyebilirsiniz - 09.11.2024)

Şimdi Maşrık’ı kontrol eden iki güçlü bölgesel devletle karşı karşıyayız; bir yanda Gazze'deki direnişi çökerttiği, nehirden denize kadar Filistinliler üzerinde doğrudan hegemonyasını dayattığı, ayrıca Lübnan'da Hizbullah'ı zayıflattığı ve İran'ın bölgedeki nüfuzunu parçaladığı için güncel verilere göre galip görünen İsrail var. Diğer yanda, Suriye’deki değişim üzerinden bölgede göz ardı edilemeyecek güçlü ve etkili bir Ortadoğu ülkesi olarak itibarını yeniden kazanmış görünen Türkiye var.

Bütün bu değerlendirmelere göre pek çok şey, Suriye'deki değişimin yönelimlerine bağlı olacak. Bunlar öncelikle Suriye'de özgür ve eşit vatandaşlardan oluşan bir devlet mi kurulacağına yoksa önceki rejimin yeniden üretilmesiyle veya yeni bir Suriye'nin kuruluşunu engelleyen iç ve dış etkileşimlerin varlığıyla bu sürecin sekteye mi uğrayacağına bağlı. İkincisi, ön planda olan iki bölge ülkesi olarak İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkinin şekline bağlı. Bu karmaşık ve birçok senaryoya açık bir ilişki. Üçüncüsü, konu aynı zamanda Arap siyasi sisteminin Suriye'deki dönüşüme nasıl tepki vereceği, bunu nasıl ele alacağı, ayrıca iki bölgesel devlet, yani İsrail ve Türkiye ile ilişkilerini nasıl ele alacağı, esas olarak da Arap sisteminin kendi çıkarları ve öncelikleri konusundaki farkındalığı ile de ilgili olacak. Dördüncüsü, bu arada bölge için İsrail sömürgeci, ırkçı ve yerleşimci bir devlet olarak kalacak ve kendisi de bu durumda Batılı ülkeler tarafından desteklenen zorba bir devlet olarak Ortadoğu'da gerilim ve istikrarsızlık kaynağı olmaya devam edecek. Bu da pek çok şeyin İsrail’in Filistin halkının meşru haklarını ne kadar kabul edip etmeyeceğine bağlı olacağı anlamına geliyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.