Saddam Hüseyin'in devrilmesi ile 7 Ekim saldırısı arasında İran

Washington ile Tahran arasında yeni bir ‘birlikte yaşama’ aşamasıyla mı yoksa bir ‘çatışmayla’ mı karşı karşıyayız?

İran Dini Lideri Ali Hamaney, 5 Şubat'ta Tahran'da hava kuvvetleri subaylarıyla yaptığı bir toplantı sırasında iki savaş uçağı modeli arasında (AFP)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, 5 Şubat'ta Tahran'da hava kuvvetleri subaylarıyla yaptığı bir toplantı sırasında iki savaş uçağı modeli arasında (AFP)
TT

Saddam Hüseyin'in devrilmesi ile 7 Ekim saldırısı arasında İran

İran Dini Lideri Ali Hamaney, 5 Şubat'ta Tahran'da hava kuvvetleri subaylarıyla yaptığı bir toplantı sırasında iki savaş uçağı modeli arasında (AFP)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, 5 Şubat'ta Tahran'da hava kuvvetleri subaylarıyla yaptığı bir toplantı sırasında iki savaş uçağı modeli arasında (AFP)

Eli el-Gasifi

Irak'ın işgali ve Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinin üzerinden 21 yıl geçti ve bölge halen uluslararası ve bölgesel güç mücadeleleri, iç çatışmalar, ekonomik ve sosyal krizlerle boğuşuyor. ABD'nin demokrasi vaadi Irak topraklarına erken düştü ve hatta sadece Bağdat'ta değil, çok az istisna dışında tüm bölgede kaosa dönüştü. Kaosun kapılarını çalmadığı ülkeler bile kendilerini korumak ve bölgesel yangının kendilerine sıçramasını önlemek için büyük çaba sarf etmek zorunda kaldı.

ABD'nin Bağdat'ı işgalinden önce Irak ve bölge istikrarlı değildi. Rejimlerin çoğu gerçek bir meşruiyete sahipti ve halklarına güvenlik ve refah sağlamak için çalışıyordu. Üstüne üstlük, bu rejimlerin birçoğu onlarca yıl boyunca iç ve dış bahanelerle baskıya maruz kalmıştı. Aynı şekilde devam etme kabiliyeti sona ermek üzereydi. Özellikle de güvenlik, gıda, eğitim ve sağlık kalemlerinde toplumun tek parti yönetimine teslim edilmesi bu durumu daha da zorlaştırdı. Tüm bu hizmetlerin kalitesindeki farklılıklarla beraber zorlayıcı sosyal sözleşmeler de işin cabasıydı. Sadece bölgedeki değil küresel ölçekteki sosyal ve ekonomik dönüşümler göz önüne alındığında ciddi zorluklarla karşılaşmaya başlanılmıştı.

Ancak, ABD'nin Irak'ı işgali bölgede yeni zorluklar yarattı ve yıkıcı kaosa ve hatta ‘cehenneme’ doğru gidişi hızlandırdı. Tam da bu noktada ABD’liler, sanki tüm bu yıkım bölgede demokrasi, özgürlük ve sosyal adaletin karanlığıyla sona erecek bir geçiş evresiymiş gibi ‘yaratıcı kaos’ teorisini geliştirmeye çalıştılar.

Yeni muhafazakârlar tarafından desteklenen Amerikan bölge projesi Irak'ta çöktü ve yerini İran projesi aldı.

‘Yeni muhafazakârlar’ tarafından desteklenen Amerikan bölge projesi Irak'ta çöktü ve yerini Irak'tan başlayarak İran projesi aldı. ABD’liler Saddam Hüseyin rejimini, düşüşünden sonraki güne ilişkin net bir vizyona sahip olmadan devirdi. Bu durum İran'ın ABD'nin Irak'ı işgalini değerli ve yeri doldurulamaz bir fırsat olarak görmesi ve sonuna kadar kullanması için yeterli oldu.

İran Bağdat'ta patlak verdi ve oradan Şam, Beyrut ve Yemen'e kadar yayıldı, ta ki artık dört Arap ülkesinin başkentlerini kontrol ettiğini söyleyene kadar. Bu, İran etkisinin 2003'ten önce bu ülkelerde mevcut olmadığı anlamına gelmiyor; aradaki fark bu etkinin son yirmi yılda artmış ve kurumsallaşmış olmasıdır. Daha da önemlisi, Tahran nüfuz alanlarını bir kara koridoruyla Akdeniz'e bağlayabilmiştir ki bu İran için mevcut rejimle sınırlı olmayan stratejik ve tarihi bir hedeftir.

FOTO: Liderlerinden birinin 16 Şubat'ta Güney Lübnan'da düzenlenen cenaze törenine katılan Hizbullah üyeleri (EPA)
Liderlerinden birinin 16 Şubat'ta Güney Lübnan'da düzenlenen cenaze törenine katılan Hizbullah üyeleri (EPA)

İran, Bağdat'tan Beyrut'a uzanan güçlü nüfuzu olmasaydı, Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin gidişatını, özellikle de Suriye'de bu denli etkileyemezdi. Bu iki başkent arasındaki ‘direniş koridoru’, Suriye'deki rejimin ve Suriye savaşının başından beri onun yanında savaşmaya koşan Hizbullah'ın siyasi, askeri ve mali tedarikini güvence altına almak için yeterliydi. Başka bir deyişle, Suriye'deki rejimin koşa koşa gittiği ‘güvenlik çözümü’ İran destekli bir çözümdü. Aksi takdirde rejim İran'ın desteğinden emin olmasaydı bu kadar güçlü ve hızlı bir şekilde bu çözüme gidemezdi. Hamas, Beşşar Esed'in muhaliflerini destekleyerek farklı bir bahse girdi ama sonunda yaklaşık 10 yıllık bir ‘uzaklaşma’ ve yabancılaşmanın ardından İran'ın kucağına geri döndü.

Beyrut'taki bilgi sahibi Filistinli kaynaklara göre, Hamas’ın Tahran ve ‘direniş ekseni’ ile ilişkilerini yeniden kurma nedenlerinden birinin, askeri cephaneliğini geliştirme ihtiyacı olduğu ifade ediliyor. Hamas'ın bu dönüşü 7 Ekim 2023 olayını anlamanın bir yönünü oluşturmaktadır. Elbette bu durum, İran'ın 7 Ekim saldırısında da -her ne kadar bunu bildiğini inkâr etse de- var olduğunu ve en azından 2003'ten bu yana bölgedeki olaylarda yer aldığını ya da bu tarihten sonra bu olaylardaki varlığının daha güçlü ve etkili hale geldiğini söylemeyi mümkün kılıyor.

Saddam'ın devrilmesi ile Hamas saldırısı arasında neredeyse yirmi yıl geçtiğinden, İran'ın bölgeye yönelik stratejisinde saldırıdan savunmaya doğru bir kayma olduğu söylenebilir.

Ancak Tahran'ın bu inkârı, İran'ın 7 Ekim'den sonraki davranışını anlamada tesadüfi ve önemsiz bir mesele değildir. Aksine bu davranışı anlamada kilit bir faktördür ve bu nedenle bölgede yeni bir İran stratejisi oluşturması temelinde ele alınmalıdır. Aksa Tufanı’ndan bu yana İran'ın doğrudan savaşa girmemeye ve aynı zamanda İsrail'e ve ABD'nin bölgedeki çıkarlarına karşı vekaleten saldırıları desteklemeye dayalı ikili bir strateji benimsediği doğrudur. Ancak 7 Ekim'deki Hamas saldırısını desteklememesi onu ABD'nin Irak'ı işgali sırasındaki pozisyonundan farklı olarak savunma pozisyonuna sokmuştur. Bu işgalin arifesinde, ‘Saddam'ı değiştirmek ve yeni rejimin oluşumuna katılmak için muhalefetle birlikte çalışırken, aynı zamanda ABD işgalini engellemek için Şam'la birlikte çalışmaya’ dayanan ikili bir stratejiye dayalı olarak saldırgan bir pozisyonda konumlanmıştı.

FOTO: Bağdat'ın güneybatısındaki Kerbela kentinde bir caminin yakınından geçen ABD Abrams tankı, 7 Nisan 2003. (Reuters)
Bağdat'ın güneybatısındaki Kerbela kentinde bir caminin yakınından geçen ABD Abrams tankı, 7 Nisan 2003. (Reuters)

Dolayısıyla, Saddam'ın devrilmesi ile Hamas saldırısı arasında yaklaşık yirmi yıllık bir boşluk varken, İran'ın bölgedeki stratejisinde saldırıdan savunmaya doğru bir kayma olduğu söylenebilir. Gerçi İran'ın konumlanışının artık yapısöküme uğratılması gerekiyor. Zira bu konumlanma tamamen savunmaya yönelik değil, savunma ve saldırı arasında gidip geliyor. Ancak tüm bunlar Tahran'ın son yirmi yılda inşa ettiği nüfuz mevzilerinin savunulması çerçevesinde gerçekleşiyor. Bu noktada 2003'ten beri olduğu gibi İran'ın saldırgan bir hamlesiyle karşı karşıya değiliz. Bu durum, 7 Ekim'den bu yana İsrail ile topyekûn savaş çatısı altında kontrollü bir çatışmaya giren İranlı milislerin, özellikle de güney Lübnan'daki Hizbullah ve Yemen'deki Husilerin davranışlarından çıkarılabilir. Irak'taki İran yanlısı gruplara gelince, 28 Ocak'ta Ürdün-Suriye sınırında ABD'ye ait Kule 22’ye yaptıkları saldırının ardından, ABD'nin kendilerine yönelik tepkisinin genişlemesinden ve İran'ın bunu sınırlayacak bir saha gerçekliği yaratmamasından korkarak savaştan erken çekildiler.

Bu da bizi İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşı bağlamında ABD'nin İran'a yönelik caydırıcılığına getiriyor. İran’ın bölgedeki vekil güçlerinin devam eden saldırıları göz önüne alındığında, ABD’nin caydırıcılığının mutlak olmadığını söyleyebiliriz. Bu durum Tahran'ın saldırıdan savunmaya geçmesine neden oldu. Gerçi bu dönüşümün göstergeleri savaştan önce ortaya çıkmaya başlamıştı. Ancak savaş bunu hızlandırdı ve İran için kaçınılmaz bir seçim haline getirdi. Bu da Tahran yönetiminin savaşın sona ermesinin ardından yeniden saldırıya geçme ihtimaline ilişkin temel bir soruyu gündeme getirdi.

Kesin olan şu ki Tahran yeni döneme bölge ülkeleriyle arasını soğutmaya çalışarak giriyor.

Böyle bir dönüşümün zor olması ve bunun için bölgesel ve uluslararası koşulların mevcut olmaması muhtemeldir. Bu, İran'ın bölgedeki nüfuzundan herhangi bir şey kaybetmeye razı olacağı anlamına gelmiyor, ancak en azından bölge ülkelerine karşı çatışmacı olmamaya çalışacak ve en önemlisi Tahran ile Beyrut arasındaki ‘direniş koridoru’ olmak üzere stratejik bölgesel kazanımlarını savunmaya devam edecektir. ABD ve İsrail ise bu kordioru, güç kullanarak bozmaya ya da kullanışlılığını sınırlandırmaya çalışıyor. Ancak daha da önemlisi, 7 Ekim ABD'yi bölgedeki varlığını azalttığı izleniminin ardından bölgeye ‘geri döndürdü’ ve bu da ABD’lileri bölgeden uzaklaştırmaya çalışan İran için büyük bir meydan okumadır.

Washington ile Tahran arasında yeni bir ‘birlikte yaşama’ aşamasıyla mı yoksa bir ‘çatışmayla’ mı karşı karşıyayız?

Her iki durumda da, iki taraf arasındaki gelecekteki ‘ilişkinin’ dinamiklerini kristalize etmek, kurallarını ve tavanlarını belirlemek zaman alacaktır. Ancak kesin olan şu ki Tahran, tıpkı 21 yıl önce Irak'ta olduğu gibi Gazze'de de ‘ertesi günün’ belirsizliği göz önüne alındığında hatları henüz netleşmeyen yeni bir döneme bölge ülkeleriyle arasını soğutma çabasıyla giriyor. Bunun işaretleri, rejimin mevcut tutumunun Tahran'ın Arap dünyasına açılmaya çalışırken 7 Ekim saldırısını ‘sahiplenmemesiyle’ uyumlu olduğu Suriye'de ve bir Hizbullah güvenlik yetkilisinin kısa süre önce Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) ziyaret ettiği Lübnan'da şimdiden görülebilir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli AL Majalla dergisinden çevrilmiştir.



HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
TT

HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine insansız hava aracı (İHA) ile düzenlediği bir saldırıyla şehirdeki Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Saldırıda en az altı Bangladeşli asker öldürüldü. Öte yandan şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

BM Abyei Geçici Güvenlik Misyonu (UNISFA) tarafından yapılan açıklamada, Kadugli'deki BM merkezine düzenlenen İHA’lı saldırıda ‘altı askerin öldürüldüğü ve altı askerin yaralandığı’ duyuruldu. UNISFA tüm kurbanların Bangladeşli olduğunu ekledi.

Öte yandan Bangladeş Başbakanı Muhammed Yunus, yaptığı açıklamada olaydan dolayı ‘derin üzüntüsünü’ dile getirdi.

BM Genel Sekreteri António Guterres ise Sudan'daki UNISFA askerlerine yönelik saldırıların ‘haksız ve savaş suçu niteliğinde’ olduğunu vurguladı.

Guterres, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı paylaşımda, UNISFA askerlerini hedef alanlardan hesap sorulması çağrısında bulundu.

Sudan Egemenlik Konseyi saldırıyı kınadı

Öte yandan Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada, ‘korunan bir BM tesisini hedef almanın, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranış olduğu, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saydığı’ vurgulandı.

sd
Sudan ordusu komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Saldırıdan HDK’yı sorumlu tutan konsey, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunması için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler almaları’ çağrısında bulundu.

HDK dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenleyerek BM karargahını hedef aldı ve en az altı sivili öldürdü. Bunun üzerine şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanma ve suç teşkil eden bir davranış olup, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe sayma ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etme anlamına gelir.”

dfrgt
BM Genel Sekreteri António Guterres (Reuters)

HDK, bu saldırıyı, BM Genel Sekreteri António Guterres’in HDK’yı ‘kötü güçler’ olarak nitelendirdiği, HDK’nın ise BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladığı açıklamasından iki sonra gerçekleşti.

Birçok kaynak, HDK'nın Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenlediğini bildirdi. Şehirde dumanlar yükseldiği görüldü. Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan bir sağlık kaynağı, BM karargahına düzenlenen İHA’lı saldırıda en az altı sivilin öldüğünü söyledi.

Bölge sakinleri kaçıyor

Sudan merkezli bir haber sitesi, HDK'ya bağlı Sudan Kurucu İttifakı’nın (Te’sis) perşembe günü Kadugli sakinlerine askeri çatışma ve operasyon bölgelerini terk etmeleri çağrısında bulunduğunu aktardı. Haberde, bu çağrının bölge sakinleri tarafından geniş çapta dikkate alındığı, bu göç dalgasının savaşın patlak vermesinden bu yana en büyük dalga olduğu ve bölgeden kaçanların çoğunluğunun kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğu belirtildi.

Al Sudania News sitesi, Sudan Kurucu İttifakı liderinin yaptığı açıklamada, ittifakın ‘sivilleri korumaya ve Kadugli'den gönüllü tahliyeleri kolaylaştırmaya tam olarak kararlı olduğunu’ söylediğini aktardı.

İttifak lideri, ‘tüm vatandaşlara hayatlarını korumak için çatışmalardan uzak durmaları çağrısını’ yineledi.

Bu gelişmeler yaşanırken Güney Kordofan eyaletinde askeri çatışmalar daha fazla bölgeye yayılıyor ve bunların sivillerin insani durumuna etkisi konusunda endişeler artıyor.

Sudan Ordusu, Güney Kordofan eyaletindeki Kadugli, Dilling ve Abu Jubayhah olmak üzere son üç şehri kontrol ediyor.

Sudan Kurucu İttifakı, geçtiğimiz temmuz ayında, Muhammed Hasan et-Taişi liderliğinde paralel bir hükümetin kurulduğunu açıklayan HDK'nın da dahil olduğu bir siyasi ittifak.

Hartum'da kitlesel gösteriler düzenlendi

Öte yandan dün binlerce Sudanlı, başkent Hartum ve ülkenin diğer şehirlerinde kitlesel gösteriler düzenleyerek, HDK'ya karşı savaşan orduyu destekledi. HDK ise, ülkedeki savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları boşa çıkarmak amacıyla uluslararası toplumun önünde vatandaşları istismar etmemesi konusunda uyarıda bulundu.

Yürüyüşler, Sudan ordusu ile birlikte savaşan silahlı gruplar ve İslamcı hareketlerle koordineli olarak Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi’nin çağrısı üzerine düzenlendi.

efrgt
Cumartesi günü Port Sudan'da ordu yanlısı yürüyüş (AFP)

Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi lideri Korgenereal Beşir Mekki el-Bahi, geçtğimiz ay, Kordofan’ın tüm cephelerinde orduyu desteklemek için genel seferberlik ilan edildiğini ve bazı eyaletlerde eğitim kamplarının açıldığını duyurdu.

Bahi, komite tarafından yayınlanan açıklamasında şunları söyledi:

“Bu yaygın halk ayaklanması, Sudan halkının gerçek iradesini yansıtıyor ve ulusal devlet kurumlarının üzerinde hiçbir meşruiyet olmadığını teyit ediyor.”

Şarku’l Avsat, aralarında Hartum, Port Sudan, Medeni, Dongola, Sennar ve Halfa’nın bulunduğu, Sudan ordusunun kontrolündeki eyaletlerin başkentlerinde düzenlenen yürüyüşleri yerinde takip etti.

HDK'nın yaygın ihlallerine tanık olan El Cezire eyaletinin merkezindeki onlarca belde ve küçük köyde de dayanışma gösterileri düzenlendi.

Protestocular, Sudan ordusuna destek çağrısı yapan pankartlar açarken ‘Tek ordu, tek halk’ sloganları attı. Bazı protestocular ise HDK'nın terör örgütü olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan sloganlar attı.

Öte yandan başta Sivil Demokratik Devrimci Güçler İttifakı (Sumud) olmak üzere savaş karşıtı güçler, ‘Barışa ve demokrasiye evet. Savaşa, askeri yönetime hayır’ sloganıyla sosyal medyada yaygın olarak paylaşımların yapıldığı bir kampanya başlattı.


Polis şiddeti iddiası Tunus sokaklarını karıştırdı

Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)
Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)
TT

Polis şiddeti iddiası Tunus sokaklarını karıştırdı

Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)
Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)

Tunus’ta bir adamın polis kovalamacasının ardından ailesinin ifadesine göre kendisine uygulanan şiddet sonucu hayatını kaybetmişti. Reuters'a konuşan görgü tanıkları, Tunus polisi ile bir kişinin uğradığı şiddet sonucu hayatını kaybetmesini protesto eden öfkeli gençler arasında dün gece üst üste ikinci kez çatışmaların çıktığını söylediler.

Tunus’taki bu tür şiddetin karıştığı protesto gösterileri, ülkede 2011 yılındaki Arap Baharı ayaklanmalarını tetikleyen devrimin yıl dönümü yaklaşırken yetkililer arasında protestoların diğer bölgelere de sıçrayabileceği endişesini artırıyor.

Tunus, çeşitli alanlarda artan protestolar ve grevlerin yanı sıra Tunus Genel İşçi Sendikası'nın gelecek ay ülke çapında grev çağrısı yapmasıyla birlikte, siyasi ve sosyal gerilimin tırmandığı bir dönemden geçiyor.

Son haftalarda, binlerce protestocu, ülkenin güneydeki Gabes kentinde hava kirliliğinin başlıca kaynağı olduğunu söyledikleri bir kimya fabrikasının kapatılması talebiyle protesto gösterisi düzenledi.

Öte yandan polis şiddeti sonucu öldüğü iddia edilen adamın yakınları, şahsın ehliyetsiz motosiklet sürerken polis tarafından takibe alındığı, dövüldüğü ve hastaneye kaldırıldığını, ancak daha sonra hastaneden kaçtığını, ancak dün kafasındaki bir kanama nedeniyle hayatını kaybettiğini söyledi.

Olayla ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Yerel kaynaklar ve basın, Kayravan Valisi’nin durumu yatıştırmak amacıyla, dün hayatını kaybeden kişinin ailesini ziyaret ettiğini ve hangi şartlarda öldüğünü belirlemek ve sorumluları tespit etmek için soruşturma açma sözü verdiğini bildirdi.

İnsan hakları örgütleri, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'i muhaliflerini bastırmak için yargı ve polisi kullandığını iddia ediyor. Ancak Cumhurbaşkanı Said, hakkındaki bu suçlamaları kategorik olarak reddediyor.


(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
TT

(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.

Avustralya'nın Sidney kentinde bir plajda Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında meydana gelen silahlı saldırıda en az 10 kişi öldü, çok sayıda  kişi yaralandı. İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'a göre olay sırasında yaklaşık 2 bin kişi panik içinde tahliye edildi ve birçoğu sığınaklara sığındı.

Öte yandan Avustralya polisi tarafından bugün yapılan açıklamada, olay nedeniyle Bondi Plajı'ndan uzak durulması çağrısı yapıldı. Polis daha sonra, silahlı saldırının ardından iki kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Fransız Haber Ajansı AFP’den aktardığı  habere göre bir görgü tanığı, ‘siyah giysili iki kişinin’ plajda ateş açtığını söyledi.

dfgthy
Avustralya medyasında yayınlanan, saldırganlardan birine ait bir fotoğraf.

Avustralya medyası tarafından yayınlanan saldırganlardan birinin fotoğrafı

Öte yandan İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, saldırıyı ‘Yahudilere yönelik acımasız bir saldırı’ olarak nitelendirerek kınadı.

uı89o
Kurtarma ekipleri, Sidney sahilinde meydana gelen silahlı saldırının ardından yaralı bir kişiyi taşıyor (AP)

Herzog, açıklamasında şunları söyledi:

“Sidney'deki kardeşlerimiz, Bondi Plajı'nda Hanuka'nın ilk mumunu yakmaya giden Yahudilere yönelik acımasız bir saldırıda kötü niyetli teröristler tarafından saldırıya uğradı.”

Görgü tanıkları, kutlamaya katılanların saldırı mahallinden panik halinde kaçtıklarını söylerken yerel medya, silahlı saldırganların olay yerinden kaçtığını ve yetkililerin yoğun bir arama çalışması yürüttüğünü bildirdi.