Kutsal metinlerin tercümeleri kültürler arası köprüler mi yoksa ayırma duvarları mı?

Lina Jaradat
Lina Jaradat
TT

Kutsal metinlerin tercümeleri kültürler arası köprüler mi yoksa ayırma duvarları mı?

Lina Jaradat
Lina Jaradat

Samir Ebu Hevaş

Walter Benjamin, 1923 yılında kaleme aldığı ‘The Task of the Translator’ (Çevirmenin Görevi) başlıklı ünlü makalesinde, kötü bir çevirmeni, yalnızca orijinal dilden başka bir dile ‘bilgi aktaran’ kişi, kötü çeviriyi ise ‘temeli olmayan içeriğin yanlış aktarımı’ olarak tanımlar. Bununla orijinal dilin doğasında bulunan ve o dilin ötesine geçen küçük farklılıkları kasteden Benjamin'in Charles Baudelaire'in şiirinin Almancaya çevirisine giriş olarak yazdığı makalesinde bu konunun en çok şiir çevirisinde ortaya çıktığı açıkça görülüyor. Cahiz, Kitab’ul-Hayevan adlı kitabında Arap şiirindeki mucizenin ölçü ve kafiyeler olduğunu belirterek Arap şiirindeki bu mucizevi unsur kaybedilmeden Arapçadan Yunancaya aktarılmasının imkansız olduğunu söyler. Cahiz’e göre çevirmen, iki dil hakkında da eşit derece bilgi sahibi olmalı. Bu da çevirmenin her iki dilde de tam bir yeterliliğe sahip olması gerektiği anlamına geliyor. Cahiz ayrıca çevirmenin bir dilden diğerine çevirdiği konu hakkında da bilgi sahibi olmasının önemine işaret eder. Cahiz’e göre çevirdiği konuları ve temel esaslarını anlamayan, inceliklerini bilmeyen birinin tıp, astronomi, mühendislik ve aritmetik konularında tercüme yapması makul değil. Peki, ya dini ilimlerde tercüme yapan kişinin durumu nedir?

İhanet ve dürüstlük

Cahiz, kitabında şunları söylüyor:

Geometri, astroloji, aritmetik ve fonolojiyle ilgili kitaplar hakkında böyle söylüyoruz. Peki ya bu kitaplar, Allah'a dair, kendisine helal olan ve olmayanla ilgili bilgilerin olduğu, hatta tabiattaki anlamların düzeltilmesinden bahsetmek isteyen dini kitaplarsa ya da hangi bilginin doğru veya hangisinin yanlış  olduğunu yahut neye  doğru neye yanlış  deneceğini, doğruyla yanlışın ismini, hangi anlamlara geldiğini, eş anlamlarını, mana kaybolunca o ismin değişip değişmeyeceğini, mananın manasının bilinmesi, mananın manasının yorumlanması vb. gibi bilgilerden bahseden kitaplarsa?

Yalan (bu durumda geleneksel olarak ihanetle aynı manadadır) ve dürüstlük (doğruluk) sözcüklerinin manaları için Allah’ın kelamını aktarmaktan daha uygun bir yer olabilir mi? Örneğin, İngiliz dilbilimci William Tyndale'in 1536 yılında İncil'i Yunancadan İngilizceye çevirdiği için idam edilmesine hükmeden karar cümlesinde geçen ‘sapkınlık’ kelimesi bu duruma en uygun kelimedir. Uğruna binlerce kişinin çarmıha gerildiği ve söz konusu kararda çevirinin inançsızlıkla bir tutulduğu, onu tek bir eylem veya tek bir ‘suç’ haline getiren geniş kapsamlı bir kelime.

Yorum, metinlerin diller ve kültürler arasında aktarılmaya başlanmasından bu yana çeviri sürecinin ayrılmaz bir parçası olmuştur.

Esasında Tyndale, Kutsal İncil'i (Eski Ahit, Eksik Ahit ve Yeni Ahit) tercüme ettiği için idam edilmedi. Sapkınlıkla suçlanmasının asıl nedeni, İncil’in çevirisini yapmak için kilise yetkililerinden izin almamasıydı. Çevirisinde o kadar hata vardı ki, ‘hatalarını aramak denizde su aramakla aynı’ görülüyordu. Çağdaşı filozof Thomas More'a göre kilise, önce 1526 yılında Tyndale’in kitabını yasakladı, sonra 1529 yılında onu sapkınlıkla suçladı. Tyndale’i idama götüren dolaylı neden ise Tyndale’in dönemin İngiltere Kralı VIII. Henry'nin Aragonlu Catherine ile evliliğinin Anne Boylen ile evlenmesi için iptal edilmesini desteklemeyi reddetmesiydi. Bunu siyasi kötü niyetlilik olarak tanımlayabiliriz. Bu sebep, Tyndale’in suikasta uğraması için yeterliydi ama çarmıha gerilip yakılması için yeterli değildi. Bu yeterliliği de İncil çevirisi sağladı. İronik olansa More'un da Tyndale'den bir yıl önce aynı ‘siyasi’ nedenden dolayı idam edilmesidir.

Araştırmacılar Kevin Wendell ve Anthony Pym, (Oxford Handbook of European Thinking on Secular Translation, 2011çerçevesinde) yaptıkları çalışmada Tyndale'in idamına benzer bir başka olaya, yani Platon’un diyaloglarını ‘yanlış tercüme etmekle’ de suçlanan Fransız çevirmen Etienne Doulet’nin 1545 yılındaki idamına dikkat çektiler. Metinleri kelimenin tam anlamıyla tercüme edenlerin ‘bilgi eksikliği’ olduğunu düşünen Doulet, Platon'un ‘öldükten sonra bir daha var olmayacaksın’ sözünü yorumlamış ve buna ‘kesinlikle hiçbir şey olmayacaksın’ ifadesini eklemiştir. Bu yorum, o dönemde kilise yetkilileri tarafından ahiret hayatının inkar edilmesi olarak değerlendirildi ve Doulet’nin kılıçtan geçirilmesi gerektiğine hükmedildi.

Değişim süreci

Tüm bu gerçekler ve daha birçokları yorumun, metinlerin diller ve kültürler arasında aktarılmaya başlanmasından bu yana çeviri sürecinin ayrılmaz bir parçası olduğunu teyit ediyor. Kelimeler bir bağlamda kullanılmadığı ya da bir başka kelimeyle yan yana gelmediği zaman yalındır. Yani herhangi bir kelime barındırdığı her anlama gelebilir fakat bir dizi kelimenin bir veya daha fazla ifadede birleştiği durumlar, bu kelimelere başka bir hayat verir. Ancak bu hiçbir şekilde o kelimenin nihai anlamı ya da yapılabilecek en son yorumu demek değildir. 

Abdusselam Bin Abdulali, geçtiğimiz şubat ayında Al-Majalla’da yayınlanan ‘Yeniden çeviri neden yapılır?’ başlıklı makalesinde şu ifadelere yer verdi:

“Bazı metinler, yayınlandığında 'bozulmamış' kalsa ve çarpık bir el değmemiş olsa bile, anlayış, yorum ve onlara verilen değer bakımından büyük dönüşümlere uğrar. Hatta bazıları hala yeni okumalara konu olur. Bu yüzden çevirileri düzeltmenin temelde varsa önceki çevirilerdeki hataları gidermeyi amaçladığını söylemeliyiz. Bunu atlayamayız.Belki de çevirilerdeki değişimi anlamak için çevirinin kalitesi ya da kalitesizliğini belirleyen kriter olarak doğru ve yanlışı bir kenara bırakmak gerek. Çünkü hatalı ya da doğru çeviri yoktur. Belki bu konuda uyumsuz çevirilerin ve daha uygun çevirilerin olduğunu söylemekle yetinebiliriz.”

En nihayetinde çeviri, çevirmen ile alıcı arasında bir değişim sürecidir. Tıpkı çeşitli biçimleriyle yazmanın, yazar ile okuyucu arasında bir değişim süreci olması gibi. Metni hiç bitmeyen bir yorum süreci içerisinde bir eser haline getiren de bu özelliktir. Zira okuması, daha doğrusu okumaları bitmez ve değişim süreci olmadan hem orijinal metin hem de çevrilen metin eksik kalır. Metin, bir dilden diğerine, bir kültürden başka kültüre, bir dönemden öteki döneme yolculuğa başladığı andan itibaren, tıpkı orijinal metin gibi, ana dilinde okunabilir hale gelir. Alıcısına ve alınma koşullarına göre değişir. Belki bir çevirinin doğru ya da yanlış olduğunu söylerken dikkat edilmesi gereken de tam olarak budur. İncil'in İbranice, Yunanca ve Latince kaynaklara ya da Avrupa dillerine dayanan ilk tercümeleri hakkındaki kapsamlı tartışmalarda karşımıza çıkan da tam olarak budur. Tartışma, dilbilimsel olmaktan çıkıp teolojik ve bazen de politik boyuta taşınmıştır.

Allah’ın kelamı

Öte yandan dini metinler, Tevrat'ın önce Yunancaya, sonra da Latinceye çevrilmesiyle uzun bir süre boyunca çeviri çalışmalarının ana motivasyon kaynağı oldu. Ardından Yeni Ahit’in, Kur'an-ı Kerim'in ve diğer kutsal kitapların tercümeleri geldi. Burada söz konusu çevirilerin amacının kutsal metni alışılagelmiş dil sınırlarının dışına taşıyarak, başka dilleri konuşan halklara yaymak, böylece Allah'ın kelamını aktarmak, belki de tebliğde bulunmak olması dikkati çekiyor. Bu tür metinlerin çevirilerinde eylem olarak çeviri, bazen insanlar arasında kurulmak istenen köprülere paralel olarak, dinler arasında sınırlar çizme biçimi olarak da değerlendirilebilir. Konuyu sadece üç İbrahimi din olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam dini kapsamında ele aldığımızda mesele daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Bazı çevirilerin aynı mantık ve bağlamda olmasından ve dolayısıyla bu dinlerle aynı amaca hizmet etmesinden dolayı benzerlikler bulmak yerine, farklılıklar yarattığını ve var olan farklılıkları artırdıklarını görüyoruz.

Bazı çevirilerin, bu dinlerle aynı amaca hizmet etmesinden dolayı benzerlikler bulmak yerine, farklılıklar yarattığını ve var olan farklılıkları artırdıklarını görüyoruz.

Bu noktada örneğin Tevrat’ın tercümelerinin öncelikle diğer kültürlere yönelik olmaktan ziyade başta Avrupa ülkeleri  olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki ülkelere yayılmış Yahudilere yönelik olduğunu belirtmekte fayda var. Yani  Yahudi din adamlarının Tevrat’ı Latinceye çevirmelerindeki hedef kitle yine Yahudilerdi. Aynı durum, İslam  dini için de geçerli Kur’an-ı Kerim’in çevirileri (mealleri), özellikle resmi olanları, daha doğrusu yarı resmi olanları, çünkü resmi çevirileri yoktu, diğer milletlerden ve kültürlerden Arapça konuşmayan Müslümanlar için yapıldı. Kur’an-ı Kerim mealleri, Yahudiliğin aksine Hıristiyanlıkla paylaşılan aynı amaca yani, Müslüman olmayanlar ya da herhangi bir dine inanmayan halklar arasında İslam dinini yayma ve tebliğ etme amacına da hizmet ediyordu. Biraz da antik dünyadan ve Yunan dünyasından günümüze kadar uzanan Yahudilik ve Hıristiyanlık dinlerinin antropolojik, dilsel ve kültürel kökenlerine girmeden, yalnızca Arapçadan İngilizceye çeviri üzerinde duracağım. Bu konudaki en açık örneğin ‘celale’ kelimesinin tercümesi olduğunu söyleyebiliriz.

Kur’an-ı Kerim’in çevirileri (mealleri)

Kur'an-ı Kerim’in (Fransızca, İtalyanca, Almanca, Rusça ve İspanyolcaya yapılan önceki tercümelerden sonra) İngilizceye tarihi ilk tercümesi, İskoç Alexander Ross (1590 - 1654) tarafından yapıldı. Ancak bu çeviriyi doğrudan Arapçadan değil, İskenderiye konsolos vekili André Du Ryer’in Fransızcaya çevirisinden yapmıştı. Ross’un veya 12. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar ondan önce ya da sonra Kur’an-ı Kerim’in çevirisini yapanların Kur’an-ı Kerim hakkındaki görüşleri ne olursa olsun bu çevirilerin büyük çoğunluğu ‘düşmanını tanı’ ilkesiyle yapılmıştı. Teolojik argümanlar açısından bakıldığında bunlar köprüler kurmaya yönelik kültürel bir çabadan daha fazlasıdır. Bunun dışında bizi ilgilendiren, Ross’un çevirisinde (Almanca kökenli) İngilizce God ifadesi kullanılan ‘celale’ (büyüklük, ululuk, yücelik) sözcüğünün çevirisidir. Daha sonraki birçok tercümede de gördüğümüz üzere (bir dilin başka bir dile fonetik aktarımı olan harf çevirisi yapılmış ve) Allah lafzı yerine kullanılmamıştır.

Aynı durum, Kur'an-ı Kerim'in bir Müslüman tarafından Arapçadan İngilizceye yapılan tarihteki ilk tercümesi için de geçerli. İnternetteki Kur'an-ı Kerim tercümeleri sözlüğüne göre bu çeviri, Ahmed Abdulhakim Han adında Ahmedilik mezhebinden bir Hintli tarafından 1905 yılında yayınlandı. Bu çalışma, Kur'an-ı Kerim'in tamamının tercümesini içermediğinden gerek kapsamı gerekse boyutu bakımından, tercüme olarak güvenilir bulunmuyor.  Ancak Han’ın tercümesinde bizi üstü kapalı olarak diğer dinlere, özellikle de Hıristiyanlığa yanıt vermeyi amaçlaması ilgilendiriyor. Çevirmen, kısa tuttuğu giriş bölümünde, “Kur'an-ı Kerim’in dilinin yüceliğini ve derinliğini, her kelimesine vahiy rehberlik etmedikçe, hiçbir insanın onu hiçbir insan diliyle tam olarak ifade etmesi mümkün değildir” sözleriyle Kur'an-ı Kerim metnini fiilen tercüme etmenin ‘imkansız oluşuna’ anlamlı bir gönderme yaparak, dil ile kutsal arasındaki bağı ihmal etmiyor. Çevirmen, Fatiha suresinin tercümesinde (daha doğrusu yorumunda) Arapçada isimlerin başına gelen belirleme edatı ‘El’ (elif ve lam harflerinden oluşur/lam-ı tarif) takısı kısmına geçtiğinde bunun ‘God’ kelimesi yerine kullanılan Allah lafzının başında ‘elif ve lam’ harflerinin belirleme edatı El takısı bağlamında değil, daha ziyade birçok güncel argümanda da gördüğümüz gibi İngilizceye ‘All the Praises are for Allah’ olarak çevirdiği ‘Hamd alemlerin Rabbi Allah'adır/Allah’a mahsustur’ şeklindeki ikinci ayete ilişkin genel açıklama bağlamında olduğunu söylüyor. Allah lafzının elhamdülillah (Hamd Allah’adır) kelimesi gibi lam-ı tarife ihtiyacı olmadığını yineliyor. Han’ın açıklamasına göre hamd,  kapsamlılığı ima eder ve ilahlığa dair ve vasıf olarak yalnızca Allah'ın layık olduğu tüm yüce güçlere ve sıfatlara işaret eder. Daha sonra hamd kelimesine neden bu kadar kutsallık verdiğini açıklarken dini bir duruş sergileyen Han, “Yalnızca bozulmuş fıtratta, sapkın vicdanda ve batıl inançlı kültürlerde insana, güneşe, yıldıza, aya veya surete  herhangi bir varlığa daha yüksek güçler atfedilebilir” diyerek, Hıristiyanlığa ve diğer bu tür inançlara sahip dinlere üstü kapalı göndermede bulunuyor.

Lina Jaradat

Kur’an-ı Kerim’in İngilizceye çevirisini ikinci kez, bazı kaynaklara göre 1911 yılında, bazı kaynaklara göre ise 1912 yılında yapan kişi ise Mirza Ebu’l-Fazl isimli Bengalli (günümüzde Bangladeşli) bir din adamıydı. Arapça ve İngilizceyi akıcı olarak konuşabildiği açık olsa da çevirisi, kendisinden önce Kur'an-ı Kerim tercümesi yapanların çevirilerinde olduğu gibi, çeşitli hatalarla ve zayıflıklarla gölgelenmişti. Çevirmen de çevirisinde hatalar ve zayıflıklar olduğunu kabul ediyor. Fakat bunların bazılarının ‘Hint matbaasının şeytanına’, yani tipografik hatalardan kaynaklandığını söylese de mesele bunun çok ötesine geçiyor. Ancak ‘celale’ kelimesini İngilizceye çevirirken ‘God ’kelimesini kullanmaya karar vermesi burada büyük önem taşıyor. Ne ondan önce ne de ondan sonra gördüğümüz gibi, bugüne kadar God kelimesi Allah lafzı yerine kullanılmadı. Onu ve ondan öncekileri bu seçimi yapmaya neyin ittiğini bilmiyorum ama muhtemelen tek rasyonel ve mantıklı seçenek bu gibi görünüyordu.

Arap olmayan Müslümanlar

20. yüzyılın ilk yarısına kadar İngilizceye ondan fazla Kur'an-ı Kerim tercümesi yapıldı. Burada söz konusu tercümelerin özellikle Hindistan, Malezya veya Pakistan'dan gelen Arap olmayan Müslümanlar tarafından yapılması dikkati çekiyor. Biri sonradan Müslüman olan iki İngiliz vatandaşı tarafından tamamlanan iki Kur’an-ı Kerim tercümesi var. Bunlardan ilki 1956 yılında Irak asıllı bir Yahudi ve (kültürel ve coğrafi bakımdan) bir Arap olan Nesim Yusuf Davud (1927 - 2014) tarafından yapılan çeviridir. Halen en çok satan Kur'an-ı Kerim’in İngilizceye çevirisi budur ve bugüne kadar 70 baskı yapmıştır. Davud, 1945 yılında Irak hükümetinin verdiği bursla eğitimini tamamladıktan sonra Londra Üniversitesi'nde İngiliz edebiyatı okurken bu çeviri üzerinde çalıştı. Ardından Penguin Books kurucusu Allen Lane tarafından ‘Binbir Gece Masalları’ kitabını (1954) tercüme etmeye, sonra da Kur'an-ı Kerim çevirmeye davet edildi.

20. yüzyılın ilk yarısına kadar Kur'an-ı Kerim’in İngilizceye çevirilerinin Arap olmayan Müslümanlar tarafından yapılması dikkati çekiyor.

Bundan sonra, tümü yukarıda adı geçen coğrafi bölgelerden gelen ve bu ülkelerdeki Müslümanlar (Arap Müslümanlar dünyadaki Müslümanların yüzde 20’sini oluşturuyor) tarafından yapılan Kur’an-ı Kerim’in yaklaşık 17 İngilizce çevirisi daha geldi. Hatta 1980 yılında Lübnan'daki Araplar tarafından Sünni ve Şii meclisler tarafından görevlendirilen ve Prof. Muhammed Yusuf Zayed'in (ö. 1994) katılımı ve liderliğinde Beyrut Amerikan Üniversitesi'ndeki bir grup profesör tarafından Kur’an-ı Kerim’in İngilizce tercümesi yayınlandı. Bazıları bu çalışmanın Nesim Yusuf Davud tarafından  yapılan çevirinin yenilenmiş bir versiyonundan başka bir şey olmadığını, hatta yeni versiyonun da bazı yerlerdeki çeviri ikilemlerini ve belirsizlikleri çözüme kavuşturmadan olduğu gibi aktardığını düşünüyor.

Kur'an-ı Kerim'in tercüme edildiği diller arasında en fazla çevri yapılan dil olan İngilizceye peş peşe 100’den fazla tercümenin yapılmasıyla ilgili tartışma halen devam ederken, Arapça konuşmayanlar tarafından yapılan çevirilerin Arapça konuşanlara kıyasla daha fazla olduğuna dikkat çekiliyor. Bir başka dikkat çekilen husus ise Kur'an-ı Kerim’in, büyük bir dini kurum tarafından açıkça arkasında durulması anlamında ‘resmi olarak’ Arapça tercümesinin bulunmamasıdır. Belki de bu, her Kur’an tercümesinin sonuçta çevirmen(ler)in kişisel çabasından başka bir şey olmadığı ve metnin Arapça dilindeki orijinaliyle aynı olamayacağı düşüncesinden kaynaklanıyordur. Ne var ki Kur'an-ı Kerim’in çevrilmesinin caiz olup olmadığına dair üst düzey din alimlerinin verdikleri fetvaların olduğunu ve bunların hepsinin bu çekinceyi barındırdığını görüyoruz. 

Bu çevirilerle ilgili ciddi sonuçlara varmak özellikle yorum denilen özet ve açıklayıcı olmayan metin tercümesi de dahil olmak üzere, birden fazla çeviri türüyle karşı karşıya olduğumuz için derinlemesine çalışmalar gerektirdiğinden Kur’an-ı Kerim’in İngilizceye tercümesinde ‘el-nakhara’ (harf çevirisi/transliterasyon) ilkesinin hâlâ mevcut olduğunu görüyoruz. Bu tercümelerin ortaya çıkışından günümüze kadar, oryantalist (şarkiyatçı) olarak nitelendirilebilecek kişilerin tercümeleri ile Müslümanların tercümeleri arasındaki çoğu durumda ortak bir faktör bu olmuştur.

El-Celale lafzı

El-Celale kelimesine gelince, Kur’an-ı Kerim’in İngilizce tercümelerinde Allah lafzının God kelimesi yerine kullanılarak  diğer dinlerden (özellikle Hıristiyanlıktan) farklı olarak Allah’ın ‘herhangi bir ilah’ değil, tek ilah olduğunun vurgulanması amaçlanıyor. Bu tercümelere göre lam-ı tarifin rolü budur. Bazılarında el-Rab ifadesi de el-nakhara ilkesine göre aynı rolü oynuyor.

Eğer bu olay, İslam dini içinde yaşanmış ve somutlaştırılmışsa, diğer semavi dinler arasında bundan daha azını beklememeliyiz.

Çarpıcı olansa aynı yöntemi benimseyen oryantalistler tarafından yapılan çevirilerin de sanki tersine de olsa bu mantığı benimsiyormuş gibi olmalarıdır. Allah lafzının olduğu gibi kullanılmasının onaylanmasıyla söz konusu ilahın God kelimesinin ifade ettiği gibi herhangi bir ilah değil, Müslümanların ilahı olduğu anlaşılıyor. Bu kullanımın meşruiyetini bizzat Müslümanların kullanmasından alıyor.

Her iki durumda da sonuç, medyada ve sosyal medya aracılığıyla daha incelikli olan, dinleri ve kültürleri birbirine yakınlaştırmaya yönelik tüm çabalara rağmen giderek büyüyen ve çevirileri kimin Allah'a doğru şekilde ibadet ettiği, O'na dua ettiği ve (dini metinler aracılığıyla) O'na doğru şekilde yaklaştığı konusunda bir tartışmaya dönüştüren bir uçurumun yaratılmasına katkıda bulunan bizzat Tanrı'nın önünde olmadığımız yönündeki öneri ya da yanılsamadır. 

Gazze Şeridi’ndeki son savaşta, Gazze’nin şehirlerinden birinde bir cami bombalanmak üzereyken video kaydı yapan İsrailli asker, dinleyicilerine İbranice seslenerek bugünden sonra burada İbraniceden başka hiçbir dilde dua edilmeyeceğini, oradaki camilerin minarelerinde ‘Allah-u ekber’ (Allah büyüktür) ifadesi yerine ‘Dinle, ey İsrail! Tanrımız olan rab tek rabdir’ duasının edileceğini söylüyor.‘ Çevirideki zayiat’ aşırılık yanlısı İslamcı hareketlerin doğuşuna katkıda bulunmuş olabilir. Zira DEAŞ ya da El Kaide gibi örgütlerde gördüğümüz gibi, takipçileri ve destekçilerinin çoğunluğunu Arapça konuşmayanlar oluşturuyor. Dili, bir anlam ve fikir taşıyıcısı olarak değil, ritüel semboller olarak görürler. Eğer bu gerçeklik İslam dininin içinde yaşanmış ve somutlaşmışsa, o zaman diğer semavi dinler arasında da bundan daha azını beklememeliyiz.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



İsrail ordusu Kerem Şalom sınır kapısını yeniden açtı

Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)
Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)
TT

İsrail ordusu Kerem Şalom sınır kapısını yeniden açtı

Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)
Salı günü, güney Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısının İsrail tarafında insani yardım yüklü kamyonlar hareket ederken İsrail askerleri nöbet tutuyor (AFP)

İsrail ordusu bugün (Çarşamba) Gazze Şeridi'ne insani yardım götürmek üzere Kerem Şalom kapısının yeniden açıldığını duyurdu.

Ordu yaptığı açıklamada, Mısır'dan gelen kamyonların gıda, su, barınma malzemeleri, ilaç ve tıbbi ekipman gibi yardımları taşıdığını ve  sınır kapısına geldiğini belirtti.

swefrght6
Bir uydu görüntüsü, İsrail askeri araçlarının İsrail'in güneyinde, Gazze Şeridi ile Kerem Şalom sınır kapısı yakınındaki bir bölgede toplandığını gösteriyor (AFP)

Axios haber sitesi, Başkan Joe Biden'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'dan dün yaptığı telefon görüşmesinde, Hamas'ın yakındaki bir İsrail ordusu mevzisine düzenlediği ve dört askerin ölümüyle sonuçlanan saldırısının ardından Pazar günü kapatılan sınır kapısını yeniden açılmasını istediğini bildirdi.


Sudan ordusu ‘organ çıkarma’ videosunu reddetti

Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)
Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)
TT

Sudan ordusu ‘organ çıkarma’ videosunu reddetti

Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)
Sudan'ın doğusunda bulunan el-Gadarif eyaletindeki bir yeraltı kuyusundan çıkarılan suyu içen Sudanlılar (AFP)

Sudan ordusu, ülkede viral hale gelen ve askeri üniformalı iki kişinin bir başka kişinin karnını deşip cesedini parçaladığını gösteren şok edici videoyu reddetti ve söz konusu videonun ‘kendi güçleri ya da yanında savaşan unsurlarla herhangi bir bağlantısı olduğunu’ yalanladı.

Sudan Ordu Sözcüsü Nebil Abdullah dün (salı) yaptığı açıklamada “Daklu terörist milislerinin (Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki Hızlı Destek Kuvvetleri kastediliyor) medyası ve destekçileri bu suçu silahlı kuvvetlere mal etmeye ve faillerin bizim üyelerimiz olduğunu iddia etmeye çalıştı” ifadesini kullandı.

Açıklamada ‘Silahlı Kuvvetler, videoda görünenlerin ordu güçlerinin hiçbir bileşeniyle ilgisi olmadığını ve herhangi bir kuvvetin üniformasını giymediklerini teyit eder. Bu da bunun milisler ve işbirlikçileri tarafından yaratılan kötü yönetilmiş bir oyun olduğunu doğrulamaktadır’ denildi.

Sudanlı sosyal medya hesapları geçtiğimiz pazar günü, Sudan ordusunun üniformalarına benzeyen üniformalar giyen kişilerin, Hızlı Destek Kuvvetleri mensubu olduğunu söyledikleri bir kişinin karnını yararak öldürdükten sonra organlarını çıkarttıkları ve vücudunu parçaladıkları bir videoyu dolaşıma soktu.


İsrail'in Gazze’nin doğusu ve Refah'ı bombalaması sonucu 9 kişi öldü

İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)
TT

İsrail'in Gazze’nin doğusu ve Refah'ı bombalaması sonucu 9 kişi öldü

İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ni bombalaması (AFP)

Filistin Haber Ajansı (WAFA), İsrail'in bugün (Çarşamba) şafak vakti doğu Gazze ve Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'a düzenlediği bombardımanda 9 kişinin öldüğünü duyurdu.

Şarku’l  Avsat’ın  WAFA’dan aktardığı habere göre İsrail uçakları, Gazze'nin doğusundaki Ez-Zeytun semtinde Askola bölgesindeki bir daireyi hedef aldı. Saldırı sonucu bir erkek, bir kadın ve beşi çocuk olmak üzere 7 kişinin öldürüldüğü belirtildi. İsrail'in Refah'ın güneyindeki Selahaddin Kapısı yakınlarında bir motosiklete düzenlediği bombalı saldırıda ise iki kişinin öldüğü ve bazı kişilerin yaralandığı ifade edildi.

Shehab Haber Ajansı Telegram hesabında, topçu bombardımanının Refah'ın doğusundaki Al-Salam mahallesini, İsrail hava saldırısının ise Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'yı hedef aldığını bildirdi. Öte yandan El Aksa TV, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin orta ve güneyinin çeşitli bölgelerine saldırılar düzenlediğini bildirdi.


Irak mahkemesi IKBY'deki seçim krizini sona erdirdi

İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)
TT

Irak mahkemesi IKBY'deki seçim krizini sona erdirdi

İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)
İran Dini Lideri Ali Hamaney, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani'yi kabul etti. (İran Dini Lideri'nin internet sitesi)

Irak Federal Mahkemesi, dün (Salı) bölge parlamentosundaki sandalye sayısını azaltan önceki bir kararı bozarak, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile yaşanan ciddi krizi sona erdirdi.

Mahkeme, IKBY Başbakanı Mesrur Barzani'nin talebi üzerine parlamento koltuklarının dağıtım mekanizmasını askıya almak için ‘devlet emri’ yayınladı.

Irak yasalarına göre ‘devlet emri’ terimi, mahkemenin önceki bir kararını, anlaşmazlığın nihai çözümüne kadar geçici olarak saklı tuttuğu anlamına geliyor.

21 Şubat'ta mahkeme, IKBY parlamentosu seçim yasasındaki maddelerin anayasaya aykırı olduğuna hükmederek, azınlık kotasının iptal edilmesinin ardından parlamentodaki sandalye sayısını 111'den 110'a düşürdü.

Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), mart ayında protesto amacıyla seçimleri boykot edeceğini açıkladı ve siyasi süreçten çekilme tehdidinde bulundu.

Mahkeme yeni kararını, ‘önceki kararının uygulanmasının gelecekte geri dönüşü olmayan etkilerinden kaçınmak’ olarak nitelendirdi.

Mesrur Barzani, haziran ayı ortasında görev süresi dolacak olan Federal Seçim Komisyonu'nu mahkemeye şikâyet etti.

Mahkemeye seçimleri ve parlamento sandalyelerinin seçim bölgelerine dağıtılması mekanizmasını ve bileşenlere yönelik kotaları askıya alan bir karar çıkarması çağrısında bulundu.

Irak Yüksek Seçim Komisyonu Sözcüsü Cumana el-Gulayi, Iraklı gazetecilerle paylaşılan bir sesli mesaja göre ‘bölgesel başkanlık tarafından yayınlanan ve seçim tarihini 10 Haziran 2024 olarak belirleyen bölgesel kararnameye göre IKBY Parlamentosu seçimlerinin yapılması için çalışmalarını sürdürdüklerini’ söyledi.

Diğer yandan KDP Genel Başkanı’nın medya danışmanı Kifah Mahmud, IKBY Başkanı Neçirvan Barzani'nin İran ziyaretinin “iki taraf arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfa açacağını ve son yıllarda bu ilişkileri gölgeleyen gerilimleri sona erdireceğini” ifade etti.

Barzani, bir yıldan kısa bir süre içinde İran'a yaptığı beşinci ziyaret için pazar günü Tahran'a gitti.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığına göre Mahmud, “İranlılar, özellikle malları için stratejik bir pazar olması ve İran'ın IKBY'ye yaptığı ihracat ve yatırımların yılda 10 milyar doları aşması nedeniyle IKBY’deki çıkarlarının çok büyük olduğunun farkındalar” değerlendirmesinde bulundu.


İsrail medyası: Gazze'den sınır kasabalarına 30 roket atıldı

Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)
Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)
TT

İsrail medyası: Gazze'den sınır kasabalarına 30 roket atıldı

Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)
Filistinli gruplar Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 füze ateşledi (AP)

Haaretz gazetesi dün (Salı) Filistinli grupların Gazze Şeridi'ne komşu İsrail kasabalarına 30 roket attığını bildirdi.

Arap Dünyası Haber Ajansı'nın (AWP) haberine göre Demir Kubbe hava savunma sisteminin bu roketlerin yarısını imha ettiği, geri kalan kısmının ise açık alanlara düştüğü belirtildi.

Eşkol Bölge Konseyi, füzelerin Nahal Al-Haşur bölgesinde yangına yol açtığını ancak herhangi bir can kaybının bildirilmediğini belirtti.

Medya daha önce İsrail ordusunun sınır kasabalarında sirenlerin çaldığı bilgisi yer aldı.


Hamas: Baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime veya takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğiz

Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)
Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)
TT

Hamas: Baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime veya takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğiz

Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)
Hamas lideri Usame Hamdan (Reuters)

Hamas lideri Usame Hamdan dün (Salı) yaptığı açıklamada, hareketin baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime ya da takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğini bildirdi.

Hamdan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savaş Kabinesi'nin, Hamas’ın ateşkes önerisini kabul etmesine rağmen askeri operasyonları Refah bölgesini de kapsayacak şekilde genişletme ve sınır kapısının kontrolünü ele geçirme kararını, arabulucuların çabalarını sekteye uğratma ısrarının göstergesi olduğunu ifade etti.

Beyrut'ta düzenlediği basın toplantısında konuşan Hamdan, “Baskı ve askeri gerginlik altında hiçbir girişime ya da takas anlaşmasına yanıt vermeyeceğiz” diyerek, ABD yönetimini İsrail hükümetini anlaşmayı uygulamaya zorlayarak ciddiyetini kanıtlamaya çağırdı.

Hamdan, Mısır'ın bombardıman ve İsrail askeri araçlarının varlığı ışığında Refah Sınır Kapısı’nın açılması talebini reddetmesini Hamas'ın takdirle karşıladığını ifade etti.

Hamdan'ın açıklamaları kısa bir süre önce Halil el-Hayya başkanlığındaki Hamas heyetinin Katar'dan Mısır'ın başkenti Kahire'ye ulaştığı sırada geldi.

Hamas'tan yapılan açıklamada heyetin ‘Gazze Şeridi'ndeki halka yönelik saldırganlığı durduracak anlaşmanın tamamlanması için Mısır ve Katar'daki arabulucularla yürütülen çabaları’ takip edeceği belirtildi.

İsrail ordusu bugün (çarşamba), dün başlayan askeri operasyonla Gazze Şeridi ile Mısır toprakları arasındaki Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını tamamen kontrol altına aldığını duyurdu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün erken saatlerde, Kahire'ye giden müzakere heyetinden esirlerin serbest bırakılması için gerekli koşullarda ısrar etmelerini istediğini söylerken, Savunma Bakanı Yoav Gallant ülkesinin esirleri kurtarmak için taviz vermeye hazır olduğunu, ancak bir anlaşmaya varılamaması halinde operasyonlarını yoğunlaştıracağını ifade etti.


Ürdün Kralı: İsrail'in Refah'a yönelik askeri operasyonunu önlenmeli

Ürdün Kralı II. Abdullah (Arşiv- AP)
Ürdün Kralı II. Abdullah (Arşiv- AP)
TT

Ürdün Kralı: İsrail'in Refah'a yönelik askeri operasyonunu önlenmeli

Ürdün Kralı II. Abdullah (Arşiv- AP)
Ürdün Kralı II. Abdullah (Arşiv- AP)

Ürdün Kralı II. Abdullah, İsrail'in Refah'a yönelik kara askeri operasyonunun önlenmesinin gerekliliğini vurguladı.

Ürdün Kraliyet Mahkemesi, X platformunda dün (Salı) yayınlanan açıklamasında, Kral Abdullah'ın Washington'da ABD Temsilciler Meclisi Başkanı ve Senato'daki Demokrat Çoğunluğun Lideri ile yaptığı iki toplantıda: "İsrail'in Refah Sınır Kapısı'nın Filistin tarafını kontrol etmesi ve yardıma kapatması, Gazze'deki insani felaketi daha da kötüleştirecektir" ifadelerini kullandığını açıkladı.

Kral Abdullah, uluslararası topluma "İsrail'in yardım konvoylarının geçişini güvence altına almasını ve çeşitli geçiş noktalarından Gazze'ye girişini sağlamasını gerektiren bir pozisyon alması" çağrısında bulundu.


İsrail Gazze'nin dünya ile bağlantısını kopardı

Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafındaki İsrail ordusu araçları (İsrail ordusu- Reuters)
Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafındaki İsrail ordusu araçları (İsrail ordusu- Reuters)
TT

İsrail Gazze'nin dünya ile bağlantısını kopardı

Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafındaki İsrail ordusu araçları (İsrail ordusu- Reuters)
Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafındaki İsrail ordusu araçları (İsrail ordusu- Reuters)

İsrail dün(Salı), Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Refah şehrine kara saldırısı düzenlememesi yönünde yapılan tüm uluslararası uyarıları görmezden geldi. Tel Aviv'in, Hamas tarafından kabul edilen ateşkes önerisinin taleplerini karşılamadığını açıklamasından sadece birkaç saat sonra Refah Sınır Kapısı’nın ele geçirilmesi, Refah'taki baskının kısmen de olsa Hamas'ı ateşkes müzakerelerinde ve esir takası anlaşmasında daha fazla taviz vermeye zorlamayı amaçladığını gösteriyor.

İsrail ordusu, Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafındaki avlusunda ilerleyen tanklarının görüntülerini paylaştı. İsrailli askerler tarafından yayınlanan görüntülerde, tankların ‘Gazze'yi Seviyorum’ yazısını ezip parçaladığı ve Filistin bayraklarının yerine İsrail bayraklarının çekildiği görüldü. İsrail Refah Sınır Kapısı’nın kontrolünü 2005 yılından bu yana ilk kez ele geçirdi.

Erez (Beyt Hanun) Sınır Kapısı, İsrail'in kontrolü altında olan ve insanların İsrail'e ya da Batı Şeria'ya geçişi için kullanılan tek geçiş noktası olduğundan, Refah Sınır Kapısı Gazzelilerin dünyaya açılan ‘tek kapısı’ olarak biliniyor.

İzzettin el-Kassam Tugayları'nın Refah'ta dört birliği bulunuyor ve bu birliklere yedi aydır devam eden savaş boyunca neredeyse hiç dokunulmadı. İsrail, Refah’a karadan girmeden ve bu birlikleri ortadan kaldırmadan savaşın sona ermeyeceğini, çünkü ‘zafer’ elde edilemeyeceğini söylüyor.

Öte yandan Filistin Enformasyon Bakanı ve Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne, ABD yönetimini derhal müdahale etmeye çağırdı. Ebu Rudeyne, İsrail'in her şeyi uçuruma sürüklediği uyarısında bulunurken, Hamas, İsrail’in Refah'a kara saldırısının ateşkes ve esir takası anlaşmasına yönelik arabuluculuk çabalarını sekteye uğratma niyetini gözler önüne serdiğini söyledi.

Diğer taraftan Şarku’l Avsat’a konuşan kaynaklar, Mısır Silahlı Kuvvetleri'nin Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında doğu ve batı noktalarına asker ve askeri araç konuşlandırdığını belirttiler. Kahire, Hamas ve İsrail arasında yeni bir ateşkes için müzakerelere ev sahipliği yaparken, Mısır Silahlı Kuvvetleri tam teyakkuz halinde.

Tel Aviv'de ise Başbakan Binyamin Netanyahu ile birlikte aşırı sağcı liderlerin savaşa devam etme, Refah'ı boşaltma ve Hamas'ı ortadan kaldırmak için askeri baskıyla müzakerelerde güçlü bir konum elde etmenin yanında Hizbullah'la savaşmak için harekete geçtikleri görüldü. Ancak analistler, stratejik hedefi olmayan bir savaşın sürdürülmesinin sonuçları konusunda uyardılar.


Hamas'ın müzakere metnini değiştirdiği iddia edildi: 33 ölü ya da diri rehine

Tel Aviv'de Netanyahu yönetimine karşı dün sokağa inip yolları kapatan aktivistlere polis müdahale etti (AFP)
Tel Aviv'de Netanyahu yönetimine karşı dün sokağa inip yolları kapatan aktivistlere polis müdahale etti (AFP)
TT

Hamas'ın müzakere metnini değiştirdiği iddia edildi: 33 ölü ya da diri rehine

Tel Aviv'de Netanyahu yönetimine karşı dün sokağa inip yolları kapatan aktivistlere polis müdahale etti (AFP)
Tel Aviv'de Netanyahu yönetimine karşı dün sokağa inip yolları kapatan aktivistlere polis müdahale etti (AFP)

Hamas'ın ateşkes müzakerelerinde serbest bırakılması planlanan 33 rehinenin hepsinin yaşamadığını artık "ölü ya da diri" ifadesini kullanarak belirttiği bildirildi.

Kimliğinin paylaşılmamasını isteyen iki yetkili, Amerikan gazetesi New York Times'a (NYT), Hamas yetkililerinin rehinelerle ilgili bilgiyi pazartesi günü paylaştığını söyledi. 

Buna göre Hamas, 33 rehinenin hepsinin hayatta olmadığını, ilk serbest bırakılacak kişiler arasında ölenlerin cesetlerinin yer alacağını belirtti. Hamas'ın müzakere metninde "33 canlı rehine takas edilecek" ifadesini "33 ölü ya da diri rehine" şeklinde değiştirdiği savunuldu. Örgütün görüşmeler sırasında ölü ve canlı esir sayısıyla ilgili net bilgi paylaşmadığı aktarıldı. 

Hafta sonu yapılan ateşkes görüşmelerinde İsrail'in ilk etapta, aralarında kadınların yaşlıların, hasta ve yaralı kişilerin yer aldığı 40 esirin serbest bırakılmasını istediği belirtildi.

Hamas'ınsa elinde bu kriterlere uyan sayıda rehine olmadığını öne sürerek sayıyı 33'e çektiği bildirildi. Yetkililere göre anlaşma kapsamında 6 hafta ateşkes sağlanması öngörülüyordu. 

İsrail'in kamu yayıncısı KAN TV de NYT'nin haberini doğrulayarak, Hamas'ın metinde "33 canlı ya da ölü rehine" ifadelerini kullandığını aktardı.

Hamas dün ateşkes koşullarını kabul ettiğini duyurmuş fakat İsrail anlaşmayı onaylamadıklarını açıklamıştı. Tel Aviv yönetimi, müzakereleri sürdüreceklerini belirtirken, Gazze'nin Mısır sınırındaki Refah şehrinin doğusuna dün kara harekatı başlatmıştı. 

NYT, Hamas'ın elindeki rehinelerle ilgili somut adım atılmamasının İsrail kamuoyunda büyük tartışma yarattığını hatırlattı. Tel Aviv'de dün düzenlenen protestolarda eylemciler, Başbakan Binyamin Netanyahu'ya seslenerek esir takasını kabul etme çağrısı yapmıştı. 

24 Kasım'da sağlanan ve bir hafta süren ateşkeste 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakılmıştı. İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) verilerine göre Hamas'ın elinde halen 34'ü ölü, yaklaşık 130 rehine var.

Independent Türkçe, New York Times, New York Post


Filistin Yönetimi, İsrail'in Refah'a saldırısını durdurmak için Washington'a ‘derhal müdahale’ çağrısında bulundu

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah Sınır Kapısı’nın Gazze tarafında görülen İsrail askeri araçları (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah Sınır Kapısı’nın Gazze tarafında görülen İsrail askeri araçları (Reuters)
TT

Filistin Yönetimi, İsrail'in Refah'a saldırısını durdurmak için Washington'a ‘derhal müdahale’ çağrısında bulundu

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah Sınır Kapısı’nın Gazze tarafında görülen İsrail askeri araçları (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah Sınır Kapısı’nın Gazze tarafında görülen İsrail askeri araçları (Reuters)

Filistin resmi haber ajansı WAFA bugün (Salı) Filistin Yönetimi'nin ABD'ye “İsrail işgal yetkililerinin Refah'ı işgale kalkışmasını ve vatandaşlarını yerinden etmesini önlemek için derhal müdahale etmesi” çağrısında bulunduğunu bildirdi.

Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne, İsrail'in Refah'ta katliamlar gerçekleştirmesinin tehlikeleri konusunda uyarıda bulundu. Şarku’l Avsat’ın WAFA’dan aktardığına göre Ebu Rudeyne, “Bu durum milyonlarca Filistinlinin hayatını tehdit ediyor. İsrail’in Filistin sınır geçişlerini kontrol etmesi vatandaşların acılarını arttıracak. Onların hareketini ve yaralıların tahliyesini engelleyerek zaten uygulanmakta olan kuşatmayı arttıracak. İsrail saldırıları, Gazze Şeridi'ndeki halkımıza yardım akışını engelleyerek benzeri görülmemiş bir insani felaket tehdidinde bulunacak” ifadelerini kullandı.