Çin'in Afrika Boynuzu'na olan ilgisi neden giderek artıyor?

Somali Savunma Bakanı ve Pekin'in Mogadişu Büyükelçisi güvenlik iş birliğini görüştü.

Somali Savunma Bakanı Hasan Hüseyin Haci, Çin'in Mogadişu Büyükelçisi ile yaptığı görüşmede. (SONNA)
Somali Savunma Bakanı Hasan Hüseyin Haci, Çin'in Mogadişu Büyükelçisi ile yaptığı görüşmede. (SONNA)
TT

Çin'in Afrika Boynuzu'na olan ilgisi neden giderek artıyor?

Somali Savunma Bakanı Hasan Hüseyin Haci, Çin'in Mogadişu Büyükelçisi ile yaptığı görüşmede. (SONNA)
Somali Savunma Bakanı Hasan Hüseyin Haci, Çin'in Mogadişu Büyükelçisi ile yaptığı görüşmede. (SONNA)

Çin, özellikle Etiyopya ile Somali arasındaki mevcut gerginliğin ardından bölgenin karşı karşıya kaldığı zorluklar ve Gazze Şeridi'ndeki savaşın arka planında Yemen'deki Husilerin Babu’l Mendeb’deki ticari gemileri hedef almasının bir sonucu olarak Kızıldeniz'de uluslararası seyrüsefere yönelik artan tehditler ışığında Pekin için stratejik öneme sahip olan Afrika Boynuzu’nda siyasi, ekonomik ve güvenlik konusunda varlığını ortaya koyma yönünde adımlar atıyor. Bazı uzmanlar Çin'in Afrika Boynuzu’na olan ilgisinin ‘stratejik ve ekonomik nedenleri’ olduğuna inanıyor. Uzmanlar, “Çin, Afrika Boynuzu’ndaki gerilimin hızını azaltmaya çalışıyor” görüşünde.

Çin'in Afrika Boynuzu ile ilişkilerini güçlendirme çabaları kapsamında Somali Savunma Bakanı Hasan Hüseyin Haci, Çin'in Somali Büyükelçisi’ni Changshao'da kabul etti. Şarku’l Avsat’ın Somali resmi haber ajansı SONNA’dan aktardığı habere göre görüşmede ‘iki hükümet arasındaki güvenlik ve savunma iş birliğinin güçlendirilmesi’ ele alındı. Çin Büyükelçisi, ‘ülkesinin Somali'ye her düzeyde desteğinin devam edeceği’ sözünü verirken, Somali Savunma Bakanı da Çin hükümetine Somali'ye verdiği ‘sürekli destek’ için teşekkür ve takdirlerini dile getirdi.

Çin, Etiyopya ile ayrılıkçı Somaliland bölgesi arasında ocak ayı başında imzalanan ve Addis Ababa'nın Kızıldeniz'in girişinde bir liman ve askeri üs kurma hakkını elde ettiği deniz anlaşmasının ardından yeniden artan gerilim sonrası Somali'nin ‘toprak bütünlüğüne’ saygı gösterilmesi çağrısında bulunmuştu. Somali hükümeti de söz konusu anlaşmayı şiddetle reddetmiş ve ‘egemenliğine yönelik bir saldırı ve bariz bir ihlal’ olarak gördüğü bu anlaşmaya karşı koymak için tüm yasal yolları kullanma sözü vermişti.

Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü'ne (IfW) göre Yemen'deki Husilerin Babul Mendeb Boğazı'ndaki ticari gemilere defalarca saldırması ve bunun sonucunda trafiğin yüzde 60 oranında azalması nedeniyle Çin, Kızıldeniz'deki mevcut gerginlikle yakından ilgileniyor.

Saldırıların bir sonucu olarak, büyük Batılı denizcilik şirketleri gemilerini yolculuk süresin 14 güne kadar uzamasına rağmen, Afrika'daki Ümit Burnu çevresine yönlendiriyor.

Çin'in Yemen Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Shao Zheng geçen ay Riyad'da düzenlediği basın toplantısında, ülkesinin ‘Husilerin Kızıldeniz'deki operasyonlardan etkilendiğini’ belirterek ‘ticari gemilere yönelik saldırıların durması gerektiğini’ vurguladı.

Küresel ticaretin yaklaşık yüzde 15'i, Aden Körfezi'nden Kızıldeniz'e ve Mısır'daki Süveyş Kanalı'na uzanan ve Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan koridor üzerinden akıyor. Bu, çoğu Afrika ve Avrupa'da olmak üzere dünya çapında yaklaşık 140 ülkenin ticaret ortağı olan Çin için bir öncelik.

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, geçtiğimiz ocak ayında Addis Ababa'da Somaliland Başkanı Musa Bihi Abdi ile anlaşmanın imzalanması sırasında (Reuters)

ABD’de yaşayan Afrika işleri uzmanı İbrahim İdris, Çin'in Afrika Boynuzu'na olan ilgisinin Pekin için çok önemli olan stratejik ve ekonomik nedenleri olduğuna inanıyor ve Çin'in son yıllarda bölgede etkili bir varlık geliştirdiğine dikkat çekiyor. İdris, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, Çin'in Afrika Boynuzu'na son dönemde artan ilgisinin, Pekin'in başta Etiyopya, Cibuti, Somali ve Eritre olmak üzere bölge ülkeleriyle olan güçlü ilişkilerinin boyutundan kaynaklandığını söyledi. İdris bu nedenle Etiyopya ile Somali arasındaki mevcut gerilimin ‘Çin'in Afrika Boynuzu'ndaki çıkarlarına zarar verdiğini’ ifade etti.

İdris, Çin hükümetinin açıkça Afrika Boynuzu'ndaki gerginliği azaltmaya çalıştığını, çünkü bunun Çin yatırımları için önemli ekonomik boyutu olan bir ilgi alanı olduğunu açıkladı. Bu aynı zamanda Çinlilerin öncelik verdiği İpek Yolu projesini güvence altına almak için ‘stratejik bir çıkarı’ da temsil ediyor. Hint Okyanusu bölgesi ve Kızıldeniz rotası, Çin'in bu büyük projesinin ve Pekin'in bu rotadaki ticari faaliyetlerine hizmet etmek üzere bölgede bir liman elde etme çabalarının hayati parçası.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in 2013 yılında göreve gelmesinden bu yana Afrika Boynuzu, Çin'in uluslararası ekonomik iş birliğini daha da güçlendirmeyi amaçlayan Kuşak ve Yol Girişimi’nin uygulanmasını güvence altına almak için çalıştığı kilit bir bölge haline geldi.

Kuşak ve Yol Girişimi, çoğu Hint Okyanusu'na bakan doğu kıyısında yer alan 55 Afrika ülkesinden 41'ini, özellikle de Afrika Boynuzu'nda yer alan ülkeleri kapsıyor. Son yıllarda, başta ABD olmak üzere birçok ülkenin bölgede askeri üslerinin bulunması nedeniyle bölge, uluslararası rekabet sahası haline geldi.

Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından 2018 yılında yayınlanan Beyaz Kitap’a göre Çin, Yemen ve Somali kıyılarında barışı koruma operasyonlarına ve insani yardım görevlerine katılan gemilere tedarik sağlıyor. Çin ayrıca, bölgedeki büyük ve büyüyen çıkarlarını korumak amacıyla 10 bin askerin bulunduğu Afrika'daki ilk üssü olan Cibuti'deki askeri üssünü 2017 yılında açtı.

Çoğu Afrika ülkesinin birinci ticaret ortağı olan Çin'in Afrika Boynuzu'nda özellikle altyapı, enerji ve ulaşım alanlarında birçok büyük projesi bulunuyor.

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud, Addis Ababa ile Somaliland anlaşmasını iptal eden bir yasayı imzalıyor. (Somali Cumhurbaşkanlığı)

Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki (BAE) Zayed Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü olan Dr. Hamdi Abdurrahman, Çin'in Afrika Boynuzu'na olan ilgisinin ekonomik kaygıların ötesine geçtiğini savunuyor. Abdurrahman, yakın zamanda yayınlanan bir analizinde, Çin'in bölgede önde gelen süper güç olarak önemli bir rol oynadığını belirtti. Çin politikasının Afrika ülkelerini, altyapı projelerinin ve teknik yardımlarının kazan-kazan ilişkilerini temsil ettiğine ikna etmeyi amaçladığını vurgulayan Abdurrahman, tüm bölgenin ‘Çinliler için yadsınamaz stratejik bir değere sahip olduğunu’ ifade etti.

Abdurrahman, Çin'in Afrika Boynuzu'ndaki varlığını ‘güvenlikleştirme’ nedenlerinin iki yönlü (ekonomik ve politik) olduğunu belirtti. Her ne kadar aralarında bir örtüşme olsa da Çin için zengin doğal kaynaklara (petrol, doğalgaz ve nadir bulunan doğal mineraller) erişim stratejik bir önceliktir. Çin aynı zamanda küresel güç ilişkilerini değiştirmeyi ve ABD'nin küresel hegemonyasını zayıflatmayı da amaçlamaktadır. Belki de bu, Afrika Boynuzu'nu, Çin'in bölgesel ve küresel jeopolitik meselelere ilişkin askeri manevraları açısından Afrika'nın en önemli bölgelerinden biri haline getiriyor.

Son yıllarda Çin, Afrika Boynuzu'ndaki krizleri ele alma çabalarına giderek daha fazla dahil oldu. Ocak 2022'de Çin Dışişleri Bakanlığı, bölgesel çatışmalara ve iç savaşlara tanık olan Afrika Boynuzu'nda ‘kalıcı istikrarı, barışı ve refahı teşvik etmek’ için özel bir elçi atadığını duyurdu. Çin, 2022 Haziran ayında Afrika Boynuzu'ndaki anlaşmazlıkları çözmek için arabuluculuk yapmayı teklif etti.



Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani: Suriye-Rusya ilişkileri yeni bir döneme giriyor

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)
TT

Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani: Suriye-Rusya ilişkileri yeni bir döneme giriyor

Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)
Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova’da daha önce gerçekleştirilen görüşmeden bir kare (AP)

Suriye Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanı Esad Şeybani, Suriye-Rusya ilişkilerinin karşılıklı saygıya dayalı yeni bir döneme girdiğini belirtti.

Şeybani, Moskova’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile yaptığı görüşmede, “Suriye’nin yeniden imarını tamamen ulusal bir iradeyle sürdürmeye kararlıyız ve tüm taraflarla dengeli ilişkiler kurmayı hedefliyoruz” dedi. Şeybani ayrıca, “Ekonomik durumu iyileştirmek için Suriye’ye yatırımlar çekmek üzere çalışıyoruz” ifadesini kullandı.

efrty7u
Geçtiğimiz temmuz ayında Moskova’da, Rusya Dışişleri Bakanlığı binasında Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Rus mevkidaşı Sergey Lavrov arasında yapılan müzakere oturumundan bir kare (DPA)

Lavrov ise görüşmede çeşitli başlıkların ele alındığını belirterek, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasının önemine vurgu yaparak iki ülke arasındaki ikili iş birliğinin güçlendirilmesi gerektiğini kaydetti.


İsrail, Lübnan’ın güneyindeki Nebatiye bölgesine hava saldırıları düzenledi

İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)
İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)
TT

İsrail, Lübnan’ın güneyindeki Nebatiye bölgesine hava saldırıları düzenledi

İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)
İsrail’in Lübnan’ın güneyine daha önce düzenlediği hava saldırılarının ardından yükselen dumanlar (Arşiv – DPA)

Lübnan Ulusal Haber Ajansı NNA, bugün (Çarşamba) İsrail savaş uçaklarının ülkenin güneyinde yer alan Nebatiye bölgesine bir dizi hava saldırısı düzenlediğini bildirdi. İsrail ordusu ise saldırıların, güneyde Hizbullah’a ait olduğunu öne sürdüğü “roket fırlatma noktalarını” hedef aldığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Lübnan Ulusal Haber Ajansı’dan aktardığı habere göre İsrail ordusu, Nebatiye bölgesindeki Nemiriye Vadisi’ne yönelik bir dizi hava saldırısı gerçekleştirdi. Bunu, birkaç dakika sonra Humin Vadisi’ni hedef alan bir başka hava saldırısı izledi.

Öte yandan İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, Hizbullah’a ait roket fırlatma mevzilerinin hedef alındığını belirtti. Adraee, “İsrail Savunma Kuvvetleri kısa süre önce Güney Lübnan’ın çeşitli bölgelerinde Hizbullah’a ait çok sayıda roket fırlatma noktasına hava saldırısı düzenledi. Saldırılar sırasında, son dönemde Hizbullah unsurlarının faaliyet yürüttüğü askeri binalar ve ilave terör altyapıları imha edildi” ifadelerini kullandı.

Ordu sözcüsü, hedef alınan fırlatma noktalarının varlığının, İsrail ile Lübnan arasındaki mutabakatların ihlali anlamına geldiğini savundu.

Bu gelişmeler, İsrail’in, taraflar arasında Kasım 2024’te yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasının ardından Hizbullah’ın savaş sırasında uğradığı ağır kayıplar sonrası askeri kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek amacıyla Lübnan’ın farklı bölgelerine hava saldırıları düzenlemeyi sürdürdüğü bir dönemde yaşandı.

Anlaşma uyarınca, Lübnan ordusunun sınır bölgesinde konuşlanması ve hükümet tarafından kabul edilen bir plan çerçevesinde Hizbullah’ın silahsızlandırılması öngörülüyor.

Plan kapsamında, sınırdan yaklaşık 30 kilometre uzaklıktaki Litani Nehri’nin güneyini kapsayan ilk aşamanın, yıl sonuna kadar Lübnan ordusu tarafından tamamlanması bekleniyor.

Öte yandan Lübnan, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasının hızlandırılması konusunda ABD ve İsrail’den artan baskılarla karşı karşıya bulunuyor. Bu baskılar doğrultusunda Lübnanlı yetkililer, ay başında eski büyükelçi Simon Karam’ı, ABD, Fransa, Birleşmiş Milletler ve İsrail’in de yer aldığı Ateşkes Denetim Komitesi toplantılarına sivil temsilci olarak atadı.


Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
TT

Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi’nde, Hamas ve İsrail’i ateşkese ikna etmede belirleyici bir rol oynadı. İki yıl süren savaşın sona erdirilmesini öngören ateşkes anlaşmasına giden süreçte Washington’un aktif diplomasisi öne çıktı. Savaş boyunca Filistinliler, can kayıpları ve maddi yıkımın yanı sıra sağlık, çevre ve altyapı alanlarında ağır bedeller ödedi.

Trump yönetiminin, Joe Biden döneminde yoğun çabalara rağmen sonuç alınamayan ateşkes girişimlerini başarıyla sonuçlandırdığına dikkat çekiliyor. Biden yönetiminin çabalarının, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu liderliğindeki hükümetle yaşanan görüş ayrılıkları nedeniyle başarısız olduğu, Netanyahu’nun ise Trump’ın yeniden iktidara dönüşünü beklediği ifade edildi. Ancak Trump’ın bu dönüşü, ilk başkanlık döneminde İsrail’e sunduğu Kudüs’ün başkent olarak tanınması, Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğinin kabulü ve İbrahim Anlaşmaları gibi adımlarla bire bir örtüşmedi.

Hamas’ın tutumunun kabulü

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Trump’ın, Filistin meselesi ve genel olarak bölgeye ilişkin birçok kararı Netanyahu ve hükümetine dayattığı belirtiliyor. Özellikle Gazze savaşı konusunda Trump’ın, Hamas’a sunulan ateşkes planına hareketin verdiği yanıtı kabul etmesi, İsrail tarafında şaşkınlık yarattı. Bu durum, Netanyahu hükümetini fiili durumu kabullenmeye zorladı ve sonuçta ateşkes anlaşmasına varıldı.

Her ne kadar bu gelişme Trump yönetiminin hanesine bir başarı olarak yazılsa da, İsrail’in son derece kırılgan olan ateşkesi sık sık ihlal etmesinin anlaşmayı tehlikeye sokabileceği uyarıları yapılıyor. Öte yandan, iki yıl süren savaşın Filistinli silahlı grupların, özellikle Hamas ve İslami Cihad’ın askeri kapasitesini büyük ölçüde tüketmesi, tarafları ABD’nin hedeflediği ateşkesin ikinci aşamasına geçmeye zorlayabilir. Bunun için arabulucuların desteği kritik önem taşıyor. Arabulucular, bir yandan Hamas ile İsrail arasında, diğer yandan ABD ile taraflar arasında görüş ayrılıklarını gidermeye çalışıyor. Bu çerçevede ABD’nin rolü, Netanyahu hükümetine anlaşmaya uyması yönünde baskı yapmak olarak öne çıkıyor. Nitekim Washington, İsrail’in Hamas’ın ihlallerini gerekçe göstererek Gazze’ye açılan geçişleri yeniden kapatma girişimlerini birçok kez engelledi; aynı zamanda ticari ve insani yardım taşıyan kamyon sayısının artırılması için baskı uyguladı.

Sembolik baskılar eleştirisi

Buna karşın, Filistinli gruplar ve Gazze’deki durumu yakından izleyen çevreler, bu baskıların bazı durumlarda sonuç verse de çoğu zaman tali konularla sınırlı kaldığını savunuyor. Asıl ihtiyaç duyulanın, Gazze halkı açısından hayati öneme sahip başlıklarda daha etkili baskı kurulması olduğu vurgulanıyor. Bu başlıklar arasında yaşanabilir nitelikte çadırların sağlanması, konteyner evlerin bölgeye sokulması ve ciddi bir yeniden imar sürecinin başlatılması yer alıyor. İsrail’in ise Hamas ve diğer grupların silahsızlandırılmasını, Hamas’ın Gazze’deki yönetimden çekilmesini istediği; bu konuların hâlen ateşkesin ikinci aşaması kapsamında yoğun müzakerelere konu olduğu belirtiliyor.

7ıko9
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Gazze halkının büyük bölümünün, Trump yönetiminin ateşkesi dayatmasının ardından daha somut ve kapsamlı başarılar beklediği ifade ediliyor. Diplomatik girişimler, arabulucular üzerinden kurulan baskı ve Trump’ın zaman zaman dile getirdiği tehditlere rağmen, ABD’nin anlaşmanın tam anlamıyla uygulanması ve Gazze’de yaşam koşullarının iyileştirilmesi konusunda henüz yeterli adımı atmadığı görüşü yaygın. Oysa Gazze’deki sıradan vatandaş için öncelik, siyasi taleplerden ziyade yaşam koşullarının düzelmesi ve yeniden imarın başlaması olarak öne çıkıyor.

İkinci aşama

Hamas ile Trump yönetimi arasında gerçekleştiği belirtilen ve İsrail için sürpriz olan doğrudan temaslar, ateşkesin ikinci aşamasına daha sorunsuz geçilmesi ihtimalini gündeme getirdi. Hamas’ın, arabulucular aracılığıyla sunduğu çeşitli önerileri doğrudan ABD’li yetkililerle ele almak istediği, ancak İsrail’in bu temaslara itiraz etmesi nedeniyle görüşmelerin ertelendiği kaydediliyor. Buna rağmen bazı sızıntılar, bu görüşmelerin gizli şekilde yapıldığına işaret etse de, ne Hamas ne de ABD tarafından resmi bir doğrulama geldi.

rgt
Hamas militanları, 20 Şubat 2025'te Han Yunus'ta İsrailli rehinelerin cesetlerinin Kızılhaç'a teslimi sırasında tabutlardan birini taşıyor (DPA)

Hamas’ın, Trump yönetiminin Ortadoğu’yu ABD ulusal güvenlik stratejisinde “askeri açıdan uzun vadeli angajman değil, ortaklık bölgesi” olarak tanımlayan yaklaşımını dikkatle analiz ettiği ifade ediliyor. Buna göre Washington, Trump döneminde, kendisini düşman olarak sınıflandırdığı aktörlere dahi, etkili ortaklar olabileceklerini kanıtlamaları hâlinde kapıyı tamamen kapatmıyor. ABD açısından belirleyici olanın, kimin yönettiğinden ziyade, işlevsel ve çıkar temelli ortaklık olduğu vurgulanıyor.

Çifte kazanç hesabı

Bu çerçevede Hamas’ın, Trump yönetiminin açtığı bu alanı, Orta Doğu’daki dış politika düğümlerini çözmek için devlet dışı aktörlerle temas kurma arayışında değerlendirmek istediği belirtiliyor. Böyle bir sürecin, Trump açısından Nobel Barış Ödülü hedefi doğrultusunda diplomatik bir kazanım, Filistin meselesi açısından ise İsrail’le çatışmanın geleceğini etkileyebilecek emsalsiz bir anlaşma doğurabileceği ifade ediliyor.

dfgthy
ABD Başkanı Donald Trump ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Gazze savaşını sona erdirmek için 13 Ekim 2025'te Mısır'ın Şarm el-Şeyh kentinde bir araya geldi (Reuters)

Ancak Hamas içinde, ABD’ye temkinli yaklaşan bir kanadın da bulunduğu aktarılıyor. Bu kesim, geçmişte verilen ancak hayata geçirilmeyen Amerikan vaatlerini hatırlatıyor. Örneğin, ABD vatandaşı olan İsrailli asker Eydan Alexander’ın, Trump’a jest olarak serbest bırakılmasının ardından sınır kapılarının açılması ve yardımların artırılmasına dair örtük bir anlaşma yapıldığı, ancak İsrail’in bu anlaşmayı uygulamadığı belirtiliyor. Benzer şekilde, İsrailli subay Hadar Goldin’in naaşının teslimine ilişkin mutabakatın da yerine getirilmediği hatırlatılıyor. Bu durumun, ABD’nin İsrail üzerinde gerçek ve etkili bir baskı kurmadığı sürece Gazze’de somut ve kalıcı kazanımlar elde etmesinin zor olacağına işaret ettiği değerlendiriliyor.