DEAŞ'ın kurucusu Zerkavi, ABD ajanı mıydı?

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

DEAŞ'ın kurucusu Zerkavi, ABD ajanı mıydı?

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Adi bir suçluyken Irak El Kaidesi lideri ve tekfirci terörizmin ABD'deki yüzü haline gelen Zerkavi, Irak'ın işgale karşı direnişini bastırmak ve Tel Aviv'le Washington'ın çıkarları için mezhepçi nefreti körüklemekle görevli bir ABD istihbarat aracı oldu

ABD'nin Terörle Savaş dediği süreçte düşman ilan ettiği isimler arasında Usame bin Ladin'den sonraki en kötü şöhretli isim, Irak El Kaidesi'nin (IEK) kurucusu Ürdünlü cihatçı Ebu Musab ez-Zerkavi'ydi.

Ancak Zerkavi'nin hayatı ve Irak'taki olaylar üzerindeki etkisi daha yakından incelendiğinde, onun muhtemelen ABD istihbaratının ürünü ve aracı olduğu görülüyor.

George W. Bush yönetimindeki yeni muhafazakar stratejistler, ABD'nin 2003'te Irak'ı yasadışı işgalini Amerikan kamuoyunda meşrulaştırmak için Zerkavi'yi bir piyon olarak kullandı.

Dahası Zerkavi, ABD işgaline karşı çıkan Iraklı direniş grupları arasında iç anlaşmazlıkların körüklenmesinde ve nihayetinde Irak'ın Sünni ve Şii toplumları arasında mezhepsel bir iç savaşın kışkırtılmasında etkili oldu.

İsrail'in Irak'taki planı ilerliyor 

Irak'taki bu kasıtlı gerilim stratejisi, Tel Aviv'in ülkenin kırılganlıklarını sürdürme, halkları mezhepsel hatlar üzerinden bölme ve ordusunun bölgede İsrail'e meydan okuma kabiliyetini zayıflatma hedefini ilerletti. 

CIA'in 1980'lerde Afganistan'da Sovyet Kızıl Ordusu'na karşı yürüttüğü örtülü savaş kapsamında El Kaide'yi yarattığı ve 1990'larda Bosna, Kosova ve Çeçenistan da dahil çeşitli savaşlarda El Kaide unsurlarını desteklediği uzun zamandır biliniyor.

Ayrıca Arap Baharı denen süreçte, 2011'de Suriye'de başlatılan gizli savaş sırasında CIA'in El Kaide bağlantılı gruplara destek verdiğine işaret eden kanıtlar var. 

Bu geçmişe rağmen Batılı gazeteciler, analistler ve tarihçiler hâlâ Zerkavi ve IEK'nin ABD'nin yeminli düşmanları olduğunu, üzerine düşünmeden kabul ediyor. 

Zerkavi'nin ABD istihbarat elemanı olarak üstlendiği rolü anlamadan, ABD'nin (ve İsrail'in) Irak'ta dökülen kanda ve sadece 2003'teki ilk işgal sırasında değil, daha sonraki mezhep çatışmalarının başlamasında da oynadığı yıkıcı rolü anlamak mümkün değil.

Ayrıca Irak'ın ABD güçlerini ülkeden kovma ve ülkeyi ileriye doğru ABD etkisinden kurtarma yönündeki mevcut çabalarının önemini anlamak da elzem. 

Zerkavi kimdi?

Ahmed Fadıl en-Nazal el-Haleyle adıyla doğan Ebu Musab ez-Zerkavi daha sonra adını doğum yeri olan, Ürdün'ün Amman kenti yakınlarındaki sanayi bölgesi Zerka'yı yansıtacak şekilde değiştirdi. Gençliğinde hapse girip çıkan Zerkavi, parmaklıklar ardında geçirdiği süreçte radikalleşecekti. 

Zerkavi 1980'lerin sonunda Afganistan'da Sovyetlere karşı CIA destekli mücahitlerle birlikte savaşmak için Afganistan'a gitti. Ürdün'e döndükten sonra Cund el Şam adlı yerel bir İslamcı militan örgütün kurulmasına yardım etti ve 1992'de hapse atıldı.

Genel afla hapisten çıkan Zerkavi 1999'da Afganistan'a geri döndü. The Atlantic, Zerkavi'nin Usame bin Ladin'le ilk kez bu dönemde tanıştığını ve Ladin'in, Zerkavi hapisteyken örgütüne Ürdün istihbaratının sızdığından ve bu nedenle erken tahliye edildiğinden şüphelendiğini belirtiyor.

Daha sonra Afganistan'dan Kuzey Irak'ın ABD yanlısı Kürdistan bölgesine kaçan Zerkavi, kader yılı olan 2001'de savaşçıları için bir eğitim kampı kurdu.

Kayıp halka

Irak'ı 11 Eylül saldırılarına bulaştırmaya hevesli Bush yönetimi yetkililerinin, Zerkavi'nin varlığını Washington'ın oradaki jeopolitik gündemlerini örtbas etmek için kullanması uzun sürmedi. 

Şubat 2003'te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Zerkavi'nin Irak'taki varlığının Saddam'ın bir terör şebekesini barındırdığını kanıtladığını ve bunun da ABD istilasını gerektirdiğini iddia etti.

Dış İlişkiler Konseyi'ne (Council on Foreign Relations) göre "Bu iddia daha sonra çürütüldü fakat Zerkavi'nin adını geri dönülmez bir şekilde uluslararası kamuoyunun odağına yerleştirdi".

Zerkavi'nin üssünü kurduğu, Irak'ın Kürt bölgesi fiilen ABD'nin kontrolü altında olmasına rağmen Powell bu iddiayı ortaya attı. 1991 Körfez Savaşı'ndan sonra ABD Hava Kuvvetleri bölgede uçuşa yasak bölge uygulaması başlatmıştı. İsrail'in dış istihbarat teşkilatı Mossad'ın da bölgede varlığı sürdürdüğü biliniyordu ki bu, İran'ın da aktif olarak kabul ettiği ve tetikte kaldığı bir gerçek.

İlginçtir ki Zerkavi'nin üssü Irak Kürdistanı sınırları içinde yuvalanmasına rağmen Bush yönetimi onu etkisiz hale getirmek için altın bir fırsat sunulduğunda eylemsizliği tercih etti. 

Wall Street Journal, Pentagon'un Haziran 2002'de Zerkavi'nin eğitim kampına saldırmak için ayrıntılı planlar hazırladığını ancak "Zerkavi'ye yönelik baskının gerçekleşmediğini" bildirdi.

Aylar geçmesine rağmen Beyaz Saray planı onaylamadı.

Pentagon'un baş sözcüsü Lawrence Di Rita bu eylemsizliği "kampın sadece kimyasal silah ürettiğine inanıldığı için önemsendiğini" iddia ederek açıkladı, oysa kimyasal ve biyolojik silahların teröristlerin eline geçmesi tehdidi, Saddam Hüseyin hükümetinin devrilmesinin sözümona en önemli nedeniydi. 

Buna karşın dönemin ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Yardımcısı General John M. Keane, Zerkavi'nin kamptaki varlığına ilişkin istihbaratın "sağlam" olduğunu, ikincil hasar riskinin düşük olduğunu ve kampın "bugüne kadar sahip oldukları en iyi hedeflerden biri" olduğunu açıkladı. 

ABD'li General Tommy Franks'in Zerkavi'nin kampını "Başkan Bush'un ezmeye yemin ettiği terörist 'sığınaklarının' örnekleri" arasında göstermesine rağmen Bush yönetimi saldırıları onaylamayı kararlılıkla reddetti. 

Zerkavi'nin Irak'taki varlığı Irak savaşını ABD kamuoyuna kabul ettirme amacına ulaşır ulaşmaz ve Mart 2003'te istila başladıktan sonra Beyaz Saray nihayet Zerkavi'nin kampının hava saldırılarıyla hedef alınmasını onayladı. Ancak Wall Street Journal, o zamana kadar Zerkavi'nin bölgeden çoktan kaçtığını da ekliyor.

Şiilerin hedef alınması

Daha sonra Ocak 2004'te Bush yönetiminin savaş gerekçesinin temel dayanağı yıkıldı. Irak'ın kitle imha silahlarını (KİS) bulmakla görevlendirilen silah denetçisi David Kay, 9 ay süren aramanın ardından kamuoyuna "Bunların var olduğunu sanmıyorum" diye açıklama yaptı. 

Guardian, KİS'lerin bulunamamasının Irak'ı istila etmesinin altındaki temele vurduğu yıkıcı darbenin derecesinin, artık "Bush'un bile savaşa girme gerekçelerini yeniden yazmasına" yol açtığını aktardı.

KİS utancı tırmanırken 9 Şubat'ta Dışişleri Bakanı Powell istiladan önce Zerkavi'nin "Irak'ta aktif olduğunu ve Iraklıların bilmesi gereken şeyler yaptığını" bir kez daha iddia etti.

Ve biz hâlâ bu bağlantıları arıyor ve kanıtlamaya çalışıyoruz.

Bundan iki hafta önce ABD istihbaratı, Zerkavi'nin yazdığını iddia ettiği 17 sayfalık bir mektubu rahatlıkla kamuoyuna açıklamıştı. Mektubun yazarı çeşitli terör saldırılarının sorumluluğunu üstleniyor, Irak'taki Şiilerle savaşmanın işgalci ABD ordusuyla savaşmaktan daha önemli olduğunu savunuyor ve ülkedeki Sünni ve Şii topluluklar arasında bir iç savaş çıkarmaya yemin ediyordu. 

Takip eden aylarda ABD'li yetkililer Irak'taki Şiileri hedef alan bir dizi acımasız bombalama eylemini Zerkavi'ye mal etti ancak Zerkavi'nin olaya karıştığına dair kanıt sunmadı. 

Mart 2004'te Kerbela'daki ve Bağdat'ın Kazımiye ilçesindeki Şii türbelerine düzenlenen intihar saldırılarında Aşure Günü'nü anmak için ibadet eden 200 kişi öldürüldü. Nisanda Irak'ın güneyinde Şiilerin çoğunlukta olduğu Basra kentinde bombalı araçlarla düzenlenen saldırılarda en az 50 kişi öldürüldü.

El Kaide, Kerbela ve Kazımiye saldırılarıyla ilgili Al Jazeera aracılığıyla bir açıklama yayımlayarak herhangi bir şekilde dahil olduğunu şiddetle reddetse de Geçici Koalisyon Yönetimi Başkanı Paul Bremer, Zerkavi'nin işin içinde olduğunda ısrar etti.

Irak'ta Zerkavi'nin yaptığı iddia edilen Şiilere yönelik saldırılar, ABD işgaline karşı direnen Sünni ve Şiilerin arasını açmaya katkı sağlayarak gelecekteki mezhep savaşının tohumlarını ekti.

Bu durum, Sünni ve Şii grupların işgale karşı direnişte güçlerini birleştirmesini engellemeye çalışan ABD ordusunun işine yaradı.

"Düşmanlarımızı bölmek"

Nisan 2004'te Başkan Bush, Sünni direnişin merkez üssü haline gelen, Enbar ilindeki Felluce'nin kontrolünü ele geçirmek için topyekun istila emri verdi. 

Şehri "yatıştırma" sözü veren Tuğgeneral Mark Kimmitt silahlı helikopter, insansız gözetleme uçakları ve F-15 savaş uçaklarını kullanarak saldırıyı başlattı. 

Deniz piyadelerinin çok sayıda sivili öldürmesi, pek çok ev ve binayı yerle bir etmesi ve kent sakinlerinin çoğunu yerinden etmesi nedeniyle saldırı tartışmalı bir hal aldı.

Geniş çaplı kamuoyu baskısı sonucu nihayetinde Başkan Bush saldırıyı iptal etmek zorunda kaldı ve Felluce, ABD kuvvetleri için "girilmez" bölge haline geldi.

Felluce'de asker bulundurmanın başarısızlığa uğraması, ABD'li planlayıcıların Sünni direnişini içeriden zayıflatmak için Zerkavi kartına geri dönmesine neden oldu. Haziranda üst düzey bir Pentagon yetkilisi Zerkavi'nin "Sünnilerin kalesi Felluce'de saklanıyor olabileceğini" gösteren "yeni bilgilerin" gün yüzüne çıktığını iddia etti.

Pentagon yetkilisi "ancak bu bilginin ez-Zerkavi'yi bulmaya çalışmak üzere askeri bir operasyon başlatılmasına izin verecek kadar net olmadığı uyarısında" bulundu.

Zerkavi ve diğer cihatçıların Felluce'de aniden ortaya çıkması tesadüf değildi. 

Thomas Henriksen, ABD Özel Harekat Komutanlığı için yazdığı "Düşmanlarımızı Bölmek" başlıklı raporda ABD ordusunun Felluce ve başka yerlerde düşmanları arasındaki farklılıklardan istifade etmek için Zerkavi'yi kullandığını açıkladı.

ABD ordusunun "düşmanlarının birbirini ortadan kaldırması" için "düşmanlar arasındaki ölümcül karşılaşmaları körükleme" hedefini sürdürdüğünü yazan Henriksen, "Bölünmeler olmadığında Amerikalı harekatçılar bunları kışkırttı" diye ekliyor.

Felluce Vaka Çalışması

Henriksen daha sonra 2004 sonbaharında Felluce'de yaşananları, "isyancıları isyancılarla savaştırmak için gereken zekice entrikaları sergileyen" bir "vaka çalışması" olarak aktarıyor. 

Thomas Henriksen, Zerkavi ve diğer cihatçıların tekfirci-Selefi görüşlerinin, milliyetçi olan ve Sufi dini anlayışını benimseyen yerel direnişçilerle gerginliğe yol açtığını açıkladı. Yerel direnişçiler, Zerkavi'nin yabancı gazetecileri kaçırmak, ayrım gözetmeksizin yaptığı bombalamalarla sivilleri öldürmek ve ülkenin petrol ve elektrik altyapısını sabote etmek gibi taktiklerine de karşı çıktı. 

Henriksen ayrıca ABD'nin Felluce'deki "isyancıların kendi içindeki güçlerden faydalanarak bunları derinleştiren" psikolojik operasyonlarının "her gece yaşanan ve koalisyon güçlerinin dahil olmadığı silahlı çatışmalara" yol açtığını açıkladı.

Bu bölünmeler kısa süre içinde Sünni direnişin diğer kaleleri olan Enbar ilindeki Ramadi'ye ve Bağdat'ın Edhemiye bölgesine de sıçradı.

ABD istihbaratının Felluce'de Zerkavi aracılığıyla kışkırttığı bölünmeler, Kasım 2004'te Bush'un yeniden seçilmesinden birkaç gün sonra ABD'nin bu huzursuz kenti bir kez daha istila etmesinin önünü açtı.

BBC muhabiri Mark Urban, savaştan sonra aralarında yüzlerce sivilin de olduğu 2 bin cesede ulaşıldığını bildirdi.

Buna uygun bir şekilde Urban, "Ebu Musab ez-Zerkavi'nin ölenler arasında olmadığını" ve saldırı başlamadan önce kentin etrafındaki ABD kordonundan kaçtığını da ekledi.

Yurtiçi tüketim

Daha sonra ABD askeri istihbaratı, Zerkavi'nin ABD işgaline karşı savaşan Sünni isyandaki rolünü öne çıkarmak için psikolojik operasyonlar yürüttüğüne değindi. 

Nisan 2006'da Washington Post, "ABD ordusunun Irak El Kaidesi liderinin rolünü büyütmek için propaganda kampanyası yürüttüğünü" ve bunun "Bush yönetiminin savaşı 11 Eylül 2001 saldırılarından sorumlu örgüte bağlamasına" katkı sağladığını bildirdi.

Post, ABD'li Albay Derek Harvey'in şu açıklamasını aktardı:

Zerkavi'ye odaklanmamız onun karikatürünü büyüttü, deyim yerindeyse onu gerçekte olduğundan daha önemli hale getirdi.

Washington Post'un haberine göre psikolojik harekat kampanyasını detaylandıran iç belgelerde "daha geniş çaplı bir propaganda kampanyasının hedefleri arasında 'ABD Ev Halkı' açıkça listeleniyor".

Zerkavi'yi öne çıkarma kampanyası, Başkan Bush'a Ekim 2004'teki yeniden seçilmek için yürüttüğü kampanya sırasında da fayda sağladı. Demokrat rakibi John Kerry, Irak'taki savaşı Afganistan'daki Terörle Savaş denen süreçten sapma olarak nitelendirdiğinde, Başkan Bush buna şu iddiayla yanıt verdi:

Bir terörist vakası, [Kerry'nin] düşüncelerinin ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor. Bugün Irak'ta karşı karşıya olduğumuz terörist lider, bomba yüklü araçların yerleştirilmesi ve Amerikalıların kafalarının kesilmesinden sorumlu olan Zerkavi adında bir adam.

Nick Berg'ü kim öldürdü?

Irak'ta ABD'li bir müteahhit olan Nick Berg'ün Zerkavi tarafından kafasının kesildiği iddia edildi. Mayıs 2004'te Batılı haber kaynakları Guantanamo tarzı turuncu bir tulum giyen Berg'ün bir grup maskeli adam tarafından kafasının kesildiğini gösteren bir video yayımladı.

Videoda Zerkavi olduğunu iddia eden maskeli bir adam, ABD'nin kötü şöhretli Ebu Gureyb Cezaevi'ndeki tutuklulara yaptığı işkenceye karşılık olarak Berg'ün öldürüldüğünü söylüyordu.

Irak'ta yeniden yapılanma ihalelerini kazanmaya çalışan Berg, Musul'da ABD nezarethanesinde bir ay geçirdikten ve FBI tarafından defalarca sorgulandıktan birkaç gün sonra ortadan kaybolmuştu.

Kaybolmasından bir ay sonra 8 Mayıs'ta, ABD ordusu Bağdat yakınlarında bir yol kenarında başı kesilmiş halde cesedini bulduğunu iddia etti.

Ancak Berg'ü Zerkavi'nin öldürdüğüne dair ABD'nin öne sürdüğü iddialar güvenilir değil. Sydney Morning Herald'ın o dönem bildirdiği üzere kafa kesme videosunun düzmece olduğuna ve Berg'ün FBI sorgusundan görüntüler içerdiğine dair kanıtlar var. Irak'tan değil Londra'dan internete yüklenen video, CNN ve Fox News'un indirmesine yetecek kadar bir süre yayında kaldı. 

Tuğgeneral Mark Kimmitt de Berg'ün ABD ordusu tarafından gözaltında tutulduğu konusunda yalan söyleyerek bunun yerine Musul'da sadece Irak polisi tarafından tutulduğunu iddia etti.

Ancak video Amerikan halkının zihninde, Zerkavi ve El Kaide'nin büyük bir terör tehdidi olduğu fikrini pekiştirdi. 

ABD'de öyle bir etki yarattı ki videonun yayımlanasının ardından internette en çok yapılan aramalarda "Nick Berg" ve "Irak savaşı" terimleri bir süreliğine pornografi ve ünlü isimler Paris Hilton ve Britney Spears'ın yerini aldı.

Mezhepçilik, ABD-İsrail'in temel hedeflerinden biri

Şubat 2006'da Irak'ın iç kesimindeki Sünni kenti Samarra'da yer alan Şii el Askeri Türbesi'nin bombalanmasının ardından büyük çaplı bir mezhep savaşı patlak verdi ancak ülkedeki en yüksek ve en etkili Şii otorite olan Büyük Ayetullah Ali el Sistani'nin dini rehberliği sayesinde olayların boyutu hafifletildi.

El Kaide saldırıyı üstlenmese de Başkan Bush daha sonra "türbenin bombalanmasının tamamen mezhepsel şiddet yaratmayı amaçlayan bir El Kaide komplosu olduğunu" iddia etti.

Zerkavi nihayet bundan birkaç ay sonra, 7 Haziran 2006'daki bir ABD hava saldırısında öldürüldü. Iraklı yasa yapıcı Vael Abdullatif, Zerkavi'nin öldüğü sırada cep telefonunda üst düzey Iraklı yetkililerin telefon numaralarının kayıtlı olduğunu ve bunun da Zerkavi'nin, ABD destekli Irak hükümeti içindeki unsurlar tarafından kullanıldığını gösterdiğini söyledi.

Zerkavi öldüğü sırada, kaos ve mezhep çatışmasını kışkırtarak Irak'ı bölme ve zayıflatma yönündeki yeni muhafazakar gündem doruk noktasına ulaşmıştı. Bu hedef, IEK'nin halefi olan bir örgütün (DEAŞ) ortaya çıkmasıyla daha da şiddetlendi ve bu örgüt birkaç yıl sonra komşu Suriye'nin istikrarsızlaştırılmasında büyük bir rol oynadı, oradaki mezhepsel gerilimleri ateşledi ve Irak'taki ABD askeri yönetiminin yenilenmesine gerekçe sağladı.

The Cradle

Independent Türkçe



İsrail tarafından öldürülen Hizbullah’ın askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai kimdir?

İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)
İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)
TT

İsrail tarafından öldürülen Hizbullah’ın askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai kimdir?

İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)
İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)

Hizbullah tarafından dün yapılan açıklamada, İsrail'in Beyrut'un güney banliyölerine düzenlediği hava saldırısında hayatını kaybeden askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai’yi yitirdiğini duyurdu.

Hizbullah, Tabtabai ile birlikte öldürülen 1979 doğumlu Kasım Hüseyin Bercavi (Melak), 1989 doğumlu Mustafa Esad Baru (Hacı Hasan), 1982 doğumlu Rıfat Ahmed Hüseyin (Ebu Ali) ve 1990 doğumlu İbrahim Ali Hüseyin (Amir) adlı dört üyesi için taziye mesajı yayınladı.

Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Hizbullah, gurur ve onurla, direniş halkına ve Lübnan halkına, Beyrut’un güneyindeki Dahiye bölgesindeki Hureyk Mahallesi’ne yapılan hain İsrail saldırısı sırasında Lübnan ve halkını savunurken şehit düşen büyük cihatçı lider, şehit Heysem Ali Tabatabai’nin (Seyyid Ebu Ali) vefatını duyurur.”

Açıklama şöyle devam etti:

“Büyük lider, uzun bir bekleyişin ve cihad, dürüstlük, samimiyet, direniş yolunda kararlılık ve kutsal hayatının son anına kadar İsrail düşmanıyla yorulmak bilmeden mücadeleyle dolu bir yolculuğun ardından şehit kardeşlerinin yanına katıldı. Topraklarını ve halkını savunma mücadelesinde asla yorulmadı veya yılmadı, hayatının başından itibaren direnişe adadı. Bu direnişin güçlü, onurlu ve yetenekli kalması, vatanı koruması ve zaferler kazanması için temellerini atan liderlerden biriydi. Mücahitler, tüm şehit liderlerin kanını taşıdıkları gibi onun saf kanını da taşıyacaklar ve Siyonist düşmanın ve onun destekçisi ABD’nin tüm planlarını bozmak için kararlılık ve cesaretle ilerleyecekler.”

İsrail, Ekim 2023 ile Kasım 2024 arasında süren ve ABD'nin arabuluculuğunda ateşkesin sağlandığı savaş sırasında, İran destekli Hizbullah liderlerinin çoğunu ortadan kaldırmıştı.

Ancak, İsrail ile son savaşının ardından Hizbullah’ın askeri komutanlığına atanan Tabtabai, İsrail tarafından ateşkesin ardından Hizbullah'ın üst düzey bir üyesine düzenlenen bir operasyonda öldürüldü.

Tabtabai’nin Hizbullah saflarındaki yükselişi

Lübnanlı üst düzey bir güvenlik kaynağı, Tabtabai'nin Lübnan'da İranlı bir baba ve Lübnanlı bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldiğini söyledi. Kaynak, Tabtabai'nin Hizbullah'ın kurucu üyesi olmadığını, ancak Suriye ve Yemen'de müttefikleriyle birlikte grubun güçlerinin yanında savaşmış olan grubun ‘ikinci nesil’ üyelerinden biri olduğunu belirtti.

İsrail ordusu, Tabtabai'nin 1980'li yıllarda Hizbullah'a katıldığını ve Hizbullah'ın seçkin birimi Rıdvan Gücü de dahil olmak üzere birçok üst düzey pozisyonda görev yaptığını açıkladı. İsrail, geçtiğimiz yıl Lübnan'ı karadan işgal etmeden önce Rıdvan Gücü'nün liderlerinin çoğunu öldürdü.

İsrail ordusunun açıklamasında, geçtiğimiz yılki savaş sırasında Tabtabai'nin Hizbullah'ın operasyon bölümünü yönettiği ve diğer üst düzey komutanlar ortadan kaldırıldıkça rütbesini yükselttiği belirtildi.

Açıklamada, ateşkes yürürlüğe girer girmez Tabtabai'nin Hizbullah’ın askeri komutanlığına atandığı ve ‘İsrail ile savaşa hazırlıklarını yeniden sağlamak için yoğun bir şekilde çalıştığı’ da eklendi.

Reuters'a konuşan Lübnanlı bir güvenlik kaynağı, Tabtabai'nin diğer üst düzey Hizbullah yetkililerinin öldürülmesinin ardından hızla terfi ettiğini ve geçtiğimiz yıl askeri komutan olarak atandığını doğruladı.

İsrail merkezli Alma Araştırma ve Eğitim Merkezi, Tabtabai'nin Suriye'de ve Lübnan savaşı sırasında İsrail'in diğer saldırılarından da sağ kurtulduğunu belirtti.

ABD’nin Adalet için Ödül Programı, Tabtabai hakkında bilgi verenlere 5 milyon ABD dolarına kadar ödül vaat etmişti. Program, Tabtabai'nin Suriye ve Yemen’deki eylemlerinin, Hizbullah’ın bölgesel istikrarsızlık faaliyetlerini desteklemek için eğitim, ekipman ve asker sağlama çabalarının bir parçası olduğunu belirtti.

ABD Dışişleri Bakanlığı, 26 Ekim 2016 tarihinde Tabatabai'yi değiştirilmiş 13224 sayılı Yürütme Kararnamesi (EO) uyarınca Özel Olarak Belirlenmiş Küresel Terörist (SDGT) olarak tanımladı.

Bu tanımlama çerçevesinde Tabtabai'nin ABD yargısı yetkisine tabi tüm mülkleri ve mülkiyet hakları donduruldu. ABD vatandaşlarının Tabtabai ile herhangi bir işlem yapması genel olarak yasaklandı. ABD'nin yabancı terör örgütü olarak tanımladığı Hizbullah'a bilerek destek sağlamak, maddi destek veya maddi kaynaklar sağlamaya teşebbüs etmek veya bunları sağlamak için komplo kurmak da suç teşkil ediyor.


‘Zamanlama manipülasyonu’... Kaynaklar, Şarku'l Avsat'a Gazze suikastlarındaki İsrail aldatmacasını anlattı

Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)
Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)
TT

‘Zamanlama manipülasyonu’... Kaynaklar, Şarku'l Avsat'a Gazze suikastlarındaki İsrail aldatmacasını anlattı

Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)
Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)

Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze kent merkezindeki er-Rimal mahallesinde, İsrail’e ait bir insansız hava aracının (İHA) sivil bir aracı hedef alarak vurmasıyla, 10 Ekim 2025’teki ateşkesten bu yana ilk kez bu tür bir saldırı gerçekleşti. Saldırıda Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın önde gelen isimlerinden Ala el-Hadidi öldürüldü. Bu saldırının ardından düzenlenen bir dizi hava bombardımanında 21 Filistinli hayatını kaybetti, 80 kişi ise yaralandı.

Ancak Gazze’deki saha kaynakları, İsrail’in suikastların zamanlamasına ilişkin bir ‘aldatmacaya’ başvurduğunu iddia ederek, bunun Hamas ve İslami Cihad Hareketi’nin birçok askeri liderine yönelik geniş kapsamlı suikast operasyonlarına gerekçe oluşturduğunu belirtti.

Kaynaklar, İsrail’in Hadidi ve diğer hedef alınan isimlere yönelik suikastların tamamlanmasına rağmen, bunları kamuoyuna açıklamayı geciktirdiğini aktardı. İsrail ordusunun, ‘Güney Gazze’de bir Filistinlinin insani yardım yolu üzerinde aracından inip İsrail güçlerine ateş açması’ üzerine karşılık verdiğini duyurmasından sonra açıklama yapılması dikkat çekti. Buna karşın söz konusu suikastların, bu açıklamadan önce gerçekleştiği ifade edildi.

İsrail ordusu, olay anını gösteren ve gencin ateş açtığı iddia edilen görüntülerin yer aldığı bir video yayımladı. Videoda, ateş açtığı belirtilen kişinin vurularak öldürüldüğü görülüyor.

Hamas ise İsrail’in öne sürdüğü bu gerekçeye şüpheyle yaklaştı. Hamas adına Siyasi Büro Üyesi İzzet er-Rişk, cumartesi günü yaptığı açıklamada, İsrail’in suçladığı gencin kimliğinin açıklanmasını talep ederek, olayla Hamas’ın herhangi bir bağlantısı olmadığını vurguladı.

Saldırıyı düzenleyen kişi

Hamas içinden ve dışından, birbirini doğrulayan Filistinli kaynaklar, saldırıyı gerçekleştiren kişinin 28 yaşındaki Halil Naci olduğunu belirtti. Naci’nin Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Deyr el-Balah’ta yaşadığı, evli olduğu ve üç çocuğunun bulunduğu ifade edildi. Çocuklardan biri, annesiyle birlikte tedavi amacıyla yurt dışında bulunuyor. Diğer iki çocuğun ise Halil’in annesinin yanında kaldığı ve bakımını onun üstlendiği aktarıldı. Kaynaklar, Naci’nin maddi durumunun oldukça iyi olduğunu belirterek, bu durumun motivasyonuna ve olayın arka planına ilişkin soru işaretleri doğurduğunu kaydetti.

Kaynaklara göre Naci, Gazze sınırında düzenlenen Büyük Dönüş Yürüyüşü protestoları sırasında yaralanmış ve sol bacağından yapılan amputasyonun ardından protez kullanmaya başlamıştı.

Naci’nin son dönemde, Kisufim Sınır Kapısı’ndan gelen insani yardımların girişini güvence altına almak için kullanılan bir arazi aracını sürme görevinde çalıştığı, öldürüldüğü sırada da aynı güzergâhta bulunduğu belirtildi.

Kaynaklar, Naci’nin herhangi bir Filistinli gruba bağlı olmadığını, yanında bulunan silahın ise ‘bir arkadaşına ait olduğunu ve bölgeye giren malların güvenliğini sağlama amaçlı kullanıldığını’ aktardı. Ayrıca, kısa süre önce ticaret yapmak üzere konserveler satın aldığı ve kendine ait bir iş kurmaya çalıştığı ifade edildi.

Ailesine yakın bazı kaynaklar, Naci’nin ailesinin büyük bir şok yaşadığını belirtti. Aynı kaynaklara göre Naci, kısa süre önce aynı bölgede getirdiği malların çalınmasına yönelik bir girişimle karşılaşmıştı. Bu nedenle, ‘mallarını korumak amacıyla, yardım ve mal girişini düzenleyen prosedürlere uygun bir koordinasyon yapmadan yeniden bölgeye gitmiş olabileceği’ değerlendirildi. Hamas’ın güvenlik birimleri ise olayın nedenlerine ilişkin soru işaretlerini gidermek için incelemelerin sürdüğünü bildirdi.

Suikastlar

Suikastlara ilişkin bilgilere geri dönüldüğünde, hedef alınan Kassam Tugayları Komutanı Ala el-Hadidi’nin, tugayların üretim birimine bağlı tedarik ve silahlandırma sorumlusu olduğu ortaya çıktı. İsrail ordusu, Hadidi’nin savaş boyunca Kassam Tugayları unsurlarına farklı türlerde silahların dağıtımını organize ettiğini açıkladı.

Hadidi’nin, Gazze kentinin batısındaki eş-Şati Mülteci Kampı’nda yaşadığı ve saldırı sırasında birlikte çalıştığı Halil es-Seri ile birlikte öldürüldüğü bildirildi. Sivil aracın vurulduğu Abbas Kavşağı’ndan geçmekte olan iki çocuğun da saldırıda yaşamını yitirdiği açıklandı.

Hadidi’nin tümüyle Hamas’a mensup bir aileden geldiği, aynı aileden Kassam Tugayları’nda komutanlık yapan ve Temmuz 2024’te suikasta uğrayan Kassam Tugayları lideri Muhammed ed-Dayf’a yakın isimlerin de savaş sürecinde öldürüldüğü belirtildi.

Başka bir hava saldırısında ise, Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki ailesinin evine düzenlenen suikastta Kassam Tugayları’na bağlı Nuseyrat Taburu’nda tim komutanı olduğu belirtilen Galib Ebu Şaviş hedef alındı. Saldırıda Ebu Şaviş’in eşi, büyük oğlu Bilal ve iki kızı dahil olmak üzere ailesinden 10 kişi hayatını kaybetti; çok sayıda kişi de yaralandı.

Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Nuseyrat’ta bir apartman dairesine düzenlenen başka bir saldırıda, İsrail’e ait bir İHA, kamptaki el-Faruk Camisi’nin imam hatibi olan Mustafa Ebu Hasballah’ı öldürdü. Ebu Hasballah’ın Hamas’ın davet faaliyetleriyle ilgili birimde görev yaptığı ve hareketin yerel düzeyde önde gelen isimlerinden biri olduğu belirtildi. Kaynaklara göre Ebu Hasballah, Kassam Tugayları’nın son dönemde bazı komuta kademelerini yeniden yapılandırırken başvurduğu kişiler arasında yer alıyordu.

Gazze kentinde düzenlenen başka bir hava saldırısında ise Nasr mahallesinde yerinden edilmiş sivillerin kaldığı bir apartman hedef alındı. Saldırıda en az 5 Filistinli yaşamını yitirdi. Hayatını kaybedenler arasında, İslami Cihad Hareketi’nin roket biriminden Ala el-Hadari’nin de bulunduğu bilgisi paylaşıldı.

İstihbarat faaliyeti

Saha kaynakları, İsrail’in suikast operasyonlarını tamamladıktan sonra ateş açma olayına ilişkin açıklama yaptığını belirtti. Kaynaklara göre İsrail güçleri, Gazze Şeridi’nde direnişçilerin hareketlerini izlemek amacıyla kesintisiz bir istihbarat çalışması yürütüyor. Bu çalışmaların, son günlerde bazı üst düzey ve saha komutanlarının, herhangi bir çatışma olmaksızın fırsat oluştuğu anda hedef alınarak öldürülmesine zemin hazırladığı ifade edildi.

rgtu7
Gazze üzerinde bir İsrail Apache helikopteri ve bir Hermes 450 insansız hava aracı (Arşiv – Reuters)

Kaynaklar, İsrail’e ait keşif ve gözetleme uçaklarının Gazze semalarında aralıksız uçtuğunu, özel birliklerin sürekli hareket halinde bulunduğunu ve İsrail adına çalışan ajanların da aktif olduğunu aktardı. Ayrıca teknolojik takip kapasitesinin bu operasyonlarda belirleyici rol oynadığı ve daha fazla direnişçinin hedef alınarak öldürülmesine yol açtığı bildirildi.

Saha durumuna ilişkin bilgilerde ise İsrail ihlallerinin Gazze Şeridi genelinde sürdüğü belirtildi. Refah, Han Yunus ve Gazze kentinde, özellikle sarı hattın doğu bölgesinde ve çevresinde, İHA’lar, zırhlı araçlar ve topçu birlikleri tarafından hava ve kara saldırılarının devam ettiği bildirildi. Aynı bölgelerde yoğun yıkıma neden olan ardışık patlatma operasyonlarının da gerçekleştirildiği ifade edildi.


İsrail ordusu, Lübnan'daki Hizbullah'a karşı önleyici bir saldırı düzenlemeyi değerlendiriyor

 İsrail tank ve buldozerleri Lübnan sınırında (Reuters)
İsrail tank ve buldozerleri Lübnan sınırında (Reuters)
TT

İsrail ordusu, Lübnan'daki Hizbullah'a karşı önleyici bir saldırı düzenlemeyi değerlendiriyor

 İsrail tank ve buldozerleri Lübnan sınırında (Reuters)
İsrail tank ve buldozerleri Lübnan sınırında (Reuters)

İsrail ordusu, Hizbullah'ın askeri yığınağının, Lübnan'ın daha derinlerine kara harekâtlarını genişletmek de dahil olmak üzere önleyici eylemlerde bulunmaya zorlayabileceği konusunda uyardı.

Yediot Aharonot gazetesine bağlı Ynet internet sitesinde yer alan habere göre, üst düzey İsrailli ordu subayları, İsrail güçlerinin Lübnan'daki günlük faaliyetlerinin artmasının, Hizbullah'ın özellikle sınırdan uzak köylerde güçlerini giderek daha fazla seferber etmesini engellemediğini söyledi.

Güney Lübnan'daki ateşkesin üzerinden bir yıl geçtikten sonra, gazeteye göre İsrail ordusu, İsrail'in 7 Ekim 2023 saldırısının ardından uygulanan "sıfır tolerans" politikasının bugüne kadarki en büyük sınavına yaklaştığına inanıyor. Gazete, askeri yetkililerin, İsrail'in Hizbullah savaşçılarını caydırmayı ve büyüyen güçlerini zayıflatmayı amaçlayan kısa süreli bir önleyici operasyon başlatmak üzere olduğunu söylediklerini belirtti.

Beyrut'un güney banliyöleri, İsrail ordusunun dün öğleden sonra Hizbullah'ın ikinci adamı olan İran doğumlu Haytam Ali Tabatabai'yi hedef alan operasyonuyla bir kez daha ön plana çıktı. Operasyonda 5 kişi öldü, 28 kişi yaralandı.

Hizbullah, dün akşam yaptığı açıklamada, "büyük komutan" için yas tuttu ve onun "hayatını kuruluşundan bu yana direnişe adadığını ve partinin askeri mekanizmasının temellerini atan liderler arasında yer aldığını" belirtti. Ancak parti, açıklamasında misilleme tehdidinde bulunmadı.

Bu hedef alma, İsrail'in Lübnan'a yönelik devam eden gerginliği, son dönemde güney ve Bekaa'ya (doğu) odaklanması ve İsrailli yetkililerin savaşın kapsamını genişletme yönündeki sürekli tehditleri bağlamında gerçekleşti. Sonuncusu dün sabah Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ağzından çıktı. Netanyahu, İsrail ordusunun güney Lübnan'da gerçekleştirdiği mobil suikastların devam ettiği bir dönemde, Hizbullah'ın kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek için gerekli olan her şeyi yapmaya devam etme vurgusunu yineledi.