İsrail kısıtlamalarıyla Filistin'in ekonomisini de "abluka" altına alıyor

Filistin'in dış ticareti İsrail'in kontrolünde gerçekleştirilirken, İsrail, Filistin hükümeti adına toplanan gümrük vergilerinden aylardır kesinti yapıyor

Fotoğraf: Mahmoud Issa - AA
Fotoğraf: Mahmoud Issa - AA
TT

İsrail kısıtlamalarıyla Filistin'in ekonomisini de "abluka" altına alıyor

Fotoğraf: Mahmoud Issa - AA
Fotoğraf: Mahmoud Issa - AA

İşgal altındaki Filistin, dış ticaretinde İsrail'e bağımlı kalmaya devam ederken, Filistinlilerin ithalat ve ihracatının neredeyse tamamı İsrail'den ya da İsrail kontrolündeki noktalardan yapılıyor.

Gergin siyasi durum, malların hareketine getirilen kısıtlamalar ve Gazze'ye uygulanan abluka, ticaretin önündeki temel engeller arasında yer alıyor.

Filistin, İsrail'in Gazze Şeridi'nde 7 Ekim 2023'te başlayan yıkıcı saldırıları sonrasında daha da sıkı kontrollere maruz kalıyor.

Gazze'nin mal tedarikinin, İsrail'den ya da İsrail kontrolündeki noktalardan yapılması zorunluluğu nedeniyle Gazze bu ülkeye bağımlı kalmaya devam ediyor.

Çoğu kadın ve çocuk 33 binden fazla Filistinlinin hayatını kaybetmesi, Filistinlilerin kıtlığa sürüklenmesi ve her geçen gün artan insani krizlere rağmen İsrail'in gümrük noktalarındaki "güvenlik kontrolleri", başta gıda ve sağlık ürünleri olmak üzere Gazze'nin ihtiyaç duyduğu malzemelere erişimini kısıtlıyor.

İsrail gümrükleri ve rutin İsrail güvenlik kontrolleri ithalat işlemlerinde uzun gecikmelere neden oluyor.

Uluslararası Ticaret Merkezinin (ITC) verilerine göre, Filistin ithalatının yarısından fazlasını İsrail'den gerçekleştirirken, ihracatının ise neredeyse tamamını bu ülkeye yapıyor. Türkiye ile Çin, ülkenin en çok ithalat yaptığı diğer ülkeler olarak sıralanıyor.

ITC'nin son mevcut yıllık verisi olan 2022'de Filistin'in yıllık ithalatı, 9 milyar doların biraz üzerinde. İsrail'den 4,75 milyar dolarlık mal satın alan Filistin, Türkiye'den yaklaşık 1 milyar dolar, Çin'den de 700 milyon dolarlık ithalat yapıyor. Filistin, 1,5 milyar dolarlık ihracatının 1,3 milyar dolarlık kısmını İsrail'e gerçekleştiriyor.

- İsrail gümrük vergilerini de alıkoyuyor

İsrail yönetimi, Filistin Kurtuluş Örgütü ile 1994'te imzaladığı Paris Ekonomi Protokolü gereğince, kontrolü altındaki sınır kapılarından Filistin yönetimi adına vergi topluyor ve topladığı aylık yaklaşık 190 milyon doları Filistin hazinesine aktarıyordu. Yaklaşık 2 yıldır, Filistin yönetimi adına toplanan vergilerden kesinti yapılıyordu.

Kasım ayında da İsrail Bakanlar Kurulu, Filistin hükümeti adına topladığı vergi fonundan Gazze Şeridi'ne ve Filistinli tutuklulara ayrılan miktarın kesilmesine karar verdi.

Filistin yönetimi, karar sonrasında vergi fonunu almayı reddederken, Filistin Maliye Bakanlığı, İsrail'in ekim ayından itibaren Filistin hükümeti adına topladığı vergi fonunun çoğunu kestiğini, bu nedenle fonu almayı reddettiklerini açıkladı.

Bakanlık, kamu çalışanlarının aylık maaşlarının ödenmesinde birincil kaynağı Filistin vergi gelirlerinin oluşturduğunu ve maaşların ödenmesinde gecikme yaşanacağını belirtti.

Aralık ayında Filistin Devlet Başkanlığı, İsrail hükümetinin Filistin yönetimine ödemesi gereken vergi ve ithalat vergisi gelirlerini alıkoymayı sürdürmesini, "korsanlık ve Filistin halkının toplu cezalandırılmaya tabi tutulması" olarak değerlendirdi.

Geçen yıl sonunda, İsrail merkezli "Walla" haber sitesi, "ABD yönetiminin son haftalarda İsrail hükümetine, alıkoyduğu Filistin vergi gelirlerini serbest bırakması için baskı yaptığını" yazdı.

İsrail'in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ise sosyal medya hesabından, "ABD'ye ve İsrail'in gerçek dostu Başkan Joe Biden'a, büyük saygı duyuyoruz. Dünyadaki en iyi müttefikimiz. Ancak kaderimizi asla yabancıların eline bırakmayacağız." ifadesini kullandı.

Şubat ayında Norveç Dışişleri Bakanlığı, İsrail'in Filistin yönetimi adına topladığı vergi gelirlerinin Filistin'e transferini üstlendiğini bildirdi.

Sürecin, İsrail'in topladığı vergiyi Norveç'e transfer etmesi ve Norveç'in de Gazze için ayrılanın dışındaki miktarı Filistin yönetimine göndermesi şeklinde işleyeceği, bu geçici planın, Filistin yönetiminin mali açıdan çökmesini önlemede önemli bir rol oynayacağı aktarıldı.

Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa da bu ay, İsrail'in kesinti yaptığı vergileri almak için uluslararası arabulucularla Tel Aviv'e baskı yapmaya başladıklarını söyledi.

- İsrail'in ekonomik kısıtlamaların maliyeti yılda 2,5 milyar dolar oldu

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansının (UNCTAD) yayımladığı bir rapora göre, Batı Şeria'nın C Bölgesinde İsrail'in ekonomik faaliyetlere yönelik kısıtlamaları 2000-2020 yılları arasında Filistinlilere 50 milyar dolara mal oldu.

Filistinlilerin yılda 2,5 milyar dolar bedel ödediği kısıtlamaların kümülatif maliyetinin, 2020'deki Batı Şeria gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYH) 3 katına eşdeğer ve Filistin'in GSYH'sinin 2,5 katından fazla olduğu görüldü.

İsrail, bölgedeki Yahudi yerleşimcilerin endüstri ve tarım girişimlerine tam destek vererek ekonomik cazibe yaratırken yüz binlerce İsrail vatandaşını bölgeye yerleşmeye teşvik etti.

C Bölgesi'nin yaklaşık yüzde 70'ini kontrolü altına alan İsrail, Filistinlileri bu bölgeye yaklaştırmayarak iş ve ekonomik kalkınma imkanlarından mahrum bıraktı, Filistinlilerin C Bölgesinin geri kalanına erişimi ciddi şekilde kısıtlı olmaya devam etti.

Filistin ile İsrail yönetimi arasında 1995'te imzalanan "İkinci Oslo Anlaşması" çerçevesinde işgal altındaki Batı Şeria; A, B ve C bölgelerine ayrılmıştı.

Batı Şeria'nın yüzde 18'inin kapsayan "A Bölgesi"nin yönetimi idari ve güvenlik olarak Filistin'e, yüzde 21'lik "B Bölgesi"nin idari yönetimi Filistin'e ve güvenliği İsrail'e devredilirken yüzde 61'ini kapsayan "C Bölgesi"nin idare ve güvenliği İsrail'e bırakılmıştı.

- "Gazze ekonomisinin toparlanması onlarca yıl alabilir"

Ocak ayı sonunda, 7 Ekim 2023'ten sonra askeri operasyonun başlamasının ardından Gazze'deki sosyal ve ekonomik bozulmaya ilişkin de bir rapor yayımlayan UNCTAD, Gazze ekonomisinin 2023'ün ilk üç çeyreğinde yüzde 4,5 küçüldüğünü tahmin etti.

Askeri operasyonun bu düşüşü büyük ölçüde hızlandırdığı ve yıl genelinde GSYH'de yüzde 24'lük daralma beklendiği bildirilen raporda, mevcut askeri operasyon derhal sona erip yeniden yapılanma hemen başlarsa ve 2007-2022 büyüme trendi ortalama yüzde 0,4 büyüme oranıyla devam ederse, Gazze'nin kişi başına düşen GSYH'de 2022'deki seviyelerine geri dönmesinin 2092 yılına kadar sürebileceği vurgulandı.

GSYH'nin yıllık yüzde 10 büyüyebileceği yönündeki en iyimser senaryoda bile, Gazze'nin kişi başına düşen GSYH'sinin abluka öncesi 2006 seviyesine ulaşmasının 2035 yılını bulabileceği kaydedildi.

Raporda, çatışma öncesi sosyoekonomik koşulların yeniden sağlanmasına yönelik ortak bir uluslararası çabanın gerekliliği vurgulanırken, koşulların eski haline getirilmesinin on yıllar alacağının ve önemli miktarda dış yardım gerektirdiğinin altı çizildi.

- Gazze'deki kritik altyapılara verilen zararın maliyeti 18,5 milyar dolar civarında

Dünya Bankası ile BM'nin Avrupa Birliğinin (AB) mali desteğiyle hazırladığı "Gazze Geçici Hasar Tespit Raporu"na göre de Gazze'deki kritik altyapılara verilen zararın maliyetinin ocak sonu itibarıyla 18,5 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor.

Bu tutar Batı Şeria ve Gazze'nin 2022'deki toplam GSYH'sinin yüzde 97'sine denk geliyor.

Maliyetin yüzde 72'sini konut hasarları, yüzde 19'unu su, sağlık ve eğitim gibi kamu hizmeti altyapısının hasarları, yüzde 9'unu da ticari ve endüstriyel bina hasarları oluşturuyor.

Yıkımın ardından tahminen 26 milyon ton enkaz ve moloz kaldığı, bu miktarın kaldırılmasının yıllar alacağı öngörülüyor.

Gazze'de ana yolların yüzde 92'sinin tahrip olması veya hasar görmesi ile iletişim altyapısının ciddi şekilde zarara uğraması nedeniyle temel insani yardımların ulaştırılması oldukça zorlaşıyor.

Kapsamlı analiz aracılığıyla tahmin edilecek hasarların, kayıpların ve ihtiyaçların maliyetinin, Geçici Hasar Tespit Raporu'ndan önemli ölçüde yüksek çıkması bekleniyor.



Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

TT

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Günlerdir kayıp olan Lübnanlı emekli Genel Güvenlik subayı Ahmed Şükr’ün ailesinin yaşadığı şok sürerken, Lübnanlı güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler, Şükr’ün 1986 yılında Güney Lübnan’da kaybolan İsrailli pilot Ron Arad dosyasıyla bağlantılı “şüpheli ilişkiler” nedeniyle İsrail istihbaratı tarafından kaçırılmış olabileceğine işaret ediyor.

Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kayboluşuna giden süreci şöyle anlattı: “Kongo’nun başkenti Kinşasa’da yaşayan Lübnanlı bir gurbetçi (A.M.), aylar önce Ahmed Şükr’le temasa geçerek Şuveyfat bölgesindeki dairesini kiralamak istedi. Taraflar anlaşmaya vardı ve 500 dolar kira ödendi. Söz konusu kişi daha sonra birkaç kez Lübnan’a geldi; bu ziyaretlerden birinde Şükr’le evinde görüştü. Ardından, Afrika’da büyük bir yatırımcı olduğunu söylediği Selim Kassab adlı bir kişinin (sonradan sahte isim olduğu ortaya çıktı) Zahle’de arazi satın almak istediğini, bu konuda yardıma ihtiyaç duyduğunu iletti.”

Abdüsselam Şükr, gurbetçinin araziyi yerinde incelediğini, ülkeyi terk ettikten iki hafta sonra da yatırımcının satın almaya karar verdiğini bildirdiğini söyledi. Görüşmenin, Ahmed Şükr’ün kaybolduğu gün saat 16.30’da yapılmasının özellikle dayatıldığını belirten Abdüsselam, ağabeyinin “o saatte bölgenin karanlık olacağı ve arazinin net görülemeyeceği” uyarısına rağmen bu ısrarın sürdüğünü aktardı. Gurbetçi ise ayağının kırıldığını öne sürerek görüşmeye katılamayacağını, yatırımcının Ahmed Şükr’le birlikte araziyi tek başına ziyaret edeceğini bildirdi.

fgtyuı
Doğu Lübnan’dan kaçırılan Lübnan Genel Güvenlik Teşkilatı’ndan emekli subay Ahmed Şükr (Aile arşivi – Şarku’l Avsat)

Belirlenen saatte yapılan buluşmanın ardından Ahmed Şükr’ten bir daha haber alınamadı. Abdüsselam Şükr, “Onunla ilgili bildiklerimiz yalnızca güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler” dedi. Bu bilgilere göre, kaçıranlar Zahle’de bir ev kiraladı ve Şükr’ün kaçırılmasının ardından tüm izleri sildi. Güvenlik kameraları aracın Batı Bekaa’daki Soveyra Belediyesi yönüne gittiğini tespit etti; ancak bu noktadan sonra izler kayboldu. Soveyra’nın, geçmişte Güneybatı Şam’dan Lübnan’a uzanan bir kaçakçılık hattı olarak kullanıldığı belirtiliyor.

“Devlete sadıktı”

Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kırk yıl boyunca askeri görev yaptığını vurgulayarak, “Onun sadakati yalnızca devlete ve kurumlara oldu; hayatı boyunca hiçbir partiyle ilişkisi olmadı. Biz siyasetten uzak bir aileyiz” dedi.

Ahmed Şükr’ün, kuzeydoğudaki Bekaa bölgesine bağlı Nebi Şit kasabasındaki memleketinden başlayan titiz bir planla tuzağa düşürüldüğünü ve Zahle kentine çok yakın bir noktada kaybolduğunu aktaran aile, olayın ardından kasaba muhtarı Abbas Şükr’ün evinde taziye ve protesto ziyaretlerinin sürdüğünü belirtti.

cgt
Kaçırılan Ahmed Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, Nebi Şit kasabasından Şarku’l Avsat’a konuştu (Şarku’l Avsat)

Aileye göre Ahmed Şükr, dokuz yıl önce Genel Güvenlik’ten emekli oldu; hizmeti sırasında Suriye sınırındaki el-Masnaa ve el-Kaa sınır kapıları dahil birçok noktada görev yaptı. Abdüsselam Şükr, “Ağabeyim 1979’da askeri hizmete girdi. Bu da Ron Arad’ın 1986’daki kayboluşu sırasında onun ‘devlet görevlisi’ olduğunu gösterir. Devlet görevlilerinin parti ilişkileri olmaz” ifadelerini kullandı.

Aile, İsrail’in Temmuz 2024’te Beyrut’un güney banliyösünde öldürdüğü Hizbullah yöneticisi Fuad Şükr’le akrabalık iddialarını da reddetti. Abdüsselam Şükr, “Kasabada kimse Fuad Şükr’ü tanımıyordu. 1980’lerin başında kasabadan ayrıldı ve bir daha dönmedi; akrabalarından da uzaktı” dedi. Ağabeyinin emeklilikten sonra Bekaa dışına çıkmadığını, evinde kaldığını ve akşamları arkadaşlarıyla kâğıt oynadığını söyledi.

Dosyada resmi temaslar

Ailenin evinde şaşkınlık ve belirsizlik hâkim. Dosyanın resmi makamlarca ele alınması ise, Şii Yüksek İslam Konseyi Başkan Yardımcısı Şeyh Ali el-Hatib’in Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve İçişleri Bakanı Ahmed el-Haccar ile temasa geçmesinin ardından hız kazandı. Abdüsselam Şükr, Cumhurbaşkanı Avn’ın güvenlik ve yargı makamlarından soruşturmanın genişletilmesini ve olayın aydınlatılmasını istediğini aktardı. Ayrıca Emel Hareketi yetkililerinin de Meclis Başkanı Nebih Berri ile dosya konusunda temas halinde olduğunu belirtti.

Kayıp gizemi

Abdüsselam Şükr, “Ron Arad dosyasıyla ilişkilendirmeye dair sızıntıların doğru olup olmadığının yargı ve güvenlik makamlarınca net biçimde açıklanmasını istiyoruz. Bizi ilgilendiren, Genel Güvenlik ve İç Güvenlik Güçleri Bilgi Şubesi’nin resmi bulgularıdır” dedi.

Şükr, kayboluşun kilit isminin Kinşasa’da yaşayan ve Güney Lübnan’ın Kana kasabasından olduğu belirtilen (A.M.) olduğunu savundu. “Devlet, Interpol üzerinden bu kişinin yakalanmasını ve Lübnan’a getirilmesini sağlamalı” diyen Şükr, söz konusu kişinin telefonlarına cevap vermediğini, hakkında elde edilen tüm bilgi ve video kayıtlarının güvenlik birimlerinin elinde bulunduğunu ifade etti.

Aile, gurbetçi A.M.’nin “Mossad ile planı kuran ve operasyonu profesyonelce yürüten” kişi olduğuna inanıyor. Lübnanlı güvenlik kaynaklarından aktarılan bilgilere göre, kaçıranlar ne Zahle’nin Duhur bölgesindeki evde ne de Şuveyfat’taki dairede parmak izi bıraktı; kullanılan araç da henüz tespit edilemedi.


Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
TT

Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)

Kahire ile Washington’un Gazze’nin yeniden imarı için bir planın hayata geçirilmesi gerektiği konusunda uzlaşmasına rağmen, izlenecek yol haritası hâlâ belirsizliğini koruyor. Ayrıca bu kapsamda düzenlenmesi planlanan konferansın tarihi de netleşmiş değil.

İsrail basınında “kısmi imar” seçeneğine dair girişimlere ilişkin sızıntılar gündemdeki yerini korurken, Washington’un bu İsrail çizgisiyle örtüşen yeni bir yaklaşım geliştirdiği görülüyor. Buna karşın ABD’nin, Gazze’nin tam ve kapsamlı yeniden inşasını öngören Mısır planını açık biçimde dışlamadığı da dikkat çekiyor. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hilaf, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Kahire’nin hedefinin “Gazze’nin yeniden imarı konusunda entegre bir sürecin başlatılması” olduğunu vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı da Şarku’l Avsat’a, Gazze’nin yeniden imarı konusunda ortaklarla etkin şekilde temas hâlinde olunduğunu doğruladı.

Birinci yol: Mısır girişimi

Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının 10 Ekim’de yürürlüğe girmesinin ardından iki ayrı hat ortaya çıktı: Biri Mısır öncülüğünde, diğeri ise İsrail yaklaşımıyla uyumlu görünen ABD hattı. Her iki yaklaşım da yaklaşık iki yıldır İsrail saldırılarıyla büyük ölçüde yıkılan Gazze’nin yeniden imarına dair sahadaki tasavvurları şekillendiriyor.

Ateşkesin ardından daha hızlı devreye giren Mısır hattında, Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi Gazze’nin yeniden imarı için bir konferans düzenleneceğini yineledi. Kasım ayı sonu olası tarih olarak telaffuz edilse de konferans gerçekleşmedi. Mısır Dışişleri Sözcüsü, haftalar önce yaptığı açıklamada, gecikmenin nedenini “erken toparlanma ve yeniden imar konferansının başarısı için uygun ortamın hazırlanması” olarak açıkladı.

Süreci hızlandırmak amacıyla Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdülati, Aralık ayı başında Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlenen basın toplantısında, “ABD ile yeniden imar konferansı için ortak başkanlık oluşturulmasını görüşüyoruz ve en kısa sürede tarih üzerinde uzlaşmayı umuyoruz” dedi.

fg
Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’ta, sert hava koşulları altında kurulan yerinden edilmiş kişilere ait çadırların genel görünümü, 18 Aralık 2025. (Reuters)

4 Mart’ta Kahire’de düzenlenen “Arap Olağanüstü Zirvesi”nde kabul edilen “Gazze’nin Yeniden İmarı ve Kalkınması Planı”, Filistinlilerin yerinden edilmeden erken toparlanma ve yeniden inşa sürecini öngörüyor. Beş yıla yayılan planın maliyetinin yaklaşık 53 milyar dolar olduğu belirtiliyor. Kahire ayrıca, Birleşmiş Milletler koordinasyonunda uluslararası bir bağış konferansı çağrısında bulundu.

“Tehcir olmadan imar”

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve akademisyen Ahmed Fuad Enver’e göre Mısır, hangi plan uygulanırsa uygulansın Gazze’nin “yaşanabilir bir yer” hâline getirilmesini ve bunun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit edecek bir tehcire yol açmamasını hedefliyor. Enver, “Mısır diplomasisi, daha önce Şarm eş-Şeyh Barış Konferansı’nda olduğu gibi bu süreçte de başarı sağlayabilir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Enver’e göre Mısır’ın önceliği, Filistinliler için bir “can simidi” oluşturmak ve ortaklarla ciddi iş birliği içinde yeniden imar için gerekli ivmeyi sağlamak. Bu yaklaşımın, Filistinlilerin haklarına zarar vermemesi ve güvenlik kaygılarını artırmaması temel şart olarak görülüyor.

İkinci Yol: ABD–İsrail uyumlu hat

ABD hattının ilk işaretleri 21 Ekim’de ortaya çıktı. Donald Trump’ın damadı Jared Kushner, İsrail’de düzenlediği basın toplantısında, İsrail ordusunun kontrolündeki bölgelerde Gazze’nin yeniden imarının “titizlikle ele alındığını” söyledi. Kushner, “Hamas’ın kontrolünde olan bölgelere herhangi bir yeniden imar fonu tahsis edilmeyecek” ifadesini kullandı.

Bu hafta başında Wall Street Journal’da yayımlanan bir haberde ise Kushner ve ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından hazırlandığı belirtilen “Gündoğumu Projesi”nden söz edildi. Plana göre, Hamas’ın silahsızlandırılması şartıyla, yeniden imar süreci 10 yıla yayılacak ve güneyde Refah’tan başlayacak. “Yeni Refah” olarak adlandırılan bu yaklaşımda, yaklaşık 2 milyon Filistinlinin yeniden inşa sürecinde nerede yaşayacağına dair net bir çerçeve bulunmuyor.

Enver, bu ABD yaklaşımını “İsrail’in taleplerini önceleyen, müzakereci bir paket” olarak nitelendiriyor ve Kahire ile Tel Aviv arasında temel vizyon farkı olduğuna dikkat çekiyor.

Hangi Yol ağır basacak?

Bu farklı yaklaşımlar sürerken, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da cumartesi günü yaptığı açıklamada, “İsrail’in katı tutumuna rağmen umut verici bazı mutabakatlar bulunduğunu” belirtti. Fidan, Gazze’nin yeniden imarına dair “ön değerlendirme niteliğinde bir çalışmanın” ele alındığını söyledi.

fg
Filistinli işçiler, birkaç gün önce Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaş nedeniyle zarar gören bir yolu onarıyor. (AFP)

Öte yandan Bloomberg, ABD ve müttefiklerinin Gazze’nin yeniden imarı için gelecek ay başında bir konferans düzenlemeyi değerlendirdiğini, toplantının Washington, Mısır ya da başka bir merkezde yapılabileceğini yazdı. Mısır Dışişleri Sözcüsü Hilaf, bu haberlere ilişkin olarak “Mısır ve ABD dâhil olmak üzere ilgili tüm taraflar arasında istişare ve koordinasyonun sürdüğünü” vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı ise konuya ilişkin ayrıntı vermekten kaçınarak, “Ortaklarla etkin temas hâlindeyiz, şu aşamada resmî bir açıklama yok” demekle yetindi.

Ahmed Fuad Enver’e göre, devam eden müzakereler ışığında Mısır hattının başarı şansı daha yüksek. Enver, Washington’un sürecin ikinci aşamasında İsrail’e tamamen angaje olma riskini göze almayacağını ve Mısır–Arap önerilerine daha açık bir yaklaşım geliştirebileceğini savunuyor.


Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
TT

Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün yaptığı açıklamada, Refah'ta bir İsrail ordu subayının patlayıcı cihazla yaralanmasının ardından Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşmasını ihlal ettiğini söyledi.

Netanyahu, Hamas'ın "iktidardan uzaklaştırılması, silahsızlandırılması ve aşırıcılığın ortadan kaldırılması"nı içeren ateşkes anlaşmasına uyması gerektiğini belirterek, hareketin silahsızlanmayı açıkça ve sürekli olarak reddetmesinin "açık ve devam eden bir ihlal" olduğunu vurguladı.

Netanyahu açıklamasında, "İsrail, askerin yaralanmasına neden olan hareketin ihlallerine karşılık verilecektir" uyarısında bulundu.

Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşması geçen ekim ayında yürürlüğe girmişti ve ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Hamas'ın silahsızlandırılmasını da içermesi beklenen anlaşmanın ikinci aşamasına geçmeyi hedefliyor.

Anlaşmanın ikinci aşaması, İsrail'in Gazze'nin bazı bölgelerinden daha fazla çekilmesini, uluslararası bir istikrar gücünün konuşlandırılmasını ve Trump liderliğindeki "barış konseyini" içeren yeni bir yönetim yapısının uygulanmasını içeriyor.Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre planlanan uluslararası gücün, şu anda İsrail askeri kontrolü altında bulunan Gazze Şeridi'nin bir bölümüne konuşlandırılması bekleniyor.