Sadr Hareketi siyaset sahnesine geri dönerken Kürtler siyasi denge konusunda iyimser

Kürtlere göre Sadr Hareketi’nin siyaset sahnesine dönüşü, Irak’taki siyasi süreçte kaybolan dengeyi yeniden sağlayabilir

Sadr Hareketi siyaset sahnesine geri dönerken Kürtler siyasi denge konusunda iyimser
TT

Sadr Hareketi siyaset sahnesine geri dönerken Kürtler siyasi denge konusunda iyimser

Sadr Hareketi siyaset sahnesine geri dönerken Kürtler siyasi denge konusunda iyimser

Dostum Mahmud

Irak’ta Sadr Hareketi, ‘Ulusal Şii Hareketi’ adında yeni bir siyasi oluşumla ülkenin siyaset sahnesine geri döndü. Sadr Hareketi’nin önde gelen isimleri önümüzdeki yılın ortalarında Irak'ta yapılacak milletvekili seçimlerine katılmaya hazır olduklarını ifade ettiler. Öte yandan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) en büyük partisi ve geleneksel olarak Sadr Hareketine en yakın parti olan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), bu yeni gelişmeyle birlikte IKBY’deki siyasi atmosferden genel olarak memnun. Çünkü Sadr Hareketi’nin Irak’ta siyaset sahnesine geri dönüşü, İran'a yakın İslami Davet Partisi başta olmak üzere Koordinasyon Çerçevesi çatısı altındaki partilerin tekelinde olan Irak siyasi sürecinde kaybolan dengenin yeniden sağlanması anlamına geliyor.

KDP çevrelerine göre Sadr Hareketi’nin geri dönüşü, hareketin iki yıl önce Irak siyaset sahnesinden çekildiğini açıklamasından bu yana merkezi Şii güçlerin uyguladığı siyasi baskıyı da azaltacak.

Sadr Hareketi’nin lideri Mukteda es-Sadr'a yakın isimler tarafından yapılan açıklamalara göre Ulusal Şii Hareketi, Sadr Hareketi’nin başta yaklaşan milletvekili seçimleri olmak üzere Irak’taki siyasi sürece yeniden katılması için bir araç olacak. Aynı çevreler, Ulusal Şii Hareketi’nin gerçek anlamda siyasi bir oluşum olacağını, Sadr Hareketi'ne sembolik olarak bağlı olacağını ve Sadr'ın siyasi süreç ve ülkenin geleceğine ilişkin direktiflerine ve vizyonuna göre hareket edeceğini belirttiler. Ayrıca başta Şii akımlar olmak üzere Irak'taki birçok küçük siyasi akımı da bünyesine katmaya ve Sadr Hareketi'nin Irak’ın siyasi denkleminde sahip olduğu geleneksel ittifakları yeniden kurmaya çalışacağını da sözlerine eklediler.

Irak’taki siyaset sahnesindeki gelişmeleri yakından takip eden gözlemcilere göre Sadr Hareketi’nin geri dönüşüyle bugünden itibaren yaklaşan milletvekili seçimlerine kadar Irak siyaset sahnesinde dramatik bir değişim yaşanacak. Yeni oluşumla mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani arasında açık ve beklenen bir yakınlaşma olmasını bekleyen gözlemciler için Sudani'nin Koordinasyon Çerçevesi ile arasındaki anlaşmazlıklar ve görüş ayrılıkları giderek artıyor. Aynı gözlemciler, Irak’ın en büyük siyasi partisi olan ve Koordinasyon Çerçevesi'nin politikalarına en çok karşı çıkan KDP ile yeni oluşum arasında da bir ittifak kurulmasını ve böylece ülkedeki siyasi çekişmenin yeni ittifakla Koordinasyon çerçevesi arasında yaşanmasını bekliyorlar.

Ulusal Şii Hareketi, Sadr Hareketi'ne sembolik olarak bağlı olacak ve Sadr'ın siyasi süreç ve ülkenin geleceğine ilişkin direktiflerine ve vizyonuna göre hareket edecek.

“Siyasi tekelin” sonu

Bir Kürt siyasi kaynak, Al Majalla’ya yaptığı açıklamada, Irak’ta siyasi bir gücün kendi iradesini ve gücünü diğer siyasi güçlere empoze edebilmesi, anayasayı ve yönetim sistemini kendi çıkarlarına göre yorumlayabilmesi, ancak eski rejimin sahip olduğu ve kullandığı askeri güce fiilen paralel bir yapı haline gelen Temsilciler Meclisi’ndeki çoğunluğu oluşturan siyasi güç iktidarı elinde tuttuğu için gerçekleşebildiğinden ve son dönemde bu çoğunluğa sahip güç ‘baskı mekanizmaları’ oluşturulduğundan eski Irak rejimi dönemine benzer bir durumun ortaya çıktığını söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre kaynak sözlerini şöyle sürdürdü:

Sadr Hareketi'nin milletvekillerinin istifasının ardından aslında 2021 seçimlerini kaybetmiş olan Koordinasyon Çerçevesi içindeki siyasi güçler, Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu ele geçirerek Irak'taki siyasi sistemi yeniden şekillendirdiler ya da bir başka deyişle birçok deneme yaptılar. IKBY ise bunun kurbanı oldu, Sünni siyasi güçler de IKBY kadar olmasa da kurban konumundaydı. Irak'taki yeni sistem, her ne kadar demokrasiyi temel dayanak olarak benimsemiş ve eski rejimden farklılaşmış olsa da aynı zamanda bir kurucu/uzlaşmacı siyasi sistem olarak ortaya çıkmıştır.

Aynı kaynak, açıklamasının devamında şunları söyledi:

Tüm detaylarıyla Irak Anayasası’nın yanı sıra tüm dönemler boyunca üç başkanlık (cumhurbaşkanı, başbakan ve meclis başkanı) makamına gelecek isimlerin seçildiği kurucu siyasi ilkeler ve devlet piramidinin tepesindeki egemen makamların dağılımı, kültürel, siyasi ve sembolik haklar, ülkedeki tüm sivil bileşenlerin ve bu bileşenlerin haklarının dikkate alınması ve aralarındaki uzlaşı ilişkisinin zayıflamasına izin vermeme esasına ve gerekliliğine dayanan bu temele dayanıyor. Koordinasyon Çerçevesi güçleri, Sadr Hareketi’nin siyasi denklemden çıkması nedeniyle bu temeli benimsenmedi. Sadr Hareketi’nin dışarıda kalması, Irak halkının üçte birini herhangi bir siyasi temsilden fiilen mahrum bırakılması ve siyasi alanın siyasi bir azınlığa terk edilmesi anlamına geliyordu. IKBY, her zaman ciddi siyasi krizlere neden olmuş ve bu krizlerden en çok IKBY etkilenmiştir.

Geleneksel sürecin çöküşü

“DEAŞ’a karşı mücadele” 2017 yılı sonlarında tamamlanmış, eski Başbakan Haydar el-İbadi'nin görev süresi 2018 mayısında sona ermişti. Irak'taki iç siyasi denklem, İran yanlısı siyasi güçler ve İran’ın nüfuzundan uzak duran siyasi güçler olmak üzere siyasi bir ikili duruma dayanıyor. Bu güçler Irak’ın farklı hassasiyetlerine, bölgelerine ve sivil gruplarına göre dağılıyor. Kürt siyaset sahnesi ise her zaman İran'a ve İran yanlısı bölgesel akımlara yakın duran Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve karşında yer alan KDP olmak üzere alışılagelmiş bir ikileme dayanıyor. Bu durum, eski rejimin yıkılmasından sonra geçen yirmi yıl boyunca hiç değişmedi.

Irak, o dönemdeki bu siyasi bölünme nedeniyle iktidardaki merkez partilerin, merkezileşmelerine ve siyaset sahnesini tekelleştirmelerine karşı çıkan güçlere karşıt politikalarına dayanan çok çalkantılı bir siyasi dönem yaşadı. Ülke IKBY’de 2017 yılı sonlarında yapılan bağımsızlık referandumu ve Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) çatısı altındaki silahlı grupların Kerkük ilinin kontrolünü zorla ele geçirmeleri, seçilmiş Kürt valinin görevden alınması ve dönemin başbakanını onun yerine yeni bir vali ataması nedeniyle Erbil ile Bağdat arasında akıllardan çıkmayan bir gerilime tanık oldu.

Bu yüzden 2018 mayısında yapılan seçimlerde hiçbir siyasi güç tam bir zafer kazanamadı. Bu da siyasi sahnede istikrarsızlığa yol açan bir siyasi dengesizliğe sebep oldu. Öyle ki dönemin Başbakanı Adil Abdulmehdi, 2019 ekiminde başkent Bağdat'ta ve Irak'ın güney illerinde halk protestolarının patlak verinceye kadar Temsilciler Meclisi’nden güven oyu alamadı. Başkent Bağdat'ta ve Irak'ın güney vilayetlerinde patlak veren halk ayaklanması Başbakan Adil Abdulmehdi’nin görevden alınmasına yolunu açarken yerine 2020 mayısında dönemin istihbarat başkanı Mustafa Kazımi geldi.

Irak'taki iç siyasi denklem, İran yanlısı siyasi güçler ve İran’ın nüfuzundan uzak duran siyasi güçler olmak üzere siyasi bir ikili duruma dayanıyor.

Iraklı siyasi güçler hem kendi aralarında hem de sokağa inen halkla birlikte Kazımi’nin görev süresinin, 2021 ekiminde yapılacak bir sonraki milletvekili seçimlerine kadar olmak üzere geçici olduğunda ve söz konusu seçimlerin sonuçları iktidar ile ayaklanan toplumsal tabanlar arasında bir hakemlik olacak ve kazananların doğrudan yönetmesine izin verilecek şekilde olması gerektiğinde hemfikirdi.

Seçimler İran’a yakın Iraklı siyasi güçler için büyük bir hezimetle sonuçlandı. Sadr Hareketi, Temsilciler Meclisi’ndeki 325 sandalyenin 73'ünü kazanarak birinci parti oldu. Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi liderliğindeki Tekaddum (İlerleme) İttifakı 37 sandalye, KDP 31 sandalye ve bağımsızlar yaklaşık 20 sandalye alırken İran'a yakın Iraklı siyasi güçlerse sadece 50 sandalye kazandı.

cdf bgrt
Bağdat'ta Temsilciler Meclisi’ndeki bir oturuma katılan Iraklı milletvekilleri (AP)

Bu sonuçlara göre Şii, Sünni ve Kürt olmak üzere üç ana sivil bileşenden Temsilciler Meclisi’nden en fazla sandalyeyi alan Sadr Hareketi, Tekaddum İttifakı ve KDP ‘Vatanı Kurtarmak’ adında üçlü bir siyasi ittifak oluşturdu. Böylece bir cumhurbaşkanı seçmeyi ve bir hükümet kurmayı hedefliyorlardı. Ancak İran yanlısı Iraklı siyasi güçler bunu yapmalarını engellerken halkı sokağa dökmekle tehdit edip toplumsal şiddet olayları yaşanabileceğini ima ettiler.

Aylar süren bu siyasi çekişme sonucunda işler sarpa sardı. Federal Yüksek Mahkeme’nin ittifakın adayı Hoşyar Zebari'nin adaylığını engelleyen kararı ve seçim için gerekli yeter sayının sağlanamaması nedeniyle üçlü ittifakın bir cumhurbaşkanı seçmesine izin verilmedi. Sadr Hareketi destekçilerinin haftalarca Temsilciler Meclisi’ni ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı kuşatıp bu binalara saldırmaya çalışmasının ardından 2022'nin ağustos ayı sonlarında silahlı çatışma patlak verdi ve onlarca kişi hayatını kaybetti. Bunun üzerine Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr siyasetten çekildiğini açıklarken destekçilerine oturma eylemini sonlandırmaları ve Sadr Hareketi’nin meclis bloğu Sadr Grubu milletvekillerine de istifa etmeleri çağrısında bulundu.

Ardından muhalif güçler, bir cumhurbaşkanı seçti ve yeni bir hükümet kurdular. Tam iki yıldır siyaset sahnesi, ülkedeki siyasi dengenin iki tarafından birinin tekelinde kaldı. Ancak Sadr Hareketi’nin siyaset sahnesine geri dönmesi nedeniyle bu sürecin sonuna gelindiği de anlaşılıyor.

Kürt dengesinin yeniden kurulması

Araştırmacı Murad Huşuy, Al Majalla’ya yaptığı değerlendirmede de söylediği gibi Sadr Hareketi'nin siyasi hayattan çekilmesiyle KYB, Irak siyaset sahnesindeki ağırlığını ve varlığını arttırmayı başardı. Koordinasyon Çerçevesi partileriyle olan güçlü ilişkileri nedeniyle KDP'nin Irak siyaset sahnesindeki payının büyük bir kısmını elinden aldı.

Huşuy, değerlendirmesini şu sözlerle sürdürdü:

Genel olarak IKBY’deki, özel olarak da bu iki ana parti arasındaki siyasi denge, kısmen Irak’ın makro çerçevesinde sağlanan dengeye dayanıyordu. Aynı şekilde 2005 yılında onları bir araya getiren stratejik anlaşmanın şartları da bu ayrıntıyı temel alıyordu. Ancak İran’a yakın Iraklı siyasi güçler, KDP ile olan geleneksel rekabetleri nedeniyle federal Irak yönetimindeki Kürtlere ayrılan kotalar için genel siyasi temsilinin KDP'ye kıyasla azalmasına ve KDP'nin koltuklarının yaklaşık yarısına sahip olmasına rağmen KYB'yi tercih etmeye başladılar.

Bu durumun IKBY içindeki siyasi sükunet ve denge üzerinde önemli bir etki yaratmadığını belirten Huşuy, “KYB ve KDP arasındaki siyasi hassasiyet 2022 yılından bu yana daha da kızıştı. IKBY’nin iktidar kurumlarının işlerini kolaylaştırmakta zayıfladılar. Öyle ki KYB lideri ve Başbakan Yardımcısı Kubad Talabani aylardır hükümet toplantılarına katılmazken Federal Yüksek Mahkeme'nin kararı üzerine seçimleri boykot etme kararı alan KDP, merkezi kurumların KYB'yi desteklemek için IKBY içinde bile kendisine uyguladığı baskıyı hissetmeye başladı. Ancak tüm bu dengeler ve denklemler, Sadr Hareketi’nin siyaset sahnesine dönüşüyle yeniden düzenlenecek.



Ürdün: Biz Saddam sonrası Irak’ta Haşimi hanedanının bir rol üstlenmesini önermedik

Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)
Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)
TT

Ürdün: Biz Saddam sonrası Irak’ta Haşimi hanedanının bir rol üstlenmesini önermedik

Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)
Tony Blair, belgede bahsedilen görüşmelerinden önce 25 Şubat 2003'te Londra'da Kral II. Abdullah'ı kabul ediyor (AFP)

Ürdünlü bir yetkili, Kral Abdullah II ile eski İngiliz Başbakanı Tony Blair arasında 2003 Irak işgalinden önce Londra'da gerçekleşen görüşmede, Haşimi Hanedanlığı'nın Saddam Hüseyin sonrası Irak düzenlemelerinde rol almasına dair herhangi bir ima bulunduğunu yalanladı.

Yetkilinin Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalar, "görüşmeyle ilgili sızdırılan İngiliz belgelerine" dayanarak Ürdün hükümdarının bu fikri Blair ile gündeme getirdiğini iddia eden haberlere yanıt olarak geldi. Yetkili, bu haberlerin "Ürdün hükümdarına atfedilen eksiklikler ve yanlış iddialar içerdiğini" vurguladı.

Şarku’l Avsat’ın elinde 25 Şubat 2003'te gerçekleşen toplantının Ürdün tutanaklarının bir kopyası bulunuyor ve bu tutanaklarda Ürdün hükümdarının Haşimi hanedanının Irak'taki rolüne dair herhangi bir öneride bulunduğuna dair bir şey yok. Aksine, tutanaklarda Saddam Hüseyin'in sürgüne gitmesi önerisinden bahsedildiği ve "bu öneriyi Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri sunmalı" denildiği belirtiliyor.


Mısır, İsrail'in baskısı üzerine Sina'daki askeri varlığını azalttı mı?

İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)
İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)
TT

Mısır, İsrail'in baskısı üzerine Sina'daki askeri varlığını azalttı mı?

İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)
İsrail sınırına yakın bir noktada incelemelerde bulunan Mısır Genelkurmay Başkanı (Mısır Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü)

Bilgi sahibi bir Mısırlı kaynak, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, “Mısır güçlerinin Sina’daki varlığının, Mısır’ın ulusal güvenliğini korumaya yönelik olduğunu ve Kahire’nin bu konuda ne pazarlık ne de teşvik kabul edeceğini” söyledi. Kaynak, “Bu dönemde, söylentilerin aksine, herhangi bir baskı altında Sina’dan tek bir askerin bile çekilmediğini” vurguladı.

Kaynak, söz konusu meselenin ülkenin güvenliği ve iki yıldır şiddetli bir savaşa sahne olan bölgeyle olan sınırların korunmasıyla ilgili olduğunu belirtti. İsrail’in bu savaşı Mısır topraklarına doğru genişletme girişimlerine işaret eden kaynak, konunun başka dosyalarla ya da herhangi bir anlaşma ve pazarlıkla bağlantılı olmadığını ifade etti.

Kaynak ayrıca, Sina’daki Mısır askeri varlığının azaltıldığına dair İsrail basınında yer alan haberlerin, bu bölgede Mısır’ın askeri varlığının arttığından şikâyet eden ve uyarılarda bulunan raporlarla çeliştiğine dikkat çekti. Kaynak, iki ülke arasındaki barış anlaşmasında, ‘Mısır'ın ihtiyaç duyduğu zamanlarda güvenliğini korumak için bu varlığı sürdürmesine izin veren yeni hükümler olduğunu’ belirtti.

İsrail merkezli Bhol haber sitesi, Enerji Bakanı Eli Cohen’in, Mısır’la yapılan büyük doğal gaz anlaşması ile Mısır güçlerinin Sina’daki yeniden konuşlanması arasında doğrudan bir bağ bulunduğuna işaret ettiğini yazdı. Site, İsrail Ordu Radyosu’nun, anlaşmada Mısır ordusunun Sina’daki hareketlerini düzenleyen açık bir maddenin neden yer almadığını sorması üzerine Cohen’in, “Geçen hafta Mısır güçlerinin Sina Yarımadası’ndan çekildiğine dair yayımlanan haberleri okuduysanız, bunun sebepsiz olmadığını bilin” dediğini aktardı.

İsrail basınında yer alan haberlerde, Cohen’in anlaşmanın dört ay ertelenmesinin nedenlerinden birinin ‘Mısır’la barış meselesi’ olarak tanımladığı konuya bağlı olduğunu söylediği ifade edildi. Bu ifadenin, İsrail’in, Mısır’ın Sina’daki askeri varlığa ilişkin Camp David Anlaşması hükümlerine bağlılığı konusundaki endişesini yansıttığı değerlendirmesi yapıldı.

Söz konusu haberler, Mısır hükümetine muhalif bazı blog yazarları tarafından dolaşıma sokularak, İsrail baskısıyla Sina’daki Mısır askerî varlığının azaltıldığı iddiaları dile getirildi. Buna karşılık, Mısır yönetimine yakın isimler ise tüm göstergelerin Sina’da askerî tahkimatın artırılmasına yönelik bir planı işaret ettiğini savundu.

frgty
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılındaki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantısının oturum aralarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya geldi. (Reuters)

Mısır Basın Enformasyon Kurumu Başkanı Ziya Raşvan, söz konusu iddialara, medyaya yaptığı açıklamalarla yanıt vererek, ‘Sina’daki Mısır güçlerinin sayısının azaltılmadığını ve gaz anlaşmasının tamamen ticari bir konu olduğunu, siyasi hiçbir boyutunun bulunmadığını’ vurguladı. Anlaşmanın hükümetler arasında değil şirketler arasında yapıldığını belirten Raşvan, “İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu anlaşma hakkında konuşurken, Mısır tarafından herhangi bir açıklama yapılmadı. Bu durum, Mısır’ın üzerinde herhangi bir baskı olmadığını gösteriyor. İsrail’den gelen tüm söylentiler çelişkilidir ve kamuoyuna karşı sahte bir zafer yaratmaya yönelik bir çabadır” dedi.

Geçtiğimiz eylül ayında Axios internet sitesi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump’tan, Mısır’a Sina’daki mevcut ‘askeri yığınağı’ azaltması için baskı yapmasını istediğini bildirmişti.

Şarku’l Avsat’ın Axios’tan aktardığına göre, bu bilgilere sahip Amerikalı ve İsrailli yetkililer, Mısır’ın ‘yalnızca hafif silahların bulunduğu bölgelerde, bazıları saldırgan amaçlar için kullanılabilecek askeri altyapı inşa ettiğini’ iddia etmişti. Bu iddialar, 1979’daki barış anlaşmasına atıfta bulunarak, Mısır’ın anlaşmaya aykırı hareket ettiğini öne sürüyordu.

Mısırlı askeri strateji uzmanı Tümgeneral Semir Ferec, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, ‘Mısır’ın barış anlaşmasına tamamen sadık olduğunu ve herhangi bir ihlal yapmadığını, aksine İsrail’in Mısır sınırında yasa dışı varlık gösterdiğini’ belirtti. Ferec, “Mısır’ın Sina’daki askeri varlığı, ulusal güvenliği korumak ve sınırları güvence altına almak amacıyla gerçekleşiyor” dedi.

Ferec ayrıca, ‘gaz anlaşması nedeniyle Mısır’ın Sina’daki asker sayısını azaltma gibi bir durumun söz konusu olmadığını, bu tür iddiaların Netanyahu hükümetinin, kamuoyuna karşı kendisini güvenlik sağlıyormuş gibi göstermek amacıyla yaydığı asılsız söylentiler olduğunu’ ifade etti.

Ferec, Mısır’ın henüz ABD'nin Netanyahu ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi arasında bir anlaşma yapılmasına yönelik taleplerine dair resmi bir açıklama yapmadığını belirtti. Mısır’ın bu talepleri kabul ettiği iddialarına da tepki göstererek, ‘görüşme talebinde bulunan tarafın Netanyahu ve ekibi olduğunu’ vurguladı. Ferec, “Mısır, gaz anlaşmasının her iki ülkenin çıkarına hizmet edeceğini biliyordu. Bu anlaşma hükümetler arasında değil şirketler arasında yapılmış bir ticari anlaşmadır” ifadelerini kullandı.

Netanyahu, geçtiğimiz çarşamba akşamı, Mısır’a doğal gaz ihracatıyla ilgili 112 milyar şekel (yaklaşık 35 milyar dolar) değerinde bir anlaşmanın resmi olarak onaylandığını duyurdu. Netanyahu, ‘İsrail enerji sektöründeki en büyük gaz anlaşması’ olarak nitelendirilen anlaşmanın ‘İsrail için büyük bir başarı’ olduğunu söyledi.

Netanyahu ayrıca, anlaşmanın onaylanmasının ardından İsrail’in güvenlik çıkarlarının korunmasını sağlamak için yoğun müzakereler yapıldığını, ancak güvenlik nedenleriyle anlaşmanın detaylarına girmeyeceğini belirterek, sadece anlaşmanın onaylandığını duyurdu.


Washington, SDG ile Suriye güvenlik güçleri arasındaki çatışmaları yatıştırmak için müdahale etti

Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) bağlı silahlı milisler, geçtiğimiz hafta çarşamba günü Suriye'nin Kamışlı kentinde ‘İrademizle devrimimizi koruyacağız’ sloganıyla düzenlenen gösteriye katıldı. (Reuters)
Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) bağlı silahlı milisler, geçtiğimiz hafta çarşamba günü Suriye'nin Kamışlı kentinde ‘İrademizle devrimimizi koruyacağız’ sloganıyla düzenlenen gösteriye katıldı. (Reuters)
TT

Washington, SDG ile Suriye güvenlik güçleri arasındaki çatışmaları yatıştırmak için müdahale etti

Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) bağlı silahlı milisler, geçtiğimiz hafta çarşamba günü Suriye'nin Kamışlı kentinde ‘İrademizle devrimimizi koruyacağız’ sloganıyla düzenlenen gösteriye katıldı. (Reuters)
Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) bağlı silahlı milisler, geçtiğimiz hafta çarşamba günü Suriye'nin Kamışlı kentinde ‘İrademizle devrimimizi koruyacağız’ sloganıyla düzenlenen gösteriye katıldı. (Reuters)

Washington’daki kaynaklar, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Brad Cooper’ın, Halep’in kuzeyindeki Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinde dün yeniden patlak veren Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Suriye ordusu arasındaki çatışmaları yatıştırmak amacıyla temaslar yürüttüğünü bildirdi. Kaynaklar, bu girişimlerin, DEAŞ’ın ve düşman bölgesel güçlerin faydalanabileceği bir gerilimin önlenmesini hedeflediğini belirtti.

Çatışmaların, SDG keskin nişancılarının Suriye hükümetinin kontrolündeki bölgelere ateş açmasının ardından başladığı aktarıldı. Bu durumun, iki taraf arasında imzalanmış ateşkes anlaşmasının ihlali anlamına geldiği kaydedildi. ABD destekli Kürt güçlerin, Suriye’nin kuzeydoğusundaki özerk yönetimi kaybetme endişesiyle Şam’daki geçiş hükümetine entegrasyon planlarına karşı çıktığı ifade edildi.

Bu çatışmaların üzerinde, yeni Suriye hükümetinin kontrolünü zayıflatmayı amaçlayan İran müdahalelerinin gölgesinin dolaştığı belirtildi. ABD istihbarat raporlarına göre İran, Suriye’ye ve bölgedeki milislerine yönelik silah akışını sürdürmek için çabalarını yoğunlaştırıyor ve Şam yönetiminin yasa dışı silah kaçakçılığı güzergâhlarını dağıtmaya yönelik aldığı önlemlere uyum sağlamaya çalışıyor.

cdfrgt
Diplomatlar, Lübnan Ordusu eşliğinde Lübnan'ın güneyinde gerçekleştirdikleri bir tur sırasında, Lübnan Ordusu tarafından güney Litani bölgesinde ele geçirilen bir Hizbullah tünelini inceledi. (Lübnan Ordusu)

Öte yandan çeşitli raporlar, SDG’nin Lübnan’daki Hizbullah ile ilişkilerini güçlendirdiğine işaret etti. Bu kapsamda SDG’nin, Hizbullah adına Ammar el-Musavi başkanlığındaki temsilcilerle Beyrut’ta gizli bir toplantı gerçekleştirdiği aktarıldı. Toplantının, SDG ile Ahmed eş-Şera hükümeti arasındaki anlaşmazlıklar ve iki taraf arasında yeniden başlayan askeri çatışmalar ışığında, Suriye’deki güvenlik sorunlarının değerlendirilmesi amacıyla yapıldığı kaydedildi.

Üç kaçakçılık koridoru

Savaş Araştırmaları Enstitüsü’nün (ISW) yayımladığı bir raporda, İran’ın kaçakçılık hatlarını yeniden canlandırdığı ve DEAŞ’a ülke içinde saldırılar düzenlemesi için destek verdiği belirtildi. Raporda, Suriye’nin geçiş sürecinde yaşadığı istikrarsızlık ortamında vekâlet çatışmalarının tırmanabileceği ve kaçakçılık ağlarının yayılabileceği uyarısında bulunuldu.

Raporlara göre, İran’ın Suriye’ye silah kaçakçılığı geleneksel ve yeni güzergâhların bir bileşimini içeriyor. Kara yolları ve kamyon taşımacılığı, Tahran’ın silah sevkiyatında başlıca yöntem olmaya devam ediyor. Bu kapsamda üç ana koridor öne çıkıyor: İlki Bağdat’tan er-Ramadi, Elbukemal, Deyrizor ve Tedmür üzerinden Şam’a uzanan hat; ikincisi Tahran’dan Basra ve Bağdat üzerinden et-Tanf’a, oradan da Şam’a giden güzergâh; daha az kullanılan üçüncü yol ise İran’dan Musul ve Haseke üzerinden Lazkiye’ye uzanıyor. Bu hatların, silahların daha sonra Lübnan’daki Hizbullah’a aktarılmasını kolaylaştırdığı ifade edildi. Raporda ayrıca İran’ın, SDG’nin kontrolünde bulunan Suriye’nin kuzeydoğusuna özel önem atfettiği vurgulandı.

dfrgt
Suriye'nin doğusundaki Elbukamal'da, ülke dışına kaçırılmak üzere hazırlanan SAM-7 füzeleri ele geçirildi. (SANA)

Raporlarda, sevkiyatların el yapımı patlayıcılar, havan mermileri, tanksavar mayınları, plastik patlayıcılar, uçaksavar füzeleri, hava savunma sistemleri, el bombası fırlatıcıları ve insansız hava araçlarını (İHA) kapsadığı belirtildi. Ayrıca Irak-Suriye sınırı yakınındaki Elbukemal bölgesinde, İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından 2018’den bu yana inşa edildiği tahmin edilen ve silahların Suriye üzerinden Lübnan’daki Hizbullah’a aktarılmasında kullanılan bir yer altı tünel ağının bulunduğuna dair bilgiler sızdı.

Raporlar, yeni Suriye hükümetinin ülkenin tüm topraklarında denetimi sağlayacak açık ve yeterli kapasitelere sahip olmadığını, sınırları kontrol altına alabilmesi ve toprakları üzerinden yapılan kaçakçılığı engelleyebilmesi için uzun yıllara ihtiyaç duyacağını ortaya koydu.

Engelleme girişimleri

Suriye makamları, İran kaynaklı kaçakçılık girişimlerine karşı koymak için yoğun çaba harcıyor. CENTCOM, içinde bulunduğumuz aralık ayında Şam’daki yönetimi, Hizbullah’a gönderilmek üzere olan sevkiyatları engellemesi nedeniyle övdü.

Ortadoğu uzmanı Ata Muhammed Tebriz ise İran’ın faaliyetlerine ilişkin doğrulanmış raporlar bulunmadığını, ancak farklı medya kuruluşlarının Tahran’ın Suriye’de kendisine bağlı güçleri yeniden inşa etmeye yönelik çabalarına dair haberler yayımladığını söyledi. Tebriz, İran’ın Ahmed eş-Şera hükümetine karşı olan güçlerle iş birliği yapmaya ve bu çevrelerin sesini yükseltmeye çalıştığını savunarak, İran nüfuzunun Suriye’de yeniden kabul edilmesinin mümkün olmadığını vurguladı.

dfrg
DEAŞ saldırısında hayatını kaybeden Amerikan askerlerinin cenazelerinin ülkelerine geri gönderilmesi töreni (AP)

Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olan Michael Knights, Beşşar Esed rejiminin çöküşünün teşvik edici bir gelişme olduğunu, ancak bunun İran’ın, Esed rejiminin eski destekçisi olarak, Suriye’yi Lübnan’daki Hizbullah’ı yeniden yapılandırmak için kullanmaktan kolayca vazgeçeceği anlamına gelmediğini söyledi.

Knights, Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılmasıyla birlikte ülkeye araçlar, mali kaynaklar, insani yardımlar, yeniden imar malzemeleri ve tüketim mallarından oluşan bir akışın yaşanmasının beklendiğini, bunların büyük bölümünün komşu ülkelerden kamyon taşımacılığı yoluyla ulaştırılacağını belirtti. İran’ın bu akışı, Suriye, Irak ve Lübnan’daki uzantılarını silahla beslemek için kolaylıkla kullanabileceğine dikkat çekti.

Knights ayrıca İran’ın, geçmişte El Kaide ve Taliban örneklerinde olduğu gibi, Sünni cihatçı gruplarla taktik düzenlemeler yapma konusunda herhangi bir çekince göstermediği uyarısında bulundu. Bu yaklaşımın, Suriye sahasında DEAŞ ile de benimsenebileceğini ifade etti.