Nefret baltalarını gömmenin zamanı gelmedi mi?

Çözüme ulaşmak amacıyla diyalog için güvenli alanı genişletmeye çalışmalıyız, bunları önkoşul olarak dayatmamalıyız

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Nefret baltalarını gömmenin zamanı gelmedi mi?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Ömer Abdulaziz Hallac

Arap bölgesi ülkeleri kendi aralarında ve komşularıyla bölgesel gerilimi hafifletmek amacıyla uzlaşmaya başladı. Artık kendileri ile muhalifleri arasında da uzlaşmanın zamanı geldi mi? Reform süreci ile bölgede istikrarı garanti altına alacak gerçek bir kalkınmayı başlatabilmemiz için çatışmaları sonlandırmanın zamanı gelmedi mi?

Çatışmalar ölenlere karşı suçluluk duygusu ve nefretin yanı sıra savaş ekonomisi ve inatçılık da yaratır. Eğer taraflardan biri galip gelirse, kendisini zaferinin kurbanı olarak bulur ve çatışmanın geri dönmesini önlemek için kaybedenlerle pazarlık yapmak zorunda kalır. Ancak çatışmalar bir kazanan ve bir kaybedenle sonuçlanmazsa devam eder çünkü gurur onların savaşın beyhudeliğini fark etmelerini engeller.

Savaşları sona erdirmek için her toplumun kendine özgü uygulamaları vardır. Yerli Amerikalılar gururlu olmaktan ziyade bilgeydiler. Aralarındaki savaş uzayıp sonuçsuz kaldığında,  kendilerini gelecek kışa hazırlamaya ve hayatta kalmalarını sağlayacak hazırlıkları yapmaya odaklanmak için uzlaşmaya ve taviz vermeye yönelirlerdi. Ritüelleri, kin ve nefretin sona erdiğinin sembolik bir ifadesi olarak, bir çukur kazıp savaş baltalarını gömmelerini gerektirirdi. Bu, çoğu toplumun kendi yöntemleriyle yaptığı şeydir.

Ancak çatışan taraflar, yani hükümetler ve muhalefet, sonunda onları kaderlerine terk edecek dış müdahaleler nedeniyle çıktıkları gurur ağacında daha uzun süre yaşayabileceklerini düşünürlerse, o ağaçtan inmek zorlaşır. Ne var ki 13 yılın ardından, etrafımızdaki büyük güçler tırmandığımız ağaçları keserken, biz hâlâ dallara tutunuyoruz. Siyasi aktörler kendi gettolarında ve yönetici saraylarında halkın acısından uzakta otururken duruşlara bağlı kalmak ne kadar kolaydır.

Hükümetler ve yönetilenler olarak, kendi hayatta kalma gerekçelerini bile destekleyemeyen Birleşmiş Milletler tarafından desteklenecek siyasi geçişleri beklememeliyiz.

Arap Baharı arifesinde siyasetin naifliği, yönetim sistemlerini değiştirme mekanizmaları hakkında yanlış algıların oluşmasına neden oldu. Gençlik, reform sürecinde otorite ile pazarlık yapacak bir siyasi örgütlenme olmadan meydanlarda toplanıp gösteri yaparak bir devrim doğurmayı umut etti. Öte yandan bazı hükümetler, özellikle gençler arasında yaşanan toplumsal dönüşümlerin derinliğini unutarak siyasi konumlarını koruyacaklarını düşündüler. Muhalefet hareketleri olgun siyasi örgütler üretemedi ve hükümetler yeterli reformlar yapmadı. Çatışmalar şiddetlendi ve müzakereyi imkansız, diyaloğu ihanet olarak gören fikir pekişti.

Ancak 2010 öncesinde Arap Baharı’nı doğuran genç demografik patlama, bölgenin kalkınma ve gençleri özümseme konusunda zorluklarla karşı karşıya olduğu bir dönemde yeni bir patlamayla tekrarlanabilir. Gelecek krizler, öncekilerin bir piknik gibi görünmesine neden olabilir.

Bu noktada şunu sormalıyız; daha fazla kaos yaşanmadan uzlaşmaya başlamamızın zamanı gelmedi mi? Artık toplumlarla uzlaşmayı başlatmanın zamanı gelmedi mi?

Nefret ve kin baltalarını gömelim. Hükümetler ve yönetilenler olarak, kendi hayatta kalma gerekçelerini bile destekleyemeyen BM tarafından desteklenecek siyasi geçişleri beklememeliyiz. Öte yandan yeniden inşa için fonlar gelmeyecek ve istikrar olmayacak. Bölgeye yönelik büyük proje bunların hiçbirini bize sağlamayacak. Bu kanaate bir türlü ulaşamayanlar, Gazze'de olup biteni gözden geçirmeliler. Acı çabalar ve diyalog olmadan siyasi değişiklikler yaşanmaz. Ağaçtan inmeye yardım edecek merdiven başlangıçta beklentilerimizin yalnızca minimum sınırlarını karşılayacaktır.

Yöneten ile yönetilen arasındaki ilişkiyi yeniden düzenlemek önyargıların ötesine geçmeyi gerektirir

Başlangıç ​​olarak tek bir vatanın parçası olduğumuzu kabul etmeliyiz. Kimse kazanamayacak, herkes kaybedecek. Acılarını uzatmak yerine toplumlarımızın çıkarlarını gözetmeli, iyileşme ve hayata dönüş için mevcut tek kaynak olduğundan geriye kalanları korumalıyız. Toplumun iyileşmesinin gerçek değişime açılan kapı olduğunun farkına varmalıyız. Ancak bu, kabul edilebilir düzeyde bir hukukun üstünlüğü ve demokratikleşme olmadan gerçekleşmeyecek. İkincisi iki kaldıraç gerektirir; onu koruyan bir orta sınıf ve onu düzenleyen kurumlar.

Yöneten ile yönetilen arasındaki ilişkiyi yeniden düzenlemek önyargıların ötesine geçmeyi gerektirir. Çözüme ulaşmak amacıyla diyalog için güvenli alanı genişletmeye çalışmalıyız, bunları önkoşul olarak dayatmamalıyız. Güven artırıcı birçok tedbire ihtiyacımız olacak. Birincisi, kayıp kişilerin akıbetinin açıklığa kavuşturulması, tutukluların ve kaçırılanların serbest bırakılması için sancılı ve kademeli bir süreç başlamak, böylece siyasi puanlar kazanmak yerine pratik çözümlere ulaşmaktır.

Haritalardan tamamen kaybolmadan önce vatanlarımızı küller arasında aramalıyız. Baltaları gömmenin yolunu bulmalıyız.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Barrack: Suriye, DEAŞ, Hizbullah ve DMO'nun ortadan kaldırılmasına katkıda bulunacak

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack (DPA)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack (DPA)
TT

Barrack: Suriye, DEAŞ, Hizbullah ve DMO'nun ortadan kaldırılmasına katkıda bulunacak

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack (DPA)
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack (DPA)

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack bugün yaptığı açıklamada, Şam’ın DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na (DMUK) katılmasının ardından DEAŞ’ın kalıntıları ile İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO), Hamas ve Hizbullah gibi yapıların ‘terör ağlarını çökertme’ çabalarına katkı sağlayacağını duyurdu.

Barrack’ın açıklamaları, Washington liderliğindeki DMUK’un dün gece, Suriye’nin koalisyonun 90. üyesi olarak resmen aralarına katıldığını açıklamasının hemen ardından geldi. Bu adım, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’nın pazartesi günü Beyaz Saray’a gerçekleştirdiği tarihi ziyaret sırasında kararlaştırıldı. Söz konusu adım, Suriye’nin cihatçı geçmişinden kopuşu simgeliyor.

Barrack, X platformunda yaptığı paylaşımda, “Şam artık aktif olarak DEAŞ’ın kalıntıları, DMO, Hamas, Hizbullah ve diğer terör ağlarına karşı mücadelede bize yardımcı olacak. Uluslararası barış çabalarında kararlı bir ortak olarak yer alacak” ifadelerini kullandı.

Ziyaret öncesinde ABD cuma günü Şera’yı terör listelerinden çıkardı. Bu adım, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin de kendisine uyguladığı yaptırımları kaldırmasının hemen ardından geldi.

Barrack, Şera’nın ziyaret sırasında ‘DMUK’a katılma taahhüdü verdiğini’ ve bunun Suriye’nin bir zamanlar terör kaynağı olmasından, terörle mücadelede bir ortak hâline geçişini simgelediğini belirtti.

İran, 2011’deki barışçıl protestoların şiddetle bastırılmasının ardından DMO aracılığıyla Beşşar Esed rejimine kritik destek sağladı. Lübnan merkezli Hizbullah gibi müttefik gruplarla birlikte askeri müdahalesi ve ardından Rusya’nın hava desteği, sahadaki güç dengelerini Esed lehine değiştirdi. İran, Esed rejimi 2024’te devrilene kadar Suriye’de güçlü bir askeri varlık sürdürdü.

ABD ise 2014’te kurduğu DMUK kapsamında Suriye ve Irak’ta asker konuşlandırıyor. DMUK, örgütün iki ülkede geniş alanları ele geçirmesinin ardından 2017’de Irak’tan, 2019’da ise Suriye’den tamamen temizlenmesini sağladı. Bu mücadelede, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) öncü rol oynadı ve DMUK tarafından desteklendi.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi de olan Barrack, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı bir paylaşımda, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani arasında ‘önemli bir toplantı’ yapıldığını duyurdu.

Barrack, “Bir sonraki aşama için yol haritası belirlendi. Bu aşama, SDG’nin Suriye’nin yeni ekonomik, savunma ve sivil yapısına entegrasyonunu içeriyor” dedi.

SDG lideri Mazlum Abdi, ekim ayında AFP’ye verdiği röportajda, geçiş yönetimi ile güçlerinin Savunma ve İçişleri bakanlıklarına entegrasyonu konusunda ‘ön anlaşma’ sağlandığını açıklamıştı.

Abdi, salı günü X platformunda yaptığı paylaşımda, Suriye’nin DMUK’a katılmasını memnuniyetle karşıladı ve bunu ‘örgütün kalıcı şekilde yenilgiye uğratılmasına ve bölgeye yönelik tehdidinin ortadan kaldırılmasına yönelik ortak çabaları güçlendiren kritik bir adım’ olarak nitelendirdi.

Abdi ayrıca, Barrack ile yaptığı görüşmede, Şera’nın Washington ziyareti kapsamında SDG’nin Suriye devletine entegrasyon sürecini hızlandırma taahhüdünü teyit ettiğini belirtti.


Paris, İsrail'in gerilimi tırmandırması ve Hizbullah'ın söylemleri karşısında endişeli

Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Toulouse'da Fransız Uzay Komutanlığı'nın açılışı öncesi 101 Hava Üssü'nü ziyaret etti, 12 Kasım 2025 (AFP)
Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Toulouse'da Fransız Uzay Komutanlığı'nın açılışı öncesi 101 Hava Üssü'nü ziyaret etti, 12 Kasım 2025 (AFP)
TT

Paris, İsrail'in gerilimi tırmandırması ve Hizbullah'ın söylemleri karşısında endişeli

Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Toulouse'da Fransız Uzay Komutanlığı'nın açılışı öncesi 101 Hava Üssü'nü ziyaret etti, 12 Kasım 2025 (AFP)
Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Toulouse'da Fransız Uzay Komutanlığı'nın açılışı öncesi 101 Hava Üssü'nü ziyaret etti, 12 Kasım 2025 (AFP)

Paris, Lübnan’da Hizbullah'ın silahsızlandırılması ve seçim yasası konusunda iç bölünmelerin yanı sıra İsrail’in her gün tekrarlanan tehditleri, Lübnan topraklarına yönelik hava ve topçu saldırıların ortasında ülkenin karşı karşıya kaldığı ve giderek artan riskleri hissediyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bu durum karşısında Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan Sorumlu Danışmanı Anne-Claire Legendre’yi dün iki günlük bir ziyaret için Beyrut'a göndermeye kararı aldı. Legendre, yürütme ve yasama organlarıyla çeşitli toplantılar yaparak gelişmeler hakkında daha fazla bilgi edinecek. Ayrıca Elysee Sarayı’ndan kaynaklar tarafından kimlikleri açıklanmayan bazı askeri yetkililerle de görüşmeler gerçekleştirecek.

Ancak, Lübnan Ordu Komutanı General Rudolf Heykel ve yaklaşık bir yıldır yürürlükte olan İsrail ile Hizbullah arasındaki ateşkes anlaşmasını denetleyen mekanizmada ülkesini temsil eden Fransız General Valentin Siller de görüşülecek askeri yetkililer arasında olabilir.

Legendre Suriye’ye de gidecek

Legendre, Lübnan’dan sonra Suriye'yi de ziyaret edecek. Suriye’yi ilk kez ziyaret edecek olan Legendre, Arapça'yı akıcı bir şekilde konuşuyor. Fransa Dışişleri Bakanlığı sözcüsü olarak atanmadan önce ülkesinin Kuveyt Büyükelçiliği görevini üstlenen Legendre, 2023 yılı sonlarında Macron'un danışmanı olarak Elysee Sarayı'na geçiş yaptı.

Legendre’in ziyareti, Ekonomi Bakanlığı yetkilisi Jacques Delage'ın bu ayın ilk haftasında Lübnan'ı ziyaret etmesinden sadece birkaç gün sonra gerçekleşti. Delage'ın görüşmeleri ekonomik ve mali konulara odaklanmıştı. Hatırlanacağı üzere Macron, Lübnan ekonomisini desteklemek için yıl sonuna kadar Paris'te bir konferans düzenleyeceğini birkaç kez açıklamıştı.

Macron’un konferans sözü

Ancak, Lübnan’ın yasal ve operasyonel olarak başta Lübnan’ın bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılmasına ilişkin yasa olmak üzere gerekli acil reformları gerçekleştirmeden ve Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası ile acil ekonomik ve mali konularda nihai bir anlaşmaya varmadan önce söz verilen konferansın gerçekleşmeyeceği anlaşılmıştı. Ayrıca, Suudi Arabistan'da düzenlenmesi muhtemel olan Lübnan ordusunu desteklemeye yönelik konferans için henüz kesin bir tarih belirlenmedi.

Resmi çevreler Legendre’in ziyareti sırasında ekonomik konuları ele alacağını doğrularken, özellikle siyasi ve güvenlik konuları ile İsrail'in tekrarlanan gerilimi tırmandırma tehditlerinin nasıl önlenebileceği konusunun başlıca gündem maddeleri olacağını söyledi. Hizbullah, genel sekreteri Şeyh Naim Kasım'ın son konuşmasında da yinelediği gibi, silahsızlanmayı kategorik olarak reddediyor.

Fransa’nın endişesi

Paris, sınırda ve Lübnan'ın güneyinde yaşanan gerginliğin tırmanmasından duyduğu endişeyi gizlemiyor. Fransa ve İsrail arasında, Fransa ve Suudi Arabistan'ın öncülüğünde düzenlenen iki devletli çözüm konulu uluslararası konferans öncesinde ve sırasında zirveye ulaşan gerginlik döneminin ardından, iki taraf arasındaki ilişkiler sakin bir döneme girdi. Üç Fransız subayın ABD liderliğinde Gazze Şeridi’ndeki ateşkesi izleyen Batılı askeri gruba dahil olması da bu sakinliğin bir göstergesiydi.

er4
Geçtiğimiz pazar günü el-Beyseriyye beldesi yakınlarında bir insansız hava aracından (İHA) atılan füzenin isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden aracın enkazını kaldıran işçiler. İsrail, sürücünün Hizbullah üyesi olduğunu iddia etti (AFP)

Ancak Paris, İsrail üzerinde etkisinin sınırlı olduğunu biliyor. Bunun yanında Paris’in İran ile ilişkilerinde son zamanlarda iyileşme görüldü. Yaklaşık bin gün hapiste tutulan Fransız rehineler Cécile Kohler ve Jacques Paris'in serbest bırakılması ve İran vatandaşı Mahdieh Esfandiari’nin hapisten çıkmasının da bunda payı büyük. Bu gelişmeler, önümüzdeki haftalarda gerçekleşmesi beklenen bir takasın önünü açtı. Ayrıca Paris, Hizbullah ile ilişkilerini hiçbir zaman kesmedi. Fransa’nın eski Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, Lübnan'a yaptığı son ziyaret sırasında Beyrut'ta yetkililerle bir araya geldi. Fransa'nın, İran'ı ABD ve genel olarak Batı ile gergin ilişkilerinde Lübnan'ı pazarlık kozu olarak kullanmamaya ikna etmek için Tahran ile olan bağlantılarını kullanabileceği düşünülüyor. Le Drian, Lübnan'da son zamanlarda yayılan söylentilerin aksine, Cumhurbaşkanı Macron'un Lübnan Özel Temsilcisi olmaya devam ediyor. Elysee Sarayı kaynakları, Legendre’in görevinin Le Drian'ın çalışmalarını desteklemek olduğunu, onun yerini almak olmadığını belirtti.

Fransa’nın hırsı

Burada Paris'in, Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü’nün (UNIFIL) görev süresinin uzatılmasında önemli bir rol oynadığını belirtmekte fayda var. UNIFIL'e en büyük askerî katkıyı sağlayan ülke olan Fransa, bu uluslararası gücü, güneydeki güvenlik ve istikrarın korunmasında önemli bir faktör ve Lübnan ordusu ile iş birliği içinde BMGK kararlarını uygulayan bir taraf olarak görüyor. Paris, diğer Ortadoğu ve Arap ülkelerinde azalan etkisinin bir kısmını hala koruduğu Lübnan'ın egemenliği, güvenliği ve istikrarına olan bağlılığını vurgulama konusunda oldukça hırslı. Lübnan, Fransa'nın iyi bilinen tarihi bağları olan ve endişe listesinin en üstünde yer alan ülke olmaya devam ediyor.

rtg
İsrail'in 6 Kasım'da gerçekleştirdiği hava saldırısında Sur kentindeki bir bina yıkıldı (Reuters)

Paris, Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın Bulgaristan ziyareti sırasında kamuoyuna açıkladığı gibi, ateşkesi izleme mekanizmasının eksikliklerine ve Lübnan'ın İsrail'in Lübnan'a yönelik günlük ve şiddetli saldırılarını durdurma talebine yanıt verememesine rağmen, bu mekanizmanın rolünün halen çok önemli olduğunu düşünüyor. Bununla birlikte Fransa, İsrail'in Paris'in çabaları ve özellikle Washington'ın İsrail'e uyguladığı baskı sayesinde durdurulan Hizbullah'a karşı açık savaşı yeniden başlatmasından çekiniyor. Lübnan ile Fransa arasındaki özel ilişkiye rağmen, Fransız yetkililer Lübnanlı yetkililerin siyasi, güvenlik, ekonomik ve mali alanlardaki performansından duydukları hayal kırıklığını gizlemiyorlar. Legendre’in Lübnan'daki olayların gidişatı ve sorunlarına çözüm bulmak için dış güçlere güvenmek yerine daha fazla inisiyatif ve cesaret gösterilmesi gerektiği konusundaki Fransız yetkililerin endişelerini gizlemekten kaçınacağına şüphe yok.


Abdulati ilişkileri güçlendirmek için Türkiye'de... Gazze gündemin başında

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Mısırlı mevkidaşı Bedr Abdulati ile bir araya geldi. (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Mısırlı mevkidaşı Bedr Abdulati ile bir araya geldi. (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
TT

Abdulati ilişkileri güçlendirmek için Türkiye'de... Gazze gündemin başında

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Mısırlı mevkidaşı Bedr Abdulati ile bir araya geldi. (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Mısırlı mevkidaşı Bedr Abdulati ile bir araya geldi. (Mısır Dışişleri Bakanlığı)

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, ikili iş birliğini güçlendirmeye ve ilişkilerdeki olumlu gelişmeleri vurgulamaya odaklanan bir ziyaret kapsamında Ankara’ya geldi. Ziyaretin gündeminde, özellikle Gazze dosyasıyla ilgili bölgesel meseleler öne çıktı; bu konular, ikili görüşmelerin ve istişare oturumlarının merkezinde yer aldı.

Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi Salih Mutlu Şen, söz konusu ziyaretin, gelecek yıl Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kahire’ye planlanan ziyareti için bir hazırlık niteliğinde olduğunu belirtti. Şen’e göre, uzmanların da ifade ettiği gibi, bu ziyaret stratejik öneme sahip. Bir yandan ilişkilerin yeni bir ortaklık düzeyine (özellikle ekonomik alanda) taşınması hedeflenirken; diğer yandan ziyaretin, 10 Ekim 2024’te Mısır, Türkiye, ABD ve Katar arabuluculuğunda imzalanan Gazze Anlaşması’nın çökme ihtimaline dair endişelerin arttığı hassas bir dönemde gerçekleşmesi dikkat çekiyor. Bu bağlamda, Kahire ile Ankara’nın ateşkesi güçlendirmek için daha etkin bir rol oynayabileceği yönünde beklentiler dile getiriliyor.

Abdulati dün Ankara’ya ulaştı. Ziyaretin amacı, Mısır ile Türkiye arasındaki ikili ilişkileri güçlendirme yollarını ele almak ve ortak öneme sahip bölgesel ve uluslararası konularda istişarelerde bulunmak olarak açıklandı. Abdulati, Türk mevkidaşı Hakan Fidan ile birlikte, iki ülkenin dışişleri bakanlıkları arasında kurulan Ortak Planlama Grubu’nun toplantısına başkanlık etti. Bu toplantının hedefi, iki ülke liderleri arasında varılan mutabakatların uygulanmasını takip etmek ve siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda iş birliği mekanizmalarını geliştirmek olarak belirtildi.

Abdulati, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) merkezinde yaptığı konuşmada, ‘iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin şu anda benzeri görülmemiş bir ivme kazandığını’ söyledi. Ayrıca, ‘iki ülkenin iş dünyasının, cumhurbaşkanları Abdulfettah Sisi ve Recep Tayyip Erdoğan tarafından belirlenen hedefe ulaşmada önemli bir rol oynayabileceğini’ vurguladı. Bu hedef, ticaret hacmini 2024’teki 8 milyar dolardan, önümüzdeki beş yıl içinde 15 milyar dolara çıkarmak olarak açıklandı.

Abdulati, ekonomik iş birliği alanında kaydedilen somut ilerlemeleri ve 11–12 Kasım tarihlerinde Ankara’da, iki ülkenin dışişleri bakanlarının başkanlığında gerçekleştirilen Ortak Planlama Grubu toplantısının sonuçlarını değerlendirdi. Toplantıda, 2026 yılında iki ülke cumhurbaşkanlarının başkanlığında yapılması planlanan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısına hazırlık süreci ele alındı.

Mısır Dışişleri Bakanı ve Türk mevkidaşı, görüşmeleri sırasında iki ülke liderlerinin ikili iş birliğini her alanda güçlendirme ve son iki yılda elde edilen ivmeyi daha da ileriye taşıma konusundaki kararlılıklarını yinelediler.

Abdulati ayrıca, iki ülke dışişleri bakanlarının eş başkanlığında Ankara’da düzenlenen Ortak Planlama Grubu toplantısının önemine dikkat çekti. Bu toplantının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2026 yılında Kahire’ye gerçekleştirmesi planlanan ziyarete hazırlık niteliğinde olduğunu ve bu ziyaret kapsamında bir iş forumu düzenlenmesinin öngörüldüğünü belirtti.

dfr
4 Eylül 2024 tarihinde Ankara'da düzenlenen Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısının ardından Erdoğan ve Sisi el sıkışıyor. (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Demokrasi Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı ve bölgesel ilişkiler araştırmacısı Kerem Said, Mısır Dışişleri Bakanı’nın ziyaretinin son derece önemli olduğunu belirterek, bu ziyaretin çok sayıda alanda ikili ilişkileri genişletmeyi hedeflediğini ve özellikle ekonomik alanda daha fazla Mısır-Türkiye koordinasyonunun önünü açabileceğini söyledi.

Ankara’nın Kahire Büyükelçisi ise salı günü yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Mısır ile ilişkilerinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Büyükelçi, iki ülke arasındaki siyasi ilişkilerin Kasım 2022’den itibaren ivme kazandığını, 2023 yılının ortasında büyükelçilerin yeniden atanmasıyla ilişkilerin kısa sürede normal seyrine döndüğünü belirtti.

Büyükelçiye göre, bu sürecin en somut göstergesi, Şubat 2024’te iki cumhurbaşkanının başkanlığında kurulan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi oldu. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aynı yılın şubat ayında gerçekleştirdiği ziyaretin ardından, Eylül 2024’te Ankara’ya resmi bir ziyarette bulundu.

Söz konusu ziyaret vesilesiyle Ankara’da düzenlenen ilk Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısında 17 anlaşma imzalandı. Bu anlaşmalar, yeni dönemde Türkiye ile Mısır arasındaki iş birliğinin genel çerçevesini belirledi.

Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi ayrıca, ikinci Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısının 2026 yılının ilk yarısında yapılmasının planlandığını, bu toplantıya iki liderin yeniden başkanlık edeceğini ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu vesileyle Kahire’yi ziyaret etmesinin beklendiğini söyledi. Büyükelçi, tüm bu ziyaretlerin ve konseyin kurulmasının, iki ülke arasında ‘gerçek bir stratejik iş birliği sürecinin başlangıcını ve kapsamlı ilişkilerin güçlendirilmesini’ temsil ettiğini vurguladı.

Uluslararası ilişkiler uzmanı Taha Avdeoğlu ise, ‘bu ziyaretin protokol düzeyinde değil, stratejik nitelikte olduğunu’ belirtti. Görüşmelerin öncelikli gündeminin ekonomik konular ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gelecek yıl Kahire’ye yapması planlanan ziyaretin hazırlıkları olduğunu ifade eden Avdeoğlu, ziyaretin ikili ve bölgesel birçok meselede netleşme sağlayacağını söyledi.

Bölgesel dosyalar da Mısır Dışişleri Bakanı’nın Ankara temaslarında gündemdeydi. Abdulati, Mısır’ın Türkiye, Katar ve ABD ile iş birliği içinde yürüttüğü çabalar sonucu varılan Şarm eş-Şeyh Barış Anlaşması’na değindi. Bakan, bu iş birliğini, Mısır-Türkiye ortaklığının bölgesel krizlerin çözümünde sunabileceği olumlu katkının bir örneği olarak nitelendirdi.

dfrgt
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Mısırlı mevkidaşı Bedr Abdulati, Şarm eş-Şeyh Barış Anlaşması'nın pekiştirilmesinin önemini vurguladılar. (Mısır Dışişleri Bakanlığı)

Abdulati, Kahire’nin Afrika’da kalkınma ve güvenliğin desteklenmesi çerçevesinde Türkiye ile ikili iş birliğini güçlendirmeye hazır olduğunu vurguladı. Öte yandan Kahire el-İhbariyye televizyonu dün, Mısır ve Türkiye’nin Gazze Anlaşması’nın bir sonraki aşamalarını görüşmek üzere girişimlerde bulunduğunu duyurdu, ancak daha fazla detay paylaşılmadı.

Fidan ve Abdulati, Gazze Şeridi, Libya, Suriye ve Sudan’daki gelişmeleri ele aldı. İki taraf, Şarm eş-Şeyh Barış Anlaşması’nın kalıcı hâle getirilmesinin önemine ve bir sonraki aşamaya geçilmesi gerekliliğine dikkat çekti. Bu bilgiler, Mısır Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlandı.

Kerem Said, bu ziyaretin ‘hassas bir dönemde gerçekleştiğini’ ve Gazze Anlaşması’nın uygulanmasında bir yavaşlama olduğu, ABD’nin Gazze Şeridi’ni yeniden bölmeye yönelik girişimlerde bulunduğu ve bunun İsrail’in talepleriyle bağlantılı olduğu tartışmalarının sürdüğünü belirtti. Said, ziyaretin Gazze dosyasında daha fazla koordinasyon sağlama olasılığını güçlendirdiğini, ayrıca Afrika’nın derinliklerindeki karmaşık gerilimler ve özellikle Sudan’daki kriz nedeniyle Mısır ile Türkiye arasında ortak bir koordinasyon fırsatı açtığını ifade etti.

Taha Avdeoğlu da benzer görüşü paylaştı ve Abdulati’nin ziyaretinin ‘Mısır-Türkiye koordinasyonunun gerektirdiği birçok meselede netlik sağlayacağını’ vurguladı. Avdeoğlu, Filistin dosyasının ziyaret boyunca özellikle öne çıkacağını, İsrail’in ihlalleri ve Mısır ile Türkiye’nin anlaşmanın çökmesinden duyduğu endişe bağlamında bu konunun önem kazandığını belirtti.