Nefret baltalarını gömmenin zamanı gelmedi mi?

Çözüme ulaşmak amacıyla diyalog için güvenli alanı genişletmeye çalışmalıyız, bunları önkoşul olarak dayatmamalıyız

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Nefret baltalarını gömmenin zamanı gelmedi mi?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Ömer Abdulaziz Hallac

Arap bölgesi ülkeleri kendi aralarında ve komşularıyla bölgesel gerilimi hafifletmek amacıyla uzlaşmaya başladı. Artık kendileri ile muhalifleri arasında da uzlaşmanın zamanı geldi mi? Reform süreci ile bölgede istikrarı garanti altına alacak gerçek bir kalkınmayı başlatabilmemiz için çatışmaları sonlandırmanın zamanı gelmedi mi?

Çatışmalar ölenlere karşı suçluluk duygusu ve nefretin yanı sıra savaş ekonomisi ve inatçılık da yaratır. Eğer taraflardan biri galip gelirse, kendisini zaferinin kurbanı olarak bulur ve çatışmanın geri dönmesini önlemek için kaybedenlerle pazarlık yapmak zorunda kalır. Ancak çatışmalar bir kazanan ve bir kaybedenle sonuçlanmazsa devam eder çünkü gurur onların savaşın beyhudeliğini fark etmelerini engeller.

Savaşları sona erdirmek için her toplumun kendine özgü uygulamaları vardır. Yerli Amerikalılar gururlu olmaktan ziyade bilgeydiler. Aralarındaki savaş uzayıp sonuçsuz kaldığında,  kendilerini gelecek kışa hazırlamaya ve hayatta kalmalarını sağlayacak hazırlıkları yapmaya odaklanmak için uzlaşmaya ve taviz vermeye yönelirlerdi. Ritüelleri, kin ve nefretin sona erdiğinin sembolik bir ifadesi olarak, bir çukur kazıp savaş baltalarını gömmelerini gerektirirdi. Bu, çoğu toplumun kendi yöntemleriyle yaptığı şeydir.

Ancak çatışan taraflar, yani hükümetler ve muhalefet, sonunda onları kaderlerine terk edecek dış müdahaleler nedeniyle çıktıkları gurur ağacında daha uzun süre yaşayabileceklerini düşünürlerse, o ağaçtan inmek zorlaşır. Ne var ki 13 yılın ardından, etrafımızdaki büyük güçler tırmandığımız ağaçları keserken, biz hâlâ dallara tutunuyoruz. Siyasi aktörler kendi gettolarında ve yönetici saraylarında halkın acısından uzakta otururken duruşlara bağlı kalmak ne kadar kolaydır.

Hükümetler ve yönetilenler olarak, kendi hayatta kalma gerekçelerini bile destekleyemeyen Birleşmiş Milletler tarafından desteklenecek siyasi geçişleri beklememeliyiz.

Arap Baharı arifesinde siyasetin naifliği, yönetim sistemlerini değiştirme mekanizmaları hakkında yanlış algıların oluşmasına neden oldu. Gençlik, reform sürecinde otorite ile pazarlık yapacak bir siyasi örgütlenme olmadan meydanlarda toplanıp gösteri yaparak bir devrim doğurmayı umut etti. Öte yandan bazı hükümetler, özellikle gençler arasında yaşanan toplumsal dönüşümlerin derinliğini unutarak siyasi konumlarını koruyacaklarını düşündüler. Muhalefet hareketleri olgun siyasi örgütler üretemedi ve hükümetler yeterli reformlar yapmadı. Çatışmalar şiddetlendi ve müzakereyi imkansız, diyaloğu ihanet olarak gören fikir pekişti.

Ancak 2010 öncesinde Arap Baharı’nı doğuran genç demografik patlama, bölgenin kalkınma ve gençleri özümseme konusunda zorluklarla karşı karşıya olduğu bir dönemde yeni bir patlamayla tekrarlanabilir. Gelecek krizler, öncekilerin bir piknik gibi görünmesine neden olabilir.

Bu noktada şunu sormalıyız; daha fazla kaos yaşanmadan uzlaşmaya başlamamızın zamanı gelmedi mi? Artık toplumlarla uzlaşmayı başlatmanın zamanı gelmedi mi?

Nefret ve kin baltalarını gömelim. Hükümetler ve yönetilenler olarak, kendi hayatta kalma gerekçelerini bile destekleyemeyen BM tarafından desteklenecek siyasi geçişleri beklememeliyiz. Öte yandan yeniden inşa için fonlar gelmeyecek ve istikrar olmayacak. Bölgeye yönelik büyük proje bunların hiçbirini bize sağlamayacak. Bu kanaate bir türlü ulaşamayanlar, Gazze'de olup biteni gözden geçirmeliler. Acı çabalar ve diyalog olmadan siyasi değişiklikler yaşanmaz. Ağaçtan inmeye yardım edecek merdiven başlangıçta beklentilerimizin yalnızca minimum sınırlarını karşılayacaktır.

Yöneten ile yönetilen arasındaki ilişkiyi yeniden düzenlemek önyargıların ötesine geçmeyi gerektirir

Başlangıç ​​olarak tek bir vatanın parçası olduğumuzu kabul etmeliyiz. Kimse kazanamayacak, herkes kaybedecek. Acılarını uzatmak yerine toplumlarımızın çıkarlarını gözetmeli, iyileşme ve hayata dönüş için mevcut tek kaynak olduğundan geriye kalanları korumalıyız. Toplumun iyileşmesinin gerçek değişime açılan kapı olduğunun farkına varmalıyız. Ancak bu, kabul edilebilir düzeyde bir hukukun üstünlüğü ve demokratikleşme olmadan gerçekleşmeyecek. İkincisi iki kaldıraç gerektirir; onu koruyan bir orta sınıf ve onu düzenleyen kurumlar.

Yöneten ile yönetilen arasındaki ilişkiyi yeniden düzenlemek önyargıların ötesine geçmeyi gerektirir. Çözüme ulaşmak amacıyla diyalog için güvenli alanı genişletmeye çalışmalıyız, bunları önkoşul olarak dayatmamalıyız. Güven artırıcı birçok tedbire ihtiyacımız olacak. Birincisi, kayıp kişilerin akıbetinin açıklığa kavuşturulması, tutukluların ve kaçırılanların serbest bırakılması için sancılı ve kademeli bir süreç başlamak, böylece siyasi puanlar kazanmak yerine pratik çözümlere ulaşmaktır.

Haritalardan tamamen kaybolmadan önce vatanlarımızı küller arasında aramalıyız. Baltaları gömmenin yolunu bulmalıyız.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.