Öldürülen Mısırlı askerin son Facebook paylaşımı: ‘Ya Rabbi, Gazze'de tam bir sükûnet sağla’

El-Feyyum vilayetinde yaşayan askerin görev süresi birkaç ay içinde sona erecekti.

İsrail sınırında öldürülen Mısırlı asker (sosyal medya)
İsrail sınırında öldürülen Mısırlı asker (sosyal medya)
TT

Öldürülen Mısırlı askerin son Facebook paylaşımı: ‘Ya Rabbi, Gazze'de tam bir sükûnet sağla’

İsrail sınırında öldürülen Mısırlı asker (sosyal medya)
İsrail sınırında öldürülen Mısırlı asker (sosyal medya)

Mısırlı yetkililer bir askerlerinin Refah Sınır Kapısı yakınlarında meydana gelen çatışmada İsrail kurşunuyla öldürülmesi olayını soruşturmaya devam ederken, Mısırlılar henüz 22 yaşında olan ve askerlik görevinin bitmesine sadece dört ay kala şehit olan genç askerin yasını tutuyor.

Mısırlı yetkililer merhum askerin kimliğine ilişkin herhangi bir detay vermezken, sosyal medya platformları, Facebook sayfası üzerinden son paylaşımlarıyla birlikte asker hakkında yaygın bir bilgi dolaşımına tanık oldu.

İsmi Abdullah Ramazan Hacı olan ve el-Feyyum vilayetinin el-Acemiyyin köyünde doğan merhum Mısırlı askerin Facebook sayfasında, Haziran 2023'te yayınlanan ve Mısır'ın kuzeyindeki Refah'ta bulunduğuna atıfta bulunan asker kıyafetli bir fotoğrafı ve Gazze'deki olaylarla ilgili 7 Şubat'ta yazılmış iki gönderi yer alıyor.

İlk paylaşımda, ‘Kalp hüzünlü, gözler yaşlı ve biz senin ıstırabınla üzülüyoruz ey Gazze. Gazze ıstırap içinde; dünya sağır, dilsiz ve kör’; ikinci ve son gönderide ise ‘Ya Rabbi, Gazze'de tam bir sükûnet sağla’ ifadesi yer alıyor.

Sınır olayının duyurulması ve merhum Mısırlı askerin sosyal medya hesabının bulunmasıyla birlikte, söz konusu iki paylaşımın etkileşimi arttı. İlk paylaşımda 19 binden fazla, ikinci paylaşımda 26 binden fazla etkileşim kaydedildi. 5 binden fazla yorum ve 6 binden fazla paylaşım yapıldı. Gönderilere yapılan yorumlar arasında, onun bir kahraman olarak tanınması çağrıları ve taziye dilekleri yer aldı.

Abdullah Ramazan ortaokul mezunu. Mısır medyasına göre, Eylül 2022'de Sınır Muhafızları'na katıldı ve yaklaşık dört ay sonra Eylül ayında hizmetini tamamlayacaktı. Üç kardeşin (iki erkek ve bir kız) en büyüğü olan Abdullah Ramazan’ın yakınları dün (Salı) sabah düzenlenen cenaze töreninde, askerlik hizmetini tamamladıktan sonra evlenmeye hazırlandığını söyledi.

Mısırlı parlamenter Feridi el-Beyadi Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, Mısırlı askerin öldürülmesinin “İsrail işgalinin Gazze Şeridi'ndeki masum insanlara karşı işlediği suçlar nedeniyle Mısırlıların içinde bulunduğu gerginlik ve öfke durumunu daha da kötüleştirdiğini” söyledi.

Birçok tanınmış isim Mısırlı askerin öldürülmesine tepki gösterdi. Gazeteci Amr Edib olayla ilgili olarak X hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, “Şehit, Allah'ın ve tüm Mısırlıların sevgilisidir. Ateşe ateşle karşılık verin. Sınırları korumak en onurlu görevdir. Vatani görevini tamamlamasına az bir süre kala şehit oldu. Kaderinde şehit bir kahraman olmak vardı” ifadelerini kullandı.

Gazeteci Ahmed Musa ise dün X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda, “el-Acemiyyin köyünün oğlu kahraman şehit Abdullah Ramazan'a Allah rahmet etsin... Kahramanı uğurlamak için düzenlenen görkemli cenaze törenine tüm el-Feyyum halkı katıldı” ifadeleri yer aldı.

Milletvekili Mustafa Bekri de X platformunda yaptığı açıklamada, olayla ilgili soruşturmaların beklenmesi çağrısında bulunarak, “Siyonist katiller, Mısır'ın büyük ordusunun Mısır'ın ulusal güvenliğini tehlikeye atma cüretini gösteren herkesi caydırabilecek güçte olduğunu anlamalıdır” ifadesini kullandı.



Lübnan: Cumhuriyetin sancıları

Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
TT

Lübnan: Cumhuriyetin sancıları

Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)
Beyrut'un bombalanması sonrası yükselen dumanlar (AFP)

İbrahim Hamidi

ABD ve Fransa'nın sponsorluğunda İsrail ile Hizbullah arasında imzalanan ateşkes anlaşmasının metnine göre Lübnan bir dönüm noktasının eşiğinde. Bu doğum sancıları cumhuriyetin kanının tazelenmesine mi, yoksa yeni üçüncü ya da dördüncü bir cumhuriyetin doğuşuna mı yol açacak?

Bu, el-Mecelle'nin Aralık ayı sayısının kapak haberi ve ateşkesten senaryolar, ordunun rolü, Hizbullah yenilgisinden sonra Şiilerin geleceği, mültecilerin geri dönüşü ve toplum mühendisliğine kadar konuyu her yönüyle ele alıyoruz.

Lübnan, 60 günlük ateşkes, Hizbullah ile İsrail'in güneyden çekilmesi, boşluğu Lübnan ordusu ile BM’ye bağlı UNIFIL güçlerinin doldurması, her iki taraftan da yerinden edilenlerin geri dönmesi, Meclis'in cumhurbaşkanını seçmek için toplanması, başbakanın atanması, hükümetin kurulması ve yeniden imar ile karşı karşıya bulunuyor.

Aylarca süren müzakereler ve bir yılı aşkın süredir Gazze için sürdürülen “destek savaşı”nın ardından gelen anlaşma uygulanırsa, ülke, cumhuriyetin temellerine dönüşe ya da yeni bir doğuşa tanık olacak. Lübnan Cumhuriyeti, şu anda bildiğimiz mezhepçi kotaların öncesinde, Fransız Mandası döneminde doğmuştu. İlk anayasa hazırlanıp 1926 yılında Katolik hukukçu Şarl Debbas cumhurbaşkanı seçildiğinde doğdu. O dönemde başbakanlık da Maruni Hıristiyanların elindeydi.

Bazıları, Birinci Cumhuriyet'in 1926'da doğduğuna ve 1943'te cumhurbaşkanı seçilen Şeyh Bişara el-Huri’ye kadar bir dizi Hıristiyan cumhurbaşkanı tarafından yönetildiğine inanıyor. Huri Sünni olan başbakanı Riyad el-Sulh ile ittifak kurdu ve ikisi birlikte, cumhurbaşkanlığını Marunilere, başbakanlığı Sünnilere ve meclis başkanlığını Şiilere tahsis eden sözlü bir ulusal uzlaşının temelini attılar. Saib Selam'ın anılarında, 1943'te Sabri Hamada’nın Şii olduğu için değil, en yaşlı milletvekili olduğu için yasama organının başına getirildiğini söylediğine de dikkat çekelim.

Bu nedenle pek çok kişi Birinci Cumhuriyet'in ulusal sözleşme ile doğduğuna inanıyor ve kendisi 21 Kasım 1943'teki bağımsızlık ilanına da tanıklık etti. Birinci Cumhuriyetin 1926 Anayasası ile değil de 1943 yılında doğduğunu düşünürsek, bu cumhuriyet 1975 yılında iç savaşın başlamasıyla mı yıkıldı yoksa savaşın sonuna ve 1989'daki İkinci Cumhuriyet'in başlangıcı olan Taif Konferansı’na kadar mı devam etti?

Birinci cumhuriyet 1943'ten 1975'e, ikincisi 1975'ten 1989'a ve üçüncüsü o zamandan bu yana mı?

Adı ne olursa olsun, mevcut cumhuriyetin belki de en belirgin özelliği, Taif Anlaşması’nın Hıristiyan cumhurbaşkanı pahasına Sünni başbakanı güçlendirmesiydi. Başbakan Refik Hariri'nin 2005'te suikasta kurban gitmesiyle sona eren Suriye varlığını kabul etmesiydi. Temmuz 2006 savaşı ve Hizbullah’ın İran'ın nüfuzunu genişletmek için ülke içinde ve bölgesel olarak artan rolü ile sonuçlanmasıydı.

Hizbullah ve İran'ın baskın rolünün gerilemesi ve muhaliflerinin beklentileri karşısında Lübnan yeni bir doğuşla mı karşı karşıya?

Zafer sloganları bir yana, Hizbullah'ın büyük bir yenilgiye uğradığı tartışılamaz. Zira Lübnan süreci Gazze sürecinden ayrıldı. İsrail, aralarında Hasan Nasrallah'ın da bulunduğu askeri ve sembolik liderlerini öldürdü, iletişim ve liderlik yapısını dağıttı. 1701 sayılı kararın uygulanmasını, Litani Nehri'nin arkasına çekilmeyi, dahası belki de bir İsrail tampon bölgesinin oluşturulmasını, silah tedarikinin kesilmesini ve füze üretiminin engellenmesini kabul etmek zorunda kaldı. Bunlara bir de Hizbullah’ın kuluçka ortamının ödediği muazzam insani ve ekonomik bedel ekleniyor.

Hizbullah ve İran'ın baskın rolünün gerilemesi ve muhaliflerinin beklentileri karşısında Lübnan yeni bir doğuşla mı karşı karşıya? Netanyahu, (bu sayımızda ona da özel bir dosya ayırdığımız) ABD başkanı seçilen Trump ile olan ilişkisinden ve Beyaz Saray'ın başına geçmeden önce “savaşları bitirmesi” için ona verdiği “armağan”dan destek alarak şunlarda ısrar ediyor; Hizbullah'ın kendisini yeniden silahlandırmamasını veya askeri yapısını yeniden inşa etmemesini garanti altına almak için Lübnan'da bir gözetim mekanizması kurulması, en büyük düşman olan İran'ın denetim ve “maksimum baskı” altında tutulması. Odağını özellikle Gazze Şeridi'ne kaydıran İsrail, Lübnan’da herhangi bir ihlal ile başa çıkılmaması durumunda Lübnan'a müdahale etme olanağına sahip olmak istiyor. Tel Aviv bu “haktan” vazgeçmezken, Hizbullah ve Lübnan da bunu kabul edemez.

Milisler ve rejimler bir noktada buluşmaktadır, o da dışarıda yenildikleri zaman içeride zafer aramaları, uzaktaki bir düşman tarafından yaralandıklarında ise yakın komşularından intikam almalarıdır

Burada şu sorular ortaya çıkıyor; bu durum Lübnan'da siyasi olarak nasıl ifade bulacak? Eski siyasi sözleşmenin yeniden canlandırılmasında veya yenisinin formüle edilmesinde bölgesel ve uluslararası güçlerin rolü nedir? Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır'ın Haziran 1967 savaşından sonra çıkıp “yenilgiyi” kabul etmesi gibi, Hizbullah'ın yeni Genel Sekreteri Naim Kasım da neden çıkıp yenilgiyi kabul etmekte gecikti? Neden Hizbullah ve İran'a sadık olanlar yaşananları bir “zafer” veya “direniş” olarak değerlendirmekte ısrar ediyor?

Herhangi bir savaşın insani ve ekonomik maliyeti konusunda devlet ile milislerin farklı davrandıkları doğru, ancak devletler ile örgütlerin zaman ve tarihle ilişkilerinde farklı oldukları da doğrudur. En tehlikelisi ise milislerin ve rejimlerin bir noktada buluşmasıdır, o da dışarıda yenildikleri zaman içeride zafer aramaları, uzaktaki bir düşman tarafından yaralandıklarında ise yakın komşularından intikam almalarıdır.

Kapak konusu olan Lübnan dosyası ve Başkan Donald Trump'ın seçilmesi ve bunun Ortadoğu ve dünyadaki yansımalarına ilişkin özel dosyaya ek olarak, Aralık sayısında siyaset, ekonomi, bilim ve kültür üzerine yazılar, analizler ve röportajlar da yer alıyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.