Irak’taki silahlı grupların İsrail'e fırlattığı roketler ABD’yi ve İran'ı endişelendirdi

Irak’taki silahlı grupların İsrail’e yönelik roketli saldırıların son dönemde artması, bölgede gerilimin tırmanmasına yol açabileceği endişesine neden oldu

Iraklı silahlı gruplardan Hizbullah Tugayları, üyelerinin İsrail bayrağını çiğnediği bir askerî geçit töreni düzenledi (Reuters)
Iraklı silahlı gruplardan Hizbullah Tugayları, üyelerinin İsrail bayrağını çiğnediği bir askerî geçit töreni düzenledi (Reuters)
TT

Irak’taki silahlı grupların İsrail'e fırlattığı roketler ABD’yi ve İran'ı endişelendirdi

Iraklı silahlı gruplardan Hizbullah Tugayları, üyelerinin İsrail bayrağını çiğnediği bir askerî geçit töreni düzenledi (Reuters)
Iraklı silahlı gruplardan Hizbullah Tugayları, üyelerinin İsrail bayrağını çiğnediği bir askerî geçit töreni düzenledi (Reuters)

Irak'taki İran yanlısı silahlı grupların son birkaç haftadır İsrail'e yönelik roket saldırılarını arttırması Washington'da endişelere yol açarken, İran'ın müttefiklerinden bazıları da saldırıların kan dökülmesine yol açması halinde İsrail'in misilleme yapmasından ve bölgede gerilimin tırmanmasından korkuyor.

Batılı yetkililer ve İsrailli uzmanlar her ne kadar yüzlerce kilometre uzaktan düzenlenen bu saldırıları İsrail için Hamas Hareketi’nin ve Hizbullah’ın doğrudan saldırıları kadar büyük bir tehdit olarak görmese de saldırıların sıklığı ve karmaşıklığı artmış durumda.

ABD'li yetkililere ve İsrail ordusunun kamuoyuna yaptığı açıklamalara göre saldırılardan en az ikisi hedeflerini vururken, ABD ve İsrail savunma sistemleri çok sayıda füze ve mermiyi karşılamak zorunda kaldı.

İran’ın ve ABD'nin endişeleri

ABD merkezli düşünce kuruluşu Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nden Michael Knights, genel olarak kullanılan silah sistemlerinin çeşitliliğinin ve saldırıların sıklığının arttığını belirtti. Knights, bu durumun ‘İsrail'in görevini zorlaştıracağını ve savunma alanındaki maliyetlerini arttıracağını’ söyledi.

Reuters, aralarında Iraklı silahlı gruplar ve İran'ın Direniş Ekseni olarak bilinen bölgesel müttefik ağındaki diğer gruplardan kaynakların yanı sıra, ABD ve bölge ülkelerinden yetkililerin de araların bulunduğu 10'dan fazla kişiyle konuştu. Bu kişilerin çoğu hassas bir konuda samimi değerlendirmelerde bulunabilmek için isimlerinin gizli kalmasını şart koştu.

Hizbullah Tugayları (Ketaib Hizbullah) ve Nuceba Hareketi gibi Iraklı silahlı grupların saldırılarının Washington'da giderek artan bir endişeye yol açtığı belirtiliyor. Bunun yanı sıra kapsamlı bir bölgesel çatışmadan kaçınmak için İsrail ile çatışmalarını dikkatle ölçüp biçen İran ve Lübnan'daki müttefiki Hizbullah’ta da bazı çevreler bu konuda tedirgin.

İran’a yakın Iraklı gruplar arasındaki hâkim görüşü aktaran Direniş Ekseni komutanlarından biri, “Direniş Ekseni’ni, şu an istemediği bir duruma bulaştırabilirler” dedi.

“Doğal bir seyir”

Direniş Ekseni’nin en örgütlü unsurları olan İran ve Hizbullah geçmişte Iraklı grupları dizginlemeye çalışmıştı.

Irak’ta İsrail’e yönelik saldırılara katılan başlıca silahlı gruplardan biri olan Nuceba Hareketi Sözcüsü Hüseyin el-Musevi Reuters'a yaptığı açıklamada, saldırıların, Iraklı grupların rolünün ‘doğal bir seyri’ olduğunu ve Gazze'deki savaşın maliyetini arttırmayı amaçladığını söyledi.

Direniş Ekseni tarafından yürütülen operasyonların zaman ya da mekanla sınırlı olmadığını söyleyen Musevi, “Direniş Ekseni gruplarından biri olarak haklı olduğumuz ve arkamızdaki halk ve resmi iradeyi temsil ettiğimiz sürece sonuçlarından korkmuyoruz” ifadelerini kullandı.

xscdvfrgb
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, İran Dışişleri Bakan Vekili Ali Bakıri'yi Beyrut'ta ağırladı (Hizbullah Medya Ofisi/Reuters)

Hem Washington hem de Tahran'la ittifakını dikkatli bir şekilde dengeleyen Irak hükümeti, saldırıları resmen onaylamadı, ancak durduramadı ya da durdurmak istemedi.

Eleştirmenlere göre bu durum, İran'a yakın Iraklı silahlı grupların siyasi kanatlarının yer aldığı bir koalisyon tarafından kurulan hükümetin başında olan Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin otoritesinin sınırlarını gösterirken, aynı zamanda Irak'ın iş dünyasına kapılarını açan istikrarlı bir ülke olarak imajını düzeltme çabalarını da baltalayabilir.

Iraklı silahlı grupların kökleri

Irak İsrail'i tanımıyor ve 2022 tarihli bir yasa, İsrail ile ilişkileri normalleştirmeye çalışanlar ya ölüme ya da müebbet hapis cezasına çaptırılmasını öngörüyor.

Ne İsrail ne de Irak hükümetleri yorum taleplerine yanıt verirken, ABD Dışişleri Bakanlığı da konuyla ilgili yorum yapmayı reddetti.

Iraklı silahlı grupların kökleri 2003 yılında Saddam Hüseyin rejiminin düşürülmesinin ardından Irak'ta ABD güçlerine karşı verilen mücadeleye dayanıyor. O zamandan beri bölgede daha fazla alana erişen bu grupların ve Kızıldeniz'deki gemilere saldırılar düzenleyen Yemen'deki Husiler gibi İran’ın diğer müttefiklerinin rolleri de ivme kazandı.

Iraklı silahlı gruplar, İran'ın Suriye savaşında desteklediği Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed'e bağlı güçlerin yanında yer alarak, İsrail sınırına yakın bölgelerde mevziler edindiler. Bunun yanında 2021 ve 2022'de Suudi Arabistan’a ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) karşı insansız hava araçlarıyla (İHA) düzenlenen saldırıların sorumluluğunu kimliği belirsiz bir Iraklı grup üstlendi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’dan aktardığı habere göre Michael Knights, Iraklı silahlı grupların İsrail'e yönelik saldırılarının Bağdat'ın güneyindeki bölgelerden ve Irak-Suriye sınırında İran yanlısı grupların kontrolündeki bölgelerden düzenlendiğini söyledi.

Füzelerin Irak'tan İsrail'e ulaşabilmesi için Suriye, Ürdün ya da Suudi Arabistan üzerinden geçmesi gerekiyor.

Yanlış hesaplama

Direniş Ekseni komutanlarından biri, İran’ın Iraklı grupların İsrail'e karşı bölgesel savaşa katılmasını istemesine rağmen, yanlış hesap yapmalarından her zaman endişe duyduğunu ifade etti.

Iraklı silahlı gruplar, geçtiğimiz ocak ayında Ürdün'de ABD üssüne İHA ile düzenledikleri saldırıda üç ABD askerini öldürerek, istemeden de olsa büyük bir bölgesel gerilimi tetiklemişlerdi.

Irak’a komşu bir Arap ülkesini hedef alarak ve ABD askerlerini öldürerek ABD'nin ve bölge ülkelerinin kırmızı çizgilerini aşan saldırı üzerine ABD hem Irak’ta hem Suriye'de hava saldırıları düzenledi. Saldırılar sonucunda çok sayıda kişi öldü.

İranlı ve Iraklı kaynaklar o dönemde Reuters'a yaptıkları açıklamalarda gerilimin tırmanma riskinin, İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun yurt dışı kolu Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani’nin Bağdat'a giderek, Iraklı silahlı gruplardan saldırılarını azaltmalarını istemesini gerektirecek kadar ciddi olduğunu söylediler.

ABD askerlerini hedef alan saldırılar durduktan sonra kısa bir süre sakin bir ortam hâkim olsa da bu sürenin ardından Iraklı silahlı gruplar bu kez İsrail'e odaklandılar.

Konunun hassas olması nedeniyle isminin açıklanmaması şartıyla konuşan İranlı üst düzey bir yetkili, Iraklı grupların odak noktasının Gazze savaşı nedeniyle İsrail üzerindeki baskıyı sürdürme planı çerçevesinde İsrail’e kaydığını söyledi.

Bu saldırıların karmaşık ve sık olmasının Iraklı silahlı grupların yarattığı tehditteki artışa işaret ettiğini söyleyen İranlı yetkili, “ABD ordusu, askerlerini korumak ve müttefiklerinin savunmasını güçlendirmek için harekete geçmekte tereddüt etmeyecektir” değerlendirmesinde bulundu.

Artan tehditler

Irak daha önce de 1991 yılında Körfez Savaşı sırasında İsrail'i tehdit etmiş, Saddam Hüseyin, Tel Aviv ve Hayfa’yı scud füzeleriyle yaylım ateşine tutmuştu.

Washington, o dönemde, Irak ordusunu Kuveyt'ten çıkarmak için ABD öncülüğünde Arap ordularından oluşan koalisyona zarar verebilecek bir gerilimden kaçınmak için İsrail'i karşılık vermemeye ikna etti.

Hamas üyelerinin 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail'e saldırması ve ardından Gazze'deki savaşın başlamasından sonra, Iraklı silahlı grupların yanı sıra İran'la müttefik olan diğer gruplar da Filistinli gruplarla dayanışma içinde saldırılar düzenleyeceklerini açıkladılar.

Söz konusu gruplar başlangıçta ağırlıklı olarak ABD’nin Irak ve Suriye'deki askeri üslerini hedef alsalar da 2 Kasım'da İsrail'e yönelik ilk saldırılarını duyurdular.

Bunu takip eden aylarda İran yanlısı silahlı grupların saldırıların sorumluluğunu üstlendikleri açıklamalara göre silahlı grupların ABD güçlerine yönelik saldırıları açıkça durdurmasından sonra bile, dördü şubat ayında olmak üzere İsrail'e başka saldırılar düzenlendiği iddiası ortaya atıldı.

İddia edilen saldırıların sayısı mart ayında 17'ye yükseldi. Bu ise söz konusu saldırıların mayıs ayında iki kattan fazla aratarak günlük ortalama bir saldırıya tekabül ettiği anlamına geliyor. Ancak ABD'li yetkililer ve İran yanlısı Direniş Ekseni’nden bir kaynak, iddia edilen saldırıların hepsinin gerçek olduğundan emin olmadıklarını söylediler.

Reuters, tam olarak kaç saldırı düzenlendiğini ya da kaçının hedefini vurduğunu belirleyemedi.

İddialara genellikle sosyal medya platformlarında yayınlanan ve füzelerin Irak'ın uzak çöl bölgelerinden fırlatıldığını gösteren videolar eşlik ederken, silahlı unsurların dini figürlerin isimlerini zikrettikleri duyuruluyordu. Reuters bahsi geçen videoların ne zaman ve nerede çekildikleri de teyit edemedi.

“Sınırsız yetki”

İsrail, komşusu olduğu ülkelerde düzenlediği hava saldırıları hakkında nadiren yorum yapıyor. Ancak 2019 yılında Irak'ta İran yanlısı gruplara ait mevzilere hava saldırıları düzenlediğine inanılıyor. Zira İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, orduya ‘İran'ın planlarını engellemek’ üzere harekete geçmeleri için ‘sınırsız yetki’ verdiğini söyledi.

İsrail ordusu, Irak'taki İran yanlısı gruplar tarafından fırlatıldığı öne sürülen füzeler hakkında bilgi istendiğinde yorum yapmaktan kaçındı.

İsrailli yetkililer, ilki kasım ayında bir okulu, ikincisi ise nisan ayında bir deniz üssünü hedef alan ve İsrail basınında saldırının Irak’tan yapıldığı belirtilen, kıyı kenti Eilat'a yönelik en az iki saldırıyı kamuoyu önünde teyit ettiler.

Bunun yanında İsrail ordusu, ‘doğudan’ gelen ve Irak’tan fırlatıldıkları düşünülen füzelerin hava savunma sistemi tarafından imha edildiğini, saldırılar sonucunda herhangi bir yaralanma ya da ölüm vakası bildirilmediğini açıkladı.

İsrail Hava Kuvvetleri'nden emekli general ve eski askeri istihbarat şefi Amos Yadlin, İsrail'e yönelik saldırıların oluşturduğu tehdidin düzeyinin, Lübnan'daki Hizbullah’ın ya da Yemen'deki Husilerin oluşturduğu tehditten ‘daha düşük’ olarak sınıflandırıldığını söyledi.

ABD Savunma Bakanlığı’ndan (Pentagon) bir yetkili, Ortadoğu'nun çeşitli yerlerinde faaliyet gösteren ABD güçlerinin, ABD’nin İsrail'i ve bölgesel güvenliğini savunma taahhüdü çerçevesinde Irak'tan fırlatılan füzeleri önlediğini açıkladı. Yetkili, artan tehditler karşısında bu tür önlemlerin de arttığını ifade etti.



Suriyeli çocukların yabancılaşması ebeveynlerinin tecrit edilmişlik duygusunu ikiye katlıyor

Ebeveynlerin ayrılık acısının hikayesi, çocuklarının yolculuğa çıkma düşüncesiyle başlıyor (AFP)
Ebeveynlerin ayrılık acısının hikayesi, çocuklarının yolculuğa çıkma düşüncesiyle başlıyor (AFP)
TT

Suriyeli çocukların yabancılaşması ebeveynlerinin tecrit edilmişlik duygusunu ikiye katlıyor

Ebeveynlerin ayrılık acısının hikayesi, çocuklarının yolculuğa çıkma düşüncesiyle başlıyor (AFP)
Ebeveynlerin ayrılık acısının hikayesi, çocuklarının yolculuğa çıkma düşüncesiyle başlıyor (AFP)

Sena eş-Şami

Suriyeliler saatlerini durdurup yerine kalplerini koydular ve eskiden gerçek olan bir serabı beklemeye başladılar. Ancak bugün bu serap, saatleri, günleri ve yılları uzatan bir yalnızlığa ve bekleyişe dönüştü. Bir zamanlar evlerini hayatla ve sesleriyle dolduranlar, bu sesleri de yanlarına alıp yollara düştüler. Birçok Suriyeli anne ve baba, güneşin ülkesinde savaştan ve sonuçlarından uzak bir yaşam arayışıyla başka ülkelere giden çocuklarıyla vedalaştı.

Yolculuk ve acı ayrılık

Suriye’de ayrılık acısının hikâyesi bir uçağın havalanması ya da bir otobüsün ufukta kaybolmasıyla değil, yolculuğa çıkma düşüncesiyle başlıyor. Oğlu Yusuf'u birkaç kez gitmekten vazgeçirmeye çalışan Basime, bir süre önce kızıyla vedalaşırken oğlunu yanında kalmasıyla teselli buldu. Fakat çocuklarının bitmek bilmeyen yolculuk arayışları, hayatlarını çocuklarının gözünden gören anne ve babaların yüzlerine adeta bir tokat gibi iniyor.

Suriye'deki yeni nesil, özellikle de lise ve üniversite yılları savaşla geçen gençler, tüm yaşananlara tepkili. Birçoğu, özellikle de büyük şehirlerde, bir orada bir burada gerçekleşen bombardımanlardan kurtulduktan sonra yaşadıkları bu travma yüzünden ülkelerinde kalmakla gitmek arasında seçim yapamaz hale geldiler. Çünkü gitmek bir araya geldikleri her seferinde gündemlerinin en önemli maddesi olmuştu.

Ekonomi eğitimini tamamlayan Yusuf, ailesinin yanında kalabilmek için bir süre yaptığı işi çalkantılı ekonomik ve sosyal duruma uydurmaya çalışsa da tüm çabalarına rağmen yaşadığı acıyı uzun süre gizlemeyi başaramadı. Annesi bir gün onun ağladığını duyunca büyük bir şok yaşadı. Bu yüzden ülkeden gitmeyi isteyen oğlunu desteklemek zorunda kaldı.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Abdullah ve Ragide, üç oğulları yurtdışına gittikten sonra Şam'da kedileriyle birlikte yalnız yaşamaya başladılar. Oğulları gittikten sonra evleri onlar için en yalnız, ama en sıcak yer haline geldi. Abdullah, “Oğullarımın bu kadar çabuk gideceğini ve hayatımızın mutlak bir sessizliğe bürüneceğini bilseydim, işimi bırakıp emekli olmazdım. Çünkü yalnızlık ve beklemekle geçen saatler, kalan yıllarımızı yiyip bitiriyor” dedi.

Yalnızlık ve bekleyiş

Yalnızlık ve bekleyişle geçen saatler kalplerini yoruyor, çocuklarına, onların seslerine, hareketliliklerine ve gürültülerine, eskiden onları rahatsız eden ve sinirlendiren her şeye artık büyük bir özlem duyuyorlar. Eskiden çocuklarının dağıttıklarını toplamaktan duyduğu yorgunluk ve bitkinlikten şikâyet eden Ragide, şimdi bu yorgunluğu özlüyor. Gülerek “Oğlum Visam'ın her yere fırlattığı çantalarını yerine koymayı özlüyorum. Kızım Sarah'ın ıvır-zıvır, kitap, defter, kalem ve makyaj malzemesi alma takıntısını özlüyorum. Küçücük odası ağzına kadar doluydu ve ben çok meşgul olduğumda benden odasını düzenlemesine yardım etmemi isterdi” diyor.

Şam'dan Hama'ya taşınan Ebu Mecd ailesi üç erkek çocuğa sahipti. Ancak savaş, Heyetu Tahriru'ş Şam (HTŞ) tarafından vurularak öldürülen oğullarından birini onlardan çaldı. Diğer ikisi de okumak ve çalışmak için Almanya'ya gitmesiyle anne ve babaları yalnız kaldı. Evini öldürülen oğlunun fotoğraflarıyla dolduran anne Fadiya, “Sanki hiç çocuğum olmamış gibi, savaş en büyük oğlumu benden aldı. Diğer iki oğlum kendilerine bir gelecek kurmak için yurtdışına gitti. Bugün yalnızım, günlerimi işte ve ailemle geçirmeye çalışıyorum, ama zamanımın çoğunu evde iki oğlumdan telefon bekleyerek geçiriyorum” dedi.

İletişim araçları mesafeleri kısaltıyor

Bu durum, gözlerini sosyal medyadan ayırmayan ve çocuklarının işlerini bitirip onları aramasını bekleyen çoğu ebeveyn aynı durum geçerli. Bazıları çocuklarıyla konuşmak için akrabalarıyla iletişim kurmaya çalışıyor ve ayrıntılı bilgiler edinmeye çalışıyor. Bazıları hala çocuklarının önemli eşyalarını saklıyor, temizliyor, düzenliyor ve eşyalarıyla hala etkileşim halinde olduklarını hissetmenin bir yolu olarak onlara dokunuyor. Basime hala çocuklarının odasını olduğu gibi tutuyor. Yusuf’un küçük masası hala onun eşyalarıyla, Belçika'da evli olan kızının dolabı hala onun kıyafetleriyle dolu. Kızının sevdiği şeylerden satın alıp onları ziyaret edene kadar onun için saklıyor.

Visam, saatlerce bekleyen anne ve babası Abdullah ve Ragide'yi WhatsApp üzerinden görüntülü aradı. Anne ve babası onun aramasını sevgi sözcükleriyle ve sıcak bir karşılamayla yanıtladı. Ardından onlarla konuşurken yaptığı ev işleri anne ve babasını güldürdü. Suriye'den ayrılan genç erkeklerin çoğu ev işlerine alışık değildi. Başta anneleri olmak üzere kendilerinden ev işlerine yardımcı olmaları için yapılan her talepten kaçıyorlardı. Ancak yakınlarıyla yaptıkları bu telefon görüşmeleri, yabancılaşmamaları ve en küçük ayrıntıdan en büyüğüne kadar hayatlarının tüm sorumluluklarını üstlenmeleri için eğitilmeleri gerektiğini ortaya koydu. Görüntülü konuşma sırasında Visam, ebeveynleriyle konuşması uzun süreceği için bir yandan kıyafetlerini katlarken ve ütülenmesi gerekenleri düzenlerken daha önce annesine bıraktığı bir sürü işi bitirebiliyor.

Tecridin kırılması

Her ne kadar iletişim araçları mesafeleri kısaltmış ve ebeveynlerin çocuklarını görmelerine ve hayatlarının bazı ayrıntılarını paylaşmalarına yardımcı olmuş olsa da, onları kucaklama ve onlarla yan yana yaşama özlemlerini tatmin etmiyor. Onları yılda bir ya da iki kez de olsa görme umuduyla yaşıyorlar, özellikle de seyahat edebilenler... Ebu Mecd ailesinin oğlu da böyle yaptı. Bir gece karşılarına çıkarak anne babasını şaşırtan oğlu için babası, “Vail tecridimizi kırdı ve bize bir bayram hediyesi gibi geldi” ifadelerini kullandı.

Bu tecrit sadece ebeveynlere yönelik değil. Yolculuğu ve evlerinden uzak kalmayı hiç deneyimlememiş olan çocukları da kimseye güvenemedikleri yabancı bir ülkede, ebeveynlerinin yanlarında olmasına duydukları ihtiyaç ve özlemle çetin anların yanında destek ve güç duygularını kaybetmiş, acı veren yabancılaşma duygularının eşlik ettiği hayal kırıklıkları yaşıyorlar. Bu da bir fırsatını bulduklarında birkaç günlüğüne bile olsa geri dönme düşüncesini güçlü bir ihtiyaç haline getiriyor.

Yusuf da anne ve babasını şaşırtan, kalplerine yeniden neşe, günlerine yeniden hayat getiren Vail’in iki yıl önce yaptığını yaparak bu yaz onları ziyaret etmeyi planlıyor. Annesi, onun ilgi ve sevgiye, kendisinin de barınak, güvenlik ve şefkate olan ihtiyacını telafi etmek umuduyla, Yusuf'un sevdiği en lezzetli yemekleri ve tatlıları yapmak için hazırlık yapıyor.

Para birlikte geçirilen anları satın alamaz

Çocuklar, her ne kadar tarihinin en büyük ekonomik enflasyonunu yaşayan bir ülkede hayatta kalmalarına yardımcı olmak için Suriye'deki ebeveynlerine para gönderiyor olsalar da para onların kahkahalarını ve tutkularını geri getirmiyor. Abdullah, “Birçok kişi bana çocuklarımızın bize gönderdikleriyle maddi olarak iyi durumda olduğumuzu söylüyor. Ama bilmiyorlar ki çocuklarımız olmadan hayatımızın ne tadı ne tuzu var. Her gün onlardan bir telefon gelmesini bekleyerek ve onlarla görüşmeyi umarak yaşıyoruz. Artık bizim için bir sığınak ve aynı zamanda bir hapishane haline gelen evlerimizden dışarı çıkmıyoruz, çıksak da özellikle bir takım vesilelerle ve belli bir amaç için onlara ulaşmaya, onlarla anılarımızı ve gittikleri ülkede gezdikleri yerleri paylaşmaya çalışıyoruz” diyor.

Aynı yalnızlık Humuslu Mustafa'yı da çocuklarının yurtdışına gitmesi ve eşinin ölümünden sonra bulmuş. Bu durum onu hayvanlarla ilgilenmeye, bazı sokak köpekleri ve kedilerine bakmaya ve onlara yiyecek vermeye itmiş. Ancak Mustafa’yı bir hafta önce arkadaşıyla vedalaşıp süt almaya gittikten sonra bir daha gören olmadı. Bunun üzerine onu aramaya başladılar. Cesedini terk edilmiş bir binada, köpekleri beslemek için peşinden koşarken düştüğü dar bir çukurda buldular. Yurtdışındaki çocukları babalarının ölüm haberiyle şok olurken bu haber sevenlerini de üzdü.