Suriye'deki yeni ‘Ulusal Diyalog’ ölü mü doğdu?

Ulusal Diyalog Komitesi, ilk toplantısını Kurban Bayramı'ndan sonra yapmak üzere mekanizmalarını ve görev tanımını belirledi.

Ulusal Diyalog Komitesi Suriye'de iktidardaki Baas Partisi tarafından kuruldu (Ajanslar)
Ulusal Diyalog Komitesi Suriye'de iktidardaki Baas Partisi tarafından kuruldu (Ajanslar)
TT

Suriye'deki yeni ‘Ulusal Diyalog’ ölü mü doğdu?

Ulusal Diyalog Komitesi Suriye'de iktidardaki Baas Partisi tarafından kuruldu (Ajanslar)
Ulusal Diyalog Komitesi Suriye'de iktidardaki Baas Partisi tarafından kuruldu (Ajanslar)

Baha el-Avam

Suriye’nin eski Devlet Başkanı Yardımcısı Faruk eş-Şara’nın öncülüğünde Şam’da gerçekleştirilen Ulusal Diyalog toplantısının üzerinden 13 yıl geçti. Bu ilk deneme başarısızlıkla sonuçlandı. Ardından ülke bir milyon Suriyelinin ölümü, yüz binlerce kişinin tutuklanması ve kaybolmasının yanı sıra milyonlarca kişinin göç etmesine ya da yerinden edilmesine yol açan bir savaşa tanık oldu. Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre ülkede kalanların büyük bölümü şu an yoksulluk sınırının altında yaşıyor. 

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, bundan birkaç gün önce yeni bir ‘ulusal diyalog’ başlatma kararı aldı. Bu ifadeyi duyar duymaz Suriyelilerin akıllarına ‘Neden şimdi?  Neden Suriye krizi uluslararası kaygılar listesinden düşmüşken? Muhaliflere göre iktidardakiler halkı temeli anlaşılmaz tanımlara göre ‘hainler’ ve ‘vatanseverler’ olarak sınıflandırırken ulusal diyaloga kimler davet edilecek?’ gibi sorular geliyor. 

Aynı şekilde diyalogun amacı da sorulabilecek sorular arasında yer alıyor. Geçmişte uluslararası, bölgesel, yerel taraflarca ve Arap ülkelerince devletin siyasi geleceğinin tartışıldığı diyaloglar başlatılmış, ancak başarısız olmuşlardı. Bu yüzden yeni ulusal diyalog girişimi de ya Suriye’deki siyasi gerçekliğe yaklaşmayacak ya da iktidardakilerin zihinlerindeki bir amaç için sahnelenen bir gösteriden ibaret olacak.

Sabiteler ve parametreler

Suriye hükümetinin danışmanlarından ve Ulusal Diyalog Komitesi üyesi Dr. Abdulkadir Azzuz, Ulusal Diyalog Komitesi’nin görev tanımını ve çalışma mekanizmalarını belirlemek için iç toplantılar yapıldığını ve ulusal diyalogun ilk oturumunun Kurban Bayramı’ndan sonra gerçekleştirilmesinin planlandığını söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre Dr. Azzuz, ‘ulusal güçler’ tanımını yaptığı terörizmi, işgali ya da ülkenin bölünmesini desteklemeyen herkesin diyaloğa davetli olduğunu belirtti. Diyalog toplantılarının sonuçlarının her oturumdan hemen sonra açıklanacağını ifade eden Dr. Azzuz, ardından tüm sürecin çıktısının uygulanması için bir mekanizma oluşturulacağını kaydetti. Ulusal diyaloğun başlıca dayanağının, Suriye Arap Cumhuriyeti topraklarının birliği ve bağımsızlığının tüm sabitelerini içeren anayasanın olduğunu vurgulayan Dr. Azzuz, diyaloğa katılmaya hak kazananlarla yapılacak toplantılarda herhangi bir ‘bağımsızlık önerisinin’ ya da ‘ayrılıkçı önerinin’ ele alınmayacağını, bölünmeye yönelik önerilerin desteklemediğini vurguladı. Ancak Dr. Azzuz, adem-i merkeziyetçi yönetimin desteklendiğini ve ‘bölgelerde ekonomik denge’ sağlamaya yönelik planlar yapılmasında bir sakınca görülmediğini de ifade etti.

Ulusal Diyalog Komitesi’nin iktidardaki Arap Sosyalist Baas Partisi’ne bağlı olduğunu belirten Dr. Azzuz, komitenin, mevcut anayasanın temellerini etkilemediği sürece, yapılması planlanan ulusal diyalog toplantıları için kırmızı çizgiler çizilmeden, ülkenin ekonomik ve siyasi olarak toparlanmasını isteyen Suriyelilerle iletişimde Devlet Başkanı Esed’in direktifleri doğrultusunda hareket ettiğini kaydetti.

Diyalog için diyalog

Gazeteci yazar Samira el-Mesalime, Independent Arabia'ya yaptığı değerlendirmede, ilan edilen diyalog girişiminin parametrelerini, rejimin muhataplarına yönelik sabitelerini ve terörizmi ya da işgali desteklemekten ne kastettiğini şöyle açıklıyor:

“Bu sayede herhangi bir girişimi tartışmadan reddetmek, ondan faydalanmaya çalışmak ve onun üzerine inşa etmek suretiyle geçmişte yapılan hataları tekrarlamamış olacağız. Bana göre Suriye dramının çözümü her zaman yerel bir mesele, yani bir Suriye’nin iç meselesidir. Bunun yanında sadece diyalog için diyalog yararlı değil. Rejimin diyalog kurmak istediği kişilere yönelik önerilerine ve koşullarına eklediği formüle göre kendisiyle bile diyalog için diyalog kurulması doğru değil.”

Mesalime’ye göre rejim, muhalefeti ya da muhalefetin çoğunluğunu teröristler ya da terör destekçileri olarak görüp Türkiye, ABD ya da Arap ülkeleri tarafından desteklendiklerini düşünürken muhalefet de rejimin yanında yer alan İran ve Rusya gibi ülkeleri işgalci olarak görüyor.

Mesalime 2008-2011 yılları arasında Tishreen gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yaptıktan sonra 2013-2017 yılları arasında Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nun (SMDK) üyesi oldu ve başkan yardımcılığını yaptı. Ancak herhangi bir diyalog için Suriye'deki siyasi krizin ve siyasi değişimin ihtiyaçlarının tanımlanmasının gerektiğini düşünen Mesalime, “Ama Esed bunu istemiyor. Çünkü Suriye'yi tekelinde ve kendisine kalan bir miras olarak görüyor. Sonuç olarak Suriyeliler, 13 yıldır kendi görüşünü dayatmak ve başkalarına teslim olmak için pazarlık yapan bir rejim ile destekçilerinin çıkarlarıyla kısıtlanan bir muhalefet arasında sıkışıp kalmış durumda” ifadelerini kullandı.

“Diyalog rejim için bir seçenek değil”

Astana'dan Soçi'ye ve ardından Cenevre'ye kadar çeşitli forumlarda Suriye rejimiyle diyalog deneyimi hiç kolay değildi. Rejimin temsilcilerinin masaya yatırdığı ‘sabiteler’ de dahil olmak üzere çeşitli engellerle karşılaşan Arap ülkelerinin ve yerel tarafların girişimleri dahi işe yaramadı. Toplantılar durdu ve kriz bir kısır döngüye girdi. Bu kısır döngü en az 2015 yılından bu yana her yıl tekrarlanıyor.

SMDK’nın eski danışmanlarından ve Cenevre'de diyalog için kurulan Anayasa Komitesi'nin eski üyesi olan Dr. Yahya el-Aridi, Suriye rejimiyle diyalog başlatmanın bir anlamı olmadığını düşünüyor. Çünkü Dr. Aridi’ye göre eğer diyalog rejim için bir seçenek olsaydı, milyonlarca kişinin yerinden edilmesine, bir milyon kişinin öldürülmesine, yüz binlerce kişinin tutuklanmasına, şehirlerin yıkılmasına ve kalan nüfusun açlıktan ölmesine izin vermezdi. Bu diyaloğun başlatılmasının nedenlerine gelince Dr. Aridi, öncelikle Esed'in kendisine normalleşme elini uzatan, ancak karşılığında umduğunu bulamayan Arap ülkelerini tatmin etmeye çalıştığına inanıyor. Dr. Aridi’ye göre ikincisi nedense Fırat'ın doğusundaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin ve ülkenin güneyindeki Suveyda'daki muhalif hareketin kapısını çalarak bir çeşit uzlaşı arayışı olabilir.

dcfvergty
Şam, 2011 yılında Faruk eş-Şara başkanlığında Suriye ulusal diyalog toplantısına ev sahipliği yapmıştı (Sosyal medya siteleri)

Suriye Devlet Başkanı Esed'in Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini güç kullanarak geri alamayacağını ve Suveyda'yı varil bombalarıyla bombalayamayacağını belirten Dr. Aridi, “Bu yüzden (Esed’in) her iki tarafla da barışçıl bir şekilde anlaşmaktan başka çaresi yok. Ona göre bu, uluslararası ve bölgesel atmosfer izin verdiği sürece kendisinden istenenleri geçiştirmeye çalışmak anlamına geliyor” yorumunda bulundu. Suriye rejiminin ‘değişmeye ya da değiştirilmeye müsait olmadığını’ belirten Dr. Aridi, “(Esed) 2011 yılındaki ulusal diyalogda teklif etmediğini, tüm bu olanlardan sonra masaya koymayacaktır” diye konuştu.

Suveyda’dan Independent Arabia’nın sorularını yanıtlayan Dr. Aridi, ulusal diyalog çağrısının son 10 aydır rejim karşıtı protesto hareketine sahne olan Suveyda’da olumlu yankı bulmayacağını öngörüyor. Suveyda’daki protesto hareketi, geçim sıkıntısından kaynaklanan ekonomik taleplerle başlayıp daha sonra iktidarı etkileyen başlıklara dönüşmüştü. Buna rağmen Suveyda, hala tüm kurumlarıyla Şam'a bağlı ve Fırat'ın doğusundaki bölgelerde olduğu gibi özerk bir yönetim haline gelmiş değil. 

Adem-i merkeziyetçilik formülü

Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) siyasi kolu olan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, rejimin başlatmayı planladığı ulusal diyaloğunun ana hedeflerinden biri olabilir. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin en büyük partisi olan Demokratik Birlik Partisi (PYD) Halkla İlişkiler Ofisi Direktörü Sihanouk Dibo, bugün Suriyelilerin çoğunun, ‘ciddi olmayan ya da sadece medya için’ yapılan girişimler ve açıklamalarla değil, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararını temel alan bir yolla krizlerine çözüm getiren tutumlar görmeyi istediğini söyledi.

Tercihlerinin her zaman Suriye coğrafyasındaki çıkmazı ve çatışmaları sona erdirecek gerçekçi bir iç diyalogdan yana olduğunu belirten Dibo, uluslararası müdahalenin ve onun farklı gündemlerinin krizin çözümünü bir çıkmaza dönüştürdüğünü ve geciktirdiğini vurguladı. Independent Arabia'ya açıklamalarda bulunan Dibo, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin Suriye'de ulusal diyaloğa inandığını, bu inancının da merkeziyetçi bir sistemin yeniden üretilemeyeceği, aksine tüm koşulların çoğulcu ve demokratik bir ademi merkeziyetçilik formülünün önünü açan diyaloglara elverişli olduğu inancına dayandığını belirtti.

Bazı çevreler Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ayrılıkçı bir Kürt projesi olarak görürken, bazı çevreler de Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) üyeleri başta olmak üzere birçok ülkede terör örgütü olarak listelenen PKK’nin desteklediğini söylüyor. Ancak Dibo, SDG’nin DEAŞ’la mücadelede 35 binden fazla ölü, yaralı ve esir verdiğini, bir milyon Suriyelinin Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin kontrolü altındaki bölgelerde yaşadığını ve ‘Suriye'nin egemenliği, birliği ve parçalanmasının önlenmesi için ABD öncülüğündeki Uluslararası Koalisyon, Rusya ve Arap ülkeleriyle temas halinde’ olduğunu vurguladı.



Trump’ın kararları Suriye’nin çehresini nasıl değiştirdi?

Geçen 10 Kasım’da Washington’da ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara arasında gerçekleşen görüşmeden bir kare (AFP)
Geçen 10 Kasım’da Washington’da ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara arasında gerçekleşen görüşmeden bir kare (AFP)
TT

Trump’ın kararları Suriye’nin çehresini nasıl değiştirdi?

Geçen 10 Kasım’da Washington’da ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara arasında gerçekleşen görüşmeden bir kare (AFP)
Geçen 10 Kasım’da Washington’da ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara arasında gerçekleşen görüşmeden bir kare (AFP)

Bölgesel ve uluslararası düzeyde son derece karmaşık bir tabloda; güvenlik dosyalarının stratejik, ekonomik başlıkların ise siyasi alanla iç içe geçtiği bir ortamda, ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Ocak 2025’te Beyaz Saray’a dönüşünden bu yana Suriye dosyasına yaklaşımını yeniden şekillendiriyor. Barack Obama ve Joe Biden dönemlerinde tereddütler ve çelişkili gündemlerle karakterize edilen Amerikan politikalarının ardından Washington, bugün ideolojik kaygılardan ve uzun vadeli riskli bahislerden uzak, sahada sonuç üretmeyi ve hassas dengeleri kontrol etmeyi önceleyen daha doğrudan ve “pragmatik” bir çizgiye yönelmiş durumda.

Bu yeni yaklaşım; eski rejimin çöküşü, iç meşruiyetini pekiştirmeye ve uluslararası tanınma elde etmeye çalışan yeni bir hükümetin yükselişi, DEAŞ tehdidinin sürmesi, İran nüfuzunun gerilemesi ve Suudi Arabistan, Türkiye ile Katar’ın artan bölgesel rolleri gibi Suriye sahasındaki temel değişkenlere yanıt niteliği taşıyor. Bu çerçevede Washington, Orta Doğu’da istikrarı dayatma, doğrudan askerî angajmanın maliyetini azaltma ve kalkınma ile yatırım projelerinin önünü açma esasına dayanan “Trump doktrini” ile uyumlu bir yeniden konumlanmaya gidiyor.

İdeolojiden önce çıkarlar

Abaad Eğitim ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden Firas Fahham, Trump’ın Suriye politikasının “tam anlamıyla pragmatik” olduğunu, uluslararası ve ekonomik çıkarları merkeze alarak yeni Suriye hükümetinin ideolojik arka planını ikinci plana ittiğini belirtiyor. Fahham’a göre Washington ile Şam arasındaki yeni kesişimin temel dayanağı, “İran’ın Suriye’ye yeniden nüfuz etmesinin önlenmesi” hedefi ve bu başlık mevcut ABD yönetiminin öncelikleri arasında ilk sırada yer alıyor.

Bu yaklaşımın, ABD’nin bölgedeki Arap müttefiklerinin tutumlarından ayrı düşünülemeyeceğini vurgulayan Fahham; başta Suudi Arabistan olmak üzere Türkiye ve Katar’ın yeni Suriye hükümetine açık destek verdiğini, Trump yönetiminin de bu tutumlara “bölgesel ittifakların yeniden inşasında temel bir sütun” olarak yanıt vermeye hazır olduğunu ifade ediyor.

fgthyu
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın, 24 Mayıs’ta Türkiye’de Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (EPA)

Önceki yönetimlerle kıyaslandığında Fahham, Obama ve Biden dönemlerinin “İran’ın bölgede elinin serbest bırakıldığı, özellikle Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile kurulan yakın ittifak üzerinden azınlık nüfuzunun desteklendiği bir çizgi izlediğini; bunun da sahayı daha karmaşık hâle getirdiğini ve güvenliği sağlayabilecek merkezi bir devletin kurulma ihtimalini zayıflattığını savunuyor.

Riyad’dan Washington’a: Dönüm noktaları

Trump’ın yeni Suriye politikasındaki kritik duraklara değinen Fahham, başlangıç noktasının Haziran ayında Riyad’da yapılan görüşmeler olduğunu söylüyor. Bu temaslar sırasında ABD Başkanı Trump, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebiyle Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırıldığını açıklamış; bu adım Washington’dan Şam’a gönderilen ilk olumlu mesaj olarak yorumlanmıştı. Ardından Trump, Suudi Veliaht Prensi ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’yı bir araya getiren üçlü bir görüşme gerçekleştirdi. Trump’ın Şara’ya yönelik dikkat çekici övgüleri, ABD’nin siyasi açılım arzusunu açık biçimde ortaya koydu.

d
10 Kasım’da Washington’da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın ABD Başkanı Donald Trump ile Beyaz Saray’daki görüşmesinin ardından, Suriye liderinin destekçileri Beyaz Saray önünde toplandı (EPA)

Fahham’a göre asıl dönüm noktası ise Kasım ayında düzenlenen Washington Zirvesi oldu. Trump’ın Beyaz Saray’da Cumhurbaşkanı eş-Şara’yı kabul ettiği bu görüşme, kritik bir kırılma anı olarak değerlendiriliyor. Zirvenin ardından ABD yönetimi, Kongre üzerinde Sezar Yasası’nın iptali için baskı kurmaya başladı; eş zamanlı olarak Suriye’nin DEAŞ’a karşı uluslararası koalisyona dâhil edildiği açıklandı. Bu gelişmeler, iki ülke arasındaki ilişkinin sınırlı koordinasyondan ittifaka yakın bir düzeye taşındığını gösterdi.

SDG ve Fırat’ın doğusunun geleceği

SDG dosyasına ilişkin değerlendirmesinde Fahham, Trump yönetiminin konuya tamamen pratik bir pencereden yaklaştığını; yeni Suriye hükümetiyle ilişkiler ile Türkiye’nin çıkarları arasında denge gözettiğini belirtiyor. Biden dönemine kıyasla SDG’ye verilen desteğin belirgin biçimde azaldığını ifade eden Fahham, Washington’un DEAŞ’la mücadelede Şam’ı en etkili aktör olarak görmeye başladığını söylüyor.

Bu yaklaşımın, ABD’li düşünce kuruluşlarının raporlarına dayandığını belirten Fahham, geçmişte Kürt bileşene tek taraflı yaslanmanın ve Fırat’ın doğusundaki uygulamaların mağduriyet duygusu yarattığını ve DEAŞ’ın bunu istismar ederek eleman devşirdiğini hatırlatıyor. Bu nedenle ABD yönetimi, SDG’yi tamamen terk etmek yerine, Şam’la iş birliğinin daha verimli olacağına ikna olmuş durumda. Hedef; SDG’nin Suriye devleti içine entegre edilmesi ve güvenlik statüsünün yeniden düzenlenmesi.

İsrail’in Suriye’nin güneyindeki operasyonlarına da değinen Fahham, Washington’un Başbakan Binyamin Netanyahu’nun politikalarından “memnuniyetsizlik” duyduğunu; bu adımların bölgesel istikrarı zedelediğini ve Trump’ın kalkınma vizyonuyla çeliştiğini vurguluyor. ABD’nin, Suriye hükümetinin zayıflatılmasının İran nüfuzunun ve DEAŞ faaliyetlerinin yeniden canlanmasına yol açabileceğinden endişe ettiği belirtiliyor.

Süveyda özelinde ise ABD yönetiminin, vilayetin devlet yapısına entegre edilmesi gerektiği görüşünü benimsediği aktarılıyor. Fahham, ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın “Ortadoğu’da adem-i merkeziyetçilik başarısız oldu” yönündeki sözlerini hatırlatarak, Washington’un birleşik bir Suriye’yi destekleme eğilimini vurguluyor.

Askeri kurumun bakışı

Silahlı gruplar üzerine çalışan araştırmacı Raid el-Hamed ise ABD’nin tutumuna askerî perspektiften tamamlayıcı bir okuma sunuyor. Hamed, Trump’ın ilk döneminde asker çekme ve SDG ile ortaklığı sonlandırma eğiliminde olduğunu; ancak 2019 Mart’ında Baguz’daki çatışmaların ardından üst düzey askerî komutanların DEAŞ’ın geri dönebileceği yönündeki uyarıları nedeniyle yaklaşık 2 bin ABD askerinin bölgede kaldığını hatırlatıyor. ABD-SDG ortaklığının, 2015’te Kobani savaşlarına dayandığını ve Washington’un SDG’yi kara gücü olarak kullandığını da ekliyor.

Ancak Hamed’e göre, Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ve Suriye’nin uluslararası koalisyona katılmasının ardından şekillenen yeni politika, Fırat’ın doğusunda herhangi bir bağımsız yapının tanınmamasını ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne benzer federal modellerin reddedilmesini esas alıyor. Bu yeni yaklaşımın, SDG’ye Türkiye karşısında gerçek Amerikan güvenceleri içermediğini vurgulayan Hamed, örgütün Suriye ordusu ve güvenlik kurumlarına entegrasyonu yönünde baskı bulunduğunu belirtiyor. Şam yönetiminin devlet dışı silahlı varlığı reddeden bu vizyonuna SDG’nin hâlen karşı çıktığını, Mart ayında imzalanan anlaşma için belirlenen sürenin yıl sonunda dolacağını da sözlerine ekliyor.

Genel tabloya bakıldığında, Suriye sahasının geleneksel çatışma denklemlerini aşan, çıkarlar ve karşılıklı güvenlik düzenlemeleriyle şekillenen yeni bir evreye girdiği görülüyor. Washington ve özellikle Riyad ile Ankara gibi bölgesel müttefikleri, Şam’daki yeni liderliğin istikrarı tesis edip kaos dönemini kapatabileceğine oynarken, bu sürecin başarısının önümüzdeki aylarda sahadaki sınavlara bağlı olacağı ifade ediliyor. Gözlemcilere göre, “yeni cumhuriyetin” iç uzlaşı gereklilikleri ile dış ittifakların şartlarını dengeleme kapasitesi, bu dönüşümün ABD’nin bölgedeki yıllara yayılan tereddütlerini gerçekten sona erdirip erdirmeyeceğini belirleyecek temel ölçüt olacak.


İsrail ordusu, Hamas’ın mali sorumlusunu öldürdüğünü açıkladı

Şubat ayında Han Yunus’ta dört İsrailli rehinenin cenazelerinin teslimi sırasında İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (DPA)
Şubat ayında Han Yunus’ta dört İsrailli rehinenin cenazelerinin teslimi sırasında İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (DPA)
TT

İsrail ordusu, Hamas’ın mali sorumlusunu öldürdüğünü açıkladı

Şubat ayında Han Yunus’ta dört İsrailli rehinenin cenazelerinin teslimi sırasında İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (DPA)
Şubat ayında Han Yunus’ta dört İsrailli rehinenin cenazelerinin teslimi sırasında İzzeddin el-Kassam Tugayları mensupları (DPA)

İsrail ordusu, bugün yaptığı açıklamada, Gazze’de Hamas’ın askerî kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın finans bölümünde görevli olduğu belirtilen Abdülhay Zakkut’un öldürüldüğünü duyurdu.

Ordunun sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, “İsrail Savunma Kuvvetleri ile iç istihbarat servisi Şin Bet’in ortak faaliyeti kapsamında, yaklaşık iki hafta önce Gazze kentinde yaşayan ve Hamas’ın askerî kanadının mali yapılanmasında yer alan Abdülhay Zakkut etkisiz hâle getirildi” ifadeleri kullanıldı.

Açıklamada, Zakkut’un Raid Saad ile birlikte araçta bulunduğu sırada hedef alındığı belirtildi. Son bir yıl içinde Zakkut’un, Hamas’ın askerî kanadına aktarılmak üzere onlarca milyon dolar toplamak ve transfer etmekten sorumlu olduğu, bu kaynakların İsrail’e karşı yürütülen çatışmaların sürdürülmesi amacıyla kullanıldığı öne sürüldü.

İsrail ordusu, yaklaşık iki hafta önce Gazze kentinde bir araca düzenlenen hava saldırısında Raid Saad’ın da öldürüldüğünü açıklamış, Saad’ı 7 Ekim 2023’teki saldırıların planlayıcılarından biri olarak tanımlamıştı.

Saad’ın, ekim ayında ateşkes anlaşmasının yürürlüğe girmesinden bu yana Hamas içinde öldürülen en üst düzey isim olduğu belirtilirken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Savunma Bakanı Yisrael Katz, söz konusu saldırının Gazze’nin güneyinde iki İsrail askerinin el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucu yaralanmasına misilleme olarak gerçekleştirildiğini ifade etmişti.

Cibaliya’da bir kişi hayatını kaybetti, 4 kişi yaralandı

Filistin kaynakları, İsrail ordusunun bugün Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliya’da düzenlediği saldırılarda bir Filistinlinin hayatını kaybettiğini, dört kişinin de yaralandığını bildirdi.

Filistin haber ajansı SAFA’ya göre İsrail güçleri Cibaliya beldesindeki el-Curn bölgesinde bir Filistinliyi ateş açarak öldürdü. Ayrıca İsrail topçusunun sabah saatlerinde Gazze Şeridi’nin doğusundaki bölgelere yoğun atışlar yaptığı, savaş uçaklarının ise Gazze’nin güneyindeki Han Yunus’un doğusuna iki hava saldırısı düzenlediği aktarıldı.

Ajans, Han Yunus’ta çok sayıda sivil yerleşimin geniş çaplı yıkıma uğradığını da kaydetti.


Türkiye: Libya Genelkurmay Başkanı'nın uçağı düşmeden önce elektrik arızası bildirdi

Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)
Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)
TT

Türkiye: Libya Genelkurmay Başkanı'nın uçağı düşmeden önce elektrik arızası bildirdi

Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)
Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)

Türkiye Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Başkanı Burhanettin Duran, bugün yaptığı açıklamada, Libya Genelkurmay Başkanı'nı taşıyan özel uçağın Ankara yakınlarında düşmeden önce elektrik arızası bildirdiğini ve acil iniş talebinde bulunduğunu söyledi.

Açıklamada ayrıca, Dassault Falcon 50 tipi uçağın dün TSİ 17:17'de Ankara Esenboğa Havalimanı'ndan Trablus'a doğru havalandığı ve TSİ 17:33'te elektrik arızası nedeniyle hava trafik kontrolüne acil durum bildirdiği belirtildi.

Libya ve Türk yetkililer, kazada üç mürettebat da dahil olmak üzere 8 kişinin öldüğünü açıkladı.

Duran, hava trafik kontrolünün uçağı Esenboğa Havalimanı'na yönlendirdiğini ve acil durum prosedürlerinin uygulandığını, ancak uçağın iniş sırasında 17:36'da radar ekranlarından kaybolduğunu ve iletişimin kesildiğini söyledi.

gthyu
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, dün Ankara'da Libya Genelkurmay Başkanı Muhammed Ali el-Haddad ile görüşmesi sırasında (Türkiye Savunma Bakanlığı- X)

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya daha önce yaptığı açıklamada, uçağın Ankara'nın Haymana ilçesi üzerinde uçarken acil iniş talebinde bulunduğunu ve enkazın daha sonra aynı ilçenin Kesik Kavak köyü yakınlarında bulunduğunu belirtmişti.

Duran, İçişleri Bakanlığı'nın operasyonu başlatmasının ardından arama kurtarma ekiplerinin kaza yerine ulaştığını ve kazanın nedenine ilişkin soruşturmanın tüm ilgili makamların katılımıyla devam ettiğini kaydetti.

Uluslararası alanda tanınan Libya hükümeti, ölenler arasında Ordu Genelkurmay Başkanı Muhammed Ali Ahmed el-Haddad, Kara Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı, Askeri Üretim Otoritesi Direktörü, Libya Ordusu Genelkurmay Başkanının danışmanı ve Genelkurmay Başkanının medya ofisinden bir fotoğrafçının bulunduğunu açıkladı.

Libyalı yetkililer, uçağın Malta'dan kiralandığını ve orada kayıtlı olduğunu belirterek, olayla ilgili soruşturma kapsamında uçağın sahipliği, önceki sorun kayıtları ve teknik özellikleri gibi bilgilerin inceleneceğini ifade etti.