Normandiya çıkarması, Sovyetler Birliği'nin işgali ve Ukrayna’daki savaştan tarihi dersler

Fransa'nın işgali Hitler'in Rusya'ya karşı harekete geçmesi için ilham kaynağı oldu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Normandiya çıkarması, Sovyetler Birliği'nin işgali ve Ukrayna’daki savaştan tarihi dersler

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Sami Mubayyed

Her yıl haziran ayında İkinci Dünya Savaşı'nda Avrupa kıtasını derinden etkileyen üç olayın anılır. Bunlardan birincisi, Fransa'nın başkenti Paris'in 14 Haziran 1940 günü Alman ordusunun eline geçmesi ve 22 Haziran 1941 tarihinde Adolf Hitler'in Sovyetler Birliği'ni işgal etmek üzere büyük askeri operasyonunu başlatmasıydı. Fransa'nın işgali ve Almanların eline geçmesi Hitler'i Sovyetler Birliği'ne karşı harekete geçirdi. Polonya 1939 yılında nasıl düştüyse Sovyetler Birliği'nin de öyle kolayca düşeceğine inandığına şüphe yok. Hitler'in ordusunun önünde Britanya adasını çevreleyen ve fethedilmesini imkansız kılan sular dışında hiçbir engel kalmamıştı.

Paris, 1940 yılında Almanlar tarafından büyük yıkıma uğramamak için çok az direniş gösterdi. Dönemim Fransız yönetimi, dünyada Paris'i feda etmeyi haklı çıkaracak hiçbir stratejik hedef olmadığını söyledi. Alman ordusu Fransa'nın başkenti Paris’e girdiğinde, sokaklarda çok az sayıda polis memuruyla karşılaştı. Sadece şehrin kardinali ve başpiskoposu, Paris belediye başkanı, itfaiyeciler ve bazı devlet hizmetleri personeli makamlarındaydı.

Nazi lideri 28 Haziran'da ilk ve son ziyareti için işgal altındaki Paris'e geldi. Yaklaşık üç saat süren ziyaretinin 50 dakikasını ünlü Garnier Opera Binası’nda geçirdikten sonra beğenmediği Madeleine Kilisesi'ne gitti. Daha sonra Concorde Meydanı’na doğru ilerledi. Şanzelize (Champs-Elysees) Bulvarı’nda kısa bir mola verdi. Trocodero Meydanı’nın arkasında yükselen Eyfel Kulesi önünde bir hatıra fotoğrafı çektirdi. Bu fotoğraf, Neptün kod adıyla da bilinen Müttefiklerin Normandiya Çıkarmasının yapıldığı 6 Haziran 1944 günü sona eren Fransa'daki Nazi işgalinin bir sembolü haline geldi. Fransız topraklarına en az 150,000 asker çıkarıldı ve sonucunda hem Fransa Nazilerden kurtarıldı, hem de Batı Avrupa'nın geri kalanının kurtuluşunun önü açıldı.

Dünya liderleri geçtiğimiz hafta Normandiya Çıkarmasının 80’inci yıldönümünü anmak üzere Fransa'da bir araya gelirken, ABD Başkanı Joe Biden Normandiya Çıkarmasına iki yaşında bir çocuk olarak tanıklık eden tek kişiydi. Çünkü İngiltere Kralı 3. Charles da dahil olmak üzere diğer liderlerin hepsi Normandiya Çıkarmasından sonra doğmuştu. Biden konuşmasında, seksen yıl önce Avrupa'da yaşananları, 2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaşta   yaşananlara benzetti. Rusların Ukraynalıların kararlılığını kırmasına izin verilmeyeceklerini söyleyen Biden, “Bu kadarla kalmayacak, Ukrayna'nın tüm komşuları tehdit altında olacak, tüm Avrupa tehdit altında olacak” ifadelerini kullandı.

rftbn
Müttefik ülkelerin liderleri Saint-Laurent-sur-Mer'de Normandiya Çıkarmasının yıl dönümü törenine katıldılar, 6 Haziran 2024 (Reuters)

Normandiya Çıkarmasının anma töreninde Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin can düşmanı olan ve ülkesi olmadan Müttefik devletlerin Nazi Almanyasını yenemeyeceği Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in bulunmaması dikkat çekiciydi.

Dünyanın Barbarossa Harekatı'ndan alacağı dersler

Birçok analist ve siyasetçi, Ukrayna savaşını İkinci Dünya Savaşı ile ilişkilendirmeye çalışsa da aralarındaki benzerlik, tankların Avrupa topraklarında hareket etmesi ve geride bıraktığı büyük yıkımla sınırlı kalıyor. Her şeyden önce Rusya artık, bundan seksen yıl önce ABD ve İngiltere ile müttefik olan Sovyetler Birliği değil. Sovyet lider Joseph Stalin, 1943 yılında Tahran'da ve 1945 yılında Yalta ve Potsdam'da bir araya geldiği dönemin ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt ve yine dönemin İngiltere Başbakanı Winston Churchill'in dostu ve müttefikiydi. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Amerikan ve İngiliz gazeteleri Sovyetler Birliği'ne sempati duyuyor, Stalin'in aşırılıklarını ve 1920'li yıllardan beri ülkesini yönetme biçimini görmezden geliyordu. Başka bir deyişle, o dönemde Rusya karşıtı bir seferberlik söz konusu değildi. Amerikan gazeteleri Rusya'yı bir saldırgandan ziyade bir kurban olarak görüyor ve Kafkasya'daki petrol kaynaklarına ve Ukrayna'daki verimli tarım arazilerine erişmek için Sovyetler Birliği'ni işgal etmeye çalışan Almanlara verip veriştiriyordu. Hitler bu savaş için en az üç buçuk milyon Alman askerini seferber ederek kara savaşları tarihinin en büyüğü ve askeri planlama ve lojistik açısından da en kötülerinden birine imza attı.

Birçok analist ve siyasetçi, Ukrayna savaşını İkinci Dünya Savaşı ile ilişkilendirmeye çalışsa da aralarındaki benzerlik, tankların Avrupa topraklarında hareket etmesi ve geride bıraktığı büyük yıkımla sınırlı kalıyor.

Hitler üç milyondan fazla Rus vatandaşını tutukladı. Bunların çoğu hapishanede ya işkence ya da açlıktan öldü. Ancak -tıpkı 2022 yılında olduğu gibi- Rusların ne kadar dayanabileceklerini ve savaşabileceklerini tahmin edemedi. Hitler, onların askeri yeteneklerini hafife almıştı. Joseph Stalin'in tarihi bir zafer için milyonlarca insanı feda etmeye hazır olduğunu unutarak bitkin ordusunun yapabileceklerini ve imkanlarını gözünde büyüttü. Nazi Almanyası, bugün Batı Avrupa'da olduğu gibi bir yıpratma savaşına hazır değildi. Savaşa 148 askeri tümen, 3.400 tank ve 2.700 savaş uçağı tahsis etti. Bu da ordusunun yüzde 80'i demekti. Buna karşın Stalin’in beş milyon askerlik, 23 bin tankla donatılmış bir ordusu vardı. Ancak işgalin ilk gününde bin 800 savaş uçağının çoğu savaş alanına girmeden önce pistte imha edilmesi sonucu ağır bir kayba uğradı. Kiev 1941 yılının eylül ayında Almanların eline geçti. Sovyet ordusu 650 binin üzerinde askerini kaybetmişti. Hitler Karadeniz kıyılarında ilerlerken ekim ayında Ukrayna'nın ikinci büyük şehri olan Harkov'un (şimdiki adıyla Harkiv) kontrolünü ele geçirdi. Nazi güçleri Leningrad'ı kuşatmayı başardıysa da şehre giremedi. Hitler şehrin aç bırakılmasını emretti ve 890 gün süren felç edici bir kuşatma uyguladı.

Rus kışı

Nazi ordusu 2 Ekim 1941 tarihinde Rusya’nın başkenti Moskova'ya ilerlemeye başladı. Hitler, Stalin'in şehri mükemmel bir şekilde güçlendirdiğini ve sakinlerini tamamen silahlandırdığını biliyordu, ama Stalin'in güçlerinin Moskova’yı koruyamayacağına dair yanlış bir algısı vardı. Ardından hesaba katmadığı en büyük düşman geldi ve tüm dengeler altüst oldu. O düşman sert Rus kışıydı.

tgrh
Rusya Savunma Bakanlığı tarafından dağıtılan fotoğrafta Ukrayna'da sahra silahının yanında duran bir Rus askeri görülüyor, 26 Nisan 2024 (AP)

Bu sürprizi bugün yaşananlara benzetmek istersek, Ukraynalılar için bunun birden patlak veren Gazze’deki savaşın yarattığı sürprize benzediğini söyleyebiliriz. Rus kışı Alman ordusunu Moskova’nın eteklerinde durmak zorunda bıraktı. Gazze’deki savaş tüm dünyanın önceliğini değiştirdi. Ukrayna savaşını Gazze savaşının yanında sönük bıraktı. Hitler'in subaylarından birinin sıfırın altında 45 dereceye ulaştığı tahmininde bulunduğu sert kışın bastırmasından önce yaz aylarında ormanlar, bataklıklar ve nehirler de Nazi ordusunun ilerleyişini engellemede önemli bir rol oynadı. Savaşa yazlık kıyafetleriyle giren Alman askerleri savaşın kış aylarında da devam edeceğini tahmin etmiyordu. Ruslar ise ülkelerinin coğrafyasını Nazilerden daha iyi biliyorlardı ve psikolojik, fiziksel ve askeri olarak kışa hazırdılar. Onlar bu kışın içine doğmuşlar ve yaşıyorlardı. Alman tanklarındaki yağ dondu ve askeri araçların çalışabilmesi için saatler gerekti. Yağmur, Almanların önündeki yolları çamur deryasına çevirmiş, tankları ve atlı nakliye araçlarını felç etmişti. Hitler durmak zorunda kaldı. Stalin ise bunu, kısa süre içinde Nazilere karşı saldırıya geçen savunma güçlerini takviye etmek için bir fırsat olarak değerlendirdi. Almanlar Moskova'ya döndüklerinde, 600 bin nakliye aracından sadece 135 binine sahiptiler. Askerlerin hala kışlık giysileri yoktu.

Ruslar 5 Aralık 1941 günü Alman ordusuna bir karşı saldırıyla yanıt verdi. 7 Ocak 1942'de, Sovyetler Birliği'nin başkentini savunan Rus ordusunun bir milyon askerine karşılık Hitler'in birlikleri 500 bin kayıp vermişti ve Nazi Almanyası askeri harekâtı durdu.



Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
TT

Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)

ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Mike Waltz dün Kudüs'te yaptığı açıklamada, Başkan Donald Trump'ın Gazze barış planının ikinci aşamasına ilişkin gelişmeler hakkında "yakında" duyurular beklediğini belirterek, Washington'un Hamas'ın yeniden yapılanmasına izin vermeyeceğini vurguladı.

Waltz, planın ana bileşenlerinin, hizmetleri yönetecek teknokrat bir Filistin yönetimi, ilgili tarafların maliyetleri karşılamasını sağlayacak bir finansman mekanizması ve son olarak uluslararası bir istikrar gücü olduğunu açıkladı.


İsrail, Gazze'ye gönderilecek yardımlar için Ürdün ile olan sınır kapısını yeniden açtı

Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
TT

İsrail, Gazze'ye gönderilecek yardımlar için Ürdün ile olan sınır kapısını yeniden açtı

Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)

İsrail ve Filistinli yetkililer AFP'ye verdikleri demeçte, İsrail'in, Gazze'ye yardım taşıyan kamyonlar için Ürdün ile işgal altındaki Batı Şeria arasındaki Kral Hüseyin Köprüsü (Allenby Köprüsü) sınır kapısını, kapanmasından yaklaşık üç ay sonra dün yeniden açtığını söyledi.

İsrail, eylül ayında Ürdünlü bir sürücünün sınırda ateş açarak iki İsrail askerini öldürmesinin ardından sınır kapısını kapatmıştı. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre birkaç gün sonra, sınır kapısı bireysel geçişlere yeniden açıldı, ancak savaşın harap ettiği Gazze Şeridi'ne yönelik insani yardımlara kapalı kaldı.

İsrail hükümetinin Topraklardaki Hükümet Faaliyetleri Koordinatörlüğü (COGAT) sözcüsü, "Allenby Köprüsü sınır kapısı bugün açıldı ve kamyonlar Allenby Köprüsü'nden Gazze'ye geçiyor" dedi. Adının açıklanmasını istemeyen bir Filistinli yetkili de sınır kapısının yeniden açıldığını doğruladı.

Yetkilinin açıklamasına göre, salı günü çimento ve yapım malzemesi taşıyan 96 kamyonun geçişine izin verildi. Dün ise insani yardım taşıyan 20 kamyon bu sınır kapısından giriş yaparken, inşaat sektörü için kumun da bugün girişine izin verilmesi bekleniyor.

Sınır kapısının kapatılmasından bu yana Ürdünlü yetkililer, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Şeyh Hüseyin sınır kapısından Gazze'ye yardım ulaştırabildiklerini söylüyor. Salı günü bir İsrailli yetkili, Ürdün'den Allenby Köprüsü sınır kapısından mal ve yardım transferinin yakında yeniden başlayacağını söyledi.

Yetkili şöyle devam etti: “Gazze Şeridi'ne giden tüm yardım kamyonları, kapsamlı bir güvenlik kontrolünden geçtikten sonra, refakat ve güvenlik eşliğinde seyahat edecek… Ürdünlü sürücüler ve kargolar için güvenlik kontrolü ve kimlik doğrulama prosedürleri sıkılaştırıldı. Geçişi güvence altına almak için özel güvenlik güçleri görevlendirildi.”

Ürdün Vadisi'ndeki sınır geçişi, Batı Şeria'dan Filistinlilerin İsrail topraklarına geçmeden ayrılmalarına olanak tanıyan tek geçiş noktasıdır.

İsrail, özel izinleri olmadığı sürece Filistinlilerin havaalanlarından geçmesine izin vermiyor.


Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
TT

Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)

Akil Abbas

Irak seçimlerinin sonucu önceki genel seçimlerin çoğundan farklı olarak, bu kez açık ve net bir kazanan ortaya çıkardığı için dikkat çekici ve belirleyiciydi. Seçimlerin kazananı çeşitli seçim listeleriyle “Koordinasyon Çerçevesi”ydi. Seçimleri yönetmekten sorumlu Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu tarafından açıklanan sonuçlara göre Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin başkanlığını yaptığı liste de dahil olmak üzere, Koordinasyon Çerçevesi’nin çeşitli seçim listeleri 180'den fazla sandalye kazandı.

Çerçeve’nin güçlü seçim performansının işaretlerinden biri, 46 sandalye kazanan Sudani’nin “Yeniden İnşa ve Kalkınma Koalisyonu” listesinin, Koordinasyon Çerçevesi ile rekabet etme fikrinden vazgeçerek hızla bu yapıya entegre olmasıydı. Bu durum bilhassa Koalisyon’un, desteklediği ve aday gösterdiği başbakanların seçimlere katılmak için siyasi ittifaklar kurmalarını engelleyen bir taahhütte bulunmalarını şart koşan Çerçeve’nin isteklerine karşı kurulmuş olduğu göz önüne alındığında oldukça önemliydi. Çerçeve’nin bu şartının arkasında, başbakanların kendi siyasi güçlerini oluşturmalarını ve Şii oylarının çok sayıda rakip arasında dağılmasını önlemek yatıyor.

Bu halk desteği değil sadece bir seçim zaferidir

Ancak, bu seçim zaferini bazı Koordinasyon Çerçevesi gruplarının pazarlamaya çalıştığı yapay bağlamda değil, doğru ve dolaysız bağlamında anlamak önemlidir. Bu zafer, çeşitli taraflı yasal, teknik ve mali faktörlerin amacına ulaşmasıyla gerçekleşti. İyi yönetim performansıyla veya toplumun olumlu sonuçlarını hissettiği ve bunun sonucunda Koordinasyon Çerçevesi'ni seçimlerde ödüllendirdiği yönetişimdeki net bir iyileşmeyle ilgisi yoktu.

2023'te Koordinasyon Çerçevesi iktidarda olanlar başta olmak üzere, cömertçe harcama yapabilecek mali imkanlara sahip büyük partilerin çıkarlarına hizmet eden, daha küçük ve mali açıdan dezavantajlı partileri ise dışlayan adaletsiz bir seçim yasasını meclisten geçirdi.

Buna ilave olarak birçok gözlemcinin belirttiği gibi, bu etkili partiler tarafından seçim merkezlerinin önünde bile yaygın olarak oy satın alınması söz konusuydu. Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı. Ayrıca bu etkili partiler, ülke çapında başarılı kampanyalar yürütebilecek devasa, pahalı ve deneyimli kampanya aygıtlarına da sahip.

Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı

Irak'ta “Sivil Güçler” olarak adlandırılan muhalif güçler, bu avantajların hiçbirine sahip değil; bu da onları neredeyse her seçimde yapısal olarak zayıf bir konumda bırakıyor. Bu güçler, tek çatı altında birleşme ve sınırlı seçim etkisine sahip, sınırlı bir elit kitleye hitap eden mevcut muhalif söylem yerine, sıradan Iraklıların dikkatini çekecek net bir muhalif seçim söylemi oluşturmakta sürekli yetersiz kaldığı için daha da zayıflıyor.

Sivil Güçler ayrıca bu seçimlere yönelik boykottan da zarar gördü. Zira seçimleri boykot edenler genellikle iktidarın dizginlerini elinde tutan muktedir partilerden memnun değiller ve bu nedenle mantıksal olarak, oy kullansalar muhalefet partilerine oy verme olasılıkları daha yüksek olurdu. Yüksek Seçim Komisyonu ise uluslararası standartlara aykırı ve hatalı bir formül kullanarak seçimlere katılım oranını (yüzde 56) şişirmeye devam ediyor. Seçim Komisyonu, oy kullanma oranlarını, oy kullanma hakkına sahip Iraklıların toplam sayısı yerine, kayıtlı seçmenlerin sayısına göre fiilen oy kullanan seçmenleri sayarak hesaplıyor.

Seçim sonrası hesaplar

Koordinasyon Çerçevesi’nin halihazırda yaşadığı ve iktidardaki tekeline herhangi bir rakibin olmadığı anlamına gelen zafer coşkusunun ötesinde, en zorlu meydan okumalar hükümetin kurulmasının ardından yakında başlayacak. Yeni hükümetin, Koordinasyon Çerçevesi’nin kontrolü altındaki yeni meclis tarafından, alışıldık ve “tek sepet” anlaşması olarak bilinen kota anlaşması yoluyla hızla onaylanması bekleniyor. Yani üç başkanlık (meclis, hükümet ve cumhurbaşkanlığı) için adayların aynı anda kabul edileceği ve onaylanacağı tahmin ediliyor. Bu süreç ayrıca Şii, Sünni ve Kürt siyasi grupları arasında, üç başkanlık pozisyonu için adayları ve diğer yüksek mevkilerin kota sistemine göre nasıl dağıtılacağını belirleyecek “büyük bir siyasi anlaşma” yapılmasını da içeriyor. Buna ek olarak, söz konusu gruplar arasındaki siyasi anlaşmaya dayanarak kurulacak hükümetin programı da belirlenecek (bu, hükümet kurulduktan sonra nadiren uyulan, ancak bu grupların seçmenlerine ihtiyaçlarının dikkate alındığı konusunda güvence vermek için halkla ilişkiler açısından faydalı bir anlaşmadır).

Çoğunluğu elde ettiği seçim zaferiyle, Çerçeve, gelecekte kendisine bir zorluk oluşturmayacak veya kendisinden bağımsız hareket edemeyecek, tamamen kontrolü altında, ona boyun eğmiş zayıf bir başbakan geleneğini yerleştirme yolunda ilerliyor (bu bağlamda, Ekim 2020 protestolarının devirdiği eski Başbakan Adil Abdulmehdi, Çerçeve’nin aradığı ideal model sayılıyor, ancak Sudani'de bu aradığını bulamadı). Çerçeve, Sudani'nin görev süresini ister yeni ve daha sıkı koşullar altında uzatmaya karar versin, ister yeni bir başbakan seçsin ki bu şu anda daha muhtemel görünüyor, yeni hükümet ve onu destekleyen Çerçeve, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması ve İslam Cumhuriyeti'nin Irak'taki baskın etkisine son verilmesi gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı.

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle) ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle)

Yeni hükümet, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı

Önümüzdeki günlerde ABD Başkanı’nın Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya Bağdat'ı ziyaret edecek. Başkan Donald Trump ile görüşmesinin ardından yaptığı ayrıntılı paylaşımdan da açıkça görüldüğü gibi, fraksiyonların dağıtılması konusunu gündeme getirecek. Savaya paylaşımında, Irak'ın silahın devletin elinde toplanması konusunda bir yol ayrımında olduğunu, Irak devletinin ekonomik refah beklentileri de dahil olmak üzere gelecekteki başarısının veya başarısızlığının, milis grupları silahsızlandırma gücüne bağlı olacağını belirtti. Irak'taki en önemli İran yanlısı silahlı örgüt olan Nuceba Hareketi'nin liderinin bu açıklamaya yönelik öfkeli tepkisi özellikle dikkat çekiciydi. Genel Sekreteri Şeyh Ekrem el-Kabi, Irak hükümetinin Savaya'nın “açık müdahalesi” olarak nitelendirdiği bu açıklamalarını reddetmemesi halinde, “İslami Direniş'in onu susturacağını ve efendilerine geri göndereceğini” açıkladı.

Washington ile muğlak ilişki

Savaya'nın ülkeye yapacağı beklenen ziyaretin önemi, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile Sudani arasında ekim ayında, Irak genel seçimlerinden yaklaşık 20 gün önce yapılan telefon görüşmesinin ardından yayınlanan Amerikan bildirisinde belirtildiği gibi, “İran destekli milislerin silahsızlandırılmasının gerekliliği” ile ilgili Amerikan pozisyonundaki önemli bir boşluğu doldurması olasılığında gizli. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu boşluk, Irak'ın bu milisleri dağıtma yönündeki ABD talebine uymaması durumunda ortaya çıkacak sonuçların ne olacağının bilinmemesinden kaynaklanıyor. Eğer varsa bu sonuçların ne olacağının açıklanması bir fark yaratacak ve Irak'ın resmi tutumunu ve Amerikan talebine nasıl yanıt vereceğini önemli ölçüde etkileyecektir.

Trump yönetimindeki ABD, şu ana kadar Irak'taki İran nüfuzuna son verme gerekliliği konusunda net ve kararlı (ve önceki yönetimlerin aksine açık) bir dil kullanmakla yetiniyor. Bu nüfuzun temel direği olarak silahlı fraksiyonların dağıtılmasının gerekliliğini vurguluyor. Ancak, bu doğrudan Amerikan talepleri, netliklerine rağmen Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar.

Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)

Bu doğrudan Amerikan talepleri netliklerine rağmen, Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar

Bu muğlaklık, Irak’ın olası bir reddiyle başa çıkmak konusunda gerçek bir Amerikan planının olmamasından ve ABD'nin ekonomik ve mali baskı uygulamak gibi daha ileri gitmeden siyasi ve medyatik baskısıyla yetinmesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu senaryo, Koordinasyon Çerçevesi ve ona bağlı silahlı fraksiyonlar için olduğu kadar, bu çatışmayı büyük bir bekleyişle takip eden İran için de en iyi seçenek olarak kabul ediliyor.

Önümüzdeki yeni Irak hükümetinin kurulmasına kadarki dönemde, belirsiz ABD-Irak ilişkilerinin geleceği, çatışmaya doğru mu ilerleyeceği yoksa mevcut muğlak durumunda mı kalacağı yönünde daha da netleşecektir. Bu durum, özellikle Trump yönetiminin bu ilişkinin geleceğini olumlu veya olumsuz yönde belirleyecek somut adımlar atmadan, siyasi açıklamalar, açık uçlu talepler ve aleni suçlamaların ötesinde Irak için hiçbir planı olmadığı ortaya çıkarsa geçerlidir. Koordinasyon Çerçevesi, iki taraf arasındaki ilişkinin olduğu gibi, yani muğlak, birçok olasılığa açık ve çözümsüz kalmasını istiyor, çünkü bu, İslam Cumhuriyeti ile özel ve haksız ittifakını sürdürmesine olanak tanırken, aynı zamanda Amerikan kayıtsızlığından da faydalanmasını sağlıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.