Gazze ateşkesi: ‘Çıkmaz’ söylemi müzakereleri ‘sıfır noktasına’ geri götürüyor

Katar ve Mısır, defalarca İsrail ve Hamas'a ‘taviz’ vermeleri çağrısında bulundu.

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'da hasar görmüş binaların enkazı arasında yürüyen bir Filistinli. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'da hasar görmüş binaların enkazı arasında yürüyen bir Filistinli. (Reuters)
TT

Gazze ateşkesi: ‘Çıkmaz’ söylemi müzakereleri ‘sıfır noktasına’ geri götürüyor

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'da hasar görmüş binaların enkazı arasında yürüyen bir Filistinli. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya'da hasar görmüş binaların enkazı arasında yürüyen bir Filistinli. (Reuters)

Tel Aviv'in ABD Başkanı Joe Biden'ın ateşkes önerisinin ‘ana hatları’ olarak nitelendirdiği hususlara Hamas tarafından uyulana kadar kendi heyetinin arabulucuların görüşmelerine katılmayacağı yönündeki şartı, müzakerelerde yeni bir ‘çıkmaza’ girileceğine dair soru işaretleri yarattı.

Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlar, İsrail'in şartının ‘müzakereleri sıfır noktasına geri getirdiğini’ ve ‘arabulucuların hamlelerini desteklemek için krizin her iki tarafına da uluslararası ve Avrupa baskısı yapılacağı’ umudunun devam ettiğini düşünüyor. Uzmanlar ayrıca, arabulucuların ‘tarafları tatmin edecek alternatifler ve formüller sunmaya’ devam edeceklerini de belirttiler.

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin 10 Haziran'da Washington'un Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme önerisini kabul etmesinin ardından Mısır Dışişleri Bakanlığı, İsrail ve Hamas'a ‘gecikme ya da koşula bağlı olmaksızın anlaşmayı tamamlamak için ciddi adımlar atmaları’ çağrısında bulundu. Katar Dışişleri Bakanlığı da her iki tarafa kararı ‘gecikme olmaksızın’ uygulama çağrısında bulundu. İsrail Yayın Kurumu, İsrailli bir kaynağın ‘arabulucuların tarafları tatmin edecek alternatifler ve formüller sunmaya devam edecekleri’ yönündeki sözlerini aktardı.

İsrail Yayın Kurumu perşembe günü bilgi sahibi bir kaynağa dayandırdığı haberinde, Hamas'ın ABD Başkanı'nın Gazze Şeridi'ndeki savaşı durdurmak için ortaya koyduğu ana hatlara geri dönmeye hazır olduğunu açıklayana kadar, İsrail heyetinin müzakerelere gitmeyeceğini söyledi. Kurum, Hamas'a teklifte ‘değişiklik’ taleplerinden geri adım atması için baskı yapıldığını belirtti. İsrail gazetesi Yediot Ahronot perşembe günü İsrailli yetkililere dayandırdığı haberinde, Hamas'ın ‘sadece ABD'den değil, Çin, Rusya ve Türkiye'den de garanti istediğini’ belirterek, ateşkese varma şansının ‘sıfıra indiğini’ yazdı.

Öte yandan Hamas'ın Lübnan'daki temsilcisi Usame Hamdan CNN'e verdiği röportajda, son anlaşma teklifinin ‘adil bir anlaşma değil, bir İsrail planı’ olduğunu belirtti. Hamdan, ‘İsrail'in ateşkesi kabul etmesi, Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesi ve Filistinlilerin kaderlerini kendilerinin belirlemesine izin vermesi yönünde net bir tutum sergilemesi’ çağrısında bulundu.

 Gazze Şeridi'ne top mermisi ateşleyen bir İsrail topçusu (AP)Gazze Şeridi'ne top mermisi ateşleyen bir İsrail topçusu (AP)

Tel Aviv'in müzakerelerde bir ‘çıkmazdan’ söz etmesi ve Hamas temsilcisinin açıklamaları, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in çarşamba günü Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman es-Sani ile Doha'da düzenlediği basın toplantısında, “Bir anlaşmaya varmak için boşlukları doldurmak üzere arabulucularla birlikte çalışmaya devam edeceğiz” sözünün ardından geldi. Aynı basın toplantısında konuşan es-Sani ise “Katar'da (arabuluculuk) ortaklarımız Mısır ve ABD ile birlikte Gazze Şeridi'ndeki savaşı mümkün olan en kısa sürede sona erdirmenin en iyi yolu için aradaki farkları kapatmaya ve bu farklılıkları çözmeye kararlıyız” ifadesini kullandı.

Mısır Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Üyesi Mecdi Aşur, ‘İsrail'in müzakereleri sıfır noktasına geri döndürmek ve daha büyük kazanımlar elde etmek için Hamas ve arabulucular üzerinde yeni baskılar uygulayarak, geçtiğimiz aylarda yaşanan çıkmaz durumunu devam ettirmek istediğine’ inanıyor. “Washington, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirecek adil bir anlaşmaya varılması, akan kanın durdurulması ve yardım eksikliğinin giderilmesi için Tel Aviv'e ciddi ve gerçek bir baskı uygulamalıdır” diyen Aşur, Hamas'a ‘rasyonel bakması, Filistinlilerin çıkarlarını gözetmesi ve gerçek bir ateşkes için garantiler sağlandığı takdirde anlaşmaya varması’ çağrısında bulundu.

“Bu savaşı sürdürmek İsrail'in, Hamas'ın ya da bölgedeki herhangi bir tarafın çıkarına değildir” diyen Mısırlı parlamenter, Tel Aviv'i ‘açık manevralar yapmayı bırakmaya ve esirleri serbest bırakmak için ciddi adımlar atmaya’ çağırdı.

 İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyonları sırasında Nuseyrat ve Bureyc mülteci kampları sakinlerinin tahliyesi (EPA) İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki askeri operasyonları sırasında Nuseyrat ve Bureyc mülteci kampları sakinlerinin tahliyesi (EPA)

ABD ilişkileri uzmanı Michael Morgan, ‘müzakerelerin sıfır noktasına geri döndüğünü ve görüşmelerde bir çıkmaz olduğunu’ düşünüyor. “İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, iktidarda kalmak ve aşırı sağdan destek almak için savaşın devam etmesini istiyor” değerlendirmesinde bulunan Morgan, müzakereleri kurtarmak için hızla ihtiyaç duyulan çözümün, ‘ne pahasına olursa olsun ve mümkün olan en kısa sürede savaşı durdurmak için İsrail'e farklı kartlarla baskı yapacak uluslararası-Avrupa müdahalesi’ olduğunu vurguladı. Morgan, ‘bundan zarar görenin Hamas ya da İsrail değil, Filistinliler olduğunu’ belirtti.

‘Hamas'ın koşullarının müzakereleri engellediğini, İsrail'in bundan memnun olduğunu ve gündemini uygulamak için Hamas'ı kullandığını’ savunan Morgan, “Hamas istese de istemese de sonuç aynı: İsrail savaşı durdurmak istemiyor ve Hamas da bu koşullarla ona yardım ediyor” ifadelerini kullandı.

Nuseyrat Mülteci Kampı’nda yıkılan okulun enkazından çıkarılan bir çanta dolusu malzemeyi taşıyan çocuk. (AFP)Nuseyrat Mülteci Kampı’nda yıkılan okulun enkazından çıkarılan bir çanta dolusu malzemeyi taşıyan çocuk. (AFP)

Eski Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Haridi ise ‘ihtiyatlı bir iyimserlik’ içinde. “Diplomaside sıfır noktası yoktur. Daha ziyade bakış açılarını yakınlaştırmak için devam eden girişimler ve hazırlanan formüller vardır. İsrail ve Hamas'ın yaptıkları, gerçek müzakereler başlarken, müzakere pozisyonunu iyileştirmek için manevralardır” ifadelerini kullanan Haridi, ‘müzakereler devam ederken halen umut olduğuna’ inanıyor.

“Arabulucular iki ikilemin üstesinden gelmek için tarafları tatmin edecek alternatifler ve formüller sunmaya devam edecekler: Birincisi, kalıcı bir ateşkes, ikincisi ise uygulama sırasında gerekli garantiler” diyen Haridi, ‘müzakerelerin faydasını kanıtladığını ve geçen aralık ayında ateşkese gidildiğini, esirlerin takas edildiğini ve ikinci bir ateşkese gitmenin mümkün olduğunu’ kaydetti. Haridi, “Hamas, Gazze Şeridi'nde kalıcı bir ateşkes ve İsrail'in Gazze'den çekilmesini istiyor. Tel Aviv ise Hamas'ın ortadan kaldırıldığını ve esirlerinin serbest bırakıldığını ilan etmek ve 7 Ekim'de yaşananları tekrarlamamak istiyor. Taviz ve esneklik olmadan bir anlaşmaya varamayız” ifadelerini kullandı.



İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
TT

İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)

Mecid Kayalı

Mevcut koşullar altında İsrail, Hamas ve Hizbullah'ın gücünü ve konumunu zayıflattıktan, Suriye rejimi çöktükten ve İran'ın Arap Maşrık (Levant) ülkelerindeki nüfuzunu sonlandırdıktan veya sınırlandırdıktan sonra, bölgede politik ve güvenlik açısından yeni bir stratejik gerçeklik dayatmaya çabalıyor. Hatta Aksa Tufanı’nın, ABD'nin sınırsız desteği de dahil ortaya çıkardığı sonuçlardan yararlanarak, bu bölgede bir tür kırılgan rejimler kurmak için müdahalelerde bile bulunuyor.

Siyasi düzeyde İsrail, yalnızca zayıf ve dağılmış Arap sistemine karşı değil, aynı zamanda diğer iki bölge ülkesine, yani Türkiye ve İran'a karşı da bölgede daha güçlü bir bölgesel devlet veya baskın bir devlet olarak kendini dayatmaya çalışıyor. İsrail'in Türkiye ile sorunu, Türkiye'nin yeni Suriye'deki siyasi, ekonomik ve askeri ağırlığının azaltılmasıyla ilgili ise İran ile sorunu, İran'ın nükleer ve füze programlarını çökertme ve kendisini sınırları içine hapsetmekte ısrar etmesinden kaynaklanıyor. Filistinlilere gelince, İsrail onları siyasi denklemden silmeye, bağımsız bir Filistin varlığını engellemeye ve nehirden denize kadar üzerlerindeki hakimiyetini sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Güvenlik açısından İsrail, yalnızca ordusunun prestijini yeniden kazanmasını sağlamayı veya yakın çevresinde herhangi bir askeri gücün belirmesini engellemek için önleyici savaşlara girişmeyi amaçlamıyor. Aynı zamanda Suriye ve Lübnan'da, kendine hayati bir alan yaratmaya çalışıyor. Gazze ve Batı Şeria'da oluşturulacak tampon bölgelerle birlikte, bu alan Suriye’de Dera, Kuneytra ve Suveyda illeri, Lübnan'da, Litani Nehri'nin kuzeyindeki Evveli Nehri sınırlarına kadar olan bölge dahil olmak üzere 60 kilometre derinlikte. Adı geçen iki ülkeye zaman zaman düzenlediği askeri saldırıların açıklaması da budur. Bu saldırılarla sanki hem devlet hem de milis güçler düzeyinde kendisi ile çatışmada askeri seçeneğin sonunu hazırlıyor.

Ancak İsrail, radikal hükümetinin savaşı sürdürme, Suriye, Lübnan, Gazze ve Batı Şeria’yı silahsızlandırma veya silahları sınırlandırma talebi konusundaki ısrarından da anlaşılacağı üzere, ayrıca Suriye ve Lübnan'daki mezhepsel ayrışmalara yatırım yaparak, komşu rejimlerin yapılarını değiştirmek için mevcut Arap, bölgesel ve uluslararası koşulları kullanmayı amaçlıyor. Böylece mezhepçi/Yahudi devleti karakterini genelleştirmeye çalışıyor. Zira Arap Maşrık ülkelerinin de kendisine benzemesi, onu Arap coğrafyasında bir Yahudi devleti olarak istisnai durumundan kurtaracaktır. Azınlıkları korumak ile övünmesinin anlamı da belki budur.

İsrail, tarih boyunca jeopolitik önemi nedeniyle, şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklanıyor. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden yaşıyor ve Esed rejiminin bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor.

Bu bakış açısının İsrail'de aşırı milliyetçi ve dinci sağın ideolojik cephaneliğinin her zaman bir parçası olduğu biliniyor. Bu, bazılarının inandığı gibi Suriye'yi sadece coğrafi olarak değil, aynı zamanda ve en önemlisi toplumsal düzeyde de bölmeyi amaçlıyor.

Tarih boyunca sahip olduğu jeopolitik önem nedeniyle, İsrail'in şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklandığı aşikâr. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden geçiyor ve Esed rejiminin geride bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor. Yani bu dönem, İsrail'in Suriye'yi devlet ve halk olarak zayıflatması, gelecekte de siyasi, ekonomik ve sosyal güç elde etme kabiliyetini sınırlaması için en uygun dönemdir.

İsrail'in Suriye'ye yönelik müdahale ve saldırılarını, öncelikle terörist ve cihatçı etkinin artması korkusuyla örtbas ettiğini belirtmekte fayda var. İkinci gerekçesi, İsrail'e karşı düşmanlık beslediğini varsaydığı, sanki bu konuda İran'ın yerini alabilecekmiş gibi algıladığı Türkiye'nin nüfuzunun artmasını engellemek. Üçüncüsü, yeni Suriye rejiminin, İsrail'e karşı savaşmayacağına dair İsrail'i rahatlatacak ölçüde kesin işaretler vermemesi. Dördüncüsü, bölgedeki yeni denklemler ve gelişmeler doğrultusunda Suriye'yi İsrail ile normalleşme dalgasına çekmek.

Suriye'nin İsrail'in bu pusuları ve müdahaleleri karşısındaki sorunu, bitkin ve güçsüz olması ve onu parçalanmaya sürükleyen etkenlerin varlığıdır. İsrail ile hegemonya mücadelesi veren bölgesel güçlerin ortadan kalkması veya zayıflamasıdır. İran, tüm milis güçlerinin başına gelenlerden sonra artık kendi bekasıyla ilgileniyor. Siyasi ve ekonomik baskı altında olduğu gibi, nükleer ve füze programlarının belini kıracak olası bir saldırı tehdidiyle de karşı karşıya.

Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti bir kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir

Türkiye’ye gelince, Suriye liderliğini kucaklamasına veya desteklemesine rağmen, ABD'nin desteklediği İsrail politikalarına karşı fazla bir şey yapması mümkün değil. Türkiye, NATO'nun önemli bir üyesi ve Suriye'ye olan ilgisi büyük ölçüde, hemen yanı başında bağımsız bir Kürt oluşumunun kurulmasını engellemekle sınırlı. Söylemi ne olursa olsun Suriye'deki rolünü sadece yumuşak güç, ekonomik imkânlar, altyapı ve hatta güvenlik güçlerinin eğitimi ile sınırlıyor.

Bu durum karşısında Suriye'nin seçenekleri sınırlı ve kısıtlı görünüyor; yorgun, bitkin ve parçalanmış, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak acilen toparlanmaya ihtiyaç duyan bir Suriye gerçeğinde askeri seçeneği önermek pervasızlıktır. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Suriye ordusunun kapasitesinin ve altyapısının tahrip edilmesinden ve İsrail’in uzun elinin İran'a kadar bütün Ortadoğu'ya uzanabildiği ortaya çıktıktan sonra, savaşacak gücü ve kapasitesi de yok.

Dolayısıyla Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, ikincisi de Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir. Kastettiğimiz, Suriye'de coğrafi bölünmüşlüğü reddedip, merkezi bir devlete yönelmekten bahsetmekle yetinmenin mümkün veya yeterli olmadığıdır. Çünkü böyle bir devlet ne bir güç göstergesidir ne de birlik göstergesidir, önemli olan halkın birliğidir. Bu da ancak etnik, mezhepsel ve siyasal ayrımlardan uzak, özgür ve eşit yurttaşlardan oluşan bir devletin kurulmasıyla gerçekleşebilir. İsrail devletinin kuruluşundan bu yana ihmal edilen veya bastırılan, İsrail'e karşı en etkili silah da budur.

İkinci boyut, Suriye'nin uluslararası, bölgesel ve Arap dünyasıyla ilişkilerinin güçlendirilmesini, dünyaya ve gerçekliğe karşılık vermesini ve uyum sağlamasını gerektiriyor. Çünkü böyle bir uyum, İsrail'in öne sürdüğü argümanları elinden alacaktır.

Burada Suriye'nin şu anda bir geçiş sürecinde olduğunu, Suriye'nin ve halkının geleceğinin, bu süreci sağlam ve doğru temeller üzerinde geçirmesinin belirleyeceğini kastediyoruz.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafınadan Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.