Uluslararası alanda anlayamama aşaması

Dünya, geleneksel aşırılıklara eklenecek veya onların aleyhine olacak yeni bir gücün ortaya çıkmasını bekliyor

Ukrayna güçleri Rus güçlerinin ilerleyişi karşısında geri çekiliyor (AFP)
Ukrayna güçleri Rus güçlerinin ilerleyişi karşısında geri çekiliyor (AFP)
TT

Uluslararası alanda anlayamama aşaması

Ukrayna güçleri Rus güçlerinin ilerleyişi karşısında geri çekiliyor (AFP)
Ukrayna güçleri Rus güçlerinin ilerleyişi karşısında geri çekiliyor (AFP)

Nebil Fehmi

Aylardır, yarısı gelecekteki uluslararası düzen, diğeri ise Ortadoğu'daki yeni biçim hakkında olmak üzere çok sayıda kapalı seminer, konferans ve diyalog düzenlendi. Her iki konunun da ortak unsurları var; bunlardan en önemlisi, uluslararası durumun şu anda ve bir sonraki aşamada bir değişim ve gelişim aşamasında olduğu ve geleneksel aşırılıklara eklenecek veya onların aleyhine olacak yeni bir gücün ortaya çıkışına tanık olacağımız konusunda da neredeyse fikir birliğinin bulunduğudur.

 Geleceğe yönelik politika ve olaylara ilişkin uluslararası ve bölgesel düzeyde net bir görüşün olmadığı ortaya çıkrı. Aynı biçimde, öncü ülkelerin uluslararası ve bölgesel düzeyde aktif, müdahaleci ve etkileşimli politikalar mı benimseyecekleri, yoksa mümkün olduğu kadar içe kapanma ve izolasyona yönelip sadece temel ve doğrudan ulusal çıkarlara odaklanmaya mı meyledecekleri konusunda da net bir görüş bulunmuyor.

Uluslararası ve bölgesel olarak yaşadığımız istisnai durumlar çerçevesinde görüşlerimi belirtmeden önce, geleneksel gerekçe sunma kalıplarından biraz uzaklaşmak, bu forum ve etkinliklerin bir kısmına çeşitli katılımlarım ve takiplerim sonrasında gözlemlerimin özetinin en önemli noktasını önceden sunmam belki daha uygun olabilir. Bu noktaya göre uluslararası ve bölgesel olarak öncülerin kim olduğu, politikaları, pozisyonları ve uygulamalarının içeriği konusunda uzun süreli çelişkilerin olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bir doğum sancısı ve oluşum aşaması yaşadığımız aşikâr.

Artık anlayamama aşamasına geldiğimizi gösteren çok sayıda ve kapsamlı göstergeler, çelişkili ve mantıksız pozisyonlar var.

Bugün sadece uluslararası duruma odaklanacağım ve bunun sayısız örneklerinden biri, küreselleşme teorisinin ortaya çıkışından beri konunun pek çok tartışmaya ve çelişkili görüşlere yol açmış olmasıdır. Dünya başlangıçta küreselleşmenin toplumların entegrasyonu için ideal bir araç, liberal Batı toplum felsefelerinin bireyin kişilik haklarının belirlenmesi açısından mükemmellik ve üstünlüğünün açık bir göstergesi olduğunu savundu. Ayrıca piyasa ekonomilerinin etkin işleyişini ve üreticiler açısından malların en düşük fiyat ve en yüksek kâr marjıyla tüketiciye ulaşmasını sağlamanın en iyi yolu olduğunu iddia etti.

Başlangıçta küreselleşme “eğilimi”, Batı'nın düşmanları ve rakipleri olan Sovyetler Birliği ve Çin'de bile olumlu karşılandı. Çünkü bu eğilim, iki ülkede, yani Sovyetler Birliği’nde Soğuk Savaş’tan, Çin’de ise Kültür Devrimi'den sonraki büyük ekonomik dönüşümlere tanık olan reform aşamasına denk gelmişti.

Buna karşılık gelişmekte olan dünya, küreselleşmenin, modern sömürgeciliğin gelişmiş ekonomik mekanizmalar yoluyla uygulanan bir özelliği olduğunu, büyük, çok taraflı ekonomik oluşumların çıkarlarını üstün tuttuğunu ve gelişmekte olan ülkelerde daha büyük oranlarda yaygın olan KOBİ’leri boğduğunu ve öldürdüğünü hissettiler.

Çeşitli deneyimler ve olaylarla birlikte, büyük tüketici sistemlerine ve özellikle küreselleşmeye ilişkin görüşler değişti ve pek çok vizyon oluştu. Birlikte yaşadığımıza, ilerlediğimize veya başarısız olduğumuza dair giderek artan küresel bir kanaat ortaya çıktı.

Bu nedenle herkes için sürdürülebilir kalkınmaya her zaman daha fazla önem vermeli ve kalkınma çarkının çevre, iklim, su kaynakları vb. üzerindeki etkisini hesaba katmalıyız. Sıfır toplamlı denklemler genellikle uzun ve hatta orta vadede kamu çıkarının pahasına kısa vadeli başarılardır.

Tüm uyarılara ve sosyal maliyetlerine rağmen, pek çok ülkenin küresel yoksulluk sınırını aşması ve çok sayıda iş fırsatı yaratması ile birlikte, gelişmekte olan ülkeler küreselleşmeye daha olumlu bakmaya başladı.

Zaman geçtikçe ve deneyimler çeşitlendikçe Rusya ve Çin'in, Batı'nın ekonomik küreselleşme mekanizmalarının, Batı'nın siyasi hegemonyasını uluslararası sisteme dayatma girişimi için siyasi ve sosyal bir kılıf olduğuna dair çekinceleri ve endişeleri yoğunlaştı. Söz konusu endişe ve çekinceler, özellikle Soğuk Savaş'ın ardından gelen tek kutuplu dünya döneminde belirginleşti. Dünyaya daha fazla açılmaya ve ekonomi politikalarının benimsenmesine karşı uyarıda bulunan Batılı siyasi eğilimler görüldü.

Ukrayna savaşı, Avrupa arenasının barış ve diyalog alanı olduğu, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana geri dönülemez biçimde askeri çatışmaları ve çekişmeleri aştığı, yalanını yerle bir eden son dönemdeki uluslararası çelişki ve karşıtlıkların yansımalarından biriydi. Ukrayna'daki sonuçlar sahadaki durumun artık savaşın başlangıcından önceki döneme göre çok daha kötü olduğunu gösterirken, her iki tarafın da olumlu sonuçlar elde ettiğini iddia ettiği bir aşamadayız.

Batı, Rusya'yı işgal ettiği topraklardan çekilmeye zorlayamadı. Ama Rusya, Finlandiya ve İsveç'in katılımından sonra artık komşu ülke olarak sınırlarında daha fazla sayıda NATO üyesi ülke ile karşı karşıya kaldı. Putin, yakın zamanda bazı askeri liderlerini değiştirdi. Bunlara bir de Wagner askeri liderliği ile ilgili tanık olduğumuz komedi eklendi. Bunların hepsi zorunlu ve belirsiz göstergelerdi.

Avrupa arenasında, küreselleşmenin getirdiği zorluklar, ulusal kimliği koruma isteği, mültecilerin Avrupa'ya göçünün yarattığı baskılar, bir yandan Rusya'ya karşı kutuplaşmayı, diğer yandan izolasyonu artıran Ukrayna savaşının yansımaları gibi çeşitli olaylara tepki olarak değerlendirilen şaşırtıcı olay ve gelişmeler yaşandı.

Bu olaylar, birçok Avrupa ülkesinde ve Avrupa Parlamentosu seçimleri sırasında sağcı hareketlerin yükselişi de dahil olmak üzere, Avrupa'nın görünüşte çelişkili pek çok tutumunun nedeni olabilir. Sağcı hareketlerin yükselişi, Fransa Cumhurbaşkanı'nı hemen bir erken parlamento seçimleri çağrısında bulunmaya sevk etti ve seçimler, beklentilerinin aksine sağ kanadın yükselişi ile sonuçlandı. Bu sonuç, Macron'un seçim kampanyasının Ukrayna meselesiyle ilgili olarak Putin'e karşı güçlü tutumuna çok fazla odaklanmasına bağlandı. Macron’un seçim çağrısını, kamuoyu yoklamaları Muhafazakâr Parti’nin aleyhine olmasına rağmen İngiltere Başbakanı'nın geçen hafta sonunda yaptığı hızlı seçim çağrısı izledi.

ABD-Batı aktivizmini dengelemek amacıyla Rusya-Çin yakınlaşmasına tanık olduk. Bunun yanı sıra, 20 yılı aşkın bir süreden sonra ilk kez Rusya ile Kuzey Kore arasında başkanlık düzeyinde bir ziyarete de şahit olduk. Bu ziyaretin Batı açısından taşıdığı hassasiyet ve orada hep farklı bir role sahip olan Çin’in bu konudaki duyarlılığı göz önünde bulundurulmalı. Keza Çin-Asya gerilimlerine, hatta Latin Amerika'da bile bölgenin en büyük ekonomilerinden olan Brezilya ile Arjantin arasında zıt yönlere yönelmelerinden kaynaklanan gerilimlere tanık olduk. Öyle ki Brezilya Devlet Başkanı, Arjantin'in sağ görüşlü yeni seçilmiş Devlet Başkanı ile görüşmekten kaçındı.

21. yüzyılda Amerikan toplumunun eğilimlerine ilişkin belirsizlik nedeniyle ABD'deki durumla ilgili de birçok soru işareti var. Amerikan başkanlık seçimleri bu kafa karışıklığının en iyi kanıtı. Yaşı ve sağlık durumu nedenleriyle görevini yerine getirme yeteneğinden şüphe duyulan bir aday ile birçok davada kendisine suçlamalar yöneltilmiş ve ceza almış, dahası kamusal konulara ilgisi hakkında esasında şüpheler bulunan başka bir adayın varlığı işleri daha da karıştırıyor. Aralarındaki yarışın ya da önümüzdeki haftalarda yaşanacak ani değişikliklerin sonuçları ne olursa olsun, işler karışık.

Gazze'deki kanlı olaylar ve İsrail'in oradaki masum insanlara karşı işlediği suçlar konusunda, hukuku ve hakları destekleyen, özgürlük ve insan hakları bayrağını yükselten dünya ülkelerinin, çelişkili uluslararası tutumlarına tanık olduk. Bunlar bir sonraki aşamada değişkenler ve çağdaş uluslararası sistem üzerinde net ve hızlı etki yaratacak çelişkiler ve ihlallerdir.

Şu anda yaşadığımız süreci, tam tahminlerde bulunmak zor olduğu için bir ‘anlayamama aşaması’ olarak nitelersek abartmış olmayız. Bu, gelecekteki fırsatlara ve zorluklara hazırlık için sabır, tedbir, belirli ve hesaplanmış adımların dikkatli bir şekilde atılmasını gerektiren hassas bir aşama.

Sorunlu bölgemizi konu edinecek gelecekteki bir makalede, Orta Doğu'nun yeniden şekillendirilmesi hakkında daha fazla bilgi bulacaksınız.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Güney Lübnan'da büyükelçilere yönelik tur ve silahların devletin elinde toplanmasına yönelik planın saha incelemesi

Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)
Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)
TT

Güney Lübnan'da büyükelçilere yönelik tur ve silahların devletin elinde toplanmasına yönelik planın saha incelemesi

Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)
Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)

Lübnan Ordu Komutanlığı, siyasi otoritenin kararı doğrultusunda ordunun Litani Nehri’nin güneyindeki bölgede uygulamaya koyduğu planın birinci aşamasını ve ülke genelindeki görevlerini yerinde göstermek amacıyla, çok sayıda büyükelçi, maslahatgüzar ve askerî ataşenin katılımıyla bir saha turu düzenledi.

Pazar günü yaşanan İsrail kaynaklı gerilimin ardından dün sınır hattında büyükelçilerin ziyareti sırasında sakinlik hâkim oldu. Büyükelçilere eşlik eden Ordu Komutanı Rudolf Heykel, ordunun temel hedefinin istikrarı sağlamak olduğunu vurguladı.

dcfg
Büyükelçiler ve maslahatgüzarlar, Ordu Komutanı Rudolf Heykel'in silahların devletin elinde toplanmasına yönelik plana dair açıklamasını dinliyorlar. (Lübnan Ordu Komutanlığı)

Güney Litani Bölge Komutanlığı’ndaki toplantı, Lübnan milli marşının okunması ve ordu mensuplarından hayatını kaybedenler için yapılan bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Ardından Ordu Komutanı Rudolf Heykel bir konuşma yaparak katılımcıları selamladı ve temsil ettikleri kardeş ve dost ülkelerin Lübnan’a gösterdiği ilgiden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Heykel, İsrail’in Lübnan topraklarındaki işgalinin ve süregelen saldırılarının devam ettiğine dikkat çekerek, askerî kurumun temel hedefinin istikrarı sağlamak olduğunu vurguladı. Turun amacının ise sınırlı imkânlara rağmen ordunun 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararı ve çatışmaların durdurulmasına ilişkin anlaşmayı uygulama konusundaki kararlılığını ve kendisine verilen görevleri yerine getirdiğini göstermek olduğunu ifade etti.

Heykel ayrıca, Lübnan toplumunun tüm kesimleri gibi bölge halkının da orduya güvendiğini belirtti.

Lübnan Ordu Komutanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre toplantı kapsamında, ordunun Lübnan’ın farklı bölgelerindeki görevlerine, Güney Litani’deki genel duruma, Lübnan’daki Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü (UNIFIL) ile yürütülen iş birliğine ve ateşkesin denetlenmesine ilişkin mekanizma ile koordinasyon içinde ordunun planının birinci aşamasının uygulanmasına dair bir bilgilendirme sunumu yapıldı.

Açıklamada, katılımcıların ordunun görevini yerine getirirken sergilediği profesyonellik ve disipline övgüde bulunduğu, görev uğruna canlarını ortaya koyan askerlerin fedakârlıklarını takdir ettiği belirtildi. Toplantının ardından heyet, bazı subayların eşliğinde, ordunun planı kapsamında yer alan kimi merkez ve mevzileri kapsayan bir saha turu gerçekleştirdi.

Bu tur, ordunun kısa süre önce medya mensupları için düzenlediği benzer bir ziyaretin ardından gerçekleştirildi. Söz konusu medya turunun, hükümetin silahların tek elde toplanmasına ilişkin kararı doğrultusunda yürütülen tüm faaliyetleri kamuoyuna göstermek amacı taşıdığı, özellikle ordunun güvenlik kontrolünü devralma ve durumu yönetme kapasitesini sorgulayan eleştiriler ve şüpheci yaklaşımlar karşısında bu adımın atıldığı belirtildi.

Turun, Paris’in 18 Aralık’ta Lübnan ordusuna destek amacıyla bir hazırlık konferansına ev sahipliği yapmasından üç gün önce gelmesi dikkat çekti. Konferansa, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Lübnan Özel Temsilcisi Jean-Yves Le Drian, Macron’un siyasi danışmanı Anne-Claire Legendre, Lübnan Ordu Komutanı Rudolf Heykel ile ateşkes denetim mekanizmasına ABD adına katılan Morgan Ortagus’un katılması bekleniyor.


Libya: ‘Yapılandırılmış diyalog toplantısı’ güvenlik dosyasını açıyor

BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
TT

Libya: ‘Yapılandırılmış diyalog toplantısı’ güvenlik dosyasını açıyor

BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)

Libya’nın başkenti Trablus’ta, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu’nun (UNSMIL) himayesinde yürütülen ‘yapılandırılmış diyalog’ sürecinin ikinci gün çalışmaları dün başladı. Oturumların bir bölümü güvenlik ve yönetim dosyalarına ayrıldı. Görüşmeler, 2011’den bu yana ülkede süren güvenlik kaosu ve siyasi bölünmüşlük ortamında yapılırken, Tobruk kentinde bir sufi zaviyesine yönelik saldırı ve türbede defnedilmiş bir şeyhin naaşının çalınmasının ardından yükselen geniş çaplı öfke dalgasıyla da eş zamanlı olarak gerçekleşti.

UNSMIL, Trablus’taki yapılandırılmış diyalogun üst üste ikinci gününde, yönetişim ve güvenlik başlıklarından sorumlu ekipler için eş zamanlı iki sabah oturumu düzenlendiğini açıkladı. Ekonomi, ulusal uzlaşı ve insan hakları ekiplerinin ise iki ayrı oturum daha yapması öngörülüyor.

Bu başlıklara ilişkin tartışmaların gündemi, özellikle de güvenlik dosyası, henüz netlik kazanmadı. Pazar günü başlayan yapılandırılmış diyalog, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh’in dört ay önce BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu siyasi çözüm yol haritasındaki ana süreçlerden biri olarak değerlendiriliyor.

sdfrgt
Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısından (UNSMIL)

BM himayesinde düzenlenen diyalog, Libyalı siyasetçiler arasında faydasına ilişkin süregelen tartışmaların gölgesinde yapılıyor. Daha önce Siyasi Diyalog Forumu üyesi olan Fadıl el-Emini, sürecin ülkenin geleceği açısından kritik bir eşik olduğunu belirterek, tüm Libyalı kurum ve liderlerin tereddüt etmeden sorumluluk üstlenmesi ve bu dönüm noktasının başarıya ulaşmasına samimiyetle katkı sunması gerektiğini ifade etti.

Buna karşılık Temsilciler Meclisi (TM) üyesi Ali et-Tikbali ise ‘muhalif seslerin dışlanmasının’ diyaloğu içeriğinden arındırdığını ve süreci Libya’daki siyasi gerçekliği yansıtmayan biçimsel bir girişime dönüştürdüğünü savundu.

Bu gelişmeler, ülkenin doğusundaki Tobruk kentinde Zaviye el-Arusiye’ye yönelik bir saldırının ardından yükselen geniş çaplı öfke dalgasıyla eş zamanlı yaşandı. Kimliği belirsiz kişiler, zaviyeye bağlı mescidi ateşe verdi, Şeyh Muhammed el-Kindi’nin türbesini açarak naaşını çaldı.

Söz konusu olay, Şubat 2011’de başlayan devrimden bu yana tekrarlanan türbe ve mezarlara yönelik saldırılar dosyasını yeniden gündeme taşıdı.

Sosyal medyada yayımlanan bir videoda, Zaviye el-Arusiye mensupları, saldırıdan ismini vermedikleri ve DEAŞ’a yakın aşırı bir ideolojiyi benimseyen bir grubu sorumlu tuttuklarını açıkladı. Açıklamada, Tobruk’taki güvenlik birimleri ile Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’na (LUO) sorumluluklarını yerine getirme çağrısı yapıldı.

Sünni İslam Tasavvuf Yüksek Konseyi ise olayı, 14 yılı aşkın süredir devam ettiğini belirttiği ve Ehl-i Beyt, sahabe ve evliyaya ait kabirlerin açılmasını, cami ve zaviyelerin yakılıp yıkılmasını, ölülerin kemiklerine yönelik saldırıları ve bunların bilinmeyen yerlere gömülmesini kapsayan ‘uğursuz bir kampanyanın’ parçası olarak niteledi.

Öte yandan geçtiğimiz ağustos ayında Zliten kentinde, Kur’an-ı Kerim ezberi yapılan bir zaviyeyi de barındıran önemli dini yapılardan biri olan Miftah es-Sıfrani türbesi bombalanmış, saldırı sonucunda türbe tamamen yıkılmış, ancak can kaybı yaşanmamıştı.

5th
Tobruk'ta bir Sufi şeyhinin medfun olduğu zaviyenin mescidinde vandalizm izleri (Facebook)

Doğu Libya’daki yetkililerin sessizliği sürerken, Sünni İslam Tasavvuf Yüksek Konseyi, yaşananların sorumluluğunun yetkililere ait olduğunu belirterek, farklı kentlerdeki zaviye ve türbelerin sorumlularını ‘acil önlemler almaya’ çağırdı. Konsey, olayı mezar soygunculuğu olgusunun geri dönüşüne işaret eden bir ‘alarm zili’ olarak nitelendirdi.

Şeyh Ahmed Muhammed İmran el-Kindi, 1917 yılında Zliten kentinde doğdu. Tobruk’ta yaşamış önde gelen mutasavvıflardan biri olan el-Kindi, buradaki Zaviye el-Arusiye’nin yenilenmesine katkı sundu ve 2007 yılında hayatını kaybetti.

Siyasi aktivist Usame eş-Şuhumi ise saldırının zamanlamasına dikkat çekerek, olayın kentin belediye seçimleriyle meşgul olduğu bir dönemde, sabah namazı öncesinde gerçekleştirilmesi ve mezarın açılmasının ardından dini miras eserleri barındıran bir kütüphanenin yakılmasının, bunun rastlantısal değil organize bir eylem olduğuna işaret ettiğini söyledi. Şuhumi, yaşananların ‘dini sembolizme olduğu kadar ilme ve bilgiye yönelik çifte bir düşmanlığı yansıttığını’ ifade etti.

Şuhumi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, hedef alınan zaviyenin herhangi bir kışkırtıcı ya da siyasi faaliyette bulunmadığını, nefret ya da tekfir söylemi benimsemediğini, aksine zikir ve Kur’an eğitimi verilen bir mekân olduğunu ve ziyaretçilerinin barışçıl, sade vatandaşlar olduğunu dile getirdi.

Öte yandan güvenlik alanında da gelişmeler yaşandı. Cenzur’da Yolsuzlukla Mücadele Kurumu’nun binasına RPG’lerle düzenlenen saldırı maddi hasara yol açtı ancak can kaybı yaşanmadı. Kurum, olayı ‘kendilerini sindirmeye ve reform sürecini baltalamaya yönelik bir girişim’ olarak niteleyerek acil soruşturma ve binalarının korunmasını talep etti. Saldırı, resmi makamlar ve insan hakları çevreleri tarafından kınanırken, faillerin takibine yönelik taahhütler de yinelendi.

Bu çerçevede, merkezi Bingazi’de bulunan Usame Hammad başkanlığındaki Libya İstikrar Hükümeti (LİH), 2013 yılında verilen uluslararası tahkim kararıyla bağlantılı Kuveytli el-Harafi şirketi dosyasıyla ilgili olarak acil bir dizi hukuki ve yargısal işlem başlattığını duyurdu.

Hükümetten yapılan açıklamada, 2006 yılında imzalanan yatırım sözleşmesinin feshi için dava açılmasının yanı sıra, tahkim sürecinde devlet güvenliğini ve kamu maliyesini ilgilendiren, dolandırıcılık ve danışıklılık boyutuna varan ağır ihlaller ile usul hatalarını ortaya koyan yeni belgelere dayanarak tahkim kararına itiraz edilmesinin de bu kapsamda yer aldığı belirtildi.

Açıklamada, ulusal egemenliğin ve kamu malının korunması konusundaki kararlılık vurgulanırken, dün Bingazi Kuzey Mahkemesi’nin ihtiyati ve acele işler dairesi tarafından verilen ve ulusal yargı nezdindeki dava sonuçlanana kadar tahkim kararına ilişkin tüm işlemlerin durdurulmasını öngören kararın ardından, iç ve dış bağlantılı tüm sorumluların takibinin sürdürüleceği ifade edildi.

Söz konusu dava, 2006 yılında Libya Turizm Kurumu ile el-Harafi şirketi arasında, Tacura’da bir turizm projesinin hayata geçirilmesi amacıyla imzalanan yatırım sözleşmesine dayanıyor. Libya makamlarının 2010 yılında sözleşmeyi iptal etmesi üzerine şirket uluslararası tahkime başvurmuş, 2013 yılında Kahire’de verilen tahkim kararıyla Libya’nın yaklaşık 937 milyon dolar tutarında, doğrudan zararlar, yoksun kalınan kârlar ve faizleri kapsayan bir tazminat ödemesine hükmedilmişti.

Bunun ardından, kararın uygulanması ve geçersizliği konusunda Mısır ve Avrupa’daki mahkemeler nezdinde uzun süren hukuki mücadeleler yaşanmış, taraflar karşılıklı olarak hukuki ihlallerin bulunduğu yönünde suçlamalarda bulunmuştu.


Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi eski bir başbakanı hükümete liderlik etmesi için görevlendirmeyi değerlendiriyor

Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
TT

Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi eski bir başbakanı hükümete liderlik etmesi için görevlendirmeyi değerlendiriyor

Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)

Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin anayasal sınırlar içinde, en fazla üç ay içinde yeni hükümeti kurma sürecinde karşılaştığı karmaşıklıklar göz önüne alındığında, "çerçeve" güçlerine yakın üst düzey bir yetkili, yeni hükümete eski bir başbakanın liderlik etmesi olasılığını dışlamıyor.

Yetkili, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, Şii güçlerin "özellikle mevcut ve beklenen yerel ve bölgesel zorluklar göz önüne alındığında, ülkenin en üst düzey yürütme pozisyonunu üstlenecek deneyimli bir isim istediklerini" söyledi. Yetkili, "Koordinasyon Çerçevesi içindeki güçlerin, daha önce başbakanlık yapmış olan Nuri el-Maliki, Muhammed es-Sudani, Haydar el-İbadi veya Mustafa el-Kazımi gibi isimlerden birini ve daha az ölçüde, Ekim protestolarının ardından görevinden alınan Adil Abdul-Mehdi'yi seçebileceği" olasılığını da dışlamadı.