Gazze'de “ertesi gün”: Teknokrat bir hükümet kurulması ve Filistin ile Arap ülkeleri arasında ortak bir güvenlik gücünün oluşturulması

Arabulucular, savaş sonrası Gazze'nin yönetimini iki kısma ayırıyor; bunlardan birincisi halkın işleriyle ilgilenen ve içişleri bakanlığı dışında hükümetin yapısını içeren bir sivil yönetim, ikincisi ise askeri ya da güvenlik yönetimi

Gazze'de “ertesi gün”: Teknokrat bir hükümet kurulması ve Filistin ile Arap ülkeleri arasında ortak bir güvenlik gücünün oluşturulması
TT

Gazze'de “ertesi gün”: Teknokrat bir hükümet kurulması ve Filistin ile Arap ülkeleri arasında ortak bir güvenlik gücünün oluşturulması

Gazze'de “ertesi gün”: Teknokrat bir hükümet kurulması ve Filistin ile Arap ülkeleri arasında ortak bir güvenlik gücünün oluşturulması

İzzettin Ebu Ayşe

İsrail ve Hamas Hareketi, arabulucularla kapalı kapılar ardında ateşkes ve esir takası anlaşmasını görüşüyor, ancak bu çatışan taraflar, çözüme kavuşturulmamış konular üzerinde neredeyse hiç anlaşmaya varamıyor. Gazze Şeridi'nin savaşın ertesi günü nasıl yönetileceği meselesi ise belki de görüşmelerde sonuçlanmaya yakın olan büyük dosyalardan en önemlisi.

İsrail, Gazze’de yürüttüğü savaşın başlıca hedeflerinden birinin Gazze'deki Hamas yönetimini ortadan kaldırmak olduğunu açıklamıştı. Tel Aviv, Gazze Şeridi'nin kontrolünü tamamen ele geçirmek istemiyor, ancak askeri olarak kontrol edilmesini rol oynamayı tercih ediyor. Bunun yanında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze'nin yeniden Filistin Yönetimi tarafından idare edilmesine karşı çıkıyor. Bu seçenekler İsrail'i savaşın ertesi gününü kaybetmiş gibi gösteriyor.

Gazze'nin yönetimine dair tablo

Arabulucular, çatışan taraflar arasında bir anlaşmaya varılması için gösterdikleri yoğun çabalar çerçevesinde Gazze'nin geleceğine ilişkin pratik çözümler bulmaya çalışırken ABD, Gazze Şeridi'ndeki çatışmaları kalıcı olarak sona erdirecek bir anlaşma yapılmasında ısrar ediyor. Fakat bunun olması için Hamas ve İsrail'in özellikle savaşın ertesi gününe ilişkin ince ayrıntıları görüşmesi gerekiyor.

Son bilgilere göre arabulucular, savaş sonrası Gazze'nin yönetimini iki kısma ayırıyor; bunlardan birincisi halkın işleriyle ilgilenen ve içişleri bakanlığı dışında hükümetin yapısını içeren bir sivil yönetim, ikincisi ise askeri ya da güvenlik yönetimi. Bu ikincisi, kanun ve nizamı uygulamakla görevli polis gücüyle, özetle içişleri bakanlığının güvenlik hizmetleriyle ilgili olacak.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre İsrail, arabulucular ve Hamas'la yaptığı görüşmelerde Gazze Şeridi'ndeki güvenlik yönetiminin niteliğine odaklandı. İsrail tarafı, Savunma Bakanı Yoav Gallant tarafından hazırlanan ve Başbakan Netanyahu tarafından onaylanan planın uygulanmasında ısrar ederken Hamas Hareketi ve arabuluculara göre Hamas'ın iktidardan çekilmesi şartıyla sivil yönetim konusu ise tartışmaya açık bırakıldı.

Sivil yönetim: Teknokratların yönetimi

Hamas, sivil yönetim meselesinde ise Gazze'nin kontrolünü tamamen bırakmayı kabul etti. Hamas Hareketi’nin Siyasi Büro Üyesi Musa Ebu Merzuk, Hamas’ın Gazze'nin sivil yönetimine talip olmadığını ve bir süredir Filistin Yönetimi'nden Gazze Şeridi'ndeki rolünü oynamasını ve Filistin halkının haklarından ödün vermemesini istediğini açıkça ifade etti.

Hamas'ın Gazze'nin yönetimini devretmesi, beklenen anlaşmanın başarıya ulaşmasının önünü açması bakımından önem taşıyor. Hamas Hareketi, savaştan sonra hem Gazze Şeridi'ni hem de Batı Şeria'yı teknokratlardan oluşan bir hükümetin yönetmesi önerisinde bulundu.

Hamas ve El Fetih teknokratlardan oluşan bir hükümetin kurulması konusunda anlaştı

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin Basın Danışmanı Tahir en-Nunu, savaştan sonra Gazze Şeridi'nin yönetiminin Filistinlilerin iç meselesi olduğunu, buna karşın Hamas'ın Gazze'de iktidarı Filistin topraklarını birleştirmekle görevli sivil bir hükümete devretmeye hazır olduğunu söyledi. İsrail ile ateşkes müzakereleri sırasında, savaştan sonra Gazze Şeridi'ni yönetmek üzere, Gazze ve Batı Şeria'yı idare edecek, siyasetçiler yerine teknokratlardan oluşan bağımsız bir hükümet kurulmasını önerdiklerini açıklayan Nunu, “Bu, Filistin topraklarında bir sonraki aşamanın doğası için en iyi çözümdür” diye konuştu.

Filistin Yönetimi de alanında yetkin ve uzman isimlerin yer aldığı teknokratlar hükümeti için kısa bir süre önce kolları sıvamıştı. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, ekonomi danışmanı Muhammed Mustafa'yı teknokrat bir hükümet kurmakla görevlendirmiş, Mustafa da bu görevi yerine getirmişti. Ancak Hamas, Mustafa’nın hükümetinin Gazze'yi yönetme yeterliliğine sahip olmadığını söyleyerek yönetimi bu hükümete devretmeye karşı çıkmıştı.

Fetih Hareketi (El Fetih) Devrim Konseyi Üyesi Muhammed el-Hurani, Filistin’in şu anki stratejisinin vatanın ve halkın birliğini garanti altına alan bir ulusal birliğin sağlanmasına yönelik olması gerektiğini ve bunun da üzerinde uzlaşılan bir hükümetle başarılabileceğini söyledi. Hurani, “Her ne kadar Muhammed Mustafa hükümeti teknokrat bir yapıya sahip olsa da alanında yetkin ve uzman kişilerden oluşan bir hükümetin kurulmasına da karşı değiliz. Filistin davasının kazanımlarını koruyan bir stratejiyi sürdürmek ve elde edilecek hakları doğru ele almak için uzmanlardan oluşan bir hükümeti destekliyoruz” ifadelerini kullandı.

Hurani, sözlerini şöyle sürdürdü:

Hamas Hareketi, müzakereler sırasında kendisine danışılan ancak taraf olmadığı bir hükümetin kurulmasını zaten kabul etti. Bu formül, Hamas'ın dışlanmadığı ve aynı zamanda uluslararası kabul ve destek bulan bir yapıya ulaşabileceğimiz için uygun.

Arap ülkelerinin gözetiminde güvenlik yönetimi

İsrail Başbakanı Netanyahu, Gazze'deki güvenlik yönetimiyle ilgili Gallant'ın ‘Gazze Şeridi'nin sivil yönetimini devralma ve Arap ülkelerinin gözetiminde ve ABD'nin yardımıyla bir güvenlik idaresiyle çalışma’ planını onayladı. Açıkça “Bu öneriyi kabul ediyorum” diyen Netanyahu, daha fazla detay vermekten kaçındı.

ABD’li arabulucular, kapalı kapılar ardında yapılan müzakerelerde Filistin Yönetimi tarafından desteklenen ve Gazze Şeridi'nde güvenliği üstlenecek 2 bin 500 Filistinlinin görev alacağı bir güvenlik gücü oluşturulması fikrini ortaya attı. Filistin Yönetimi, ABD’lilerin talebi üzerine bir isim listesi hazırladı ve incelemesi için İsrail'e gönderdi. İsrail de daha sonra bu isimleri kabul etti.

Edinilen bilgilere göre Filistin Yönetimi Gazze'de 2007 yılından bu yana aktif olmayan 30 bin kişilik güvenlik gücünden 2 bin 500 kişiyi seçti ve bunları ABD askeri personeliyle birlikte eğitmeyi ve kalifiye hale getirmeyi önerdi.

Söz konusu güvenlik gücü, eğitildikten ve donatıldıktan sonra İsrail, Hamas'ın Gazze Şeridi'nin sivil kontrolünü yeniden elde edememesi için Arap ülkelerinden oluşan bir askeri güç ile Gazze'de çalışmaya başlayacak. Hamas'ın ABD tarafından yapılan öneriyi kabul ettiğine dair bilgiler gelse de Hamas liderleri arabulucularla yaşananların gizliliğinden dolayı bu konuda basına açıklamada bulunmayı reddettiler.

İsrial Savunma Bakanı Gallant, ateşkes anlaşması konusunda, özellikle de Gazze'de ertesi gün konusunda ilerleme kaydedildiğini açıklasa da Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, ateşkes anlaşmasına varılabilmesi için halen pek çok detayın tamamlanması gerektiğini söyledi. Bu konuların karmaşık olduğunu belirten Sullivan, bunların aynı zamanda Hamas'ın taviz vermesini gerektirdiğini de sözlerine ekledi.



Sudan'daki İslamcılar, Dışişleri Bakanlığı'nın ‘dengeli’ tutumunun aksine İran ile ‘direniş bayrağını’ yükseltiyor

Sudan İslami Hareketi Genel Sekreteri Ali Ahmed Karti (Facebook)
Sudan İslami Hareketi Genel Sekreteri Ali Ahmed Karti (Facebook)
TT

Sudan'daki İslamcılar, Dışişleri Bakanlığı'nın ‘dengeli’ tutumunun aksine İran ile ‘direniş bayrağını’ yükseltiyor

Sudan İslami Hareketi Genel Sekreteri Ali Ahmed Karti (Facebook)
Sudan İslami Hareketi Genel Sekreteri Ali Ahmed Karti (Facebook)

Sudan'daki ordu yanlısı ittifakın İsrail ve İran arasındaki savaşa ilişkin tutumu ‘sessiz ve gürültülü’ arasında değişti. Dışişleri Bakanlığı kısa bir tepki göstererek, saldırıyı uluslararası barış ve güvenliğe yönelik bir tehdit olarak tanımladı ve derhal durdurulması için acil önlemler alınması çağrısında bulundu. Bu, bazılarının ‘dengeli’ olarak nitelendirdiği diplomatik bir tutumdu.

Ancak Müslüman Kardeşler'in Sudan kolu olan İslami Hareket, İran'a koşulsuz desteğini ilan etti ve İsrail'i caydırmak için ‘direniş bayrağını yükseltme’ ve ‘İslami bir cephe’ kurma çağrısında bulundu.

Genel Sekreter Ali Ahmed Karti tarafından imzalanan resmî açıklamaya göre İslami Hareket, İsrail karşısında İran'a koşulsuz desteğini ilan etti ve İslam dünyasındaki İslami hareketleri ‘sessizliklerini bozmaya, seslerini yükseltmeye ve tabanlarını bu Siyonist zorbalığa karşı birleşmek üzere harekete geçirmeye’ çağırdı.

‘Direniş bayrağını yükseltme’ ve ‘birleşik bir İslami cephe’ oluşturma çağrısında bulunan Karti, “Siyonist varlık sadece güç dilinden anlar ve onun projesi ancak ulusun birliği ve sadık evlatlarının silahlarıyla yenilgiye uğratılacaktır” dedi.

csdfvg
Bera bin Malik Tugayları Komutanı el-Misbah Talha, Sudan Ordusu Komutan Yardımcısı Yaser el-Ata'nın yanında duruyor. (Facebook)

İslamcı aktivistler, başta Hızlı Destek Kuvvetleri'ne (HDK) karşı savaşta ordunun yanında savaşan Bera bin Malik Tugayları Komutanı el-Misbah Talha olmak üzere bu çağrıya hızla yanıt vererek İran'ın yanında savaşmaya hazır olduklarını duyurdular.

Sudan Dışişleri Bakanlığı yaptığı kısa açıklamada, İran'a yönelik saldırıyı uluslararası barış ve güvenliğe yönelik ciddi bir tehdit olarak kınadı ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ni İsrail saldırganlığını derhal durdurmak için acil önlemler almaya çağırdı. Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan başkanlığındaki Egemenlik Konseyi ise alışılmadık bir şekilde sessiz kaldı.

Bu tutumlar, orduya sadık aktivistler, savaşın durdurulmasını savunanlar ve HDK destekçileri arasında bir tartışmaya yol açtı. Bazıları Dışişleri Bakanlığı'nın tutumunu ‘dengeli’ olarak nitelendirirken diğerleri ise İslami Hareket'in tutumunu bir ‘cihat’ ilanı olarak tanımladı.

fgbhjukı
Eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, devrilmesinin ardından yargılandığı duruşma sırasında (Facebook)

Aktivist Dr. Azzam Abdullah, Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasının ‘nispeten keskin olsa da dengeli’ olduğunu söyledi. Abdullah, “Yetkili ben olsaydım, sessiz kalır ve iç meselelerimle ilgilenirdim. Şayet bir açıklama yapmak zorunda kalsaydım, kendimi kınama ve itidal çağrısıyla sınırlardım” ifadelerini kullandı.

Dr. Abdullah, İhvan ve cihatçı örgütlerin tutumlarının ülkedeki durum üzerindeki etkisi konusunda uyarıda bulunarak, “Bera bin Malik Tugayları Komutanı’nın tutumu Sudan'ın aleyhine olacak” dedi.

Sosyal medya fenomeni Muhammed Halife, İslamcıların ve Bera bin Malik Tugayları Komutanı’nın tutumunu ve ‘İran'a tam destek beyanlarını’ eleştirdi.

adfgth
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, ülkeyi ziyaret eden İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen'i kabul etti. (Arşiv - SUNA)

Sudanlı İslamcılarla İran arasındaki ilişkiler, 1970’li yılların sonlarında gerçekleşen İran Devrimi’ne kadar uzanır. Her ne kadar iki İslami oluşum arasında itikadi farklılıklar bulunsa da, 1989 Haziran’ında İslamcıların bir darbeyle iktidara gelmesinden sonra bu ilişki bir ‘ittifaka’ dönüşmüştür. Bu dönemde İran, Ömer Hasan el-Beşir başkanlığındaki İslamcı rejime siyasi ve askerî destek sağlamıştır.

Söz konusu ilişki zamanla güvenlik, silahlanma ve askerî iş birliğine evrildi. Bu çerçevede İran, savunma sanayisini Sudan’a aktardı. Başkent Hartum’da, 1990’ların ortalarında kurulan Yermuk Savunma Sanayi Kompleksi bu iş birliğinin zirvesini temsil eder. O dönemde, bu fabrikanın İranlı uzmanlar tarafından yönetildiği ileri sürüldü. Yermuk Savunma Sanayi Kompleksi, uzun süre gizli tutulmuş, ancak Ekim 2012’de İsrail Hava Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği saldırıyla tahrip edilmesinin ardından varlığı kamuoyuna yansımıştır.

Güvenlik alanındaki iş birliği kapsamında, İran’ın Sudan istihbarat teşkilatının kurulmasında önemli rol oynadığı belirtilmiştir. O dönemki raporlara göre, teşkilat mensubu subay ve görevliler, İran güvenlik birimleri ve Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından eğitilmiştir. Bu yapıya o dönemde birçok ‘vahşet’ ve geniş çaplı insan hakları ihlalleri atfedilmiştir.

Hem Hartum hem de Tahran’a yönelik bölgesel ve uluslararası muhalif tutumlar ile üzerlerine uygulanan boykot, her iki tarafı da 1990’larda basının ‘Sürgünler İttifakı’ olarak adlandırdığı bir birlikteliğe yöneltti. Bu ittifak, uluslararası terörü desteklemekle suçlandı. Sonrasında iki ülke arasındaki ilişkiler daha da derinleşti ve Hartum, İran’ın açık desteğiyle radikal İslamcı örgütlerin merkezi hâline geldi.

scdfgthy
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Şubat 2020'de Uganda'da bir araya geldi. (Facebook)

O dönemde İsrail basınında yer alan haberlere göre Hartum yönetimi, İran silahlarını Hamas’a ulaştırıyordu. Bu nedenle Tel Aviv, Hartum’u azılı bir düşman olarak sınıflandırdı. İsrail savaş uçakları 2009 yılında Gazze Şeridi’ne silah sevkiyatı yapıldığı gerekçesiyle Sudan’ın doğusunda bazı araç ve şahısları hedef aldı. Bu olay, Yermuk Savunma Sanayi Kompleksi’nin imhasından önce yaşanmıştı.

İki ülke arasındaki ilişkiler güçlü ve sağlam biçimde sürüyordu. Bu durum, Ocak 2016’da Ömer el-Beşir’in, herhangi bir ön işaret vermeden ve aniden Şiî mezhebinin yayılması iddiasıyla bu ilişkiyi kesmesine kadar devam etti. Oysa hakikatte, bazı Sünni İslamcılar Şiîliğe geçmiş olsalar da İslamî Hareket’e olan sadakatlerini korumaktaydılar.

Sudan, İran ve İsrail arasındaki ilişkiler çok daha karmaşık bir hâl aldı. Burhan, Şubat 2020’de Uganda’da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşerek İsrailli bir yetkiliyle görüşen ilk Sudanlı lider oldu. Bu görüşmenin ardından Sudan, İbrahim Anlaşmalarını imzaladı ve İsrail’i boykot yasasını yürürlükten kaldırdı.

İran ile ilişkiler ise kesintisiz olarak kopuk kaldı. Ta ki, Ekim 2021’deki darbeyle ülke yönetimini tek başına ele alan Burhan’ın, Nisan 2023’te, yani ordu ile HDK arasında patlak veren savaşın ardından bu ilişkiyi yeniden tesis etmesine kadar. Bu adım, İran silahlarına geri dönüş anlamına geliyordu.

Burhan, silah ve mühimmat temini için İran’la ilişkiyi yeniden kurmak zorunda kaldı. İran da hızlı bir şekilde ona ihtiyaç duyduğu silahları ve mühimmatı sağladı. Bu destek, insansız hava araçlarını (İHA) da kapsıyordu. Burhan halen bu İHA’ları HDK'ye karşı kullanıyor.

İsrail ile İran arasında savaşın patlak vermesi, Sudan’ı derin bir ikilemin içine soktu. Çünkü Burhan, İsrail’in müttefiki olarak İbrahim Anlaşmalarına imza atmış, İsrail’i tanımış ve diplomatik ilişkiler kurmuştu. Ancak öte yandan, İran’dan İHA’lar ve çeşitli mühimmat temin ederek silah desteği aldı. Dahası, Burhan’ın yanında HDK'ye karşı savaşan İslamcı müttefikleri, İran’a açık destek veriyor ve İsrail’e karşı cihad ilan etmiş bulunuyor. Bu durum, Burhan’ın İsrail’le olan ilişkisiyle, sahadaki fiilî ittifakları arasında ciddi bir çelişki oluşturuyor. Öte yandan, Burhan’ın rakibi olan HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) da İsrail’le ilişki kurmuş durumda. Hatta yardımcısı Abdurrahim Daklu’nun yakın zamanda Tel Aviv’e bir ziyaret gerçekleştirdiği iddia edilmişti. Tüm bu gelişmeler, İsrail’in geçici başkent olarak kullanılan Port Sudan’daki hükümete –yani Burhan yönetimine– nasıl bir karşılık vereceği sorusunu gündeme getiriyor.