Türkiye-Suriye normalleşmesi: Olasılık ve sürdürülebilirlik

Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önceki ‘Esed'siz Suriye’ politikasından vazgeçti

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Şam'daki Halk Sarayı'nda tokalaşırken, 11 Ekim 2010 (AP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Şam'daki Halk Sarayı'nda tokalaşırken, 11 Ekim 2010 (AP)
TT

Türkiye-Suriye normalleşmesi: Olasılık ve sürdürülebilirlik

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Şam'daki Halk Sarayı'nda tokalaşırken, 11 Ekim 2010 (AP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Şam'daki Halk Sarayı'nda tokalaşırken, 11 Ekim 2010 (AP)

Ömer Önhon

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile görüşme çağrılarını daha yüksek sesle dile getirmeye başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Geçtiğimiz hafta Washington'da gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi kapsamında düzenlenen basın toplantısında bir soru üzerine Esed'i Türkiye'de ya da üçüncü bir ülkede görüşmeye davet ettiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı Ankara ile Şam arasındaki gerilimin sona erdirilmesi için uygun atmosferi oluşturmakla görevlendirdi. Washington dönüşü uçakta açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD ve İran'ın bu olumlu gelişmeleri memnuniyetle karşılaması ve desteklemesi gerektiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daha önceki ‘Esed'siz Suriye’ politikasını terk ettiği ve Suriye'deki sorunları Esed ile birlikte çözmek istediği açık.

Suriye Devlet Başkanı Esed, Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşmek için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Suriye'nin kuzeyinden çekilmesini şart koşarken, Türkiye görüşmelerin önkoşulsuz olarak devam etmesi gerektiğini vurguluyor. Türk uzmanlara göre Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde sonsuza kadar kalma niyetinde değil, ancak Erdoğan'ın ‘terör örgütü’ olarak tanımladığı grupların kontrolü altındaki bölgeden Türk topraklarının hedef alınmayacağına dair kendisine garantiler verilmesine ihtiyaç duyuyor.

Erdoğan'ın tekrarlanan çağrılarına Suriye'den verilen doğrudan yanıt bu kez Esed’den değil, Suriye Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı bir açıklamayla geldi. Bakanlık açıklamasında, iki ülkenin çıkarlarının çatışmaya ya da düşmanlığa değil, sağlıklı bir ilişkiye dayandığı ve Türkiye ile ilişkilerin normale ve 2011 öncesine dönmesine bağlı olduğu ifade edildi.

Açıklamada, şu ifadeler yer aldı:

Normalleşmeye yönelik her türlü girişim, arzu edilen sonuçlara ulaşılmasını amaçlayan sağlam temellere dayanmalı. Bunların başında da yasadışı güçlerin Suriye topraklarından çekilmesi ve sadece Suriye'nin değil, Türkiye'nin de güvenliğini tehdit eden terörist gruplarla mücadele edilmesi geliyor.

Bana göre bu açıklama normalleşme sürecinin başlamasına dair herhangi bir önkoşul dayatmaktan ziyade, süreç başladıktan sonra nelerin başarılması gerektiğinin ana hatlarını çiziyor.

Açıklamada ayrıca Şam’ın ‘Suriye-Türkiye ilişkilerinin düzeltilmesi için samimi çabalar bulunan kardeş ve dost ülkelere teşekkürleri ve takdirleri’ dile getirildi.

Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme sürecine Rusya arabuluculuk yapıyor ve henüz netleşmemiş olsa da Irak'ın da bir rolü olduğuna inanılıyor. Ancak normalleşmeyi mümkün ve sürdürülebilir kılmak için ele alınması gereken önemli meseleler var.

1- Suriye muhalefeti Suriye'nin kuzeybatısında kendi yönetimini kurdu ve varlığını sürdürebilmek için Türkiye'nin desteğine ihtiyaç duyuyor. Şam ile uzlaşma durumunda Türkiye'nin Suriye muhalefetini terk edeceği korkusu bu bölgelerde son zamanlarda protestoların düzenlenmesine neden oldu.

2- Başta köktendinci gruplar olmak üzere militanların ve Esed'in yönetimi altında yaşamayı reddeden Suriyelilerin gidebilecekleri tek bir yer var, o da Türkiye. Ancak Ankara'nın bir yandan Türkiye’deki Suriyelileri geri göndermeye çalışırken diğer yandan yeni Suriyeli grupları kabul etmesi büyük bir ikileme yol açacak.

3- ABD tarafından eğitilen ve donatılan Halk Koruma Birlikleri (YPG), bağımsız bir oluşum olarak kazanımlarını korumaya çalışıyor. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye sınırlarında ‘terör devleti kurulmasına’ izin vermeyeceğini vurguluyor.

4- Suriyeli mültecilerin geri dönüşü Türkiye'de önemli bir siyasi mesele haline geldi. Dolayısıyla Ankara, Suriyeli mültecileri ülkelerine geri göndermeye çalışıyor, ancak Şam bu konuda kendisiyle iş birliği yapmadığı sürece çabaları sınırlı kalacaktır.

Türkiye'deki muhalefet partileri, Erdoğan'ın ‘katil’ olarak nitelendirdiği ve onsuz bir Suriye için aktif çaba sarf ettiği Esed'le uzlaşmayı istemesini, ‘Suriye politikalarının başarısızlığının açık bir göstergesi’ olarak görüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Temmuz'daki kabine toplantısının ardından Suriye muhalefetine dış politikadaki gerilimi azaltmak için görüşmesi gereken herkesle görüşmekten kaçınmayacağı konusunda güvence verdi. Esed ile görüşebileceğini ve bunu yaparak Türkiye’nin (Suriye muhalefetine atıfla) kimsenin güvenine ihanet etmeyeceğini belirten Erdoğan, “Türkiye dostlarını terk eden bir ülke değildir” dedi. Türk yetkililer ayrıca Suriyeli muhalif grupların temsilcileriyle de bir araya gelerek onları ikna etmeye çalıştı.

Suriye’nin kuzeybatısında yaklaşık 5 milyon nüfusa sahip. Sadece Halep ve İdlib'den gelenler değil, aynı zamanda silahlı grupların üyeleri ve aileleri ile Humus, Hama, Şam/Doğu Guta ve Dera gibi diğer bölgelerden gelen ve 2017 yılında imzalanan ‘çatışmasızlık bölgesi’ oluşturulması anlaşmalarının ardından Esed yönetimi altında yaşamak istemedikleri için kuzeye göç eden kişiler de yaşıyor. Bu kişiler, Esed ile uzlaşmaya en azından mevcut koşullar altında niyetli değiller.

xdvfbr
Suriye'nin kuzeyindeki el-Bab kentinde Türkiye karşıtı gösteriler sırasında bir Türk askeri aracını izleyen çocuklar, 1 Temmuz (AFP)

Tüm bu zorluklara rağmen, Türk ve Suriyeli yetkililerin, özellikle de istihbarat yetkililerinin, Erdoğan ve Esed arasında olası bir görüşmenin önünü açmak için Rusya'nın arabuluculuğunda bir araya geldikleri varsayılabilir.

Şam'daki iktidarını sürdürmeyi başaran, Arap Birliği (AL) üyeliğine geri dönen ve uluslararası ilişkilerinde bazı ilerlemeler kaydeden Esed, 2011 yılındaki ayaklanmaya yol açan politikalarını ve acımasız uygulamalarını değiştirmedi. Hatta muhalefeti reddetmeyi ve rejime entegre olmalarına karşı çıkmayı sürdürüyor. Aynı zamanda özgür ve kapsamlı seçimler yapılması ve en alt düzeyde bile olsa iktidar paylaşımı gerçekleşmesi imkansız olasılıklar olarak kalmaya devam ediyor.

Ayaklanmanın başlangıcında olduğundan çok daha kötü ekonomik koşullarla birleşen mevcut durum, silahlı çatışmaların yeniden başlaması ihtimalini her zaman diri tutuyor. Rusya ve Suriye'nin İdlib'deki hedefleri bombalamaya devam etmesi, Suriye muhalefetine ve yeni bir mülteci akını potansiyeli de dahil olmak üzere Türkiye'ye her türlü ek komplikasyonu hatırlatıyor.

Türkiye'deki muhalefet partileri, Erdoğan'ın ‘katil’ olarak nitelendirdiği ve onsuz bir Suriye için aktif çaba sarf ettiği Esed'le uzlaşmayı istemesini, ‘Suriye politikalarının başarısızlığının açık bir göstergesi’ olarak görüyor.

Türkiye'nin ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) lideri Özgür Özel, Esed ile görüşmek üzere yakında Şam'ı ziyaret etmeyi planlıyor. Ziyaretin amacının Ankara ile Şam arasında normalleşmeyi kolaylaştırmak olduğu belirtiliyor. Ancak Suriye tarafı henüz ziyareti teyit etmedi.

BMGK’nın 2015 yılında Rusya ve Suriye de dahil olmak üzere tüm taraflarca kabul edilen 2254 sayılı kararı, Suriye’de kapsamlı bir siyasi çözüm için en iyi seçenek olmaya devam ediyor.

Mülteciler ve geri dönenler konusunda sorunun başlıca kaynağı Suriye. Türkiye'deki ve başka yerlerdeki Suriyeliler ya da en azından bir kısmı, anavatanlarında uygun sosyal, ekonomik ve güvenlik koşullar oluşturulduğu takdirde geri döneceklerdir.

Suriye'nin bu konuda ciddi adımlar atması gerekiyor ve uluslararası toplumun yardımına ihtiyaç duyacağı açık. Ancak ülke kendi kaynaklarını da kullanmalı.

ABD’nin koruması altındaki YPG/PKK, Suriye'deki tüm petrol sahalarını kontrol ediyor. Bu sahalardan çıkardığı petrolü Esed rejimi, kökten dinci örgütler ve kuzeybatıdaki muhalefet de dâhil olmak üzere çeşitli alıcılara satarak faaliyetlerini finanse ediyor. Oysa bu kaynaklardan elde edilen ülke serveti, Suriye'nin yeniden inşası ve halkın evlerine dönmesini kolaylaştıracak koşulların yaratılması için kullanılmalı.

Suriye’deki kriz sadece Türkiye ve Suriye arasındaki bir mesele olmamakla birlikte bu krizi tamamen sona erdirmenin tek yolu kapsamlı bir çözümdür.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2015 yılında Rusya ve Suriye de dahil olmak üzere tüm taraflarca kabul edilen 2254 sayılı kararı, Suriye’de kapsamlı bir siyasi çözüm için en iyi seçenek olmaya devam ediyor.

Tüm bunlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Esed önümüzdeki haftalarda bir araya gelse bile, tüm karışık konuların çözülmesinin yıllar alacağını beklememiz gerektiğini gösteriyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Hamideti uzun bir aradan sonra ortaya çıktı… Savaşı mı genişletiyor yoksa Ensar'ı mı destekliyor?

Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) 2 Haziran Pazartesi günü yaptığı konuşmadan (Videodan alınan ekran görüntüsü)
Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) 2 Haziran Pazartesi günü yaptığı konuşmadan (Videodan alınan ekran görüntüsü)
TT

Hamideti uzun bir aradan sonra ortaya çıktı… Savaşı mı genişletiyor yoksa Ensar'ı mı destekliyor?

Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) 2 Haziran Pazartesi günü yaptığı konuşmadan (Videodan alınan ekran görüntüsü)
Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hamideti) 2 Haziran Pazartesi günü yaptığı konuşmadan (Videodan alınan ekran görüntüsü)

Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti), kuvvetlerinin ülkenin merkezini ve başkent Hartum'u kaybetmesinden ve ordunun mart ayında Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı geri almasından bu yana süren sessizliğini bozdu.

Hamideti, pazartesi akşamı yayınlanan konuşmasında, savaşın ‘yeni aşamasının’ başladığını duyurdu. Kuzey Kordofan eyaletinin başkenti el-Ubeyd şehri ve Beşir rejiminin ‘İslamcı’ destekçileri için bir kuluçka merkezi olarak tanımladığı Kuzey Eyaleti de dahil olmak üzere Sudan'ın orta ve kuzeyindeki yeni şehir ve bölgelere saldırmakla tehdit etti. Ayrıca ordunun, güçlerine karşı ‘kimyasal silah’ kullandığı yönündeki suçlamalarını tekrarladı.

hjukı
Sudan ordusunun Kuzey Eyaleti'ndeki Özel Görev Güçleri Taburu üyeleri (AFP)

Konuşma, bir yandan ordu ve müttefikleri, diğer yandan HDK arasında Kuzey, Güney ve Batı Kordofan eyaletlerinde yaşanan şiddetli çatışmalardan sadece birkaç gün sonra geldi. Bu çatışmalar sırasında HDK, en-Nahud, el-Havi, ed-Dibeybat, Ummu Sumeyme, el-Hammadi ve Kazgil gibi önemli kasabaları ordudan geri aldı.

Stratejik bir şehre yaklaşmak

Analistlere göre bu bölgelerin ele geçirilmesi HDK'nin önünü açtı ve onu, ordunun savaşın başladığı 15 Nisan 2023'ten bu yana kontrol altında tuttuğu stratejik el-Ubeyd şehri ile kuzey ve orta bölgelere ‘çok daha fazla yaklaştırdı’.

Hamideti’nin konuşması, zamanlaması ve içeriğiyle ilgili olarak önemli bir tartışma yarattı. Bazıları bunu, güçlerinin moralini yükseltmek için basit bir savaş propagandası ve güçlerinin son zamanlarda elde ettiği kazanımlara dayanarak orduya ve müttefiklerine karşı psikolojik savaş olarak gördü. Diğerleri ise ‘tehlikeli bir tırmanış’ olarak değerlendirilen tehditleri, batıya doğru geri çekildikten sonra savaşın kapsamını bir kez daha genişletme potansiyeli olarak değerlendirdi.

Konuşma aynı zamanda HDK'nin arka arkaya aldığı bir dizi yenilginin yanı sıra, Kordofan eyaletlerinde elde ettiği önemli zaferleri de takip ederek, kayıplar için bir gerekçe ve aynı zamanda bir güç gösterisi gibi göründü.

fgthyu
Sudan ordusu 21 Mart'ta Hartum'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı geri aldıktan sonra kutlama yaptı. (AP)

Hamideti konuşmasında savaşı yeni alanlara yaymak ve güçleri geçici başkent Port Sudan'a ulaşana kadar savaşmaya devam etmekle tehdit etti.

HDK Komutanı, Mısır'ın Sudan ordusunu desteklediği ve ona silah ve mühimmat sağladığı yönündeki suçlamalarını yineledi. Ayrıca, Sudanlı İslamcıların ordunun kilit destekçisi olan Devlet Başkanı Isaias Afwerki rejimine karşı çıkan Eritreli İslamcıları desteklediği bir zamanda Eritre'nin orduyu destekleyen bir rolü olduğunu ima etti.

Hamideti'nin orduyla yeni müzakerelere dönmeyi reddetme ısrarı, savaşın kendi lehine sona ermekte olduğu görüşü ve geçici başkent Port Sudan'a gelişi konuşmanın en önemli bölümleriydi.

İnisiyatifi yeniden ele geçirme çabası

Orduya sadık olanlar konuşmayı küçümseyerek, ‘inisiyatifi yeniden ele geçirme çabası’, ‘kontrol ettiği bölgelerin çoğundan çekilmek zorunda kalan yenilgiye uğramış güçleri için psikolojik bir hamle’ ve ‘kafa karışıklığı’ olarak nitelendirdi.

Siyasi analist Muhammed Latif ise “Belirli bölgeleri tehdit eden ve buralara girme tehdidinde bulunan açık ton, Hamideti’nin güçlü bir konumdan yola çıkıyor olabileceğini gösteriyor” dedi.

dfgt
Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından dün Telegram üzerinden yayınlanan videodan alınan ekran görüntüsü

Latif'e göre Hamideti'nin konuşmasındaki gücün kaynağı, ‘ordu ve müttefiklerine karşı üç büyük zafer elde ederek ilk kez batı, orta ve kuzey Sudan arasındaki bağlantı noktasını kontrol etmesi’.

“Hamideti'nin güçlerinin bu stratejik noktayı kontrol edememesi, onu merkezden çekilmeye zorlayan ana nedenlerden biriydi” diyen Latif, “Şimdi Kordofan üzerinde neredeyse tam kontrol sağladı ve ikmal hatları birbirine bağlandı. Bu askerî harekât açısından önemli ve stratejik bir durum” değerlendirmesinde bulundu.

Hamideti'nin ‘merkez noktayı’ kontrol etmesinin, merkez ve kuzeydeki birçok bölgeye ulaşmasını sağladığını belirten Latif, “Hamideti'nin konuşması, içeriğiyle birlikte, bu bölgeler için gerçek bir tehdit oluşturuyor” dedi.

Latif, Hamideti'nin güçlerinin hedef alabileceği bölgelerdeki vatandaşlara vermeye çalıştığı güvenceleri, HDK'nin gerçek bir kontrol, güvenlik ve yönetim modeli sağlamasına bağlayarak şunları söyledi: “Hamideti'nin güçlerinin gerçekleştirdiği büyük ve çok sayıda ihlal, bu ihlalleri durduracak gerçek bir deneyim sağlamadığı sürece, vatandaşları girebilecekleri bölgelerden kaçmaya itecektir.”

Kesilmiş ifadeler

İslamcı yazar İbrahim es-Sıddık, Facebook sayfasında yaptığı birden fazla paylaşımda konuşmayı küçümseyerek ‘kesik, tutarsız ve hakaretlerle dolu’ olarak nitelendirdi.

Es-Sıddık, Hamideti'nin, ordu güçlerinin yüzde 70'ini yok ettiği iddiasıyla da alay etti.

Araştırmacı es-Sir es-Seyyid, konuşmanın daha önce söyledikleriyle uyumlu olduğunu belirterek, konuşmanın taşıdığı ‘dini retoriğe’ dikkat çekti. Es-Seyyid, “Konuşmayla ilgili en önemli şey, ordunun silahları, yetenekleri, kadroları ve işbirlikçileri hakkında bilgi vermek de dahil olmak üzere psikolojik savaş mesajları içermesidir” dedi.

xcvfg
Sudan Ordusunun Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan daha önce Hartum'a yaptığı bir ziyaret sırasında askerlerle birlikte (Sudan Ordusu)

Es-Seyyid, Hamideti'nin konuşmasının bölgesel ya da kabilesel bir boyut içermediğine ve güçlerinin hedef alabileceği bölgelerdeki, özellikle de kuzey eyaletindeki vatandaşlara hayatlarının tehdit altında olmayacağına dair güvence verdiğine dikkat çekerek, “İroni şu ki, Hamideti halen Kuzey Eyaleti’nin merkeze eşdeğer bir hedef ve ordu için bir kuluçka makinesi olduğuna inanıyor” ifadesini kullandı.

“Konuşma, ordunun ve müttefiklerinin gücüne ve orduyu yenmenin karmaşıklığına işaret ediyor” diyen es-Seyyid, konuşmanın ‘ordu destekli hükümet tarafından yeni bir başbakan atanmasını’ görmezden gelmesine şaşırdığını ifade etti.