Ortadoğu’daki savaşın cehennemi denklemleri

Filistinli siviller fayda-maliyet hesaplamalarının dışında kaldı

İsrail'in Yemen'in Hudeyde Limanı’na düzenlediği saldırıdan bir gün sonra petrol depolama tanklarında devam eden yangını fotoğraflayan bir adam, 21 Temmuz 2024 (AFP)
İsrail'in Yemen'in Hudeyde Limanı’na düzenlediği saldırıdan bir gün sonra petrol depolama tanklarında devam eden yangını fotoğraflayan bir adam, 21 Temmuz 2024 (AFP)
TT

Ortadoğu’daki savaşın cehennemi denklemleri

İsrail'in Yemen'in Hudeyde Limanı’na düzenlediği saldırıdan bir gün sonra petrol depolama tanklarında devam eden yangını fotoğraflayan bir adam, 21 Temmuz 2024 (AFP)
İsrail'in Yemen'in Hudeyde Limanı’na düzenlediği saldırıdan bir gün sonra petrol depolama tanklarında devam eden yangını fotoğraflayan bir adam, 21 Temmuz 2024 (AFP)

Elie Kuseyfi

İsrail'in Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaş ne kadar uzun sürerse, çatışmanın bölgesel bir savaşa dönüşme olasılığının da o kadar artacağı netleşti. Aslında savaş giderek yayılıyor. Belki de artık savaşın yayılmasından ziyade, yayılmanın bir gerçeklik haline gelmesi bakımından bunun şekli ve kapsamı hakkında konuşulmalı. Savaşın yayıldığının en son kanıtı, Yemen’deki Husilerin Tel Aviv'e silahlı insansız hava aracı (SİHA) ile düzenlediği saldırı ve İsrail'in buna Hudeyde Limanı’nı bombalayarak verdiği karşılıktı. İsrail ordusu komutanları bunu ‘savaşta bir dönüm noktası oluşturan niteliksel bir gelişme’ olarak değerlendirdi.

İran destekli milis güçlerin aralarındaki koordinasyonu eskisinden daha açık bir şekilde göstermeye ve bunu siyasi olarak ve medyada vurgulamaya başlamaları dikkati çekti. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın Ensarullah Hareketi lideri Abdulmelik el-Husi'nin sözlerini ve başlıklarını yinelediği son konuşmasında açıkça görüldü. Ardından Hizbullah, Husilerin İsrail’e SİHA ile saldırdığı gün, yani cuma günü İsrail'in kuzeyindeki yasadışı yerleşim birimlerini hedef aldığını duyurdu.

Dolayısıyla İsrail ordusunun cumartesi günü Hudeyde Limanı ile eş zamanlı olarak Lübnan'ın güneyinde Hizbullah’a ait silah depolarını bombalaması arasındaki bağlantı göz ardı edilemez. Çünkü bu, İsrail basının dikkati çektiği ‘İran eksenli’ güçlerin aralarındaki koordinasyonu gösterme eğilimine İsrail'in verdiği yanıttı.

Ancak gerçekte bu koordinasyon sadece Husilerin savaşa daha fazla dahil olması ve bunun yüksek maliyetine katlanması anlamına geliyor. Bu durum İran merkezindeki ve Hizbullah çevrelerindeki fayda-maliyet hesaplamalarının bir sonucudur. Bu hesaplar sadece karşılıklı saldırılar bağlamında İsrail hedeflerinin seçimine değil, aynı zamanda İsrail'in bu hedeflere yönelik misillemesinin maliyetinin İran destekli milis imparatorluğunun ana kolu olan Hizbullah'a yönelik misillemenin maliyetinden daha az olması temelinde bu hedefleri bombalayan tarafa da dayanıyor.

Bu durum, Hizbullah'ın İsrail’in derinliklerini hedef alma tehdidinde bulunmasına ve bölgedeki açık cepheler sıralamasında ikinci sırada yer alarak İsrail ordusuyla doğrudan çatışmaya giren taraf olmasına rağmen Tel Aviv’i Hizbullah'ın değil de Husilerin hedef almasının nedenlerini sorgulayarak mevcut savaş sırasında İran eksenindeki iç dinamikleri okumaya itiyor.

Burada İran ekseninin Husilerin yeteneklerini ve askeri yeterliliklerini abartmaya yönelik propaganda çabalarına da atıfta bulunabiliriz. Bu durum İsrail'i korkutmanın ötesinde Ensarullah'ı cezbediyor gibi görünüyor. Öyle ki Ensarullah Hareketi lideri Abdulmelik el-Husi'nin çatışmaya ne kadar müdahil olduğunu göstermek için ‘İsrail ile doğrudan çatışmaya girmekle’ övünmeye başlaması, Yemen'deki Husilerin hesaplarının yanı sıra İran ekseninin bölgesel hesaplarıyla da ilişkili. Burada, İran ekseninin iç dinamiklerindeki bir tür ‘tabakalaşmaya’ işaret etmek için bir parantez de açılabilir. Zira Husilerin ‘kurban edilmesi’, İran ekseninin cuma günü Tel Aviv'in bombalanmasında olduğu gibi İsrail'e karşı mesajlarını sertleştirmek istediğinde, kurban edilmeye diğerlerinden daha layık olduklarına dair üstü kapalı bir düşünce olduğuna işaret ediyor. Burada bir de Husiler tarafından iddia edildiği gibi İHA’nın gerçekten Yemen'den fırlatılıp fırlatılmadığı sorusu ortaya çıkıyor.

Bu tablo, bölgedeki savaşların geçmişi ve geleceğiyle olan güçlü bağları dışında ve özellikle ABD Başkan Joe Biden'ın kasım ayında yapılması planlanan başkanlık seçimlerinde adaylıktan çekilmesi sonrası Amerikan siyaset sahnesinde yaşanan Filistin ve İsrail dönüşümleri ve bunun savaşın geleceği üzerindeki etkisi dışında da okunamaz. Gazze Şeridi’nde ateşkes için masadaki tek önerinin Demokrat Partili Başkan Biden’a ait olduğu düşünüldüğünde bu durum daha da netleşiyor. Dolayısıyla ABD’deki bu gelişmenin savaşan tarafların, savaşın farklı hızlarda devam etmesi ve başka yerlere sıçraması üzerine kurulu olarak okunması gereken hesaplarının önemli bir parçası haline geldiğine şüphe yok.

Hamas’ın sadece İsrail'e değil Filistinlilere de daha fazla taviz vermesi gerekse bile savaşı durdurmakla ister İsrail ister çatışmaya dahil olan herhangi bir bölgesel güç olsun herkesten daha fazla ilgilenmesi gerekiyor.

Filistin bağlamında, Gazze Şeridi'ndeki en kanlı savaşın dokuzuncu ayında Hamas’ın yanıtlaması gereken önemli bir soru var. Aslında Hamas'ın İsrail'le arasındaki çatışma, Filistin Yönetimi'yle arasındaki ihtilafı ortadan kaldırmadı. Bu durumun şu an Hamas'ı Filistin Yönetimi'nden daha fazla sorguladığına şüphe yok, ancak hem tarihsel hem de ilkesel olarak her iki taraf da farklı derecelerde de olsa bu çatışmadan sorumlu tutulabilir. Şu an Filistin'deki bölünmüşlüğün devam etmesinin sorumlusu Hamas’tan başkası değil. Çünkü Gazze Şeridi'nde İsrail’le savaşan Filistinli grupların başında Hamas geliyor.

Savaşın başlangıcına, yani Hamas'ın geçtiğimiz yıl 7 Ekim'de İsrail’e düzenlediği saldırıya geri dönmek gerekiyor. İsrail'i Gazze Şeridi'ne cehennemi bir savaş başlatmaya iten bu saldırıyı başlatan Hamas'ın hedefleri, gerekçeleri ve hesapları sorusu, özellikle Filistin'deki bölünme ve Hamas'ın savaş sırasındaki siyasi tutumu gerek İsrail'le müzakereler gerekse Filistin Yönetimi'yle ilişkileri açısından bakıldığında, hala çok tartışmalı. Bu da savaşın ‘ertesi günü’ ve Hamas'ın o günkü varlığı sorusunu gündeme getiriyor. Hamas'ın ertesi günde yer alma hedefi sadece İsrail'e karşı değil, aynı zamanda Filistin Yönetimi'ne karşı da bir kazanım olarak yorumlanabilir. Bu ‘Hamasçı’ hedefin insani kayıpları artmaya devam ederken sadece Hamas ya da Filistin Yönetimi'ne karşı değil, tüm Filistinlilere karşı uzun vadeli kazanımlar elde etmeyi amaçlayan İsrail'in süregelen saldırganlığı sonucunda yaklaşık 40 bin Filistinli hayatını kaybetti.

xsdfrgt
Gazze Şeridi'nde hareket eden İsrail askeri araçları, 21 Temmuz 2024 (AFP)

Eğer İsrail gerçekten de Filistinlilerin akan kanından sorumluysa, Hamas'ın da Filistin davasına karşı siyasi ve ahlaki sorumluluğu, onun savaşı durdurmak için siyasi çıkış yolları bulmasını, yani müzakerelerdeki hedefinin kendi bekası değil, siyasi anlamda Filistinlilerin bekası ve hayatlarını kurtarmak olmasını gerektiriyor. Bu, Hamas'ın kendini feshetmesi ve ortadan kaybolması gerek demek değil, ki böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Ancak Hamas'ın siyasi ve ahlaki sorumluluğu, 7 Ekim saldırısını başlatma ve Gazzeliler için nasıl sonuçlar doğuracağını doğru tahmin edememe nedenlerinden bahsetmeksizin savaşın ertesi gününde varlığını korumasının maliyetiyle ilişkili. Bu, savaşın sonuna kadar ertelenebilecek bir tartışma olmakla birlikte savaşın Filistinlilerin hayatları açısından muazzam insani maliyeti, üstesinden gelinebilecek geçici bir meseleymiş gibi göz ardı edilemez.

Bu aynı zamanda Hamas'ın müzakereleri engellemekten sorumlu olduğu ve İsrail'in ateşkes konusunda çaresiz olduğu anlamına da gelmiyor. Mesele şu ki Hamas, sadece İsrail'e değil Filistinlilere de daha fazla taviz vermesi gerekse bile savaşı durdurmakla ister İsrail ister çatışmaya dahil olan herhangi bir bölgesel güç olsun herkesten daha fazla ilgilenmesi gerekiyor. Böylece Filistinlilerin davalarını bölgesel ve uluslararası alanda destekleyebilmeleri için Filistinlilerin bölünmüşlüğünün ortadan kaldırılmasının ve Filistin siyasi vizyonunun birleştirilmesinin yolunu açarak Filistinlilere de fayda sağlayacaktır. Filistin'in hedefi, gerçek ve etkili bir uluslararası baskı olmadan tutumunda herhangi bir değişiklik yapmaya istekli görünmeyen İsrail'in saldırganlığı karşısında Filistin halkını korumak ve haklarını elde etmek için uluslararası garantiler sağlamak olması gerektiğinden, bu şu anda çatışmanın merkezi bir noktasıdır. Tabii bu tür garantiler öngörülebilir bir gelecekte halen sağlanabilir olursa. Ancak, bölgesel ve uluslararası mevcut güç dengeleri çerçevesinde zor olsa da Filistinliler için bundan başka bir siyasi ufuk da bulunmuyor.

İran ekseninin İsrail'in yakında yok olacağından bahsetmesi, İsrail'in dünyanın en güçlü ülkesinin desteğiyle hayatta kalmak için en büyük gücü ve şiddeti kullanabileceğini göstermesiyle aynı zamana denk geldi.

Hamas'ın her halükârda Filistin meselesine yaklaşımında bir değişiklik yapması gerekiyor. İsrail'e verilecek her türlü taviz, savaşın sona ermesine yol açsa bile, Filistin sahasında bir tavizle ya da Filistin gerçeklerinin yeni bir okumasıyla birlikte verilmediği sürece, ertesi gün varlığını koruması için İsrail'le önceki anlaşmalara benzer bir anlaşma yapmayı hedeflediği anlamına gelir. Bu da Hamas'ın gerçek bir Filistin ulusal hareketi olmaya istekli olup olmadığına dair bir sınav olacak. Ancak El Fetih ve Hamas arasında daha önceki tüm uzlaşı deneyimleri, mevcut deneyimin başarısı konusunda fazla iyimser bir hava estirmiyor. Aradaki tek fark, Çin'in bu kez diplomasisi için bir test olduğundan anlaşmanın başarısıyla ilgilenecek olması. Bu aynı zamanda özellikle mevcut İsrail zihniyeti savaştan sonra Gazze'de ne Hamas'ı ne de Filistin Yönetimi’ni istemediğinden bölgedeki savaşın cehennemi denklemlerinden biri olmaya devam ediyor.

dfvgrbthy
Lübnan’ın güneyinden fırlatılan bir roketin İsrail'in kuzeyindeki Yukarı Celile bölgesine isabet etmesinin ardından bölgeden yükselen dumanlar, 21 Temmuz 2024 (AFP)

İsrail ise aşırı sağcı partilerin esiri haline gelmiş durumda. Bu yüzden artık hem kendisi hem de bölge için daha tehlikeli. Öyle ki mevcut savaş için öne sürdüğü bekasına yönelik tüm nedenler, siyasi ve sosyal alanındaki aşırılıkçı dürtülerin bir tercümesinden ibaret. Bu da İsrail'in kendisini neden ‘sürekli savaş halinde’ gördüğünü açıklıyor. Ancak özellikle Oslo Anlaşması'ndan sonra uzlaşı ilkesini reddederek kendisini bu gerçekliğin içine iten de kendisiydi. Tel Aviv, Oslo Anlaşması’nı yok sayarak Filistinlilere karşı sadece güç mantığını kullanmaya hazır olduğunu ve uzlaşı mantığının Filistinlilerin haklarını, özellikle de tam egemen bir devleti ezme yolunda sadece bir durak olduğunu gösterdi. İsrail'in bu eğilimi, ilk andan itibaren kendilerini Filistinli taraflara ve siyasi çözümü destekleyen Arap ülkelerine alternatif ve İsrail’in saldırganlığına karşı tek seçenek olarak gösteren İran ve vekillerine büyük bir propaganda alanı ve geniş siyasi kaynaklar sağladı. Ama aynı zamanda, bu siyasi propagandadan yararlanarak, İsrail'in işine yarayan bin bir nedenle, ‘ateş çemberi’ olarak adlandırsalar bile, bölgede ülkelerini ve toplumlarını yok eden yayılmacı bir gündem uyguladılar. Bundan daha cehennemi bir denklem olabilir mi?

Son olarak İran ekseni tarafından İsrail'in yakın zamanda yok olacağına dair söylemlerinin bedeli her şeyden önce Filistinliler tarafından ödeniyor. Çünkü İsrail savaşı en başta onlara karşı yürütüyor. Canları ve mallarıyla bunun sonuçlarına katlananlar da onlar. Bu yüzden yanılsamalara ve aptalca siyasi propagandalara değil, bu çatışmanın gerçeklerinin doğru bir okumasına dayanan bir farkındalığa ihtiyaç duyuyorlar. Özellikle İsrail'in yakında yok olacağından bahsedilmesi, İsrail'in, en azından şimdiye kadar, dünyanın en güçlü ülkesinin desteğiyle var olmaya devam etmek için öngörülemeyen bir süre boyunca en büyük gücü ve şiddeti kullanabileceğini göstermesiyle aynı zamana denk geldiğinden bölgedeki en tehlikeli savaş denklemi de budur.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



İsrail'in Gazze Şeridi’ndeki “uzun vadeli” yapılanması

İsrail ordusu tarafından 8 Eylül'de dağıtılan ve Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerlerini gösteren bir fotoğraf (AFP)
İsrail ordusu tarafından 8 Eylül'de dağıtılan ve Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerlerini gösteren bir fotoğraf (AFP)
TT

İsrail'in Gazze Şeridi’ndeki “uzun vadeli” yapılanması

İsrail ordusu tarafından 8 Eylül'de dağıtılan ve Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerlerini gösteren bir fotoğraf (AFP)
İsrail ordusu tarafından 8 Eylül'de dağıtılan ve Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerlerini gösteren bir fotoğraf (AFP)

Salim er-Reyyis

Gazze Şeridi'nin kuzeyinden önce orta kesimlerine ardından batıda kıyı bölgelerine göç eden 60 yaşındaki Abdulazim Ferec, çadırının kapısında oturmuş güneş enerjisiyle çalışan bir radyodan haberleri dinliyordu. Son günlerde siyasi haber bültenlerinin İsrail Başbakanı Binamin Netanyahu'nun açıklamalarına ve İsrail ordusunun Gazze’deki savaşla ilgili kararlarına daha fazla yer ayırdığını belirten Ferec, ayrıca ABD, Mısır ve Katar ile elinde İsrailli rehinelerin olduğu Hamas ve binlerce mahkumu hapishanelerinde tutan İsrail arasında bir esir takası anlaşması için görüşmelere devam edildiğinin aktarıldığını söyledi.

Ferec, haberleri, 7 Ekim 2023 tarihinde savaşın başlamasından bu yana İsrail ordusu tarafından yerinden edilen kendi ailesi de dahil binlerce Gazzeli ailenin Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki evlerine ve yerleşim bölgelerine dönmelerine izin verilmesine ilişkin herhangi bir bilgi ya da karar duymak için takip ettiğini belirterek “Yaz kış sokaklarda çadırlarda yaşamaktan, böceklerden ve mahremiyetin olmayışından bıktık. Evlerimize geri dönmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.

İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin kuzeyi ile güneyi arasındaki yolu keserek Gazze şehrinin güney bölgesinde Gazze Şeridi'nin en doğusundan en batısına ‘Netzarim’ adında 4 kilometrelik bir koridor açmıştı. Savaşın başlamasından bu yana 11 aydır Katar ve Mısır’da devam eden müzakerelerde Gazzelilerin evlerine geri dönüşü ve İsrail askerlerinin Netzarim Koridoru’ndan geri çekilmesi konuları görüşüldüyse de şimdiye kadar herhangi bir sonuca varılamadı.

Al-Majalla'ya konuşan Ferec, şunları söyledi:

“Tüm dünya rahat bir şekilde yaşarken biz dağılmış durumdayız, hayatımız boyunca zorla yerinden edilmeye maruz kalıyoruz. Müzakereler ve müzakereciler bile sanki dehşet içinde, hasta, hayal kırıklığına uğramış, öldürülmüş, ölmüş ve yerlerinden edilmiş insanlar varmış gibi değil de boş zamanlarında bir araya geliyorlarmış gibi davranıyorlar. Netanyahu da savaşı sürdürüyor. Şimdiyse Gazze Şeridi'nin 1967 savaşında olduğu gibi yeniden işgal edilmesinden korkuyorum.”

İsrail'in Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaşın başlanmasından bu yana 330 günden fazla zaman geçti. İsrail Başbakanı Netanyahu yaptığı açıklamalarda, savaşın ve devam etmesindeki ana hedefin Hamas Hareketi’nin askeri kanadı Kassam Tugayları üyelerinin doğu sınırına saldırarak İsrail’in Gazze Şeridi'ne komşu yerleşim birimlerine ulaştığı, onlarca yerleşimciyi ve askeri esir alarak Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerine götürdüğü 7 Ekim olayının tekrarlanmasının önlenmesi gerekçesiyle Hamas’ı ve onun askeri kabiliyetlerini ortadan kaldırmak ve Hamas’ın Gazze'de yeniden iktidara gelmesini engellemek olduğunun altını çizerken Gazze Şeridi'ni yeniden işgal etme niyetinde olmadıklarını ısrarla vurguladı.

İsrail ordusunun aldığı son kararlar, Netanyahu’nun açıklamaları ve İsrail ordusunun 19 yıl önce çekildikten sonra geçtiğimiz mayıs ayında kontrolünü yeniden ele geçirdiği Gazze Şeridi’nin Mısır'la olan güney sınırındaki Philadelphia (Salahaddin) Koridoru’ndan çekilme niyetinin olmaması, İsrail’in daha uzun yıllar boyunca buranın kontrolünü elinde tutmaya ve burada kalmaya devam edeceğine işaret ediyor. İsrail, 15 Ağustos 2005 tarihinde dönemin eski Başbakan Ariel Şaron liderliğindeki Tel Aviv hükümetinin tek taraflı olarak aldığı Gazze Şeridi'nden çekilme kararıyla Gazze’deki 21 yerleşim biriminin yanı sıra Batı Şeria'daki 4 yerleşim birimini boşaltmış, İsrailli yerleşimcileri başka yerlere taşımış ve askeri üsleri lağvetmişti. Ancak İsrail, Gazze Şeridi'ne asker konuşlandırmadan kara, deniz ve hava kontrolünü sürdürdü.

Eylül ayı başlarında düzenlediği bir basın toplantısında Philadelphia Koridoru’ndan çekilmek gibi bir niyetinin olmadığını vurgulayan ve 2005 yılındaki çekilmeyi stratejik bir hata olarak nitelendiren Netanyahu, “Biz ayrıldığımızda, İran'ın himayesi altında silah, silah üretiminde kullanılan malzeme ve tünel kazma ekipmanlarının akışının önünde hiçbir engel kalmamıştı. Hiçbir engel olmadığı için Gazze, İsrail için büyük bir tehdit haline geldi” dedi.

Basın toplantısında İsrail'in Philadelphia Koridoru’nu kontrol etmesinin Hamas'ın askeri kabiliyetlerini ortadan kaldırmak ve İsrailli rehineleri kurtarmak gibi savaş hedeflerine ulaşması için gerektiğini belirten Netanyahu, Hamas'ın silah ve militan kaçakçılığını engellemek için Philadelphia Koridoru’nun kontrolünü ele geçirdiklerini söyledi. Gazze Şeridi'nin yönetimini devralmak istemedikleri açıklamasını yineleyen İsrail Başbakanı, “Hamas'ın askeri kabiliyetlerini yok etmeye çok yakınız. Tünellerini yok ediyoruz. Gazze Şeridi'ni yönetmek istemiyorum, ama Hamas'ın yeniden Gazze Şeridi'nde iktidara gelmesini engellemeye çalışıyorum” şeklinde konuştu.

Al Majalla’ya konuşan Filistinli İsrail işleri uzmanı İsmet Mansur, İsrail’in savaşla ilgili açıkladığı hedeflerin ve Gazze'de yürüttüğü savaşın bahanesi olarak kullanıldığı Hamas yönetiminin zayıflatılması ve tehdit edilmesinin ötesinde İsrail'in hem siyasi hem de askeri hamlelerinin ve attığı son adımların çok daha geniş kapsamlı hedefleri olduğunu söyledi.

İsrail, Gazze Şeridi'nden öylece çekilip güvenlik meselesini Filistinli ya da uluslararası herhangi bir tarafın inisiyatifine bırakmaz.

Netzarim Koridoru’nun oluşturulmasının ve periyodik ve sürekli olarak genişletilip geliştirilmeye çalışılmasının sadece geçici bir ayrım koridoru olmadığını, aksine uzun vadeli bir kolonyal yapı olduğuna işaret ettiğini vurgulayan Mansur, “Gazze Şeridi'nin doğu ve kuzey sınırları boyunca uzanan tampon bölgenin ve İsrail'in iddia ettiği üzere kaçakçılığı önlemek ve Hamas’ı zayıflatmak için uygulanan güvenlik planının önemli bir parçası olan Philadelphia Koridoru’nda kalmaktaki ısrarı, Gazze’de yıllarca kalmak istediğini ve varlığının geçici olmadığını gösteriyor” değerlendirmesinde bulundu.

vdfbgnr
İsrail’in Gazze şehrinin merkezindeki Rimal Mahallesi’nde yerinden edilen Filistinlilerin kaldığı bir okula düzenlediği saldırının ardından binayı inceleyen Filistinli kadınlar, 20 Ağustos (AFP)

İsrail'in Gazze Şeridi üzerinde işgalci kontrolünü dayatacağını düşünen Mansur, “En azından İsrail ordusu, Gazze Şeridi üzerinde uzun bir süre güvenlik kontrolüne sahip olacak” dedi. İsrail'in, güvenlik dosyasını ister Filistinli isterse uluslararası olsun hiçbir tarafın inisiyatifine bırakmayacağı için Gazze Şeridi'nden çekilmeyeceğini vurgulayan Mansur, “Bence İsrail, Filistin meselesini yeniden tasarladı. Gazze'ye yönelik ana proje bu” diye konuştu.

“İnsani yardım çalışmaları koorinatörü”

Netanyahu'nun Philadelphia Koridoru’ndan çekilme niyetinde olmadığına dair son açıklamalarından önce İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth geçtiğimiz ağustos ayı sonlarında yayınladığı bir haberde İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ndeki ‘insani yardım çalışmaları koordinatörü’ olarak adlandırılan ve görevi Gazze Şeridi'ndeki insani çalışmaları yönetmek ve sivil meseleleri koordine etmek olan yeni bir pozisyon oluşturma kararını aktarmıştı. Siyaset uzmanları, bu pozisyonun oluşturulmasını, Gazze Şeridi'ndeki işgali uzun süre istikrara kavuşturmayı amaçlayabilecek bir hamle olarak değerlendirdi.

Bu yeni pozisyona Tuğgeneral Elad Goren'in getirileceğini aktaran gazetenin haberine göre insani yardım çalışmaları koordinatörü görevi, Filistinlileri yönetmek ve Filistin Yönetimi’ne bağlı bazı kurumlarla koordinasyon sağlamaktan sorumlu olan Batı Şeria'daki İsrail Sivil İdaresi başkanıyla aynı düzeyde. Gazete, Tuğgeneral Goren'in, yerlerinden edilen bir milyon Filistinlinin Gazze Şeridi'nin kuzeyine geri dönmeleri olasılığının takibinden, yeniden inşa projelerinden, insani yardım kuruluşlarıyla koordinasyondan ve yardımların halka ve yerlerinden edilenlere aktarılmasından sorumlu olacağını bildirdi.

Gazze Şeridi'nde Filistinlilerin işlerini yürütmesi için bir Filistin yönetimi oluşturulabilir, ama İsrail'in güvenlik kontrolü olmadan tek taraflı olarak bir güvenlik kontrolüne sahip olmayacak.

İsrail’in Gazze Şeridi’ne bir insani yardım koordinatörü ataması kararını, askeri operasyonun artık sadece askeri bir operasyon olmadığı, insani yönleri ve Gazze'deki halk ve toplumla ilişkisi olan uluslararası ve yerel kurumlarla ilişkilerin yönetilmesiyle ilgili yönleri de olduğu değerlendirmesinde bulunan Mansur, “Bu, askeri operasyonun daha fazla boyut kazandığının kanıtı. Bu hamlede hedefin Batı Şeria'da yıllardır olduğu gibi, yaşamın tüm yönleri üzerinde doğrudan kontrol uygulamak olacağına inanıyorum” dedi.

Mansur, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Belki Gazze Şeridi'nde Filistinlilerin işlerini yürütmesi için bir Filistin yönetimi oluşturulabilir, ama İsrail'in güvenlik kontrolü olmadan tek taraflı olarak bir güvenlik kontrolüne sahip olmayacak.”

Mansur, bu durumun ABD'nin İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki projelerini, Gazze Şeridi’ne yayılmasını ve kontrolünü ne derece benimseyeceğine bağlı olduğunu ve bunun yakın gelecekte netleşeceğini sözlerine ekledi.

Uluslararası insani yardım kuruluşlarının sahadaki çalışmaları ile İsrail ordusunun çalışmalarını arasında koordinasyonu sağlamak üzere insani yardım koordinatörü olarak atanan Tuğgeneral Goren, örneğin Gazze Şeridi'nin orta kesimlerinde bulunan Deyr el-Belah'ta ilk çocuk felci vakasının görülmesinin ardından eylül ayı başlarından bu yana WHO ve UNICEF ekiplerinin Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde on yaşın altındaki çocukları çocuk felcine karşı aşılama çalışmalarının denetlenmesi ve koordine edilmesi gibi süreçleri yönetecek.

Yediot Aharonot gazetesi, Tuğgeneral Goren'i bu göreve, İsrail hükümetinin halen Gazze’deki savaşın ertesi günü için net bir stratejik vizyon geliştiremediği, ordunun ise İsrail'in Gazze'deki günlük yaşama dair sorumluluğunun önümüzdeki yıllarda da devam edeceğini ve hatta artacağını, bunun da İsrail’in Gazze’yi yeniden işgal etmesini gerektireceğini anladığı bir dönemde atadığına dikkati çekti. Gazetenin aktardığına göre İsrailli bir güvenlik yetkilisi, insani yardım koordinatörlüğü pozisyonunun sınırlı bir projeyi yönetmek için değil, uzun bir süre için tasarlandığını söyledi. Yetkili, Goren için ‘Gazze’nin baş sorumlusu’ tanımını kullandı. Gazete, Goren’in iki milyon Filistinlinin işlerini yöneteceğini, bunun da İsrail'in planına göre Gazze'nin birkaç yıl boyunca işgal altında tutulmasını simgelediğini ve orduya kıtlık ya da insani kriz gibi insani boyutlardan etkilemeden Gazze'deki savaşı sürdürmesi için uluslararası meşruiyet kazandırmayı amaçladığını vurguladı.

Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.