Ortadoğu arenasında Rusya

Moskova bölgedeki stratejik kaybının boyutunu fark etti ve çeşitli ülkelerle ilişkilerini yeniden inşa etmenin yollarını aradı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Riyad'daki bir toplantı sırasında (Reuters)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Riyad'daki bir toplantı sırasında (Reuters)
TT

Ortadoğu arenasında Rusya

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Riyad'daki bir toplantı sırasında (Reuters)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Riyad'daki bir toplantı sırasında (Reuters)

Halid el-Yemani

Eski Sovyetler Birliği, Soğuk Savaş sırasında Doğu ve Batı kampları arasındaki uluslararası kutuplaşma içerisinde Ortadoğu'da sabit nüfuz alanlarına sahipti. O dönemde sosyalist bloktan yana olanlar ile Batı çıkarlarından yana olanlar şeklindeki Arap ittifaklarının coğrafi sınırları daha netti.

Sovyet döneminde Rusya'nın Ortadoğu'daki çıkarları jeopolitik, stratejik ve ideolojik kaygılar tarafından yönlendiriliyordu. Bu doğrultuda Sovyetler Birliği, ulusal kurtuluş hareketlerini ve sömürgeciliğin boyunduruğundan yeni kurtulmuş ulusal rejimleri destekleyerek Arap bölgesindeki nüfuzunu genişletmeye çalıştı. Soğuk Savaş sırasındaki küresel ittifak ile Sovyetler Birliği, “Amerikan emperyalizmini” yenmeyi ve sosyalist sistemin gücünü öne çıkarmayı amaçlıyordu. Bu nedenle, ittifaklarının ayakta kalmasını sağlamak, kaynaklara erişim ve stratejik yayılma elde etmek amacıyla müttefik ülkelere büyük ekonomik, askeri ve teknik yardım sundu.

Yeni rejimler açısından Sovyetler Birliği ile ittifak varoluşsal bir ittifak olduğundan, her ne kadar Sovyet rejimi ulusal rejimlerin istikrarına katkıda bulunsa da, bu rejimleri dış müdahalelere karşı koruması gereken Rus silahları ve kaynakları, kısa sürede iç savaş, sömürge sonrası dönemdeki iktidar mücadeleleri, diktatörlüklerin ve otoriter rejimlerin güçlenmesi için araçlara dönüştü. Bu durum Ortadoğu ülkeleri de dahil olmak üzere Asya ve Afrika'daki eski sömürgecilerinden bağımsızlığını kazanan tüm ülkeler için geçerliydi.

1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından, Rusya'nın çalkantılı ekonomik ve iç koşullarla başa çıkmak için kendi içine yönelmesi nedeniyle Rusya'nın Ortadoğu'daki nüfuzu önemli ölçüde geriledi. Rusya'nın bölgedeki stratejik varlığını yavaş yavaş yeniden pekiştirmesi ancak Vladimir Putin'in 21. yüzyılın başında iktidara gelmesiyle mümkün oldu. Bu süreçte ABD ve Batılı ülkeler, Sovyetler Birliği'nin çöküşünün yarattığı boşluğu, daha önce Moskova'nın yörüngesindeki ülkeleri kendilerine çekmek için yeni gelişen demokrasiler olarak adlandırılan demokrasiler yaratarak doldurmaya çalıştılar. Ne yazık ki bu çaba, otoriter rejimlerin yenden paketlenip, demokrasiye geçiş yaşayan ülkeler ambalajı ile ​​sunulmasından başka bir şey değildi. Bugün Rusya'nın Ortadoğu'ya olan ilgisi, ekonomik ve askeri ilişkilere, stratejik jeopolitik ortaklıklar kurmaya odaklanan birçok yönü içeriyor.

Hassas denge diplomasisi

Başkan Putin'in Rus devletinin temellerini istikrara kavuşturmayı başarmasının ardından, Rus politikacılar Ortadoğu'daki stratejik kayıplarının boyutunun farkına vardılar. Moskova, çeşitli alanlardaki olası ortak çıkarlar temelinde ortaklıklarını çeşitlendirmek amacıyla, ABD'nin geleneksel müttefikleri de dahil olmak üzere bölgedeki çeşitli ülkelerle ilişkilerini yeniden inşa etmenin yollarını aradı. Rusya Federasyonu petrol üretimini yönetmek, fiyatları yönlendirmek ve Batı silahlarıyla karşılaştırıldığında ucuz olan gelişmiş silah teknolojilerinin satışını artırmak için OPEC ülkeleriyle iş birliği de dahil olmak üzere enerji sektöründeki ekonomik ve yatırım ilişkilerini yeniden formüle etti.

Ortadoğu ülkelerinin Putin'in politikasına ilişkin pozisyonlarıysa, farklılık gösterdi. Bir kısmı dalgalar içinde çırpınan bir dünyada ulusal karar alma süreçlerinin bağımsızlığını korumak için uluslararası ilişkilerde gerekli dengeyi yaratan Rusya'nın yaklaşımını memnuniyetle karşıladı. Direniş ekseninde yer alan diğer kısım ise Rusya'yı askeri, istihbari ve operasyonel yetenekleriyle Amerikan nüfuzunu yenmesine yardımcı olacak kararlı ve vazgeçilmez bir müttefik olarak gördü. Bu, Putin'in çok kutuplu bir dünya inşa etme yönünde defalarca yaptığı çağrı ile de uyumluydu.

Bu durum, Ukrayna savaşı ve ardından İsrail'in Gazze'de yürüttüğü soykırım savaşı ile Rusya'nın pozisyonu tavan yapana kadar bu şekilde devam etti. Bununla birlikte Başkan Putin'in dili, ABD ile varoluşsal bir savaş yürüttüğünü ve Amerikan hegemonyasını reddeden herkes adına saldırgan Batı'ya karşı savaştığını iddia ederek saldırgan bir hal aldı. İran ve bölgedeki ajanlarıyla ortaklık içinde ABD'ye meydan okumak için ideal bir arena olarak Ortadoğu'ya odaklandı. Bugün Rusya, ABD'nin İsrail'e verdiği haksız desteği kınayan küresel tepkilerin gölgesinde ABD'nin telaşını ve gerilemesini izlemekten keyif alıyor.

Batılı araştırma merkezlerinin değerlendirmeleri, Rusya'nın Ortadoğu bölgesindeki sıcak hadiselere ilişkin tutumunun, durumu çeşitli açılardan büyük memnuniyetle takip etmek olduğunu vurguluyor. Bu açıların başında da gelişmelerin, ABD'nin hakim olduğu küresel düzeni baltalama çabasıyla uyumlu olması geliyor. Moskova, ABD'yi müttefiki Ukrayna'yı desteklemekten alıkoyma görüşünün bir parçası olarak, Gazze'deki mevcut savaştan ve İran’ın vekillerinin İsrail'e ve Amerikan çıkarlarına karşı yürüttüğü vekalet savaşlarından yararlanıyor. Ona göre ABD’yi Ukrayna’ya destekten alıkoymak, onun oradaki kendi operasyonunu ve Ukrayna topraklarının önemli kısımlarını koparıp alma amacını tamamlamasının önünü açıyor.

Ayrıca İsrail ve onun arkasındaki ABD ve Batı ile Rusya'nın başrol oynadığı direniş ekseninde aktif olan İran'ın sınırlı çatışmasının Moskova'nın çıkarlarının lehine sonuçları olabilir. Yalnızca Washington'un Ukrayna'ya yaptığı yardımları zayıflatıp dağıtmak ve Filistin meselesinde imajını çarpıtmak perspektifinden değil, aynı zamanda savaşın devamının petrol fiyatlarında artışa yol açabileceği ve bunun da büyük bir fayda sağlayacağı perspektifinden hareketle Moskova sınırlı çatışmayı çıkarına görüyor. Çünkü bu durum mevcut Amerikan yönetimini ABD içinde seçim yarışına dört ay kala hiç de kıskanılmayacak bir konuma sokuyor.

Analistler, Ortadoğu'daki kontrolsüz gerilimin Moskova'nın çıkarına olmadığını, aksine endişelerini artırdığını düşünüyor. Zira kontrolsüz gerilim, Suriye'nin bir yanda İran ve vekillerinin diğer yanda İsrail'in eliyle yıkıcı bir savaşa itilmesine yol açacak. Oysa Suriye, Tartus Deniz Üssü ve Humeymim Hava Üssü'nden başlayarak Doğu Akdeniz'de nüfuzunu yayma, operasyon ve müdahalelerini genişletme vizyonu, askeri varlıklarının Afrika-Akdeniz ülkeleri ile Sahel ve Kızıldeniz bölgesindeki müttefik ülkelere geçişi için bir platform olarak Moskova açısından stratejik değer taşıyor. Rusya ayrıca Akdeniz ve Kızıldeniz havzalarında kalıcı bir dayanak noktası oluşturmak için Libya ve Sudan'da deniz üsleri inşa etmek istiyor.

Buradan hareketle Moskova, meşgul etme fikrinin ötesine geçecek kontrolsüz bir tırmandırma istemiyor. O, Amerikan nüfuzunu baltalama arzusu ile aşırıya kaçma ve topyekün bir savaşa sürüklenme korkusu arasındaki ince çizgide yürüyen biri gibi. Müttefiki İran'ın artan müdahalesi konusunda temkinli davranıyor. İran'ın bölge meselelerindeki artan nüfuzunun Araplar ile ilişkileri üzerindeki hassasiyetinin de farkında. Moskova, Tahran ile yakın zamanda kapsamlı bir stratejik ortaklık anlaşmasına ulaşılacağını duyurmasına rağmen Araplarla ilişkilerini tehlikeye atmamak adına bu konudaki kararını erteliyor. Hâlâ kırılgan durumda olan İran-Arap ilişkilerinin bozulması Moskova'yı endişelendiriyor.

Arap pragmatizminin sınırları

Aynı zamanda Araplar uluslararası ilişkilerde dengeyi korumak için Rusya ile ilişkinin gerekli olduğu konusunda hemfikirler. Çin ile ilişkilerine de aynı şekilde, yani Rusya Federasyonu da dahil olmak üzere bir grup büyük ülkeye güvenme perspektifinden bakıyorlar. Zira tarihsel an hassas, özellikleri açık olmasına rağmen saflarını tek bir Arap liderliği arkasında birleştirmeyen Arap kararı ise dağınık. Arapların adeti böyledir; çok eski zamanlardan beri başkalarının satranç tahtasındaki piyonlar oldular. Arap ülkelerinin Rusya'ya karşı tutumu, güvenli bir tarafsızlık mesafesine bağlı kaldıkları ve kalmaya devam ettikleri Ukrayna krizinden de görülebilir. Araplar ne ABD’yi kızdırmak  ne de Rusya'ya düşman olmak istemiyorlar.

Bu, tuzaklardan birine düşmekle sonuçlanabilecek ince bir ip üzerinde yürümeye benzeyen hassas bir diplomatik denklem. Bölgedeki çatışmaların kapsamı genişlerse Arap ülkeleri bir seçim yapmak zorunda kalacaklar. Bir pozisyon belirlemeden iki taraf arasında manevra yapmaya devam etmeleri zor olacak. Dolayısıyla Suudi Arabistan ve bir dizi büyük Arap ülkesinin Gazze'deki çatışmayı sona erdirmeye yönelik Arap çabaları, Başkan Biden yönetiminin Beyaz Saray'daki geri kalan zamanında başarmaya çalıştığı ateşkes, Ukrayna krizinin sona erme ihtimaline işaret eden Washington'da Cumhuriyetçilerin söyleminin öne çıkması ve Kiev'deki benzer işaretler, uluslararası çatışmaların odağı olan ve olmayı sürdüren, çatışmanın köklerine ve nedenlerine çözüm bulunamadığı sürece de böyle kalacak bir bölgede, uluslararası ve bölgesel dengeyi yeniden sağlamanın kapısını oluşturabilirler.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

TT

Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

İsrail ordusunun, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah kentindeki tünellerde Kassam Tugayları’na bağlı unsurları öldürdüğüne ve esir aldığına dair ardı ardına yaptığı açıklamalar, bu kişilerin kim olduklarına ve özellikle Mayıs 2024’te İsrail’in kenti işgal etmeye başlamasından, ardından operasyonu genişleterek tam kontrol sağlamasından sonra, tünellerde nasıl bu kadar uzun süre gizlenebildiklerine ilişkin pek çok soruyu beraberinde getirdi.

Bir aydan uzun bir süre boyunca, bu unsurların tünellerden silahsız ve can güvenliklerini sağlayacak bir yöntemle çıkarılmasına yönelik temaslar yürütülüyordu. Bu girişimler, İsrailli subay Hadar Goldin’in naaşının 9 Kasım’da teslim edilmesini hızlandırdı. Ancak İsrail, dosyayı Türkiye ile birlikte takip eden ABD ile yapılan sözlü mutabakatları daha sonra ihlal ederek bu kişilere güvenli çıkış izni tanımadı.

Günler ilerledikçe İsrail, söz konusu unsurları tünellerden veya sığınaklarından çıktıkları anda hava saldırılarıyla ya da doğrudan takip ederek öldürmeye veya esir almaya başladı. Bu durum, Refah’ın doğusundaki Ceninah Mahallesi’nde tünellerin son kalan ceplerinin tamamen kuşatılmasıyla daha da yoğunlaştı.

Tünellerde ve pusu bölgelerinde 8 ay

Şarku’l Avsat’a  konuşan Hamas içindeki sahaya yakın kaynaklar, “Bu direnişçilerin, savaşın büyük kısmını, İsrail ordusunun kentte konuşlanmasına ve çok sayıda tünele girmesine rağmen, çoğu zaman tünellerin içinde geçirdiklerini” söyledi. Kaynaklara göre tüneller, İsrail’in tüm ayrıntılarını hâlâ çözemediği bir yapıda inşa edilmişti.

Aynı kaynaklar, Kasım 2023’teki ilk 7 günlük ateşkes sırasında söz konusu savaşçıların yer üstüne çıktığını, çatışmalar yeniden başlayınca tekrar tünellere döndüğünü aktardı. Bu süreçte zaman zaman yer üstünde hareket ettikleri, pusu noktaları arasında geçiş yaptıkları, ardından yeniden tünellere çekildikleri belirtildi. Komutanlarıyla temas, Ocak 2024’te varılan ikinci ateşkese kadar sürdü. Bu ateşkes 18 Mart’a kadar devam etti.

Kaynaklardan biri, çatışmaların yeniden başlaması öncesinde, İsrail ordusunun Refah’ta konuşlanmasına rağmen bazı savaşçıların yer üstüne çıkarak Han Yunus’a ulaştığını, burada komutanlarıyla buluştuğunu ve bazılarıyla birlikte Şubat 2024’te İsrailli esir Avraham Mengistu’nun teslim sürecine katıldığını söyledi. Mengistu, 2014 savaşından beri Gazze’de tutuluyordu.

Savaş yeniden başlayıp diplomatik girişimler sonuçsuz kaldıktan sonra Kassam unsurları tüneller aracılığıyla tekrar Refah’a döndü ve yer üstündeki pusu bölgelerine geri yerleşti.

rth
İsrailli rehine Avraham Mengistu, Hamas ile İsrail arasında geçen Şubat ayında Refah'ta imzalanan esir değişim anlaşması kapsamında teslim platformunda görülüyor (Reuters)

Mart ayı sonunda itibaren bu kişiler, Ağustos ayına kadar komutanlıklarıyla irtibat hâlinde kaldı. Bu süre zarfında İsrail’in Refah’ı tamamen kontrol altına aldığı yönündeki açıklamalarına rağmen, İsrail güçlerine kayıplar verdiren bir dizi saldırı gerçekleştirdiler.

Bu dönemde Kassam Tugayları “Cehennem Kapıları” adını verdiği operasyonlar dizisini başlattı. Askeri araçların, tuzaklanmış evlerin ve tünel çıkışlarının patlatıldığı saldırılarda yaklaşık 6 İsrail askerinin öldürüldüğü açıklandı. Bu saldırılardan birinde Kassam unsurlarının bir İsrail askerini esir almaya çalıştığı belirtildi.

Hamas, o dönem yürütülen ateşkes müzakerelerinde, Refah Taburu’nun hâlâ sahada aktif olduğuna dair bir mesaj vermeyi hedefliyordu. Buna karşın İsrail’in askeri kaynakları, taburun tümüyle dağıtıldığını savunuyordu.

Doğrulanabilen bilgilere göre, Kassam komutanlarıyla birlikte Refah’ta bulunan savaşçılar yer altı tünellerinde ve yer üstündeki pusu noktalarında toplamda 8 aydan fazla süre geçirdi.

Yiyecek ve suya nasıl ulaştılar?

Ateşkesin ardından İsrail ordusunun kontrolündeki bölgede sıkışan bu savaşçıların iaşesiyle ilgili soruları yanıtlayan saha kaynakları, tünellerde belirli miktarda yiyecek ve suyun önceden stoklanmış olduğunu aktardı.

Kaynaklardan biri, geçmişte benzer şekilde erzakın tükendiği bir savaş deneyimine atıfla, savaşçıların muhtemelen İsrail askerlerinin daha önce kullandığı evlerde bıraktığı yiyeceklerden ya da hasar görmemiş Filistinli evlerindeki malzemelerden faydalanmış olabileceğini söyledi. Sosyal medyada aylar önce paylaşılan, “ev sahiplerinden aldıkları yiyecekler için helallik isteyen Hamas ve İslami Cihad mensuplarının bıraktığı notlar” buna örnek gösterildi.

Kaynaklar, Kassam’ın elit birliklerinin görevleriyle yer altındaki destek gruplarının görevlerinin birbirinden farklı olduğuna da dikkat çekti. Bazılarının lojistik ve ikmal, bazılarının pusu operasyonları yürüttüğü, bazılarının ise farklı gruplar arasında geçiş yaparak doğrudan saha komutanlığı ile temas kurduğu belirtildi.

Öne çıkan komutanlar

İsrail medyasının öldürülmelerinin ardından fotoğraflarını yayımladığı kişiler arasında, Refah’ın doğu tabur komutanı Muhammed el-Bavab, yardımcısı ve aynı zamanda eniştesi İsmail Ebu Lebde, ayrıca elit birlik komutanı Tufik Salim bulunuyor.

Kaynaklara göre Ebu Lebde, Avraham Mengistu’nun teslim edilmesi sürecinde Kızılhaç ekibiyle doğrudan temas kuran isimdi. Bavab ise süreci uzaktan takip etti.

Her iki isim de 2014 savaşında İsrailli subay Hadar Goldin’in kaçırılması operasyonunu yöneten kişiler olarak biliniyor.

df
Kızılhaç araçları, Hadar Goldin'in cenazesini geçtiğimiz kasım ayında Gazze Şeridi'nde taşıyor (Reuters)

İsrail’in öldürdüğü isimler arasında ayrıca, Hamas Siyasi Büro üyesi Gazi Hamad’ın oğlu Abdullah Hamad da bulunuyor. Abdullah Hamad’ın müzakere heyetinin üyesi olduğu, savaş öncesinde Hamas yönetimine bağlı Rubat Askerî Koleji’nden mezun olduğu ve eğitimci olarak görev yaptığı aktarıldı. Abdullah Hamad, kuzeni Ahmed Said Hamad ile birlikte, tünelde Kassam komutanları ve diğer savaşçılarla aynı noktada öldürüldü.

Kaynaklar, Gazi Hamad’ın kardeşi Said Hamad’ın ise 7 Ekim saldırısına katılan damatlarının öldürülmesinin ardından üç kızını İsrail bombardımanında kaybettiğini belirtti.


İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
TT

İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi bugün, İsrail’in Hamas tarafından Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracılığıyla teslim edilen kalıntı örneklerini teslim aldığını duyurdu. Örneklerin adli tıp laboratuvarına gönderilmesi planlanıyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre bir Hamas lideri, hareketin bugün Gazze Şeridi'nde kalan iki cesetten birini teslim edeceğini açıklamıştı.

İsrailli rehine Ran Gvili ve Taylandlı rehine Sudthisak Rinthalak'ın cesetleri halen Gazze'de bulunuyor.

Bu gelişme, İsrail güçlerinin bugün Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nda bir Filistinliyi öldürmesi ve Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde evlerin yıkılması ve bombardımanların devam etmesi ile birlikte gerçekleşti.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, ‘işgal güçlerinin kuzeydeki Cibaliye Mülteci Kampı’na yoğun hava saldırıları düzenlediğini ve kuzey Gazze’de bazı konut binalarını yıktığını’ bildirdi. Ayrıca İsrail’e ait insansız hava araçları (İHA) et-Tuffah mahallesindeki es-Senafur kavşağı yakınlarında Filistinlilerin evlerine bombalar attı ve eşzamanlı olarak yoğun ateş açıldı.


Sudan'dan Rusya'ya cazip teklif: ABD ve AB kızabilir

Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
TT

Sudan'dan Rusya'ya cazip teklif: ABD ve AB kızabilir

Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)

Orduyla paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmaların sürdüğü Sudan'daki askeri yönetim, Rusya'yla daha yakın ilişkiler kurmak istiyor.

Wall Street Journal'ın (WSJ) Sudanlı yetkililere dayandırdığı habere göre, Moskova'ya Afrika'daki ilk deniz üssünü kurması teklif edildi.

Ekimde iletilen teklifin, Rusya'nın 25 yıl boyunca 300 askerini ve 4 savaş gemisini barındırabileceği bir üssü içerdiği aktarıldı.

Port Sudan ya da Kızıldeniz kıyısındaki bir başka yerde yapılabileceği bildirilen üs, bölgedeki kritik ticaret yollarına yakın olacak.

Küresel ticaretin yüzde 12'si, Avrupa-Asya alışverişinde önemli bir yere sahip olan Süveyş Kanalı üzerinden gerçekleşiyor.

WSJ, bunun Çin ve Rusya'yı kıtadaki limanlardan uzak tutmaya çalışan ABD için endişe verici bir gelişme olacağını vurguladı. 

Bu iki ülkenin Afrika'daki limanların kontrolü sayesinde buralarda savaş gemilerini tamir edip yeni silahlarla donatabileceği ve kritik denizyollarını kapatabileceği belirtildi.

Çin de denizaşırı ilk deniz üssünü 2017'de Cibuti'de kurmuştu. Kızıldeniz'i Aden Körfezi'ne bağlayan Babülmendep Boğazı'ndaki üs, bir uçak gemisinin demirleyebileceği kadar büyük.

ABD'nin Afrika'daki en büyük üssü Camp Lemonnier, Çin'inkinden yalnızca 10 kilometre uzaklıkta.

ABD'nin ayrıca Somali'de birlikleri var. 

Kremlin'in, Afrika'nın en büyük üçüncü altın üretici Sudan'dan madencilik konusunda imtiyazlar alabileceği de Amerikan gazetesinin haberinde ifade edildi. 

Sudanlı yetkililer tüm bunlar karşılığında hava savunma sistemleri gibi silahları ucuza almak istiyor.

WSJ, Sudan ordusundan bir yetkilinin, bu anlaşmanın AB ve ABD'yle aralarında sorun yaratabileceğinin farkında olduklarını söylediğini aktardı.

Bu hamlenin Moskova'yı kıtada yeniden güçlendirebileceği de haberde vurgulandı.

Paralı asker şirketi Wagner'in kurucusu Yevgeni Prigojin'in 2023'teki ölümünün ardından Rusya'nın Afrika planları sekteye uğradı.

Rusya Savunma Bakanlığı'na bağlı Afrika Kolordusu, Wagner'in operasyonlarını devralsa da kıtadaki yerini doldurmakta zorlandığı bildiriliyor.

General Abdülfettah Burhan'la işbirliği yapan General Muhammed Hamdan Dagalo, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin soykırımla suçladığı Ömer el Beşir'i 2019'da devirmişti. 

Ülkeyi sivil yönetime döndürme ve 100 bin kişilik paramiliter kuvvet HDK'yi ordu bünyesine dahil etme süreci nedeniyle iki general anlaşmazlığa düşmüş, 2023'te yeniden iç savaş patlak vermişti. 

Yeniden başlayan çatışmaların başlarında Moskova, Dagalo'ya bağlı HDK'yi destekliyordu. 

Başkent Hartum'dan HDK güçlerinin atılmasındaysa Ukrayna rol oynamıştı. 

WSJ, Rusların desteğini yetersiz bulan HDK'nin Kiev'e yanaştığını ve bunun üzerine Moskova'nın da Burhan'a bağlı orduyla ittifak kurduğunu aktarıyor.

Amerikan gazetesinin haberinde İran, Mısır ve Türkiye'nin Sudan ordusuna drone sağladığı da öne sürüldü.

Tahran'dan gelen deniz üssü kurma önerisinin, ABD ve İsrail'in tepkisiyle karşılaşmaktan korkan Hartum yönetimi tarafından geçen sene reddedildiği bildirildi. 

Diğer yandan ABD ve BM, Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) HDK'yi silahlandırmakla suçluyor. BAE ise bu iddiaları reddediyor.

Independent Türkçe, WSJ, AP