Heniyye suikastının önemi ve “derin devletin” hesapları

Netanyahu'nun ve İsrail ordusunun önceliklerinin başında prestij ve kişisel çıkarlar geliyor

Heniyye suikastının önemi ve “derin devletin” hesapları
TT

Heniyye suikastının önemi ve “derin devletin” hesapları

Heniyye suikastının önemi ve “derin devletin” hesapları

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin dün sabah İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) korumasındaki gaziler için hizmet veren bir konutta suikasta uğraması ve ondan birkaç saat önce Hizbullah’ın üst düzey komutanlarından Fuad Şükür'ün Beyrut'un güney banliyösünde öldürülmesi, ‘ölçülü ve sınırlı saldırılar’ ifadesini büyük bir alay ve iğneleme konusu haline getirdi. Heniyye suikastı, en azından savaşta gerilimin artmasına ve bölgede topyekûn bir savaşa dönüşebilecek çok büyük bir tırmanışa kapı aralarken Hamas Hareketi’nin elindeki İsrailli rehinelerin öldürülmesi de en az bunun kadar tehlikeli.

zaxscdvfbg

Heniyye suikastı kararı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant, Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer, Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, Hamas ile ateşkes için yapılan müzakerelere katılan İsrail heyetinin başında bulunan İsrail İstihbarat Servisi Mossad Direktörü David Barnea ve bu müzakerelerde yer alan İsrail İç İstihbarat Teşkilatı Şin-Bet'in (Şabak) Direktörü Ronen Bar ve diğer istihbarat birimlerinin şeflerinin katıldığı bir toplantıda alındı. Aynı toplantıda Hamas'ın yeniden İsrail içinde silahlı misillemelere dönmesi, Hizbullah'ın şiddetli misilleme tehdidinde bulunması ve hatta Heniyye suikastını stratejik bir askeri aşağılama olarak gören İran'ın doğrudan müdahil olması gibi diğer taraflardan gelebilecek en kötü tepkiyi öngören hesaplar yapıldı. Şarku'l Avsat'ın ulaştığı bilgiye göre toplantı salı günü saat 20:00'de başladı, tüm senaryolar gözden geçirildi ve çarşamba sabahı erken saatlerde ‘operasyonun başarıyla tamamlandığından emin olunduğunda’ sona erdi.

Peki bu ne anlama geliyor?

Suikast İsrail’deki aşırı sağcı hükümetin değil, derin devletin kararıydı. Bu kurum genellikle kapsamlı ve derin hesaplar yapar. Öyleyse İsrail derin devleti açık bir şekilde kendi şahsi ve partizan çıkarlarına hizmet etmek için savaşı sürdürmekle suçladığı Netanyahu ile birlikte böyle riskli bir kararı neden alsın? Burada ani bir çıkar çakışması mı söz konusu?

İşin sırrı bu, yani çıkarların çakışması gibi görünüyor. Belki de bundan daha fazlası vardır. Belki de ordu ve derin devlet Netanyahu'nun iradesine boyun eğmiştir. Peki onların bunda çıkarı ne?

İşte bu noktada meselenin özüne geliyoruz. En az bölgesel ve uluslararası hesaplar kadar önemli olan iç mücadeleler ve çatışmalar. İsrail ordusu ve güvenlik birimlerinin geri kalanı, başlarındaki yetkilileri tarafından İsrail’in tarihindeki en büyük başarısızlık olarak görülen 7 Ekim saldırısından bu yana ahlaki bir çöküş yaşıyor. İsrail bu çöküşün üstesinden, Gazze Şeridi'ni neredeyse tamamen yok eden acımasız bir savaşla gelmeye çalıştı. Bunun Hamas'ı yok etmek için değil, bir bütün olarak Filistin halkına yönelik olduğunu biliyorlardı ve çoğunluğunu kadınların, çocukların, yaşlıların ve engelli bireylerin oluşturduğu yaklaşık 40 bin kişiyi öldürdüler. Tüm üniversiteleri, hastaneleri, okulların çoğunu, camileri ve kiliseleri yerle bir ettiler. Bilim adamlarını, gazetecileri, doktorları, öğretmenleri, araştırmacıları, mucitleri, hukukçuları ve din adamlarını katlettiler.

xcdvfbrt

Bu vahşetin amaçlarından biri, tıpkı ABD’nin Japonların zihnine Hiroşima katliamını, Almanların zihnine Dresden katliamını kazıması gibi, Filistin halkının hafızasında ikinci bir Nekbe (büyük felaket) olarak iz bırakmaktı. Ancak tüm bunlara rağmen İsrail savaş için belirlediği hedeflerden hiçbirine ulaşamadı. Nihai tablo, İsrail ordusunun büyük gücüyle (750 bin asker, yüzlerce modern uçak, güçlü füzeler ve binlerce ton patlayıcı) devasa ve modern silahları ve ABD ile Batı ülkelerinin desteğiyle, (30 ila 40 bin kişilik) sınırlı güce ve zayıf silahlara sahip bir silahlı örgüte karşı 10 aydır yürüttüğü savaşı bir türlü kazanamadı.

Bu konu, İsrail ordusundan savaş dersleri almaya gelen müttefikler ve dostlar arasında pek çok soru işaretin ortaya çıkmasına neden olsa da İsrail kamuoyunda daha da fazla soru işaretinin gündeme gelmesine yol açtı. İsrail toplumundaki iç çatışmalar ve aşırı sağcı hükümetin başarısızlığın sorumluluğuna ilişkin suçlamaları saptırma çabaları nedeniyle yangına körükle giden sağ kanat ordunun komuta kademesini ‘başarısız olmakla ve korkaklıkla’ suçlayarak kışkırttı. Anketler İsrail halkının güvenlik güçlerine olan güveninin yüzde 90'lardan yüzde 70 ila 60'lara kadar gerilediğini gösterdi.

İsrail Genelkurmay Başkanı Halevi ve ordu komutanları, Bakanlar Kurulu toplantılarında sadece Ben-Gvir ve Smotrich tarafından değil, pek çok bakan tarafından aşağılandılar. Netanyahu ise bu aşağılamaları dinledi ve sessiz kalmayı tercih etti. Fakat oğlu sessiz kalmadı ve sosyal medyada bu provokasyonları destekleyen paylaşımlarda bulundu.

Yahudi yerleşimcilerin Batı Şeria'da kendilerini koruyan İsrail askerlere saldırmalarını ve Likud ve Dini Siyonizm partili 2 binden fazla aşırı sağcı fanatiğin Filistinli mahkumlara cinsel saldırı ve işkenceyle suçlanan askerleri savunma bahanesiyle bakanlar ve milletvekilleri eşliğinde üç askeri üsse düzenledikleri baskınları bu açıdan değerlendirebilirsiniz.

İsrail’in güvenlik birimleri kaybettikleri prestijlerini ne pahasına olursa olsun geri kazanmaya karar verdiler. Lübnan’ın başkenti Beyrut’un güneyindeki Dahiye banliyösündeki ve İran’ın başkenti Tahran'daki gevşek güvenlik ortamından faydalanarak iki saldırı gerçekleştirdiler. Gerilimin topyekûn bir savaşa dönüşmesini önlemek için birilerinin denizaşırı ülkelerden müdahale edeceğine inanıyorlar. Bir çeşit kasların esnetilmesi olan bu hamle işe yarayacak mı yoksa açgözlü aşırı sağ bundan daha fazlasını mı isteyecek? Müdahale ölçülü ve sınırlı olacak mı ve hangi hesaplara göre yapılacak?



Lübnan Ordusu: Güneyde bir UNIFIL devriyesine saldıran altı kişi yakalandı

Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
TT

Lübnan Ordusu: Güneyde bir UNIFIL devriyesine saldıran altı kişi yakalandı

Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)

Lübnan Ordusu bugün, Lübnan'ın güneyindeki el-Tayri-Bint Cebeli yolunda Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Gücü'ne (UNIFIL) ait bir devriyeye saldıran altı kişinin yakalandığını duyurdu.

Ordu "X" platformunda yayınlanan bir açıklamasında, UNIFIL gücüne yönelik saldırıda bir UNIFIL aracının hasar gördüğünü, ancak personel arasında herhangi bir yaralanma bildirilmediğini ifade etti.

Ordu, UNIFIL'e yönelik herhangi bir saldırının ciddiyetini vurgulayarak, olaya karışanların cezalandırılmasında hiçbir hoşgörü ve müsamaha gösterilmeyeceğini belirtti.

Ayrıca, UNIFIL'in Litani Nehri'nin güneyinde bulunan bölgedeki temel rolünü, ordu ile yakın koordinasyonunu ve istikrarın yeniden sağlanmasına aktif katkısını vurguladı.

UNIFIL dün yaptığı açıklamada, Güney Lübnan'daki devriyelerinden birine ateş açıldığını, ancak herhangi bir yaralanma bildirilmediğini duyurdu.

Bint Cubeyl yakınlarında devriye gezen üç motosikletli altı kişinin barış gücüne yaklaştığını ve içlerinden birinin aracın arkasına yaklaşık üç el ateş ettiğini açıkladı. Olayda yaralanan olmadı.


Arap ve İslam dünyası, İsrail'in Gazzelileri Mısır'a sürme niyetinden endişe duyuyor

Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
TT

Arap ve İslam dünyası, İsrail'in Gazzelileri Mısır'a sürme niyetinden endişe duyuyor

Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)

Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Pakistan, Türkiye ve Katar, İsrail'in Gazze Şeridi sakinlerinin Mısır'a geçişine olanak sağlamak için Refah sınır kapısını tek yönlü açacağı yönündeki açıklamalarından derin endişe duyduklarını belirtti.

Sekiz ülkenin dışişleri bakanları yaptıkları açıklamada, Filistin halkını topraklarından çıkarma girişimlerini tamamen reddettiklerini vurgulayarak, ABD Başkanı Donald Trump'ın Refah sınır kapısının her iki yönde de açılması, bölge sakinlerine hareket özgürlüğünün garanti altına alınması, Gazze Şeridi halkından hiçbirinin ayrılmaya zorlanmaması, aksine topraklarında kalmaları ve vatanlarının inşasına katılmaları için uygun koşulların yaratılması, istikrarın yeniden sağlanması ve insani koşulların iyileştirilmesine yönelik bütünleşik bir vizyonun oluşturulması planına tam bağlılık gösterilmesi gerektiğini vurguladı.

Bakanlar, Başkan Trump'ın bölgede barışı sağlama konusundaki kararlılığına ilişkin takdirlerini yineleyerek, güvenlik ve barışın sağlanması ve bölgesel istikrarın temellerinin sağlamlaştırılması amacıyla, planının tüm yönleriyle, gecikme veya aksama olmaksızın uygulanmasının önemini vurguladılar.

Ateşkesin tam olarak sağlanması, sivillerin çektiği acılara son verilmesi, Gazze'ye insani yardımların kısıtlama veya engel olmaksızın ulaştırılmasının sağlanması, iyileştirme ve yeniden yapılanma çalışmalarına erken başlanması ve Filistin Yönetimi'nin sektördeki sorumluluklarını yeniden üstlenmesi için gerekli koşulların oluşturulması ve böylece bölgede yeni bir güvenlik ve istikrar aşamasının başlatılması gerektiğini vurguladılar.

Bakanlar, ülkelerinin, Güvenlik Konseyi'nin 2803 sayılı Kararı ve ilgili tüm Konsey kararlarının tam olarak uygulanmasını sağlamak ve uluslararası hukuk kararları ve iki devletli çözüm ilkesi uyarınca adil, kapsamlı ve sürdürülebilir bir barışa ulaşmak için elverişli bir ortam sağlamak amacıyla Amerika ve tüm ilgili bölgesel ve uluslararası taraflarla çalışmaya ve eşgüdüm sağlamaya hazır olduğunu teyit ettiler. Bu, işgal altındaki Gazze ve Batı Şeria toprakları da dahil olmak üzere 4 Haziran 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıyla sonuçlanacaktır.


Katar: Gazze savaşını sona erdirme müzakereleri kritik bir aşamada

Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani, 23. Doha Forumu'nun ilk gününde konuşuyor (Reuters)
Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani, 23. Doha Forumu'nun ilk gününde konuşuyor (Reuters)
TT

Katar: Gazze savaşını sona erdirme müzakereleri kritik bir aşamada

Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani, 23. Doha Forumu'nun ilk gününde konuşuyor (Reuters)
Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani, 23. Doha Forumu'nun ilk gününde konuşuyor (Reuters)

Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el Sani bugün yaptığı açıklamada, Gazze savaşıyla ilgili müzakerelerin kritik bir aşamada olduğunu açıkladı.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre Katar'daki Doha Forumu'nda düzenlenen bir panelde konuşan el Sani, arabulucuların ateşkesin bir sonraki aşamasına geçmek için birlikte çalıştıklarını ifade etti.

Başbakan, Gazze'de ateşkesin, İsrail'in Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesi olmadan tamamlanmayacağını açıkladı.

"Şu anda kritik bir noktadayız... Ateşkes olduğunu düşünemeyiz; ateşkes ancak İsrail'in tamamen çekilmesi ve Gazze'ye istikrarın geri dönmesiyle tamamlanır" ifadelerini kullandı.

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Gazze'ye istikrar gücü kurulmasına ilişkin müzakerelerin sürdüğünü, gücün yetki ve angajman kurallarının da ele alındığını açıkladı.

Katar'daki Doha Forumu'nda konuşan Fidan, gücün temel amacının sınır boyunca İsrailliler ve Filistinliler arasında ayrım yapmak olduğunu belirtti.

Bugün Gazze'nin kuzeyinde, İsrail İHA'sının hedef alması sonucu bir Filistinli hayatını kaybetti, üç kişi de yaralandı. Filistin Bilgi Merkezi yerel kaynaklara dayanarak, "Gazze'nin kuzeyindeki el Atatra kavşağında İsrail'e ait bir İHA tarafından hedef alınanlardan bir şehit ve üç yaralının eş Şifa Hastanesi'ne getirildiğini" bildirdi.

Merkezden yapılan açıklamada, "10 Ekim'de ateşkes anlaşmasının başlamasından bu yana çoğunluğu çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan 369 vatandaşımız hayatını kaybetti, 920'den fazla kişi de yaralandı" denildi.